17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 MAYIS 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Yargı kararları uygulanmazsa... Emekli Kültür Bakanlığ) Müste- şar Yardımcısı Hasan Hüseyin Akbulut, Başbakanlık KJüçükleri Muzır Neşriyattan Korurrtıa Kuru- lu üyeliği görevinden alınjınca aç- tığı davayı kazandı. Kültür Bakan- lığı yargı kararını 30 gün süre içinde uygulamadı. bunun üzerine Kültür v Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Isen ve arkadaşları hakkında yasal iş- lem yapılması için başvuıruda bu- lundu. Konu döndü dolaştı, Vargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı' iın önü- ne geldi ve "takipsizlik kararı" ile sonuçlandı. Başsavcı Nuri Ok'un kararına göre, "idarenin rarı gereğince işlem tesı hususunda bir tereddüı Ancak yargı kararının uygjjlanma- sını sağlamak için Hasan Türk Hemşireler Dernei nı Prof. Dr. Saadet Ülkeı yıs Dünya Hemşireler Günjj için ha- zırladığı bilgi notunda S; kanlığı'nın geçen nisan a yımladığı bir genelgeye jk yasal Akbulut Turizm 'argı ka- etmesi yoktu. Hüseyin Akbulut'un yeniden Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koru- ma Kurulu'nda görevlendirilmesi için "Kü/fürSa/(an/"tarafından iş- lem yapılması gerekiyordu. Yani karar, yargı kararını uygulamadığı gerekçesiyle soruşturulması iste- nen Kültür Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Isen hakkında "takipsiz- lik" öngörüyordu. Akbulut, davasını sürdürmek- ten vazgeçmedi. Yargıtay Cum- huriyet Başsaycılığf na itiraz dilek- çesi yazdı: "Ülkemizde, idare ta- rafından yargı kararlannın uygulan- maması esas, uygulanması istis- na haline getirilmek üzeredir. Yar- gı kararlannın gerektiği biçimde, değiştirilmeksizin ve süresinde uygulanması konusunda yineyar- gıdan başkaca birsığınağımız bu- lunmamaktadır." Mutemet hemşireler... li Başka- , 12 Ma- .ğlık Ba- ındaya- |gönder- me yapmış: "Uygulamada hemşim, sağlık memuru ve ebelerin vezne gö- revlisi, mutemet, döner $ermaye memuru, santral memuru, danış- ma görevlisi, tutukevlerinde üst arama memuru gibi gö 'evlerde çalıştınldıkları..." Hastaların "yağlı müşteri", ka- patılan dispanserlerin de "fatura tetkik müdürlüğü" halin 3 getiril- diği bir ülkede hemşirelerin mute- met yapılması doğal bir sbnuç ol- sagerek... Saadet Ülkerde hemşir^lik mes- Abî leğinin durumunu ortaya koyar- kenaslında tüm topluma aynatu- tuyor: "Türkiye'de gerçekanlamda ki- me 'hemşire' denilmesi gerektiği- ni ve gerçek görevyetki ve sorum- lulukları ortaya koyan biryasa ol- madığı gibi birbirinden tutarsız yönetmelik ve yönergeler yürür- lüktedir. Hemşirelik hizmetleri ge- çerli, güvenilir hiçbir esasa da- yanmayan bir sistemsizlik içeri- sinde yol almaktadır. Çalışanlar, bu belirsizlikler ve tutarsızlıklar içeri- sinde bezgindir ve sinmiştir. Çün- kü durumdan ne denli şikâyetçi de olsa, bir işi vardır ve her şeye rağ- men onu kaybetmekten korkmak- tadır. Bezgin ve sinmiş insanlar- dan kimse verimli hizmet bekle- yemez." IŞIK KANSU OkafaKafa,okafa...CHP'li Mus- tafa Gazalcı'nın dediği gibi, iktidara geldiğinden bu yana kafayı 42 yıllık "bilimsel" ve "özerk" kuruluş TÜBİTAK'a takan kafa... O kafanın son TÜBİTAK operasyonu yalnızca bir "kad- rolaşma " adımı olarak tanım- lanabilir mi? Kuşkusuz tanımlanamaz... O kafa, bilimsel tasarımlar ve bilimsel yayınlardan rahatsız- dır ve ODTÜ öğretim Ele- manları Derneği'nin açıkla- masından da anlaşılacağı üzere perde arkasındaki amaç, bilimi dinselleştirmek- tir: "TÜBİTAK, Türk gençleri- nin ve halkının bilimsel düşün- ceyi benimsemesi için dün- yaca ünlü yüzlerce popüler bilim yapıtını Türkçeye ka- zandırarak bilimi toplumun geniş bir kesimine sevdirmek yönünde önemli katkıda bu- lunmuş birkurumdur. Iktidar partisinin yetkili ağızlarınca 'Kamusal alanda türban de- mokratik bir hak mıdır? Ana- yasa Mahkemesi kapatılabi- lir mi?' gibi soruların tartışıl- dığı birortamda kurumun si- yasi etki altına girmesiyle Ata- türk'ün aydınlanma devrimi- nin devamı olarak topluma bilimin tanıtılması, bilimsel düşüncenin benimsetilmesi görevinin sürdürüleceği ko- nusunda ciddi kuşkular bu- lunmaktadır." O kafa, burada da teslimi- yetçidir: Bilime açık beyinler uyuşturulsun, teknoloji dışa- rıdan satın alınsın! Sait Faik Abasıyanık'ı Sevenlerle 27. Kez Burgazlada'da Buhışuyoruz PERİHAN ERGUN Bu yıl da Burgazada'da Sait'le ve onu sevenlerle birlikteyiz Onun yaşamaya doyamadığı "haritada birnokta"st 'Burgska- da'sının yeşil doğasının gelefce- ğini tanımladığı 'Son Kuşlar' ja, "Kuşları boğdular, çimleri sök- tüler, yollar çamur içinde ka 'dı. Bizim için değil ama, çocullar sizin için kötü olacak" demişti. Dediği oldu. Uğursuz bir el 2003'ün 6 Ekim'inde, çöplük- ten çıkan yangınla yeşilimizi kö- mür etti. Dernek olarak içimizin yangınını ormanımızı büyük cta- balarla yeniden yeşertmehin avuntusu içindeyken bu kez|de 2004'ün 12 Eylül'ü 13'e bagla- yan gecesinde Sait Faik'e şal- dırdılar. Bu çırkinliği yapanlar, şı- marık, sanattan, kültürden yok- sun iki varsıl gençle onların ka- fayı bulmuş çömezleriydi. Oysa Sait Faik, yoksul ba ık- çılar, kimsesizler yanında ço- cukları ve gençleri de öyküleri- ne çok önemseyerek konu 3t- mişti. öyle ki tek dayanağı o an anacığı Makbule Hanım'a Da- rüşşafaka Okulu'nda izlediğiıbir matineden sonra "Tüm varlık^a- rının bu yetim fakat yetenekli çocuklan eğiten okula bağış- lanmasını" vasiyet etmişti. Ana- cığı da onun bu dileğini ölümiın- den sonra yerine getirmişti. Bunları yazarken o günü ya- şamış olmanın mutluluğunu ba- na anlatan Darüşşafakalı üç ki- şiyi anımsadım. Bunlardan ikisi bugün artık yok. Sadece yüksek mühendis Vedat Uçuk yaşıyor. Şimdi sözü onun anılarının bir kkj- lümüne bırakıyorum. "Günlerdir o ses hep peşim- de... 'Hişt... hişt' diyor. Cumnr- tesiye çok az kaldı. Ne mi o a- caktı cumartesi günü? Arkacl a- şım Nejat Şen, Ada Dostları Derneği Başkanı Perihan [ir- gun Hanım'la konuşmuş, 17 Mayıs Sait Faik'i Anma Gü- nü'nde arzu ettiği konuşma ile ilgili metni cumartesi günü ku- rallara göre kendisine iletme s/- ni istemiş. Ben de aynı anılaın bir bölümünü paylaştığım iç'n, telefonla Nejat'a, 'Buyazıyabciş- ladın mı?' diye sorduğumc'a, 'Dün gece iki şişe şarap içtin, yavaş yavaş havasına giriyo- rum. Dün de Fazıl Hüsnü'yü zi- yaret ettim. Sait'ten konuştuk. Adam se k- sen iki yaşında ama belleği tap- taze' dedi. Vs. vs. Neysebizge- lelim kendi anımıza; yıl 1963, bir sonbahar günüydü. 17-18 yaşlarında dört kişi bu işin kur- maylarıydık. Mesut Üldaş, Nb- jat Şen, Erhan Demirok ve bi n, Darüşşafaka'nın son sınıfede- biyat bölümü öğrencileriydik. O sıralarliselerin hepsinde edebi- yat matinesi salgını yaşanıyor- du. Biz de lisemizde böyle bir gün düzenleyelim dedik. LaHn bizimki ötekiliselerinkinden faık- lı olmalıydı. Düşündük taşındk, hafızam beniyanıltmıyorsa As af Halet Çelebi, Orhan M. Arıb LJ- run, Nevzat Ustün'ün yanında bir de Sait Faik neden olmas ın dedik. O sıralaryayılan bir sây- lenti vardı. Sait, Küçük Sah- ne 'de en parlak döneminiyaşa- yan Heyecan Başaran'/n hay- ranlarındanmış... Tesadüfbuya, Heyecan 'ın erkek kardeşi de o yıl okulumuza girmişti. Ondanbu isteğimize aracı olmasını istedik, ablası bizikırmamış, Sait'i 'Mar- tı' adlı hikâyesini okurken mati- nede bulunmaya razı etmiş. O gün Sait Faik geldi. Tıka basa do- lu olan salonda ön sıralardan birineoturdu. Okul müdürümü- zün konuşmasından sonra per- de yavaşyavaş açıldı. Arkaplan- da dekorolarak sonradan mimar olan ressam arkadaşımız Erhan Demirkol'un çizimi 'Gün batı- mında Istanbul silueti' görün- dü. Nejat Şen, Orhan Veli'nin 'Istanbul'u Dinliyorum...' şiirini okurken Mesut Üldaş kemanıy- la 'Schumann'ın Rüyası'mses- lendiriyordu. Sıra bana gelmiş- ti. 18 yaşımla pek ilgisi olmayan C.S. Tarancı 'ın 'Otuz Beş Yaş' şiirini ezbere okuduktan sonra bir de kendi şiirim olan 'Güver- cinler'/ tüm duygusallığımla oku- dum. Kubbeler karla örtüldü de - Sizleri hatırladım yine Cami avlularının evsiz barksız aç yavruları... Sizlere acıdım ama benim siz- den farkım ne? diye başlayıp -Velhasıl! fark- sız mahluklanz, dizeleriyle bi- ten sözlerim S. Faik'i çok etki- lemişti. Çünkü bizler babaları- mızı kaybetmiş, sınavla oraya girebilen yetimlerdik. Öykücü- müz, okulun kapısından çıkma- dan önce arkadaşımız kendi- sinden anı olarak bir şey bırak- masını istedi. O da her tarafı dişlenmiş küçük kurşun kale- mini Mesut'a verdi. Bu kalemi sonradan Burgaz'daki Sait Fa- ik'in müze evindeki çalışma ma- sasının kalemliğine armağan et- miştik, sonradan öğrendik ki evin tamiratı döneminde kay- bolan bazı eşyalarla bu da yok olmuş" diye anılar devam edip gidiyor. O kalem gibi bazı nes- nenin de elimde olmaksızın kay- bolduğu endişesini hep taşıyo- rum. Çünkü, nesnelerin önem- semezlikle yok olup gitmesi bi- ze özgü değil mi? Gözlerimin önünde üç yıl ön- ce müzede sergilenen, dolaplar- da saklanan Sait Faik arşivi YK K. gö revlilerince yeniden basım için çantalara doldurulup götü- rüldü. Buna tepkilerimiz nede- niyle belgelerin envanteri ancak eve geri getirildikten sonra ya- pılabildi. Hâlâdaailealbümü ve duvarfotoğraflarının bir bölümü ile mektupları müzeye getirilme- di. Derneğimizin Adalar'ın kültür ve doğasının yaşatılmasını içe- ren ilkeleri nedeniyle Sait Faik in saldırıya uğrayan Burgazada is- kele meydanındaki kaide ve büs- tünü yeniden yaptık. 1978'in Sa- it'i Anma Günü'nde o günlerin muhtarıGüngörYıldınm'aöne- rimle Lions Ada Başkanı merhum Prof. Halil Nadaroğlu'nun öde- mesiyle yapılmış bir anıydı. Ye- nilediğimiz büst heykeltıraşlıkta sanatının çok üst düzeyine çık- tığını bildiğimiz, vakitsiz kaybet- tiğimiz Gürdal Duyar'ın tasarı- mını özenle yaptırdık. Bu iç acı- tan kınanası saldırıyı da böyle cevapladık. 15 Mayıs'taki anma günümüzde büstün açılışını Sa- yın Prof. Talat S. Halman'dan istedik. Kabul gördük. * Ada Dostları Derneği bagkanı Başbakanlık Insan Hakları Başkanlığfnın yayımladığı "Bilgi Dosyası" başlıklı kitap- çığın arka iç kapagında "Bu kitabın basımı ve dağıtımı In- giltere Büyükelçiliği tarafın- dan desteklenmiştir" duyuru- suna yer verilmesinin peşi bı- rakılmayacak gibi gözükü- yor... CHP Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, birönergeyle İnsan hakları sorusu RecepTayyip Erdoğan'dan şu sorulara yanıt istedi: "TC Başbakanlık Insan Hakları Başkanlığı'nın 48 sayfalık 'Bilgi Dosyası' kitapçığının basım ve dağıtımı, Ingiltere Büyükelçiliği tarafından mı fi- nanse edilmiştir? Hangi ge- rekçeyle bu kitapçık, Türki- ye Cumhuhyeti tarafından basılamamış ve dağıtılama- mıştır? Türkiye Cumhuriye- ti tarafından 48 sayfalık bir kitapçığın basımı için kaynak bulunamamasının haklı ge- rekçeleri nelerdir? Başba- kan olarak, sizin bu uygula- madan haberiniz var mı? Si- ze veya müsteşarınıza bilgi verildi mi? Bu tür uygula- maları doğru buluyor mu- sunuz?" Insan hakları kitapçığını bi- le Ingiltere Büyükelçiliği'nden para alarak bastıran AKP ik- tidarı, Avrupa'nın Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılan- ması istemi karşısında "siya- sal taktik"\er geliştirecekmiş... Inansak mı? KtM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak '• turk.net ÇİZGÎLİK KÂMİL MASARACl kamilmasaraciuı mynet.com HARBt SEMİH roROY semihpomyC" yahoo.com HAYAT EPtK TÎYATROSU MUSTAFA BILGİ hayatepik'ı mynet.com SINEAMMIZpAKI RAK DOKÜMÜNE BAK. GANt TURANLI'CMN SONRA ÜMER KAVUR DA OLMÜŞ YAV.. MERAK ETME ONLAft OLMEZ. BI FtLAA PROJESt ÎCtN TOPLANIYOLARDIRl.. TARtHTE BUGÜN MIIMTAZ ARIKAN 14 Mayıs wivw.miimtaz-nriluin.com "TEK RAYU TRBN" DENENİYOR.. 1952'PE BUGÜN, ALMANYA'OA, "TEK f?AYU TREN"İN YAPH.DI. COLO6NE KSNTİ YAKINLARlKIA BŞTONARME LAR. ÜZE&NE KLIZULAN TEK. RAYOA YÜSİJTİJİ-BM 8AŞAB.IU OLMUÇTU. İS } 2.OO YOLCU KAPASİTGU Bu YBNİ ARAÇ SAATTB ZSO KtLOMBTRE H/Z YA- PABİUYOR., BAZI VİKAJ- LAR.I 45" EGİMLE PÖ- NEBiLiYoRPU. /«TE^r ıÇl ULAŞIMINDA DA KULLA- NILMASl OÜÇÜAIÜLEAJ ARACIM, KALA8AUK MEK KEZLBZDE >ARA£Lt OLA - CAGl HESAPIAMIYOZDU. "Tek. Rayh Tren" (Monorail') dtnenrte. sırasınja., SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Cennet'in Krallığı Hanı "tarih bitmiştı"? Ridley Scott bize tam tersıni söylüyor: Çözülmemiş, çözümlenmemiş, bitmemiş, so- nuçlanmamış, askıya alınmış.. bin yıllık bir tarıhin kıyı- sında yaşıyoruz hâlâ. "Cennet'in Krallığı"na bilet alırken, Hollyvvood yapı- mı standart bir epik kurgu ızleyeceğimı düşünmüştüm. Güncel boyutları olan ciddi bir tarih analiziyle yüz yüze geleceğimi hiç hesaba katmadım. "Cennet'in Krallığı" sürprızli birfilm. Hazırlıksızyakalandım. Gitgideyükse- len bir dalgayla bizi içine alan "tarihle hesaplaşmanın", bir Hollyvvood prodüksıyonunda karşıma çıkacağı aklı- ma gelmemışti. Ridley Scott bunu yapıyor. Müslüman, Hıristiyan, la- ik, dinli, dinsiz.. hangi formattan gelirseniz gelin, herke- se: "Dönüp, şöyle birarkanıza bakın!" diyor. Doğduğun değil, olabileceğin kişisin "Hac-hilal karşılaşmasına" görsel planda yapılan vur- gular bir yana; öyle diyaloglar, öyle laflar var ki filmde; ordan burdan, hayal meyal hatırladığınızşeylerı "şak"d\- ye perspektife oturtuyor. Şu laf mesela: "(Haçlı ordusu- na katılırsan eğer) Kutsal topraklarda doğduğun kişi değil; olabileceğin kişi olursun!" Batı sömürgeciliğinin tarih boyu ana dayanağını oluş- turan bu temel felsefeyi, filmin karakterleri arasında ge- çen bir konuşmaya sıkıştırıveriyor Ridley Scott. Bu cümleyi duyunca, Afrika röportajlarında karşılaş- tığım "beyaz toprak sahipleri" geldi mesela benim ak- lıma. Doğdukları ülkelerde asla düşleyemeyecekleri bir "efendı" hayatı süren bu "beyazların"-hemen hepsinın- aynı Haçlı ordularında olduğu gibi kendılerine "yeni bir hayat ıcat etmek" için yollara düşmüş olduğunu hatır- ladım. Filmdekı baş karakter Bailen gibi hemen hepsi- nin arkasında bıraktığı hesaplar ve unutmak istedikleri karışık hıkâyeler vardı. Kenya'nın bağımsızlık mücade- lesi iideri Jomo Kenyatta'n n sözlerini hatırladım son- ra: "Elimize Incil'i tutuşturup; bize gözlerimizi yumma- mızı ve dua etmemizi söylediler. Gözlerimizi açtığımız- da elimizde yalnız Incil vardı. Topraklarımız gitmişti..." Diyeceğım o ki Ridley Scott yalnız Bush'un "uygar- lık çatışmasına" gönderme yapmakla kalmıyor; kökü "Haçlı Seferleri"ne dek uzanan Batı sömürgeciliğinin ana eksenine saldırıyor. Haçlıların da, Afrika sömürge- ciliğinin de, ABD'nin "kurucu kolonlarının" da, Irak'taki "petrolavcılığının"rasyoneli busonuçta: "Hazineavcı- lığı" ve "yeni fırsatlararayışı"... "Cennet'in Krallığı" tam da bu yüzden, çok ateşli "po- lemiklere" hedef oluyor. CNN geçen akşam konuya bir saat ayırdı. Filme bozulanlar; "Scott'un, Batı'nınyazdı- ğı tarihi eldiven gibi tersyüz ederek Batılıların yüzüne vurmasına" tepki duyuyor. Scott da özet olarak, "Ben yönetmenim" diyor: "Müsaade edin de böyle birözgür- lüğüm olsun!" Haçlılara 'laik' bakış... Batılı tarih açısı, meğer böyle uluorta -hem de bir Holly- vvood prodüksiyonu ile- uzun boylu hiç eleştirilmemiş. Fil- min bu nedenle "Islamcı köktendincilerin" ekmeğine yağ sürdüğünü öne sürenler bile var: "Bu Usame Bin Ladin 'in tarih versiyonu!" diyenler çıktı örneğin geçen akşam CNN'de. Ama bir Amerikalı tarihçi de şunu söyledi: Rid- ley Scott, kendi içinden çıktığı toplumu eleştiriyor. Müs- lüman toplumlardan çıkan bir 'cihat' eleştirisine ise he- nüz rastlamadık. Aramızdaki en büyük fark bu!" Tarih filmleri ustası Scott'un, hıkâyenin Islam tarafına yaklaşımı ilginç. Yönetmen öyküyü mümkün mertebe "kuşbakışı" bir konumdan götürse de, eleştirilerini ger- çekten yalnız kendi içinden çıktığı topluma", Hıristiyan- lara yöneltiyor. Ancak bu, Islam dünyasına yönelik hiç- bır sözü olmadığı anlamına gelmiyor. Oraya buraya ser- piştirilmiş cümleler arasında: "Isa karar vermeyi emre- der, Muhammed ise boyun eğmeyi!" diye iri bir laf ge- çiyor mesela. Bunun ötesinde Scott, Islam dünyasına bakışını -kibarca- "kendine saklıyor". Bir şekilde sanki daha söylemek istediği çok şey varmış da söylememe- yi yeğlıyormuş gibi birduyguya kapılıyorsunuz... Ridley Scott, iki uygarlık arasında birıni dığerıne tercih eden ta- raf olmaktan kaçınıyor. "Köktendinciliğin" her türüne karşıtaraf olmayıyeğliyorve "karşılıklısaygı", "diyalog" öneriyor sadece. "Kendi özeleştirısini herkes kendiyap- sın!" demeye getıriyor. Baş karakteri Baılan gibi, iman- dan çok "kuşku"ya vurgu yapan bir duruş benımsiyor. "Haçlılar"\ konu alan birfilm için, alabildiğince "laık" bir yapıt "Cennet'in Krallığı" B U L M A C A SEDATYAŞAYAN 1 2 SOLDAN SAĞA: 1/ Şerbetçi- otundan elde edilerek bira- cılıkta kuila- nılan, sarı renkli ve hoş kokulu mad- de. 2/ Mersin ilinin eski adı... Bir öğ- retim kuru- mu. 3/ Ocak bacalannda biriken ya da çevre- yesavrulankalınis... Hertiirlü arazide kul- lanılabilen motorlu bırtaşıt. 4/Birsayı... Ördek avı için yapil- 5 mış avcı kulübesi. 5/ 6 Düz dam, taraça... îki tarla arasındaki sınır. 6/ Alan Parker tara- fından sinemaya da aktarılmış ünlü müzikal... Halk dilinde babanın kız kardeşine verilen ad. II Ekolojide, bir canlının varlığını sürdürebildiği yaşama ortamının en küçük birimi... Deniz kıyı- sında dalga aşındırmasıyla oluşmuş sarp ve yük- sek yer. 8/ Güzel söz söyleme sanatı. 9/ Muğla- Marmaris karayolunda, çok güzel birpanorama- ya sahip dağ geçidi... Yoz beğeni, zevksizlik. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Domatese kırmızı rengini veren organik bile- şik. 2/ Bayrağın uçkurluk karşısındaki kenarı... Durmadan, aralıksız. 3/Poker, konken gibi kâğit oyunlarında aynı cins iki karta verilen ad... Birya da iki yaş arasında koyun. 4/ Marmara Bölge- si'ndebirgöl... Tantal elementinin simgesi. 5/Bir sözcüğün, alışılmış anlamının dışında kullanıl- ması. 6/ Vilayet... Bakır elementinin simgesi... Utanç duyma. 7/"Sen elifi bilmezsin/Bu—oku- maktır" (Yunus Emre)... Dağkeçisi. 8/Sıcak böl- gelerde yetişen ve hekimlikte iç sürdürücü olarak kullanılan bir bitki. 9/Tatlı sularda yaşayan bir balık.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear