Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 7 KASIM 2004 PAZAI
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Bir Acıyı Paylaşmak!
"Kapılar açılır ardına kadar
Kuşlar uçar hatıralar içinden "
Hatıralar, anılar!.. Insanlar, geçip gider mi?.. Ce-
mal Süreya "Sizin hiç babanız öldü mü" diye sor-
rruştu. Sizin hiç evladınız öldü mü? diye bir soru
olabilir mı ? Nasıl benimsenir böyle bir ölüm gerçe-
ği? Yıllannızı vermişsiniz, bir gül gibi yetiştirmişsi-
niz, elinizle, yüreğinizle, tüm varlığınızla, sonra bir
korkunç an gelip yapışmış! Az önce yanınızdaydı,
elinizin uzandığı yerdeydi. Bugün boşlukta mısınız?
Yalnızlığın en koyusu, en dipsizinde...
Yarım /üzyıllık dostum Sami Karaören'i, eşi
Mehcure'yi düşünüyorum. Tek kızlanydı Mine... Ay-
dınlık bir sanatçıydı. Inceydi, duyguluydu, yapıcı,
yaratıcıydı... Nasıl olur bir anda gitmek? Nasıl olur
diyoruz, ama oluyor işte! Canınızın, bir parçası çe-
kip alınıyor elinizden, varlığınızın bir parçası kopa-
nlıyor...
Mine'yi çocukluğundan beri tanıdığım için ben
de bireksiklik, biryalnızlık duyuyorum. Babanın ana-
nın ne duyduğunu kim bilebilir? Ancak yaşanarak
öğrenilirbirşey bu! Kimse yaşamasın, kimse duy-
masın, ama herkes zamanı geldiğinde duyacak, ya-
şayacak. Kaçınılmaz bir gerçek!..
Hiçbirşiir, yazı, resim, sanat yapıtı anlatamaz, an-
latamamıştır bir babanın, bir ananın acısını. "Her
ölüm erken ölümdür" diyordu Cemal Süreya... Ya-
şı ister altmış, yetmiş, seksen olsun, fark etmiyor.
Ama daha yaşamın eşiğinde, capcanlı, yaşam do-
lu, çalışan, yaratan bir insanın umulmadık bir an-
da çekip gidışi büyük bir haksızlıktır, anlamsızlıktır.
Belki de bıze anlatılmak istenen başka bir anlam-
dır. Unuttuğumuz belleğimizden kovduğumuz...
Karaören'lere başsağlığı dilemek neye yarar?
Acıda birfikte olmak mı? Belki ama olası mı? Aynı
acıyı, aynı eksikliği, kopanlmışlığı yaşamak!.. He-
pimiz ölüm acılan çekmişizdir. Bir babanın, bir ana-
nın yitirilmesi.'.. Ama birevladın beklenmedik bir an-
da yaşamdan kopanlışı, apayn birduygu, apayn bir
olay.
Dağlarca'nın o güzel şiirini çok severdik. Sami,
o şiiri kendi yinelerdi zaman zaman:
"Kapılar açılır ardına kadar
Kuşlar uçar hatıralar içinden
Çocuğum bol bol masal dinle
Henüz inanırken"
Inanmak bir şeyleri çözümler mi? Masallann, ma-
sal kalacağını bilmek!.. Ama öyle masallar vardır ki
yaşananlardan daha gerçektir. Insanı beklenmedik
bir anda vururyüreğinden. Sevilen birvarfığın uçu-
şu, anılann kapısından...
Boşturboş! Biravuntudurşiirler, yazılar, övgüler,
yergiler, anmalar. "Kim aldatmış bu kadarinsanı"
diye sorar şair. Kim olacak? Kendimiz! Hep böyle
yaşanacak, hep böyle sürüp gidecek sananlar, biz-
ler, sizler...
Mine benim de kızımdı... Hepimizindir genç yaş-
ta yaşamdan kopanlar... Avunmak mı? "Hatıralar
hatıralar, ne istersiniz benden gelir gelmez sonba-
har" mı demiş şair? İşte sonbahar... İşte çekip gi-
denler... işte ardlarında kalanlar, analar, babalar,
dostlar...
Bir acıyı paylaşmaktır gerçek dostluğun adı...
Ziya Gökalp'i 80. Ölüm Yılmda Anış... PENCERE
Gökalp, çağdaş, bağımsız ve eğitimde ileri bir Türkiye
özlemi içindeydi. Savaş sona ermişti, sıra toplum içindeki
düşmanlara karşı yapılacak savaşlara gelmişti.
Arslan KAYNARDAG
Ey, kurtaran bizi za-
Iim Yunan'dan,
Kurtar bizi daha bir-
çok düşmandan.
C
KADİRLİSULH HLTOJK
MAHKEMESİ'INDEN
Sayı: 2003,1022
Davacı Turan Topalhan vekili A\. Yavuz Yakıt tara-
fından davalılar Sultan Cerit ve ark. aleyhine açılan
cebrı lescıl davasımn yapılan duruşmasında verilen
ara karan gereğince; Davalılardan Derya Cerit tûm
aramalara rağmen bulunamadıgı ve adresı de tespit
edılemediğinden ilanen tebhğıne karar venlmiş olup
adı geçenın duruşma günü olan 22 12.2004 günü biz-
zat saat 09.00'da mahkememızde hazır bulunması ve-
ya kendisıni bir vekille temsil etırmesı, aksı takdirde
yokJuğunda karar verileceği ilan olunur. 26 10.2004
Basın: 50104
umhuriyetga-
zetesinin yaza-
n olarak Ziya
Gökalp: Ziya Gökalp.
sürgün olarak gittıği
Malta'dan 19 Mayıs
1922'de dönmüştü. îs-
tanbul'da kalmadan
Ankara'ya geçti ve
Ikinci Büyük Millet
Meclisi'ne Diyarbakır
milletvekili olarak ka-
tıldı. Kurulmakta olan
yeni toplumun oluşu-
muna yazılarıyla da
katkıda bulunuyordu.
Ankara'da yayunlanan
Yfeni Türkiye gazetesi-
ne, sonra Yunus Na-
di'nin Yeni Gün gaze-
tesine bir dizi yazı yaz-
Bir süre sonra Yu-
nus Nadi îstanbul'a ge-
lerek7Mayıs 1924'te
Cumhuriyet'i çıkar-
maya başladı. Ziya Gö-
kalp'in bu gazetede ılk
sayılanndan başlaya-
raîc önceleri her gün.
sonra haftada, on gün-
de bir yazdığı görül-
mektedir.
Cumhuriyet'teki ya-
zılarına geçmeden ön-
ce, Yeni Türkiye'de ya-
yımlanan bir yazısın-
dan aşağıdaki alıntıyı
okuyalım:
" Uluslar birbirineas-
lında düşman değiidir.
Onlan birbirine düş-
man eden, bağnaz din
adamlanyla emperya-
listler ve kapitalistler-
dir. Bunlar aradan çe-
kilirse uluslar birbiri-
ni kardeş gibi sevecek-
lerdir." (2)
Olayları doğru de-
ğerlendirmesini bilen
bir sosyoloğa, akılcı
bir yazara yakışan bir
düşüncedir bu. Özel-
likle son yıllarda yaz-
dıklarında aynı özel-
likleri buluyoruz. Çağ-
daş ve bağımsız bir
Türkiye özlemi için-
deydi. Savaş sona er-
mişti, ama sıra "top-
lum içindeki düşman-
lara karşı" yapılacak
savaşlara gelmişti. Ata-
türk'eDflekçe(3)baş-
lığıyla yazdığı bir şiiri
var, 1922'de yazmış.
iki dizesini aktarmak
istiyorum:
Güneydoğu ateşinden çıkan
deneyimlerini, büyükyankılar uyandıran
"Unutulanlar Dışında Yen BirŞey Yok"
adh kitabmda toplayan
Osman Pamukoğlu
Şimdi Cumhuri-
yet'teki yazılarına ge-
çiyorum. Bir yazısın-
da gazetenin önemi
üzerinde durarak şöy-
le diyor:
"Yirminci yüzyıhn
en önemli kurumu ga-
zetedir." Bu düşünce-
yi nasıl açıkladığına
bakalım:
"tnsanlar eskiden
birtakım kalabahklar
haünde yaşıyorlardı.
Daha çok biri konuşur,
kalabaüklar onu din-
lerdi. Konuşma'dan
yazüı oiana gazete ile
geçildi. Ne olduğu be-
Ursiz kalabahklardan
kamu dediğjmiz toplu-
ma geçihnesinde gaze-
tenin büyükedrîsi oldu.
Devlet, vatan gibi kav-
ramlar onun sayesin-
de zihinlere yerleşti.
Gazete okuFa ben-
zer. lyi gazete bir eği-
timci gibidir, toplumu
eğitir. ınsanlann evle-
rine kadar giderek on-
lann bilgisini artünr,
düşünmelerineyardım
eder. Bu nedenle bir ül-
kenin kalkınması ve
uygarlaşması için, ön-
ce gazetelerini düzelt-
mesi gerekir. Gazete-
lerin ödevini yaptığı
uluslar, Ueıier ve geli-
şirler."
Gökalp'in kafasuıda
oluşturduğu 'düşsdbir
fîlozofu' vardır. Aynı
zamanda düşünce sev-
gisinin bir simgesidir.
Evinin önündeki 'ulu
çuiar ağacının alünda'
onunla buluşur ve söy-
leşir. Gökalp kendi fel-
sefi düşüncelerini da-
ha çok bu filozofa söy-
letmektedir. Birer 'di-
yalog biçemiyle' dile
getirilen bu yazılar bir
bütün oluşruruyor.
Tebessüm (gülümse-
me) konusundald söy-
leşide şöyle konuşur fi-
lozof:
"Insanlık dediğimiz
şey gülümsemeyle baş-
ladLMületimizigülüm-
semeye ahştırmak için
yapılacak ilk iş, dinin
gülümsemeyiyasaket-
mediğini ona anlat-
makür. Yeni Cumhuri-
yet yöneriminin temel
ödevi, bütün baskılan,
zorbalıkları kaldır-
mak, onlann yerine se-
vecenliği, gülümseme-
yi koymaknr. Gülüm-
seme aynı zamanda
ruh sağlığırun kanıtı-
dır."
'tşbölümü'nü ele al-
dıklan söyleşide filo-
zof şöyle düşünmek-
tedir:
"Bizdeiş bölümü ye-
terli değil. Bu durum
Türkiye'nin en zayıf
noktasıdır. Uzmanlığa
önem verilmemesi de
bundan kaynaklanıyor.
Dola>ısıyla en kökten
devrimleri başlattığı-
mız halde gerekli hme-
yi gösteremiyoruz. Ay-
nca yanhşlar yapıyo-
ruz. Çare uzman yetiş-
tirmeye gerekli önemi
vermektir. Bu amaçla
Avrupa'ya da öğrenci
göndermeliyiz."
Ele aldıkları konu-
lardan biri "soyadı" so-
runudur: "'Hepimizin
çağdaş anlanıda birer
soyadı olmaüdır. Aile
bilincini ku>"\etlendir-
mek kadar, vatandaş
ounanın, birey olabil-
menin de gereğidir bu."
Dikkat edilsin. yıl
1924'tür ve soyadı ya-
sasının kabul edılme-
sine yıllar vardır.
Sonraki söyleşide
'umut', bir sonrakin-
de roman kavramını
ele alıyor:
"Toplum, karamsar-
uktan, adamsendeci-
likten umutla kurtu-
lur" diyor filozof.
"Umut >
>
arabeı düşün-
celerle yönetilen top-
lumlarda meydana ge-
lir." Felsefecüer, umut
felsefesi yapmalı. sa-
natçüar umuda yöne-
Kkçalışnıalardayoğun-
Iaşmalıdır. Devrimci
yönerimler. karamsar-
bğı yok eden, aydınhk
umutlara yol açan yö-
netimlerdir."
'Roman' konusuna
gelince: "Ençokoku-
yan uluslar en uygar
uluslardır. Toplumu
okumaya ahştırmak
için, işe romandan baş-
lanabilir. Bizde Ahmet
Mithat'tan bu yana i\i
romancılar yetişti. Ro-
manlan toplumda etki-
li de oldu. Mavi ve Si-
yah' takiAhmet Cemil,
Çalıkuşundaki Feri-
de, biri bü- yazar, öte-
ki bir ögretmen tiple-
mesi olarak, toplumu
az etküemediler."
"Roman, yeni za-
manlann destanıdır"
diyor Gökalp. "Nasıl
ki, dcstarı da eski za-
nıanların romanıydı.
Günümüzde romana
somut bir sosyoloji di-
ye de bakılabüir."
Filozofla söyleşiler
burada bitiyor. Bun-
dan sonraki ilk yazı-
sında. Gökalp'in. "li-
se anılannı ö>idileştire-
rek" anlattığmı görü-
yoruz:
"Abdülhamıd döne-
minde, DiyarbakırLi-
sesi'nde öğrencidir.
Okulda padişahhğa
karşı ayaklanma olur.
Öğrenciler bir araya
gelerek Cumhuriyet"
ilan ederler, devrimci
marşlarsövlerlen" Çok
ilginç bir öyküdür bu.
Bir öykii daha var. va-
tan sevgisinin bütün
sevgilerden daha üs-
tün olduğunu anlatan
güzel bir öykü.
Gökalp, Cumhuri-
yet'te bir sürun açarak
'çocuklar için' de yaz-
mış. Kimı konulan on-
lara diyalog biçimiyle
öğretmeye çalışmış.
Burada da ilk soru>aı
çocuk soruyor ve yazı.
soru-yanıtlarla sürüp
gidiyor. Ilk yazıda. 'ik-
tisadın ne olduğundan'.
ikincide 'ateşin insan-
uk tarihindeki beürle-
\ici yerinden' söz edı-
İiyor. Düşünürümüzün
Cumhuriyet'te yayım-
lanan yazıları bu ka-
dar. Hepsi yirmi beş
yazı. Bunlar aynı za-
manda onun son yazı-
larıdır.
Atatürk'ün
mektubu
Artık yazamıyordu,
hastalandığı için has-
taneye kaldınldı. Has-
talığı gittikçe arttı.
Cumhuriyet her gün
onun sağlık durumuy-
la ilgıli haberler veri-
yordu. Atatürk'ten ge-
len 'geçmiş olsun' telg-
rafına çok sevinmiştı.
Telgrafta şöyle demek-
teydi Atatürk:
"Türkdüşünürü Sa-
>ın Ziya Gökalp. Has-
tahğınızı büyük üzün-
tüyle haber aldını. Bü-
tün memleket sağlık
ve iyüik haberlerinizi
bekliyor. Gecikmeden
iyileşmeniz için AVTU-
pa'da tedaviniz gere-
krvorsa, bu konuda her
şeyin yapümasmı üze-
rime alı>orum. Sağlık
durumunuz hakknıda
bilgi vermenizi, tedavi-
niz için gitmeyi düşün-
düğünüz yeri bildir-
menizi bekler, sevgi do-
TC
İSTANBUL
KÜLTÜR
ÜNİVERSİTESİ
lu selamlanmı iletirim.
21 Ekim 1924" (4)
Ne var ki, yapılabi-
lecek bir şey kalma-
mıştı. Düşünce ve duy-
gulannı yannıdakilere
yazdırdığı mektupla
Atatürk'e bildirebıl-
dikten sonra iki gün
daha yaşadı.
Onu bundan tam
seksen yıl önce yitir-
nıiştik, öldüğünde kırk
sekizyaşındavdı. İstan-
bul "da o zamana kadar
görülmemiş bir cena-
ze töreni yapıldı. Tabu-
tunun arkasından çoğu
genç öğrenci ve öğret-
menlerden oluşan beş
yüz bini aşkın insan
yürüdü. Mezan, Divan
Yolu'ndaki II. Mahmut
Türbesi'ndedir.
Yunus Nadi, 27
Ekim 1924 tarihli
Cumhuriyet'te (yani
ölümünden üç gün
sonra) gençliğin ona
olan sevgisınden söz
ederken şöyle diyor:
"Gençlikten çok şey
bekliyordu. Ölümü
karşısında, bütün
memlekerin, özellikle
gençliğin nasıl bü>ük
bir üzünfü içinde oldu-
ğunu Ziya görmeüydi.
Bu coşkû dolu gençlik-
ten daha nice Ziya Gö-
kalp'lerin >etişmesini
dileyeüm."
Kısa bir hayat yaşa-
dı, ama bu hayat terte-
miz bir vatan sevgısiy-
le. kafa ve ruh zengin-
liğiyle doluydu. Her
zaman okudu, öğrendi,
bildiklerini öğretti.
Dünyanın savaş yeri
değil bir okul. bir öğ-
renme yeri olmasını is-
tiyordu. Yazılannı. ki-
taplarını, yaşamöykü-
sünü okurken bugün
de az şey öğrenmiyo-
ruz. Saygı ve sevgimiz
her gün biraz daha ar-
tıyor.
(1) Yunus Nadi, Ye-
ni Gün 'ü htanbul 'da
vayımlıvordu. Gazete,
'ÇAğusios 1920'deAn-
kara 'ya taşındı ve
1924 'te yayımlanma-
sına son verdi, ama 7
Mayıs 1924 'te halen
her gün okııduğumuz
Cumhuriyet gazetesi-
ni çıkardı.
(2) Yeni Türkiye 'de
1923 'te yayımlanan
Milletlerin Sevişmesi
başlıkh yazısından.
(3) Diyarbakır'daçı-
kardığı Küçük Mec-
mıta da, 23 Ekim
1922'de Istida başlığı
ile yayımlandı.
(4) Telgrafı günümü-
zün diline çevirerek
aktardım.
Şu Chirac Ne Diyor
Allah Aşkına?..
Eğinli ile Şeytan ortak olmuşlar; Şeytan anası-
nın gözü ya, Eğinli'yi kim vurduya getirmek için ilk
önerisini sunmuş:
- Bu yıl senin tarlanda tanm yapalım, ekelim bi-
çelim; toprağın altı benim, üstü de senin olsun!..
Eğinli:
- Sevgili ortağım hayhay!..
Eğinli o yıl tarlaya buğday ekmiş, toprağın üs-
tündeki ekinleri biçmiş, almış; Şeytan'a toprağın
altındaki çer çöp kalmış..
Bozulmuş Şeytan...
Ama, ortaklık sürüyor..
Şeytan bu kez demiş ki:
- Ben kazıklandım; bu yıl toprağın üstü benim,
altı senin olsun!..
Eğinli yine başını sallamış:
- Nasıl istersen sevgili ortağım!..
Eğinli bu kez de patates ekmiş; zamanı gelince
toprağın altındaki patatesleri almış; Şeytan'a da ha-
vaalmak kalmış...
Şeytan bu kez öfkesini yenememiş:
- "Yine beni aldattın" diyerek meydan okumuş,
dövüşmeye başlamışlar...
Eğinli Şeytan'a uzun bir sırık vermiş, kendisi de
kısa bir sopa almış; Şeytan bu işe sevinmişken
Eğinli kaçar gibi görünerek rakıbini çok dar bir so-
kağa sürüklemiş; daracık yerde sırığını kullanama-
yan Şeytan'ı kısa sopasıyla evıre çevire dövmüş...
Şeytan dayağı yedikten sonra aklı başına gelin-
ce:
- Bir kez daha dövüşelim; ama, sınk sende ola-
cak, kısa sopa bende...
Eğinli boynunu bükmüş:
- Nasıl buyurursan öyle olsun!..
Uzun sırığı eline alan Eğinli kaçmaya başlamış;
Şeytan kovalamış. Genış bir meydana çıktıklan za-
man Eğinli durup elindeki uzun sırıkla rakibine dö-
nüvermiş...
Şeytan şaşırmış:
- Ne oluyor?..
Eğinli:
- Hiiıç!.. Dövüşüyoruz ya...
Şeytan, elindeki uzun sınkla pata küte çalışma-
ya başlayan Eğinli'den bu kez de iyi bir dayak ye-
yınce ağlamaya başlayıp ellerini göğe açmış:
- Hey Allahım, demiş, mademki Eğinli'yi yarat-
tın, bana ne gerek vardı?..
•
Humeyni ne diyordu:
"- Amerika 'Büyük Şeytan'.'.."
Peki, 'KüçükŞeytan' kimdi?..
- Avrupa!..
Türkiye bu iki Şeytan arasında kaldı; al birini, vur
ötekine...
FransaCumhurbaşkanıJacquesChirac'ınson
konuşması ilginç; Chirac'ın konuşmasını Türkçe-
ye gerçek anlamıyla çevirirsen dostumuzun niye-
ti belli...
Diyor ki:
- Türkiye hiçbir zaman Avrupa ölçütlerine ula-
şamaz; tam üyelik yerine birayrı seçenek bularak
bu sorunu çözelim!..
•
Amerika 'Büyük Şeytan', Avrupa 'Küçük Şeytan';
bize de dış ilişkilerimizde bir Eğinli gerek...
BAŞSAĞLIĞI
Çok sevgili kadım dostlanrmz. ean arkadaşlanımz
Mehcure ve Sami Karaören'in sevgili kızlan.
Mehmet ve Fatoş'un can ablalan, Eren'ın biricik halası.
Hatırşınas. kıbar. zanf yaratılışı ile tamdığımız.
MİNEKARAÖREN
(Gözen)'in
vakitsiz kaybını, derin acılarunızla ögrendik.
Sevgili Mine'ye Allah'tan rahmet,
Karaören'lere başsağlığı dilenz.
FERHUNDE - TURGUT İNAL (Balıkesir)
2004 Atatürk'ü Anma Haftası Etkinlikleri
Vatan, Savaş, Liderlik
üzerine çarpıa görüşlerini okurlarla paylaşıyor...
• 08 Kasım 2004, Pazartesi •
Doğumundan Ölümüne Kadar Atatürk
Sergi Açılışı,
Ressam: Althan Enson
Şirinevler Yerieşkesi, Halil Akıngüç Salonu Fuayesi
16.00
Atatürk ve Otomobil
Yard. Doç. Dr. Ayşe Yıldıran
Ataköy Yerleşkesi, Anfi B
12.00-12.40
• 09 Kasım 2004, Salı •
Atatürk ve Söylev Gücü
Doç. Dr. Rengin Küçükerdoğan
Ataköy Yerleşkesi, Anfi B
11.00-11.20
Söylev Tanıtımı, "lO.Yıl Söylevi,
Gençliğe Hitabı ve "Sen Mustafa Kemal"
Özel Gösterim, Ataköy Yerleşkesi, Anfi B
11.20-11.45
Florya Cumhurbaşkanlığı Yaz Köşkü Gezisi
Hareket: 13.30 Şirinevler Yerleşkesi
13.45 Ataköy Yerleşkesi
• 10 Kasım 2004, Çarşamba •
Çelenk Sunumu
Saygı Duruşu
İstiklal Marşı
Şirinevler Yerleşkesi
09.05
Atatürk ve Müzik
Prof. Dr. ismet Giritli, Prof. Özer Sezgin
Prof. Nevıd Kodallı
(Kompozitör-Devlet Sanatçısı)
Minik Konser
Şirinevler Yerleşkesi,
Halil Akıngüç Konferans Salonu
09.15- 10.45
Atatürk ve Sanat
Cengiz Özakıncı (Araştırmacı-Yazar)
Öğr. Gör. Oktay Verel,
Öğr. Gör. Fıkret Hakan (Sanatçı)
Ataköy Yerleşkesi, Anfi D
15.00-16.30
Atatürk ve Ekonomi
Prof. Dr. Mustafa Aysan
Şirinevler Yerleşkesi, Anfi III
13.00- 14.30
Atatürk ve Hukuk
Prof. Dr. Turan Esener
Şirinevler Yerleşkesi, Halil Akıngüç Konferans Salonu
13.30-15.00
Atatürk ve Matematik
Prof. Dr. Erol Balkanay
Şirinevler Yerleşkesi, Fen Edebiyat Fakültesi
603 Nolu Derslık
14.00-15.30
Atatürk Dönemi Mimari Yapılan
Prof. Dr. Turgut Öğünç
Ataköy Yerleşkesi, Anfi D
14.00-15.30
• 11 Kasım 2004, Perşembe •
Dolmabahçe ve Atatürk Belgeseli
Yönetmen: Süha Arın
Ataköy Yerleşkesi, Anfi B
15.00-15.40
'IV INKILAP
www.inkilap.com İnkılâp Kitabevi ve tüm kitapçtarda...
TC Istanbul Kültür Üniversitesi
Şirinevler Yerleşkesi, Bahçelievler 34191 - istanbul Ataköy Yerleşkesi, Bakırköy 34156 - istanbul
Tel: 0212 639 30 24 Pbx Faks: 0212 551 11 89 Tel: 0212 661 94 51 Faks: 0212 661 85 36
w w w . i k u . e d u . t r k u l t u r @ i k u . e d u . t r