24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Ulaştırma Bakanı’nın oğlunun ortağı olduğu şirkete CDDVD yatırımı için 7.2 trilyonluk teşvik verildi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Yıldırım’ın oğluna da teşvik ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan’ın ardından, bir başka ‘‘trilyonluk teşvikin’’ de Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’a verildiği ortaya çıktı. Yıldırım’ın yönetim kurulu üyesi olduğu ‘‘inşaat şirketine’’, 7.2 trilyon liralık ‘‘CDR ve DVDR üretim teşviki’’ verildi. Yüzde 100 gümrük vergisi muafiyeti olan teşvik için ayrıca KDV ve vergi resim harç istisnası da uygulandı. Resmi Gazete’nin 29 Aralık 2003 Pazartesi günlü sayısında, 1 Kasım 2003 ile 30 Kasım 2003 tarihleri arasında verilen yatırım teşvik belgelerinin sektörel dağılımları yayımlandı. Listede, Ulaştırma Bakanı Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın da ortağı olduğu ‘‘Nemus İnşaat Turizm ve Elektronik Sanayi Ticaret Anonim Şirketi’’ de yer aldı. Yıldı Madalyonun Öbür Yüzü Bir süredir, ABD Avrupa ittifakındaki canlanmaya dikkat çekmeye çalışıyorum. Ancak bu madalyonun öbür yüzünde, ABD ile sorunu olan ülkeler arasındaki ilişkilerdeki canlanma, hatta bir ABD karşıtı blok oluşturma çabaları var. ? Yönetim kurulunda Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın da bulunduğu şirkete, yeni yatırım yapması için 7.2 trilyon lira teşvik verildi. Yüzde 100 gümrük vergisi muafiyeti olan teşvik için ayrıca KDV ve vergi resim harç istisnası da uygulandı. rım’ın, ‘‘Kadıköy Bahariye Caddesi Nihal Sokak 13 numaralı’’ adreste faaliyet gösteren şirketine, İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde komple yeni yatırım yapması için toplam 7 trilyon 200 milyar lira teşvik ödendi. Şirket, yatırım çerçevesinde, yılda 5 milyon 400 bin adet CDR ve DVDR üretimi yapmayı taahhüt etti. Yüzde 100 gümrük vergisi muafiyeti olan teşvik için ayrıca KDV ve vergi resim harç istisnası da uygulandı. 1559/8 ticaret sicil numaralı şirketin, 200 bin YTL sermaye ile kurulduğu, şirketin anasözleşmesinin 6 Ağustos 1992’de tescil edildiği öğrenildi. Şirketin yönetim kurulunda, Erkan Yıldırım’ın yanı sıra Nedim Yıldırım, Rihan Yıldırım, Yavuz Yıldırım ve Erhan Yıldırım’ın da yer alması dikkat çekti. ‘‘Tanrı ‘Yürü ya kulum’ dedi’’ CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, ‘‘Sayın Binali Yıldırım’ın oğlu ve Kemal Unakıtan’ın oğlu arasında fark yok, ikisi de siyasal erki kullanarak gelir elde ediyorlar’’ dedi. Kılıçdaroğlu şöyle konuştu: ‘‘Kaldı ki, Binali Yıldırım’ın, bakan olmadan önce Almanya’daki bir şirketin Ulaştırma Bakanı Yıldırım. genel müdürü olması, o şirkete Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nden bir geminin ihalesiz kiralanması ve o şirketin Binali Yıldırım’ın oğluna 200 bin Avro’luk bir para ödemesi, bir anlamda AKP’nin saadet zincirini gösteriyor. Burada önemli olan şu; Binali Yıldırım’ın oğlunun bugüne kadar ödediği vergilere baktığınızda bu kadar büyük yatırımı kısa sürede gerçekleştirmesi, her zaman soru işareti yaratıyor. Bu kadar büyük bir yatırım yapıyorsunuz ama geçmişe baktığınızda mütevazı bir şirket. Sayın Binali Yıldırım’ın da geçmişte öyle parlak başarıları söz konusu değil. Ama iktidarla beraber Tanrı ‘Yürü ya kulum’ diyor. Bu ve benzeri olaylar geçmişte siyasetin kirlenmesine yol açtı, siyasetçinin saygınlığını yitirmesine yol açtı. Aynı uygulamayı, hiçbir şey olmamış gibi AKP’li bakanlar aynen sürdürüyorlar.’’ ‘İyilik ekseni’ Bush, 11 Eylül’den sonra Irak, İran, Kuzey Kore gibi ülkeleri ‘‘şer ekseni’’ ilan etmişti. ABD Ortadoğu’da meşgulken, Latin Amerika ülkelerinde sol eğilimli siyasi akımlar iktidara gelmiş, Venezüella Devlet Başkanı Chavez’in inisiyatifiyle yeni bir ABD karşıtı direniş cephesi oluşturma çabaları başlamıştı. Bu cephe, en son Bolivya’da Evo Morales’in devlet başkanlığıyla yeni bir ivme kazandı. VenezüellaKübaBolivya hükümetleri arasında kendini ‘‘iyilik ekseni’’ olarak niteleyen (The Times, 19/02/06) bir şekillenme ortaya çıktı. Gelişmeler ABD dış politika çevrelerinde büyük endişe yaratır, tarihçi Niall Ferguson’un bir yorumunda vurguladığı gibi, ‘‘Latin Amerika’yı kim kaybetti’’ sorusu gündeme gelirken (Daily Telegraph, 12/02/06), bu ‘‘iyilik ekseninin’’, Latin Amerika sınırlarının dışına taşmaya başladığı görülüyor. Chavez’in, Bush yönetimini çok rahatsız ederken, ABD halkı arasında büyük ilgi çeken, ‘‘ABD’deki yoksullara ucuz petrol’’ kampanyası bir yana, Venezüella, Küba ve Bolivya, şu sırada ABD’nin baş belası durumunda olan İran’la yakınlaşma çabalarını yoğunlaştırıyor (Christian Science Monitor, 15/02/06). Örneğin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’ı BM Güvenlik Konseyi’ne göndermeyi tartıştığı oturumunda, Küba ve Venezüella, hayır oyu verdiler. Castro ‘‘İran’ın büyük güçlere direnme kapasitesine hayran kaldığını’’ söylerken, Ahmedinejad ‘‘yeni bir devrim dalgasından, Küba’yla ilişkilerin gelişmesinden umutlu olduğunu’’ açıklıyordu. İran, Küba’dan, ülkesine yönelik yabancı elektronik yayınları bozacak gereçler satın almış. Geçen yıl Venezüella ile İran arasında, ticaret ve enerji konularında anlaşmalar imzalanmış. CSM, Morales’in de İranVenezüellaBolivya arasında bir üçlü enerji anlaşması önerdiğini bildiriyor. Maliye Bakanı’nın çocukları AB Gıda ile başladıkları ticari yaşamda 3 gün arayla bile şirket kurdular Unakıtan AŞ’nin hızlı yükselişi ? Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah, kızları Fatma ve Zeynep ile eşi Ahsen Unakıtan 2001 yılında ilk olarak AB Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ’yi kurdular. Ailenin çatı şirketi konumundaki AB Gıda, 3 yılda 16.6 milyon dolarlık ithalat gerçekleştirdi. İLHAN TAŞCI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN PROF. BERNAY ‘Alnımızın akıyla çıktık’ SAMSUN (Cumhuriyet) Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay, emekliye ayrılan personele hizmetlerinden dolayı plaket verildiği ‘‘Veda ve Onur Gecesi’’nde TBMM Araştırma Komisyonu’yla ilgili ‘‘Bu kadar didiklemeden alnımızın akıyla çıktık. Yaşananlar aslında trajikomikti’’ dedi. OMÜ Konukevi’nde düzenlenen veda gecesinde bir konuşma yapan Rektör Prof. Bernay, üniversitelerinin bugün büyük bir kurum haline geldiğini belirtti. OMÜ’nün bugüne kadar sürekli pozitif olaylarla gündeme geldiğini anlatan Bernay şunları söyledi: ‘‘Son günlerde üniversitenin nereden nereye geldiğinin birikimine sahip olmayan insanlara, ne yapalım ki mevcut durumları nedeniyle bazı bilgileri aktarmak durumunda kaldık. Ama bu kadar büyük bir kurum, bu kadar didiklenmesine ve denetlenmesine rağmen sıfıra yakın bir hatayla tüm bunlardan alnı ak ve başı dik bir şekilde çıktı. Aslında tüm bu yaşananlar sıkıntılı demeyeceğim, ama trajikomik şeyler. Bizim tek sıkıntımız, pozitif yönde harcanacak enerjinin, negatif yönde harcanmış olmasıdır. Bir İngiliz atasözü vardır: Devlete hizmet edenler bunun cefasını çekmekle yükümlüdür.’’ Rusya yeniden Ortadoğu’da 1990’lar boyunca Rusya ABD’nin dümen suyunda gitti. Putin yönetimi de başlangıçta, bu çizgiye sadık kaldı. Bu işbirliği Rusya açısından beklenen avantajları yaratmadı ama Putin’e Rusya’da devlet otoritesinin restorasyonu, ordunun yenileştirilmesi için gereken süreyi kazandırdı. Yüksek petrol fiyatları da Rusya’nın ekonomik gücünü, uluslararası etkisini arttırdı. Bu zeminde, stratejik analiz sitesi Stratfor’un direktörü Friedman’ın geçen hafta işaret ettiği gibi, Rusya, etkin bir biçimde Ortadoğu’ya, ABD’den bağımsız, kendi çıkarları doğrultusunda ‘‘geri dönmeye’’ başladı. Rusya’nın İran’la, giderek yoğunlaşan, multimilyar dolarlık ticari, askeri ilişkileri (geçen ay satışı imzalanan 1 milyar dolarlık TorM1 hava savunma sistemi Newsweek, 2027/02/06) uranyum zenginleştirme krizinde üstlenmeye başladığı arabulucu rolü, nihayet Putin’in Hamas’ı, ABD ve İsrail’in tüm uyarılarına karşın Moskova’ya davet etmesi, bu yeni yönelime ilişkin tartışmaları yoğunlaştırdı (örn. Salhani, UPI, 15/02; Hawley, Spiegel , 16/02; Buckley, Financial Times , 16/02). Hawley’e göre ‘‘Putin Ortadoğu’da, çeşitli gruplara, ABD’nin güçlü hegemonyasına karşı, başka bir seçeneğin olduğunu mu söylemeye çalışıyordu?’’ ANKARA AKP’nin iktidara gelişinden bugüne değin gündemin ilk sırasından inmeyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın çocukları, AB Gıda AŞ ile başladıkları ticarette her geçen gün yeni şirketler ekleyerek hızla yükseldiler. Unakıtan’ın çocukları 3 gün arayla bile şirket kurarken şirket isimlerine ‘‘AB’’ takısını eklemeleri dikkat çekti. Kabinenin ‘‘abi’’si Maliye Bakanı Unakıtan’ın çocuklarının, ticarette her geçen gün hızla yükselirlerken 3 gün arayla şirket kurdukları anlaşıldı. Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan, kızları Fatma Unakıtan, Zeynep Basutçu ile eşi Ahsen Unakıtan 2001 yılında ilk olarak AB Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ’yi kurdular. 10 milyon 500 bin YTL sermaye ile kurulan AB Gıda, vergi indirimli mısır ihracatları, KDV indirimli pastörize yumurta satışları ve gümrük muafiyetleriyle gündeme geldi. AB Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ’nin, Kemal Unakatın’ın ‘‘devlet işleri’’ olmadığını söylemesine karşın yeni yatırımlar için devletten teşvik aldığı ortaya çıkmıştı. Şirketin 2003 ila 2005 yılları arasında 16.6 milyon dolarlık da ithalat gerçekleştirdiği saptandı. Şirketin 3 yıllık dönemde gübre yapımında ve ilaç sanayiinde kullanılan fosforik asitten 34 bin ton ge tirmesi dikkat çekti. AB Gıda’nın ithal ettiği ürünler arasında ‘‘civciv çıkarma makinesinden santrifüje’’ kadar birçok kalem yer aldı. Unakıtan’ın oğlu Abdullah, kızları Zeynep ve Fatma Unakıtan, 14 Ocak 2005 tarihinde Telemobil Bilgi İletişim Hizmetleri Sanayi ve Ticaret AŞ’yi kurdular. Bilgisayar, büro makineleri ve kırtasiye alanında çalışma yapan şirket, 300 bin YTL sermaye ile kuruldu. Unakıtan’ın doktor kızı Zeynep Basutçu ile Fatma Unakıtan geçen yıl 19 Temmuz’da 160 bin YTL sermaye ile FAB Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ni kurdu. FAB’ın faaliyet alanı da pastörize sıvı yumurta olarak kayıtlara girdi. Unakıtan’ın kızı Zeynep Basutçu’nun Kartal Devlet Hastanesi’nde görev yaptığı dönemde AB Gıda’da da yönetimde yer alması tartışmalara neden oldu. FAB Gıda’nın kurulumunun üzerinden 3 gün geçtikten sonra ise oğul Abdullah Unakıtan, aile dostu Ayvaz Şenol ile birlikte 22 Temmuz 2005 tarihinde SAB Makine Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ni kurdu. Serab Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ ise 4 Kasım 2004 tarihinde ticari yaşama başladı. Şirketin eski yönetim kurulunda oğul Unakıtan ile Hilal Unakıtan yer alıyordu. Ancak yenilenen yönetim kurulunda Unakıtan ailesinden kimse yer almadı. Ve diğer gelişmeler Bölge içinde de ittifak arayışlarında yeni bir canlılık var. Ahmedinejad’ın Suriye ziyareti, İran ve Suriye’nin ABD’ye karşı bir blok oluşturma çabalarının ürünü. Mukteda el Sadr, İran ve Suriye gezilerinde, bir ABD saldırısı karşısında savaşa katılacaklarını vurgulayarak bu bloka katılmaya niyetli olduğunu gösterdi. Hizbullah ve Hamas gibi grupların da bu blokun içinde değerlendirilmesi gerekiyor. İran, doları dışlayacak bir petrol borsası açmaya hazırlanırken, geçen hafta Suriye’nin dış ticaretinde artık dolar kullanmayacağını açıklaması da bir başka ilginç gelişme. Yerimiz kalmadı ama, Çin’e değinmeden bu resmi tamamlamak olanaklı değil. Çin’in Latin Amerika’dan Afrika’ya kadar birçok bölgede enerji, hammadde alanlarında ekonomik işbirliği anlaşmaları, yatırımlar yaptığını aktarmıştım. Washington Post da, Çin’in, İran’ın enerji rezervlerini işletmek amacıyla 100 milyar dolarlık bir anlaşmayı tamamlama çabalarını hızlandırmasının, Bush yönetiminin sorunlarını daha da karmaşıklaştırdığını yazıyor. Resmi iyice karmaşıklaştırmaya aday bir gelişme daha var: Newstatesman’dan Isabel Hilton’un aktardığına göre, Çin Komünist Partisi, ‘‘Marksizmi canlandırmak ve Çin’i küresel çapta bir Marksizm araştırmaları merkezi haline getirmek için’’... ‘‘sınırsız fon ayırdığını’’ açıklamış. Bu gelişme Çin’in yükselen bir güç olarak, ABDAvrupa ekseninden farklı bir hegemonya söylemi arayışında ilginç bir noktaya geldiğini, uluslararası ilişkilerinde, ABD karşıtı rejimlerle, ideolojik boyutta ilişki kurmasını kolaylaştırmakta Marksizmi (tabii ki bir kez daha revize ederek) kullanmaya hazırlandığını düşündürüyor. ergin.yildizoglu?gmail.com zafertemocin@postamatik.com AKP’li Çalışkan, partisinin özelleştirme politikasını eleştirdi ‘Bu iflas, talan mantığıdır’ VURAL KÖSE ADANA AKP Adana Milletvekili Abdullah Çalışkan, AKP’li bakanlarla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı da üstü kapalı biçimde eleştirdiği açıklamalarında ‘‘Babalar gibi her şeyi satarım’’ mantığıyla yapılan özelleştirmelerin talan mantığı olduğunu söyledi. Türkiye’yi kayıt dışı ekonominin ayakta tuttuğunu, gelen yabancı sermayenin de yerli sermayeyi yurtdışına kaçırdığını savladı. Hükümetin özelleştirme politikalarını eleştirirken kamu kurum ve kuruluşlarını toptan özelleştirmenin yanlış olduğunu savunan Çalışkan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a gönderme yaparak şunları söyledi: ‘‘İflas eden tüccar, kelepir fiyatına elinde avucunda ne varsa satmaya çalışır. ‘Ne var ne yok özelleştireceğim, parayı kim getirirse getirsin, paranın rengi ne olursa olsun satarım’ diyemezsiniz. Bu özelleştirme değildir. Bu iflas, talan mantığıdır. Kamunun her şeyden elini ete ğini çekmesi gibi dünyada bir örnek yok. Genel anlamda konuşuyorum, herkes üzerine düşeni alınsın.’’ Telekom, TÜPRAŞ, Tekel gibi kurumların özelleştirilmesine karşı olduğunu belirten AKP milletvekili Abdullah Çalışkan, ‘‘Çıkıp, ‘Türkiye iflas ediyor’ demek çok da akılcı değil. Ama özelleştirmelere bu biçimde devam edilmesinden yana değilim ve o noktada uyarıyorum. Bu biçimde davranmayın, elde avuçta ne varsa satalım mantığı doğru bir mantık değil’’ diye konuştu. ‘‘Adam hastane yapacak, doktorunu beraberinde getirecek. Bunu sağlayacağız.’’ Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın açıklaması böyle. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir gün önce söylediklerinin arka planında neler olduğu da böylece ortaya çıkıyor. Bununla da kalmıyor, işin arkasında Dubaili Şeyh Maktum’un bir milyar dolarlık hastane yatırımının olduğu da anlaşılıyor. Anlaşılan Dubaili şeyhler Türkiye’de bazı kerametler keşfettiler ki yatırımlarını buraya yönelttiler. Ülkemizde üretimi geliştirecek, milli kaynaklarımız değerlendirilip ülkemize yeni olanaklar yaratacak yatırımlara neden karşı çıkılsın ki! Sağlık yatırımına da karşı çıkılır mı? Bunu da ülkemdeki insanlarımızın çıkarları, refahı, sağlık hizmetlerinden daha iyi yararlanıp yararlanmayacağı açısından değerlendirebiliriz. Türkiye, sağlık hizmetlerinin sorunlu olduğu bir ülke. Yoksullar doğru dürüst bir sağlık hizmeti alamıyor. Sağlık sigortası gelişmiş olmadığı gibi, sos Yabancı Doktor Getirmenin Önü Arkası yal güvenlik sistemi de iyi çalışmıyor. Böyle bir ülkede devletin sağlık hizmetlerinden çekilmesi demek, yoksulları ortada bırakmak anlamına gelir. Tabiplerin açıklaması Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, Başbakan’ın ‘‘Yabancı doktor getireceğiz’’ açıklamasından sonra toplandı ve bu gelişmenin yol açacağı büyük kaosa dikkat çekti. Doktorlar şunları söylüyor: ‘‘Ülkemizde ilk kez bir Başbakan ‘devletin sağlık yatırımlarından çekileceğini’ açıkça söylüyor. Böylelikle hükümetin vatandaşına vermekle yükümlü olduğu ve varlık temelini oluşturan sağlıkeğitim sağlama görevini bırakacağını açıkça ifade ediyor. Bu da yetmezmiş gibi daha da ileri giderek, ‘büyük şehirlerden başlamak üzere sağlık kentleri kuracaklarını’, bunun için milyonlarca metrekarelik ülkemiz topraklarını uluslararası sermayeye verip ve övünerek ‘Onlar kazanıyor, biz de yatırımdan kurtuluyoruz’ deme cüretinde bulunabiliyor. Sağlık hizmetine en çok gereksinim duyan toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan yoksun, dar gelirli ve orta kesimleri bütünüyle bir yana bırakarak piyasa mantığının gereği paranın yoğunlaştığı yerlere, büyük kentlere ve burada yaşayan varsıl kesimlere yönelik projelerle övünüyor. O makam, başta toplumun dezavantajlı kesimlerini oluşturan sağlık hizmetlerine en çok ihtiyaç duyanlar olmak üzere herkese nitelikli sağlık hizmetini sağlamak, hastane kapılarındaki ve poliklinik önlerindeki kuyrukları kaldırmak, ameliyatlar ve tetkikler için aylar sonrasına randevu verilmesine neden olan yetersizlikleri gidermek için daha fazla yatırım sağlamak görevi yeridir. Oysa sağlık yatırımları bütçede yüzde 5 düzeyine indirilmekte ve onun da ancak üçte ikisi harcanmaktadır.’’ Doktorlara güvenmemek ‘‘Başbakan ve Sağlık Bakanı doğal olarak, ülkemiz tarihinde yokluklar ve yoksunluklar içerisinde sırtlarında ilaç ve aşılar taşıyarak sıtma, verem, çocuk felci gibi hastalıklarla mücadele eden, bugün tıp alanında ulaşılan birikime ve her türlü olanaksızlıklara karşın görevlerini yerine getiren sağlık çalışanlarıyla birlikte on binlerce hekime güvenmiyorlar. Çünkü, bu ülkenin değerlerini, birikimlerini, insanını küçümsüyorlar. Ülkemiz geçmişinde dışarıdan medet uman ve ülkemizin insanına ve yaratıcılığına güvenenlere karşı çıkan bir geleneğin temsilcileri olarak işlevlerini yerine getiriyorlar. Bu ülkenin sorunlarını ancak bu ülkenin insanı, sağlık çalışanı ve hekimleri çözer. Bunun için mevcut hükümetin olabildiğince tahrip etme girişiminde bulunduğu sağlık alanında, insanı esas alan içtenlikli ve mümkün olan sağlık politikalarının (finansmanı, örgütlenme modeli, insan gücü planlaması, nitelikli eğitim vb.) derhal uygulamaya sokulması gerekmektedir. Mesleklerin karşılıklı tanınması, mesleklerin eşdeğerliliğine dayalı çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Bu kapsamdaki çalışmaların bir boyutu da Avrupa Birliği tam üyeliğiyle ilgilidir. Ancak, Sayın Başbakan’ın dışlayıcı ve ötekileştirici bir sözcük olarak kullandığı ‘yabancı’ sözcüğünde saklı olan ‘düşmanlık’ ve ‘yıkıcı rekabet’ duygularıdır. Yurtdışından hekim getirme istemi ticarileşen sağlık ortamının basit ve vahşi piyasa mantığı içinde sıradan bir emek sömürüsü ve sağlığın kamusal bir hak olmaktan çıkarılmasıdır.’’ Uluslararası Anadil Günü ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Birleşmiş Milletler’in 1999 yılında kabul ettiği Uluslararası Anadil Günü nedeniyle Diyarbakır’daki birçok kurum ortak açıklama yaptı. Açıklamada Türkiye’de şu anda var olan bütün dillerin yaşayabilmesi ve geliştirilebilmesi için siyasi ve idari reformlar yapılması istendi. Diyarbakır EğitimSen, Kürt Dili Enstitüsü, Azadiya Welat, Kürt Yazarlar Derneği, Dicle Fırat Kültür Merkezi, İnsan Hakları Derneği, Barış Anaları İnisiyatifi, Kowara W ve Ortadoğu Tarih Akademisi üyeleri dün Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konuk Evi önünde ortak açıklama yaptı. Ortak açıklamaya DTP il ve ilçe yöneticileri, EMEP ve KESK’e bağlı sendikalar da destek verdi. Açıklama Kürtçe ve Türkçe yapıldı. EğitimSen Diyarbakır Şube Başkanı İhsan Babaoğlu, anadillerin korunmasının dilsel çeşitliliğe ve çok dilli eğitime katkı sağlayacağını belirtti. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear