22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT 2005 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Sokağa mı Cıkıyorsun? "Sokağa mı cıkıyorsun dikkat et Emanet ol Tanrıya, Sokak demek Eksilmek yarı yarıya " Behçet Necatigil sokağa çıkma- yı değil de, sokaktan eve dönmeyi böyle anlatmıştı güzel birşiirinde... "Sokağa çıkarken dikkat Sokaktan esen rüzgâr çünkü Rüzgârlarla eve dönmek saçma Ev dar çünkü" Şimdi öyle mi ya? Sokağa çıkmak artık en büyük, en beklenmedikteh- likeleri çağrıştırıyor! Hele kadınsa- nız, yaşlı biriyseniz sokak, cadde, park gibi yerler sizin değil, size uy- gun değil! Adım başında biri çıkar, kaparçantanızı, cebinizdeki parayı alıp kaçar. Bu kadarla kalsa iyi, bir de durup dururken bıçaklanmak, yerlerde sürüklenmek var... Evinizin önünde yoldan geçen otomobilden açılan ateşle ölüp gitmek de... Bostancı kıyı yolunda hava alma- ya mı çıktınız... Özgürlük Parkı'na mı gittiniz, Fatih Parkı'na mı?.. Hele akşam saatiyse bakın sağınıza so- lunuza, birtakım garip insanlar do- laşmakta, size fena fena bakmak- ta. Hemen kaçın evinize, sokakta esen rüzgârlar eskisi gibi değil! Her an birtehlikesizi bekliyor. En iyisi eve, o zaman zaman sizi çok sıkan eve, evlere... Behçet Necatigil, "şiirlerinisokak lambalarının aydınlığında" yazar- mış. Şairler avare kişilerdir. Ne ka- dar belli etmeseler de sokaklar, alan- lar, kıyılar onların esin kaynaklarıdır. Insanlara hem yakın hem uzak ol- mayı severler. Şiir denen esin kimi zaman sokaklardan gelir, kimi zaman yalnızlıklardan... Şair, bu "Sokaktan Gelme" şiiri- ni1950'liyıllardayazmış..Gerçekbir özgürlükle sokak sokak, alan alan gezip dolaşmaların yaşandığı gün- lerde, gecelerde!. O zamanki korku- lar, dış dünyayı tanıyan genç insa- nın eve dönüşte duyduğu sıkıntıy- dı, bunalımdı.. eve, odaya sığama- yıştı. Şimdi ise çok daha başka!.. "Bir karanlık içinde bu evler Aydınlıkları öyle az ki Içeriye sevinç haber Sızdırmayan ev anyoruz Bulunmaz ki Şair yeri gelir evleri de dile getirir. Bir canlıdır evler, kimi zaman insa- nı bezdiren, kaçacak başka bir yer aratan, kimi zaman bir mutluluk ya- şatan, yaşatmaya çalışan. "Varsa yoksa sokak/lnsan o yaş- larda/ Gözü beni görmez/ Gece gündüz dışarda Yok kıl kadar değerim/Öyle ol- sun/Ben beklerim/kısa veya uzun Oğullar uzaklaşır kızlar uzakla- şır/Bir zaman için benden/Oluruna bırak, gençtir derim/Hevesini alsın sokaklardan Bensiz olmazlar, dönerler/ Çok denedim/ Ben büyüğüm, affederim Ben evim." Nerde o güzel günler. Hepsi ma- sal mıydı? Evlerde, odalarda yaşa- mak, huzur içinde, güvende, rahat... "Bir sokağa çıkmayın bozulur bunca büyü; yavan gelir ev size " di- yordu Behçet Necatigil... Bugün- lerde yaşasaydı Beşiktaş pazarın- da, Barbaros Meydanı'nda, Orta- köy'e giden duvar diplerinde yine öy- le serbest, korkusuz dolaşabilecek miydi? Ne dersiniz? 'Dur, Düşün!' Beyinler sömürgelikten, kuşatılmışhktan ancak laik eğitimle, akılcı eğitimle kurtulabilir. Bu yüzdcn, Cumhuriyetin temeli laik eğitimdir, öğretim birliğidir, anadille gerçekleştirilecek ulusal eöitimdir. MehmetBAŞARAN 4 - ^ ^ " ^ ^ ur Düşün'ad ^ ^ lı bir yazısı vardırAdnan Adıvar'ın, "Düşünme- nin" yaşamsal önemini anlatır. Ortaokul III. sınıf Türkçe kitap- larına ahnmıştı bir zaman. Ege- men güçlerin dayattiğı "müfre- dafın, izlencelenn, yönetmelık- lerin kuşatılmışhğında "kulla- şan" öğretmcnlcri, öğrcncilcri omuzlarından tutup sarsan bir yazı: Ey öğretmen, ey öğrenci! Silkin şöyle bir, at gözlüğiiyle değil, kendi gö/.lerinle bak dün- yaya, dur vc düşün: Nasıl olman ıstenıyor senden, neler dolduru- luyor belleğine, niçin? Aslında, lüm insanlarayapılan biruyanbu: "Bırakdüşüncetem- belüğini", "düşün korkaklığım", "koyun sürüsü olmaya ra/ı olma- yı"... Doğrul. Çıkar gözünden geleneklerin, resmi yalanların, dünyayı sömürcn kanlı zalimle- rin taktıkları atgözlüğünü, soru- lar sormaya başla... Böyle ülmasınaböyle de... Dü- şünmek, bir özgürleşme eylemi. Kolay mı görünmez zıncırlen kır- mak? Neler çekti, nasıl yaşadı, kimlerle savaştı orlaçağ insanı, dinde yenilcşmcyi (reform), Ye- niden Doğuş'u (Rönesans) Aydın- lanma'yıgerçekleştirenler?.. Çok çok iyi biliyor bunları Dr. Adnan Adıvar. Her aydınlanma sava- şımcısının kitaplığında bulun- nıası, döne döne okunması gere- ken bir yapıt kazandırmış dili- mize: Tarih Boyunca Bilim ve Din... Yukarıda sözünü ettığim yazi- da Abdülhamit döneminde ya- şanmış bir basın olayını anlalıyor: Denetimden geçcmemiş Cenap Şahabettin'in bir yazısı, adı Say- ıDimaği imış çünkü. Yanı, düşün- me; her beynin en doğal işlevi ol- ması gereken düşünme işi... Bü- yük tehlike sayıyor baskıcı yöne- tim düşünme işini... Öyle ya ge- leneklerin, yasalaıın, büyüklerin kendisine "doğru" diye bellet- tiklerinden bir kuşkulanmaya baş- larsa, akıl gözüyle gerçekleri ara- maya kalkarsa insanlar, nıcolur yöneticilerin lıali? özellikle "Düşünme tembelli- ği", "Fikirkorkaklığı" üzerinde duruyor Adıvar yazısında. Dü- şünme tembellerinden, fikirkor- kaklanndan oluşan bir toplumun koyun sürüsüne dönüşeceğını, güdüleceğini vurguluyor açık- lıkla. Ne diyordu Aydınlanma döne- minin öncüsü Kaııl: Düşüneme- mek erginliğe erememiş insanın suçudur. Sen insansın, aklını kul- lan. Doğaya, insana akıl gözüy- le bak... Özel yaşamını, toplum- sal yaşamını aklın verılerıne gö- re düzenle... Pek çok insan, crginlcşcmeden tamamlıyordu yaşamını. üüşün- mek bir ekın bırıkıminı, bir ça- bayı gerektiriyordu: lııceleme, gözlem, araştırma, sonra sağlık- lı bir yöntemle sonuçları deger- lendirme... Oysa bizim yerimıze başkalannın düşünmesını kabul- lenmek, hazır fikirlerle yetinmek rahatlıktı. Alışılmış yatağında akardı yaşam. Çoğumuz dede- mizin, babamızın dediklerını yı- nelıyor, yenı düşünlerden korku- yoruz; bir yük gibi taşıyoruz ak- lı. Bu yüzden egemen güçler, ıle- tişım araçlarından yararlanarak resmi yalanlarla koyun sürüsü gibi güdüyor toplumları... îşin acı yanı, "demokrasicilik" oyu- nuyla oylarını da alarak... Aklın özgürleşmesi Tarih tümüylc aşama aşama, aklın özgürleşmesi eylemi.. Tarım toplumu, doğa karşısın- da güçsüz, gözü havada eli duada, "yazgıcı". Suyun, rüzgânn, buğu- nun gücünü kullanamıyor. Doğa- üstü güçlerden bekliyor her şe- yi. Eğitimi de ona göre. Ama ay- dınlanma ekini, sanayileşme; bi- limin gelişmeleri, bilgilerin yay- gınlaşması sonucvı kentsoylu uya- nışı, yaşamı, yönetimi sorgulama- ya başlıyor. Giderek Fransız Dev- rimi'yle laik okulu yaratıyor, akıl- cı eğitime yöneliyor. Aklın, bili- min verilerine göre düzenleme- ye başlıyor yaşamı. "Her insan İıür doğar" diyor İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi. Görünür görünmez zincirleri kırarak akıl, özgürleşme eylemi- ni sürdürmeye başlıyor. Düşün- me tembelliğinden, fikirkorkak- lığından kurtuldukça, toplumla- rın gelişmeleri de ivme kazanı- yor... Mııslufa Kcmal, çok çok iyi bı- liyor bu gerçeği; sömürgenlerı ülkeden kovnıak toplumu kur- tarmaya yetmeyecektir. Önemli olan yüzyılların sömürgeleştir- digi "beyinleri" kurtarmak, laik eğitimle "aklıözgüıieştirmek r 'tir. Ne diyor Marx: "Ölnıüş tüm ku- şaklarm geleneği, yaşayanların beynine büyük bir ağîrlıkla yer- leşmiştir." "Her insan hür doğar" dese de bildirge, her kişi bir kuşatılmış- lığın içine doğar aslında. Inanç- ların, geleneklerin, sağtörenın, yönetım bıçımınin dayattığı ku- şatılmışlık... Özgürlcşmiş aklın denetimin- den geçmeden edınılen bılgıler, inançlar; dinlerin, eğitimin yük- ledikleri, inanç bağıııılılığı yara- tır. Fikir korkaklığının, düşünce tembclliğinın toprağı, bu bağım- lılıktır. Her bağımlılık da bir tut- saklıktır. Beyinler sömürgelikten, kuşa- tılmışhktan ancak laik eğitimle, akılcı eğıtımle kurtulabilir. Bu yüzden, Cumhuriyetin temeli la- ik eğitimdir, öğretim birliğidir, anadille gerçekleştirilecek ulusal eğitimdir. Amaç, "flkri hür, ir- fanı hür, vicdanıhür" kuşaklar ye- tiştirmektir. Kafaları, paslandı- rıcı, uyuşturucu, gereksiz, saç- ma sapan inanışlarla, düşünceler- le doldurnıaktan özenle kaçını- lacaktır. Bir özgürleşme eylemi- ne dönüşeceklir eğitim. Sanayi- leşmeye gcçememiş toplumda, devrım coşkusuyla sürdürülme- ye çahşılır Cumhuriyet dönenıi aydınlanmacıhğı... Dili, içeriği yenilenmeye çahşılır eğitimin. Eskinin, gelenekselın direnişle- rı kırılmaya çahşılır. Arada, Ku- bilay'lar kan vermek zorunda ka- hrdevrime. Çağdaşlaşmak, ken- dini yenilemek zorundadır top- lum. Ölene değin başöğretmen- lığini sürdüren Atatürk şöyle der, bilindiği gibi: "Ben nıanevi nıiras olarak hiç- bir ayct, hiç bir dogma, hiçbir donmuş ve kahplaşmış kural bı- rakmıyorum. Benim manevi mi- rasun, bilim ve aktfdır." Bilimin yol göstencıliğine sırt döndüğümüz, kulluk eğitimine yöneldiğimiz için gelmedik mi bugünlere? Öncc duyarlığı, aklı, canuuğı geliştiren, toplumu özgür, onurlıı, tam bağunsız yaşatacak eğitim. Beynin düşünme yetisi- ni, yaratma gücünü körelten ya- bancı dille değil, anadille, Türk- çeyle... Auschwitz ve Kafa Kayması Alman toplumunun önemli bir çoğunluğu, 27 Ocak günü Auschvvitz toplama ve imha kampının Sovyet ordusu tarafından 60. kurtanlış günü anmalarıyla, bu anmalar sırasmda en yetkili kişilerin ağzından son kerte sorumlu konuşmalarla, sağlıklı insanlık bilinci ve usu yanında en öndeki yerlerini bir kez daha aldılar. Yüksel PAZARKAYA N azi'lerin Auschwitz top- lama ve imha kampın- da yaklaşık bir buçuk milyon insan katledildi. Nazi Almanyası, bazı ırkları soykı- rım ıle yeryüzünden silme, yok etme politikasım tasarladı ve uyguladı. Altı milyon Avrupa Yahudisi, bir buçuk milyon Av- rupa Romanı (Çingenesi) plan- lı olarak gaz odalarında katledil- di. Saldınlan ülkelerin, başla Sovyetler'in, milyonlarca aske- ri cephede düştü, siviller esirgen- medi. Siyasi görüşü yüzünden kat- ledilenler, kıyadan kaçış göçle- ri, savaşın ve karşı savaşın ya- kıp yıktığı, harabeye çeviıdiği kentler, kültür varlıkları, hep bi- linen gerçekler. Yine de bu gerçekleri inkâr eden çevrelerin ve kişilerin bu- lunması ve inkârlarını ırkçı sal- dırgan bir tavırla ortaya koyma- ları, insanlık bilıncinın, tarih bi- lincinin, insan usunun defor- masyonunu gösteı ir. Bu deformasy»nun aşılacağı da yok. Bütün tarih ve yaşam deneyımlerı, bu us ve bılinç de- formasyonunu aşmanın, ancak insan denilen varlığın özünde nitel bir dönüşüm ve geUşimle mümkün olabileceğini gösteri- yor. Böylesine nilcl bir dönüşüm olur mu, ne zaman olur, bilin- mediğine göre usu ve bilinci de- formasyona uğramamış cephe- yi, eğitimle durmadan büyül- mek ve güçlendırmek, us ve bı- linç deformasyonıınun insaııh- ğa gelecekte de yaşatacağı fela- ketleri, kıya ve kıyımları önle- menin hiç dcğilse en düşük dü- zeyde tutmanın, tek yolu görü- nüyor. Alman toplumunun önemli bir çoğunluğu, 27 Ocak günü Auschwitz toplama ve imha kampının Sovyet ordusu tara- fından 60. kurtanlış günü an- malarıyla, bu anmalar sırasında en yetkili kişilerin ağzından son kerte sorumlu konuşmalarla, sağlıklı insanlık bılıncı ve usu yanında en öndeki yerlerini bir kez daha aldılar. Yine bu bilınçü, usu sağlıklı Alman çoğunluğu sayesinde, te- kil de olsa, tarihsel bir suçun ve ayıbın, hiç gözden ırak tutulma- ması ve unutulmaması için, Al- manya, başkent Berlın'de ken- di ayıbı için anma anıü kuran tek ülkedir. Bunlar güzel ve bu tavırlarla dünyanın bütün aklı başmdakı ın sanları ve toplumları her zaman dayanışma içinde olacaktır. An- cak, insanlık tarihindcki bu te- kil kıyanın (holocaust), tasarla- nıp uygulandığı ülkede, Alman- ya'da da, tarih bilinci ve usu du- ıııııra uğramış güçler her zaman ortalıkta cırıt atmışlar ve atma- ya devam ediyorlar. Zaman za- man parlamentolara seçiliyor- lar. Son olarak, Saksonya üyalet Meclisi'nde kurbanlar için bir dakikalık saygı duruşu sırasın- da meclisi tcrk cden yeni Nazi milletvekiUeriçarpıcı bir örnek. Ama yıllardan beri kimi say- gın Alman aydını ve yurttaşı, "Artık gına geldi, bu tarihi olay- lan duymak istemiyorum, top- lama kam plaıindaki kıya resim- lerini basında, televizyonda, si- nemada görmek istemiyürum" söylemini topluma kabul ettir- me uğraşına girdi. Edebiyat yapıtlannda, sine- ma filmlerinde ve araştırma ki- taplarında, savaşın son dönem- lerınde müttefik bombardıman- larının Alman kurbanları öne çıkan konu. Buna da diyecek yok, ancak milyonlarca asıl kurbanı örtme tehlikesi var. Bir de şu var: Kimi çevreler - ne yazık, bunlar yalnızca yeni Nazi çevreler değil-, holoca- ust'un, Nazi kıyasınm tekilliği- nigörecelendirmeçabası içinde yıllardan beri. Bu çabalar, tam da 27 Ocak'tan iki gün önce, Brandenburg okul kitaplarından birinde bir yan tümcenin -ki ilk kez iki yıl ön- ce müfredata ahnmış- çıkarıl- masına ılişkın haberle bütün ajanslara ve medyaya konu ol- du. Güncel 60. yıl Auschwitz aıımaları birden görecelendiril- mek istendi. 1915 Ermeni tehciri, "tarihin ük soykınmı" yalanıyla vurgu- landı. Yine temelsiz ve kaynak- tan kaynağa değişen sayılar, yi- ne gelişigüzel suçlamalar. Asıl amaç, Nazi soykırımının tekilliğini görecelemek, sise bu- lamak, kendine ortak bulmak. Ne yazık, bunu yapanlar yal- nızca inkârcılar, yeni Nazıler değil. Bunu yapanlar, tarihçiler, si- yasetçiler, yazar çizer aydınlar. Şimdi Federal Meclis'te "Ay- tımcılığa Karşı Yasa" tasansına direnenler. Misyoncu kilisenın çıkar yön- lendirmesi. Misyoncu kiliseyi de kullanan ulusal ve uluslara- rası çıkar odaklan. Bu da az buz bir ayıp değil. i PENCERE Dalkavuk ile Yalaka Köşe yazılarında, eski ya da yeni şiirin kulakla- ra küpe dizeleri veya mizah edebiyatının unutul- maz fıkraları, yeri geldiğinde taşı gediğine koy- mak için yinelenir... Ne yapayım ki bugün pek ünlü bir fıkrayı biraz değiştirerek anlatmak zorundayım; okurlarımdan özürdilerim... • Padişah, dalkavuğu Incili Çavuş'a demiş ki: - Şu patlıcan ne yaman bir sebzedir, kızartma- sına bayılırım... Dalkavuk: - Ben de bayılırım efendimiz.. Padişah: - Oturtmasına diyecek yoktur!.. - Yoktur efendimiz.. Padişah: - Ya zeytinyağlı dolmasının tadına ne dersin?.. - Parmaklarımı da birlikte yerim efendimiz.. - Imambayıldısı nefistir!.. - Nefistir efendimiz.. Padişah, patlıcan yemeklerini öve öve sayarken birden sevmediklerini anımsamış: - Ama, hünkârbeğendisi bir işe yaramaz!.. - Yaramaz efendimiz.. - Patlıcan salatası da pekahım şahım birşey de- ğildir!.. - Değildir efendimiz.. - Közlemesi, eh şöyle böyledir!.. - Şöyle böyledir efendimiz.. - Ancak patlıcan musakkasını buldun mu ye!.. - Elbette efendimiz.. Padişah birden vaziyeti çakmış: - Bre Incili, ben ne dersem, sen onu tekrar edi- yorsun, bu ne iştir?.. Incili Çavuş: - Efendimiz, demiş, elbette öyle olacak, çünkü bendeniz patlıcanın değil sizin dalkavuğunuzum!.. • Peki, bu eski ve biraz da pörsümüş fıkrayı ne- den anlattım?.. Yalaka, dalkavuk sözcüğünün argosudur.. Son günlerde bizim medyanın yalakaları birden- bire AKP hükümetini eleştirmeye başladılar... Bir dostum dedi ki: - Medyanın köşelerinde Tayyip'e yönelik bir de- ğişim görülüyor, bir eleştiri rüzgârı başladı, esi- yor.. Ve sordu: • - Neden?.. \ - Çünkü, dedim, onlar AKP iktidarının değil,* Amerika'nın yalakasıdırlar!.. Hem de nasıl!.. Incili Çavuş padişahın resmi dalkavuğuydu, bun-» lar Amerika'nın özel yalakaları olarak görevlerini ya-£ pıyorlar... Amerika gürledi mi?.. Bunlar çakar.. Amerikan patronajının yamakları Türkiye'y^ dönük dişlerini gösterdiler ya, yeterlidir. Tayyip buna göre ayağını denk alsın!.. Türkiye dünyada dışardan yönetilen ülkeler yarışında ipi göğüsledi.. göğüsleyecek... Yalakalarımıza da maşallah.. Dünya çapında iş tutuyorlar.. Harçlıkları yüksek.. Incili Çavuş bunların yanındayerli, amatör, zaval- lı kalır... KARŞIYAKA CUMHURİYFT OKURLARIDUYURUSU KMŞIYAKA CUMOK - TÜRK KADINLAR BİRÜĞ1İZMİR D İ L İ M İ Z İ SEVİYOR M U Y U Z ? KONUŞMAC1LAR: 1. HİDAYET KARAKVŞ Şctir- Yazar- (Günümüz Türkçesi), EFTAI, SF.VİNÇlJ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi (Kök Bilgisi ve iürkçe) IIAkkl KARAÜIİNİZ Sonuç Dersanesi Edebiyat öğretmenl (O/7 vc Düşünce llişkileri Anadil Bilinci) Açış Kunuşmaları: TÜRK KADINI AR BİRI İÖI tZMtR ŞUBF BAŞKAN1 ijERMİN AKMAN, KARŞIYAKA (HJMI1URIYP.T OKURI ARI SÖ/C'ÜSÜ D E N İ Z S A P M A Z Ycr: Konak Oteli • Sabancı Kültür Merkezi Yanı - Konak, Tarih- 24 Şubat Perseınbe, Saal: 14.30, Ikram: 6.5 milyon Lira. Tüm Cumhuriyet okurlarını ve vatandaşlarımı/ı hekliyonı/ 2. SSK'nm Devri, SLK.A, I ckcl, lclckom'un Özelleştirilmek tstenmesi'nin Sosyal-Hııkıık Rnyulu ve Insaııi Boyııtıı Yoktur Ülkemizi İMI vc Dünya Bankası'nın kölcsı yapmak istcycn zihniyetkınıyoruz. ttetişim: Dnıiz Sapıııaz 0 232 .162 09 75 - 0 544 249 24 91. 3. Yönlcndınlmış mcdya aracılığıyla, Zekeriyc Temizel ve omın düriist şahsında,CTgüvonılır gazdc olan C umhurıyet üazetesı yıpratılmak ıstenmektedır. Ru oyımlar karşısında dikkalliyİ7 ve bu saldınlan kmıyomz. İZMİR CUMHURİVET OKURLARI AYDINUK BULUŞMALAR-4 KUŞ1 UK KAHVAI TISINDA BULUŞUYORUZ "NE OLUYOR, NEDEN OLUYOR, NASIL OLUYOR, Nİ(,'İN VE K.İM7 / TÜRKİYE UÜNDHMİ" BAŞLIKLJ SÖYLEŞtSt tLE DOÇ. DR. HAKKI UYAR (9 EYLÜL ÜNV. Ö Ğ R E T İ M ÜYESİ) BİZLERLE OLACAK. KtTAPI ARIN DÜNYASINDA KISA YOI.CU1.UKLAR DA YAPACAGIMIZ UULUŞMAMI/A ÇAClRlYORUZ! SEN GKLMEZSEN BİR EKSİCİZ! TARİH / SAAT: 27 ŞUBAT - PAZAR /11.00. YHR: Al .ARA RHS I'ORAN - 372 /1 -A - KüRDON / ALSANCAK (Alsancak Iskclcsi'ndcn Liman'a dnğrıı 100 m. ilerde sahilde) K.AHVAL11 ÜCRETİ IO.ÜOO.OÜÜ TL. ÜLUP RHZP.RVASYON İÇİN SON TARİH: 20 ŞUBAT 200.VTİR. REZERVASYON: D. GÜNOĞLU: 0 511765 52 67, N. MANTAR: 0 533 563 78 68, S. BAY: 0 535 980 5-174, Ş. AŞIROĞLU: (1532 692 7608 ÇANAKKALE CUMOK ÇAÖRISI Kurtulufl Sava^ımızın o kutsal "Kuvayı Mılliyc ruhunu" diriltmck, Atatürk'ün "tam bağıınsızlık" inanç ve siyasetini bir bayruk gıbı dalgulandırmak tek seçenektir. Emperyalisti yenecek güç ulusal birlikten geçer. 21 Temmuz 1983 Uğur Mıımcu (,'anakkalc Dcniz Zatcri'nin 90. Yıldönümü düzenlemeleri için Istanbul ( UMOK'ıın k.itılımıyla Yalıhan'da toplanıyoruz. SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ Yeı: Yallhan - 26 Şubat 2005 t'umartesi Saat: 14.00 llctişim: Abuzcr lnanmaz 0 286 214 13 56-0 544 658 81 80 www.cumok.org
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear