23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3HAZİRAN2003SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Babıali'ye Bir Oztem... Çoktsndır3abıâli'den geçmiyorum. Oysa bir örrür tükettim bu yokuştan ine çıka.. Içimdefl gelmiyor... Babıâli 'ye inmek, kitappı vitrinlerine baka baka Cağaloğlu'na çıkmak, ayrı bir mutlu- luktu. Üstaoları görürdük: Işte Peyami Safa, işte Necip Fazıl, işte Yusuf Zi- ya, Vâlâ Nureddin, işte Mahmırt Ye- sari... Parmakla gösterirdik birbirimi- ze. Onlar da, onurlu bir yürüyüşle ağır ağıryokuşu tırmanırlardı. Arada durup, kapı önlerine çıkan kitabevi çalışan- lanyla, patrorlarıyla selamlaşıp söyle- şirlerdi. Ortaokul sralarındaydım. Yıl 1937, i 938... Türkçe öğjretmenimizden, "Ya- nnın bir muharriri olacaksın" övgü- sünü duymanın coşkusuyla mı, yok- sa içimden geten birotolişle mi bilmem, herfırsatta Babıâli yokuşuna atardım kendimi. Biraşağı iner, sonrayeniden tırmanırdım yokuşu... Sanki beni o caddededolaşanlartanıyacakmış gi- bi.' Vitrinlerin önündeki yeni kitaplara bakardım. Remzi KitaDevi'nin beyaz kapaklı romanları: Gorki "Benim Üniversite- ierim"; Anatole France "TannlarSu- samışlardı"; Çehov "6 Nolu Koğuş ", daha başkaları... Ellişer kuruşa alır- dım bunlan. Elli kuruş derken gençler şaşırmasınlar, büyük paraydı elli ku- ruş, yani yanm Türk Urası! Bugünün beş yüz lirasını mı karşılar, yoksa elli bin lirasını mı? Inkılap Kitabevı'nin yayınları ise yir- rni beş kuruş. llk kez Reşat Enis'in "Af- rodit Buhurdanında Bir Kadın"\ru al- rnıştım. Daha sonra öteki kitaplan... Nâ- zım Hîkmet açık açık satılırdı. Beni en çoketkileyen "Şeyh Bedrettin Desta- nı" olmuştu. Komünistmiş, öyle der- lerdi. Ama beni öncelikle şiirleri etki- liyordu. Ayrıca, kişilikli tutumu, diren- ci... Bir arkadaşım vardı o yıllarda. Aynı sınıftandık. Benden bir iki yaş büyük- tü. O da bir yazı hastasıydı. Roman- laryazmıştı: "Alevden Geceler", "Ih- tiraslı Kadın" gibi adlarta!.. Basın dün- yasına bir an önce atılmak için sabır- sızlanıyordu. "Gidelim dergilere, ga- zetelere" diyordu. Bir gün Türkiye Ya- yınevi'ne gittik. "Ateş", "Binbir Ro- man", "Yıldız" gibi dergilerin çıktığı yere... Cemil Cahit Cem, çevirmem için Fransızca bir kitap vermişti... Ama bize en büyük ilgiyi gazetenin dağrtım işleriyle ilgili kişisi göstermişti. Elimi- ze iki kocaman defter tutuşturarak. Bu defterdekileri o yeni deftere geçi- recektik. Ben yazar, gazeteci olmanın yolu- nun böyle bayi defterlerini temize çek- mekten geçmediğine inandığım için, hemen yan çizdim. Ama Necati "Böy- le yazar olunur" sanısıyla, günlerce o defterleri düzenleyip durdu. Bugün Babıâli var mı? Bizden son- rakilerin "Bizirn Vö/cuş"adınıverdiğio dik yokuş eski canlılığını koruyor mu? Vıtrinlereskisi gibi değil. Ne Kanaat Ki- tabevi, ne Semih Lütfü, ne Insel Kita- bevi var. Zorlukla direnen Remzi Kita- bevi bile ağıriığı başka yeriere verdi. Birden, Vakit Kitabevi'ni anımsa- dım. Behram Bey'den aldığım telif paraları... 1940'larda Vakit gazetesinde çıkan yazılanma iki buçuk lira öderlerdi. Bi- raz birikince, Behram Bey'e giderdim. Hergidişimde "Para alıp ne yapacak- sın, sana kitap vereyim" derdi. Vakit Yayınlan'nın Haydar Rifat çevirilerini elimetutuştururdu. Bırgün, "Artıkbi- raz da para ver Behram Bey" demek yürekliliğini gösterdiğimde, "Ah bu gençler, işinizgücünüzpara, nerde es- ki muharhrler" deyivermişti. Gazeteler teker teker uzaklara, Iki- telli'lere gitti. Kitapçılar kaldınm ser- gilerine yerini bıraktı. Pek çoğu Beyoğ- lu'na, Şişli'ye taşındı. Geçmişin gü- zellikleri yok oluyor. Belki de bize, biz Babıâli yıllannın özlemini duyanlara öyle geliyor. (Bu yazı, "Güzel Düşlerin Sonu" -1994- kitabından alınmıştır.) Yeni İş Yasası Yeni çalışma ilişkileri, emeğin parçalandığı, yalnızlaştınldığı, gelir ve gelecek güvencesinin ortadan kaldınldığı, toplu iş ilişkilerine yönelmesi ve örgütlenmesine engel olacak süreçlere itildiği bir toplumsal yapı oluşturacaktır. Perihan SARI.E57frKamu Görevlisi, DÎSKAraştırma MerkeziKoordinatörü B ir ülkenin çalış- ma yaşamına üişJdn gösterge- lerin, o ülkenin gelişmişlik düzeyi ile ilgi- li olduğu bilinen birgerçek- tir. Çalışma ilişkilerinın ta- raflan olan ve toplumsal tarflar olarak tanımlanan işçi-işveren ve hükümet üçlüsünün ikilı ya da çok- lu iletişimlerinin, bu alanı düzenlemedeki etkiniiği ve belirleyicüiği de bu ger- çekliğin bir sonucudur. Günümüzde, yeni lıbe- ral politikalar bir yandan emeğe, emekhaklanna ve emek örgütlerine yönelik ataklannı sürdürürken top- lumsal tepkileri azaltmak ve meşruiyet sağlamak için iletişim yollan aramakta, biryandan da doğası gere- ği bu gerçekliğin sınırlan- nı zorlamaktadır. Ülkemizde de yeni libe- ral politikalar, toplumsal taraflann nitel ve nicelge- lişmişlik düzeylerine ko- şutluk içeren bir biçimde yaygınlaştınlmakta, ser- mayenin politika üzerin- dekı etkisi aracılığıyla, eko- nominın toplumsal haklar üzerindeki baskısı yoğun- laştırılmaktadır. TBMM tarafindan uzun sürenve ana muhalefetpar- tisi olarak CHP'nin sade- ce biravuç milletvekilinin karşı çıkışıyla gerçekleşen oturumlar sonunda kabul Fiyatlar sabitlendi! Fiya:ar tırmanışa geçmeden bir Netcell Satış Noktası'na uğrayın, Nokia cep telefonunuzu Türk Lirası üzerinden sabit fiyat avantajıyla alın. Son gün 30 Haziran! www.n«3«].com.tr IMOKIA CONNECTING PEOPLE NET££LL Netced Oaraşma Hacn 0216 34$ 82 49 0216J30MM edilen Yeni İş Yasası bu yaklaşımın somut birörne- ğini oluşturmuştur. Hazır- lanma aşamasından TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmesine dek geçen sürede yaşanan ve tartışı- lanlarda görüldüğü gibi, emek örgütlerinınkarşı çı- kışlanna karşın bireysel çalışma ilişkılennde ku- ralsızlığı ve korunmasızh- ğı geçerli kılacak yeni bir sistem yasallaştınlmıştır. tş Yasası ile gerçekleşti- rilen çalışma ilişküerinin esnekleştirümesi,işgüven- cesî gibi temel bir hakkın vasalaşünlmasıni]] bedeli olarak; gerçekte olmay an bir üçhi uzJaşmanın sonu- cuolarak gündeme getirü- miştir. Var oiduğu ileri sü- rülen uzlaşma, bir "söz- leşme"ye dayandınlmak- ta ve işçi konfederasyonla- ruım karşıçıkışlan " sozleş- meye uymama" olarak ni- tetendirümektedir. Iş Yasası'nın tasan ola- rak TBMM'ye sunulma- sından önce, işçi ve işve- ren örgütleri arasında sür- dürülen tartışmalarda, hü- kümet (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı) üçlü katılımuı bir tarafi değil- mişçesine davranmış, top- lumsal uzlaşmayı işçi-işve- ren örgütlerinin görüşme- leri ile smırlı algılamış, toplumsal güç dengelerinı görmek istememiş; emek örgütlerinden yana olmak gereğini duymamıştır. Si- yasal erk, üçlü kanlımı yad- sıyarak, bu denlı çatışma- lı bir alanda taraflann "an- taşmalanm" ve "uzJaşma- lannı" bekkmıştır. Bu ne- denJe, toplumsal çözülme yaratabıleceksonuçlan ne^ deniyle özenîe yajdaşılina- sı gereken, töplmasal ilış- kilerdebelirieyici ojacak ve topfumsal 'yâptda'lcökten dönüşümlere neden olabi- lecek bir konu, biçimi ve nitelıği tarüşılacak uzlaş- malara dayanarak, siyasal erkinkendinden soyutladı- ğı bir sürecin sonunda ve kamuoyunda yeterince tar- öşılmadan TBMM günde- mine taşmmıştır. Biçimsel olarak bileolsa emekten yana tavır koy- maktan kaçınan "siyasal erk", bu noktada ortaya çıkmış ve sermayeden ya- na ağutğını koyarak var- lıgını göstermiştir. Esnek- lik içeren hükürnler, "pya- sanmgtriielinindüzEnledi- ği" TBMM Genel Kuru- lu'nda, ıktidar milletvekil- Ierinin "işyeriningüvence- si, işçininkindcn önce ge- lir" sloganlanyla kabul edilmiş; iş güvencesinin uygulama alanı ve iş gü- vencesi hakkının sınırlan daralnlmış; emek örgütle- rinın ve muhalefetin tasa- nyı "kölelik yasası" ola- raknitelendıren karşı çıkış- lan ise "ideolojik" bulu- narak, sayısal çokluğun üs- tünlüğü üe yok sayılmıştır. Iş Yasası'nın özellikle, 4773 sayılı yasa ile getın- lenden bile daha geri bir ni- telikte yeniden düzenle- nen iş güvencesi ile ilgili maddeleri, tartışmalann bir başka boyutta sürece- ğini göstermektedir. tş gü- vencesinin uygulanacafı işyerlerinin kapsamının da- ralülması, yararlanacak iş- çi sayısınm sınırlanması ve yargı yolu ile işe geri dönmede ve iş güvencesi- ni kesin olarak sağlamada önem taşıyan ödencelerin azaltılması, 158 sayılı Uluslararası Çahşma Ör- gütü Sözleşmesi hükümle- nnin ulusal hukuka uyar- lanması anlammda sorun olabilecek ve anayasamı- zuı eşitlik ilkesine aykın- lık oluşturacak bir durum olarak ortayaçıkmışür. An- cak, asıl önemli olan, bi- reysel çalışma ilişkilerin- de çalışma biçimleri, söz- leşme türleri ve çalışma sürelerinde yasa hükmü olarak getirilen, ülke gene- ünde tüm alanlan kapsaya- cakbiçimde uygulanması- na olanak veren düzenle- melerdir. Toplumsal parçalanma Işçinin, işveren karşısın- da yalnız, korunmasız ve güçsüz oiduğu bir alanda, işçınin toplu ve örgütlü bir konumdayken ve ancak bir toplu ış sözleşmesi hük- mü olarak düzenlendiğin- de, işçiyi koruyacak bir nı- telik kazanabilecek olan konulann, tüm çalışanlan kapsayacak biçimde yay- gınlaştınlması, toplumsal parçalanmaya neden ola- cak bir sürecin başlaması anlamına gelecektir. Gerçekte sürmekte olan ve emekten yana polıtika- larla önlenmesi gereken esneklik uygulamalan, ye- ni Iş Yasası üe yasallık ka- zanacaktır. Sosyal güven- lik sisteminin içinde bu- lunduğu sorunlar, kayıt dı- şı ekonominin yaygınlığı ve arkasındaki siyasal des- tek, işsizlik oranlarının yüksekliği, istihdam ya- ratmayan bir ekonominin varlığı birlikte değerlen- dirildiğinde; toplumsal bü- tünleşmenin ve toplumsal banşın tehJıkede olduğunu öngörmek kaçınılmaz ol- maktadır. Yeni çalışma ilişkileri, emeğin parçalandığı, yal- nızlaştınldığı, gelirve ge- lecek güvencesinin orta- dan kaldınldığı, toplu iş ilişkilerine yönelmesi ve örgütlenmesine engel ola- cak süreçlere itildiği bir toplumsal yapı oluştura- caktır. Böylece yeni Iş Yasa- sı'nın kabul edılnıesıyle, "İşçiningümıeesinden ön- ce,iş>çrigü\«]eesigefr" so- züne uyuknuş; emek hak- lan üzerinden yaraûlan ola- naklarla, dünya pazarla- nnda rekabet gücü elde et- miş olan işyerleri -dolayı- sıyla sermaye- "korun- muş"; bunun karşüığında emekçiler feda edilmiş ol- maktadır. Her şeyin bu denlı açık yaşandığı koşullarda ise toplumsal taraflann uzlaş- ması, uzlaşmaması. üçlü kanlım, vb. söylemlere bas- vurmanın, birtakım bıçım- sel gereklere uyma zorun- luluğu aramanın, hiçbir an- lamı ve değeri yoktur. Ortaya çıkan sonuçtan zarar gören taraflann da bunedenlerle, sonucu meş- rulaştırmaktan başka ya- ran olmayacak biçımsel gereklere uyma zorunlu- luğu yoktur. Kendini yok edecek gi- rişimlere karşı çıkmayı ve direnç örgütlemeyi bilen, 15-16 Hazıranlan yaşamış bir emek hareketi, gücü- nü ve gelişmişlıği ortaya koymak zorundadır. "Ka- saba çarsısr alışkanlıkla- nndan kurtulamamış, bu yapısıyla "dünya pazarla- nyla bütünJeşmeye" kal- kışan; "sos>al damçBng" yaparakreTcabet edebılme- yi hedefleyen; siyasal er- ki kullanarak varlığını güç- lendiren sermayeye, eko- nomikgücünün toplumsal haklarüzerindeki gücünün sınınnı göstermesi gerek- mektedir. Bu süreçte emek örgüt- leri, sermaye güdümünde- ki bu hükümetin toplum- sal ortaklan olamayacağı ve bu koşullarda toplum- sal uzlaşma isteğinin bir aldatmaca oldugu gerçe- ğini unutmadan; toplumun tüm kesimleri ile ortakdav- ranmah; dayaülanlara kar- şı bırlikte savaşmalıdu". Bana 'Jakoben' Diyene...II VURAL SA\AŞ Yargıtay Onursal C. Başsavcısı D ünku yazımın sonunda "Jako- benlik" sorununu da yanıtlaya- cağunı belirtmiştim. Işte yanıt: Çumhuriyetimizi ve Atatürkcülüğü sa- \aınan kişiler "jakoben" diye nitelendi- rilerek karalanmaya çalışılıyor. "Mffitan Demokrasi'' adlı kitabımda onlann yaz- dıklanndan aluıtılar yaptığun ve Türki- ye Cumhuriyeti'nin amansız bir düşma- nı oldugubilinen Süddeutsche Zeitung ga- zetesi başyazan Wolfgang Koydl, Türki- ye hakkında bir kitap yazmış, Türkçeye henüz çevrilmemiş bu kitapta benden "Türkiye'ııin Roberspierre'i" diye bah- sediyormuş. "Jakobenlik'' bu kadar mı kötü? Bu konuda aynntılı araştırmalaryapmış olan Prof. Dr. TanerTîmur, "Sürûden Aynlan- lar" adlı eserinde şunlan yazıyor: "~ Birdüşünce. bir hareket birde\Tim karaianmak mı isteniyor? Onu 'jakobe- nizm'k nitelemek yeterii (s. 135). "_ Banş ve demokrasi abidesi Jean Ja- ues, terörsembotü haluıe getirflmişRobers- pierre'eha^Tandı.Sıksık,'jakoben kulüp- lerinde olsaydım, Roberspierre'in yanın- da orururdum' derdi Ona göre 'halka olan derin ve ince saygısı dolayısıyla Ro- berspierre büyüktü' (s. 136)." ... Aslında devrimın başlangıcuıdan iti- baren terör ortamını yaratan toplumsal nedenler vardı: Daha 1791 HaziranTnda Kral'uı kaçarak yabancılarla temasa geç- mesi Saray'uı ihanetıni sergilemiş, daha sonra aristokrasinin -bir kısım köylüleri de sürükleyerek- bir komplo cephesi oluş- turmalan Fransız halkını son derece kız- dırmış ve tahrik etmişti. Bubağlamda, baş- ta Roberspierre olmak üzere Konvansi- yon'a egemen olan Jakoben lıderler, as- lında, terörü legalleştirerek ve radikalleş- tirerek çok daha korkunç olabilecek bir halk terörünü önlemek istiyorlardı. Terö- rün radıkallığı kısa sürmesuıe yol aça- caktı(s. 140). u ~ Jakobenler, giderek demokratikle- şen ve sonunda aktif-pasif vatandaş ikile- mini v^dsıyarak genel oy' ilkesini halka mal etmeğeçahşan bir konumagelmişler- dir.Jakobenler. aydınlanma düşüncesüün henüzdar biretitin smniarmıaşmadığı köy- lübir toplumda. özgüriük ve özellikle eşit- lik ilkesuü genis kitklere yayuuslardır. On- lar sayesinde aristokrat lunanlar kalmış ve vatandaş sözcüğü genel hitap biçimi haüni alnuştır. Yine onlar sayesinde rejî- nün ancakCumhurrvet olabilecegi fîkri bir ulusal uzlaşma (consensus) haüni alnus- nr. Muhafazakâr çevrelerin de katılımıv - la -çok küçük bir nıonarşist azmlığın dı- şında-jakobenlerin baş sloganı Cumhu- riyetçüik', bugünFransızkhnüğınin temel Ukelerindendir. Oysa 1789'da Fransa'da Cumhumetçi yok gibhdi. Camille Des- moulıns 14Temımız 1789'daParis'te 'bel- ki biz Çumhunyetçıler on kişi bile değil- dıkdi>ordu(s.l42)." Jakobenizm konusunda en etküi eser ola- rak bilinen Totaliter Demokrasi'nin Kö- kenleri (The Origins of Totalıtarian De- mocracy) adlı eserinde Jacop Talmon, so- nuçta şöyle diyor: u Yme de! Bütün bu mirastan sadece kolektif bir dünyayi değişrirme iradesi ve buamaçlabireyseliradeleridev bircömert- lik ve uyıımlu eylem çabasma dönüştür- mek anısıkalsa dahi.jakobenlik. yanıtve- remeyeceği bütün beklenrilerden soyut- lannuş bir halde. yüceltki bir tecrübenin anısını koruyor. \einsan birzamanlar Ja- ures'in. Roberspierre'in yanına oturma- yı düşlediği jakoben sıralann vanında bi- ze de küçük biryer kaldığmı umut etmek- ten kendini alamıyor (s. 147)." PENCERE Gönülsüzlük Gönüldaşlık Gereğî... Yazılı basında -dinci kesimin dışında- dört bü- yük grup bulunuyor... Sabah, Akşam, Star ve Hürriyet... Hürriyet'in başını çektiği kurum 'Doğan Grubu' diye anılıyor, çeşitli medya dallanndaki şirketleriy- le ve medya dışındaki kuruluşlanyla bir dev holding yapısındaki Doğan, ötekilerie kavgalıdır... Biriylede değil.. ÜçüyleL Rakip olmak ille de çatışmaya girmek için yeter- ii bir neden olamaz; Doğan Grubu bu nedenle kav- gasını "hortumcularla mücadele" temeline oturt- mak istiyor... Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök geçen haftanın sonunda üst üste iki yazı yazarak bu yolda yeni bir çaba gösterdi... Ozetle dedi ki: - Ülkede kimi bankalar 22 milyar dolaria battı, bunun 11 milyar dolannı banka sahipleri cebe at- tı, bunun hesabını sormayacak mıyız?.. özkök'ün derdi büyük; çünkü bu konuda Doğan Grubu'ndaki köşe yazarlan bile suskun... Neden?.. • Geçen gün bir başarılı girişimci yaşananlan şöy- le özetledi: - Bir ülkede enerji ve bankacılık dışanya bağlan- dı mı iş bitmiştir; Türkiye'de tezgâhlanan budur; bankalara el koyma sürecininperde arkasında ya- tan planlamanın özü de budur. Gerçek mi?.. • Hem köşe yazarı ne yapsın?.. Devlet bankaya el koymuş.. Banka sahibini tutuklayıp hapse atmış; birzaman sonra tutukluluk süresini yeterii görüp salıvermiş.. Davasürüyor.. Savcı takip ediyor.. Yargıç yargılıyor. Dürüst gazeteci bakıyor, bir sürü dosya, bir sü- rü dava, bir sürü iddia, al birini vur ötekine, hangi birine el atmalı, ne yazmalı?.. Doğan Grubu'nun köşe yazarlan da bu işe bu- laşmakta gönülsüzler... Devletin el koyduğu ve mahkemeye verdiği bir dosyada sonucu beklemek gerekmez mi?.. • Olayın bir başka yönü daha var ki medyamızı ya- kından ilgilendiriyor... Resmi görevlilerin el koyduklan bankalar arasın- da Akşam Grubu'nun Pamukbank'ı, Sabah Gru- bu'nun Etibank'ı da bulunmaktadır... Doğan Grubu'nun banka hortumculanyla müca- deleyi Sabah ve Akşam medya gruplannı batır- mak üzerine bir savaşımın rayına oturtmak isteme- si, dürüst gazeteciyi tedirgin ediyor; çünkü böyle bir eylem Türkiye'de basın özgürlüğünü tehdit ede- cek boyutlar taşıyor... Bugün Türkiye medyasındaki dört büyük grup- ta çalışanlar meslektaştır... . Ârkadaştır... ^ GönüJdaştır.. "*~- ' lr- Doğan Grubu'ndaki köşe yazarlarının y _ ele almaktaki gönülsüzlüğü bu gönüldaşlıktan da kaynaklanıyor; patronaja aşılı Ertuğrul özkök bu- nu anlayabiliyor mu?.. Sanmıyorum. TURKIYE GAZETECİLER CEMİYETİ 2002-2003 BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÖDÜLÜ KATILMA KOŞULLARI Cemıyetımızın basın özgürlüğünün önemını vurgula- mak amacıyia koyduğu "Basın Özgüriüğü Ödülü" her yıl basın özgürlüğünü savunan ve bu uğurda çaba sarfeden kişı ve kuruluşlara ayrı ayrı verilmektedir. Ödül venlecek kişı veya kuruluşun, basın özgürlüğü- nü savunma yolunda 1 Haziran 2002 ile 31 Mayıs 2003 günlen arasındakı çalışmaları değerlendırmede gözönüne alınacaktır. Ödül Adaylıkları: a) Kişısel veya kuruluşlann kendi başvuruları, b) Gazete, dergı, TV, radyo veya ajans kumluşlarının yetkililennce aday göstenlme c) Türkiye Gazetecıler Cemıyeti Yönetım Kurulu'nca aday göstenlme ile gerçekleşır. Büyük Seçici Kurul: Özel Ödül Yönetmeliği uyarınca, kuruluşları tarafin- dan belirlenen temsıialerden oluşmaktadır: TBMM'de grubu bulunan partilerden bırer temsıla, Türkiye Barolar Biriiği temsılcısı, Türkiye Gazeteciler Sendikası temsilcisı, Gazete Şahıpieri Derneği temsilasi, istanbul Üniversıtesı temsilcisi, Türkiye Gazetecıler Cemıyeti"nden üç temsılcı, Başvuru Süresi: Başvuruiar, çalışmaları gösteren belge ve yayınların 11 nüsha olarak eklendiği bir yazıyla, engeç 27 Haziran 2003 Cuma günü saat 16.30'a kadar Türkiye Gazetecıler Cemıyetı'ne ulaştınlmış olmalıdır. Kişi ve kuruluşlara duyurulur. Türkocağı Cad. No: 1 34440 Caga/oğlu-İSTANBUL Tel: (0.212) 513 83 00 Faks: (0.212) 526 80 46 TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ Türkiye Gazetecıler Cemiyetı'nin yayınladığı günfük Bizim Cazete Ülke sorunlanna ilışkın raporianyla, araştırmalanyla, köşe yazılanyia, tarafsız habertenyte sıvil toplumlann gazetesı. Düzenli okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212.51106 75
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear