26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 NİSAN 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Kızılay Kızılay’ın tüm yurtta, genel başkan vekili Ahmet Lütfi Akar’ın yazılı emriyle ‘‘Kutlu Doğum Haftası’’nı camilerde tulumba tatlısı dağıtarak kutladığını biliyor musunuz? Ya ğ m u r E k i m ABD, Türkiye’de üç deniz üssü kuracakmış... ‘‘Üs yok, plaj var!’’ GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Vestel Manisa 5 Fenerbahçe 3. Fener taksit taksit puan bırakıyor! Ödül Necip Şahin, ‘‘Başbakan’a yumurta atan yurttaşa 14 ay hapis cezası, ‘bu adamı kubura atmayın, kullanın’ diyene iyi gidiyorsun görevine devam et ödülü.’’ MASAL bu ya, memleketin birinde okullarda şiddet olayları artmış ve öğrenciler birbirlerini bıçaklamaya, yaralayıp öldürmeye başlamış. Bunun üzerine o memleketin illerinden birinde eğitim bakanlığının il müdürlüğü ‘‘okul ve çevresinde çocuğa yönelik şiddet ve alınabilecek tedbirler’’ konulu bir çalışma başlatmış. Bu çalışmada il, birkaç bölgeye ayrılmış ve eğitim şube müdürleri bölgelere göre okullarda görevlendirilmiş. İlin ‘‘ikinci bölge’’sinde görevlendirilen bir şube müdürü liseleri dolaşıp, şiddete karşı öğretmen ve öğrencilerin görüşlerini almaya, kendi görüşlerini de anlatmaya koyulmuş. Şube müdürü, kendi görüşlerini açıklarken bazı öneriler de getirmiş. Şöyle demiş: ‘‘Bu adamın resimlerini okul duvarlarından indirin. Ben birçok Avrupa ülkesinde okulları Farkında mısınız? gezdim. Hiçbirinin duvarlarında bu adamın fotoğraflarına benzer şeyler görmedim. Okulların duvarları bembeyazdı. Özellikle Finlandiya’da sordum. Sizin duvarlara asacak milli kahramanınız yok mu diye. ‘Var’ dediler, ‘Ama biz onları okul duvarlarına asmayız. Herkes onu sevmek, her gün görmek zorunda değil’ dediler. Eğitim açısından yanlış olduğunu söylediler. Biz ‘Avrupa Birliği’ne gireceğiz’ diyoruz. Ama hâlâ duvarlarımızda bunun resimleri var. Bunun için ‘köşe’ yapılıyor. Bunlar gereksiz şeyler.’’ Şube müdürü önerilerini ‘şiddet’ konusunun ötesine taşıyıp yeni ufuklar da açmış, ‘Bu çağda herkes ikinci bir dil bilmek zorunda. Neden Kürtçe, okullarımızda ikinci ana dil olmasın’ demiş. Şube müdürü çalışmasını bitirip okuldan ayrıldıktan sonra bu kez okul müdürü öğretmenleri toplamış. Okul müdürü, ‘Arkadaşlar, şube müdürümüzün konuşmasına tepki göstereceğinizden korktum. Allah’a şükür ki hiçbir olumsuzluk olmadı. Bu nedenle hepinize teşekkür ederim’ demiş. Bunun üzerine bir öğretmen, ‘Müdür Bey, benim kanıma dokundu. Siz bize ‘niye tepki göstermediniz’ diye kızmanız gerekirdi. Teşekkür ettiniz’ demiş. Okul müdürün yanıtı, ‘Tekrar teşekkür ederim arkadaşlar’ olmuş ve toplantı böylece bitmiş. Gökten üç elma daha düşmüş. Elmalar insanların kafasını yarmış. Yaralılardan biri çevresindekilere seslenmiş: O kadar uyardım ama tehlikenin farkına varamadınız! İran’ın ‘Nükleer İnadı’ ve Türkiye... İki hafta önce İran’da, Ahmedinejad gibi bir radikale yalnız aşırı dincilerin değil, aşırı dincilerden kurtulabilmek için, onları keskin virajlara sorumsuzca iterek ülkeyi çatırdatmaya, oradan da sürpriz farklı bir yörüngeye götürebileceğini düşünen demokratların da çaresizlik içinde oy verdiğini aktarmıştım. Burada İran’dan söz ederken İran halkını ve tutsağı olduğu tehlikeli molla yönetimini birbirinden ayırmamız lazım. ??? İran, 1979’da faşist bir yönetimden yobaz bir yönetime geçiş yaptığından beri, Türkiye Cumhuriyeti’ne içten içe düşman! Çünkü bölgede Müslüman halk kitleleri ve ülkeler için ya dinci İran modeli ya da laik, demokratik Türkiye modeli öne çıkacaktı. İki cambazın da uzun yıllar aynı ipte oynamaları kolay değildi. İran bunun farkına vararak ‘‘Umut’’ davasının da belgeleriyle kanıtladığı gibi, kendi ülkesinden çıkış yapan terör odaklarının Atatürkçü yazarlara karşı giriştikleri katliamlarda başrol oynadı. Kum kentinde eğitilen yobazlar, bizim en sevdiğimiz dostlarımızı elimizden alan komploları, içindeki hainlerle beraber planladılar. İran bugün dünyanın hızla değişen konjonktöründe bambaşka bir role soyunarak, Irak krizinin ardından bölgede ikinci büyük savaşın başrolüne soyunmanın açık provokasyonlarını yapıyor. 11 Eylül’ün ardından Amerika’nın yarattığı Irak Savaşı, bu tek kalmış süper gücün sorumsuzca dünyayı kana bulamasından başka bir şey değildi. Göz göre göre, ‘‘Irak’ın elinde kitle imha silahları var’’ diye bir bahaneyi, tüm dünyanın itirazlarına rağmen öne sürdü ve çoluk çocuk, sivil yaşlı demeden yüz binlere varan masum insanı öldürdüler. Bu, kapitalist emperyalizmin alabileceği en zalim görüntüydü. ??? İran’ın durumu çok farklı: Nükleer güce erişmek istediğini saklamadığı gibi, geçen hafta artık ‘‘nükleer bir devlet’’ olarak konuştuğunu söyleyecek kadar ileri gitti. Yalnız AB’ye değil, bu şekilde Avrupa’ya, komşularına, BM’ye ve sonuçta tüm dünya barışına meydan okuyor. İran’ın nükleer silaha erişmesi, bölgede her ülkenin savunma dengelerini altüst edecek bir gelişme. İran’ın sırf ‘‘enerji’’ elde etmek için bu yola başvurduğu masalına çok inanan var mıydı? Sanmıyorum. Takıyye ve ‘‘saf demokratlar’’dan çok söz ettik, ama bu kadarına inanır görünebilecek birkaç malum hacıhoca takımından başka kimseyi bilmiyorum. ??? İran bu güce erişirse, bu kimin silahı haline geliyor? Mollaların. Yani dini siyasete alet edip rejim ihraç çabalarının olmazsa olmaz ilkeleri haline getirmiş en tehlikeli yobazlar grubunun. Atatürk’ün huzurunda saygı duruşuna geçmeyi reddedecek kadar densiz, küstah ve saygısız bir kesimin. İran, günün birinde Türkiye’ye dönüp: ‘‘Bak kardeşim, sen Müslümanım diyorsun, ama yaşadığın hayat tarzıyla Müslümanları dünyaya yanlış tanıtıyorsun, çabuk bunu değiştir, yoksa karışmam, harp sebebi sayarım, Allah’ın emirlerini korumak için buna mecburum’’ derse, bu büyük bir sürpriz olur mu? Kesinlikle hayır. Zaten şu anda bile içlerinden bunu düşündükleri belli. Çünkü bölgede İran ve Türkiye ‘‘İslam Âlemi’’ için iki rejim. İran, Türkiye’nin 21. yüzyılın ilerleyen süreçlerinde dünyaya ‘‘büyük çoğunluğu Müslüman, ama demokratik bir hukuk devleti’’ sıfatıyla örnek olmasını tabii ki istemez. ??? BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik sert açıklamaları ne kadar caydırıcı olacak, yaşayarak göreceğiz. Şu aşamada Ahmedinejad bu konuda herhangi bir ödün vermeyeceğini ve nükleer enerjinin, ‘‘Allah’ın İran’a bir hediyesi’’(!) olduğunu ısrarla vurguluyor. Ama gerçek şu ki, asırlardır komşumuz olan İran, bu gidişle laik, demokratik Türkiye’ye giderek artan bir şekilde tehdit unsuru oluşturabilecek. Email: bedbay@tnn.net Web: www.bedribaykam.com Email: info@yurtseverhareket.org Web: www.yurtseverhareket.org SESSİZ SEDASIZ (!) Miadı bitenin yerine yenisini koymak BİR şeyin kullanılma süresine miat deniyor. Kamil Acar ise şöyle diyor: ‘‘Amerikan ikmal ve bakım sistemi miada dayanmaktadır. Bu sistem sayesinde Amerikalılar kullandıkları her çeşit malzemeden en iyi verimi alacak şekilde hareket ederler ve en iyi verimi almak için de kullandıkları malzemelere çok iyi bakarlar. Amerikalılar bunun için seri bakım servisleri oluşturmuşlardır. Bu servislerde uzman personel çalışır. Her uzman personel bakıma gelen malzemeyi kendi uzmanlık alanıyla ilgili bakıma tabi tutar. Bakıma alınan malzemede giderilemeyecek bir arıza Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Hak Süleyman Ekim: ‘‘Başbakan, ‘dindarların da siyaset hakkı var’ demiş. Ama dini siyasete alet etme hakları yok!’’ İz Akif Kökçe: ‘‘Atatürk’ün izindeyiz diyorlar. Evet, izlerini silmek için!’’ gördüklerinde veya malzemenin ömrünü tamamladığını tespit ettiklerinde bir rapor tutarlar. Bu rapora ‘kayıt silme raporu’ denir. Kayıt silme işi en üst makamın onayı ile yapılır. En ast makam raporu önüne alınca bir güzel okur. Düşünür taşınır. Kendi teknik dairelerine inceletir. Üst makam, yerine yenisinin konulmasının daha ekonomik olacağına, malzemenin mevcut durumuyla kullanılsa bile artık işlevini yitirmesi nedeniyle çeşitli zararlara yol açacağına, miadı içinde gerekli verimin alındığına karar verirse kaydı silinir. Yerine yenisi konulur!’’ Ben güzele güzel demem, güzelin medyada birkaç kişiyle adı çıkmayınca! Üretici Eğitimde Köy Enstitüleri İ. GÜRŞEN KAFKAS Köy Enstitüleri, Türk köylüsünün kadınıerkeği ile içlerinde saklı yaratma, üretme gücünü ortaya çıkaran eğitim kurumlarıydı. Ülkemizin 21 yerinde, bozkırların ortasında umut gülleri açmıştı. Ot bitmez, çorak, iş yok denilen toprakları bahçelere, bağlara dönüştürmüşlerdi. Üretici eğitim beklenmedik sonuçlar yaratmıştı. Köy Enstitüleri gerçeğini İnönü, Yücel ve Tonguç üçlüsü yaratmıştı. Ancak en büyük emek ve planlama Tonguç’undu. Üretici eğitim harcını yoğuran Tonguç’tu. O, enstitülerin ‘‘Tonguç Baba’sıydı’’... Bu kurumlar, yeni bir Türkiye görüşüne dayanıyordu. Montaigne’nin: ‘‘Ezber bilmek, bilmek değildir’’ özdeyişini uyguluyorlardı. 19391946 yılları arasında, destansı, ulusal eğitimin aydınlık yüzü olmuşlardı. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, ulusal eğitimde içine düşülen bunalımdan kurtuluşun ipuçları aranıyordu. O yıllarda eğitimimiz karmaşık, düzensiz ve giderek olumsuz sonuçlar yaratacak bir eğik düzeydeydi. Geri kalmışlığımız: Yanlı eğitim, din ağırlıklı eğitim ve yabancıların farklı eğitim karmaşasıydı. Çözüm olarak Öğretimde Birlik (Tevhidi Tedrisat) Yasası düşüncesiydi. Köy çocuklarını parasız yatılı eğiten Köy Enstitülerinin yerindeliği bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Enstitülü öğrenciler, çalışarak, yaparak, yaratarak ve üreterek alışkanlıklar kazanıyorlardı. Öğrenci merkezli, uygulamaya, araştırmaya dönük yaşamsal bilgileri kazandıran okullardı. İ.Hakkı Tonguç: ‘‘İş eğitimi, geniş anlamda çağdaş eğitimdir’’ diyordu. Öğrenerek, uygulayarak, üreterek eğitimle kendine güvenen bilinçli, bilgili ve yetenekli öğretmenler yetiştiriyorlardı. . Kitap okuma alışkanlığı veriliyordu. Yılda 25 kitap; dünya klasiklerini, ülkenin yazarlarını okumak, tanımak koşuldu. Öğrenciler, şiir, öykü, roman, makale yazma alışkanlığı ediniyorlardı. Ülke ve dünya sorunları irdeleniyor ve tartışılıyordu. Bu kurumlar özveri gerektiren bir oluşumun aydınlık kuruluşlarıydı. Onlara, ulusçuluk kavramı, Atatürk ilke ve devrimleri, tüketici değil, üretici olmak öğretiliyordu Köy Enstitüleri, ulusal coğrafyamızda karanlığa karşı yakılan birer mumdu. Köy Enstitülerinin yapısal özelliği, bazılarını huzursuz ediyordu. Onlardan rahatsız olanlar, Cumhuriyet devrimlerinden de rahatsız olanlardı. Çünkü birtakım bey, ağa, tarikat liderinin siyasal, toplumsal, ekonomik, eğitsel ve yönetsel çıkarları bozulacaktı. Köyden giden çocuklar, bilgilenmiş, eğitilmiş ve bilinçlenmişlerdi. Sorguluyor, araştırıyor, hak ve hukuk arayışına gidiyorlardı. Bunlar, Köy Enstitüsü çıkışlı köy öğretmenleriydi. Dogma duyuntulara değil, bilgi, akıl ve bilinci önde tutuyorlardı. Köy Enstitüleri kapatılınca, paralı eğitim giderek yaygınlaştı. Yetenekli, üretken, başarılı olmak değil, paralı olmak etken oldu. Sonuç: Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, bugün vatandaşımız %100 okumayazma bilecekti. Kadın hakları tartışılır olmayacak.Kütüphaneler çoğalacak, kitap okuma alışkanlığı tutku haline gelecekti. Köyden kente göç, kentlerde gecekondu yaşantısı olmayacaktı. Ulusal aydınlanma artacak, gelişme ve gönenç yaygınlaşacaktı. Güncel sorun olan hırsızlık, kapkaç, yolsuzluk gibi toplumsal yaralar, iyi eğitilmiş bir toplum nedeniyle olmayacaktı. En önemlisi, kanımız canımızla özgürleşen vatanımız terör belasına bulaşmayacaktı. Bütün bunlar eğitimsiz, bilinçsiz toplumun getirdiği ağır bir geriye dönüştür. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com ACI KAYBIMIZ Cemiyetimiz Üyesi, Değerli Arkadaşımız ERSAN ZEREN 17 Nisan 2006 günü vefat etmiştir. Kaybı topluluğumuzda üzüntü yaratan Ersan Zeren’in cenazesi 18 Nisan 2006 Salı günü ikindi namazının ardından Beşyol Camii’nden alınarak Küçükçekmece Kanarya Kayabaşı Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. Ersan Zeren’e Tanrı’dan rahmet, ailesine ve üyelerimize başsağlığı dileriz. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Nisan www.mumtazarikan.com Ordu evi giriş kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. ŞERİFE TÜLİN TUNCER Pasaportumu kaybettim. Hükümsüzdür. OSMAN KESKİN Pasaportumu kaybettim. Hükümsüzdür. FATMA KESKİN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Osmanlılar 1 döneminde ayrıcalıklı 2 Müslüman 3 tüccarlara verilen ad. 2/ Al 4 datma işi, hi 5 le... Yürek 6 çarpıntısı. 3/ 7 Hizmet hay8 vanlarının ayağına çakı 9 lan demir... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Mimarlıkta, silmele1 G A Z L I GÖ L rin ince ve düz bö2 A İ M R A D A R lümlerine verilen ad. 4/ Yaradaki irini bo 3 R A H V A N M U T İ K E L B şaltmaya yarayan in 4 L ce boru... Havaya 5 E Ş E Y M A V İ fırlatılan bir plaka 6 V A R A N N A D E V E L İ nın vurulması ilkesi 7 İ T ne dayalı atıcılık da 8 K O M Ü T A T Ö R lı. 5/ Afrika’da yaşa 9 K U K A L R İ yan ve çok hızlı koşabilen bir antilop... Sodyum elementinin simgesi. 6/ Bir ölümün uyandırdığı acıyı dile getiren şiir. 7/ Köyün ya da mahallenin ihtiyar heyetinde olan kimse. 8/ Onama belirten bir sözcük... Halat ucu. 9/ Kedi ya da köpeğin ön ayağı... Geçirimsiz bir toprak cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Elverişsiz durum, engel. 2/ Tehlike işareti... Sipersiz şapka. 3/ Uzun, sarı ve yumuşak saç. 4/ Arjantin’in plaka imi... Olumsuzluk belirten bir önek... İlişkin, değgin. 5/ Bir işi yerine getirme... Bazı ağaçlardan elde edilerek cilacılıkta kullanılan bir tür zamkreçine. 6/ Üstünde hamur açılan ya da yemek yenilen tahta. 7/ Borsada kesin vadeli değerlerin kuru ile primli değerlerin kuru arasındaki fark... Soğukla sıcak arası. 8/ Bolu yakınlarında turistik bir göl... Bir nota. 9/ Bir fasulye cinsi... Üstü kapalı pazar yeri. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear