23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 TEMMUZ 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Hititsiz Hitit Yazla birlikte Türkiye'nin dört bir yanında festivaller başladı. Çorum'da da "Hitit Fuar ve Festivali" sürüyor. Festivalin programına bakıyorsunuz, halkoyunları gösterileri var, konseriervar, defilevar, meh- ter takımı var, spor karşılaş- maları var, Urfa sıra gecesi bile var. Ne yok? 6 gün sürecekfes- tival boyunca, Çorum'a çağ- rılmış bir tek öykücü, roman- cı, şair, ressam, heykeltıraş yok... Festival tanrtım broşürün- de, Ortaköy örenyerindeki ka- zılara ilişkin şu bilgi aktanl- mış: "Kazı çalışmalan sonucun- da anıtsalmabet-saray komp- leksi içinde Hitit tarihıne ve kültürüne ışık tutacağı düşü- nülen 3 bini aşkın çivi yazılı belge bulunmuştur." Bugün Çorum'da birfestı- vale "Hitit" adı verilebiliyorsa eğer, Hititlenn geleceğe bı- raktıkian "yazılı" belgelersa- yesindedir. Yazılı kültüre yer verilme- yen Hitit festivali; heykelle, resımle ve yazıyla ıç içe olan Hititlere haksızlık değil midir? 1 Dakika ABD Başkanı'nı dinleme uğruna 2.5 saat güneş altın- da bekleşip ardından tanışma kuyruğuna girenlerin diline Semiha Yankı'nın şarkısı do- lanmış: "Seninle bir dakika, Bush- landırıyor beni." IŞIK KANSü Afganistan nere, Türkiye ne- re? NATO toplantısında diyoriar ki,"Afganistan 'da güçlerin ko- mutası Türkiye'yegeçsin." AKP iktidan hazır olda: 'Başüstüne..." Istekterini bal- landınyortar. "10 bin de asker gönderin." AKP iktidannın göğsü kaba- nyor. "Emredersiniz." Hazır gitmişken "Kâbil'in dı- şına da çıkıverin" buyruğunu veriyortar. AKP iktidannın başı dik, gözleri ufukta: "Sağol." Doç. Dr. Çağn Erhan'ın da aklı, bizim gibi bu işe hiç yat- mıyor - Türkiye'nin Afganistan'da ne işi var? - Stratejik anlamda Türkiye açısından Afganistan'ın hiçbir Afganistan'da işimiz ne?önemi yok. Bosna daha önem- liydi örneğin. Baikanlar'daki bir kanşıklık Türkiye'yi de içine aia- cak çok büyük bir savaşa yol açabilirdi. Türkiye, oraya bile bu kadar fazla asker gönderme- di. Kaldı ki, Bosna'yabanşı ko- ruma gücü olarak gitmiştik. Şimdi Afganistan'a savaş gü- cü olarak gidilecek. Çünkü, Kâ- bıl dışında banş yok. Türk as- kerleri, barışı temin üzerine gönderilecek. Silahlar topla- nacak, mayınlartemizlenecek, birbirleriyle çatışan kabilelerin arası bulunmayaçalışılacak. O sırada Taliban'ın da saldınlan- na maruz kalınacak. - Kâbil'in dışı neanlama ge- liyor? - Son derece karmaşık bir bölge. Kâbil'in dışı demek, Pa- kistan sınınnda haşhaş ekimi yapılan, Taliban'ın yeniden pa- lazlanmaya başladığı bölgeler demek. Burada şimdi sadece Amerika ve Ingiltere'nin özel kuvvetleri görev yapıyor. Onlar da güç göndermek yerine, nok- ta atışı yapıyorlar. 10 bin kişi- lik birlik, egitimli komando tu- gayı demektir. Bu boyutta bir askeri güç gönderilecek... Hem de Türkiye'de PKK eylemleri- nin hareketlendiği bir dönem- de! - Çocuktanmızı bile bile ölü- me mi göndereceğiz yani? - Geçen sefer 1200 kişi ka- darTürk askeri gitti, ancak Kâ- bil'in dışına çıkmadılar ve tek kişinin burnu kanamadan ge- ri döndüler. Şimdi 165 kişilik kadar bir kuvvetimiz bulunuyor orada. Yeni gidecekler Kâbil'in dışına çıkacaklarsa, bunlar mu- harip güç olacak demektir. Bu da, Türkiye'ye her gün üç ta- ne, beş tane tabut gelecek de- mektir. - Türkiye'nin Afganistan'da koçbaşı olmasının ekonomik bir getirisi var mı? - Afganistan Devlet Başka- nı Karzai. daha fazla asker ıs- tiyor, ama Amerika yanaşmı- yor. Irak'tan çekilmekle meş- gul olan Bush, seçim öncesin- de Afganistan'a daha fazla as- ker göndermenin maliyetini Senato'ya kabul ettiremeyebi- lir. Çünkü, yeni savunma büt- çesini zor geçirdiler. Kaldı ki Türkiye, Kâbil'e bin kişi gön- derdiğinde 223 milyon dolar- lık bir maliyet vardı ve ABD ödedi bunu. 10 bin kişinin ma- liyeti ise yaklaşık 2-2.5 milyar dolar olacaktır. Onu kim sağ- layacak. belli değil. - Hiçbir çıkanmızyoksa han- gi mantıkla gideceğiz ta ora- lara? - Türkiye askergönderir, ora- da askeri bulunan Amerika'yı, Almanya'yı kurtanrsa, Türki- ye'nin AB üyeliğinin önü açılır gibi bir perde gerisi pazarlığı ota- bilirbelki. Gelirier Genel Müdürlüğü'nün sözde özerkleştirilerek küresel piyasanın tepki- lerine açık hale getirilmesine Maliye Mu- hasebat Kontrolörleri Demeği Başkanı Erkan Karaaslan, diğer kimi Maliye Ba- kanlığı çalışanlannca kurulmuş ve "özerk- leştirme" sözcüğü karşısırKİa büyütenmiş memur derneklerinden farklı bakıyor. lyi de yapıyor "Son yıllarda sürekli gelir idaresinin yeniden yapılandınlması, Geliher Genel Müdürlüğü'nün Maliye Bakanlığı'ndan aynlması kavramlan tartışılmış ve bunun GeliPimize Sahip Çıkahm için sıksıkyenigirişimlerdebulunulmuş- tur Muhasebat Kontrotörieri olarak bu ko- nudakigörüşümüz, henüz 20yıl önceya- şanan, Hazine'nin Maliye Bakanlığı 'ndan aynlması tecrübesini de görerek olum- suzolmuştur. Biz tarihimizboyunca, güç- lü bir Maliye Bakanlığı'nı savunduk. Bu- gün bile ekonomik aktörlerin sevk ve idaresinde önemli sorunlar vardır. Par- çalanmış yapı nedeniyle bu aktönerara- sında uyum sağlamakta çok önemlizor- luklar çıkmaktadır. Uyumsorvnu, IMF'ye ihale edilmiştir. Ekonomi aktörleri ara- sındaki uyumu şimdilik IMF sağlamak- tadır, Uyum için ekonomiyönetimi tek bir bakana bağh olmalı vemümkün olduğun- ca parçalanmaktan uzaklaşılmalıdır. Dev- let bilançosunda görünen 23 katrilyon kı- sa vadeli, 282 katrilyon uzun vadeli bor- cun ohjşmasında ve bunlann faiziiçin bût- çeye 66 katrilyon ödenekkonulmasında, 80'liyıllarda Hazine'nin Maliye Bakanlı- ğı bünyesinden aynlmasının hiç mi pa- yı yoktur?" Gelirier Genel Müdürlüğü'nün "özerk- leştinlmesi", Türkiye'yi borçlandıran ala- caklılann yaranna; işçtnin, memurun, es- nafın, emekJinin, kısaca dar gelirlilerin za- rannadır. Dahası, ileriye dönük olarak bu kesim- lerin zaten gıdım gıdım küçültülen dev- leti denetleme olanak ve araçlannın elle- rinden alınmasına yol açar... ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞIPAL Süper Emeklilerin Ayhk Bağlama Oranları SORU: 15 Mart 2004 günlü Cumhuriyet gazetemizde yer alan yazuuzı okuduktan sonra. çoktan beri bende merak konusu olan ve hatta sorun olnıaya başlayan bu hususun açıklanması gereğini duydum. Ben, 1987 yılında çıkanlan 3395 sayıh Süper Emekliük Yasa- sı'mn SSK'Hlere getireceği emeklilik avantajını (?!) dikkate alarak, Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan 1. derece 9. kademe, 1.400 göster- geden (%83) oranında ayfak bağianması isteğiyle emekliliğimi takp ettim. Ağustos 1987 tarihinde de 4 milyon 200 bin lira ödeyerek emekli oldıun. Daha önce en üst sınır ayhğı ile aramdaki farkı bulabiöyordum. Ancak. son yıüarda bu farkın oldukça açıkuğuu, bflhassa yukanda beürttiğinı yazınızda ise farkın aniaşüması güç nüktara ulaşüğını gördüm. Ayhk Dönemlerim 20Aralık2001 20 Arahk 2002 20 Aralık 2003 20 Ocak 2004 20 Mart 2004 %83 Yaşlılık Aylığım 321.168 773 422.083 296 505 435 216 509.940 914 555.508.638 %85 SSK Tavan Avlık 376.816 000 495 477 000 594 660 000 653.656.000 -.- 1) Ayhklar hangj orana göre hesaplanıyor? Bana ödenen ayM- iann hesabı doğru mudur? 2) Bugünkü üst sınır (%85) aylıklar ile benim (%83) ayiıklan- mın arasındaki fark neden bu miktarda bü^ümüştür. (M.VB.) YAMT: 1965 yılında yürürlüğe giren 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasa- sı, günümüze kadar yasa ve yasa hükmünde kararnamelerle pek çok değişikliğe uğramıştır. Yasanın "Yaşlüık Ayhğından \ararian- ma Şartian" başlıklı 60. maddesi ile "Yaşlüık Âyhklannın Hesap- lanmasr başlıklı 61. maddesi bu değişikliklerden en çok "pay alan" maddelerindendir. "Yaşhhk A>1ıklannın Hesaplanması" ko- şullanru belirleyen 61. maddedeki, ayhk bağlama oranlan değışik dönemlerde değişik oranlarda hesaplanmıştır. 1. Dönem: 1965 ile 1969 yıllan arasındaki bu dönemde, yaşlı- lık aylıklan -primi odenmiş son on takvim yıhnın prim hesabma esas tutulan kazanç tutartan toplamı en yüksek olan yedi takvim \ıhna göre bulunacak ydhk kazancuun %50'si (eOi) oranında yülık y'aşhhk geün"ne göre bağlanmaktaydı. 2. Dönem: 1969 yılında (1 Mart 1969), 1186 sayılı yasa ile ye- ni koşullar getirilmiştir. Bu yasa ile sigortalılara "son 5 (beş) tak- vim Nihnın prim hesabma esas tutulan kazanç tutarlan toplamı en yüksek olan 3 (üç) takvim yıhna göre bulunacak ortalama yıllık ka- zancın %70'i (yetmişj oranında >ıüık yaşlılık geüri" bağlanmaya başlamıştır. 3. Dönem: Yaşlılık aylığının hesaplanması ile ilgili 1969'da baş- layan uygulama bu kez 2422 sayılı yasa ile 1 Ocak 1982'den ge- çerli olarak yeniden değiştirilmiştir. 2422 sayılı yasanın getirdiği uygulama ile 5.000 prim günü karşılığı olarak belirlenen %70 (yetmiş) aylık bağlama oranı 10 puan düşürülerek %60'a (altmış) indirilmiştir. Aynca sigortalının "5.000 (beş bin) günden azla öde- digi her 240 (iki yüz kırk) günlük maluHuk, yaşlüık ve ölüm sigor- talan primi için %60 (altnuş) oranı (l)'er artünlarak" hesaplan- ması kuralı getirilmiş ve "ayhk bağlama oranı %85'i (seksen beş) geçemez" denilerek oran tavam %85'te dondurulmuştur. 4. Dönem: Bu dönem kamuoyunun "Süper Emekliük YasasT adını verdiği 3395 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği, 7 Temmuz 1987 günü başlamış ve yerini 1 Ocak 2000'de, "Sosyal Güventik Reormu Yasası" adını alan 4447 sayıh yasaya bırakmıştır. 3395 sayılı Yasa ile Sosyal Sigortalar Yasası'na, biri "Üst Gös- terge TaHosu" diğeri ise, emekli olanlara borçlanma olanağı tanı- yan "Geçici Gösterge Tablosu" olarak iki gösterge tablosu daha eklenmiştir. Eklenen her iki tabloda da 5.000 (beş bin) prim günü karşılığı aylık bağlama oranı, %60'tan 10 puan aşağıya çekilmiş ve %50 (elli) oranına indirihniştir. Bu nedenle, "Geçici Gösterge Tablosu" üzerinden borçlananla- nn aylık oranlan, %10 (on) azaltılmıştır. Böylece. size %83 üze- rinden bağlanan yaşlılık ayhğı %73 (yetmiş üç) aylık bağlama oranına inmiştir. Bugünkü yaşlılık aylığınızın, O o73 üzerinden he- saplanması yasaldır ve bizim hesaplamamıza göre 4 milyon 690 bin lira sosyal yardım zammı ile birlikte, 1 Ocak-30 Haziran 2004 dönemi için, 562 milyon dolayındadır (557.347. 000.-TL yaşlılık ayhğı + 4.690.000.-TL sosyal yardım zammı = 562.037.000.-TL toplam aylık). KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak n turk.net BULUT BEBEK MRAYÇÎFTÇÎ bulutbebekin hotmail.com So1cu £östePiciy OTOBUSTEKİLER KEMAL URGENÇ ben kıi, fıfm \ıtmm/h<#ıı»ı/ k_urgenc(a yahoo.com HAYAT EPtK TİYATROSU MVSTAFA BILGIN . ULKEMIZE DEMO<RASr5ETTREREK KOLAY OLANI SAĞLAAAIŞ OLDUK.ŞÎMDt Btâ. ÇOK DAHA ZOR Bİfc SÖREV BEKLtYOR PART1 tCt DEMOICRASfYÎ SAĞLAMAK ! TARİHTE BUGÜN MIMTAZ ARIKAN 5 Temmuz utcu. nuunta z~arütan. com POLİS UÇAKL4RIL 193CDA BUGUAt,NEW , POLİS UÇAKLAK! HİZMETS GIR- Pi. SOAJ vrt-LAfioA suç o/e^/Ur- NfN ÇOK AB.TMAS/ AJSDEUİY- L£, POLİSİN &4HA HfZLf Sie İ2t-EM£ YAPA8flJVl£S( 2OI2UAJ Lu UALB GeLMiŞTİ. ÖziEUJie.- t-£ k£MT DlŞiAJOA SOYGuN- CUCA/ZI V£ KAÇAKLA/SI KO- VALAMAK İÇİN £LJSE&ŞlJ OLAM P£JWAAJ€L/ aÇ/)fCOWZ, HELHcOP- SAGNAK NİLGÜ1N CERRAHOĞLU 'Baba'nın Cazibesi... Clinton, satış rekorlan kıran hayatını anlartığı kitabı için "77me"averdiğisöyleşidekişiliğini "pa- ralelyaşamlar" olarak özetliyor. Eski başkan "çif- te ray" üzerinde yürümüş hep. Yaşamının bitevi- ye "aydınlık" ve "karanlık" bir yüzü olmuş. Bu iki ayn yüzü, iki farklı çehreyi yan yana, bir arada gö- türmeye, taşımaya, kaldırmayaçalışmış. Denge ku- ramamış, kurmamış. Dünya sahnesine çıkan "en çekici, en cazibe- li" insanlardan biriydi Clinton. Iktidardan yansı- mayan; farklı, başka bir "ışığı" vardı. "Neydi o ışık" sorusunun yanıtını şimdi kendisi veriyor: "Denge- sizlik!" Marlon Brando'nun ölümü ardından bunu bir kez daha düşündüm: "Her şeyin üzerine çıkan güçlü bircazibe, nedir?" Dengesizlik, yanrtın ay- nlmaz parçası galiba... Göz alan bir "ışık" denge- li insanlann harcı değil. Kişiliğin kuytulannda mut- laka zifiri bir karanlık olmalı ki "ışık" ortaya çıksın; parlasın, yansısın, göz kamaştırsın! Kaç aktörün sesi kulakta kalır? Clinton nire, Brando nire demeyin. Brando'nun da ardından en sık yazılan yorum bu oldu: "Albe- nisivardı!" Vardı hakikaten. Beyazperdeye yansıttığı rolle- ri ölümsüzleştiren, belleklerden silinmez kılan bir cazibesi ve karizması vardı Brando'nun. "Arzu Tramvayı "ndaki Stanley Kowalski, "Son Tan- o/o "daki Paul; "Baba "daki Don Corteone'yı dü- şünün bir. Don Vito Corieone'nin zar zor duyulan, fısıltıy- la konuşan sesi örneğin hâlâ kulaklarımda. Kaç aktörün can verdiği ses, yıllar sonra böyle, dün gibi hatırlanabilir? Jestleri, gözleri, mımikleriyle konuşan Brando; bir aktörden çok fazla bir şey- di "Baba "da. Biraz da kendi yaşamını, kendisini oynadığı söylenen "Son Tango"da olduğu gibitıp- kı... Chaplin'le birlikte bugün 20. yüzyılın "en büyük aktörü" olarak hatırlanan Marlon Brando, kendi "ışığını"\/e hep biryerierde, ruhunun derinliklerin- de taşıdığı "kendi karanlığını" yansıtıyordu rolle- rine. Biz seyirciler onu; bu nedente hep "yoğun" hissettik ve belleğimizin arşivınde ayrı bir yere yer- leştirdik. 'Kendimte yüzleşmek dehşet vericü' Alkolik bir ana baba, 3 evlilik, sayısız sevgili, 5 "meşru" 6 "evlilik dışı" çocuk; 160 kiloluk defor- me, hantal bir vücutla noktalanan, inışli çıkışlı profesyonel biryaşam!.. Brando'nun hayatı böy- le özetlenebilir. "Hayatım boyunca kendimi ta- nımak istedim. tnsanın kendisiyle yüz yüze gel- mesi çok korkutucu bir şey. Bu yüzleşmeyi ben dehşetle yaşadım" diyen; psikiyatrik bir hasta- nede intihar eden kızı Cheyenne in sevgilisini öldüren oğlu Christian'ı kurtarmak için serveti- ni harcayan Brando'nun yaşamı Shakespeare'va- ri trajedilerle dolu. Yakınlan tarafından "aşın hassas" olarak tanım- lanan aktör, uzun yıllar kâh Hollywood'daki evin- de, kâh Pasifik'te "inşaat spekülasyonundan ko- rumakamacıyla" satınaldığı "TetiaroaAdası'nda" inzivaya çekildi. Sekiz kez aday gösterildiği, 2 kez kazandığı Oscar'lann sonuncusunu gidip bizzat al- maya zahmet etmedi. Uç noktalarda dolaştığı ya- şamının "boşluklannı" yaşlılık yıllarında çikolatalı pastalar ve dondurmalarla doldurmaya çaltşan Brando, Hollyvvood'un, üzerinde tahakküm kurma- sına asla izin vermedi. "Sinema aktörü, sanatçı değil, herhangi birme- ta, bir maldır..." diyordu icra ettiği meslek için: "Büyük servetler kazansa da seri bir ürün, birza- vallıdan başka bir şey değildir. Dünyanın en boş, en yararsız işini yapıyorum. Sinema, kişiliği öldü- rüyor. Boşa giden onca yıl, fiziken ve ruhen beni yıprattı." Kamera, ekran, mikrofon karşısına zıplayan herkesin "sanatçı" diye öne sürüldüğü ülkemiz- de Brando'nun "isyanı" ne kadar anlaşılır, duyu- lur, yankı bulur bilemem... Ama beyazperdeden gelmiş geçmiş en büyük aktörlerden birinin koy- duğu tanım ve çıta bu... Kolayına efsane olun- muyor! BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLMNSAĞA: XI Yüklenme, üstlenme. 2/ Büyük balta... tnci Aral'ın birromanı. 3/ Nükte. 4/ "Hayat za- manda — bı- rakmaz" (At- tilâ Ilhan)... Osmanlıdev- letinde kulla- nılmış,üstün- de aslan resmi bulu- nan gümüş sikke. 5/ Umutsuzluktan do- ğan karamsarlık... Demirin simgesi. 6/ 4 Halk arasında \'aris 5 hastalığınaverilenad. 6 7/ Bir soru eki... "Öküzgözû" de deni- 8 len, papatyayı andınr 9 bir çiçek. 8/ Çanakkale Boğazı'nda, pek çok de- niz kazasının meydana geldiği bir burun... Demir- yolu. 9/Tahılyığım... Kalınvekızılımsıpostuiçin kümeslerde de yetiştirilen memeli bir hayvan. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Tanıtlamaya dayanan bilimlerin çıkış noktası- nı oluşturan, ama tanıtlanamayan ilk ilke. 2/ Bir soru sözü... Ekmek kırıntılanyla yapıhnış çorba. 3/ Kumtaşı... llkel benlik... "Doğar — mideler- dennurtopuıhtilaller" (F.N. Çamlıbel). 4/Kadm giyiminde giysiyi bütünleyen, ayakkabı, çanta, şapka, mücevher gibi eşya. 5/ Alçıtaşı... Kısa kıl- lı ve sarkık kulaklı av köpeği cinsi. 6/ Bir mağa- zanm yalnız bir tür eşya satılan bölümü. 7/Diyar- bakır'ın eski adı... "Çünkü" anlamında kullanı- lan bağlaç. 8/Japon lirik dramı... Hastalıktan kur- tulma, iyileşme. 9/Eski Mısır'da güneş tannsı... Fazla bön, avanak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear