23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 MART 2005 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 a W Mumcu ANAP'a nc yapar? Muın diker! Elektronik posta: denizsom@cutnhuriyet.com.tr Tel: 0.212.912 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Hükümet farklı düzenlemeler için "torba tasarı" hazırlamış... "Yamalı bohça daha uygun!" AterinSuat Özbilgi: "Öğretmen öğrencisinden doğru orantıyı ve ters orantıyı birer örnekle ) açıklamasını istemiş: Dolar, 1 paramız karşısında değer kazandığında ve dünya petrol fiyatları arttığında ülkemizdeki benzin fiyatlarının artması doğru orantıdır. Ters orantı ise dolar paramız karşısında değer yitirdiğinde ve dünya petrol fiyatları düştüğünde ülkemizdeki benzin fiyatlarının artmasıdır." D ış politika, uluslararası ilişkiler, strateji, terör örgütleri üzerine araştırmalarıylatanıclığımız Ercan Citlioğlu, Ümit Yayıncılık'tan yeni çı- kan "Alaturkafranga" kitabıyla okuru farklı biralana sürüklüyor: Mizah. Ercan Citlioğlu, yaşadı- ğı ve gözlemlediği olaylan gülmece potasında öyle bir eritiyor ki, acı acı gülümsemenin ötesinde derin derin düşündürüyor da. Anımsarsınız; ABD Başkanı George W. Bush'un Türkiye gezisi öncesi Istanbul'daki Amerikan Baş- konsolosluğu, Amerikalı görevli ve basın mensupla- rı için bir "kılavuz" hazırlamıştı. Citlioğlu da "Alatur- kafranga"daki yazılarından birini Türkiye'deki yaban- cılar için bir trafik kılavuzuna ayırmış: "Aracınızla yolda giderken önünüzdeki kamyon si- ze sol sinyalini yakarak işaret veriyorsa, bu kamyo- nun sola döneceğini değil, size kendisini geçmeniz için yol verdiğini gösterir." "Otoyollardaki emniyet şeritlerini dilediğiniz zaman Alaturkafranga kullanabilirsiniz. Bu şeritler acil durumlarda polis, itfa- iye, cankurtaranlar için değil, varacağı yere daha sü- ratle ulaşmak isteyenlerin kullandığı yedek şeritlerdir." "Türkiye'de itfaiye, cankurtaran, polis araçlarına yol verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Zaten siz yol verseniz bile önünüzdeki diğer araçlar buna uy- mayacağı için boşuna zahmet etmenize gerek yok- tur. Ama yine de siren çalarak giden bir cankurtaran görürseniz hemen tampon tampona peşine takılın, en azından bir iki kırmızı ışıkta geçme şansına sa- hip olursunuz." "Eğer bir başka araç şoförü yanınızdan geçerken klaksonunu çok kısa çalarsa telaşlanmayın, bu vesi- le ile size teşekkür ediyordur. Siz de aynı kısalıkta bir klaksonla 'estağfurullah' diyebilirsiniz. Klakson uzun ve ısrarlı ise biliniz ki yaptığınız bir hata nedeniyle va- lide ve pederinizin hatırı sorulmaktadır." "Arıza halinde kullanılmak için araçlara konulan dörtlü sinyaller Türkiye'de park özgürlüğünü ifade eder. Dörtlü sinyallerinizi yakarak aracınızı istediğiniz yerde dilediğiniz süre ıle park edebilirsiniz." "Türkiye'de en güvenlı park yerleri 'park edilmez' levhalarının hemen altıdır." "Karşı yönden gelen ve sizin şeridinize girmiş bir araç size selektöryapıyorsabununanlamı 'Ben kap- tırdım geliyorum, canını kurtarmak istiyorsan kenara çekil'dir. Nedensiz yere selektör yapmaları ise ileride trafik kontrolü olduğu anlamında dostça bir ikazdır." "Atış meraklısı iseniz, poligon aramanıza gerek yok- tur. Uyarıve trafik levhalarıyalnızcasizi bilgilendirmek için değil, atış talimi yapmanız için de konulmuştur. Gece atışları için fosforlu tabelaları tercih ediniz." "Kırmızı ışık her zaman dur anlamında olmayabi- lir." Feda Lemi Teksöz: "Piyasadan toplatılan Yeni rakıları analiz ederek sakıncasız olanların kapaklarını değiştirmek yerine tümünü yok etmekteki fedakârlık neyin nesidir? Müzayede Hamza Saykan: "Orhan Pamuk, Türkiye'de bir milyon Ermeni'nin öldürüldüğünü söylemişti. VVashington Post, 1,5 milyon Ermeni'nin öldürüldüğünü yazdı. Yok mu daha artıran!" SESSÎZ SEDASIZ (!) Memlekete hizmet, mîllete hizmet Hayatımızın bir parçası olan Uluslararası Para Fonu ne iş yapar? Akif Kökçe'ye göre: "Uluslararası Para Fonu, örneğin meyve üreticisi olan bir ülkeye daha fazla ürün elde edeceği yalanıyla, zararlı kimyasal tarım ilaçları satın almasını sağlayıp ülkeyi borçlandırır. Ülkenin elde ettiği ürünün kalitesi, verimi, fiyatı düşer; borçları artar, zamanla faizini ödeyemez duruma düşer. Uluslararası Para Fonu, alacaklannı tahsil etmek için meyve veren ağaçları kestirip odun fiyatına satın alır. Sonuçta ne olur? Gariban ülke, üretim olanakları sıfırlanmış, işsiz güçsüz ve borçlu bir duruma gelirken Uluslararası Para Fonu, milyarlarca dolarlık faiz geliri yetmezmiş gibi kestirdiği ağaçları fabrikaya gönderip tuvalet kağıdı yaptırır. Uluslararası Para Fonu çalışanları da helalarında bu kağıtları kullanır!" Peki, Ankara Büyükşehir Belediyesi ne iş yapar? Yine Akif Kökçe: "Belediye örneğin, şehirlerarası otobüs terminalindeki firmaların ücretsiz şehir içı servıslerini yasaklar. Bu işi ücretli belediye otobüslerine, belediye otobüslerinin toplu taşımacılık hizmetini de özel halk otobüslerine devreder. Bu küçük değişiklik ile vatandaşın cebinden halk otobüsü ışletenlerın cebineiO milyon yeni lira girer. Şehirlerarası otobüs şirketlerinin, şehir içinde servis hizmeti vermemesiyle cebinde kalan para ise 22 milyon yeni lirayı bulur. Ellerinde bavulları ve küçük çocuklarıyla otobüs peşinde koşturamayan yolcular ise taksiye biner; sorun çözülür!" ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCt 'Karşıdevrim'in Kampuslan Uludağ Üniversitesi'nin dü- zenlediğı "Türkiye'nin Çağdaş Eğitiıııc Geçiş Haftası"nın onur konuğu tlhan Selçuk'tu... Aydınlanmadaki ulusal rehbe- rimiz tlhan Ağabey, "akıl ve bi- lim eğitimini uygulayabilseydik, bugünkü iküdarlar olmazdı.." dediği konuşmasında, içinde bu- lunduğumuz durumun tarihsel gerçekliğini de şöyle özetliyor: "Karşıdevrim süreci yaşam- yor..." (Cumhuriyet-08.03.2005) Bir bakıma tüm aydınlanmız ve ulus adına ders verici bir "özeleştirT sayılabilecek bu söz- ler, "üıüversitelerimiz" içinaca- ba ne anlam taşıyor? Özellikle de şu "karşıdevri- min" ürünü olan ve "kent dışın- daMlaşlalannda" gözden ve gö- nülden ırak bir eğitimi yıllardır ısrarla sürdüren "yerleşke(kam- pus) üniversiteleri"miz açısın- dan... 'Yaşam'sız eğitim Sorunun değişik açılardan ya- nıtı, İnönü Üniversitesi tarafin- dan 2003 yılı ekim ayında dü- zenlenen "Üniversite Yerieşke- lerinin Planlanması" konulu ça- lıştayda (work shop) 2 gün tartı- şılmıştı. Çok sayıda akademisyenin ve kültür insanının sonuç bildirge- sine de yan- t değerlendir- meleri" ise özetle şöyleydi: "Bıılundukları kentle ınekân- sal bağları hemen hiç olmayan larsa yapsınlar, ya şamdan kopuk' or- tamları içinde 'yalnızlaşmaya' sürüklenmekte ve toplumsal yozlaşmaya karşı gereken aydın- lanıııa görevlerini de 'yapamaz' duruma gelmekteler..." Nitekim yine tnönü Üniversi- tesi, bu saptamayı da dikkate alarakMalatya'nın eski Sinema- lar Caddesi'nde bulunan gele- neksel "Beş Evler" yapılannı değerlendirerek tarihsel dokuyu da yaşatacak bir projeyle "kent- sel iletişim ve kültür merkezTni kurmaya karar vermişti... Şimdi bu çahştayın 2'incisi, 09-10 Haziran 2005 günlerinde, Sütçü İmam Üniversitesi'nin ev sahipliğinde ve TÜBlTAK'ın desteğiyle Kahramanmaraş'ta yapılacak. Kentlerinden ve top- lumdan "uzak"ta kalan üniver- sitelerde, "akıl ve bilinı eğiti- mi"nin nasıl olabileceği bir kez daha tartışılacak... Uludağ Üniversitesi Bursa'nın 20 km. uzağındaki Uludağ Üniversitesi de aslında aynı sorunu yaşamıyor mu? Düzenledikleri haftanın adı de en az o kadar önemli ve hat- tadahadaeğitici... Yaşamın gerçekleriyle eğitim bu gibi üniversiteler, ne kadar \ arasında ilişki kuramayan; bilimsel eğitim yapar- n l . \ "okul" ile "dış dün- "Çağdaş Eğitime Geçiş" oldu- ğuna göre, bugüne dek süren eğitimin, en azından istenilen düzeyde "çağdaş olmadıgr yö- nünde bir kabulleri olmalı... "Nasıl çağdaşlaşılabileceğJ" konusunda ise "yerleşkeden kurtulup kentle bütünleşmeyi" öngören bir tartışmanın yapılıp yapılmadığını bilemiyoruz. Örneğin Uludağ Üniversitesi de tıpkı Anadolu Üniversite- si'nin Eskişehir'de yaptığı gibi, özellikle kültür ve sanat ağırlık- lı etkinliklerini "kent içindeki nıekânlarda" gerçekleştiremez mi? Bursa'nın her biri "kurtancr bekleyen sayısız tarihsel yapıla- rından edinerek, buralarda öğ- rencilerin, öğretim üyelerinin ve kent halkının "buluşma yerle- ri"ni yaratamaz mı? Hatta, örne- ğin özellikle "mimarhk" gibi toplumsal yaşamla içi içe sür- mesı gereken bir eğitimi de ken- tin uzağında değil de yine Bur- sa'nın merkezindeki uygun tari- hi yapılardanbazılannı sahiple- nerek gerçekleştiremez mi? 'Akademik getto'lar Bu konunun önemi, sadece toplumun üniversite ile yakın- laşmasıyla da sınırlı değil. Öğ- renciler için okul ortamı ne ka- dar önemliy- se, okulun bulunduğu kentsel çevre" ya"yı farklı algılaya- rak yetişen ve halk arasında giderek yalnızlaşan bir öğrenci- liğin, sonuçta "bencil bireyler topltunu"nu güçlendirdiğini ar- tık görmek gerekiyor. Aynı durum, yine "yerleşkeye çekilmiş" ve sadece "orada" bi- limle ve birbirleriyle buluşan "akadcnıik zümreler" yaratı- yor... Bu da eğitim kadrolanmı- zın bir tür kendi içlerine kapalı "getto"lar halinde yaşamalanna neden olmuyormu? Üstelik, da- yanışma yerine "didişme", iş- birliği yerine "çekişme" içinde... Evet... Ilhan Ağabey Uludağ Üniversitesi'nde yine ders ver- di... Sadece şimdiki iktidarların değil, yıllardır ülkeyi bilimden, kültürden, akıldan ve aydınlan- madan uzaklaştıranlann, özel- likle 1980 sonrasındakı karşı- devrim politikalanyla yaygın- laştınlan "yerleşkeüniversitele- ri" yüzünden "ışıksız" bırakıl- nıış kitlelerin oylanyla iktidar olduklanm da ancakbu dersi iyi dinleyenler görebilecekler... oekinciı" cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(a turk.net t/t/r ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci' mynet.com H A R B İ SEMİH POROY semihporoy(e yahoo.com HAYAT EPİK TtYATROSU MUSTAFA BILGİN hayatepik'ı mynet.com YOLU TRAFİĞE KAPATMAYIN 1 -r"^ TARtHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 13Mart ivwiv.miimtaz-nrikiiH.com UALİDE EDİP'İN BÜSTÜ DİNAMİTLENDİ! 137O'r£ 8U6ÜN, UALİDE BOlP ADIVAR'tN SUL- TANAHMEr MEYOANlkoAKİ BÜSrÜ DİfjA- MtTLENM/ŞTİ- TCİ/SK KAOlNLAR BİRLİ- Ğr İSTANBUL. ŞuBeSİ TXfZ4FINDAN BÜSTJ BIRKAÇ GÜN ÖNCE, POLIS KA&4KOL.U'NUM 20 so Meme /LE/sist'NE' DIKI'IM/Ş- 77. G£C£yAISISI BİLINMEY£N KtŞİ- İ-ERCE YEKLEŞTİRİLEN DİNAMİT, SI'R. p<riu.B /i SÜSr, <İ- ŞıLEfZİNPEM, j EDİP rfDtl/AG'A A/rTf PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 'Muharrike' Halleri Son günlerde devlet, hükümet ve emniyet yetkili- leri art arda açıklamalar yaparak Türk basınını "gam- mazcılıkla", Avrupa Birliği'ni ve dünya basınını da Türkiye'ye karşı "başka niyetler" beslemekle suçlu- yorlar. Açıklamaların, suçlamaların konusunu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle 6 Mart günü Beya- zıt'ta yapılan bir yürüyüşte polisin kadınlara karşı gi- riştiği tekme-tokat harekâtı oluşturuyor. Devlet, hü- kümet ve emniyet yetkilileri bu dehşet verici harekâ- ta ilişkin görüntülü haberlerin basın aracılığıyla dün- yaya yayılmasını ve başta Avrupa Parlamentosu, Av- rupa Birliği olmak üzere uluslararası kuruluşlar tara- fından sert protestolara neden olmasını içlerine sin- diremiyorlar. Sindirim zorluğu çekenleryalnızca devlet, hükümet ve emniyet yetkilileri ile sınırlı değil, medyamızın kimi "mümtaz şahsiyetleri" de "infial"e kapılmışlar, köşe- lerinde yabancı meslektaşlarına ateş püskürüyorlar. Amerika Birleşik Devletleri'nde siyahlara atılan dayak- ları, Irak'tasivillereuygulanan işkenceleri, Fellucekat- liamını, Ispanya'da, Almanya'da, Italya'da polislerin işlediklerisuçlarıdünyayaoülkelerinbasınınınduyur- duğunu bilmiyorlarmış gibi Batılı gazetecilere, "Polis dayağı sizde de yok mu?", "Polis, sizde de adam öl- dürmüyor mu?" diye soruyorlar. özetle devlet, hükümet ve emniyet yetkilileri ile medyamızın kimi "mümtazşahsiyetleri" el ele vermiş- ler, polisin insan hakları ihlalini çeşitli gerekçelerle "mazur" göstermeye çalışıyorlar. Bu gerekçelerin başında da polisin "muharrike" ol- ma hali geliyor. Doğrusunu söyleyeyim, "muharrike" sözcüğü bana dadüne kadar yabancıydı. Istanbul Va- lisi Sayın Muammer Güler bu olay sonrası, Beyazıt'ta yaşanan şiddeti polisin kışkırtılmasıylaaçıklayıncata- rif edilmek istenen "hal"e daha uygun düşecek bir sözcük aradım. Dil Derneği Başkanı, sevgili arkada- şım Sevgi Özel'in ve Bilgi Yayınevi'nin sahibi, değer- li ağabeyim Ahmet Tevfik Küflü'nün yardımlarıyla "muharrike" sözcüğünü buldum. Bilgi Yayınevi'nin Osmanlıca-Türkçe Sözlüğü'nde bu sözcük, "kışkır- tıcı", "ayart;c/"olarakaçıklanıyor. Istanbul'unenyük- sek mülki amirine göre 6 Mart günü Beyazıt'a bir "muharrike hali" egemen olunca polis tekme tokat girişmiş kadın göstericilere. Burada önemli bir soru çıkıyor ortaya: Polisin kış- kırtılma hakkı olabilir mi? Abdullah Öcalan'ın pos- terini taşımak, "Yaşasın Türkiye Komünist Partisi I Marksist-Leninist" diye slogan atmak eğer suç oluş- turuyorsa suçluları cezalandırmak polisin işi değildir; polisin, "Taşınan posterler, atılan sloganlarbeni kış- kırttı!" deme hakkı yoktur. Çevik Kuvvet, makineli tü- fekli, tabancalı, coplu, miğferli, postallı, kalkanlı, zırh- lı araçlı polislerden oluşuyor. Böylesi donanımlı birgü- cün kışkırtılması durumunda ortaya çıkabilecek gö- rüntüleri düşünmek bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Cuma sabahı televizyon ekranlarında Emniyet Ge- nel Müdürlüğü Sözcüsü Sayın Ramazan Er de 6 Mart olaylanna ilişkin olarak basının sorularını yanıt- larken Istanbul Valisi'nin ileri sürdüklerine benzer ge- rekçeler ileri sürdü, sık sık polisin gerekli durumlarda "zor kullanma yetkisi" olduğunu vurguladı. Oysa hiç kimse polisin bu yetkisini tartışmıyor. Polisin yasadı- şı durumlarda zor kullanma yetkisini kullanmasından daha doğal ne olabilir ki? Tartışılan, sorgulanan bu yetki değil, bu yetkinin kullanım biçimi. Uluslararası kuruluşlar da bu yetkiyi eleştirmiyor, bizler gibi onların da eleştirip protesto et- tikleri polisin bu yetkiyi kullanırken başvurduğu şid- det! Yerlerde sürüklenen, yerlerde sürüklenirken ka- faları tekmelenen insanlar... Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ise Be- yazıt'taki yürüyüşün tarihine takılmış; kadınların 8 Mart'ta değil de 6 Mart'ta yürümelerinde başlı başı- na bir "muharrikehali"görüyor. Neyalan söyleyeyim, ben de son zamanlarda Sayın Başbakan'da sürekli bir "muharrike hali" gözlemliyorum; Musa Kart ar- kadaşımızın karikatüründen yürüyüşçü kadınlara, öz- gür basından Avrupa Parlamentosu kararlarına kadar her yerde ve her şeyde bir "tahrik" nedeni görüyor. İnsan bu "muharrike hallerine" bakınca, "Düşüşe geçildi galiba..." diye düşünmeden edemiyor. Ne di- yelim, hayırlısı... e-posta: dkavukcuoglu@superonline.com B L J L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 1/ Muğla'nın Bodrum ilçe- sinde, adını bir türküye de ver- miş olan ve do- ğal güzelliğiy- le tanınan tu- 4 ristik bir koy. 2/Halkdihnde "geveze" an- lamında kulla- nılan sözcük... Kastanyet eşli- ğinde, bir kişi " tarafından yapılan ts- panyol dansı. 3/ "Taş- ralı, köylü" anlamın- da argo sözcük... Av- rupa Birliği 'nin kısa 3 yazılışı. 4/ Kırmızı 4 mercimekle yapılan bir tür çorba. 5/ Ren- yum elementinin sim- gesi... Elma, armut, 8 ayva gibi meyvelerin 9 yenmeyen iç bölümü. 6/Mızrak uçlarına takılan küçük bayrak... Bir göster- me sıfatı. II Hafif malzemelerden yapılan ve hava akımlarmın etkisiyle kendi kendine salınan soyut hey- kel... Ülkemiz sulannda yaşayan ve "şip" de denilen mersinbahğı türü. 8/Bir organımız... Bir toplulukta okunmaya değer şiir. 9/Hayvanlara vurulan damga... Dört anayönden biri. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Deniz dibine indirilerek üstüne balıklar geldiğinde köşelerinden çekilip kaldınlan ağ. 2/Avcının av bek- lemek için taş yığınlanndan yaptığı pusu... tspanyol- lann sevinç ünlemi. 3/ "Aptal, bön" anlamında argo sözcük... Eski dilde su. 4/Güneydoğu Anadolu'dan çıkıp Türkiye'nin her yanına yayılmış halk öyküsü. 5/Bir nota... Ceviz içinin ortasında bulunan ve içi iki- ye ayıran sert madde. 6/" Durur — gibi dallarda kan- lı bülbüller" (Ahmet Haşim)... Pasta hamuru. 7/Ta- şınabilir olan... Ayakkabıcılann delik açmakta kullan- dıkları çelik tığ. 8/Yabancı... Atasözü gibi kullanılan beyit ya da dize. 9/Genişlik... " — Vargın": Sinema oyuncumuz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear