23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13MART2005PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Emekçi Tarih Yazdı... Daha düne dek, Adalet Bakanı SEKA işçilerine meydan okuyordu: "Uzun süre bu işi götürmek niyetinde değiliz. Aza- mi sabır da gösterdik. Bu sabnn sınırının zorlan- dığı dönemler oluyor. Bugün kendilerini destekle- meye gelenler kenara çekilir, oradaki işçilerimiz yasalarla, yargıyla, devletin güvenlik güçleriyle kar- şı karşıya gelebilirler." Niyetleri belliydi! Devletin güvenlik güçlerini SE- KA'da iki aydır direnen işçilerin üstüne göndermek, kol kafa kırarak kadın erkek, çoluk çocuğu döve döve işyerinden attırmak!.. Tıpkı, 6 Mart günü Tür- kiye sokaklarında Dünya Kadınlar Günü'nü kutla- yanlara uygulandığı gibi!.. lyi ki, birTroyka geldi o günlerde Ankara'ya... lyi ki, Avrupa Birliği'nin önde gelen üç kişisi olup bi- tenleri gözleriyle gördü. "Bu Türkiye'nin, AB ko- şullarına kendini uydurması olast değil" inancı yur- tiçinde, yurtdışında kesinleşti de AKP hükümeti, is- ter istemez aklını başına aldı, SEKA işçilerinin is- tediği koşulları kabul etmek zorunda kaldı. İki ay heyecan çektik. İki ay yüzlerce SEKA'lı ka- dın erkek nöbet tuttu fabrika kapılarında. Kavga, ekmekkavgasıydı. Milyonlara varan işsiz yurttaşa yeni milyonların eklenmesini önlemekti. Yıllardır, bir yana itilip unutulan, bir işletmenin ucuz ucuza özel sektöre sunulması mıydı istenen? Onu sat bu- nu sat, durumu kurtar! Ama mirasyedi kafasının da gelip dayanacağı bir yer var. Sonra ne olacak? Ama kafa değişti mi? Değişecek mi? Her suçun sorumlusunu, basında, medyada, yazar çizer ta- kımında gören bir anlayış, artık değişecek mi? Bir bakan kalkıp da "Siz bizi dünyaya jurnal ettiniz" diye ortalığı gürültüye boğarsa(!) dünyanın artık es- kisi gibi olmadığını, Kore'de, Çin'de, Hint'te olup biten olayların, anı anına, dünya kamuoyuna yan- sıtıldığını bilmiyorsa, anlamıyorsa, ne diyebiliriz? Kaç gün kaldı 1 Nisan 2005'e? Yeni Ceza Yasa- sı'nın uygulanmasına?.. Gazetecilerin, yazarların, doğruyu, gerçeği, halktan emekten yana yazanla- rın, konuşanların, mahkemekapılarınasürüklenme- sine?.. On beş gün mü? Demek Tayyip Bey'ler on beş gün sonra bir yazımızdan kısacık bir alıntı ya- parak hepimizi cezalandırmaya kalkışacaklar?.. Öyle mi? "Çoğunluğumuz var, ne istersek yaparız" kafa- sı yıllar önce kaç kişiyi nerelere sürüklemişti, anım- sayalım. "Siz isteseniz hilafeti bile getirebilirsiniz" diyenlere ne oldu? Seksen yaşındaki Hüseyin Ca- hit'leri, Ahmet Emin'leh bile cezaevine tıkmaya ça- lışan DP iktidarının sonu nereye vardı? Hepsi unu- tuldu mu? Şu AB masalı, doğrusu ya epey yararlı oluyor! Ba- kacaksınız bir gün "biz bize yeteriz, kim oluyor Troyka'larbilmem neler?" çizgisine gelecek mi yıl- lardır AB'Iİ olacağız diye çırpınanlar?.. SEKA işçilerinin yazgısı Izmit Belediye Başkanı'na bırakılmış!.. Ne diyeyim, ekmek parası için iki ay- dır direnç gösteren emekçilerimiz bir tarih yazdı- lar. Gerekirse yine yazarlar, yazacaklar!.. KÜLTÜH • SANAT WIM VVENDERS FILMİ BERLİN ÜZERİNDE GÖKYÜZÜ, SIRLAR OTELİ VE BUENA VISTA SOCIAL CLUB'IN YÖNETMENİNDEN 2004 VENEDİK FİLM FESTİVALİ UNESCO ÖDÜLLÜ ALTINASLANADAYI BOLLUK ÜLKESİLANOOFPLENTY rfilm www.rfllm.n«t BEYOĞLU ALKAZAR (293 24 66) 12.00 -14.15 -16.30 -19.00 - 21.15 GENEL KURUL İLANI ARKEOLOJİ ve ARKEOLOGLAR DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ aadistanbul@yahoo.com Şubemizin Olağan Genel Kurulu Toplantısının ilki 21 Mart 2005, çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikincisi 28 Mart 2005 Pazartesi günü saat: 18.00'de Mimarlar Odası İstanbul Şubesi en üst kattaki kafeterya'da (Büyükparmakkapı Sok. 1/6 Beyoğlu / İST.) yapılacaktır. Sayın Üyelerimıze duyurulur. KARS CUMOK BULUŞMASI Fotoğraf Sergisi ve Gazete Abonelik Sistemi Komılu Gündemimizle Yeniden Toplanıyoruz SEN GELMEZSEN BİR EKStĞİZ Yer: Kars ADD Şubesi Kazımpaşa Cad. Zafer Kuyumcu üstü Tarih: 13 Mart 2005 Pazar Saat: 15.00 tletişim Bilgi: Kadır Işık 0535 44513 21 - 0474 21210 43 www.curaok.org SEKA ve Mehmet Ali Kağıtçı... Her insanm olduğu gibi her müessesenin de bir ömrü vardır. Fabrika kentin içinde kalmıştır, yeri değiştirilebilir. Duygusal davranmamak lazım. Benim önerim, arsasının bir kısmmın satılarak fabrikanın (makinelerinin çalıştığı söyleniyor) uygun bir yere taşmması ve o alana da Mehmet Ali Kağıtçı'nın bir anıtınm dikilerek kaidesine de "Cumhuriyetimizin ilk kâğıdı burada üretilmiştir" yazılmasıdır. NazıniKAL M ehmet Ali Kağıtçı'nın kim olduğunu, neler yaptığını kaçımız bili- riz... Topluiğne dahi üretemeyen, ölüsüne saracağı kefeni ithal eden, pusula yaza- cak bir yaprak kâğıdı olmayan Türkiye, bugünlere Mehmet Ali Kağıtçı gibi bir avuç yurtsever sayesinde geldi. Hizmetleri ile Kağıtçı soyadını hak eden Mehmet Ali Kağıtçı'yı 1980yılın- da TRT'de Atatürk'ten Anılar izlencesi- ni hazırlarken tanıdım. Daha doğrusu, Celal Bayar ile bir konuşmamda Bayar bana çok yurtsever bir kişi olduğunu, onunla mutlaka konuşmamı önerdi. Türkiye'de kâğıt sanayiinin kurulma- sında tartışmasız en büyük pay sahibi Kağıtçı'yı, Heybeliada'da gecekondum- su bir evde buldum. Bana Izmit Kâğıt Fab- rikası'nın kuruluş öyküsünü tüm ayrın- tılan ile anlattı. Izmit Kâğıt Fabrikası'nın kuruluş öyküsü, sanayileşen bir ülkede dış güçlerin iç işbirlikçileri de yanlarına alarak ülkede kurulacak yeni bir sanayii engellemek için neler yapabileceklerinin ibret dolu öyküsüdür. Bu yaşanmış ent- rika dolu öyküyü SEKA kapatılırken ye- niden okuyuculara sunmayı bir görev saydım. Önce Mehmet Ali Kağıtçı'yı kısaca tanıyalım. Mehmet Ali 1899 yılında Hey- beliada'da doğdu. İstanbul Üniversitesi (Darülfunun) Kimya Enstitüsü'nden me- zun olduktan sonra üniversitede öğretim görevlisi oldu (1923). Aynı zamanda Heybeliada Bahriye Mektebi'nde de kim- ya öğretmenliği yaptı. Yazları ülkemizin hammadde kaynaklarını incelemek üze- re Anadolu'yu dolaştı, ülkemizde ne tür bir sanayi kurulabileceğini araştırdı. Kâ- ğıt sanayiinin eksikliğini gördü ve kâğıt- çılığı meslek olarak seçti. Mesleği öğrenmek için üniversitedeki görevini bırakarak önce işçi olarak Al- manya'ya gitti. Selüloz ve kâğıt fabrika- larında işçilik yaparak mesleği öğren- meye çalıştı. Daha sonra da Hannover Teknik Üniversitesi'nde kâğıtçıhğın bi- limsel yanını etüt etti. Fransa'da selüloz ve kâğıt fabrikalarında işçi olarak çahş- tı ve sonunda Grenoble Üniversitesi Kâ- ğıt Mühendisliği Yüksek Okulu'ndan "Kâğıt Mühendisliği" (Ingenieur Pape- tier. E.F.P.) dıplomasını sınıfının bırinci- si olarak aldı ve iyi koşullarda Fransa'da kalması teklif edilmesine karşın, o, Türk kâğıt sanayiini kurmayı ideal olarak gör- düğünden önerileri reddetti ve yurda dön- dü. Gelir gelmez kâğıt sanayiimizin ku- rulması gereğini konferanslar vererek anlattı, yetkililere duyurmaya çahştı... Gazetelerde makaleler, broşürler, kitap- lar yayımladı. Konferansta projeksiyon gösterileri ile kâğıdın nasıl üretildiğini, kâğıt yaprakları üreterek izleyicilere gös- terdi. Devamını Kağıtçı'nın kendisinden din- leyelim: - 1928 yılında üniversitede bir konfe- ransım sonrasında üç görüşme talebi al- dım. Bu taleplerden biri TC Tütün înhi- sarı (Tekel) tdaresi Genel Müdürü Beh- çetBey adına, ikincisi o devirde kibrit kra- lı namıyla ünlü Kreuger adına, üçüncü- sü de Merkezi Avrupa Kâğıtçılar Birli- ği (Gröl) Acentesi adına gelmişti. Her üç grubun isteğini kabul ettim. Önce Tekel ile konuştum. Benden uzun uzun bilgi aldılar. Kreuger ile o yıllarda Türkiye'nin ih- tiyacı olan 24 bin ton kâğıdı ithal eden Gröl firmalarının amaçları aşağı yukarı aynı idi. Her ikisi de Türkiye'de kâğıt fabrikası kurulamayacağını, zira sonun- da nasıl olsa verimli olamayacağını tek- rarlıyorlar ve bir sürü laf arasında "Efen- dim siz, Türkiye'nin biricik kâğıt müte- hassısı bulunuyorsunuz, bunu değerlen- dirnıelisiniz. Kâğıt fabrikası kurmaktan ne gibi bir kazanç umut ediyorsunuz. Ni- hayet sizi, genel nıüdür yaparlar bir ay- hğa kalırsmız, bizinıfîrmalanmızdaça- lışırsanızsizeçok daha mükemmelimkân- lar sağlayabiliriz, örneğin ithalattan size yüzde3pay verebiliriz" diyorlardı. Tabii reddettim. (*) Bir süre sonra Tekel'den yazı geldi. Kâğıt ve karton fabrikası kurulması için benden yardım istiyorlardı. Nihayet ide- alime kavuşma olanağı doğmuştu. Der- hal kabul ettim. Bana günde 20 ton ka- pasiteli bir kâğıt fabrikasının projeleri- ni ve ihale şartnamesini hazırlama göre- vi verdiler. Kısa zamanda projeyi ve iha- le şartnamesini hazırladım. Dünyanın tanınmış 23 firmasından teklifler geldi. thalenin yapılacağı gün Tekel Genel Mü- dürlüğü'ne gittiğimde, kâğıt fabrikası kurma işinin geri bırakılmasını isteyen telgrafla karşılaştım. Nedenini araştır- dım. Bana komisyon öneren firmaların za- ten fabrika kurulması girişimini baltala- mak, yetkili makam sahiplerinde kuşku- lar uyandırmak amacı ile çaba harcama- ya başladıklarını biliyordum. Yabancı çevreler Cumhuriyet dönemi- nin selüloz-kâğıt sanayii kuruluş girişi- mini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bu kişilerin girişimleri so- nucu yetkililer "nasılsa batacak, bari az para batsın" diyerek kurulacak fabrika- nın yıllık kapasitesini 24 bin tondan 12 bin tona düşürdüler ve selüloz kısmını ge- leceğe bıraktılar. Böylece yıllık 12 bin ton kâğıt ve karton kapasiteli fabrika projesi böylece 1. Beş Yıllık Sanayi Prog- ramfnagirdi. (1933-1938, 1. Beş Yıllık Sanayi Planı). Bugün için tamamıyla yerel yönetime bırakılan kâğıt fabrikasının kuruluş öy- küsü böyledir. Fabrikanın resmi açılış töreni 6 Kasım 1936 Cuma günü yapıhrken ikinci kâğıt ve selüloz fabrikasının temelleri tören- lerle atıldı. Kuruluş öyküsünü kısaca anlatmaya çalıştığım fabrika sayesinde, Türkiye kendi ürettiğı kâğıda kavuştu. 2000'li yıllara kadar verimli ve kârlı bir şekilde çahştı. Ülkemizde özel teşebbüsün kur- duğu tüm kâğıt fabrikalarına eleman ye- tiştiren bir okul, hatta üniversite oldu. Her insanın olduğu gibi her müessese- nin de bir ömrü vardır. Fabrika kentin için- de kalmıştır, yeri değiştirilebilir. Duygu- sal davranmamak lazım. Benim önerim, arsasının bir kısmının satılarak fabrika- nın (makinelerinin çalıştığı söyleniyor) uygun bir yere taşınması ve o alana da Mehmet Ali Kağıtçı'nın bir anıtının di- kilerek kaidesine de "Cumhuriyetimi- zin ilk kâğıdı burada üretilmiştir" yazıl- masıdır. (*) Kağıtçı o öneriyi kabul etseydi, Hey- beliada 'da gecekonduda ölmezdi. Başbakan'm 'Gezme' TutkusuL Bu denli sık yurtdışına çıkmak, tembelliğin bir ölçütü değil de nedir?.. însan, ancak masa başmda oturarak, okuyarak ve yazarak bir şeyler üretebilir; yoksa, gezerek, yalnızca zamanını israf etmiş olur. Türkiyemizin, 'vaktini hoş ve boş geçirmek'ten başka bir şey düşünmeyen politikacılara, bürokratlara ve akademisyenlere gereksinmesi yoktur! Bu böyle biline!!! Doç. Dr. Hüner TUNCER B ir Başbakan düşünün ki,bir ayınyalnızca bir haftasını ya da 10 gü- nünü kendi ülkesinde geçir- sin! Ve işin acı yanı, bu ülkede, hiçbir kurum ve kişi bu duru- mu sorgulamasın! Ne muha- lefet ne basın-yayın organları ne sivil toplum örgütleri ne de bireyler, bir Başbakan'ın bu denli yurtdışına gitmeye heves- li olmasının nedenini araştır- masın! Bu yurtdışına gitme hevesi ve tutkusu, ne yazık ki, bizim insanımızın içine işleyen ve bir türlü vazgeçemediği bir tutkudur. "Aydın" olarak nite- lendirebileceğimiz üniversite öğretim üyeleri bile, öncelik- li görevlerinin, yurtdışındaki kongre ve konferanslara ka- tılmak olduğu görüşündedir. Peki, bu durumda, onların öğ- rencilerini kim yetiştirecek- tir? Bir öğretim üyesinin ön- celikli ve vazgeçilmez görevi, öğrenci yetiştirmek değil mi- dir?.. Türkiye'ninçözulmeyi bek- leyen bin bir iç sorunu varken, Başbakan ve Bakanların, bu denli sık yurtdışı gezilerine git- melerinin gerekçesi ne olabi- lir?.. Yanıt belli değil mi: Baş- larını ağrıtacak sorunlardan kaçma ve zevk-ü sefa içinde zamanlarını geçirme; lüks otel- lerde konaklama, değişik ve zengin yemek çeşitlerini tat- ma, güzel ve ilginç yerleri gör- me vs. ... Şöyle bir soru aklıma takıl- nıakta: Acaba bu insanlar, ik- tidara 'hoş vakit geçirmek' ve devletin parasıylaoradan ora- ya gitmek için mi geüyorlar?.. Doğaldır ki, onlann bu davra- nışları hiçbir kurum ve kişi ta- rafından sorgulanmadıkça, on- lar da daha çok uzun bir zaman 'hoş vakit geçirmeyi' sürdüre- ceklerdir. Böylece, ülkemizin eğitimden kültüre, sağhktan sosyal güvenlik sistemine, ya- salann oluşturulmasından bun- ların doğru düzgün uygulan- mamalarına değin çözüm bek- leyen sorunlan, bir türlü çözü- me kavuşturulamayacak; an- cak iktidardaki "beyefendi- ler", zavallı cahil ve eğitilme- miş Türk halkının sırtından bir ülkeden öteki ülkeye koşup duracaklardır. Sizler, hiç öteki geUşmişya da gelişmemiş devletlerin başba- kanları ve bakanlarının, bu denli çok yurtdışı gezisinde bu- lunduklarını duydunuz mu? Ben diplomat olarak, birçok ül- kede görev yaptım; ancak, bi- zim ülkemizin politikacılan, bürokratları ve akademisyen- leri kadar çok yurtdışına ge- ziye çıkan hiçbir ülke görev- lisine rastlamadım. Bu durum sorgulanmadıkça da ülkemizin politikacısı, bü- rokratı ve öğretim üyesi, yurt- dışı gezilerini aynı hızla sür- düreceklerdir. Bundan hiç kim- senin kuşkusu olmasın! Bu denli sık yurtdışına çıkmak, tembelliğin bir ölçütü değil de nedir?.. Însan, ancak masa başında oturarak, okuyarak ve yaza- rak bir şeyler üretebilir; yok- sa, gezerek, yalnızca zamanı- nı israf etmiş olur. Türkiye- mizin, 'vaktini hoş ve boş ge- çirmek'ten başka bir şey dü- şünmeyen politikacılara, bü- rokratlara ve akademisyenle- re gereksinmesi yoktur! Bu böyle biline!!! Peki, Başbakan'ın yurtdışı gezileri niçin hiç sorgulanma- makta?.. Son olarak, Başba- kan'ın 5 günlük Afrika gezi- sine çıktığını basından öğren- dim. Şimdi Başbakan'a şu so- runun sorulması gerekmez mi?.. Afrika'ya gidişinin ne- deni nedir? Ülkemizin Güney Afrika dahil, Kara Afrikası ülkelerle siyasal, ekonomik ve kültürel ilişkileri en az dü- zeydedir. Bu ilişkileri geliştir- mek üzere de, bu ülkelerde büyükelçiliklerimiz bulun- maktadır. Bu durumda, büyükelçilerin yapamayacağı hangi sorunu çözüme kavuşturabilmek ya da hangi somut ilişkimizi geliş- tirmeküzere, Sayın Başbakan, Kara Afrikası gezisine çıkma gereksinmesini duymuştur?.. Başka bir deyişle, Başbakan'ın Afrika gezisi sonucunda, Tür- kiye'nin Kara Afrikası (Gü- ney Afrika dahil) ile ilişkile- rinde hangi somut gelişmeler kaydedilmiş, ilişkilerimiz han- gi alanlarda gelişmiştir? Ben bir vatandaş olarak, Sayın Baş- bakan'dan bu sorumu yanıllan- masını istirham ediyorum. Kısırdöngü... Doğan CANDAN -î- ki yanlış bir doğru I etmez. İki yanlış yan- X lışm katmerlisidir. Halk yanlış yönlendi- riliyor, dürtükleniyorsa onun tercihlerinin de, seçtiği yönetimlerin de doğru ve dürüst olması beklenemez. İnsanlaryanhşlığa itil- mişse, vurguna, soygu- na, ranta, vergi kaçırma- ya vs. şöyle ya da böy- le bir yerlerinden bulaş- mışsa bunun sürmesini isteyecektir. Bu yanhşlı- Savıştav Denetçisi ğa, yönetimler tarafın- dan ödün verilmeye baş- lanmış ve bunun için bir yol açılmışsa, bu sürecek demektir. Bu bir kısır- döngüdür. Bu kendi çahştırdığı dönmedolaba binip son- ra nasıl ineceğini düşün- menin şaşkmhğı gibidir. Bir yanılsamadır aslın- da yaşanan. Kısa yoldan köşe dön- meciliği ilke edinmiş in- sanlar vurgunda, soy- gunda, rantta, rüşvette vs. yolunu bulurken ve bu istemlerine yanıt ve- ren, verebilecek birile- rini seçerken bir yandan da kendi yaptığı dışında her şeyin doğru olması- nı, yapıhnasını istemek- te, beklemektedir. Ne ya- man çelişkidir bu. Tıpkı sosyal demok- rat beklentiler içinde olup, sandığa oy verme- ye gittiğinde sermayeci, rantçı partileri tercih edip sonra da niye hep ser- mayenin kazandığını görmenin hayret ve şaş- kınhğına düşmeye ben- zer bir şey. lnsanların içine gir- dikleri bu kısırdöngü- den, çelişkiler girdabın- dan çıkma becerisinin, önce kendilerinin sami- mi olarak bu kısırdön- güyü kırma istenci (ira- desi) ve kararhlığını ta- şımak ve göstermek ol- duğunu anlamak için herhalde çok şeyler ya- şamaları gerekmektedir. içine düşülen yanlışlar- dan boğulma noktasına gelindiğinde, zamanla kafalara dank edecektir belki ama, böyle bir nok- taya gelindiğinde tek tek bireyler ve toplum ola- rak nasıl bir noktada du- ruluyor olacaktır. Bireysel kurtuluş ola- mayacağını, kurtuluşun da ancak toplumla birlik- teolabileceğini, toplıını- sal olabileceğini kaç ki- şi düşünmüş ya da dü- şünmek zahmetine kat- lanmıştır. İnsanlar, insan bencil- liğinin bir sınırı olmadı- ğının aynmına ne zaman varacaklardır? PENCERE Kadın, Nedir Senin Adın?.. Fransız sinemasının ünlü yıldızı Emmanuelle Beart bizimkilere haber yollamış: "- 24'üncü Uluslararası İstanbul Film Festiva- li'ne gelmiyorum.." - Niçin?.. Güzel yıldız festivalde ödül alacakmış, ama bi- zim polisin kadınlara attığı dayağı televizyonda iz- leyince vazgeçmiş... Beart diyor ki: "- Kadınlara şiddet uygulayan bir ülkenin fes- tivaline katılmam..." Mizah mantığı tam bu sırada devreye giriyor ve soruyor: - Peki, erkeklere şiddet uygulayan bir ülkenin fes- tivaline katılır mısınız?.. • Kadınlar eziliyor mu?.. Hem de nasıl!.. Kutsal söylenceye göre Tanrı, Âdem'i çamurdan yaratmıştır... Ya Havva'yı nasıl yarattı?.. Âdem'in kaburgasından!.. Kadının aşağılanmasının mantığı önce kutsal ki- taplarda mayalanmıştır; dincilikte yoğrulmuştur; ama, bızim çoğu kadın hakları savunmanımız ola- yın bu yanını es geçer... Bireyin özgürlüğünü kadın-erkek eşitliğine otur- tan laik hukuku ve 'Aydınlanma Devrimi' aşama- sını görmezlikten gelir. Kadın haklarını tarihsel ve toplumsal içeriğinden soyutlayıp savunmaya kal- kıştı mı pusulayı şaşırır!.. Şaşırınca dinsel yasak- tan kaynaklanıp kadını erkekten farklı biçimde ör- tünmeye zorlayan 'tesettür'ü savunarak türban takmayı kadın özgürlüğü ile karıştırır. • Bir erkeğin 'kadın-erkek eşitliği' savaşımına ka- tılması gerçekte kendi özgürlüğü içindir... Ünlü sosyalist Lionel Jospin, Fransa'da iktida- ra geçince, kadınların yerel ve genel meclislerde yer almaları için 2001 yılında yasalar çıkardı. Beş yıl içinde yasal önlemler meyvelerini verdi. Fran- sız kadınları meclislerdeki sayılarını büyük çapta arttırdılar. Sonuç?.. Erkek egemenliğine son verilebilmesi için kadın- erkek eşitliği de yetmez... Kadınlara erkeğin ağır bastığı toplum düzenin- de haklarını savunabilmesi için ayrıcalıktanınma- sı eşitliğin hakça gereğidir... • Islam Sünniliğınde kadın-erkek eşitsizliği daha beter.. Alevilikte daha hafif.. Sünniliğin Nakşi tarikatından Sait Nursi sap derken saman diyen biçemiyle ne demiş: "- Kadının açık bacağı cehennemin odunu ola- cak!.." Peki açık kadın bacağı oduna dönüşüp kimi ya- kacak?.. Seni, beni, onu, bizi... Demek ki hem bu dünyada erkeği yakıyor açık kadın bacağı, hem öteki dünyada... • Kadın-erkek eşitliği mizah kültüründe bile yete- rince yoktur; çünkü geçmişin mirasıylayüklüdür... Komşunun kızı yüzüne bakılamayacak kadar güzelmiş; Bektaşi, kızı her görüşünde gözünü yu- karı çevirir, ellerini açıp: - Imanım, dermiş, bu tazeyi de cehennemde ya- kabilecek misin?.. Baba Erenler geziye çıkmış, otuz yıl sonra eve dönünce sormuş: - Komşunun kızı ne oldu?.. Bitişik evın kapısında oturan yaşlı kadını göster- mişler: - Işte o taze kızbul.. Bektaşi yine ellerini açıp yukarıya seslenmiş: - Imanım, demiş, sen işinine iyibiliyorsun!.. Ta- ze fidanı yaşlı kütüğe çevirip sonra yakıyorsun!.. Kadın değil mi!.. Bektaşiye bile yaranamaz. G Ü N C E L L E N M İ Ş 4 . B A S I M Yrd. Doç. Dr. Necati ULUNAY UCUZSATAN Güneydoğuda Akan Kanın Belgesel Öykusü Dağlann Gözyaşlan Avrupa'da kı kamplardan Beka'ya uzanan ve oradan Guneydoğu'ya yayılan lerrtrün en can alıcı noktaları tum çıplaklığıyla, belgelerıyle . Narlıbahçe Sk No 6 Cagaloglu - İstanbul Tel [0212)528 66 89 Fax (0212)519 64 65 DÖNÜS^M Tlim Kltapçilarda Tek Da|jıtım ALFA 0212.512 30 46-513 87 51 YAYINLARI KONFERANS TÜRKlYE'NtN TARİHİ GELİŞİMlNDE SÎYASETÇlLERlN ROLÜ VE SÎVİL TOPLUM ÖRGÜTLERTNlN SORUMLULUĞU Konuşmacı Şaban Ali YAŞAROĞLU (7O'lı yıüarın ( HP tslanbul ll ^ onctını Kuııılu Uyesı, tl Iş{,ı Kümıs^unu Başkatııi Konuşmanın ardından, katılımcıların soru ve değerlendirmelerine geçilecektir. Yer: I'era Palas Otelı MeşmtıyetCad No 9S Taksım/lstanbul (Ataturk Anıtı Karşısı) Tel: 0212 251 45 60-0515 571 40 78 Tarih 11 Mart 2005 Pazar Saat 14.00 Nol Ru toplantının, djha üiıte CHP Beyoğlu llçe Merkezi'nde yapılması karaıınıifin \a/gc(,ılnıCMnırı nedem Ya^arojSlu laıafından açıklanacaktır
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear