23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27ŞUBAT2005PAZAR + CUMHURİYET SAYFA 17 M g Erdoğan te.şvik sistemini rötuşlayacakmış. "Rö"sii gûler "t«j "u kalır! Elektronik posta: denizsom@cumhuriyet.com.tr www.dentzsom.com Tel; 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Zülfü Livaneli, CHP'den istifa etmiş.. "Kavın ormanında karlar eridi!" Kara şiirMizah yazarı Cihan De- mirci'den karîkatürist Musa Kart'a gönderme: "Önümüzden karakedi geçse neyse/ Çizeriz, en azından uğursuz- luk der/ çizer, güler, geçeriz./ Siz de görc- bildiniz mi?/ Içi kara- lar bağlayıp da/ Çar- şafa dolananların/ Kara çarşafı geçti/ Bir kez daha önümüzden..." SüreErol Işisağ: "Tayyip Erdoğan-George W. Bush görüşmesi neden sekiz dakika sürdü? Gö rüşmenin yarısı, Ingiliz- ce'den Türkçe'ye ve Türkçe'den Ingilîzce'ye çeviri ile geçtiğinden!" Kuyruk Anıl öcal: "Devir nedeni ile hastanelerde kuyruk oluşmuş... IMF, AB ve de ABD kuyruğu- na takılanlardan ne bek- lenirdi!" Küresel AkifKökçe: "Kapi- talizm, doğayı hiçe sa- yarak küresel ısınmaya, insanlığı hiçe sayarak küresel kaşınmaya yol açıyor!" ağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, kasım ayından beri Istanbul'da ilginç bir proje yü- rütüyor. Proje doğrultusunda kahvehaneler- de demokrasi ve insan hakları üzerine söy- leşiler yapılıyor. Uzman akademisyenlerden eğitim alan dernek üyeleri ve özellikle kadınlar, mahalle kah- vehanelerine giderek yurttaşlarla konuşuyor, onları bilgilendiriyor ve sorulara yanıt veriyor. Projenin sonuçlarına ilişkin geniş bir açıklama ya- kında yapılacak. Ancak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nden bazı ipuçları verildi: "Söyleşi için gidilen bir kahvehanede yaşlı bir am- caya 'eğitimleri bilerek mi geldiniz1 diye sorunca, 'Kı- zım, ben karımın dırdırından kaçtım' yanıtını verdi. 'Amcacığım, o zaman yağmurdan kaçıp doluya tu- tuldunuz' deyince kahkahalarla ortam samimileşti." "Sekiz masada oyun oynanıyordu. llk beş dakika sonunda kimsenin dinlemediğini fark edince 'haykı- rış'ımıza güvendik; demek burada her şey dört dört- Kahvehanelerde lük, hiçbir sorun yok maşallah; sağlık süper, eğitim harika, herkesin işi ve aşı var' deyince oyunlar dur- du ve dertler anlatılmaya başlandı." "Bir kahvehanede söyleşiyi bitirip çıkarken, söyle- şi boyunca oyun oynamaya devam etmiş bir kişi, elindeki kartları bırakıp, 'sizin yüzünüzden oyunu kay- bettim ama çok faydalıydı' diyerek teşekkür etti." "Gençten birdinleyici, 'Abla, sen kahveye gelmiş- sin, ayıp' dedi. Bir başkası konu kadın haklarına ge- lince 'Sizin bu işten çıkarınız ne' sorusunu sordu. Bu tür sorulara, 'Benim çıkarım, çocuklarımın ve torun- larımın çağdaş bir demokraside yaşaması; peki siz bunun için ne yapıyorsunuz' karşı sorusu ile yanıt vermek dikkatin toplanmasına yardımcı oluyor." Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin "Kahve- SESSİZ SEDASIZ (!) hanelerde İnsan Hakları ve Demokrasi Projesi" aynı zamanda Avrupa Komisyonu'nca destekleniyor ve bütün çalışmalardan "devlef'in haberi var. Bu saptamanın ardından, kahvehanelerdeki yurttaş- ların projeye yaklaşımı şu genel sonucu doğuruyor: "Genel olarak sıkıntılar ve sorunlar ile geçmişteki haksız devlet politikaları karşısında bilinçli bir tutum sergileyen kahvehane halkı konu hak aramaya ve devlet kapısında hakkını korumaya gelince, çaresiz bir tutum sergiliyor; korktuklarını, insan haklarının zengin ve güçlünün yanında olduğunu düşünüyor; başlarını daha çok derde sokmamak için pasif bir tu- tumu tercih ettiklerini itiraf ediyor. Ancak sohbetler sı- rasında bir bakıma 'devlet onaylı' bu proje ile onlara 'devleti devlete şikâyet yolları'nı öğretmemiz karşı- sında yurttaşların şaşırdıkları ve aynı zamanda umut- landıkları da ortaya çıkıyor." Prof. Dr. Türkan Saylan önderliğindeki Çağdaş Yaşam yine bir zoru başarıyor. Öğretmenler arası ekonomik bölücülük! Bir öğretmen diyor ki: "Haftada 15 saat derse giren ilköğretim ve ortaöğ- retim öğretmenleri, hiç ders ücreti al- mazlarken; hiç ücretli derse girmeyen okul yöneticileri, eğitim uzmanları, ye- tiştirme yurtlan öğretmenleri ve son ola- rak da ilköğretim denetçileri oturdukla- rı yerden ayda 200 yeni lirayı aşkın ders ücreti alıyorlar." Evet, öğretmenin görevi zaten derse girmek... Bunun için maaşalıyorlar... Ta- mam... Fakat, okul yöneticilerinin ya da ilköğretim denetçilerinin girmedikleri ders için ders ücreti alması ne demek? Aynı öğretmen şöyle diyor: "örneğin ilköğretim denetçilerine ders ücreti verilmesini öngören yasa değişikliği Meclis'te reddedildikten son- ra bu ödemeler Bakanlar Kurulu kara- rıyla yapılıyor." Bu ne demek? öğretmen: "Böyle bir uygulama öğret- menler arasında ekonomik bölücülük yapmak demektir." Haksız mı? Derse girmeyen eğitimciye ders ücreti vermek, de- mokrasinin eşitlik ilkesine uygun mu? Bakanlar Kurulu'na bakarsanız uy- gun! Öğretmen: "öğretmenler arasında ücret eşitliği- nin sağlanması da yetmez. Öğretmen- lerin ek göstergeleri, teknik personelde olduğu gibi en az 3 bin 600 olmalıdır." Son soru: Bu Bakanlar Kurulu ile mi? Yüksek Yerilim Hattı Tüm yollar sana çıkıyor... Ben işin içinden çıkamıyorum! erdîncutkuc yahoo.com ÇED KÖŞESI OKTAY EKİNCÎ 'Mozaik'Değü'Alaşım'!.. "Ortak ldmliğuniz 'Kültürler Alaşımı'dır.Türkiye'nin kültü- relzenginliğinin sadecebir 'mo- zaik' değil, aynızamanda ve da- ha ileri düzeyde bir 'alaşım' ol- duğunu, her türlü sosyal-kültü- relve ıılusal gclişmcvekalkınma politikanıızda artık 'temel ta- rihsel gerçek' olarak tüm dav- raıuşlannuzın odağınayerteştir- meliyiz." 8u ifadeler Mimarlar Odası ve İçişleri Bakanlığı tarafından ÇEKÛL'ün de destek ve katılı- mıyla 30 Eylül 2000 güııü An- takya'da düzenleııen "Kültürel MirasınKorunmasındaValilik- lerin Rolü ve SonımluluklarT konulu toplantının sonuç bildir- gesinde yer alıyor. Dönemin îçişleri Bakanı Sa- ddlin ftntan, dönemin Hatay Valısi Yener Rakıcıoğlu ve böl- gedekidiğerille- rin valileri ile dö- nemin Antakya Belediye Başka- nı Iris Şen- türk'ündeimza- lannı taşıyan bu sözlerin esin kaynağı ise Prof. Dr. UftıkEsin'di. Kültiir Girişi- mi tarafından da- ha önce lzmir'de düzenlenen "AB Sürecinde Kül- tiir Politikaları" toplantısında demişti ki: "Anadolu'da- ki her kültiir diğerlerinden bir şeyler almış. Tarihin belgelerine baktığınıızda bu mozaiğin za- manla alaşıma dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bunun adı da ben- ce'Anadolu'dur." Yıllarını uygarlıklann derin- liklerine adamış Ufuk Hoca'nın bu tanımlamasını Antakya'da ammsamak ve bildirgelere yan- sıtmak elbette ki rastlantı değil- di. Anadolu'nıın gerçeği Çağlar boyıınca bırlikte, yan yana ve hatta "iç içe" yaşayarak ortak bir "kent kültiiı ii" yara- tan farklı inançlardan insanla- nn, mimarisi, sokaklan, gele- nekleri ve ünlü Harbiye semtin- deki sofraları bezeyen yemekle- ri de o denli "ortak" ki bunun sadece mozaik olarak tanımlan- ması hem yeterli değil hem ger- çekçi değil. Nitekim Anadolu'nun An- takya'da açıkça gözlenen bu özelliği, Mimarlar Odası'nın temmuz ayındaki "Dünya Mi- ınarlık KongresP'ne hazırlık için düzenlediği "Türkiye Kongreleri" belgelerinde de vurgulandı. 25 Şubat 2005 gü- nü Adana'da başlayıp Antak- TRT'nin "Ezan, Çan, Hazzan" alaşımı... ya'da devam eden Koııgre'nin basın açıklamasında özetle şun- laryeraldı: "' I arihsel süreçte bu yöredeki kentlerin kazandığı çok kültür- lü özgün karakter, Pagan, Mu- stvi, H11 isliyaıı vcMüslümanla- ım ortak yaşam ilişkilcri içinde oluştu. Sonuçta ortaya çıkanın mozaikdeğil kültürel bir alaşım olduğunu görürsek, tarihsel dostluklann temelini daha iyi kavranz." Beraberliğin Idmliği Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Bu ortak yaşam ilişkilerinin getirdiği yakınlaşmada, özellik- le kentsel ortanıdaki aynı me- kânlar, aynı komşuluklar, tica- ret, kültür ve hatta sevinçler, ta- salar, duygular da öylesıne he- sapsız-kitapsız bir içtenlik içinde paylaşı- hyor ki artık "birbirlerin- dcn ayrüması olanaksız" top- lumsal dokular çıkıyor ortaya. Işte bu bera- berliklerin ala- şımı, "kö- ken"lerindeki kimi "özgün- lükler^in bir- birlerinc yak- laşmasını da içeriyor. Gündelik ya- şamda adeta destanlaşan birlikteliklerin ar- dındaki bu gerçeği mozaik an- latamazki... 'Dağümamak' için Kaldı ki mozaiğin her zaman için "dağılma" olasılığı var; hatta dağılan mozaiklerden farklı, yeni bir kompozisyon bi- le yapılabilir. Buna karşın "ala- şım"ın ise hem böyle bir "risk"! yok, hem de kendisini oluşturan farklı kültürleri "içseHeştirmiş" bir bağımsız ve özgün kimliği tanımlıyor. Bu nedenle 2000 yılındaki Antakya toplantısının sonuç bil- dırgesine şunlar da eklenmişti: "Türkiye'yi 'vatan' yapan 'Anadolu insanının ortak kim- liği 'ni de işte bu büyük 'kültü- rel alaşımın' köklüvezenginuy- garuk biıikimlcri yaratnıakta- dır. Ulusal esenliğimizin güvcn- cesiise 'kültürlerin tarihsel dost- luğuyla yapılanan' bu alaşımın bütüncülvegüçlüdokusudur..." Ne dersiniz? Başta Avrupa Birliği olmak üzere dünyaya karşı da mozaik yerine işte bu "özgün kimliğimi/"ı cesaretle savunma zamanı gelmedi mi? Oekinci" cumhuriyet.com.tr KtM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(a>turk.net ÇlZGÎLİK KÂMtL MASARACI kamilmasaraciiu mynet.com HARBt SEMİII POROY semihporoyi" yahoo.com HAYAT EPİK TtYATROSU MLISTAFA BILGIN hayatepiki.ii mynct.com NEREYE UVANELÎ? DAHA SENFONÎ BİTMEbll.. SEF OLMUŞSUN AMA DAHA SOL ANAHTARINI BİLMtYOSUNI.. TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAJS 27 Şubat wwtt).mumtaz-arikan. com INSANIN UNUrULMUŞ TINSEL YAPlSl.. ) DO&MUŞTU EDEgiYATLA UĞgAŞAN STEIUER, DA FEL.seFere YÖN£LMÇ I^E SU AGAPA TİMSSL (euHSAL) KONULA&LA /LSİLİ T/gMALAg.C>/l BULUMMUŞrU. OM4 GÖ&E, LARtN ff/L/'AJEAJ P>UYCJLJ4K.I OtŞtfJDA, BİH. TİNSEL VMPIS/ VAGOf. ANCAK, />UYCJ- LAR1N S£LİÇMESİ SU OLGuYU HASf/Z4Lrf iİS-r£fNER.tOerAyA k&YPUĞU &U ÜÜ "AMTKOPOZOFİ" GENEL ADI ALTfMDA <3oe+heanu/n okul loına- sı, mimaride alı- faranımctı/ı/- " m çok II bir örneğiij. VE GELİÇrilÇ.MEK rÇıN DE BİR OKÜL. KUfZMUŞTU. SÖZ tûoNUSU OfOİLMU BİMASI BİL£ ONUN 7»^AIStMlNOAfJkOli-mvA Ç.tt£M(ŞTt.. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Paçavralaşmak Almanca'da "Lumpen" sözcüğü "paçavra", "dö- küntü" anlamına geliyor. Bilimsel sosyalizmin babası Karl Marx, 19.yüzyılda hızla sanayileşen Avrupa ül- kelerindeki sosyal sınıfları tanımlarken işçi sınıfı- nın/proleteryanın altındaki düzensiz bir yaşam süren, günübirlik yaşayan, başıbozuk, bilinçsiz kesime, "Lumpen" sözcüğünden yararlanarak "Lumpenpro- letariat" adını vermiş. Bu birleşik sözcük, -Marx'ı ilkin Fransızca'dan okuduğumuzdan olacak-, dilimize "lumpen proleterya" olarak girmiş, yerleşmiş. Bu söz- cükten yola çıkaraktanık olduğumuz sosyal davranış bozukluklarına "lümpenlik" diyoruz. "Lümpenlik" ya da Türkçe'si ile "paçavralık", "dö- küntülük" kapitalizmin yarattığı modern bir olgudur. Çeşitli nedenlerden ötürü üretim sürecinde yer alama- yan, dolayısıyla sosyal güvenlik ağının dışında kalan insanlar kaçınılmaz olarak paçavralaşıyor, döküntüle- şiyorlar. Kırsal alandaki sosyoekonomik ilişkilerdeki çözülme ve kitlesel işsizlik bu paçavralaşma, dökün- tüleşme sürecini büsbütün hızlandırıyor. Bugün büyük kentlerimizde bize kapkaççılık, hırsızhk, fuhuş, para- sal kaynaklı cinayetler, sokakçocukları biçimindeyan- sıyan görüntülertoplumumuzdaki paçavralaşma, dö- küntüleşme sürecinin doğal sonuçlarıdır. Edebiyata biraz meraklı olanlar 19. yüzyıl Fransız ve Ingiliz yazarlarından birçoğunun romanlarını sözünü ettiğimiz süreç üzerine kurguladıklarını bileceklerdir. Toplumumuz, özellikle de büyük kentlerdeki nüfusu- muz bir yanıyla 19. yüzyıl koşullarında yaşıyor. Çün- kü Türkiye kapitalizminin birçok yönüyle 19. yüzyılın "vahşi" Avrupa kapitalizminden pek bir farkı yoktur. Topluma çok çeşitli kanallardan sürekli olarak şırınga edilen "tüketim hırsı" da üstüne gelince paçavralaş- manın, döküntüleşmenin hızını kesmek olası görün- müyor. Büyük kentlerimizde kapitalizmin "nimetlerinden" en fazla yararlanan kesimler kurdukları özel yaşam alanlarına çekiliyorlar. Oturdukları siteler yüksek du- varlarla, demir parmaklıklarla çevriliyor, günün 24 sa- ati özel güvenlik güçlerince korunuyor. Sokağa özel korumalar eşliğinde çıkabiliyorlar. Lokantaya, sine- maya, tiyatroya ya da bir konsere özel korumaları ol- maksızın gidemiyorlar. Sokaktaki insanla karşılaşma- mak, yüz yüze gelmemek için büyük çabalar harcı- yorlar. Eğer "hasbelkader" bir grup "tinerci çocukla" yan yana, karşı karşıya gelmişlerse, yaşadıkları kor- ku ertesi gün televizyonlara "flaş haber", gazetelere manşet oluyor. Ne var ki yaşanan bu sürecin asıl mağduru özel ko- ruma önlemlerinden yoksun nüfus çoğunluğudur. Pa- çavralaşan, döküntüleşen kesimin büyük bir hızla bü- yüyüp yaygınlaştığı kentlerimizde insanlar günlük ya- şamlarında bin bir türlü "bela" ile karşılaşıyorlar ve "£>e/a"nın ne zaman, nerede, kim tarafından gelece- ği hiç belli olmuyor. Gazete sayfalarını, caddelerde kapkaççılar tarafından yerlerde sürüklenen, parklar- da tecavüz edilen, sokak ortasında dövülen kadınla- rın; bir cep telefonu için trenden atılıp öldürülen, bir futbol maçında karşı takımı tuttuğu için bıçaklanan, cebindeki üç kuruş için cinayete kurban giden genç- lerin fotoğrafları dolduruyor. Hırsızlar soyulmadık ev, işyeri bırakmıyorlar. Fuhuş başlı başına bir geçim ka- pısı olmuş. Paçavralaşmanın, döküntüleşmenin sos- yal sonuçları Milli Güvenlik Kurulu'nda gündem ko- nusu olacak ölçüde derinleşmiş. 21. yüzyılın beşinci yılında Türkiye böyle bir fotoğraf veriyor. Bu acıklı fotoğrafa "vahşi" kapitalizmin neden ol- duğu bir gerçek ise doğru çözüm onu dizginlemek de- ğil midir? Eğer doğru çözüm bu ise ve bu da düzenin taşıyıcılarından beklenemeyeceğine göre kapitalizmi dizginlemek görevi kime düşmektedir? Bu soruları yanıtlamak hiç de zor değildir. Görev, 19. yüzyılda da, 20. yüzyılda da birçok kez kanıtlandığı gi- bi "so/"a düşmektedir. Toplumuzdaki paçavralaşma- nın, döküntüleşmenin ve bu sürecin sosyal sonuçla- rının ortadan kaldırılabilmesi için başvurulacak tek se- çenek, bu süreçten kendisi de nasibini almamış olan, kendisi de lümpenleşmemiş olan "so/"dur. Ama ne- rede o "so/"? Medyadan spora kadar birçok alandayaşamın pa- çavralaştığı, döküntüleştiği bir düzende esas sorun da sanırım bu soruyla birlikte başlıyor. e-posta: dkavukcuoglu@superonline.com B U L M A C A SEÜAT YAŞAYAJS SOLDANSAĞA: 1/ Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu'ya özgü bir üzüm cinsi. 2/Hisse, pay... Biriyle ya da bir şeyle eğlenme ve onu küçümse- me. 3/Demir- yolu... Batılı tacirlerin, tica- retiçingeldik- leri Osmanlı limanla- rında gümrük dışında ^ vermek zorunda kal- 2 dıkları her şey için 3 kullandıkları deyim. 4 4/ Rütbesiz asker... 5 Gaziantep yöresine 6 özgü beyaz bir üzüm 7 cinsi.5/Genelevişle- 8 ten kadın... Malezya 9 halkına özgü bir tür öldürücü delilik. 6/Taviz... Bir nota. II Meyve ya da çam kozalağı toplamak için dalları eğmeye yarayan, ucu çengelli sınk... Sevinç- li, neşeli. 8/Canlılığı azalmış, halsiz... Asya'da bir ülke. 9/ Yurdumuzda yetışen ve şarap yapımında kullanılan bir üzüm cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Belli bir düzen içinde ilerleyen, gelişen olay ya da eylemler dizisi...Sazı kurmaya yarayan burgu. 2/Akdeniz Bölgesi'nde bir akarsu... Bir göz rengi. 3/Önceden verilen güvence parası... tri gövdeli, kı- sa saplı bir halk sazı. 4/ Yemek... Karahindibanın sebze olarak yenen yapraklan. 5/Altının simgesi... " — derdim var birbirinden seçilmez / Bir aynlık bir yoksulluk bir ölüm"(Karacaoğlan). 6/Kalmba- ğırsağı anüs yoluyla su fışkırtarak yıkamaya ve bu iş için kullanılan aygıta verilen ad... bir nota. 7/ "Belirtiler, izler" anlamında eski sözcük... Sat- rançta en önemli taş. 8/ Bir ilimiz... Eski Yunan mi- marlığında müzik ve tiyatro gösterilerinin sunul- duğu yapı. 9/lstenilen nitelikleri taşıyan... Kuşla- I nn, "taşlık, kaü" gibi adlar da verijjen midesi. » 1 2 3 4 5 8 9 1 • 2 3 4 5 6 +hy- 1 8 9 1 -. • - 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K E V D E R E •|s 1 R A •M A R K E K O N Y A •K U L 1 S •A A •M E R •A L E M D A R L A L [A | I0 •T 1 R A M A K | 0 F K A R |U M •A L E • A K A ü G U R
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear