Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 3HAZİRAN2003SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Babıali'ye Bir Oztem...
Çoktsndır3abıâli'den geçmiyorum.
Oysa bir
örrür tükettim bu yokuştan
ine çıka.. Içimdefl gelmiyor... Babıâli 'ye
inmek, kitappı vitrinlerine baka baka
Cağaloğlu'na çıkmak, ayrı bir mutlu-
luktu.
Üstaoları görürdük: Işte Peyami
Safa, işte Necip Fazıl, işte Yusuf Zi-
ya, Vâlâ Nureddin, işte Mahmırt Ye-
sari... Parmakla gösterirdik birbirimi-
ze. Onlar da, onurlu bir yürüyüşle ağır
ağıryokuşu tırmanırlardı. Arada durup,
kapı önlerine çıkan kitabevi çalışan-
lanyla, patrorlarıyla selamlaşıp söyle-
şirlerdi.
Ortaokul sralarındaydım. Yıl 1937,
i 938... Türkçe öğjretmenimizden, "Ya-
nnın bir muharriri olacaksın" övgü-
sünü duymanın coşkusuyla mı, yok-
sa içimden geten birotolişle mi bilmem,
herfırsatta Babıâli yokuşuna atardım
kendimi. Biraşağı iner, sonrayeniden
tırmanırdım yokuşu... Sanki beni o
caddededolaşanlartanıyacakmış gi-
bi.' Vitrinlerin önündeki yeni kitaplara
bakardım.
Remzi KitaDevi'nin beyaz kapaklı
romanları: Gorki "Benim Üniversite-
ierim"; Anatole France "TannlarSu-
samışlardı"; Çehov "6 Nolu Koğuş ",
daha başkaları... Ellişer kuruşa alır-
dım bunlan. Elli kuruş derken gençler
şaşırmasınlar, büyük paraydı elli ku-
ruş, yani yanm Türk Urası! Bugünün
beş yüz lirasını mı karşılar, yoksa elli
bin lirasını mı?
Inkılap Kitabevı'nin yayınları ise yir-
rni beş kuruş. llk kez Reşat Enis'in "Af-
rodit Buhurdanında Bir Kadın"\ru al-
rnıştım. Daha sonra öteki kitaplan... Nâ-
zım Hîkmet açık açık satılırdı. Beni en
çoketkileyen "Şeyh Bedrettin Desta-
nı" olmuştu. Komünistmiş, öyle der-
lerdi. Ama beni öncelikle şiirleri etki-
liyordu. Ayrıca, kişilikli tutumu, diren-
ci...
Bir arkadaşım vardı o yıllarda. Aynı
sınıftandık. Benden bir iki yaş büyük-
tü. O da bir yazı hastasıydı. Roman-
laryazmıştı: "Alevden Geceler", "Ih-
tiraslı Kadın" gibi adlarta!.. Basın dün-
yasına bir an önce atılmak için sabır-
sızlanıyordu. "Gidelim dergilere, ga-
zetelere" diyordu. Bir gün Türkiye Ya-
yınevi'ne gittik. "Ateş", "Binbir Ro-
man", "Yıldız" gibi dergilerin çıktığı
yere... Cemil Cahit Cem, çevirmem
için Fransızca bir kitap vermişti... Ama
bize en büyük ilgiyi gazetenin dağrtım
işleriyle ilgili kişisi göstermişti. Elimi-
ze iki kocaman defter tutuşturarak.
Bu defterdekileri o yeni deftere geçi-
recektik.
Ben yazar, gazeteci olmanın yolu-
nun böyle bayi defterlerini temize çek-
mekten geçmediğine inandığım için,
hemen yan çizdim. Ama Necati "Böy-
le yazar olunur" sanısıyla, günlerce o
defterleri düzenleyip durdu.
Bugün Babıâli var mı? Bizden son-
rakilerin "Bizirn Vö/cuş"adınıverdiğio
dik yokuş eski canlılığını koruyor mu?
Vıtrinlereskisi gibi değil. Ne Kanaat Ki-
tabevi, ne Semih Lütfü, ne Insel Kita-
bevi var. Zorlukla direnen Remzi Kita-
bevi bile ağıriığı başka yeriere verdi.
Birden, Vakit Kitabevi'ni anımsa-
dım. Behram Bey'den aldığım telif
paraları...
1940'larda Vakit gazetesinde çıkan
yazılanma iki buçuk lira öderlerdi. Bi-
raz birikince, Behram Bey'e giderdim.
Hergidişimde "Para alıp ne yapacak-
sın, sana kitap vereyim" derdi. Vakit
Yayınlan'nın Haydar Rifat çevirilerini
elimetutuştururdu. Bırgün, "Artıkbi-
raz da para ver Behram Bey" demek
yürekliliğini gösterdiğimde, "Ah bu
gençler, işinizgücünüzpara, nerde es-
ki muharhrler" deyivermişti.
Gazeteler teker teker uzaklara, Iki-
telli'lere gitti. Kitapçılar kaldınm ser-
gilerine yerini bıraktı. Pek çoğu Beyoğ-
lu'na, Şişli'ye taşındı. Geçmişin gü-
zellikleri yok oluyor. Belki de bize, biz
Babıâli yıllannın özlemini duyanlara
öyle geliyor.
(Bu yazı, "Güzel Düşlerin Sonu"
-1994- kitabından alınmıştır.)
Yeni İş Yasası
Yeni çalışma ilişkileri, emeğin parçalandığı, yalnızlaştınldığı, gelir
ve gelecek güvencesinin ortadan kaldınldığı, toplu iş ilişkilerine
yönelmesi ve örgütlenmesine engel olacak süreçlere itildiği bir
toplumsal yapı oluşturacaktır.
Perihan SARI.E57frKamu Görevlisi, DÎSKAraştırma MerkeziKoordinatörü
B
ir ülkenin çalış-
ma yaşamına
üişJdn gösterge-
lerin, o ülkenin
gelişmişlik düzeyi ile ilgi-
li olduğu bilinen birgerçek-
tir. Çalışma ilişkilerinın ta-
raflan olan ve toplumsal
tarflar olarak tanımlanan
işçi-işveren ve hükümet
üçlüsünün ikilı ya da çok-
lu iletişimlerinin, bu alanı
düzenlemedeki etkiniiği
ve belirleyicüiği de bu ger-
çekliğin bir sonucudur.
Günümüzde, yeni lıbe-
ral politikalar bir yandan
emeğe, emekhaklanna ve
emek örgütlerine yönelik
ataklannı sürdürürken top-
lumsal tepkileri azaltmak
ve meşruiyet sağlamak için
iletişim yollan aramakta,
biryandan da doğası gere-
ği bu gerçekliğin sınırlan-
nı zorlamaktadır.
Ülkemizde de yeni libe-
ral politikalar, toplumsal
taraflann nitel ve nicelge-
lişmişlik düzeylerine ko-
şutluk içeren bir biçimde
yaygınlaştınlmakta, ser-
mayenin politika üzerin-
dekı etkisi aracılığıyla, eko-
nominın toplumsal haklar
üzerindeki baskısı yoğun-
laştırılmaktadır.
TBMM tarafindan uzun
sürenve ana muhalefetpar-
tisi olarak CHP'nin sade-
ce biravuç milletvekilinin
karşı çıkışıyla gerçekleşen
oturumlar sonunda kabul
Fiyatlar sabitlendi!
Fiya:ar tırmanışa geçmeden bir Netcell Satış Noktası'na uğrayın,
Nokia cep telefonunuzu Türk Lirası üzerinden
sabit fiyat avantajıyla alın.
Son gün 30 Haziran!
www.n«3«].com.tr
IMOKIA
CONNECTING PEOPLE
NET££LL
Netced Oaraşma Hacn 0216 34$ 82 49
0216J30MM
edilen Yeni İş Yasası bu
yaklaşımın somut birörne-
ğini oluşturmuştur. Hazır-
lanma aşamasından
TBMM Genel Kurulu'nda
görüşülmesine dek geçen
sürede yaşanan ve tartışı-
lanlarda görüldüğü gibi,
emek örgütlerinınkarşı çı-
kışlanna karşın bireysel
çalışma ilişkılennde ku-
ralsızlığı ve korunmasızh-
ğı geçerli kılacak yeni bir
sistem yasallaştınlmıştır.
tş Yasası ile gerçekleşti-
rilen çalışma ilişküerinin
esnekleştirümesi,işgüven-
cesî gibi temel bir hakkın
vasalaşünlmasıni]] bedeli
olarak; gerçekte olmay an
bir üçhi uzJaşmanın sonu-
cuolarak gündeme getirü-
miştir. Var oiduğu ileri sü-
rülen uzlaşma, bir "söz-
leşme"ye dayandınlmak-
ta ve işçi konfederasyonla-
ruım karşıçıkışlan " sozleş-
meye uymama" olarak ni-
tetendirümektedir.
Iş Yasası'nın tasan ola-
rak TBMM'ye sunulma-
sından önce, işçi ve işve-
ren örgütleri arasında sür-
dürülen tartışmalarda, hü-
kümet (Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı) üçlü
katılımuı bir tarafi değil-
mişçesine davranmış, top-
lumsal uzlaşmayı işçi-işve-
ren örgütlerinin görüşme-
leri ile smırlı algılamış,
toplumsal güç dengelerinı
görmek istememiş; emek
örgütlerinden yana olmak
gereğini duymamıştır. Si-
yasal erk, üçlü kanlımı yad-
sıyarak, bu denlı çatışma-
lı bir alanda taraflann "an-
taşmalanm" ve "uzJaşma-
lannı" bekkmıştır. Bu ne-
denJe, toplumsal çözülme
yaratabıleceksonuçlan ne^
deniyle özenîe yajdaşılina-
sı gereken, töplmasal ilış-
kilerdebelirieyici ojacak ve
topfumsal 'yâptda'lcökten
dönüşümlere neden olabi-
lecek bir konu, biçimi ve
nitelıği tarüşılacak uzlaş-
malara dayanarak, siyasal
erkinkendinden soyutladı-
ğı bir sürecin sonunda ve
kamuoyunda yeterince tar-
öşılmadan TBMM günde-
mine taşmmıştır.
Biçimsel olarak bileolsa
emekten yana tavır koy-
maktan kaçınan "siyasal
erk", bu noktada ortaya
çıkmış ve sermayeden ya-
na ağutğını koyarak var-
lıgını göstermiştir. Esnek-
lik içeren hükürnler, "pya-
sanmgtriielinindüzEnledi-
ği" TBMM Genel Kuru-
lu'nda, ıktidar milletvekil-
Ierinin "işyeriningüvence-
si, işçininkindcn önce ge-
lir" sloganlanyla kabul
edilmiş; iş güvencesinin
uygulama alanı ve iş gü-
vencesi hakkının sınırlan
daralnlmış; emek örgütle-
rinın ve muhalefetin tasa-
nyı "kölelik yasası" ola-
raknitelendıren karşı çıkış-
lan ise "ideolojik" bulu-
narak, sayısal çokluğun üs-
tünlüğü üe yok sayılmıştır.
Iş Yasası'nın özellikle,
4773 sayılı yasa ile getın-
lenden bile daha geri bir ni-
telikte yeniden düzenle-
nen iş güvencesi ile ilgili
maddeleri, tartışmalann
bir başka boyutta sürece-
ğini göstermektedir. tş gü-
vencesinin uygulanacafı
işyerlerinin kapsamının da-
ralülması, yararlanacak iş-
çi sayısınm sınırlanması
ve yargı yolu ile işe geri
dönmede ve iş güvencesi-
ni kesin olarak sağlamada
önem taşıyan ödencelerin
azaltılması, 158 sayılı
Uluslararası Çahşma Ör-
gütü Sözleşmesi hükümle-
nnin ulusal hukuka uyar-
lanması anlammda sorun
olabilecek ve anayasamı-
zuı eşitlik ilkesine aykın-
lık oluşturacak bir durum
olarak ortayaçıkmışür. An-
cak, asıl önemli olan, bi-
reysel çalışma ilişkilerin-
de çalışma biçimleri, söz-
leşme türleri ve çalışma
sürelerinde yasa hükmü
olarak getirilen, ülke gene-
ünde tüm alanlan kapsaya-
cakbiçimde uygulanması-
na olanak veren düzenle-
melerdir.
Toplumsal parçalanma
Işçinin, işveren karşısın-
da yalnız, korunmasız ve
güçsüz oiduğu bir alanda,
işçınin toplu ve örgütlü bir
konumdayken ve ancak bir
toplu ış sözleşmesi hük-
mü olarak düzenlendiğin-
de, işçiyi koruyacak bir nı-
telik kazanabilecek olan
konulann, tüm çalışanlan
kapsayacak biçimde yay-
gınlaştınlması, toplumsal
parçalanmaya neden ola-
cak bir sürecin başlaması
anlamına gelecektir.
Gerçekte sürmekte olan
ve emekten yana polıtika-
larla önlenmesi gereken
esneklik uygulamalan, ye-
ni Iş Yasası üe yasallık ka-
zanacaktır. Sosyal güven-
lik sisteminin içinde bu-
lunduğu sorunlar, kayıt dı-
şı ekonominin yaygınlığı
ve arkasındaki siyasal des-
tek, işsizlik oranlarının
yüksekliği, istihdam ya-
ratmayan bir ekonominin
varlığı birlikte değerlen-
dirildiğinde; toplumsal bü-
tünleşmenin ve toplumsal
banşın tehJıkede olduğunu
öngörmek kaçınılmaz ol-
maktadır.
Yeni çalışma ilişkileri,
emeğin parçalandığı, yal-
nızlaştınldığı, gelirve ge-
lecek güvencesinin orta-
dan kaldınldığı, toplu iş
ilişkilerine yönelmesi ve
örgütlenmesine engel ola-
cak süreçlere itildiği bir
toplumsal yapı oluştura-
caktır.
Böylece yeni Iş Yasa-
sı'nın kabul edılnıesıyle,
"İşçiningümıeesinden ön-
ce,iş>çrigü\«]eesigefr" so-
züne uyuknuş; emek hak-
lan üzerinden yaraûlan ola-
naklarla, dünya pazarla-
nnda rekabet gücü elde et-
miş olan işyerleri -dolayı-
sıyla sermaye- "korun-
muş"; bunun karşüığında
emekçiler feda edilmiş ol-
maktadır.
Her şeyin bu denlı açık
yaşandığı koşullarda ise
toplumsal taraflann uzlaş-
ması, uzlaşmaması. üçlü
kanlım, vb. söylemlere bas-
vurmanın, birtakım bıçım-
sel gereklere uyma zorun-
luluğu aramanın, hiçbir an-
lamı ve değeri yoktur.
Ortaya çıkan sonuçtan
zarar gören taraflann da
bunedenlerle, sonucu meş-
rulaştırmaktan başka ya-
ran olmayacak biçımsel
gereklere uyma zorunlu-
luğu yoktur.
Kendini yok edecek gi-
rişimlere karşı çıkmayı ve
direnç örgütlemeyi bilen,
15-16 Hazıranlan yaşamış
bir emek hareketi, gücü-
nü ve gelişmişlıği ortaya
koymak zorundadır. "Ka-
saba çarsısr alışkanlıkla-
nndan kurtulamamış, bu
yapısıyla "dünya pazarla-
nyla bütünJeşmeye" kal-
kışan; "sos>al damçBng"
yaparakreTcabet edebılme-
yi hedefleyen; siyasal er-
ki kullanarak varlığını güç-
lendiren sermayeye, eko-
nomikgücünün toplumsal
haklarüzerindeki gücünün
sınınnı göstermesi gerek-
mektedir.
Bu süreçte emek örgüt-
leri, sermaye güdümünde-
ki bu hükümetin toplum-
sal ortaklan olamayacağı
ve bu koşullarda toplum-
sal uzlaşma isteğinin bir
aldatmaca oldugu gerçe-
ğini unutmadan; toplumun
tüm kesimleri ile ortakdav-
ranmah; dayaülanlara kar-
şı bırlikte savaşmalıdu".
Bana 'Jakoben' Diyene...II
VURAL SA\AŞ Yargıtay Onursal C. Başsavcısı
D
ünku yazımın sonunda "Jako-
benlik" sorununu da yanıtlaya-
cağunı belirtmiştim. Işte yanıt:
Çumhuriyetimizi ve Atatürkcülüğü sa-
\aınan kişiler "jakoben" diye nitelendi-
rilerek karalanmaya çalışılıyor. "Mffitan
Demokrasi'' adlı kitabımda onlann yaz-
dıklanndan aluıtılar yaptığun ve Türki-
ye Cumhuriyeti'nin amansız bir düşma-
nı oldugubilinen Süddeutsche Zeitung ga-
zetesi başyazan Wolfgang Koydl, Türki-
ye hakkında bir kitap yazmış, Türkçeye
henüz çevrilmemiş bu kitapta benden
"Türkiye'ııin Roberspierre'i" diye bah-
sediyormuş.
"Jakobenlik'' bu kadar mı kötü? Bu
konuda aynntılı araştırmalaryapmış olan
Prof. Dr. TanerTîmur, "Sürûden Aynlan-
lar" adlı eserinde şunlan yazıyor:
"~ Birdüşünce. bir hareket birde\Tim
karaianmak mı isteniyor? Onu 'jakobe-
nizm'k nitelemek yeterii (s. 135).
"_ Banş ve demokrasi abidesi Jean Ja-
ues, terörsembotü haluıe getirflmişRobers-
pierre'eha^Tandı.Sıksık,'jakoben kulüp-
lerinde olsaydım, Roberspierre'in yanın-
da orururdum' derdi Ona göre 'halka
olan derin ve ince saygısı dolayısıyla Ro-
berspierre büyüktü' (s. 136)."
... Aslında devrimın başlangıcuıdan iti-
baren terör ortamını yaratan toplumsal
nedenler vardı: Daha 1791 HaziranTnda
Kral'uı kaçarak yabancılarla temasa geç-
mesi Saray'uı ihanetıni sergilemiş, daha
sonra aristokrasinin -bir kısım köylüleri
de sürükleyerek- bir komplo cephesi oluş-
turmalan Fransız halkını son derece kız-
dırmış ve tahrik etmişti. Bubağlamda, baş-
ta Roberspierre olmak üzere Konvansi-
yon'a egemen olan Jakoben lıderler, as-
lında, terörü legalleştirerek ve radikalleş-
tirerek çok daha korkunç olabilecek bir
halk terörünü önlemek istiyorlardı. Terö-
rün radıkallığı kısa sürmesuıe yol aça-
caktı(s. 140).
u
~ Jakobenler, giderek demokratikle-
şen ve sonunda aktif-pasif vatandaş ikile-
mini v^dsıyarak genel oy' ilkesini halka
mal etmeğeçahşan bir konumagelmişler-
dir.Jakobenler. aydınlanma düşüncesüün
henüzdar biretitin smniarmıaşmadığı köy-
lübir toplumda. özgüriük ve özellikle eşit-
lik ilkesuü genis kitklere yayuuslardır. On-
lar sayesinde aristokrat lunanlar kalmış
ve vatandaş sözcüğü genel hitap biçimi
haüni alnuştır. Yine onlar sayesinde rejî-
nün ancakCumhurrvet olabilecegi fîkri bir
ulusal uzlaşma (consensus) haüni alnus-
nr. Muhafazakâr çevrelerin de katılımıv -
la -çok küçük bir nıonarşist azmlığın dı-
şında-jakobenlerin baş sloganı Cumhu-
riyetçüik', bugünFransızkhnüğınin temel
Ukelerindendir. Oysa 1789'da Fransa'da
Cumhumetçi yok gibhdi. Camille Des-
moulıns 14Temımız 1789'daParis'te 'bel-
ki biz Çumhunyetçıler on kişi bile değil-
dıkdi>ordu(s.l42)."
Jakobenizm konusunda en etküi eser ola-
rak bilinen Totaliter Demokrasi'nin Kö-
kenleri (The Origins of Totalıtarian De-
mocracy) adlı eserinde Jacop Talmon, so-
nuçta şöyle diyor:
u
Yme de! Bütün bu mirastan sadece
kolektif bir dünyayi değişrirme iradesi ve
buamaçlabireyseliradeleridev bircömert-
lik ve uyıımlu eylem çabasma dönüştür-
mek anısıkalsa dahi.jakobenlik. yanıtve-
remeyeceği bütün beklenrilerden soyut-
lannuş bir halde. yüceltki bir tecrübenin
anısını koruyor. \einsan birzamanlar Ja-
ures'in. Roberspierre'in yanına oturma-
yı düşlediği jakoben sıralann vanında bi-
ze de küçük biryer kaldığmı umut etmek-
ten kendini alamıyor (s. 147)."
PENCERE
Gönülsüzlük
Gönüldaşlık Gereğî...
Yazılı basında -dinci kesimin dışında- dört bü-
yük grup bulunuyor...
Sabah, Akşam, Star ve Hürriyet...
Hürriyet'in başını çektiği kurum 'Doğan Grubu'
diye anılıyor, çeşitli medya dallanndaki şirketleriy-
le ve medya dışındaki kuruluşlanyla bir dev holding
yapısındaki Doğan, ötekilerie kavgalıdır...
Biriylede değil..
ÜçüyleL
Rakip olmak ille de çatışmaya girmek için yeter-
ii bir neden olamaz; Doğan Grubu bu nedenle kav-
gasını "hortumcularla mücadele" temeline oturt-
mak istiyor...
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök
geçen haftanın sonunda üst üste iki yazı yazarak
bu yolda yeni bir çaba gösterdi...
Ozetle dedi ki:
- Ülkede kimi bankalar 22 milyar dolaria battı,
bunun 11 milyar dolannı banka sahipleri cebe at-
tı, bunun hesabını sormayacak mıyız?..
özkök'ün derdi büyük; çünkü bu konuda Doğan
Grubu'ndaki köşe yazarlan bile suskun...
Neden?..
•
Geçen gün bir başarılı girişimci yaşananlan şöy-
le özetledi:
- Bir ülkede enerji ve bankacılık dışanya bağlan-
dı mı iş bitmiştir; Türkiye'de tezgâhlanan budur;
bankalara el koyma sürecininperde arkasında ya-
tan planlamanın özü de budur.
Gerçek mi?..
•
Hem köşe yazarı ne yapsın?..
Devlet bankaya el koymuş..
Banka sahibini tutuklayıp hapse atmış; birzaman
sonra tutukluluk süresini yeterii görüp salıvermiş..
Davasürüyor..
Savcı takip ediyor..
Yargıç yargılıyor.
Dürüst gazeteci bakıyor, bir sürü dosya, bir sü-
rü dava, bir sürü iddia, al birini vur ötekine, hangi
birine el atmalı, ne yazmalı?..
Doğan Grubu'nun köşe yazarlan da bu işe bu-
laşmakta gönülsüzler...
Devletin el koyduğu ve mahkemeye verdiği bir
dosyada sonucu beklemek gerekmez mi?..
•
Olayın bir başka yönü daha var ki medyamızı ya-
kından ilgilendiriyor...
Resmi görevlilerin el koyduklan bankalar arasın-
da Akşam Grubu'nun Pamukbank'ı, Sabah Gru-
bu'nun Etibank'ı da bulunmaktadır...
Doğan Grubu'nun banka hortumculanyla müca-
deleyi Sabah ve Akşam medya gruplannı batır-
mak üzerine bir savaşımın rayına oturtmak isteme-
si, dürüst gazeteciyi tedirgin ediyor; çünkü böyle
bir eylem Türkiye'de basın özgürlüğünü tehdit ede-
cek boyutlar taşıyor...
Bugün Türkiye medyasındaki dört büyük grup-
ta çalışanlar meslektaştır...
. Ârkadaştır... ^
GönüJdaştır.. "*~- ' lr-
Doğan Grubu'ndaki köşe yazarlarının y _
ele almaktaki gönülsüzlüğü bu gönüldaşlıktan da
kaynaklanıyor; patronaja aşılı Ertuğrul özkök bu-
nu anlayabiliyor mu?..
Sanmıyorum.
TURKIYE GAZETECİLER CEMİYETİ
2002-2003
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÖDÜLÜ
KATILMA KOŞULLARI
Cemıyetımızın basın özgürlüğünün önemını vurgula-
mak amacıyia koyduğu "Basın Özgüriüğü Ödülü" her
yıl basın özgürlüğünü savunan ve bu uğurda çaba
sarfeden kişı ve kuruluşlara ayrı ayrı verilmektedir.
Ödül venlecek kişı veya kuruluşun, basın özgürlüğü-
nü savunma yolunda 1 Haziran 2002 ile 31 Mayıs
2003 günlen arasındakı çalışmaları değerlendırmede
gözönüne alınacaktır.
Ödül Adaylıkları:
a) Kişısel veya kuruluşlann kendi başvuruları,
b) Gazete, dergı, TV, radyo veya ajans
kumluşlarının yetkililennce aday göstenlme
c) Türkiye Gazetecıler Cemıyeti Yönetım
Kurulu'nca aday göstenlme ile gerçekleşır.
Büyük Seçici Kurul:
Özel Ödül Yönetmeliği uyarınca, kuruluşları tarafin-
dan belirlenen temsıialerden oluşmaktadır:
TBMM'de grubu bulunan partilerden bırer temsıla,
Türkiye Barolar Biriiği temsılcısı,
Türkiye Gazeteciler Sendikası temsilcisı,
Gazete Şahıpieri Derneği temsilasi,
istanbul Üniversıtesı temsilcisi,
Türkiye Gazetecıler Cemıyeti"nden üç temsılcı,
Başvuru Süresi:
Başvuruiar, çalışmaları gösteren belge ve yayınların
11 nüsha olarak eklendiği bir yazıyla, engeç
27 Haziran 2003 Cuma günü saat 16.30'a kadar
Türkiye Gazetecıler Cemıyetı'ne ulaştınlmış olmalıdır.
Kişi ve kuruluşlara duyurulur.
Türkocağı Cad. No: 1 34440 Caga/oğlu-İSTANBUL
Tel: (0.212) 513 83 00 Faks: (0.212) 526 80 46
TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ
Türkiye Gazetecıler Cemiyetı'nin yayınladığı günfük
Bizim Cazete
Ülke sorunlanna ilışkın raporianyla, araştırmalanyla,
köşe yazılanyia, tarafsız habertenyte sıvil toplumlann gazetesı.
Düzenli okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212.51106 75