Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 OCAK 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
J\_ LJ I_j JL U M\ kultur(Scurnhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SUNAYAKEV
Çocuklann Haçlı Seferi•"">f anakkale Belediye Başka-
m nı Ülgür Gökhan'ınma-
\» > kam odasında oyuncak bir
-J tahta at var! Sopanın ucu-
na konulan bir at başından oluşan
bu oyuncak uzaklardan, çok uzak-
lardan gelmektedir...
Almanya"nın Osnabricker ken-
tindeki bir köprüye "Çanakkale"
adı verilmiştir. Bunun nedenı, her
iki kentin bırbırini "kardeş kent"
ilan etmesıdir. Çanakkale'de de bir
park "Osnabricker" adtnı taşır.
Üzennde "27 Ekim 2002" tanhi
yazılı başkanın odasındakı oyun-
cak, Çanakkale'ye gelen Alman
meslektaşının armağanıdır. Ülgür
Gökhan bir konuşmamızda. Os-
nabricker çocuklannın kentin be-
lediye başkanını tahta atlarıyla
karşıladıklannı ve bunun çok eski
bir gelenek olduğunu anlatmıştı.
Bu bilgi bizleri yıllar öncesıne,
dört Haçlı Seferi sonrasının Avru-
pa'sına götürür...
'Atlıkarınca Alayı'
Papa III. Innocentius'un, Ku-
düs'ü Müslümanlardan kurtarmak
amacıyla yaptığı çağn, vaizler ta-
rafindan Avrupa'nın her kentine.
kasabasına ve hatta köyüne kadar
ulaştmlır. 1212 yılının mayıs ayın-
da, Etienne adında bir Fransız ço-
ban, St. Denıs kentindeki manas-
tınn önünde hararetli konuşmalar
yapmaya başlar. On iki yaşında bir
çoban olan Etienne, düzenlene-
cek yeni seferde öncülerin çocuk-
lar olmasını, böylelikle Akde-
niz'in önlerınde. Hz. Musanın
Kızıldeniz'i geçiş öyküsünde ol-
duğu gibi açılacağını iddia errnek-
tedir. Bu hayalperest çocuğa ına-
nanlann sayısı gün geçtikçe artar
ve binlerce aile çocuklannı Etien-
ne'in yanına gönderir. Kudüs'ü
kartarmak amacıyla başlayan bu
yolculuk "Çocuklann Haçlı Se-
feri" olarak anılacaktır.
Kavurucu yaz güneşı altında
günlerce yürüyen çocuklann pek
çoğu açlığa ve susuzluga dayana-
mayıp yollarda ölür. Büyük bir
kısmı da vazgeçip geri döner ev-
lerine. Marsilya'ya ulaşan az sayı-
da çocuk ise gözyaşlarıyla ufka
bakarlar kıyıdan; kumsalda karşı-
lıklı olarak kınlan iki şey vardır;
denizin önlerinde açılmadığını gö-
ren çocuklann umutlan ve dalga-
lar!..
Her şeye rağmen Kudüs'e git-
mekten vazgeçmeyen çocuklar.
yedi gemiye binerek yelken açar-
lar Akdeniz'e. iki gemi fırtınadan
kurtulamazken öteki çocuklar
bir başka felakete, esir
tüccarlanna
yakalanır-
lar. Yaşanı-
lan bu acı-
lardan ha-
bersız olarak, Alman-
ya'nın Köhı kentindeki bir ki-
lisenin önünde toplanan kala-
balık, "Nikolaus" adlı çocuğu
dikkatle dinlemektedir, çocu-
ğun ağzından çıkan
sözler Etıenne'in
söylediklerinin bir
kopyasıdrr. Binlerce
Alman çocuğu bek-
leyen son, Fransız ço-
cuklann yaşadıkları-
nın aynısı olacak-
tır; yollarda öle-
cek, deniz önlerinde açılmayacak
ve gemilerle Kudüs'e gitmeye ça-
lışanlar esir tüccarlan tarafından
köle pazarlannda satılacaktır.
Ülgür Gökhan'ın makam oda-
sındaki oyuncak tahta at, Avrupa-
h çocuklann bu hazin öyküsünü
anımsattı bana; çocuklar, Haçlı
Seferi'ne tahta atlanyla katılmış-
lardı çünkü. Onlann, yollan üs-
tündeki kent sokaklanndan, ba-
caklan arasına sıkıştırdıklan tah-
ta atlarla birer kahraman edasıyla
geçişleri "Atlıkannca Alayı" di-
ye adlandınlır.
Tolstoy'un tahta atı...
Düşler ve tahta at ne güzel bir
ikilidir! Bu ikili, Özkan Mert'in
dizelerinde de çıkar karşımıza:
Kar yağıyor, karyağıyor,
Kızak kaytyor çocuklar.
Benim de içi saman dolu
Bir atım vardı küçükken,
Şiikran diye bir sevgilinu
Oyuncak tahta atı olmayan ço-
cuk, sandalyelerle giderir bu özle-
mini. Ben de, sanki atmış gibi san-
dalyeye ters olarak binenleTdenim!
Sandalyenin sırt dayanılan kısmı
atın boynu olurken ileri geri salla-
yışımla yerden bir uzaklaşan, bir
konan ayaklann çıkardığı ses,
dörtnala koşan bir attan farksız gi-
bi gelirdi bana. Sandalyeyi oyun-
cak at yapan çocuklardan biri de
Tolstoy'dur. Ünlü Rus yazar, ço-
cukluğunun tahta atını şöyle anım-
sar: "Uzun kış geceleri, koltuğa
atkımızı yayarak kupa arabası
yapar, birimiz arabacı, birimiz
uşak olur, kızları ortaya oturtur,
üç sandalyeden at yapar ve yola
koyulurduk. Yolda başımıza ne-
ler neler gelmezdi ki! Böylece ne
denli neşeli. ne kadar çabuk ge-
çerdi kış geceleri!.. Gerçeklere
göre düşünülürse hiçbir oyun ol-
mazdı. Oyun olmayınca da ne
yapacaktık!"
Yüreği kırık heytceltıraş
Çanakkale Belediye Başka-
nı'nın odasındaki tahta atın 13.
yüzyıl Avrupası'na götürmesi gi-
bi, Ozkan Mert'in dizeleri ve Tols-
toy'un yazısında karşımıza çıkan
kış, Floransa'nın Medici Sarayı'na
savurur bizleri:
Floransa'yı 300 yıldan fazlayö-
neten Medıcı ailesinden olan Pier
de Medici, babası "Muhteşem
Lorenzo"nun hayattayken özenle
koruduğu heykeltıraştan. sarayın
bahçesine bir kardan adam yap-
masını ister...
Sanatçı için bu bü-
yük bir hakarettir!
Genç adam, bir
daha geri dönme-
mek üzere aynlır
saraydan...
Kar yağışı altında,
geride birbirine pa-
ralel iki siyah çizgi
bırakarak uzaklaşan
arabadaki yüreği kınk
heykeltıraş,
Michelange-
adını taşı-
maktadır.
Osman Zeki Oral 'ın resimleri, bir dönem kendisinin de içinde bulunduğu On 'lar Grubu'sergisinde
Memleketiyle özdeşleşen birressam
Korku fılmi 'OkuP 9 Ocak'ta gösterime girecek.
Sinemamızda
korku çağı
I Kûltür Servisi - Türkiye'nin ilk fantastik korku
dizisi 'Sır Dosyası'nın yaratıcılanndan Durul ve
Yağmur Taylan'm yönettikleri, Sinan Çetin'in
sahibi olduğu Plato Film yapımcılığında
gerçekleştirilen 'Okul' adlı korku fılmi 9 Ocak'ta
gösterime girecek. Filmde olaylar, ilk günlerden
itibaren dkulun en güzel kızı Güldem'e
(Nehir Erdoğan) âşık olan, onun için yazdığı ve
okulun her tarafına bıraktığı duygusal öyküleriyle
kalbinı kazanmaya çalışan okul dergisinin editörü
Gökalp'in (Burak Altay) aşkına karşılık bulamaması
üzerine gizemli bir mektup bırakarak intihar
etmesiyle başlıyor. Bir yıl sonra tam Gökalp'in
ölüm yıldönümünde gizemli olaylar baş gösterir.
Bu olaylardan sadece Güldem değil,
Güldem'in etrafındakiler de etkilenmeye başlar.
Erkek arkadaşı Ersin (Berk Hakman), kız
arkadaşlan Şebnem (Sinem Kobal) ile Ceyda
(Melisa Sözen), okul dergisinin editörü Umut
(Barış Yıldız), kameralarla öğrencileri gözetleyen
Vedat Bey (Ahmet Mümtaz Taylan), gaddar hoca
Alparslan Bey (Ali Sunal) da tehdit altındadır. Kısa
bir süre sonra gerçek ortaya çıkar, Gökalp'in hayaleti,
intihanna neden olan herkesten teker teker intikam
almaktadır. Hem de ÖSS'ye haftalar kala! Senaryosu
Doğu Yücel'e ait olan filmin iç çekimleri Kabataş
Erkek Lisesi'nde dış çekimleri ise Vefa Lisesi'nde
gerçekleştirilmiş. Filmdeki 'yaratık' tasanmlannın
bir kısmını ünlü çızer Galip Tekin üstlenmiş.
SELCEN AKSEL
Türk resminin, Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi'nin Anadolu'ya açıldığı ve
bugüne dek uzanan oluşumlann temelle-
rinin atıldığı bir döneminin temsilcilerin-
den Osman Zeki Oral, Anrik Sanat Ga-
lerisi tarafindan düzenlenen bir sergiyle
gündeme gelen 'On'lar Grubu' adlı olu-
şumun da bir üyesi ve aynı adla düzenle-
nen, 10 Ocak'ta son bulacak olan sergi-
de yapıtlan yer alıyor.
1943 yıluıda İstanbul Devlet Güzel
Sanatlar Akademisi'ne girişinin kendi-
si için dönüm noktası olduğunu söylüyor
Oral. Zonguldak ilinin Ereğli ilçesinden
Akademi giriş sınavı için Istanbul'a ge-
lişi, sınavı kazanmasıyla resim ve bu sa-
nat adına farklı hizmetlerle dolu bir ya-
şama adım atacaktır çünkü... On'lar Gru-
bu'nun oluşumunun da büyük bir heye-
canla gerçekleştiğini vurgulayan Oral, o
günleri şöyle anlatıyor: "Bedri Rahmi
atölyesindeki daha ziyade son sınıf ve
onlardan sonra gelenler öncülük etti,
Bedri Rahnunin önderliğinde... Bizi
çok büyük yazarlar, dergiler. mesela
Yeditepe Dergisi. Eser Dergisi. Ülkü
Dergisi desteklediler ve güç. cesaret
verdiler. Hakikaten bir ekol oluştu
okulda, tamamıyla yöresel morifleri ele
aüp, Türk peyzajını, Anadolu'yu, Ana-
dolu folklorunu işledik ve halk yaşan-
tısını resme mal ettik. Türk resmine
katkıda bulundu On'lar Grubu..."
1946-50 yıllan arasmda grubun büyüdü-
ğünü, 48'e yakın ismin On'lar'ın takip-
çisi olduğunu belirtiyor Oral. "Dönemin
şartları. Anadolu'ya gidenlerin duru-
mu elvermedi bazılarının bağlannı
sürdürmesine, anıa sürdüren arkadaş-
larınıızın olması mutluluk verici."
Öğretmenlik yıllan...
Dönemin akademi mezunu resim öğ-
rermenlerinin Türk
resmine katkılan bili-
nir, bir sanatçının ye-
tiştirildiği güçlü bir
eğitimin, uzaklardaki
yeteneklere ulaşması
ve yol açmasından baş-
ka bir şey değildır bu
aslında. Osman Oral,
Akademi'den mezun
olur ve Bolu Kız Öğret-
men Okulu'nda çalış-
maya başlar. Bolu'nun
şartlanmn iyi olduğunu
söyleyen Oral, yine de o
yıllarda resim öğretmen-
liği yapmanın bugüne
göre çok daha zor oldu-
Osman Zeki Oral, 40 yıl önce yaptığı bir resminin önünde (üstte).
Sanatçının son yıllarda yaptığı çalışmalarından biri (altta).
ğunu hatrrlatıyor. "Resim öğretmenleri
Anadolu'da yalnızdı eskiden, bir tıpkı-
basım resim, kitap veyahut da öğren-
cüerine örnek olarak gösterebilecekle-
ri bir dergi yoktu. Bugünün şartların-
dan çok farklıydı her şey." Akademi de
Bedri Rahmi'nın çocuk resimlerinden de
örnekler gösterdiğini, bu konudaki dü-
şüncelerini öğrencileriyle paylaştığını
söylüyor Oral. "Aralarında Köy Ensti-
tüİerinden gelen resimler de vardı..."
Bolu'dan öğrenci resimlerinın yer aldığı
bir sergiyi. yine Bedri Rahmi'nin deste-
ğiyle Istanbul'da gerçekleştirdiğini anla-
tıyor. Bolu'da Devlet Güzel Sanatlar Ga-
lerisi'nin kuruluşuna da öncülük etmiş
Osman Oral. Dönemin valisinin karşı çık-
masma rağmen. 1964-65 yıllannı kapsa-
yan hazırlık çalışmalannda,
Güzel Sanatlar Şube Müdürü'nün deste-
ğıyle sonuca ulaştıklannı belirtiyor. "On
galeri açıldı benim zamanımda; Bolu,
Eskişehir. Antalya, Kütahya, Erzurum,
Balıkesir... Galerinin kurulması\la bu-
günkü kültür sitesinin ilk adımı atümış
oldu. Lisede sanat tarihini galerilerde
uygulamalı olarak görürlerdi." Oral,
galeride atölyeler açtıklanm, burada halk-
tan, esnaftan, ailelerden, çocuklardan ça-
lışanlar olduğunu söylüyor ve ekliyor:
"Her şeye rağmen. inanılmaz büyük
bir ilgi gördü yaptığımız her şey."
Ardından Ankara'da Devlet Güzel Sa-
natlar Galensi'nın kuruluşunda çalışan
ve yıllarca yöneticiliğini üstlenen Oral,
burada da galericilik anlayışına farklı bir
boyut katmış ve atölye çalışmalannrn ya-
nı sıra fihn gösterimleri gibi yan et-
kinliklerin yapılmasına öncülük
etmiş.
Osman Oral. o günlerde böyle
geniş bir yelpazede öğretmen ve
yönetici olarak hizmet vermenin
yam srra her frrsat buluşunda fır-
çasını eline alıp tuvalin başma
geçtiğini söylüyor. Artık emekli
olduğu bugünse resimden başka
işi yok ve çalışmalannı memleke-
ti Karadenız Ereğlisi'nde sürdü-
rüyor. Kendisinin 'realist peyzaj
ressamı' olarak tanındığını söy-
lüyor Oral. "Çevremdeki yöre-
sel morifleri, doğayı resmet-
mek... Nasıl Hikmet Onat tstan-
bul'u anlatıyorsa. ben de mem-
leketimin denizini, ağaçlarını,
gökyüzünü resimledim..."
EStNTİLER
ZEYNEP ORAL
Mutlu Anları
Çoğaltmak...
Bugün pazar... Yeni yılın ilk pazarı...
Doğrusu, "yeni" diye bir şey olmadığını, he-
pimiz bal gibi biliyoruz. Biten ya da başlayan bir
şey yok. Biten yalnızca geçen yıl duvara astığı-
mız takvim, elimizin altındaki ajanda... Zamanı,
yani o sürekli akışı kavrayabilmek için icat etti-
ğimiz takvimin eskisini atıp yenisini çoktan al-
dık bile.
(".. .avucundayızzamanın bir kâğıt gibi buruş-
tunılup atılmak için" diyordu Oktay Rrfat.)
2003 bitti, 2004 başladı diye toplumun ya da
bireyin yaşamında bir şeylerin bitip başka bir
şeylerin başlayacağı yok elbet. Geçen yıllardan
devraldığımızekonomik, politik, toplumsal, kül-
türel tüm olgular, kendi iç dinamiğini ve varlığı-
nı sürdürecek.
Her yılı "yeni" yapan, biraz da umutlar, bek-
lentiler ve özlemler... Hayır, bir yıldan ötekine
umutlarımız, beklentilerimiz ve özlemlerimizin
değiştiğinden değil. Ama artık bu kez onların
gerçekleşeceğine dair inancımızın yoğunlaş-
masından...
Ve bu "yeniyılın" ilk pazarında sizi karamsar-
lığa boğmak istemediğimden, ne Adalet Baka-
nı Danışmanı Prof. Soyaslan'ın "Eğitimli ve ça-
lışan kadınlar sokağa daha çok çıktığı için daha
azdindardır" gibi sözlerle hem bilgilenmeyi hem
çalışmayı lanetleyen gerici zihniyeti ne de Ali
Babacan'ın "Kadınlann evde oturması iyiye işa-
ret, demek ki kocalan iyi kazanıyor" gibi çağdı-
şı yorumu üzerine durmayacağım.
(Dayanamayıp kocaman bir parantez açıyo-
rum: "Femando Krapp Bana Mektup Yazmış"
adlı oyunu izlediniz mi? Aksanat Prodüksiyon
Tiyatrosu'nun sunduğu küçük bir mücevher...
Sakın kaçırmayın. Küçük demem, kısacık bir
oyun olmasından. Yoksa Unamuno'nun öykü-
sü, Tilbe Saran ve Selçuk Yöntem'in muhte-
şem oyunculukları, Işıl Kasapoğlu'nun rejisiy-
le içinizde çok uzun sürecek ve bitmeyecek bir
tiyatro tadı bırakıyor. Bu oyuna burada değin-
i memin nedeni, Ali Babacan ve Soyaslan'a bir
| an önce oyunu görmelerini önermek istediğim-
den... Neler söylediklerinin bilincine varmaları
için...)
Yeni yılın ilk pazarında diyeceğim şunlar:
Bugün pazar, güneşi görenler, haydi güne-
şe!.. Içiniz ısınsın, yürüdüğünüz, yürüyeceğiniz
yolun aydınlığını içinize çekin. Arna güneşi gö-
remeyenleri de unutmayın.
{"...Hapiste en insafsızgardiyan - zaman" di-
yordu Nâzım Hikmet.)
Birde. zamanın bölünemeyen, en küçük par-
çalarına yönelin diyeceğim. An'lara...
Insanoğlunun bütün işi gücü yaşamak ola-
caksa; yani nasıl ve nerede olursak olalım, ya-
nn sabah ölecek ya da hiç ölmeyecek gibi ya-
şanacaksa, anları değerlendirmek gerek.
Acı veren, utanç veren, korku veren, kahre-
den anlan unutmadan, yok saymadan; sevinç
ve sevgi dolu, ışıklı, güzel, sıcak, keyifli anlan-
mızı çoğaltalım...
Rekabeti, yarışı, kazanma tutkusunu değil,
dayanışmayı, birlikte çalışmayı, birlikte üretme-
yi ve paylaşmayı sağlayan anlarımızı vurgulaya-
lım... (Birkaç akşam önce Sibel Asna, Osman-
lı Bankası Müzesi'nde kadın arkadaşlarını bir
araya toplamıştı. Her biri çeşitli mesleklerden
çok farklı kadınlann dayanışmasını görmek be-
ni çok etkiledi.)
"Popüler kültür" adı altında bize dayatılan
şan, şöhret, gösterişi değil, insanın içindeki ay-
dınlık özü, cevheri, alçakgönüllülüğü değerlen-
diren anlar üzerinde yoğunlaşalım.
Akıp giden zamanda, güzel anların kıymetini
bilmekzorundayız. Çünkü bence insanoğlunun
kendisine ve çevresine karşı belki de ilk görevi
mutlu olmak ve mutlu kılmak.
{"Zaman bihmlehnin çoğulu doğaya, tekilibi-
ze ilişkindir, bizim yaşamış olduğumuzu göste-
rir. 'Binlerce yıl' sözü masaldır, 'bir gün' ise ger-
çek" diyordu Melih Cevdet Anday.)
"Bir gün", "bir an"... Yaşamışhğın izdüşüm-
leri... Mutlu anlarınızın çoğalması ve onları fark
etmenizdileğiyle...
zeynep « zeyneporal.com
Faks:(0 212)257 16 50
Yasaklamaya Baykam'dan tepki
I Kültür Servisi - Amerika'da yaşayan
Türk yazar Murat Hiçyılmaz'ın Piramid
Yayınevi'nden çıkan 'Aum' adlı romanı
hakkında 2. Sulh Ceza Mahkemesi tarafindan
Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan
Koruma Kurulu'nca düzenlenen rapor
gereğince toplatıhna karan verildi. Yayınevi
sahibi ve Genel Yaym Yönetmeni Bedn
Baykam, suçlamalan reddetti ve para
cezasını ödemeyeceğini istanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı'na, adliyeye ve gerekli
makamlara bildirdi. Bu arada 2. Asliye Ceza
Mahkemesi'ne başvurarak toplatıhna karanna
itiraz eden Baykam'm isteği reddedildi.
Baykam daha önce de Erje Ayden'in
kitaplannm toplatıhnasma dikkat çekerek
muzu- kurulunun şahsına, yayımladığı kitaplara
ve yazarlara önyargıh davrandığım, bunun
ardında siyasi bir tavır olduğunu öne sürdü.
Iranlı oyuncudan ajansına dava
• LONDRA (AA) - Iran asıllı Ingiliz oyuncu
Alan Marm, kendisine sadece kebapçı, terörist
ya da Ingiltere'de yaşayan yabancı rollerini
bulan ajansmı, ırk aynmcılığı yapmakla
suçlayarak dava etti. Otto Ser\ices adlı ajansa
bağlı bulunduğu 9 ay boyunca, çağnldığı
seçmelerin pek çoğunda kendisinden
sübyancı, sahtekâr Arap, terörist gibi roller
oynamasının istendiğini belirten Marni,
merkezi Sheffield'da bulunan ajansm
kendisine sadece belli ırklarla ilgili ve kötü
imajlar içeren roller önerdiğini ileri sürdü.
Ajans yetkilileri ise suçlamalann dogru
olmadığını açıkladılar. Dava önümüzdeki
günlerde Sheffield Iş Mahkemesi'nde
görülmeye başlayacak. ». t