Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
UJSLELENK1 IfiU NJE
Cumhuriyef
SPOR
Tek bacakla altı kez dünya şampiyonu olan Hüseyin Akbaş tarihe geçti
Doğa mucizesigüreşçiABDÜLKADİR YÜCELMAN
İNecati Hoca
elini gencin
omuzuna attı.
"Bak evladım
görüyorsun,
burada öyle
adamlar var ki
güreşçiyim
diyenler bile
onlara pes
ediyorlar. Sen
onların karşısında
dayanamazsın.
Sana yazık olur."
Genç adam
suklüm püklüm
kantarın
yanından
uzaklaştı, bir
kenara çekildi.
"Ne işim var
burada?
Gerçekten de
hepsi iri kıyım
adamlar, ben
bunlarla başa
çıkamam zaten"
diyordu kendi
kendine.
^f"okat'ın Muhat köyünde
I doğdu, doğuştan sakattı,
I bir ayağını sürterek yürü-
yordu. Büyüdü, genç bir delikanlı ol-
du ama köyünden dışarı çıkmadı. Kö-
yünde mutluydu, kente gitmekten kor-
kuyordu, Tek uğraşı güreşti. Köyde
yenmediği kaJmamıştı, hatta Tokat'ta bi-
le.
1953yılında Istanbul'daTürkiye
Güreş Şampiyonası yapılacaktı, köy-
dekı arkadaşları onu Istanbul'a git-
men gerekir" diye zorluyorlardı ama
o köyünden dışarı hiç çıkmamıştı ki...
Sonunda tahta bavulunu alıp Istan-
bul'a geldi.
'Ne işin var evladım'
Güreşlerin başlayacağı gün tar-
tıların yapılacağı kantarın yanına gel-
dı. Güreşçilerın de antrenörlerin de
hocası Necati Tokbudak Hoca, aya-
ğını sürte sürte gelen bu gence me-
rakla baktı. Sevecen ama biraz da acı-
maklı bir sesle "Ne işin var burada
evladım" diye sordu.
Genç adam sol ayağını sürterek
yürümeye çalışıyordu. "Güreşmekiçın
geldlm hocam". Necati Hoca elını
gencin omuzuna attı.
"Bak evladım görüyorsun, bura-
da öyle adamlar varki güreşçiyim di-
yenler btle onlara pes ediyorlar. Sen
onlann karşısında dayanamazsın. Sa-
na yazık olur." Genç adam süklüm
püklüm kantann yanından uzaklaştı, bir
kenara çekıldı. "Ne işim var burada?
Gerçekten de hepsi irikıyım adamlar,
ben bunlarla başa çıkamam zaten"
diyordu kendi kendine.
'Bu sakat gencin
görünüşüne bakmayın'
Kantarın çevresınde Tokatlı baş-
ka pehlivanlar da vardı; onu tanıyan ve
ona yenilen pehlivanlar. Necati Ho-
ca'nın yanına yaklaştılar. "Hocam bu
gördüğünüz zayıf cılız genç, bızi de
yendi. Tokat'ta yenmediği adam kal-
madı, sakat cılızgörünüşüne bakma-
yın, bir kere de burada deneyin ho-
cam. "
HÜSSYİN
Türkiye minderine 1953 yılında
çıktı. 1954'te Tokyo'da ilk kez
dünya şampiyonu oldu.
1955'te dünya üçüncüsü.
Yine 1956'da Istanbulda dünya
şampiyonu. 1957'de Istanbul'da
üçüncü, 1958'deSofya'da
dördüncü kez dünya şampiyonu.
IİYERİ
1959'da Tahran'da beşinci kez
dünya şampiyonu oldu ve
1962'de Toledo'da 6'ncı dünya
şampiyonluğunu elde etti.
Melbourne Olımpiyatı'nda (1956)
bronz madalya, Tokyo
Olimpiyatfnda (1964) gümüş
madalya aldı.
Adeta yalvanyorlardı Necati Ho-
ca'ya- Necati Hoca sonunda "Eh pe-
ki deneyelım. Madem sizi yenmiş,
başkalarını dayenebilir, bırgörelim"
dedi. Sonuçta Turkıye bırıncılığıne ka-
tıldt genç adam. O genç adam ıçın
yepyenı bir gün başlıyordu ve o genç
adam, o hiç kimsenın pehlıvanlığı ya-
kıştırmadığı adam 6 kez dünya şam-
piyonu olan Hüseyin Akbaş'tı.
llk kez katıldığı Türkiye Şampiyo-
nası'nda sırası ıle kım geldıyse sırtını
mindere yapıştırdı. Necati Hoca dik-
katle ızledığı bu 52 kiloluk gence hay-
ran olmuştu. Yendiğı güreşçiler sıra-
dan güreşçiler değıldı. 1952'de, yani
bir yıl önce Helsinkı'de olimpiyat şam-
piyonu olan Hasan Gemici ve daha
sonra dünya şampiyonu olacak Ah-
met Bilek yendiğı güreşçiler arasın-
daydı.
llk bakışta acıma duygusu ile ba-
kılan genç güreşçi tam 6 kez dünya
şampiyonu olurken, ne ılginçtir ki bir
kez bıle olimpiyat şampiyonu olama-
dı. Istanbul'daki güreşlerden hemen
Müseyin
Akbaş
doğuştan sakat
olan ayağını
zamanla
öylesine
kullandı ki
dünya
şampiyonalann
da karşısına
çıkan rakipleri
onun sakatlığını
görüp
küçümsediler
ve sakat olan
sol ayağına
saldırıp güreşi
kazanacaklannı
sandılar.
Saldınnca da
yenildiler
sonra köyüne giden Hüseyin Akbaş,
sadeceantrenörYaşarDoğu'nun 'gel'
dedığınde kampa gırdi ve onun dışın-
da köyünden çıkmadı. Sakatlığını hiç
unutmadı ve bu onun sosyal yaşantı-
sını oldukça etkiledi, toplumdan sürek-
lı kaçtı, mütevazı ve münzevi bir ya-
şamı seçti.
Sakat ayağını kapan yandı
Hüseyin Akbaş doğuştan sakat
olan ayağını zamanla öylesine kullan-
dı kı dunya şampıyonalarında karşısı-
na çıkan rakipleri onun sakatlığını gö-
rüp küçümsediler ve sakat olan sol
ayağına saldırıp güreşi kazanacakla-
nnı sandılar. Saldınncadayenildiler. Hü-
seyin Akbaş sakat ayağını çok lyi kul-
lanması sayesinde dünyada sırtı yere
gelmeyen güreçşı oldu. Rakipleri onun
minderdekı kıvraklığını, sakat ayağını
maharetle kullanmasını ve güreşte
oyundan oyuna geçerek güreşi karış-
tırmasını da bir doğa mucizesi olarak
kabul etmek zorunda kaldılar.
Oynadığı kulüplerin tümünde eski takımına karşı forma giymektense, evinde
oturup karşılaşmanın berabere tamamlanması için dua etmeyi tercih etti...
Nazmi Karagözoğlu.
EMRE DÖKE R
İZMİR- Nazmi Karagö-
zoğlu. Türk futbol tarihınin ekol
kulüplerinden Karşıyaka'da gerek
oyuncu olarak gösterdiği perfor-
mans, gerekse teknik direktör-
lük yaşamında verdiği kararlarla
belleklerden silinmedi. 1937 yılın-
da başladığı futbol kariyerini çe-
şitli an/larla süsleyen Karagözoğ-
lu oynadığı takımlann tümünde de
Karşıyaka'ya karşı forma giyme-
di. Karşıyaka, Altınordu, Fener-
bahçe ve daha bir çok kulüpte ta-
rih yazan Karagözoğlu anılannı
bizlerte paylaştı.
Altınordu'da oynadığı yıllar-
dayöneticilerin kızmasına karşın
Karşıyaka ile olan hiç bir karşılaş-
maya gelmediğini ve evde tüm
gün maçın berabere bitmesi için
dua ettiğini belirtiyor Karagözoğ-
lu. Asker'e gittiği dönemde ordu
takımının en iyilerinden olan Kar-
gözoğlu, o zamanki Gençlerbir-
liği ve Ankaragücü'nü güzel fut-
bol ile yendikierini anlatıyor gü-
lümseyerek. Karşıyaka'nın sem-
bol isimlerınden olan Karagözoğ-
lu kulüpte kendileri içın ayrılmış
odada eski takım arkadaşlarıyla
beraber eski günleri anarak ya-
şamını südürüyor. Karagözoğlu
için Atina serüveni ise özel bir
anlam taşıyor.
Karşıyaka'nın küme düştü-
ğü sezon bile yurtdışından turnu-
valara davet edildiğini belirten
Karagözoğlu, "Nekadarkötü se-
zon geçirsek deyine bizi çağırır-
lardı. ÇünkübizKarşıyaka'ydık"
diyor.
1947 yılındaYunanistan Fut-
bol Federasyonu'nun düzenle-
diği Atina Dostluk Turnuvasfna
katılıyor Karşıyaka. Dönemin en
etkili futbolcularından olan Ka-
ragözoğlu'na aynı zamanda ta-
kımı ıdare görevi de veriliyor. Ka-
ragözoğlu, yaşadıklarını şöyle an-
latıyor:
u
llkmaçı4-2kaybettik. Ikin-
ci maçta berabere kaldık. Maç-
lardan sonra bütün çocuklan ha-
mama soktum. Ardından hep-
sine masaj yaptım. Galatasa-
ray'ın teknik direktörü Mr. Be-
get'/e orada karşılaştık. Bana
Olimpiakos hakkında bilgi verdi
ve 'Olimpiakos maçı çokzordur'
dedi. Maça çokiyi hazıhandık ve
çıktık. Sahaya çıktık taraftarlan
birgörsen aynı Fenerbahçe se-
yircisi gibi bağınyoriar. Gürültü-
ye alışmak için büyük çaba sarf
ettik. 25 dakika bağırdı taraftar-
lar. Ancak bizim muhteşem oyu-
numuz karşısında bütün herkes
sustu. Atak üstüne atakyapıyor-
duk. Bu dakikadan sonra tribün-
de birisi öksürse duyuyorsun. 2
gol attıktan sonra bir tane yedik.
Ardından maçta 90 dakika dol-
du. 5 dakika geçti, hakem hala
oynatıyor. En sonunda ofsayt-
tan bir tane daha da attılar ve
maç 2-2 bitti. Maçta sonra olay-
larçıktı. Gümülcineli askerlerbi-
zi koruma altına aldı."
Maçın ardından "Satacağız,
7 atacağız" diye alay edenlerin
mahçup olduğunu kaydeden Ka-
ragözoğlu, ertesi gün Yunanis-
tan'ın en büyük spor gazetelerin-
den birinin "Bu gün Karşıyaka
Türkler gibi oynadı. Hücüm üs-
tüne hücumyaptı ve biziezdi" yo-
rumlarına yerverdiğini vurguluyor.
Eski ruh kalmadı
Türkfutbolunda artık antre-
nörlerin sadece paraya baktığını
vefutbolcuların eskisi gibi 'ruh'la
oynamadığını kaydediyorveşun-
larıdilegetiriyorKargözoğlu: "Biz
para almadan sabah akşam ant-
renman yapar maça nasıl hazır
olacağızdiye düşünürdükancak
şimdiantrenmanlarda bir 'ortada
sıçandır' gidiyor. Boşa zaman
harcıyorlar. Geçtiğimiz yıl Kar-
şıyaka 'nın antrenmanını izledim.
Bitmiş bizim zamanımızdaki o
kazanmaazm'ı. Neyapacaklannı
bilmiyoriar. Çünkü teknik direk-
törlerfutbolcuyu eğitmiyor. 'Ben
ıkı orta saha, iki forvet, iki defans
istiyorum' diyohar, gerisine kanş-
mıyorlar. Biraz emek verirsen
takımın gelişimini görürsün."
Has-kap(â superonhne com
Öğrenme
İstencini Yok
Etmeyin
Heryenilik insanda coşku uyandı-
nr. Yeni birşeye başlamak, yeni birşey-
ler öğrenmek insanda istek uyandırır.
Spor etkinliklerinin öğrenilmesinde de ilk
deneyimler istek ve arzu doludur. Hele
de biraz ilerlediğimizi Kolay öğrenen ye-
tenekliler veya yavaş öğrenenler bir sü-
re sonra ilk hevestennin kaybolmaya baş-
ladığını hissederler. Bu gün öğrenme is-
tencimizi azaltan ve ya arttıran konula-
n tartışacağız.
Araştırmalar, spor etkinliklerinin
öğrenildiği ortamlarda, alıştırmalar ve
tekrarlar ilerledikçe iki psikolojik duru-
mun karşılıklı olarak etkin olduğunu or-
taya koymuştur. Bu iki psikolojik du-
rumdan birisi öğrenmeye heves, diğeri
ise öğrenmeye direnme olgularıdır.
Başlangıçta oldukça istekli bir ka-
tılım gözlenirken zamanla öğrenmeye
karşı direnme (inhibisyon) olarak bilinen
olumsuz bir psikolojik durum oluşma-
ya başlar. Öğrenme sıkıntısı, çalışmaya
direnme sporcunun yeteneği ve öğre-
nilen konunun güçlüğüne bağlı olarak
gerçekleşebilir. Yoğun antrenmanlara
bağlı olarak çalışmaya en yoğun diren-
cin iki şekilde gerçekleştiği öne sürül-
mektedir:
1. Sporcu çok yetenekli vezeki, fa-
kat öğretilen konu çok basit ya da da-
ha önce öğrendiği bir teknik ise:
Çocuklar kendilerine basit gelen
şeyler üzerinde gereğinden çok durul-
masına dayanıklılık gösteremezler. Bu-
nun ipuçlarını, başka şeylerle ilgilenme,
antrenörün gösterdiğınden farklı ve da-
ha zorteknikleri deneme, diğer arkadaş-
larının ilgisini çekme şeklinde gösterir-
ler. Eğitmen, bu ipuçlarını gözden kaçır-
madan, beliren tutum ve davranışlann
nedenlerini iyi analiz etmeli ve her ço-
cuğa kendi düzeyine uygun güçlükte
alıştırmalar önerebilmelidir. Çocuğun
daha önce öğrenmiş olduğu konuların
yeni öğrenenlerle birlikte tekrar öğren-
mek zorunda kalması okullarımızda ve
spor alanlarımızda çok rastlanan "öğ-
renmeye direnme" olgusunu yaratır. Bil-
diği bir konuyu oyun ya da yarışma ola-
rak denemeyi beklerken, çocuğun onu
yeniden öğrenmeye katlanması kolay
değildir.
2. Öğrenci çok yetenekli değil ya
da beceri ona zor ve karmaşık geliyor-
sa:
Beceriyi çocuğun nasıl algıladığı
önemlidir. Eğer kendisini beceriyi öğre-
nebilecek kadar yeterli göremiyorsa ne
kadar yetenekli olup-olmadığı önemli
değildir. Bu durumda öğrenmeye karşı
direnç gerçekleşmektedir. Bu durum-
da da eğitmen çocuğun direncinin be-
cerinin gerçekten güçlüğünden mi yok-
saöylezannettiğinden mi kaynaklandı-
ğını öğrenmelidir. Eğer çocuk öğrene-
bileceğine dair bir ipucu alabiliyor ya da
"tünelin ucunda bir ışık" görebiliyorsa
öğrenmeye direnme ortadan kalkabile-
cektir.
Öğrenme ortamları yenilik demek-
tir. Bireyin başkalarında gördüğü, ken-
disinde de olmasını istediği, kendi be-
deni ya da beyni için yeni olan şeyi edin-
me isteği çok doğaldır. Kendi statüsün-
de fark yaratacağına inandığı şeyleri
edinmek için ilk denemelere gözlemle
başlar. Bu gözlemde kendi sistemi ile öğ-
reneceği şeyin gerektirdiği özellikleri
kendince karşılaştırır. Bu karşılaştırma-
da antrenör ya da eğitmenin rehberliği
çok önemlidir.
Sınıf, yaz okulu ve benzeri öğren-
me ortamlannda uygulanan programla-
rın düzeyi, grubun beceri düzeyı orta-
lamasına göre planlanır. Bu düzey ge-
nellikle katılan çocukların yüzde 60'ına
uygun gelir. Geriye kalan sporcuları yak-
laşık yüzde 40'ın yarısına program zor,
diğer yarısına kolay gelir. Kabaca bu
grupları da kendi içinde ikiye ayırırsak
bunlar da programı çok kolay bulanlar
ve çok zor bulanlardır. Böylece program
kendisine çok zor ve çok kolay gelen bu
iki grup hiçbir zaman erişemeyeceği-
miz bir kitleyi oluşturur. Öyle ki bu grup-
lardan birinin içinde de üstün yetenek-
li çocuklanmız gizlidir.
Aslında gizli değil ancak biz onla-
rı, grubun haylazı, söz dinlemezi ya da
haşarısı olarak nitelediğimizden ve her-
kesi aynı hizaya sokmatakıntımızdan do-
layı kaybederiz. Programını zekice dü-
zenleyen eğitimci çocukların düzeyleri
ve öğrenme stillerine uygun istasyonlar
hazırlamada çok başarılı olur. Çalışma-
ya katılan her çocuk erişebileceği bir
hedefle donanır. Katılan herkes için he-
def kolay değil ama başanlamayacak gibi
de değildir. Öğrenmeye direnme yeni-
lir. Herkes kendi yeteneğince ilerler. Her-
kes kazanır.