29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7 KASIM 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kurtur(& cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAY AKIN Bir yazıda iki kaleciOsmanh'nm satın aldığı ilk buhar- lı gemı olan 'Swift'in kömürleri, as- kerlığını denız eri olarak yapmak için Anadolu'nun dört bir köşesin- den Istanbul'a gelen delikanhlara gösterilir ve denilir ki: "Bu gördüğünüz kara taşlara maden kömürü denir. Ateşi odun kömüründen çok fazladır. Bunu Avrupa'dan satın alıyor ve çuval dolusu para ödüyoruz. Padişahı- mız II. Mahmut'un fermanıdır; kim memleketinde bu kömürden bulursa, ona kese kese altın verile- cektir." Böylelikle, terhıs olup memleketi- ne geri dönen nice Anadolu genci, yerde gördüğü her siyah renkli taşı eline alarak incelemeye başlar; ate- şe atılan kara taşlardan Swift'in ba- casmdan yükselen dumanlan görme umudu söner gider zaman ıçınde. 1892 zonguldak... İki çuval buğdayı Köseağzı değir- menine görürmek üzere yola koyulan at, Niren deresinin kıyısından geçer- ken durdurulur sahibi tarafından. Mevsim yüzünü yaza döndüğü için, dere yatağının birkısmı kurumuştur. Sel sulannın getirdiği kaya ve odun parçaları arasında kara taşlar çarpar adamın gözüne; bunlar, Istanbul'da kendisine gösterilen kömür madeni- ne ne kadar da benziyordur!.. Adam, telaşla topladığı otlan turuşrurur ve içine de kara taşlardan atar. Birkaç dakika sonra taşların yandı- ğını görünce şaşırır ne yapacağını!.. Dere yatağında bulduğu kara taşlar- dan taşıyabileceği kadar yanına alır ve evinin, oradan da Istanbul'un yo- lunu tutar. Uzun Mehmet böyle bulmuştur ilk kömürü; 1829 yılında, Zongul- dak'ın Kestaneci köyü yakınlarında. Mehmet'ın padişah tarafından 50 al- tınla ödüllendirildiği ve yaşadığı sü- rece ayda 6 altın maaş alacağı kısa sürede tüm köyde duyulur. Yaklaşık yirmi yıl sonra da, Zonguldak dağla- rı köstebek yuvası gibi kazılmaya başlanır. Kömür ocaflından kaleye Zonguldak'taki kömür ocaklannda ça- lışan işçilerin kullandığı eldivenlerden bir çift paketlenerek, Trabzon'a gidecek oto- büsün şoförüne emanet olarak verilir. O eldivenler, sezon sonunda lig şampiyon- luğu kupasını havaya kaldıracak olan bir kaleci için taşınmaktadır. Maçlarda kullandığı eldivenlerın ant- renmanlarda yıprandığını görünce, Trab- çizim:MUSAKART zonspor kalecisi Şenol Güneş'in aklına Zonguldak'taki kömür işçilerinin taktığı eldivenler gelir; maden ocaklannda kul- lanılan eldivenlerden bir çifte sahip olur- sa, gerçek kaleci eldivenleri eskımeyecek, bir sezonu onlarla tamamlayabilecektir!.. Irlanda Cumhuriyetçi Ordusu IRA'nın bombalarından biri de Belfast'taki bir ka- fede patlar. Yerde kanlar içinde baygın bir halde yatan adam cankurtaranla hastane- ye taşınırken, bir polis yaralının cebinden çıkan kimliğe bakarak adını defterine ya- zar: 'Turan Oğuz' Saldırıda beş arkada- şını kaybeder Turan Oğuz; oysa Lond- ra'dan yola çıkmış Amerika'ya gidiyor- lardı. Tek suçları, gemiye binecekleri Bel- fast'ta o lanet olası kafede zaman geçir- mek için orurmak, sohbet etmekti! Altı ay bitkisel hayat yaşar Tos Tos Turan. Evet, böyle tanınmaktadır ülkesinde: Tos Tos Turan.' Ağabeyleri topa iyi kafa vursun diye koçlarla toslaştırırdı Turan'ı; lakabı- nın anlamı da budur; ama Turan toplara kafa atan bir golcü değil. kaleci olacak- tır!.. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galata- saray'ın kalelerini koruyan Tos Tos Turan'ın kurtardığı goller dilden di- le anlatılır; o hepsini unutur ama ye- diği bir gol yıllar geçse de çıkmaz ak- lından: "Yunanistan'a karşı oynadığımız bir maçta milli takımın kalesini ko- ruyordum. Müsabakanın son da- kikalarına yaklaşıyoruz ve 1-0 ön- deyiz. O sırada tepemizden bir uçak geçti. Çok sık görmediğimiz bir şeydi. Ben de kafanıı kaldırmış uçağa bakıyordum. Başımı yere in- dirdiğimde topu ağlarımızda gör- düm. Rahmetli Gündüz Kılıç bana çok kızdı, tokat attı." Bir maçta iki kaleci olur; biz de bu kurala uyduk ve yazımıza iki kaleci öyküsünü konuk ettik. Vell Hoca'nın kanatları Uzun Mehmet, Zonguldak'ta kö- mür ararken, Karadeniz'in doğu kıyı- larında yaşayan Veli Direko da baş- ka bir keşfin peşindedir. Trabzon'un Of ilçesinde yaşayan Veli Direko, karşıdaki dağ köyünde oturan arka- daşı Ahmet Hoca'yla buluşmak için saatler süren bir yürüyüş yapmak zo- rundadır. Oysa, kanatlan olsa havada kuşlar gibi süzülecek ve birkaç dakika ıçin- de karşı köye konacaktır!.. Medrese öğrencisi olan Veli Hoca, düşüncesi- ni arkadaşına açınca iki kafadar uçuş denemeleri yapmaya karar verirler. Kuşlan gözlemlerler önce; sonra av- ladıkları bir kartalın kanatlannı, göv- desini, kuyruk yapısını, ağırlığını tet- kik ederler. Martıların da havada sü- zülerek uçtuklannı görünce, onlan da katarlar çalışmalarına.. Ve nıhayet, Veli Direko yaptıklan kanatlan de- nemeye karar verir; arkadaşı Ahmet Hoca'nın karşı dağdaki köyü, kendi köyünden 400 metre aşağıdadır; ara- daİd mesafe de yaklaşık olarak iki kı- lometredir. Veli Direko, kollanndaki kanatla- rıyla rüzgâra bırakır kendini. Arka- daşının köyünün 200 metre yukansı- na konsa da başarılı bir uçuş gerçek- leştirir. Bu moralle daha iyisini yap- mak için kolları sıvarlar; ama, dar görüş- lü, yobaz insanlar ihbar ederler iki arka- daşı. Uçma sevdalısı iki insanın çalışmaları durdurulur, kanatlarına el konulur! Uzun Mehmet, Karadeniz'in batısında kömür ararken, aynı denizin doğu kıyılannda bunlar yaşanıyordu. Buharlı gemıleri su- da götürmek için kömür bulunmuştu bu- lunmasına; ama ne var ki, uçak yapımının tarıhini belkı de daha erken bir döneme çekecek olan çalışmalar baltalanmıştı. ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Bornova'da Bir Gîin... Izmir, Bornova'dayım. Mücevherden farksız, 18S0'de inşa edilmiş neo-k/asik bir köşkte... Palmiyeler, ağaçlar, çiçeklerte bezeli bahçenin or- tasında iki kat yükselen köşkün ön cephesi müthiş görkemli. Oymalı sütun başlıklanyla süslenmiş dört kolonlu "portiko"ya, simetrik merdivenlerle ulaşılı- yor. Yapının, dönemin ünlü Ingiliz mimarı Clark'ın imzasını taşıdığını Hasan Ancan'ın "Bornova Köşk- leri" kitabından öğreniyorum. Burası Bornova Belediyesi'ne ait Atatürk Kitaphğı Izmir'in Levanten Belhomme/Zenapoulou Ailesi'nin evi olarak bilinen ev, çok yıllar önce belediyeye hibe edilmiş. Acımasız zaman ve olanaksızlıklar burayı harabeye döndürmüş. Taa ki, 1998'de Kavala Ailesi burayı aslına sadık kalarak restore ettirinceye dek... Ancak anne Seniha Kavala nın restorasyon için bir koşulu vardır: Burası Atatürk Kitaphğı olarak kullanı- lacaktır. Seniha Kavala'nın mimar kızı Mine Kavala ve o sıralar belediyede sanat danışmanı olan (bugün kültür müdürü) Alime Mitap kollan sıvarlar. Bir yıl sü- ren hummalı bir çalışmadan sonra, Aysel Bayrak- tar'ın belediye başkanlığı döneminde Atatürk Kitap- hğı açılır. (Hani aynmcılık yapıyor olmayayım ama, gördüğünüz gibi, düşlerinin peşinde koşup, tırnak- lanyla kazıyıp gerçekleştırenler, kadınlar!) Sonra devir ve yönetim değişiyor, kitaplık bir süre farklı amaçlarla kullanılıyor. önceki gün, Atatürk Kitaplığı'nın kuruluşunda be- lirlenen amaca uygun olarak yeniden hizmete girişi küçük bir törenle kutlandı. Bornova Belediye Baş- kanı Sım Aydoğan ve yukarıda adını verdiğim, eme- ği geçmiş konukların yanı sıra, Izmirli yazarlar şairler de katıldı. Beni en heyecanlandıran, "Burası bizim evimiz, burada yalnız Atatürk ve Cumhuriyet ilkeleri ağıriıklı kitaplan değil, en yeni edebiyat eseıierini, güncel dergileri de bulabiliyonız" diyenler, kitaplık- tan yararlanan gençler oldu. Izmirli şairler Dinçer Sezgin, Hüseyin Yurttaş, Timuçin Ozyürekli, MuzafferSangül, Hayri Kako- yetik sohbete dalıp, Aziz Nesin, Can Yücel, Edip Cansever anıları arasında dolaşıyoruz. Aynı gün birkaç saat sonra Uğur Mumcu Kültür Sa- nat Merkezi'nde, dolu bir salonda konuşmacıydım. Sorulann ardı kesilmedi. Burası aynı zamanda Bornova Belediyesi Şehir Tıyatrosu'nu barındırıyor. Şehir Tiyatrosu on iki ya- şında. Genel Yönetmen Kemal Rafet Güçoğlu'nu dinlerken, on iki yıla sığdırdıkları karşısında heye- canlanmamak olanaksız. Çocuk Tiyatrosu ve Gençlik Tiyatrosu yapıyorlar. Çocuk Tiyatrosu'nda (9-14 yaş grubu ve 14-18 yaş grubu) oyunun metnini yazmaktan dekoruna, afişin- den ışığına her şeyi çocuklar kendileri yapıyor. Ve sı- kı durun, 200 çocuk yararlanıyor bu olanaktan. Baş- vuru o kadar çokmuş ki, elemeyle alabiliyorlar. Gençlik Tiyatrosu, (18-45 yaş grubu) önceliği Iz- mirli yazarlann eserlerine veriyor. Yurtdışı ve yurtiçi şenliklerine katılıyor. Hem çocuk hem gençlik tiyat- rosu eğitim ağıriıklı. Hollanda'dan palyaço uzmanı, Küba'dan dans hocası gelip ders veriyor. Bir süre önce bedensel özürlüler tiyatrosu başlat- mışlar. Şimdi sırada zihinsel özüriülerte tiyatro çalış- mak var. Bornova'da düşlerin, girişimfenn, tasanların sonu yok. Alime Mitap coşkuyla şimdi de Izmir ve tüm çev- re belediyelerin katılımıyla başlatmaya niyetli olduk- lan Amatör Tiyatro Şenliği'nden söz ediyor. Amaç, varoşlardaki gençleri kent yaşamına katmak... Evet, ne yapıp yapıp, her yola başvurup, varoşlar- daki çocukları, gençleri kazanmak, onlan kent yaşa- mına katmak gerek. Bu yollardan biri de tiyatrodan, edebiyattan, kitaplardan geçiyor. Yıllardır sanatı, tüm sanatlan, herkese musallat et- meye çalışan ben, bir avuç idealist insanın bu çaba- sını görmekten sonsuz mutluluk duyuyorum... "Tüm sanatlar, sanatlann en büyüğü olan yaşam sanatına katkıda buiunur" diyen Bertott Brecht'e bir selam yolluyorum. e:posta: zeynep " zeyneporal.com Faks:(0 212)25716 50 Prof. Dr. Ömer Naci Soykan felsefe vakfı kurdu Anodilindenyola çıkanfelsefeciMEHMET AKKAYA Soykan, bu hafta açıhşını yaptığı felsefe okulunda; felsefe yapmayı dü- şünen, felsefeye yatkın, temel felse- fe bilgilerini almış, yabancı dili olan öğrencilerden oluşan bir toplulukla felsefe çalışmayı'yapmayı tasarlıyor. Katıhmcılardan herhangi bir biçimde para istenmiyor. Tüm çalışma gider- lerini Soykan karşılıyor. 'Her felsefi çaba insan içlndir Soykan, bu çalışmalann hedefinde kurmayı düşündüğü "The Charity of Humanist Philosophy"nin oldu- ğunu söylüyor. Kasım başmda başla- yacak derslerin ilk konusu Alman dü- şünür Edmund Husserl'in "Ideas" adh yapıtı olacak. Birçok felsefecinin ve felsefe meraklılannın katıldığı okulun açıhşı önceki hafta Tak- sim'de, Kazancı Yokuşu'nda yapıldı. Açılışın ardından Soykan sorulanmı- zı yanıtladı. - Felsefede bir ilki gerçekleştiri- yorsunuz. Felsefe vakfı kurmak ak- lınıza nereden geldi? ÖMER NACI SOYKAN - Önce- leri, düşüncem doğduğum yer olan Rize'de, adını aile lakabımız olan "Karamer"den alan bir felsefe vak- fı kurmaktı; yılda bir on, on beş gün felsefecileri oraya çağırıp felsefe tar- nşmalan yapmak, bu arada çevreye geziler düzenleyip Karadeniz'in gü- zelliklerinı de birlikte tatmaktı. Ama buna mali gücüm olanak vermiyordu, rermeyecekti. Bu, ancak büyük ser- mayedarlann, devletin yapabileceği bir şeydi. Oysa ikisiyle de ilişki kur- M,iSÜöğretim görevlilerinden Prof. Dr. Ö. Naci Soykan. "tnsancıl Felsefe Vakfi" adryla kurnunı düşündüğü vakfin ilk adımmı "Felsefe Okulu "yla attı. Soykan, bu girisinüyle,febefeyi edebiyatfakültelerinm tekelinden kurîarmayı amaçlıyor. Çünkü ülkemizdefelsefe bölümleri, halen edebiyatya dafen- edebiyatfakültelen içindeyer alvyor. mak bana göre değildi. - Kendi üniversitenizde feisefe bölümü açmayı düşündünüz mü? SOYKAN - Elbette düşündüm. 22 yıldır görev yaptığım Mimar Sinan Üniversitesi'nde tüm çabama karşın bir felsefe bölümü açılmasını sağla- yamadım. Bu süre içinde gelen her yeni yönetime bu konuda başvuru için verdiğim dilekçeler bir klasör oluşrurur. Sürekli olur olmaz engel- ler çıkardılar,£rtık bölüm açma umu- dum kalmadı. - Felsefe mutlaka üniversite kür- süierinde mi yapılmalı? Ayrıca in- sanların felsefeye ilgisi olmadığı söyleniyor... SOYKAN - Felsefecilerin yeterli olmadığından herkes yakınıyor. Fel- sefeyi felsefeciler yapar. Sonuçta fel- sefeci yetişürmeyi de biz hocalar ya- pıyoruz. Felsefe yapılması için felse- feci yetiştirmek gerekiyor. Universi- te olması elbette şart değil. Üniversi- tede olmazsa dışanda olur. - Niçin felsefe yapıyoruz diyetfle- re ve esprili bir ifadeyle felsefeye "lafoloji" diyenlere rastlıyoruz. SOYKAN - Bence niçin felsefe ya- pıyoruz sorusuyla niçin yaşıyoruz so- rusu aynıdır. Yaşamımızı anlamlı kıl- mak için felsefe yapıyoruz. Ama ola ki biri cıkar "Benim yaşamın anla- mı diye bir kaygım yok, hoşuma gittiği için felsefe yapıyorum, bu benim için bir oyun" diyebilir, di- yen vardır. Fakat felsefe yapmaya oyun demek de ona bir anlam vermek değil midir! Ve o kişi, bundan, dediği gibi hoşla- nıyorsa, bir yaşantısından hoşlanıyor demektir. Sonuçta yine yaşamına an- lam vermiştir. Unutmayalım ki her felsefi çaba insan içindir. 'Türkçeden yola çıkıyorum' - Descartes, felsefeyi bir ağaca, köklerini metafiziğe benzetiyordu. Sizce toplumumuzda felsefe ağacı- nın tutunabileceği bir damar var mı ve dilimiz buna yeterli mi? SOYKAN - Toprak konusunda bir bakıma biz şanslı sayılınz. Zira fel- sefe ağacınm kökleri, zaten bin yıl- dır üzerinde oturduğumuz bu toprak- larda. Ama bize gerekli olan, gerçek anlamdaki toprağın yerine soruda kastedilen mecazi anlamdaki toprağı koymaktır. Bu anlamda toprak, için- de yaşadığımız kültür, bu külfürün en önemli taşıyıcısı olan dihmız Türkçe- dir. Kuşkusuz diğer taşıyıcılan, her türlü yaşam görünümünü göz ardı et- memeli. Ben kendi adıma öncelıkle içinde doğduğum anam dilim Türk- çeden yola çıkıyorum. Kim nereden yola çıkarsa, yolu açık olsun! GENİŞLETİLMİŞ ORTADOĞUVE KUZEYAFRİKA PROJESİ (GOP) SEMPOZYUMUIstanbul, 8 - tO K*sım 2004 The Marmara Oteli Uluslararası alanda 35'i aşkın uzman GOP Sempozyumu'nda neleri tartışacak: - GOP'un Amacı ve Felsefesi - GOP'un Toplumsal ve Kültürel Açıdan Türkiye ve Bölge Ülkeierine Etkileri - GOP'un Bölge Ülkeierine Getirebileceği Yükümlülükler ve Yararlar - AB ve Asya Ülkeleri Açısından GOP - GOP'un Türkiye'ye getireceği Yükümlülükler ve Öneriler - GOP'un Ekonomik Açıdan Bölge Ülkeleri ve Türkiye'ye Etkileri Ayrıntılı bilgi için www.istfestorg Sempozyuma giriş serbesttır. İSTANBULI KÜLTÜR SANAT VAKFI1 ŞMte ECUCHMCI OtUYBuncı KtiHur Gtrîşİrnt Bu ılan CumOjr<ye< ın kalkılarnla ya>ınılanmısnr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear