Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 13MART2005PAZAR
10 P A Z A R l&VZILARI dishabC» cumhuriyet.com.tr
Müzik tutmadı ama kitap olabilir
7
ine böyle bir 8 Mart Kadınlar
Günii sonrası yazısı yazmıştım,
yıllar önce. Guardian
gazetesinde Istanbul'daki 8 Mart
Kadıniar Günü'nde polis copu yiyen
kadınlarla ilgili bir habere takılmışüm.
Gazete bir hayli dalgasını geçiyordu
bizimle ama kızmaya yüzümüz de
yoktu açıkçası. O sıralarTiirkiye'de,
kimin aklına geldiyse polisin klasik
Batı müziğiyle eğitilmesi gibi bir
projeden söz ediliyordu. Saygın Jngiliz
gazetesi, işte kadınlan
coplayan polisimizi anlatırken lafı bu
"proje"ye de getiriyor, onunla da bir
güzel kafa buluyordu. Öyle milli bir
heyecan duyup da kaleme sanlmış
değildim. Erkeği kadını fark etmez,
önüne geleni coplayan bu tür polisi
görüp de bunu savunacak bir "milli
heyecan" yoktur, olamaz da. Ama,
Guardian'ın, tüm "ilerici" görünümüne
rağmen başka uluslara karşı
önyargılan arttıracak haberinden de
rahatsız olmuştum. Polisti bu, her
yerde aynıydı elbette, böyle deyip
bizim polisin yaptığı o vahşeti hoş
göstermek gibi bir niyetim var
sanılmasın, ama silahsız olmakla
övünen lngiliz polisinin, hele
madenciler grevinde nasıl silahlı
olarak madencilerin üzerine
yürüdüğünü görmüş biriydim,
Guardian'ın bunları zaman zaman
anımsaması iyi olur demiştım. Aradan
oldukça zaman geçti, Tayyip Bey
"değişti", kışkırtıcılığı mücadele
tarihimize geçmiş Mehmed Şevket
Eygi bile "libendleşti" (Milli
Gazete'deki "insancıl" yazıları beni
nasıl etkiliyor bilseniz), tslamcılarda
bir uysalhk ki sormayın gitsin. Ben ve
benim gibiler, kahrolası Saddam'ın
güzelim Irak'ına bomba yağmasın dıye
Istanbul'larda, Londra'larda savaş
karşıtı yürüyüşler yapınca "Saddamcı
barbarlar" olurken, meğer bizim
memlekette insansever sayısında
patlama olmuş. Fethullah
Bey'in insanseverliğinden
salya sümük ağladığı
televizyon filmlerini
gördüğümde,
"barbarlığıma" iyice
inanmış, kendimi çok
ayıplamıştım. AB'ye
girmek için gerekli olan
"insanseverliğin" vakti
gelmiş meğer. Papazlarla imamların
birbirini öpmesi, Papa ile Fethullah
Bey'in buluşmaları, yine Fethullah
Bey'in, insancıl duygularla ABD ile
kucaklaşması az şey değildi. Soğuk
LONDRA
MUSTAFA K,
ERDEMOL
Savaş asıl bizimkilerin
"yumuşaması"yla birmış. Nasıl
inanmazsınız şimdı AB'ye
girilmcyeceğine? Derken, BBC
televizyonunda 8 Mart akşamı, yıne
sadece Türkiye'den vurdulu kırdılı bir
haber verdiler; hem de
defalarca... Günlerini
kutlayan kadınlann nasıl
coptan geçirildiğini izledik
güzelce. Fethullah Bey'in
onca insancıl gözyaşı,
Mehmed Şevket Eygi
Bey'in, kendisıne o çok
yakışan "Hberalliği"
(Biliyorum o AB'ye karşıdır
ama, olsun, liberalleşmeseydi Milli
Gazete'de yazı yazamazdı; Erbakan'a
az küfretmemiştir), hepsi güme gitti
demektir bu. lngiliz televizyonlarında
dini programlarda gözleri yaşlı çok
dinci görüldüğü için ne de olsa alışkın
olduklarından Fethullah Bey'in
gözyaşlan etkılemez Batı'yı. Ama o
copun canlarını yaktığı kadınlann
gözyaşlan AB yolunda bir engel. Ben
AB'ye girelim diye şaklabanlık
yapmadığımdan, yapanlar düşünsün
bunu. Anıa, AB'ci görünürüm
korkusundan memleketteki
antidemokratik uygulamaları da
savunacak değilim. AB'ye girmesek
de bu polisle, Fethullah Bey de,
Mehmed Şevki Bey de gayet iyi
geçinirler. Polisle yine benim gibi
düşünenler baş başa kalır. O nedenle
polisin eğitimi konusunda duyduğum
kimi yöntemleri iletmek istiyorum.
Klasik Batı müziği tutmadı ama şu
belki olabilir: Meksika'nın
Nezahualcoyotl eyaletinin solcu valisi
Luis Sanchez, "Okumak belki
polislerinıizi daha iyi insan yapar"
diyerek eyaletteki polislere kitap
okuma zorunluluğu getirdi. Octavio
Paz'nın da aralarında bulunduğu
yazarlan, tüm klasikleri okumak
zorunda polisler. Bizde de bu iyi
olmaz mı? "Aman böyle şey
yapmayalım, Fethullah Bey'in kitaplan
saöş rekoru kırar" diyeniniz varsa
haklısınız belki de. Her şey gibi kitap
da amaç dışı kullanılabilir elbette. Ben
bunu öneriyorum ama, polisimiz kitabı
da cop gibi tutmaya kalkarsa değişen
bir şey olmaz. Halifenin zavallı filozof
Razi'yi, istediği kimya deneyini
yapamadığı için kafasına kimya
kitabıyla vurarak kör ettiği söylenir.
Ben Meksikalı solcu valinin önerisini
polisimiz kitap okusun diye
aktanyorum. Polis, kitabı nasıl kullanır
bilemem?
Bir çeşit
Avrupa
destanıT " \ ahmetli dedem 7 yıl Rusya'da esir kalmış bir
r J askerdi. Çocukluğumda biz torunlarını dizinin
A. V dibine oturtur, savaş anılannı anlatırdı.
Düşmanın ülkemizi nasıl sardığını, dedelerimizin
düşmanla nasıl göğüs göğiise vuruştuğunu anlatır du-
rurdu. Olayın ciddiyetini anlayabilmemiz için
"Düşmanı kovanıasaydık şimdi isimleriniz bile farklı
olacaklı, Türkçe yerine başka bir dil konuşuyor
olacaktınız" derdi... Türklerin Avrupa'ya gelişi
büyük oranda Almanya'ya yönelik işçi göçü ile
başladı. Tabii temelinde daha iyi koşullarda
yaşamak, rahat etmek vardı. Ama Avrupa'da
yaşamanın getirdiği zorluklar da oldu. Bu
zorlukların başında, içinde yaşanan kültüre uyum
sağlamak, o ülkenin dilini öğrenmek geliyordu.
Bunları çözdükçe de yeni sorunlar gündeme
gelmeye başladı. Anadolu'dan buralara çalışmaya
gelen amcalar bu zorluklara fazla kafa yormadılar.
Kısaca, "gurbetlik" diye adlandırdılar. İşçi göçünün
yanı sıra Türkiye'den okumuş yazmış, bir derece
"aydın" kesim de Avrupa'ya gelmeye başladı.
Birinci kuşaktan, çalışma amaçlı gelen amcalara
göre bu kesim daha bir yaşadığı ülkenin sorunlarına
duyarlı, daha bir uyum çabası içinde olmaya gayret
etti. İşçi amcalan beğenmeyip "Hiç Avrupa'da
köyünde yaşar gibi yaşanır mı?... Roma'da Romalılar
gibiyaşanır!" gibi iddialı sözlerle yola çıktılar. Bu
arkadaşlar, uzun süre kültürü ve dili öğrenme çabası
içinde her tür tavizi göze aldılar. Öyle ki, bu
arkadaşlann neredeyse bir
başka Türkle
görüşmemekten tutun da,
Türkçe konuşmadıklan,
Türklerin gittiği yerlere
gitmedikleri iyi bilinir. Bu
"aydın" arkadaşlann bir
kısmının Hollandalı, Alman
hanımlarla ilişkileri de oldu.
Öncelikle, "Elin Avrupalısı
AMSTERDAM
YAKUPKARAHAN
bizden ileri, ben bundan bir şeyler öğrenmeliyim"
düşüncesi ağır bastığından bu hanımlara (ya da
eşlere) inanılmaz tavizler verildi. Bu eşlerin olur
olmaz her tür davranışı "Avrupahbk, gelişmişlik"
gibi algılandı. Avrupalı hanımların, beylerin
konuştuğu her şey ilk başlarda dil bilmediğinden, bu
arkadaşlarca "dünyanın en önemli konulan" gibi
düşünüldü. Kendi dilinden taviz verilmeye başlandı.
Önceliği, yaşanan ülkenin dili aldı. Ne kadar
öğrenilse de o dili yeterince kullanamama, eşe daha
fazla tavizler vermeyi de getirdi. Kimse tarafından
bu kadar önemsenmeyen, değer verilmeyen Avrupalı
eşler bile neye uğradığını şaşırdı ve bu kozlarını
daha farklı alanlarda kullanmaya başladı. Ve de bu
Türk aydını arkadaşlar ve Avrupalı eşlerden
çocuklar dünyaya gelmeye başladı. Avrupalı eşlerin
ağırlığını koymasıyla ve yaşanan ülkede
anlaşılamayacağı gerekçesiyle çocukların adlan
Avrupalı isimlere dönüşmeye başladı. Eşi Avrupalı
olmayan arkadaşlar bile çocuklarına Henk, Bert,
Jan, Elizabet gibi ya Avrupalı isimleri ya da Zonk,
Hink, Tilt, Bort gibi anlamı olmayan ama
Avrupahlarca kolay telaffuz edilebilen isimler
koymaya başladılar. Türkçe ve Türkçe isimler, Türk
kökenli kesimin içinde yok oldu. Ortada düşman
işgali falan da yok, kişilerin kendi tercihi var.
Anlattığım kişiler Türkiye'nin Avrupa'da yaşayan
bir kısım aydınlan(î). Birinci kuşak amcalar
Avrupalı hanımlarla evlenseler bile isimlerini
değiştirip başörtüsü taktırdılar. Bir kültürün diğeri
üzerindeki baskısını eleştirirken böyle bir şeyi
onayladığım sanılmasın.. ama olayı anlatabilmek
için gerçekleri örnek vermeye çahşıyorum. Avrupalı
hanımlann başörtüsü takmasını ya da erkeklerinin
sünnet olmsını onayladığımdan değil. tlginç olan,
"başka bir kültüre uyacağun, dil öğreneceğim
düşüncesiyle" verilen tavizin kendi dil ve kültürüne
yabancılaşmayı beraberinde getirmesidir. Demek ki,
"dilimizin ve isimlerimizin" elden gitmesi için ortada
illa da düşman işgali falan olması gerekmiyormuş,
kişiler kendiliğinden de teslim olabiliyorlarmış. Bu
yazı aynı zamanda bir ihbardır. Sayın Oktay
Sinanoğlu Hoca'ya buradan bu kişileri ihbar
ediyorum. Saygılanmla...
karahan@wanadoo.nl
/Syılsonra Ganaının ızınde
Binlerce Hintli ve yabancı.
Mahatma Gandi'den 75 yıl
sonra 26 günlük yeni "tuz yürüyüşii" için yola koyuldu. Yürüyüşü, iktidardaki Kongre Partisi'nin lideri Sonya
Gandi, Ahnıetabad kentinde başlatn. Gandi'yi, liderc benzerliğiyle dikkat çeken 83 yaşındaki B.A. Rao
canlandırıyor. Asıl adı Mohandas Karamşand Gandi olan "Mahatma" (Ulu ruh), 1930'da lngilizlerin tuz
tekclini protesto etmek amacıyla, Ahmetabad'dan 388 km. ötedeki Tuzla kasabası Dandi'ye yürümüştü. 12
Mart 1930'da, 61 yaşındayken Ahmetabad'dan yola koyulan Mahatma, Dandi'ye 6 Nisan'da varmış, tuz
çıkarma yasağını protesto için clindeki tuz topağını binlerce kişinin gö/ii önünde parçalamıştı. Bu eylem,
bağımsızlık savaşımında dönüm noktası olmuştu. Spor Bakanı Suniî Dut, "Gandi'nin rüyası hâlâ
gerçekleşmediği için yüriiyoruz" dedi. Mahatma'nın torunu Tuşar Gandi de, "1930'dan beri fazla bir şey
değişmedi. Köylcrimiz belki daha da yoksul. Temel $ağhk sorunlannı bile çözemedik" diye konuştu. (AP)
8 Mart'ta
Plaza de Mayo'da
~F~/
r' adınlar Günü'nü Puerto
J y Modero sahilindeki Italyan
-/. JL. restoranında mı kutlamak
istersiniz, Tigre deltasmda bir
teknede nıi yoksa? Televizyon
kanallarında tarzı hayat programı
yapanlardan günlük matbuatın keyif
sayfalarını hazırlayanlara uzanan
bir insanlar topluluğu,
bunun gıbı sorular sorup
durmaktalardı bir haftadır. Başkent
duvarlanndaki ilan tahtalanna
yapıştınlmış afişler, 8 Mart akşamını
nerede geçırmemız
gerektiğini söylüyor, vıtrinlerdeki
yazılar ise o akşam yanımızda
nasıl bir armağan buluııması gerekti-
ğini bildiriyordu. Bu satırların yazan
ise cımrıliğine politık bir kulp takma-
mayı yeğledi, en masrafsız
seçeneği işaretleyerek Mayo
meydanındaki eyleme
gitmekle yetindi elbette.
Başkanlık konutu
önündeki Mayo, binlerce
kişiye ev sahipliği
yapabilecek genişlikte
devasa bir meydan. Ne ki
200 kişi ya var ya yok
eylemde. Partiler,
toplumsal hareketler,
kadın örgütleri bir türlü
anlaşamamışlar eylemin bu sene
nerede ve nasıl düzenleneceği
hususunda. Nihayetinde kimisi
kendi etkinliğini kendi başına
yapmak, kimisi ise hiçbir şey
yapmamak üzere çekilmiş
toplantılardan; merkezi ortak
eylem ise bu kadar insan
toplayabilmiş işte. Geçen
sene binlerce kişi vardı bu
meydanda. Mitingi grevlerden,
fabrika işgallcrinden kadınlar
düzenlemiş, yabancı konuklar
ve müzik topluluklan katılmış,
sol çevreler ise bunun kendilerini
geri plana itmek isteyen bir diğer
sol çcvrenin oyunu olduğunu
ıddia etmişlerdi. Bu seneki sonuç
bu işte, memnun kalan var
mıdır bılinmez. Arjantinli
kadınlar kilise ve devletin bedenleri
üzerindeki elinın çekilmesini,
kürtaj hakkı üzerindeki yasağın
kaldırılmasını istiyor. Kamuoyu
yoklamaları nüfusun yansından
fazlasının kürtaj hakİandan yana
BUENOS AİRES
olduğunu gösteriyor Arjantin'de;
başkentte yaşayan kadınlar
arasındaysa bu oran yüzde
80 seviyesinin üzerine çıkıyor.
Üstelik, anket şirketlerinde
çalışanların sorularını
yanıtlamaktan ibaret değil
kadınlann yaptıklan. Bu yöııde
ciddi kampanyalar, etkinlikler
tertipleniyor. "Yo Abort?",
bunlardan en önemlisi. Binlerce
kadın açık isimlerini de vererek
"Evet ben kürtaj yapnrdım"
diyor, anlatıyor başından geçenleri.
Tabii bunlar, başından geçenleri
anlatabilecek kadar şanslı
olanlan kürtaj yaptıranların.
Çünkü devlet hastanelerinde
yapılmayan bu operasyonu özel
muayenehanelerde yaptırabilecek
kadar parası olmayan yüzlerce
kadın, tıbbi imkân yetersizlikleri
nedeniyle hayata veda
etmiş durumda çoktan.
Ne var ki, kilise
baskısını kırabilmek
hiç de kolay değil.
Arjantin, anayasada
tanımlandığı üzere
Katolik bir ülke.
Dahası, bu resmi dinin
temsilcisi olan kilise,
Güney Amerika kiliseleri arasında
en muhafazakâr olanı. Meydanı
dolduramayan kalabalık, bu
yüzden kilise binasının önünde
toplandı zaten. Konuşmalar
onun kapısı önünde yapıldı,
sloganlar orada atıldı. Kadın
sorunlanyla meşgul geçen günün
sonunda, erkek dünyasınuı
kalesi olmaya hazırlanan
mahallemin yolunu tuttum elbet.
Latin Amerika bohemyasının
yarım asırlık kalesi San Telmo,
kadınlara yatak verilmeyen
otellerin, kadınlann kapıdan içeri
alınmadığı barların açılışına
tanıklık ediyor şu son sıralarda.
Medyanın heyecanla
aktardıklanna inanacak olursak,
eşcinsel turizminin dünya çapmdaki
merkezlerinden
biri olacakmış birkaç yıla
kalmadan. Akçalı işler söz
konusu olunca kilise de sineye
çekiyor işte acı gerçekleri...
gunescelikkol(agmail.com
GÜNEŞÇELtKKOL
Fethullahçılar Almanya'da emin adımlarla...
•* •* Eylül'den bu yana Almanya'daki
/ / sayısız Islamcı kuruluş tam bir
_/. J~ "çıkarma" yaptı. Süleymancılardan
Nurculara, Rabıta'dan Müslüman
Kardeşler'e, Milli Görüş'ten
Fethullahçılara... Tümü de 11 Eylül'ün
yarattığı gergin ortamı çıkarlan uğruna
başanyla kullanıyor. Alman yasalanndaki
boşlukları çok iyi biliyorlar. Toplumdaki
liberal düşünce yapısından yararlanmasını
da hiç çaktırmadan iyi beceriyorlar.
Başanlannm en önemli "reçetesi" de
takıyye. Kimi zaman ortak çahştıkları her
renkten politikacı, yerel belediyeler ve kilise
adamlan destekçileri arasında! Son birkaç
yılın en büyük atılımını Fethullahçılar yaptı
Almanya'da. Doksanlı yıllann ortasından
başlayarak ülkenin birçok kentine önce genç
öğrenciler yolladılar. Genç nesil
"işadamları" şirketler kurdular. Bunlar
ardından bir "hoca"nın yönetiminde
dershaneler açtılar. Buralara çoğu Türk
ortaokul ve lise öğrencisi kabul edildi.
Alman okullannın müdürleri ve kent
belediyeleri, hemen hcmen bedava verilen
bu destek kurslarına tabii "hayran" oldu. Bu
aşamaya gelinmesinde Halil Şimşek adlı bir
hocanın büyük rolü olmuştu. Fethullah
Gülen'e yakın, çekirdek kadrodan sayılan ve
Dr. Necip Hablemitoğlu'nun Fethullah Gülen
Raporu'nda adı geçen Halil Hoca son on
yılda Almanya, Ispanya ve Isviçre'deki
örgütlenmenin mimarı, başadamı!
Stuttgart'taki başansız birkaç girişimin
ardından onun gelip, çevresine birkaç
açıkgöz üniversite öğrencisini toplamasıyla
sonunda bu kentte sağlam bir temel atmasını
becermişlerdi. Hali Hoca da
Stuttgart'taki misyonu bitince Ruhr
havzasına, oradan da Madrid'e
yollanmıştı. Son 4-5 aydır Zürih'e
kurmuş çadırını... Stuttgart'a attığı
temelin ne kadar sağlam olduğu,
geride bıraktığı adamlannın
bundan 6 ay önce dershaneyi özel
liseye çevirmesiyle kanıtlandı!
Kurucu genç akademisyenlerin lise
açmak için yaptıklan 2 milyon Euro'ya
yakın masrafın kaynağı, ne eyalet eğıtim
bakanlığının, ne belediyenin, ne de eğitim
müdürlüğünün umurunda! Önce dershaneyi,
ardından da liseyi açarken ayyuka çıkan
"Kurucular Fethullahçıdır!" iddialannı
resmiler pek önemsemiyor. Kumcular da bu
konuyu yazan gazete ve gazetecilere hemen
dava açıyor. Kısa süre önce Stuttgart
STUTTCART
AHMETARPAD
Belediyesi yabancılar sorumlusunun
"Gülen'e yakın olduklannı biliyoruz,
yurtdışmdan destek geldiğini de tahmin
ediyoruz, ancak kanıtlayamıyoruz" sözlerini
yayımlayan bir Alman gazetesi,
sorumlunun: "Ben bu sö/Jeri söyledim"
demesiyle dava edilmekten kurtuldu.
Stuttgartlı "misyonerler" daha önceki
yıllarda da kendilerıne "Fethullahçı" diyen
gazetecilerle araştırmacı
uzmanlan açtıkları davalarla
susturmuşlardı... Sormuştuko
günlerde: "Niçin size Fethullahçı
denmesini istemiyorsunuz?"
Öfkeli olmuştu yanıtları: "Gülen
adından rahatsızlık duyuyoruz. O
siyaset yapıyor." Fakat eldeki
bütün veriler yine de dershane ve
lise açanlann Fethullahçı
olduğunu kanıtlıyor. Öte yandan
Mannheim'da da lise açma çabaları devam
ediyor. Stuttgart yakınlarındaki Nürtingen'de
de örgütleniyorlar. Dört katlı bir binayı satın
almışlar bile. Karşı çıkmak isteyen
makamlann eli kolu bağlı. Kimine göre
Fethullahçı olmalarına karşın "Hayır,
değüiz" demelerinin tek nedeni, geçmişi ve
amaçları bilinen "dinci baronun" adamlan
oldukları kanıtlandı mı, Alman resmi
makamlannın yabancı çocukların eğitimine
el atmalarına izin vermeyeceğinden
korkmaları. Geri planda dinci bir liderin
ipleri elinde tuttuğu eğitim kuruluşlanna
Almanlann göz yummayacağından
korkuyorlar. Bu nedenle de ne yapıp yapıp
bugüne dek basın dahil herkesi susturmasını
becerdiler. Onları övmek Almanya'da da
serbest. Iplerini pazara çıkanp eleştirmek ise
yasak! Biraz inatla ve dikkatle üzerlerine
gittiniz mi tümünün Fethullah Gülen
bağlantılı olduğu apaçık. Örneğin, mayıs
ayında Berlin Senatosu salonlannda bir
"Diyalog" toplantısı yapmayı planlıyorlar.
Düzenleyen derneklerden biri Gülen'in
kitaplannı Almanya'da yayımlayan kuruluş.
Diğeri de Zaman gazetesi elemanlanyla
Stuttgart'ta lise açanlann ortaklaşa kurduğu
bir demek. Berlin'deki toplantının
konuşmacılan Hocaefendi'nin Abantçılan!
Aralanna birkaç Almanla bizim
Cem Özdemir'i de katmışlar. Almanya
Federal Meclisi Başkanı Wolfgang
Thierse'den de bu toplantıyı himayesi
altına almasını istemişler. Kabul
edeceğinden hiç şüpheniz olmasın.
www.ahmet-arpad.de