24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 EKİM 2006 CUMA 6 Milli uydular geliyor ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, uzayın artık seyredilip, şiirler yazılacak bir alan olmaktan çıktığını belirterek, ‘‘Uzayına hâkim olamayan askeri güçlerin karaya da hâkim olması çok güç duruma gelmiştir’’ dedi. ‘‘Uçak/Uydu Montaj ve Entegrasyon Tesisi’’nin temel atma töreninde konuşan Gönül, Savunma Sanayii İcra Komitesi’nin aldığı karar ve TAI’ye olan güvenle ilk defa daha küçük çözünürlüklü ‘‘Göktürk’’ uydusunun yapılması için TAI’ye sorumluluk verildiğini, TAI’nin de bu sorumluluğu TÜBİTAK ile beraber yürüteceğini söyledi. DİZİ Bahçesaray’da Anadolu coğrafyasının uzak taşrasını andıran bir yaşam devam ediyor BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Kırım’ da ‘öteki’nin adı “Giray Han’ın tutsak kızları Korkaktır, düşünmek ve arzu etmek Onlara yasaktır, Sürekli sessizlik içinde açan Kederli, ümitsiz goncalardır onlar” leksandr Sergeyeviç Puşkin, Kırım Hanı Giray’ın genç yaşta ölen güzel karısı Prenses Dilara Bikeç için yazmış bu dizeleri. Prensesin gerçek adı Maria Potozka. Giray Han, Lehistan’dan kaçırarak haremine kapattığı Maria Potozka’ya; “güzel prenses” anlamına gelen “Dilara Bikeç” adını vermiş. Adını, ülkesini, dinini, gecmişini, kimliğini bir günden diğerine yitiren 17 yaşındaki Polonyalı genç kız; haremdeki tutsaklığa ve bu zoraki sürgüne alışamamış. Açmadan solan bir “gonca” gibi tıpkı, kısa sürede hastalanmış ve ölmüş. Karşılıksız bir aşkla Dilara’ya tutulan Han; yaslara bürünmüş ve gözdesinin anısına Kırım’da efsaneye dönüşen bu “çesmeyi” yaptırmış. BİR UYGARLIK ÇATIŞMASI ABİDESİ “Gözyaşı Çeşmesi” olarak anılan çesme gerçekte, bir “uygarlık çatışması” anıtı. Uygarlık çatışmasını romantik bir öyküye sararak, kuşaktan kuşağa aktaran ve ölümsüzleştiren masalsı bir simge. Kırım’ı 1783’te Rusya’ya katan Çariçe Katerina; Türkler ve de Kırım Tatarlarına ait bu topraklarda ne varsa cami, abide, türbe hemen hepsini “Ruslaştırmış” ya da yok etmiş. Yalnız Çarlık Rusyası’nda degil, Sovyet döneminde de devam eden bu “Ruslaştırma politikasından” kendisini kurtarabilen tek tük anıttan biri, belki de en önemlisi... “Gözyaşı Çeşmesi”! “Çeşme” nin efsaneleşmesinde o gün bugün yaşanan “uygarlık çatışması” anlayışı kadar, hikâyeyi destanvari bir şiirle ölümsüzleştiren Aleksandr Puşkin’in rolü var. 19. yüzyıl başlarında Kırım’a sürgün gönderilen Puşkin bu topraklara ayak basar basmaz, bu hazin öyküyle bütünleşen çeşmeyi ziyaret ediyor. Ardından da “Bahçesaray Çeşmesi” isimli şiirini yazıyor. Polonyalı güzel prensesin trajik kaderi ve Han’ın karasevdasından çok etkilenen “aşkın şairi”, çeşmeye de iki gül bı Ankara’da Bir Hafta Son haftayı Ankara’da geçirdim. Birkaç yıldır gidememiştim; o yüzden çok özlemiştim. Programım da yüklü oldu: Söyleşiler, kitap imza günleri, ziyaretler... Kafamda belirmiş ve yanıt aradığım kimi sorularda karşılıklara kavuştum. İyi ki geldim Ankara’ya... ? Ankara’ya gelişim, kentin başkent oluşunun 84. yıldönümüne rast geliyordu ve olay coşkuyla kutlanıyordu. Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in olay vesilesiyle yayımladığı mesaj gerçekten önemlidir. Yurttaşların etkinliğe büyük ilgi göstermesi de dikkat çekicidir; Ankaralılar, olayın bilincindedir. AKP’yle beraber, Cumhuriyet’e, onun kurumlarına düşmanlık artık zirvededir; o kadar ki, Ankara’nın başkent oluşuna da karşılar. Kimi kurumları Ankara’dan İstanbul’a doğru taşıma gayretlerinin altında yatan kara niyet fark edilmez olur mu? Oysa Ankara ile Cumhuriyet iç içedir; tek bir olayın iki görünüşüdür. Cumhuriyet Ankara’da doğdu; hayatı da böyle sürecek. Yıldönümü vesilesiyle yapılan toplantıda, Turgut Özakman, başkentin İstanbul olmasını isteyenlere işaret ederek, “Buna yarım, hatta çeyrek teşebbüs etmeye kalkışan bile başını tarihin mantığının duvarına çarpar” diyordu. İlhan Selçuk da, bir başka gerçeğe değiniyordu: “Biz bugün Ankara’nın başkent oluşunun yıldönümünü kutlarken, aynı zamanda Ankara’yı tekrar başkent yapmanın mücadelesine girmek ve onu yönetmek durumundayız.” AnkaraCumhuriyet bütünlüğünü unutmayalım ve mücadeleye girişelim! ? Ankara’ya gelirken, Fransa’da olup bitenleri de öğrenmiştim: Ermeni soykırımı iddiasını tanımayanlara ceza öngören tasarı Fransız Meclisi’nden geçiyordu. Karar düşmanca, tarihe ve demokrasiye aykırıdır. Fransa söz konusu olduğunda utanç vericidir. Fransa’da tarihçiler ayaktadır: Orada 600 bilim insanı, meclisten geçen tasarıyı “felaket ve tahrik” olarak değerlendiriyordu. Ne yapmalıyız? Bizler, demokratik ve hukuksal düzeyde bir mücadeleyi sürdürmeliyiz. Bu arada, Profesör Erdoğan Teziç’in ayrıca Kâmran İnan’ın dajestini unutmayalım. Politikacı olduğu kadar saygın bir kültür adamı olan Hikmet Uluğbay da 18 Ekim günlü Cumhuriyet’te, şu önemli hatırlatmayı yapıyordu: “Bu tür yasaları çıkaran ülkelerin aydınlarının içinden, kısıtlanan düşüncelerini ifade özgürlüklerinin kavgasını vermek için ortaya çıkacak yeni Emile Zola’ları uzun süre beklemek zorunda kalmayacağımıza inanıyorum.” Bütün bunlar olurken, Orhan Pamuk da Nobel’i aldı. Ters bir zamanda bu oldu ve ödüle gölge düştü. Soranlara düşüncemi şöyle özetledim: Nobel’le, kuşkusuz ülkemizin edebiyatı bir onur kazanmıştır. Ama bu onuru kazandıran, keşke Yaşar Kemal olsaydı; geçmişte bir Nâzım Hikmet, bir Melih Cevdet olsaydı. Yaşadığımız yıllarda, bir Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nobel’e üstelik bir değer de katardı... ? Bu yazıyı noktaladığım bir çarşamba gününde, basılması için gazeteye gönderirken, perşembe günü de Uğur Mumcu Merkezi’nde bir söyleşiye gidiyordum. Bir Cahit Talas’ı unutmak mümkün değil. 21 Ekim tarihi ise, her yıl bir yaramızın kanadığı gündür. Onunla, aynı zamanda bir Kemalist düşünürünü, Ahmet Taner Kışlalı’yı, faşist kurşunlar elimizden aldı. Ama niçin Kemalist düşünür katledildi? Anısı önünde derin saygılarla eğiliyorum, eğileceğiz... “Puşkin, Gözyaşı Çeşmesi’ne iki gül bırakmış: Güllerden biri kırmızı, diğeri sarı. ‘Kırmızı’, Kırım Hükümdarı Giray Han’ın aşkının simgesi. ‘Sarı’, acının. Batı ile Doğu’nun, hüsranla sonuçlanan aşklarının da simgesi bu güller. Ve Gözyaşı Çeşmesi üzerinde her gün tazeleniyorlar. ” Başkana ‘zilli’ cezası ? SİNOP (AA) Sinop Sulh Ceza Mahkemesi AKP’li Belediye Başkanı Zeki Yılmazer’i, Sinop Çevre Dostları Dernek Başkanı Hale Oğuz’a hakaret etmekten, 3 bin YTL para cezasına çarptırdı. Yılmazer’in yaklaşık 1 yıl önce Abalı köyündeki çöp dökme alanında toplanan köylülerle görüştüğü sırada, Sinop Çevre Dostları Dernek Başkanı Hale Oğuz’a ‘‘zilli’’ dediği ileri sürülmüştü. A Gözyaşı Çeşmesi, bir uygarlık çatışması anıtı. Uygarlık çatışmasını romantik bir öyküye sararak ölümsüzleştiren masalsı bir simge… ‘Kahraman’ balyoz ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Makam aracında yaklaşık 10 dakika mahsur kalan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kurtulmasını sağlayan ‘‘balyoz’’, kahraman ilan edildi. AKP Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek, Erdoğan’ın makam aracının kırılmasında kullanılan balyozu satın aldı. Berdibek, balyozu hayatı boyunca saklayacağını söyledi. Bu arada, balyozun alındığı inşaattaki işçiler balyozu satmadıklarını belirtti. Sevinç’in katiline 15 yıl ? İstanbul Haber Servisi Tiyatro sanatçısı Mümtaz Sevinç’i Üsküdar’daki evinde sırtından bıçaklayarak öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan Banu Daldır, kasten adam öldürme suçundan 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sevinç’in kızı ise Banu Daldır’a verilen hapis cezasını yeterli bulmadığını ifade ederek ‘‘İnsan hayatı bu kadar değersiz olmamalı’’ dedi. rakıyor: Bu güllerden biri kırmızı, diğeri sarı. “Kırmızı”, Giray Han’ın aşkının simgesi. “Sarı” da acının. Batı ile Doğu’nun, hüsranla sonuçlanan aşklarının da simgesi bir bakıma bu güller. “Gözyaşı Çeşmesi” üzerinde bugün hâlâ her gün tazelenen bu güller duruyor. Puşkin’in “Gözyaşı Çeşmesi” efsanesiyle bütünleşmesi, ileriki yıllarda yalnız çeşmeyi kurtarmakla kalmıyor; Kırım Hanlığı’nın başkenti “Bahçesaray” ın adının da “Ruslaştırılmasını” engelliyor. Dağa taşa “Rus isimlerinin” verildiği Stalin yıllarında; “Bahçesaray” ı da “Puşkingrad” yapmak istiyorlar. Çesmenin bulunduğu “Bahçesaray Müzesi”nin müdiresi Maria Kustova, projeyi engellemek için Puşkin’in şiirini kendisine kalkan ediniyor. Soluğu Moskova’da alan Kustova; “Buraya Puşkingrad adını verdiğiniz takdirde” diyor: “Puşkin’in ‘Bahçesaray Çesmesi’ ne olacak? Şiirin adını da mı değiştireceksiniz?” Büyük şairin “dokunulmazlığı” karşısında, koca Sovyet rejimi geriliyor ve Bahçesaray, “Bahçesaray” kalıyor. ANADOLU TAŞRASI GİBİ Kırım Hanlığı’nın tarihi başkenti “Bahçesaray”, iki yanı yüksek tepelerle çevrili yeşil bir vadide. Gülleri, la vantası, adaçayı, üzüm bağları; bahçeleri, bostanları ile ünlü bölgeye bu ad verimli toprakları nedeniyle verilmiş. Sivastopol’dan karayoluyla yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra, “Rus dünyasından” çıkıp “doğuya” ışınlanıyorsunuz. Gerçi Sivastopol da Paris değil, “Rus coğrafyasının” uzak bir taşrası. Ancak kapı komşusu Bahçesaray’la görünmez bir elin çizdiği sınırlarla bıçak gibi ayrılıyor. Birdenbire burada sanki “Anadolu coğrafyasının” uzak taşrası başlıyor. Başörtülü kadınlar, minareler; baklava, börek satan dükkânlar, restoranlar ve de yavaşlayan zaman… Yüz yıl önce, 1905’te yayımlanan “Kırım’a Seyahat” kitabında Fatih Kerimi Bahçesaray’ı şöyle anlatıyor: “Rusya içerisinde muntazam, büyük, güzel, temiz şehirlerden geçerek Bahçesaray’a... girildiğinde evvelden görmeyen adam için manzara oldukça ilginç ve gariptir. Avrupa ortasında hiç değişmemiş bir halde tamamiyle halis ve safi bir Asya numunesi görüyorsun ve kendini bundan üç yüz sene evvelki bir âlemde zannediyorsun.” Fatih Kerimi’nin çizdiği tablo dün olduğu gibi bugün de geçerli. Zaman askıya alınmış, donmuş gibi burada. Ancak Bahçesaray’ın hamle yapması için pek fırsat da olmamış. 20. yüzyıl burada büyük göçler, savrulmalar, büyük felaketlerle yaşanmış. Bu felaketler içinde en dehşet verici olanı, II. Dünya Savaşı sonunda yaşanan “sürgün”. Nazi işgali sırasında Tatarların bir kısmının Hitler’le işbirliği yapmasını firsat bilen Stalin, “toplu ihanetle” suçladığı bu halkı gençyaşlı, çolukçocuk demeden Orta Asya’ya sürmüş. 18 Mayıs 1944’te bir günde gerçekleştirilen bu sürgün sırasında, yollara düşen Kırım Tatarlarının yarısı hastalıktan ve açlıktan kırılmış. Geride kalanları Sovyet makamları Azak Denizi’nin derinliklerine bırakmışlar! 1960’larda Kruşçev, Tatar halkına yönelik “toplu suçlamayı” geri almış; ancak Kırım’a dönmelerine de izin vermemiş. Kırım Tatarlarının vatanlarına kavuşmaları, Gorbaçov’un açılımlarıyla mümkün olabilmiş. 300 bin Tatar, sürgünden yaklaşık yarım asır sonra, Gorbaçov’un verdiği izinle nihayet buraya, evlerine dönebilmişler. Kırım’ın nüfusu karışık. Ukrayna sınırları içinde “özerk bir cumhuriyetle” yönetilen yarımadanın yüzde 60’ı Rus. Yüzde 24’ü Ukraynalı. Geri dönen Tatar nüfus da yüzde 12’ye varan bir azınlık artık Kırım’da. Matematik merkezi ? İstanbul Haber Servisi Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Güney Yerleşkesi’ne Sabancı ve Koç üniversitelerinin de işbirliğiyle ‘‘Matematiksel Bilimler Merkezi’’ açıldı. Törene BÜ Rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal, SÜ Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, KÜ Rektörü Prof. Dr. Atilla Aşkar katıldı. Prof. Dr. Soysal, matematik merkezinin ileri düzey matematik çalışmalarının gerçekleştirilmesi için yapıldığını belirtti. Bizden çok Türkiye’ye yakınlar! uslar bu “dönüşten” çok şikayetçi. Sivastopol ve Bahçesaray’ı birlikte gezdiğimiz Rus rehber örneğin; Gorbaçov’un Tatarları yeniden Kırım’a yerleştirmesini sürekli eleştiriyor. “Baksanıza” diyor: “Kadınlarının hepsi kapalı. Evlerinin pencereleri bile sokağa bakmıyor. Bunlar, modern yaşam nedir bilmiyorlar. Bizden çok Türkiye’ye yakınlar. Türkiye buraya sürekli para gönderiyor. Türk Cumhurbaşkanı da Kırım’a geldiğinde Sivastopol’a uğramadan Bahçesaray’ı ziyaret ediyor!” Bir dokun, bin ah işit misali. Tatarları iflah olmaz bir “öteki” şeklinde resimleyen Rus rehber, gezdirdiği grupta bir Türk’ün bulunduğunu “Han Saray” ın girişinde fark ediyor. Sarayda, turistleri karşılayan Tatar kızı Naciye ile ben Türkçe konuşmaya yeryüzündeki cennet Ve yery Topkapı Sarayı ile Elhamra Sarayı’nın küçük ölçekli karması Han Saray. opkapı Sarayı ile Elhamra Sarayı’nın küçük ölçekli bir karması “Han Saray”. Sarayın düzenleniş şekli; Topkapı’ya benziyor. 16. yüzyıl başında yaptırılan ve Kırım Hanlığı’nın Rusya’ya ilhak edildiği 18. yüzyıla dek kullanılan sarayda, her hükümdar her yeni “Han” ; Topkapı’da olduğu gibi saraya yeni bölümler eklemiş. Girişteki büyük “Demir Kapı”, Divan, Harem, sefirlerin kabul salonu vs. Topkapı’daki yerleşim planını andırıyor. Bahçeler, havuzlar, çesmelere verilen önem ise; Topkapı’dan çok daha “doğulu” bir saray olan “Elhamra” yı çağrıştırıyor. Burada bir “cennet alegorisi” var. İç içe geçmiş bahçelerden oluşan sarayın, “yeryüzünde cenneti temsil etmesi” arzulanıyor. Çocukların ninnilerle sallandığı bir elma ağacının yanı başındaki “Ninni Çeşmesi”, “Altın Çeşme”, “Hayat Çeşmesi”, “Gözyaşı Çeşmesi”… Naciye, bu çeşmelerin içerdiği semboleri tek tek anlatıyor. Hayat Çeşmesi için; “Çocukluk, orta yaş, ihtiyarlığı temsil eden bu çeşmenin suları, kederli ve kıvançlıdır. Tıpkı hayatımız gibi…” diyor. Sufi gelenekten gelen Ömer isimli bir İranlı ressammimarın eseri olan “Gözyaşı Çeşmeşi” içinse; “Bakın bu lotus çiçeklerine damla damla gözyaşı dökülüyor. Ama küçük lotus fincanları bu gözyaşlarını almıyor ve kalp gene gözyaşı ile doluyor!” diyor. Yukarıdan aşağı üzerinden sular süzülen irili ufaklı, kat kat lotus kâsesi.... Ağlaya ağlaya sonu gelmeyen bir acıyı, dinmeyen bir kederi betimliyor. Hani ağladıkça, yüreğiniz şişer; kendinizi alamaz, daha çok, daha çok ağlamak istersiniz ya! Öyle. Naciye, “Gözyaşı Çeşmesi” nin başında bana bunu anlatmak istiyor. Bahçesaray’ı Bahçesaray yapan ve muhteşem Doğu mistisizmi ile ziyaretçileri fetheden “Han Saray” böyle bir yer... Rus coğrafyasında küçük bir ada gibi kalan bu şiirsel sarayda, Batı ve Doğu’nun farklarını turnusol kâğıdı üzerinde ayrışan renkler gibi gözlemleyebiliyorsunuz. T İstanbul Barosu’nda görev bölümü ? İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu’nun genel kuruldan sonra oluşan yönetim kurulu, Av. Kazım Kolcuoğlu başkanlığındaki ilk toplantısında görev bölümü yaparak çalışmalarına başladı. Yapılan toplantıda baro başkan yardımcılığına Mehmet Durakoğlu, genel sekreterliğe Hüseyin Özbek yeniden seçilirken, saymanlığa da Berrin Adıyaman getirildi. Zeki Yıldan, M.Nuri Karahan, Sevgi Öztürk, Muammer Aydın, Handan Doğan, Fatih S. Mahmutoğlu ve Lütfi Topraç’ın yönetim kurulunda üye olarak görev yapacağı İstanbul Barosu’nun disiplin kurulu başkanlığına Hüseyin Avni Durmuşoğlu yeniden seçildi. Disiplin kurulu üyeliğine ise Salih Özdoğanlar, Nedime Uğraş, Yasin Güldaş ve Hilal Gültepe seçildi. R Ek yerleştirme tamamlandı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 2006ÖSYS genel ve ek yerleştirme sırasında açık ve kaydolmama nedeniyle boş kalan yükseköğretim programları kontenjanlarına ikinci ek yerleştirme işlemleri tamamlandı. 20 bin 786 öğrenci bir programa yerleştirilirken, 13 bin 876’sı devlet, 10 bin 686’sı vakıf, 7 bin 861’i KKTC üniversiteleri olmak üzere toplam 32 bin 423 kontenjan ise boş kaldı. başlayınca, rehber ayılıyor. O andan itibaren aramıza bir süküt duvarı çöküyor. Kırım’ın göbeğinde böylesine muntazam bir Türkçeyle karşılaşmak... hem şaşırtıcı, hem de çok etkileyici. Taa Orta Asya’nın içlerine dek sürülmüş bir halk bu. Yıllarca bu topraklardan uzak kalmışlar, gitmişler gelmişler; gene de Türkçeyi yitirmemişler. “Türkçe televizyon mu izliyorsunuz” diye soruyorum Naciye’ye. “Hayır” diyor Tatar kızı; “TV’ler bizim burda Türkiye’yi çekmez. Türkçeyi biz Tatarca ile evde öğreniriz!” Dil gerçekten de güçlü bir bağ… İnsanda hemen doğal bir kaynaşma duygusu yaratıyor. “Han Saray” ı bundan böyle bana Naciye anlatıyor. Kendisini dışlanmış hisseden Rus rehber, hepten buruluyor. Şimdi de sahte müfettiş ? MUĞLA (Cumhuriyet) Kuşadası’nın bir süre sahte kaymakam tarafından yönetildiğinin ortaya çıkarılmasının şaşkınlığı yaşanırken Muğla’da da Halil Kocabaş adlı bir sahte müfettişin 19 gün boyunca orman bölge müdürlüğü misafirhanesinde ağırlandığı, Kocabaş’ın pek çok kişiden Ankara’daki işlerinin takibi için para aldığı anlaşıldı. Son olarak eski bir gazeteciden ‘‘Bankamatiğim ATM’ye sıkıştı. Bana 100 YTL borç ver. Sana yarın vereyim’’ diyerek para alan sahte müfettiş, gazetecinin kuşkulanması üzerine yakayı ele verdi. Gözaltına alınan Kocabaş’ın üzerinden sahte kimlik ve kartvizitler çıktı. ahçesaray’ı Bahçesaray yapan, Doğu mistisizmi ile ziyaretçileri fetheden ‘Han Saray’... Rus coğrafyasında küçük bir ada gibi kalan bu şiirsel sarayda, Batı ve Doğu’nun farklarını turnusol kâğıdı üzerinde ayrışan renkler gibi gözlemleyebiliyorsunuz. B Erman Toroğlu’na ceza yok ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski hakem ve spor yorumcusu Erman Toroğlu’nun, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök için söylediği ‘‘Ben kodu mu oturtan Genelkurmay Başkanı isterim’’ sözleri eleştiri sınırlarını aşmadığı gerekçesiyle RTÜK’ten ceza almadı. Sürecek CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear