Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 MAYIS 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA
J\_ U L X U J \ kultur(« cumhuriyet.com.tr 15
Yönetmen Ataman'ın Karanlık Sular'la Lola'dan yıllar sonra aramıza dönüşünün ürünü
Gidecek yerimmivar?..
SUNGU ÇAPAN
Genelde neredeyse on y
rinin benzeri konulara ve tü
mışa benzeyen sinemam
ldır bırbi-
"lere sıkış-
zdaki tek
tıpleşmenin ve tekseslilığiıı sınırları-
nı zorladığı, bir "ilk film,"den pek
umulmayacak ustalıktakı fcörsel dü-
zeyi ve öncii nitelığıyle bîlleklerde
yer etmiş Karanlık Sular la (1993)
çıkış yapan yeni kuşak, okı llu yönet-
menlerimızden Kutluğ At»man, er-
genlik sorunlanyla cınsel klımlık ara-
yışının labirentlerinde, karşı cinsle
hemcınsi arasında, tanı ikı arada bir
derede kalakalmış, Berlinl^ yakışıklı
bir Tiirk delikanlısının melodramatik
hikâyesini, ödün vermeksizın cesurca
anlattığı ıkinci filmı Lola ve Bilidi-
kid'le çıtayı daha da yütseltmışti
1998'de.
Heteroseksüellerin borusjjnıın öttü-
ğü şu yaşadığımız erkek egdnıen dün-
yada, giinümüzün Berlin' fönunda
geçen bu yumuşak delikanh hıkâyesi
aracılığıyla, eşcinsel ve travestilerin
karşılaşabıleceğı birtakım 4urumları,
ensest tabusuna d,okunarak yüreklice
perdeye yansıtm^nın üstesınden ge-
len, ama nedense'bizde gösi erildiğin-
de yeterince değerlendirilmeyıp doğ-
ru dürüst üstünde durulmadan geçış-
tirilen Lola'yla zaten her çektiği fil-
mi meraklısına merakla bskletecek
cınsten, yetenekh ve vızyon sahıbi bir
senanst-yönetmerı olduğunu kanıtla-
mıştı Ataman çoktan.
Bir gençlik hlkâyesl
19)9
Yönetmen: Kutluğ
Ataman / Senaryo:
K. Ataman, Perihan
Mağden'in romanından
/ Kamera: Emre
Erkmen / Müzik: Rep-
likas / Oyuncular: Hül-
ya Avşar, Vildan Ata-
sever, Feride Çetin,
Tuğçe Tamer, Gönen
Bozbey, Sezgi Mengi,
Murat Prosçiler, Sa-
vaş Akova, Cengiz
Sezici, Uğur Baltepe,
Yeşim Ceren Bozoğlu
/ Yalan Dünya Film
(UIP)
Bildiğimiz kadanyla
Film Festivali'nden e
ne filmlere verilen gelenek
Bear ödülüyle dörıen, Torim
ve Lezbiyen Filmler Festiv;
iyi film seçilen, New York
Fest Festivali'nde de bırincı
nü kazanan ancak bızde ha
giyi pek bulamayan Lola'ı
belkı biraz da kırgınlıkla
film çalışmalarına ara verer
21. yüzyılı 8.5 saatlik
Unplugged, Peruk Takan
Ruhumu Asla vb. gibi
malarıylakarşılamıştı. Son
sa Küba belgeseli ya da
açtığı gibisinden sergileriyk
mışti adından. Şimdi
den'in romanından serbest
yarak Hülya Avşar'ın
geniş bir oyuncu kadrosuyl
ği, bizim bermutad seyretmı
erçekçi, canlı bir anlatım tutturmuş Kutluğ Ataman'ın
filmografisinde çok önemli bir aşama değilse de, diyecek lafı olan, üslup
sahibi, zevkli bir yönetmenin elinden çıkma "Iki Genç Kız", seyre değer,
başarılı bir üslup denemesi gibi geldi bize. Ataman'ın daha iyi filmler
yapacak bir yönetmen olduğu izlenimim sürüyor, sürecek gibi.
Berlin
şcinst 1lik üstü-
îel Teddy
Eşcinsel
li'nde en
taki New
iködülü-
c ettiği il-
dan sonra,
pıyasa işi
Ataman,
Somilıa B.
Kadınlar,
çalış-
/ıllarday-
iiondra'da
söz ettir-
Peıilıan Mağ-
uyarla-
başıı ıı çektiği,
çevirdi-
:kte biraz
video
geç kaldığımız üçüncü filmi tki Genç
Kız'la karşımıza geliyor ve seyirciyi
derhal avucuna alıvererek baştan so-
na ilgiyle izlenen, kanlı canlı perfor-
mansların sergilendiği, karakter ağır-
lıklı bir gençlik hikâyesi anlatıyor gü-
nümüzden. Ataman'ın kahramanları,
farklı katmanlardan, farklı yapıdaki
ama aynı (17-18 gibi) yaşların sorun-
larıyla yüz yüze gelen, yeniyetmeliğin
sancılanyla kıvranan iki zamane genç
kızı, ortak bir arkadaşlarının (Tuğçe
Tamer) tanıştırdığı Behiye'yle (Fe-
ride Çetin) Handan (Vildan Atase-
ver).
Behiye'yle Feride'nin ortak payda-
ları, ikisinın de sürdürdükleri hayat-
larından memnun olmayışlan, kaç-
mak ısteyişleri. Ikisinin de "ruhun-
da birer Pamuk Prenses yatıyor"
oysa. Sınik baba, mızmız anne ve ka-
fayı bir an önce köşe dönmeye tak-
mış, baskıcı ağabeyden oluşan dar ge-
lirlı aile ortamından kaçmak isteyen,
bozuk ağzını her açışında öfke kusan,
arabalı, burjuva çocuklarından hiç
hazzetmeyen, otorite karşıtı, saldır-
ganlığı bazen şirretliğe varan, bitirim
ve isyankâr Mahmutbeyli Behıye,
Boğazıçı'nde İngilızce çevirmenh-
ği'ni kazanmış, cin gibi bir varoş kı-
zı. Handan'sa zengin erkeklere met-
reslik yaparak geçinen Leman'ın
(Hülya Avşar) apartman dairelenn-
de telefonla ıstenen pizzalar yedirip
şımartarak büyüttüğü, Akmerkez
benzen alışveriş merkezlerine odak-
lanmış bir yaşamın müdavımı olan
sanşın, bebek şuhluğuna sahip çıtır
kızı.
Handan'ın geleceğını garantiye al-
mak için onu mutlaka okutmaya, üni-
versite sınavına hazırlamaya çabala-
yan, yolıın yansını dönmiiş, nafile an-
ne Leman, kızının eve getirdiği erkek
Fatma tavırlı, kırmızı saçh, asi Behi-
ye'den hıç hazetmıyor, ama kızına İn-
gilızce öğreteceği için ses çıkarmı-
yor. Handan'ın kurs parasını veren
ışadamı Şevket Bey'le doğum günü-
nü kutlamayı beklerken sürekli kıkır-
daşıp kaynaşarak aynı çatlak frekans-
ta buluşan iki genç kızın tehlıkeh ya-
kınlaşmasını sineye çekiyor. Birbıri-
nin kankası oluveren kızların bu ani
yakınlaşmasında belli belırsız bir cin-
sel çekımden söz edilebilir belki. Be-
hıye, Handan'ın yıllar önce Avustral-
ya'ya çekmış gıtmiş babasının izıni
araştırırken Handan ikı zengin deli-
kanlının cinsel nesnesi olacağı seviş-
me deneyiminden hiç memnun kal-
mıyor Mahmutbey'dençıkıpBoğazi-
çi Universıtesi'ni kazanarak ilk sınıf
atlama hamlesini yapmış Behiye'nin
daha güçlü göründüğü, Handan'ı di-
lediğınce çekip çevırdiği bu "genç
kız yakınlaşnıasf' hıkâyesinde ka-
zanan, bebeksı, saf, masum görünü-
şüne karşın sinsi Handan olurken Le-
man'ın arkadaşı Nevin (Gönen Boz-
bey) tarafından varoşlara geri posta-
lanan Behiye sisteme yenik düşüyor
fılmın yonımlara açık finalınde.
Oyuncuların karakterlenne beylik
deyişle tam da cuk oturduğu filmde
Hülya Avşar'la birlikte başrollen üst-
lenen 2 genç oyuncu (Vildan Atase-
ver'le Feride Çetin) da, bir yandan ai-
le cehenneminin anaforuna kapılmış-
ken öte yandan ergenlik dönemi so-
runlarının boğuntusundaki ikı genç
kızın ölçüsüzlüğünü, abuk sabuklu-
ğunu, kafa karışıklığını, korkulannı,
endişelerını, heyecanlarını yansıtan,
kanlı canlı performanslar çıkanyor
Ancak Vildan Atasever bir adım ön-
de, yönetmenin geleceğın Filiz
Akın'ı diye söz ettığı Beatrice Dal-
le dudaklı Feride Çetin ıse, Atasever
kadar inandırıcı olamıyor. Sonuçta
oyuncu yönetiminden mekân kullanı-
mına, çerçevelemelennden montajı-
na ve Nazan Öncel, Kibariye şarkı-
lan da eklcnmış, Replikas'ın özgün
müziğine kadar sıradışı bir film "İki
Genç Kız".
Seyre değer bîr film
Hülya Avşar bilekendini aşmış. Ge-
nelde iki genç kızın hıkâyesine dahil
olan bütün erkeklerın olumsuz yansı-
tıldığı, dolayısıyla femınist denebile-
cek bir yaklaşımın ağır bastığı, ama
piyasanın beklentılenne de uygun ko-
tarılmış fılmın csas trajık karakterı de
Avşar'ın canlandırdığı "olduğu yer-
de sayan" nafile anne Leman aslın-
da. Masum ve fettan Handan onca ço-
cuksuluğuna karşın Leman'a annelik
ediyor, erkeklerden her darbe yedi-
ğınde filan. Gerçekçi, canlı bir anla-
tım tutturmuş Kutluğ Ataman'ın fil-
mografisinde çok önemli bir aşama
değilse de, diyecek lafı olan, üslup sa-
hibı, zevkli bir yönetmenin elinden
çıkma "îki Genç Kız", seyre değer,
başarılı bir üslup denemesi gibi geldı
bize. Ataman'ın daha ıyı filmler ya-
pacak bir yönetmen olduğu izlenimim
sürüyor, sürecek gibi.
Yeni Başlayanlaı\..Yeni Başlayanlar.
ST»
Lanet/Cursed
Wes Craven'ıııyönettiği filrr debaşrol-
lerı Christina Ricci, Jesse E isenberg,
Joshua Jackson paylaşıyor. Mehtaplı
bir Los Angeles gecesınde k ıranlıklar-
dan fırlayan bir şey Lllıe (Christina Ric-
ci) ve Jimmy (.lesse liısenbeıg) kardeş-
lerin arabasının yoldan çıkaıak bir şa-
rampole yuvarlanrnasına sebe p olıır. Ka-
zanın ardından Ellie ve Jimmy, kendıle-
rini bir anda yükselen bir fısiksel güç,
güçlenmiş hassasiyet ve inkâ- edilemez
bir çekıcilıkle donatılnuş bı lurlar. Bu
laneti; yoluna çıkân her şeyi tamamen
yok etmeden önce sona erdr/melerı ve
sırrı çözmelerı gerekmektedı r
Ölümcül Çözüm/
Le Couperet
CostaGavras'ınyönetmenlisiniyapt
ğı filmde Jose Garcia, Kaıjin
Geordy Monfils rol alıyor.
fabrikasında yönetıcı olan Bıfuno
ı-
Viard,
Bir kâğıt
D. on
CAN K TABF.VTNDK
FTKÎNUKL
DHVAM EDIYOR
M(D
ı
h ı"|) tııın ılk <7
KİM DİVHA ÇI
Ta
Saat
Yer:
Ko nuşınaular
( ıı, h l t . b ı v ı Urıı.
•ıh
•Al _ ı ı (1(1 1'
beş yıl, işverenlerine ve şirket ortaklan-
na sadakatle hizmet ettıkten sonra, bir
gün şırketin 'ckonomik sıkıntı'ya gır-
mesı neden göstcnlerek kapı önüne ko-
nur. Üç yıl boyıınca iş bulamayan Bru-
no'nun artık tek misyonu, hayatta kal-
mak, gerek kendisinin gerekse kansı ile
çocuklarınm rahatını korumaktır.
Kebab Connection
Anna Soul'un yönettiği filmde başrol-
leri Denis Moschitto, Nora Tschirner,
Güven Kıraç paylaşıyor. Aklını yitirmiş
bir Bruce Lee hayranıyla kendınden
emin bir tiyatro öğrencisı adayı arasın-
daki sıra dışı aşk hikâyesini konu alanı
film, kültürler arası çatışmayı da miza-
hi bir dille ele alıyor.
Cennet'in Krallığı/
Kingdom of Heaven
Ridley Scott' ın yönettiği filmde başrol-
lerı Orlando Bloom, David Thevvlis,
Marton Csokas paylaşıyor. Filmde, ai-
lesi ve ınancmı kaybeden acılı
bir baba olan demirci ustası Ba-
lian'ın (Orlando Bloom) kaderi-
nin bir şövalye olarak değışmesi
anlatılıyor. Ibelınli Godfrey (Li-
am Neeson) Doğu'da savaştığı
Haçlı seferlerinden vatanı Fran-
sa'ya dönmüştür. Balian'ın ba-
bası olan Godfrey, gerçek şöval-
yelığın ne olduğu konusunda oğ-
lunu yetıştirir ve onu destansı bir
yolculuğa çıkanr.
BUGÜN
C an KiLibcv 1
S<. v.ıl s ı h ı n
I b t . ı h ı i " > ı i . i ı ı ı i "
t JI u k I )uni/if
. ıld 1 u >•, 1 ,1 ınh ı!
• AKM Konser Salonu'nda
19.30'da İDSO'nun Alpaslan Er-
tüngealp yönetımındeki konseri.
Solistler Bahar Biricik (keman)
ve Melıh Balçık (kontrbas)
• AKM Büyük Salon'da 20.00'de
İDOB'dan 'Fantastik' adlı genç-
lik müzikah. (0 212 251 56 00)
• CEMAL REŞİT REY'de
19.30'da tstanbul Otantik Tiirk
Müziği Topluluğu'ndan 'Birlik-
te Söyleyelim: Aşk Şarkıları' aA-
h konser. (0 212 232 98 30)
İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK
Müziğin mucizesi. •.
'KORO', müziğin birleştırici
gücünü sorunlan aşmak için yaşa-
mın içine katabilmeyi anlatıyor.
Fransa'da, sorunlu çocukların top-
landığı bir okulda yaşananlar, ço-
cuk yaşlarında güç koşullarda ya-
şamak zorunda kalan insanların
trajedisini ele almış. Bakımsız bir
okulda öğrenim gören erkek ço-
cuklar, sıkı bir denetim altında tu-
tulmaktadır. Okul müdürü Rachin,
baskıcı yönteminin itiraz kabul et-
mez savunucusudur. Okulun eği-
tim ilkesini 'aksiyon-reaksiyon'
sözcükleri oluşrurmaktadır. 'Etki-
tepki' ilkesine göre, çocukların
yapacağı her olumsuz hareket he-
men karşılığı olan cezayı görmeli-
dir. Bu cezalar dayaktan hücreye
kapatmaya kadar uzanmaktadır.
Çocuklar, yaşlarının gereği, deği-
şik nedenlere dayalı tepkilerinin
dışavurumuyla birçok yaramazlık
yapmaktadır. Ama bütün bunlara
müdürün verdiği yanıt hep aynı-
dır: Etkiyi yapan tepkiyı görür.
Eğer yanlışı yapan ortaya çıkmaz
ya da ihbar ediîmezse bütün okul
sırayla hücre cezasına çarptırılır.
Daha hafif cezalar, ziyaret yasağı,
izin iptali gibi yasaklamalardır.
Bir müzik öğretmenl...
Ve bir gün, okula bir müzik öğ-
retmenı atanır: Mösyö Clement
Mathieu. Bu şişmanca, saçları dö-
külmüş, babacan tavırlı öğretmen
belli ki daha iyi bir okulda ış bula-
mamıştır. Gelir gelmez de okulun
durumunu bir olayla kavrar, oku-
lun emektar hademesine bir tuzak
hazırlanmıştır, bu da gözünün ya-
ralanmasına yol açmıştır. Müdür
gene okulu toplar, cezalan yağdı-
rır. Okulda bütün bunlara karşın
Koro filminden bir sahne.
disıplin sağlanamamaktadır. Ço-
cuklar alaycı tavırlarla yeni öğret-
mene adını koyarlar: 'Kelkafa'.
Öğretmen Mathieu düşünür, bir y-
ol bulmaya çalışır ve bir koro oluş-
turmanın iyi olacağma karar verir.
tlk günlerin acemilikleri aşılınca
birlikte şarkı söylemek çocuklann
da ılgısını çeker. Içlerindeki en ha-
şarı çocuklardan Morhange, ina-
nılmaz sesiyle ortaya bir mucize
gibi çıkar. Annesi garsonluk yapan
çocuk, koronun solisti olacaktır.
'Koro', başka hiçbir yoldan ken-
dilık değeri kazanamamış çocuk-
lara özdeğer kazandırmıştır. Her
çocuk, 'koro'da bir yeri, bir değe-
rı olduğuna inanmış, işlev kazan-
mış, varlıkları ile yokluklan birbı-
rinden farklı olmuş, zarar vermek-
ten başka bir yolla varlıklarını hem
kendılerı fark etmış hem de başka-
larına fark ettırmiştir. tşte en bü-
yük başarı bu eğitici yöntemi bu-
lup uygulayabilmektir.
Artık 'okul korosu' oluşmuştur.
En haşarı çocuk bir müzik yetene-
ği olarak parlamaktadır. Elbette
her şey gene de çok kolay olmaya-
caktır. Gerisini filmde görmenızi
öneririm.
Ağlamaktan utanmayın
Yaşam inişli çıkışlıdır. Kayıplar
ve kazançlarla geçecektir. Elbette
bu çocuklar da büyüyecektir. Içle-
rinden birisi bir orkestra şefi ola-
caktır. Gene aynı okuldan bir arka-
daşı ona bir İcitap getirecektir. O
zamanki müzik öğretmenleri bu
dönemi anlatan bir kitap yazmıştır.
Film böyle başlayacaktır.
Yönetmen Christophe Barra-
tier tek sözcükle 'muhteşem' bir
film yapmış. Ne dekor, ne tanın-
mış oyuncu ne de basıt oyalamaca,
sadece ınsanlarla ilgili, insanlar
için bir film. Gıdin, görün ve ağ-
lamaktan utanmayın. Utanılacak
olan ağlamak değil, bunların ya-
şanıyor olmasıdır.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Değişim Rüzgârları
Değişim son günlerde sıkça telaffuz edilen bir söz-
cük. Ulke yönetiminden sanat yönetimine her alan-
da değişim rüzgârları esiyor. Ne var ki, her değişimin
olumlu yönde olduğunu iddia etmek güç. Dilerseniz,
biz bardağın dolu tarafından başlayalım. Yani, olum-
lu örneklerden... Son günlerde artan -daha doğrusu
suni olarak arttırılan- siyasal gerilime inat, 1 Mayıs
gösterileri son derece olgun bir atmosferde gerçek-
leşti. Birbirinden çok farklı görüşleri savunan grup-
ların büyük bölümü birbirine tahammül etmeyi öğren-
miş gibiydi. Bu başarıda en büyük pay hiç kuşkusuz
gösterileri düzenleyen emekçi konfederasyonlarının-
dı. Geçen yılki gibi kitle bölünmemiş, tek bir güç ola-
rak çıkılmıştı alanlara. Ellerinde "1 Mayısı Seviyo-
rum", "Işimi Seviyorum", "Işyerimi Seviyorum" vb.
sloganlar yazılı pankartlar vardı, her zamanki "Kah-
rolsun..." sloganları yerine. Bu değişimden rahatsız
olan arkadaşlarımız var. Sevgi, sınıf bilincinin geliş-
mesine engelmiş gibi. DİSK Başkanı Süleyman Çe-
lebi'nin bu cesur tavrını alkışlıyorum. "Kahrolsun"
sloganları ile yürütülen bir kampanya yerine sevgi slo-
ganlarını yeğlediği için.
Istanbul'daki mitingde sanatçılar da vardı. Yazar-
lar, çizerler, müzisyenler, plastik sanatçıları, sinema-
cılar, tiyatrocular... Son yıllarda toplumsal olaylarda
sık sık bir araya geldiğimiz duyarlı sanatçılar. Peki,
ya ötekiler? Onlar gene yoktular...
Ertesi gün, özerk Sanat Konseyi'nin 5. kurultayın-
da da durum değişmemişti. Sanatın özgürlüğünü ve
özerk kurumlaşmayı savunmak için bir araya gelen
bir avuç insan... Şu sıralarda, tüm sanatçı örgütlerin-
de aynı havanın egemen olduğunu söyleyebilirız: Da-
ğınıklık, yılgınlık, bıkkınlık. Tek tek örgütler bu ko-
numda olunca, ortak programlar, ortak hedefler et-
rafında buluşmaları kolay olmuyor elbette. Gene de,
epey yol aldığımızı, hazırlanan bir yasa önerisinin
tüm sanat örgütlerinin görüşlerine açıldığını ve bir
aylık bir süre sonunda taslağa son halinin verilerek
kamuoyunun, hükümetin ve siyasi partilerin görüş-
lerine açılacağını söyleyebilirim. Yasa taslağı, sanat
dallarına ilişkin desteklerin siyasal iradeye bağlı ol-
maksızın, nesnel ölçütlerle verılebilmesini sağlamak
amacıyla tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, özerk
bir kurum kurulmasını öngörüyor. 'Türkiye SanatKu-
rumu' adıyla oluşturulması önerilen bu kurumun yö-
netiminde sanat örgütlerinin ve uzmanların ağırlıkta
olması, demokratik ve saydam işleyişin temel olma-
sı gerekiyor.
TÜBİTAK Yasası ile kurumun özerkliğine darbe vu-
ran son değişimden sonra, hâlâ özerk bir kurum ha-
yali içınde olmamız ne derece gerçekçidir, sorgula-
yabilirsiniz elbette. Ama, mevcut durumu kabullen-
mek yerine, gerçekleşmesi için bir süre beklememiz
de gerekse, daha ileri bir yapılanmayı savunmaktan
başka çaremız yok galiba.
Her değişimin olumlu yönde olmadığını en başta
söylemiştik. Ama, değişimde risk faktörü var diye
statükoya sarılmak, RTÜK'ü, YÖK'ü, mevcut eğitim
sistemini kayıtsız şartsız savunmak daha mı iyi? El-
bette, mevcut durumun ilerisine gitmek yerine, geri-
sine gitmeyı hedefleyen değişimler de geliyor gün-
deme. Bu durumda, değişıme toptan karşı çıkmak
yerine, değişim rüzgârlarını olumlu yöne çevirmek
için uğraş vermek daha doğru değil mi?
Milli Eğitim Bakanı, eğitim sisteminde radikal de-
ğişimler öngörüyor. Eğitim sistemimizdeki ezberci
anlayışı değiştirmek istediğini söylüyor Hüseyin Çe-
lik. Bu değişıklik önerilerini tartışsak, farklı öneriler-
le bu çalışmaya destek versek ne kaybederiz? Mü-
zik ve resim derslerinin zorunlu ders olmaktan çıkar-
tılacağı söylentisi bir süredir basında sıklıkla dile ge-
tiriliyor. Sayın Bakan, böyle bir niyetleri olmadığını
açıklayarak tartışmalara nokta koydu. Ama, bizim
işımiz bununla yetinmek olamaz, işin üstüne gitme-
liyiz. llköğretimdeki müzik ve resim derslerinin işle-
yişinden bizim bir sıkıntımız yok mu?
Bana göre olmalı... Marş ezberletmekle öğrenci-
nin müzik zevkini geliştirdiğimizi iddia edebilir mi-
yiz? Ya da, mevcut resim-iş dersleri ile öğrencinin be-
ğenisini, algılama kapasitesini geliştirdiğimizi söyle-
yebilir miyiz? Bu dersler yerine, ilköğretimin ilk yılın-
dan ortaöğretimin son yılına kadar devam edecek bir
'Sanat Kültürü' dersi konsa ve çocukların iyi birer iz-
leyıcı, dinleyici ve okur olmaları için temel bir eğitim
verilse daha iyi olmaz mı? Sanat dersinin zorunlu ol-
ması yararlı mıdır, yoksa çocuğu iyice uzaklaştırır mı
konusunda, uzmanların tartışmasına açıldıktan son-
ra bir karara varılsa daha sağlıklı olmaz mı?
Niyetim, değişimi tartışan bir oyundan, Istanbul
Şehir Tiyatroları'nda başlayan 'Danton'un ölümü'
oyunundan söz açmaktı. Haftaya bu tema üzerinden
devam ederiz.
vecdisayar@yahoo.com
K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K
K Â M l L M A S A R A C I