25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 HAZİRAN 2003 SALI 14 SAHIMEDEN Js^nzmatiKo KULTUR vun/ kultur@cumhuriyet.com.tr AYŞEGÜL YÜKSEL ovuncun) YAZIODASI SELtM İLERİ Nargile Çiziktirmeleri (1) Kim unutur!: Attilâ llhan'ın Haco Hanım'ı nar- Ülkemizde her çeşit tiyatro yapılıyor. 'Karizmatik'oyun- cularla 'karizmatik' oyunlan buluşturan bir tiyatro anlayışı da söz konusu. Oyuncu kişi 'karizma'sının tiyatroda 'ol- mazsa olmaz' bır 'erdem' ol- «iuğunu ıçtenlikle savunanlar- <lanım. 'Önce oyuncu vardı' diye başlamaz mı tüm tiyatro tarihleri9 Ancak. 'karizmatik' oyunlara kuşkuyla bakma hak- kımı saklı rutanm. 'Karizma', tüm tiyatro baş- kentlerinde (özellikle de New York'ta, Paris'te ve Londra'da) tecimsel bakımdan önceliklı bir özellik. Çünkü bu metro- poller her an yerli ve yabancı tunst kaynıyor. Turistik bir ti- yatro yapımı için seçilen oyun- culann, tiyatroda, sinemada, televizyonda, -en iyisi. hep- sinde- yıldızlaşmış olması (oyunun müşteri çekmesi için) yeğlenıyor. Broad\vay'de. West End'de, Paris'te sunulan tiyat- ro yapımlannda sinemanın es- ki yeni tann ve tannçalannın yer alması. bir rolü onlardan başka kımsenin oynayamaya- cağından değil. Yalnızca tu- ristleri çekseler bile gişe kazan- cının 'yüklü' olacağı biliniyor. Turistlere daha da çekici gel- mesi için oyunlann da 'kariz- 9f * \. S yazann ve oyunculann oyu- nuna gelmeseydim" diyerek kendinize kızıyorsunuz. Kı- zıyorsunuz, çünkü ürkerek ve yer yer mideniz bulanarak ızlediğiniz sahnelerin verdi- ği olumsuz duygu, yazann size "kara komedi" yoluyla yaptığı "kötü şaka"yı kal- dırmanıza izin vermiyor. Ya- şamda zaman zaman somut olarak beliren. duygusalzi- hinsel devinimJerimiz içinde ıse her an karşı karşıya oldu- ğumuz "görünüş"/"gerçek" ıkileminın tartışılması için bir "kanh katiTin yaşantısı- nın seçilmiş olmasına da tep- ki duyuyorsunuz. Tiyatroyu "sanafın değil, yalnızca "beceri"nin aracı olarak kullanan bir oyun var karşımızda. Ancak bu yolda bile, "estetikhaz" yaratmak- tansa, seyirciyi "gerUnn" se- line kaptırarak ürkütmekle ve (meraklısını) korku film- lerinden aldığı doyuma ulaş- tırmakla yetınen, dolayısıy- la da ancak tiyatroyu "turis- tik" (yerli turistlerden söz ediyoruz) bireğlence olarak görenler için "karizma"sı olan bir oyun. Oyun metninin -açıklama- ya çalışhğımız- "karizma"s). ünlü yapıtlara dayandınlmış müzikaller ve bu müzikalle- nn tiyatrodaki en son teknik donanımla bir 'gösteri harika- sı' olarak sunuluşu ya da me- rak duygusunu gıdıklayan, ze- kice bir sahneleme buluşuna ya da sürprize dayandınlmış, seyirciyi şa- şırtmacaya'oyuna getiren oyunlar. Aslında söyledikleriyle seyircinin düşünce dünyasında geniş ufûklar aç- mayı amaçlamayan, ama içerdikle- ri buluşlarla ya da işledikleri konu nedeniyle olduklanndan daha çeki- ci görünen sahne metinleri. 'Ermişler ya da Günahkârlar' Geçen tiyatro döneminde art arda izlediğim ve 'karizmatikoyun/kariz- matik oyuncu' buluşmasının ürünü olan kimi Istanbul 'özel tiyatro' ya- pımlan. bu doğrultuda çağnşımlar yaptırdı bana. • 'Ermişler ya da Günahkârlar' oyununun 'karizma sı, Haluk Bilginer gibi her anlamda 'karizmatik' bir sanatçının varhğı ile katmerlendiriliyor. Dünyanın tiyatro metropollerinde turist çekme bakımından iyi iş yaptığını sandığım oyun, Oyun Atölyesi 'nin harcamış olduğu çabaya değmezdi diye düşünüyorum. Bilginer'in Türk seyircisine sunduğu yeteneğinin daha önemli yapıtlarda yansımasını dilerdim. Önce Oyun Atölyesi'nden 'Er- mişler yada Günahkârlar'ı ızledim. TV için korku gerilim senaryolan, ayrıca korku öyküleri yazan Ant- hom Honnvhz'in tek oyunu. Birde- liler evinde geçen oyunda, sahnede 'gerçek' olarak gösterılen 'görü- nüş'ün dehşet verici düzeydeki kan- lı görüntüleri seyirciye 'sürprizyap- mak' amacıyla kullanıhyor. Kurnazca yazılmış, beceriyle sah- nelenmiş iki perdelik bır oyun. ilk perdede Gürel Yontan'ın çevre tasa- nmı, Setim Atakan'ın müzik düzen- lemesi ve İrfan Varh'nın ışık tasan- mı yoluyla. 'gerçek' olarak gösteri- lenin aslında 'hayal' (zihin görüntü- sü) olduğunu önseyen (ipuçlan ve- rerek imleyen) örgeler (mohfler) yet- kınlikle kullanılmış. Böylece. yö- netmen Işıl Kasapoğlu, sağlam bır görsel-ışitsel temele oturttuğu sah- ne resmi içinde devindırdiği oyun- cuJann da, ilk perdede "hayal"i iİcinci perdede de "gerçek"te yaşananı be- lirleyecek farklı yorumlan sergıle- mesini sağlamış. Sağlıklı değerlendirmesi ancak göstergebilimsel incelemeyle yapı- labilecek bir yapım oluşmuş böyle- ce. Bir başka deyişle, metni okumuş ve yapımı en az iki kez izlemiş ola- caksınız. Böylece. "sürpriz" etme- nı artık sizi etİdlemeyeceğı için oyun- daki, sahnelemedeki ve oyunculuk- taki aynntılan (bu aynntılann her iki perde arasındaki ilişki bağlamın- da gerekli titizlikle gözetilıp göze- tilmediğini) soğukkank eleştirel bir bakışla değerlendirebileceksiniz. Belki o zaman, yazann, gözbağcı- lıktan öteye gidemeyen bir metne imza attığını da göreceksiniz... Kara komedi ılekötüşaka Oysa seyirci olarak oyunu bir kez izliyorsunuz. Ve ilk perdede size ga- rip gelen ve sahne anlahmı içinde yer yer sürrealist bir etki yaratan görün- tü ve sesleri yorumlamaya çalışma- yı bir yana bırakarak kendinizi olay- lann gıtgide "kanh" görüntülere bu- lanan akışına kaptınyorsunuz. "Sürp- riz" açıklandıktan sonra da. "Keş- ke ilk perdeyi daha dikkatli izleyip, başka ipuçlannı da değerlendirerek tik" bir sanatçının varhğı ve her zamanki usta oyunculu- ğuyla katmerlendiriliyor. Ya- pım Büknt Emin Yarar ve Şenay Gürler'in düzeyli yo- rumlanyla ve sahne düzeninde Işıl Kasapoğlu imzasıyla iyice "çeldci'' kılınmış. Dünyanın tiyatro metropollerin- de turist çekme bakımından iyi iş yapacagını yaptığını sandığım "Er- mişler ya da Günahkârlar" oyunu. Oyun Atölyesi'nin harcamış olduğu çabaya değmezdi diye düşünüyo- rum. Bilinen deyişle. "telefon rehbe- rini okuma"ya bile "karizma" ka- tabilen, dahası tiyatro oyunculuğun- daki "usta" konumu tartışılmaz olan değerli sanatçımız Haluk Bilginer'in Türk seyircisine tiyatro yoluyla ile- tebileceği düşünsel estetık "tadnı" çok daha "önemli" oyunlarda yansımasının gerektiğine inandığım için... Kentin güvercinleri5 martılan uçuştu kadınlann kollannda... PINA BAUSCH'UN İSTANBUL'U (2) AYŞE EMEL MESCİ Pina Bausch'un 'lstan- bul'u, sahnede en uç nok- talara vardınlan dişileril ilkelerin çatışması ana ek- seni etrafında şekilleniyor. Yapıtın açık örgüsü, bu iki- lığin üzerine herkesin ken- di sorularını ve algılamala- nnı özgürce oturtmasına elverecek bir nitelik taşı- yor. Özellikle ilk perdede erkeklerle her ilişkilerin- de bedenleri katılaşıp can- sızlaşan kadın oyuncu- dansçılann sahnede yalnız kaldıklannda kullandıkla- n beden dilinin hemen de- ğişmesi, sonu gelmez sar- raallarda dışa%r uran çok- \önlülük \e çokanlamhlık bende sadece kadının bas- tırılmışlığı duygusunu uyandırmakla kalmıyor. günümüz dünyasının tüke- r.ci oburluğu altında ezi- len bır kentin sessiz isyanını da çağnştınyor. Kadın bedeninin ay- r.lmaz bir parçası olarak oyuncu cansçılann hemen her sahneye gi- nşınde ve her beden büklümünde Aurgulanan saçlar. onlann yüzleri- n örttüğünde sadece kadımn değil, kentin de aradığı kimliği sorgula- nyor. Erkek oyuncu dansçılann zincir- leme bir hareket düzeninde, bir \andan imece, diğeryandan çekiş- ae içinde omuzdan omuza aktar- üklan kadın bedeni, cınsel çağrı- şımlann ötesinde, bır savaş alanı- ra dönüşmüş kentimin sokaklann- ta her gün yaşanan acımasız gani- Ke.entın o inanılmaz canlıhğını ve devinimini oyuncu/dansçılan n her an yeniden bozup kurdukları beden dengelerinin akışkanhğı içinde şekillenen ve ancak 'kırılnuş beden resimleri' diye tarif edebileceğim sahne plastiğiyle iliklerinize dek duyumsuvorsunuz. lerinin insanda hiç bitme- yecek izlenimi uyandıran devinimi gibi. Kuşaklar, yüzyıllar, tarihsel katman- lar eklemleniyor, yaşamın ve zamanın döngüsü kişı- sel tarihJeri de içine kata- rak devam ediyor. Umut hiç bitmiyor. Dönüş yo- lunda Boğaziçi Köprü- sü'nden geçerken. deni- ze inmiş ışıklar ve gece birbirinekanşmış. Çocuk- luğunun içinde geçtiği ah- şap konağın yıkılıp bir be- ton yığınına dönüşmesinin Çehovyen hüznünü bel- leğinde taşıyan bir Istan- bullu; umudun ve acının kol kola dolaştığı bu ken- tin hem kalabalık, hem alabildiğine ıssız ve yal- nız sokaklannda bir yurt- taş; terk etmek zorunda kaldığı kentine 15 yıl son- met ka\ gasını düşündürüyor bana. Acı. hüzün ve umut Tabii ki bu gösteri sadece şiddet, acı ve hüzünle yoğrulmamış; kentin o inanılmaz canlıhğını ve devinimi- ni oyuncu dansçılann her an yeniden bozup kurduklan beden dengeleri- nin akışkanhğı içinde şekillenen ve ancak 'kınlmış beden resimleri' di- ye tarif edebileceğim sahne plasti- ğiyle iliklerinize dek duyumsuyor- sunuz. Hiç ara vermeksizin sonlan- dınlıp yeniden üretilen ve aynı be- dene değişik açılardan bakışı aynı enstantane içinde bütünleştiren bu be- den dili, îstanbul'un (ve belki de her büyük kentin) o çokparçalı, çokritim- li, çelişkili ve insanı heyecanlandı- ran dokusunu görselleştiriyor sanki. Sonra sahnenin ortasında bır su bi- rikintisi oluşmaya başlıyor ve için- deki fırtınayı bedeninin sahne uza- mı içinde çizdiği çokparçalı resim- lere yansıtan erkek oyuncu dansçı ısyan edercesıne gıysılennden annıp o suya daldığında. içinden geçen de- nize yabancılaşmış bu kentin bir sa- kini olarak yüreğim burkuluyor. Der- ken bir sürü kanat kaplıyor sahneyi, erkek ve kadın oyuncu dansçılann açılan, kınlan, ka\ıışup aynlan kol- lannda ve süzülen bedenlerinde Îs- tanbul'un kuşlan, güvercinleri, mar- tılan uçuşuyor. Gösterinin başlann- da kırmızı kumaşla- ra sannmış kadın oyuncu'dansçının ritmik hareketlerinde kadınınIcentin nabzını hissederken, ikinci perdede sayılan giderek çoğalan kadınlann bir sarkaç salınımı içinde ve ışıkla gölgenin arasında yürüyüşünde hem kentin sayısız gelgitle dolu tarihini, hem çok da uzak sayılamayacak bir geçmişte bu kentin sokaklannı ses- siz yürüyüşlerle dolduran, ama ar- tık unutup gittiğimiz anneleri anım- sıyorum. Yıllar, yüzyıllar, blnyıllar Ama yaşam sürüyor, tıpkı göste- rinin sonunda kadın ve erkek zincir- den tırnağa erkek-egemen bir dünyada var olma sa\aşı veren bir kadın olarak. Pina Bausch'un be- nim aklıma düşürdüğü sorularla yüz- leşmeye çabahyor, yıllar önce de- ğerli dostlarım şair NihatBehram'la, ressam tsmail Çoban'ın Wupper- tal'de beni tanıştırdığı bu alçakgönül- lü insanla, bu yaratıcı sanatçıyla ay- nı kenti duygularda da olsa paylaş- manın mutluluğunu yaşıyorum. Pi- na Bausch'u bizlerle \e Istanbul 'la buluşturan tstanbul Külrür ve Sanat Vakfl'na, bu işte emeği geçen her- kese teşekkürler... BİTTİ gile içiyordu. BiryandandaLeman'atasavvufşa- irlerinden söz açıyor... Balzac kahve tiryakisiymiş, çay tiryakisiymiş. Ama nargileden habersizmiş. Yıl, 1838. Tılsımlı Deri, Eugenie Grandet, Gori- ot Baba, Vadideki Zambak, iki Yeni Gelinin Anı- ları kaleme getirilmiş. Balzac borç içinde yüzüyor, yorgun, umarsız. Fransızlann Haco Hanım'ı andırırromancısı Ge- orge Sand, Balzac'ı Nohant'daki evine çağınyor. Balzac orada bir zaman misafir kalacak. George Sand fosurfosur nargile içiyormuş. Bal- zac nargileye alışacak; kahvesi, çayı yetmiyormuş gibi, bir de nargile tiryakisı kesilecek. Balzac'ın eserlerinde nargileden söz açılıyor mu? Hiç hatıriamıyorum. Geçiyorsa, Balzac uzman- lan çoktan saptamıştır. Uzmanların çalışmalannı ele geçirmek şu an imkânsız. Nargile o zaman Fransa'ya nasıl gitmiş? Ben- deki kaynaklar bunun öyküsünü anlatmıyor... Nargilenin iyice sonuna yetiştim. Çocukluğumda gittiğimiz, bir iki nargileli ev ha- tırlarım. Kimlerdi o nargile içenler. Sislerdağılınca, belirecekler. Gözümün önünde bahçe ortasına kurulmuş köşkler, ahşap evler, pencereyi sarmış mor salkım, oynaşan güneş ışıkları, bu dekor ortasında nargi- le. Yaşlı bir adam, ışte, nargile içiyor. Buna şaşıyorum, çünkü nargilenin evde değil, kahvelerde, kır gazinolannda falan içildiğini dü- şünmüşüm. Sebep, dedemle ikimizin gittiği, Kısık- lı Aile Bahçesi. Adı öyle olmalı, uydurmuyorsam. Kısıkh Aile Bahçesi'nde dedem nargile içiyor, ben kabakçekirdeği çıtırdatıyorum. Nargilenin fo- kurdayışı hem ses, hem görüntü olarak çok hoşu- ma gidiyor. Fakat hep bahçeler, yeşerti, mor salkım. Bu me- kânlar, demek ki, ya Göztepe'de, ya Moda'da, ya Fenerbahçe'de. Uzak olasılık, Aksaray'da. Ço- cukluğumun semtleri. Derken hayal perdesi beliriyor. KesinlikleCihan- gir, kesinlikle Ege Bahçesi. Ege Bahçesi'nden benden başka kimselerin söz açmadığını sanıyordum. Yanılmışım. Yazdığım Ege Bahçesi, anımsadığım biryerdi, çoktan beri yerin- de yeller esen. Aşka Davet" dizisi için Kerime Nadir'in Gelin- lik Kız'ını yeniden okurken şaşınp kaldım. Roma- nın kahramanı Ege Bahçesi'ne gidiyor. Akşam olu- yor, güzel bir gün, Sarayburnu tam karşıda. GelinlikKız, Ege Bahçesi'nin 'yaşadığı' dönem- de yazılmış... "Karagözcü geldi! Karagöz oynatılacak! Kara- göz oynatılacak!" Bu çığnşla birlikte hepimiz Ege Bahçesi'ne koşuyoruz. Ege Bahçesi, Lenger Sokak'ta. Semtin sakinle- ri, özellikle hanımlar ve çocuklar oraya akşamüst- leri gidiyorlar. Fınndan taze halka alınıyor, çaya ka- tık... Ege Bahçesi'nin belki akşamlan, geceleri de var, ama ben bilmiyorum. Bizimkilerin gece hayatı yok. Gün karardı mı, hep evdeyiz. Oysa şimdi özel bir gece. Yaz. Karagözcü gel- miş. Karagöz'ü seyretmek isteyen, aslında büyükle- rimiz. Çocukluklannın Karagöz'lerini anıyorlar. Her kafadan bir ses çıkıyor. Hayal perdesine büyülen- mişler. Annem, bilmem kimlerin evindeki sünnet düğü- nünde oynatılan Karagöz'ü unutamamış. Onu an- latıyor... Biz küçüklerin Karagöz'den falan haberi yok. Hayal perdesi kuruluyor. Dediğim gibi, biryaz ge- cesi. Beni de büyülüyor Karagöz. Ne olup ne bit- tiğini tam anlayamıyorum. Gerçekten hayal gibi bir ışık, gölgeler, karaltılar getiriyor. Sonra gölgeler, karaltılar renkleniyor. Bir tasvir! Balkonuna çiçekler yürümüş bir Istanbul evi. Takvimde lz Bırakan: "Herkes uykuda. Sokaklar birer uçurum." Pe- yami Safa, Bir Akşamdı..., Semih Lutfi Kitabevi, 1945. BUGÜN • NARDISte 21 30da Serdar Gönenç, Cengiz BaysaL, Tuna ÖteneL Kudret Öztoprak ın konseri. (0 212 292 63 27) • İSTANBUL LİSESt KONTERANS SALONX'nda '12. Külrür EtkinUkleri Haftası' kapsamında 10.00'da Hayat Bilgisi Sınıfi Öğrencileri'nin 'Genç Yetenekler Sahnede' konulu söyleşisi. (0 212 514 15 ^0) • İSTANBL1. LİSESİ \TNİ BİNA KO.NFER\NS SALONL'nda '12. KûMr Etkinlikfcri Haftası' kapsamında 10.00'da J. Pierre Jeunet'nin 'AmeHe' filminin göstenmi. (0 212 514 15 7 0j • ÎSTANBUL LİSESİ KtTÜPHANESİ'nde '12. Kültür Etkuuikleri Haftası' kapsamında 11.30'da Prof. Dr. Deıuz Gökçe'nin 'Türk Ekonomisinde Gençler İçin İmkânlar' konulu söyleşisi. (0 212 514 15 7 0) • AY4 İRİNİ de 'Istanbul Lisesi 12. Kültür Etkinlikleri Haftası' kapsamında 19.30'da Istanbul Lisesi Öğrenci ResitaDeri, Istanbul Lisesi Oda Orkestrası ve Korosu'nun konseri. (0 212 514 {5 70) • RUMELİHİSARI nda '3. RumeBhisan TTyatro Buluşması' kapsamında 21 .OO'de Sunay Akui'ın 'Kumbaradaki Zürafa' adlı oyunu. (0 212 291 5{ 96) • AKBAJVK KLXTÜR SANAT MERKEZİ nde 'Kısa Fılm Günleri' kapsamında 13.00'te 'Kopi', 'Simulacra', Kılıçbalığı Övküsü', 'Bitmiş Bir Aşk Senfonisi', 'Hayatımuı Özeti', 'Tıpi', 'Dalgalar', 15 00 te 'hiGünler', 'ArkadakUer', 'Şekerieme', '110', İntihara Teşebbüs', 'Çengelli İğne', 'Adak' adlı kısa film gösterimleri; 18.30'da Sakine Çil'in •Kilin Konuklan' konulu dialı söyleşisi. (0 212 252 35 00) • CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA TİYATROSU'nda 21 OO'de CandanErçetin'in konseri. (Biletix: 0 216 454 15 55) • THE MADISON HOTEL'de 19 00 da Doğan Kaürcıoğlu'nun kitap tanıtımı. (0 212 238 54 60)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear