29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
UJSLELENK1 IfiU NJE Cumhuriyef SPOR Tek bacakla altı kez dünya şampiyonu olan Hüseyin Akbaş tarihe geçti Doğa mucizesigüreşçiABDÜLKADİR YÜCELMAN İNecati Hoca elini gencin omuzuna attı. "Bak evladım görüyorsun, burada öyle adamlar var ki güreşçiyim diyenler bile onlara pes ediyorlar. Sen onların karşısında dayanamazsın. Sana yazık olur." Genç adam suklüm püklüm kantarın yanından uzaklaştı, bir kenara çekildi. "Ne işim var burada? Gerçekten de hepsi iri kıyım adamlar, ben bunlarla başa çıkamam zaten" diyordu kendi kendine. ^f"okat'ın Muhat köyünde I doğdu, doğuştan sakattı, I bir ayağını sürterek yürü- yordu. Büyüdü, genç bir delikanlı ol- du ama köyünden dışarı çıkmadı. Kö- yünde mutluydu, kente gitmekten kor- kuyordu, Tek uğraşı güreşti. Köyde yenmediği kaJmamıştı, hatta Tokat'ta bi- le. 1953yılında Istanbul'daTürkiye Güreş Şampiyonası yapılacaktı, köy- dekı arkadaşları onu Istanbul'a git- men gerekir" diye zorluyorlardı ama o köyünden dışarı hiç çıkmamıştı ki... Sonunda tahta bavulunu alıp Istan- bul'a geldi. 'Ne işin var evladım' Güreşlerin başlayacağı gün tar- tıların yapılacağı kantarın yanına gel- dı. Güreşçilerın de antrenörlerin de hocası Necati Tokbudak Hoca, aya- ğını sürte sürte gelen bu gence me- rakla baktı. Sevecen ama biraz da acı- maklı bir sesle "Ne işin var burada evladım" diye sordu. Genç adam sol ayağını sürterek yürümeye çalışıyordu. "Güreşmekiçın geldlm hocam". Necati Hoca elını gencin omuzuna attı. "Bak evladım görüyorsun, bura- da öyle adamlar varki güreşçiyim di- yenler btle onlara pes ediyorlar. Sen onlann karşısında dayanamazsın. Sa- na yazık olur." Genç adam süklüm püklüm kantann yanından uzaklaştı, bir kenara çekıldı. "Ne işim var burada? Gerçekten de hepsi irikıyım adamlar, ben bunlarla başa çıkamam zaten" diyordu kendi kendine. 'Bu sakat gencin görünüşüne bakmayın' Kantarın çevresınde Tokatlı baş- ka pehlivanlar da vardı; onu tanıyan ve ona yenilen pehlivanlar. Necati Ho- ca'nın yanına yaklaştılar. "Hocam bu gördüğünüz zayıf cılız genç, bızi de yendi. Tokat'ta yenmediği adam kal- madı, sakat cılızgörünüşüne bakma- yın, bir kere de burada deneyin ho- cam. " HÜSSYİN Türkiye minderine 1953 yılında çıktı. 1954'te Tokyo'da ilk kez dünya şampiyonu oldu. 1955'te dünya üçüncüsü. Yine 1956'da Istanbulda dünya şampiyonu. 1957'de Istanbul'da üçüncü, 1958'deSofya'da dördüncü kez dünya şampiyonu. IİYERİ 1959'da Tahran'da beşinci kez dünya şampiyonu oldu ve 1962'de Toledo'da 6'ncı dünya şampiyonluğunu elde etti. Melbourne Olımpiyatı'nda (1956) bronz madalya, Tokyo Olimpiyatfnda (1964) gümüş madalya aldı. Adeta yalvanyorlardı Necati Ho- ca'ya- Necati Hoca sonunda "Eh pe- ki deneyelım. Madem sizi yenmiş, başkalarını dayenebilir, bırgörelim" dedi. Sonuçta Turkıye bırıncılığıne ka- tıldt genç adam. O genç adam ıçın yepyenı bir gün başlıyordu ve o genç adam, o hiç kimsenın pehlıvanlığı ya- kıştırmadığı adam 6 kez dünya şam- piyonu olan Hüseyin Akbaş'tı. llk kez katıldığı Türkiye Şampiyo- nası'nda sırası ıle kım geldıyse sırtını mindere yapıştırdı. Necati Hoca dik- katle ızledığı bu 52 kiloluk gence hay- ran olmuştu. Yendiğı güreşçiler sıra- dan güreşçiler değıldı. 1952'de, yani bir yıl önce Helsinkı'de olimpiyat şam- piyonu olan Hasan Gemici ve daha sonra dünya şampiyonu olacak Ah- met Bilek yendiğı güreşçiler arasın- daydı. llk bakışta acıma duygusu ile ba- kılan genç güreşçi tam 6 kez dünya şampiyonu olurken, ne ılginçtir ki bir kez bıle olimpiyat şampiyonu olama- dı. Istanbul'daki güreşlerden hemen Müseyin Akbaş doğuştan sakat olan ayağını zamanla öylesine kullandı ki dünya şampiyonalann da karşısına çıkan rakipleri onun sakatlığını görüp küçümsediler ve sakat olan sol ayağına saldırıp güreşi kazanacaklannı sandılar. Saldınnca da yenildiler sonra köyüne giden Hüseyin Akbaş, sadeceantrenörYaşarDoğu'nun 'gel' dedığınde kampa gırdi ve onun dışın- da köyünden çıkmadı. Sakatlığını hiç unutmadı ve bu onun sosyal yaşantı- sını oldukça etkiledi, toplumdan sürek- lı kaçtı, mütevazı ve münzevi bir ya- şamı seçti. Sakat ayağını kapan yandı Hüseyin Akbaş doğuştan sakat olan ayağını zamanla öylesine kullan- dı kı dunya şampıyonalarında karşısı- na çıkan rakipleri onun sakatlığını gö- rüp küçümsediler ve sakat olan sol ayağına saldırıp güreşi kazanacakla- nnı sandılar. Saldınncadayenildiler. Hü- seyin Akbaş sakat ayağını çok lyi kul- lanması sayesinde dünyada sırtı yere gelmeyen güreçşı oldu. Rakipleri onun minderdekı kıvraklığını, sakat ayağını maharetle kullanmasını ve güreşte oyundan oyuna geçerek güreşi karış- tırmasını da bir doğa mucizesi olarak kabul etmek zorunda kaldılar. Oynadığı kulüplerin tümünde eski takımına karşı forma giymektense, evinde oturup karşılaşmanın berabere tamamlanması için dua etmeyi tercih etti... Nazmi Karagözoğlu. EMRE DÖKE R İZMİR- Nazmi Karagö- zoğlu. Türk futbol tarihınin ekol kulüplerinden Karşıyaka'da gerek oyuncu olarak gösterdiği perfor- mans, gerekse teknik direktör- lük yaşamında verdiği kararlarla belleklerden silinmedi. 1937 yılın- da başladığı futbol kariyerini çe- şitli an/larla süsleyen Karagözoğ- lu oynadığı takımlann tümünde de Karşıyaka'ya karşı forma giyme- di. Karşıyaka, Altınordu, Fener- bahçe ve daha bir çok kulüpte ta- rih yazan Karagözoğlu anılannı bizlerte paylaştı. Altınordu'da oynadığı yıllar- dayöneticilerin kızmasına karşın Karşıyaka ile olan hiç bir karşılaş- maya gelmediğini ve evde tüm gün maçın berabere bitmesi için dua ettiğini belirtiyor Karagözoğ- lu. Asker'e gittiği dönemde ordu takımının en iyilerinden olan Kar- gözoğlu, o zamanki Gençlerbir- liği ve Ankaragücü'nü güzel fut- bol ile yendikierini anlatıyor gü- lümseyerek. Karşıyaka'nın sem- bol isimlerınden olan Karagözoğ- lu kulüpte kendileri içın ayrılmış odada eski takım arkadaşlarıyla beraber eski günleri anarak ya- şamını südürüyor. Karagözoğlu için Atina serüveni ise özel bir anlam taşıyor. Karşıyaka'nın küme düştü- ğü sezon bile yurtdışından turnu- valara davet edildiğini belirten Karagözoğlu, "Nekadarkötü se- zon geçirsek deyine bizi çağırır- lardı. ÇünkübizKarşıyaka'ydık" diyor. 1947 yılındaYunanistan Fut- bol Federasyonu'nun düzenle- diği Atina Dostluk Turnuvasfna katılıyor Karşıyaka. Dönemin en etkili futbolcularından olan Ka- ragözoğlu'na aynı zamanda ta- kımı ıdare görevi de veriliyor. Ka- ragözoğlu, yaşadıklarını şöyle an- latıyor: u llkmaçı4-2kaybettik. Ikin- ci maçta berabere kaldık. Maç- lardan sonra bütün çocuklan ha- mama soktum. Ardından hep- sine masaj yaptım. Galatasa- ray'ın teknik direktörü Mr. Be- get'/e orada karşılaştık. Bana Olimpiakos hakkında bilgi verdi ve 'Olimpiakos maçı çokzordur' dedi. Maça çokiyi hazıhandık ve çıktık. Sahaya çıktık taraftarlan birgörsen aynı Fenerbahçe se- yircisi gibi bağınyoriar. Gürültü- ye alışmak için büyük çaba sarf ettik. 25 dakika bağırdı taraftar- lar. Ancak bizim muhteşem oyu- numuz karşısında bütün herkes sustu. Atak üstüne atakyapıyor- duk. Bu dakikadan sonra tribün- de birisi öksürse duyuyorsun. 2 gol attıktan sonra bir tane yedik. Ardından maçta 90 dakika dol- du. 5 dakika geçti, hakem hala oynatıyor. En sonunda ofsayt- tan bir tane daha da attılar ve maç 2-2 bitti. Maçta sonra olay- larçıktı. Gümülcineli askerlerbi- zi koruma altına aldı." Maçın ardından "Satacağız, 7 atacağız" diye alay edenlerin mahçup olduğunu kaydeden Ka- ragözoğlu, ertesi gün Yunanis- tan'ın en büyük spor gazetelerin- den birinin "Bu gün Karşıyaka Türkler gibi oynadı. Hücüm üs- tüne hücumyaptı ve biziezdi" yo- rumlarına yerverdiğini vurguluyor. Eski ruh kalmadı Türkfutbolunda artık antre- nörlerin sadece paraya baktığını vefutbolcuların eskisi gibi 'ruh'la oynamadığını kaydediyorveşun- larıdilegetiriyorKargözoğlu: "Biz para almadan sabah akşam ant- renman yapar maça nasıl hazır olacağızdiye düşünürdükancak şimdiantrenmanlarda bir 'ortada sıçandır' gidiyor. Boşa zaman harcıyorlar. Geçtiğimiz yıl Kar- şıyaka 'nın antrenmanını izledim. Bitmiş bizim zamanımızdaki o kazanmaazm'ı. Neyapacaklannı bilmiyoriar. Çünkü teknik direk- törlerfutbolcuyu eğitmiyor. 'Ben ıkı orta saha, iki forvet, iki defans istiyorum' diyohar, gerisine kanş- mıyorlar. Biraz emek verirsen takımın gelişimini görürsün." Has-kap(â superonhne com Öğrenme İstencini Yok Etmeyin Heryenilik insanda coşku uyandı- nr. Yeni birşeye başlamak, yeni birşey- ler öğrenmek insanda istek uyandırır. Spor etkinliklerinin öğrenilmesinde de ilk deneyimler istek ve arzu doludur. Hele de biraz ilerlediğimizi Kolay öğrenen ye- tenekliler veya yavaş öğrenenler bir sü- re sonra ilk hevestennin kaybolmaya baş- ladığını hissederler. Bu gün öğrenme is- tencimizi azaltan ve ya arttıran konula- n tartışacağız. Araştırmalar, spor etkinliklerinin öğrenildiği ortamlarda, alıştırmalar ve tekrarlar ilerledikçe iki psikolojik duru- mun karşılıklı olarak etkin olduğunu or- taya koymuştur. Bu iki psikolojik du- rumdan birisi öğrenmeye heves, diğeri ise öğrenmeye direnme olgularıdır. Başlangıçta oldukça istekli bir ka- tılım gözlenirken zamanla öğrenmeye karşı direnme (inhibisyon) olarak bilinen olumsuz bir psikolojik durum oluşma- ya başlar. Öğrenme sıkıntısı, çalışmaya direnme sporcunun yeteneği ve öğre- nilen konunun güçlüğüne bağlı olarak gerçekleşebilir. Yoğun antrenmanlara bağlı olarak çalışmaya en yoğun diren- cin iki şekilde gerçekleştiği öne sürül- mektedir: 1. Sporcu çok yetenekli vezeki, fa- kat öğretilen konu çok basit ya da da- ha önce öğrendiği bir teknik ise: Çocuklar kendilerine basit gelen şeyler üzerinde gereğinden çok durul- masına dayanıklılık gösteremezler. Bu- nun ipuçlarını, başka şeylerle ilgilenme, antrenörün gösterdiğınden farklı ve da- ha zorteknikleri deneme, diğer arkadaş- larının ilgisini çekme şeklinde gösterir- ler. Eğitmen, bu ipuçlarını gözden kaçır- madan, beliren tutum ve davranışlann nedenlerini iyi analiz etmeli ve her ço- cuğa kendi düzeyine uygun güçlükte alıştırmalar önerebilmelidir. Çocuğun daha önce öğrenmiş olduğu konuların yeni öğrenenlerle birlikte tekrar öğren- mek zorunda kalması okullarımızda ve spor alanlarımızda çok rastlanan "öğ- renmeye direnme" olgusunu yaratır. Bil- diği bir konuyu oyun ya da yarışma ola- rak denemeyi beklerken, çocuğun onu yeniden öğrenmeye katlanması kolay değildir. 2. Öğrenci çok yetenekli değil ya da beceri ona zor ve karmaşık geliyor- sa: Beceriyi çocuğun nasıl algıladığı önemlidir. Eğer kendisini beceriyi öğre- nebilecek kadar yeterli göremiyorsa ne kadar yetenekli olup-olmadığı önemli değildir. Bu durumda öğrenmeye karşı direnç gerçekleşmektedir. Bu durum- da da eğitmen çocuğun direncinin be- cerinin gerçekten güçlüğünden mi yok- saöylezannettiğinden mi kaynaklandı- ğını öğrenmelidir. Eğer çocuk öğrene- bileceğine dair bir ipucu alabiliyor ya da "tünelin ucunda bir ışık" görebiliyorsa öğrenmeye direnme ortadan kalkabile- cektir. Öğrenme ortamları yenilik demek- tir. Bireyin başkalarında gördüğü, ken- disinde de olmasını istediği, kendi be- deni ya da beyni için yeni olan şeyi edin- me isteği çok doğaldır. Kendi statüsün- de fark yaratacağına inandığı şeyleri edinmek için ilk denemelere gözlemle başlar. Bu gözlemde kendi sistemi ile öğ- reneceği şeyin gerektirdiği özellikleri kendince karşılaştırır. Bu karşılaştırma- da antrenör ya da eğitmenin rehberliği çok önemlidir. Sınıf, yaz okulu ve benzeri öğren- me ortamlannda uygulanan programla- rın düzeyi, grubun beceri düzeyı orta- lamasına göre planlanır. Bu düzey ge- nellikle katılan çocukların yüzde 60'ına uygun gelir. Geriye kalan sporcuları yak- laşık yüzde 40'ın yarısına program zor, diğer yarısına kolay gelir. Kabaca bu grupları da kendi içinde ikiye ayırırsak bunlar da programı çok kolay bulanlar ve çok zor bulanlardır. Böylece program kendisine çok zor ve çok kolay gelen bu iki grup hiçbir zaman erişemeyeceği- miz bir kitleyi oluşturur. Öyle ki bu grup- lardan birinin içinde de üstün yetenek- li çocuklanmız gizlidir. Aslında gizli değil ancak biz onla- rı, grubun haylazı, söz dinlemezi ya da haşarısı olarak nitelediğimizden ve her- kesi aynı hizaya sokmatakıntımızdan do- layı kaybederiz. Programını zekice dü- zenleyen eğitimci çocukların düzeyleri ve öğrenme stillerine uygun istasyonlar hazırlamada çok başarılı olur. Çalışma- ya katılan her çocuk erişebileceği bir hedefle donanır. Katılan herkes için he- def kolay değil ama başanlamayacak gibi de değildir. Öğrenmeye direnme yeni- lir. Herkes kendi yeteneğince ilerler. Her- kes kazanır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear