25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 MART 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 s u Enk&tıt*iHcmtetidB nedenyavaş oavn IfHnct mjvrı mbiytel Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 9Bektronık posta: d©mzsom#cumhMnyetcom,tr - Iskenderun'da ABD askerini protesto edenlere uyan ateşi açılmış... "Hasan Tahsin'in de kemiklerini stzlattık!" Titanik Fıkra, Akif Kökçe'den: "Bush'a ikiz kulelerle ilgili Suudi Arabistanlı, Kuveytli ve Iraklı üç şüpheli getirmişler... Bush 'Size birer soru soracağım, bilirseniz özgürsünüz' demiş... Suudi Arabistanlrya 'Trtanik kaç yılında battı?' diye sormuş; Suudi'1912 yılında' demiş ve kurtulmuş... Kuveytliye, 'Titanik'te kaç kişi öldü?' diye sormuş; Kuveytli '1050 kişi' demiş ve kurtulmuş... Bush, Iraklıya dönmüş: Say ulan Titanik'te ölenlerin isimlerini!" Muhalefet Ahmet Mete Apak: "CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın en büyük düşü Recep Tayyip Erdoğan'ın saylav seçilip Başbakan olmasıydı. Bu düşü gerçekleştiğine göre şimdi, yeni Cumhurbaşkam için AKP'den birini bulup onun seçim kulislerine başlamalıdır. Böyle bir muhalefet partim olsun 500 milyar lira borcum olsun!" A yrıntılannı "www.sesar.com.tr" adresinde bu- lacağınız haftalık analitik büften Jeo-Kritik'in "Her ehven-i şer seçeneğinin karşısında bir 1 'ehven-i hayr' seçeneği bulunur" başlıklı yo- rumundan: "Türkiye tarihi, sürekli 'kötü ile daha kötü' arasında seçim yapmak durumunda olan yöneticilerin tarihi olarak da okunabilir. Yakın tarihimizde AB, Kıbns ve şimdi de Kuzey Irak olarak karşımızda duran bu 'eh- ven-i şer kıskacı'nın tahlili için öncetemel bir tespiti yap- mamız gerekmektedir. Türkiye, son dönemde girdiği bütün 'pazarlıklar'da, 'havucu almak için değil, sopayı yememek için' pazar- lık eder konuma gelmiş ve pazarlık sonucunda aldığı gözüken bütün havuçlar sadece ve sadece, Türk yet- kililerin kamuoyunayönelik mesaj vermelerinden öte bir anlam taşımayan marjinal getiriler olmuştur. Bu süreci, Gümrük Birliği sürecinden AB'ye adaylık yolunda verilen bütün tavizlere karşı elde edilen kaza- nımlara kadar birçok alanda gözlemlemek mümkündür. Ehven-i hayn En son olarak Rauf Denktaş'la yaptığı görüşmede, 'Kıbrıs sorununu çözmememiz bize bir şey kazandır- maz ama AB üyeliğinden eder1 diyen AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan ile ABD'nin Ortadoğu operasyonun- da yer almayı 'kötü ile daha kötü arasında seçim yap- mak zorundayız' şeklinde değerlendiren Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök arasında pazarlık gü- cü ve taktiği açısından hiçbir fark bulunmamaktadır. Gözümüzün önünde iki Kürt aşiretinin kendi toprakla- nmız üzerinden sağlanan imkânlarla bir Kürt devletine dönüşmesini izlediğimiz süreç, 'kötünün iyisini seçme' üzerine kurulu bir politikasızlığın tipik bir ömeğidir. Bu sürecin anatomisini çıkardığımızda masanın karşısın- daki taraflardan birinin 'kötü ile daha kötü' arasında se- çim yaparken, diğerinin 'iyi ile daha iyi' arasında seçim yaptığını görürüz ve maalesef Türkiye yıllardır 'iyi ile da- ha iyi' arasında seçim yapacak bir stratejik manevrayı yapamamıştır. 1991 yılında, kısa vadeli vizyonu PKK'yi kontrol altı- na almak ve Kuzey Irak'ta Kürdistan'ın kurulmasını en- gellemek olan uzun vadeli vizyonunu göz ardı eden Türkiye, 'ehven-i şer' seçimini yaparak, PKK'yi kontrol altına almak uğruna ABD'nin kendisi üzerinden Kürdis- tan'ı yaratacak dinamikleri kurmaya başlamasına izin venmiştir. ABD ise, uzun vadeli vizyonu çerçevesinde 'Kürdistan'ın zeminlerinin atılması ve bu yapılırken Tür- kiye'deki konuşlandırmanın derinleştirilmesi, Kürdis- tan'ın zeminlerinin atılması' seçenekleri arasında 'da- ha iyiye' razı olmuştur. 2000'li yıllann başına gelindiğin- de ise, Türkiye bu sefer, 'Kürdistan'ı mevcut şartlar için- de mümkün olduğu kadar sınırtama' kısa vadeli vizyo- nu çerçevesinde hareket ederken, ABD başından beri ortaya koyduğu uzun vadeli vizyonu çerçevesinde ma- saya 'iyi' ve 'daha iyi' senaryolan ile oturmuştur." SESSİZ SEDASIZ (!) Yüksek Yerilim Hattı ©rdincutkunyahoo.com Brezilya'da RlO KARNAVALINDA samba... Türkiye'de ANKARA KARNAVALINDA SAMba! Metro'da sendikal mücadele Alman sermayeli Metro Grosmar- ket'te Türk-lş'e bağlı Tez-Koop-lş Sen- dikası 1990'lann başında örgütlenmiş ve üç dönem toplu iş sözleşmesi im- zalamıştı... 1998'de Türk yöneticilerin işbaşına gelmesiyle Metro'daki işçiler yöneti- min baskıcı tutumuyla sendikadan is- tifa etmeye başlamış ve Tez-Koop-lş yetkisini kaybetmişti... 1 Yerine de başka sendika gelmemiş- ti... Ne var ki Tez-Koop-lş, yetkisini kaybetse de iğne ile kuyu kazarcasına sendikal mücadeleye devam ediyor- du. Dört yılı bulan uzun soluklu bir mü- cadelede ağır bedeller ödenmiş, sen- dika yöneticileri gözaltına alınmış, iş- çiler işverenin periyodik sorgusundan geçirilmiş, yaklaşık bin kişi sen- dikayla ilişkisi nedeniyle işten atıl- mıştı. Ama sonunda Tez-Koop-lş zo- ru başarmıştı... Son aylarda işçileri sendikaya yeniden üye yapma konu- sunda yoğun bir tempo yaşanıyordu. Fakat geçenlerde Metro'da yeni bir gelişme yaşanmaya başlandı... İşçiler, mesai saati içinde işverenin taşıtlany- la notere giderek Tez-Koop-lş'ten isti- falannı verdi... Daha sonra da işçiler, DlSK'e bağlı Sosyal-lş'e üye olmaya başladılar... llginç bir gelişme... DİSK'in bir konuya açıklık getirme- sinde yarar var: Metro'daki sendikal mücadelede, düne kadar birtek üye- si bile olmayan Sosyal-lş'i işçiler mi yoksa işveren mi yeğliyor! Halı Pazarlıgı! MERİÇ VEIİDEDEOĞLU Geride bıraktığımız şubat ayında Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Devlet Bakanı Ali Ba- bacan'ın, ABD Başkanı ileyap- tıklan görüşmede, Türk tarafının ABD'den olabildiğince çok pa- rasal yardım alabilmek için çır- pınması karşısında Bush'un, görüşmenin at satışlannda gö- rülen "afpazar/«?/"nadönüştü- ğünü söylemesi Türkiye'de üzüntü yaratmıştı. Uluslararası görgü kurallann- dan uzak ve onur kıncı olan bu değerlendirmeye gereken yanıt verilmediği, gereken tutum ser- gilenmediği gibi, üstüne üstlük pazarlık sürdürülmüştü... Ne var ki, Batı'nın Türkiye'yi böyle bir "bezirgânlık"\a suçla- ması ilk kez olmuyor; seksen yıl önce de bu tür değerlendirme- ler Ingiltere'den gelmişti. Lozan Barış Konferansı sıra- sında Ingiltere'nin başdelegesi olan Dışişleri Bakanı Lord Cur- zon, bitmez tükenmez istekle- rini kabul etmeyen Türk başde- jegesi Ismet Paşa'yı ilk önce fçekirdekten yetişme birpazar esnafı" olarak görür; ardından fesnaflığın türünü belirterek onu J)ir "halı satıcısı"na benzetir. j Dönemin çok ünlü bu kurt politikacısı, isteklerinin çoğu- nun Ismet Paşa tarafından ka- J)ul edilmeyip dirençle yadsın- Jnası karşısında büyük sıkıntıya •düştüğünden, içini döküp ra- Jıatlatmak için Londra'ya, Dışiş- 3eri Genel Sekreteri Sir E.A. f r o w e a her gün bir telgraf çe- j<erek durumu ve görüşlerini ay- fintılı bir biçimde anlatır. l 4 Şubat 1923 günküoturum- 2la Lord Curzon ortaya koyduk- Jarının yine kabul edilmemesi fcarşısında hışımla toplantıyı terk edip salondan çıkar; kon- feransın yapıldığı Ouchy Şato- su'nun koridoriannda ünlü bas- tonunu vura vura kızgınlıkla yü- rür; otel yerine, doğru Lozan tren istasyonuna gider, trene bi- ner yola koyulur. Ne var ki Lord Curzon, bu kı- sa zaman sürecinde Ismet Pa- şa'nın arkasından geleceği beklentisi içindedir. Bunu, belir- li bir süre sonra yayımlanan bu telgraflardan anlıyoruz. 5 Şubat 1923 tarihli telgrafa göre (*) Cur- zon, Ismet Paşa'yı o dönemin Türk halı satıcılan gibi görmek- tedir; nasıl ki halı satıcılan fiyat- ta uyuşamayınca almaktan vazgeçen müşteriyi "sokağın köşesini dönmeden yakalayıp pazariığa tutuşuyoriarsa", Is- met Paşa da yeni bir pazartık için Lord Curzon'un arkasmdan gelecektir. Ne ki dönemin söylence (ef- sane) olmuş bu anlı şanlı politi- kacısı yanılmıştır. Ismet Paşa da, toplantıya katılan öteki ülke- ler gibi delegelerini toplar, yur- da döner. Konferansa yaklaşık üç ay ara verilir. Görüldüğü gibi 21. yüzyılın başındaki ABD politikacısı ile 20. yüzyılın başlanndaki Ingiliz politikacısı arasında görüş ba- kımından daha doğrusu Ba- tı'nın Türkiye'yi değertendirme- si yönünden hiçbir değişme yoktur. Yalnızca bu değerien- dirmenin dışa vurulması bakı- mından bir aynm vardır: 80 yıl önceki ingiliz politikacısı bunu Ismet Paşa'nın yüzüne karşı söylemez; oysa ABD Başkanı Bush, kendi düzeyini de ortaya koyan görüşünü, uluslararası her türlü nezaketi hiçe sayıp Türk Devleti'nin temsilcisi ba- kanlara söylemekten çekinme- miştir. Ama daha da üzücü olanı Bush'un bu söyleminin, Dışişle- ri Bakanı Yaşar Yakış tarafından bir "espri" olarak algılanması, hoş karşılanması, keyifle bası- na açıklanmasıdır. Bu tutumun, 80 yıl önceki Türk devlet adamı kimliğiyle, 21. yüzyıldaki Türkiye'nin dev- let adamı kimliği arasındaki uçurumu göstermesi açısından düşündürücü olduğu ortadadır. flProf. Dr. Michael Dockrill, 70. Yılında Lozan, Inönü Vak- fı, 1993. KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakia turk.net ÇtZGÎLtK KÂMtL MASARACI KEDİ LEVO APTLUKA e-posta: aptulikan go.corn. TAMA SAVAŞ HAYATIAI BiB. KAÇAfZAK YIZ. C£ŞSUR DLMA. VEFAT TC Merkez Bankası emekli Kısım Amirlerinden, Kopuz Oda Orkestrası üyesi M.ORHANTÜKELİ yitirdik. Cenazesi 14.03.2003 günü (bugün) öğle namazı sonrası Selamiçeşme Camii'nden alınıp, Dılamurkuyu (Ümraniye) Mezarlığı'na defhedilecektir. Allah rahmet eylesin. FİRDEVS TÜKEL (Eşi) FIXYA - AYŞE - UŞUN TÜKEL (Çocukları) TARlHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14Mart MİLLÎ TAKIM İSPANYA'YI YGNDİ!. *354'TE ausûN, rüKK f=uraoc M/LU TAKIMI, DÛN- YA KUPASI MAÇtNPA, /SPANYA'Yf 1-O Y£NMİŞTİ. POUMA&AHÇE STADINPA Ç/SrANmuL') rAPILAN tCAIS- ŞlLAŞMAYA TÜRtCİYe ŞU ONBİBLE Ç.IKMIŞTÎ .' Tl/te- GA Y, BASGİ, KIDVAN, RO8£#, ÇSrr/V, MUSm&t, COŞ- KUJN, SURHAN, FEK/CHJN, SUAr, L£FrEK.. MAÇlM 14. DAKİKASlNOAj SUAT I T*N GELEtJ AŞI&TMA PASI GÜZEL Bi/Z VOLEYLE PEĞE&LEMbİ&EN BURHAN, 7EAC SOLÜ Ar*trÇT7. DAHA ÖNCE İSPAU- YB'PA YAPILAN İLK KAGÇ/LAÇMAYf 4--1 KAYBE- DEM TÜGK M/U.İ THKIMi, BU GALİS/YErfYİLE THZAFStZ 8te SAHADA ÜÇÜNCÜ B/G A4AÇ OLA- NAĞr SASt-AMişrr. I7MASTTA KOMA'OA GGRÇEK- İ-EÇECEIC OLAN MAÇ 2-2 SOfJUÇLAMINCA, KUSA Ç.EKİLECEK VE TÛRK/YE fiAZANACAKTT.. CEYHAN1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 2002 280 Davacı Halil Dağ vs. vekili tarafindan davalı Fatma Ali Kunt aleyhi- ne mahkememizde açılan iştirak nafakası davasının yapılan açık yaıgı- laması sırasında verilen ara karan gereğince; Subutay hzı Fatma Aliye Kunt'un adresı yapılan tüm araştırmalara rağmen tespit edilememiş olup davalının duruşma günü olan 21.4. 2003 günü saat 9.30'da duruş- maya gelmesi. beyanda bulunması veya kendisini vekille temsil ettir- mesi aksi takdirde yokluğunda yargılamaya devam edileceği tebligat yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. 27.2. 2003 Basın: 9945 FETHİYE 1. ASIİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN 2002 245 Davacı Teslüne Aytuğlu ile davalı Yüksel Aytuğlu arasında mahkememizde görülmekte olan boşanma davasının verilen ara karan gereğince, Davacı ile davalı arasındaki şıddetli geçimsizlik sebebi ile taraflann boşanmalanna karar verilmesini 29.4.2002 tarihli dilek- çesi ile talep etmiş, davalı Mevlüt oğlu, 1966 dofumlu Yüksel Aytuğlu'nun bildirilen Patlangıç Mah. Hıdırlık girişi altında Kanal başuı- da Fethiye adresine tebligat yapılamamış, zabıta araştumasında da adresı tespit edilemediğinden duruşma gûnünün ilanen tebliğine ka- rar verilmiş, Davalının duruşma günü 8.5.2003 günü saat 09.15'te Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulun- ması ya da kendisini bir vekil ile temsil ettirmesi, mazeretsiz olarak dunışmaya gelmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam edi- leceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 10182 ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Taşlar ve Volkanlar Cumhuriyet'ten posta geldi biraz önce. Açtım iki kitap. Biri Arkeolojinin Delikanlısı, öteki Nâzım Hik- met. Ellerimi çırptım nerdeyse, sevinçle güldüm. Yaşama sevincimin solduğu günlerde böylesine bir sevince susamışım galiba. Sayfalan çevirdim bir so- lukta. "Arkeolojinin Delikanlısı", Muhibbe Darga'nın ki- tabı. Öğrencisi Emine Çaykara yazıyor. İş Bankası Kültür Yayınları yayımlıyor. Yeniden öğrenim yap- saydım ben de arkeolojiyi seçerdim belki. Geçmiş yıllara, tarih öncesine yolculuklar yaparken, yaşadı- ğımız yüzyılın yoz olaylarına ilgi duyamıyor insan. Ak- sine, gelişmiş, yerleşmiş sevgilerin solduğunu his- sediyor. Bilim dalında da, sanat dalında da ömek- leri çok! "Arkeolojinin Delikanlısı" adlı kitabın yaza- rını da, yazann öğrencilerini de, öğrencilerin öğre- tim üyelerini de tanıdığım için çok mutluyum. Rasgele çeviriyorum sayfalan. Biriikte okuyalım. "Atatürk'ün Cumhuriyet'in ilk yıllannda yaptırdığı araştırmalar, kazılara destek olması, Türk Tarih Ku- rumu ve Türk Dil Kurumu'nu kurdurması, bakış açı- sını ve kurmayı planladığı toplumun vizyonunu işa- retediyor. Kimliğiniyitirmeden, 'Batılı ülkeler' sevi- yesine çıkmak. Bugün bundan çok uzağız. Tarihi araştırmalara taraflı bakılabiliyor, geçmişin, bir top- lumun bugününe çok şey katacağı göz ardı ed/te- biliyor. Türk Tarih Kurumu kimlikdeğiştirdi, eskiçağ ve arkeoloji biliminden üyeleryer almıyor" yazıyor bir sayfada. Yurtdışına gönderdiği tarih öğrencilerine, "Sizikı- vılcım olarak gönderiyorum, volkan olarak dönü- nüz" diyor Atatürk. Volkanlar arasında dostlanm da var. Cumhuriyet ile biriikte Atatürk döneminde araş- tırma ve kazılann hız kazandığı doğru. Volkanlar da ilk Cumhuriyet arkeologları. Ekrem Akurgal da on- lardan biri. O da sanat tarihimizin güzel bir taşı. Bir süre önce yitirdik ama ölmedi, Hitit taşları gibi yer alıyor kültür yaşamında. Muhibbe Darga'nın kitabını gözlerimle, ellerimle, okşadım nerdeyse. "Aşkın adı arkeoloji" diyor Mu- hibbe Darga "Senelerden beri bu işlerin içinde- yim, arkeolojisizyaşayabileceğimi düşünmüyorum. Bu işi ne kadar çok sevdiğime kendim de şaşıyo- rum. Ikinci derizya, zaman zaman ailemi bile ihmal ettim. Ben hep hesap yapardım. Yüzde 49 arkeolo- ji, yüzde 51 ailem diye. Zaman zaman yüzde 49 ai- le, yüzde 51 arkeoloji gitti" diyor arkeolojinin deli- kanlısı. Insanı araştırmayı seviyor, yaşamı arkeolo- jiyle başlıyor, arkeolojiyle sürüyor. Kitap da arkeolo- ji sevgisini yansıtıyor sayfalarında. Resimler, baba- lar, dedeler, hocalar, arkadaşlar, öğrenciler. öğren- cileri ile güzel birlikteliği var. Okurken gözlerim de pariadı, yüreğimde. Güzel bir emeğin ürünü. • • • Arkeolojinin delikanlısını yıllar önce tanıdım. Acı- badem kızı. Çamlıca eteklerinde, güzel bahçelerde geçiyor çocukluğu. Yıllar sonra arkeolojinin delikan- lısı olarak çıkıyor karşıma. Yakın çevresinde sevdi- ğim dostlar var. llknur ve Engin Özgen de onlar ara- sında. Muhibbe Darga Çamlıca tepelerinden Karate- pe'ye uzanıyor, kazılar, araştırmalar yapıyor, beyaz ürünler oluşuyor yaşamında. O bu toprağın öz kızlarından biri. Toprağını sevi- yor, toprak da onu seviyor. Bir sevda gibi gelişiyor olaylar. Kara değil ak sevda, güzel ürünler veriyor. Sevgili okurianm, şimdi mutluyum. Karamsar bir günü iyimsertikle sürdürüyorum. Nedeni, Arkeoloji- nin Delikanlısı, Muhibbe Darga'nın kitabı. Ikinci kitap Nâzım Hikmet, "Yaşamak bir ağaç gi- bi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine" yazı- sı var beyaz kapağında. Onu da yazacağım. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAM 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA: 1/ Antalya kentinde, yat limanını da banndıran ün- lü tarihi ve tu- ristik mekân. 2/ Haberci... 106 taşla oy- nanan bir oyun. 3/Endo- nezya'nınpla- ka işareti... Akdeniz hav- zasında görülen çok sıcak bir rüzgâr. 4/ Küçük kilise... Kısa yazı. 5/ Jüpiter geze- 3 genine verilen bir baş- 4 ka ad... Genellikle üs- tü kapalı pazar yeri. 6/ "Lakin kalacak doğ- duğumuz toprağa biz- den/ Şimşek gibi bir hatıra — seslerimiz- den" (Yahya Kemal)... Alhnın simgesi... Kemikle- rin yuvarlak ucu. II Tahıl, kepek ve keten tohumu ka- nşurundan oluşan at yemi... Tırnak boyası. 8/Çıkar yol, çare... Türk tuluat tiyatrosunda baş komik gö- revindeki uşak tiplemesi. 9/Kargaşa, başıboşluk. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/Antalya yakınında, doğal güzelliğinden dolayı "ta- biat parkı" kapsamına alınan şelale. 2/îzmir'in bir ıl- çesi... Anadoluhalklannın en eski anatannçası. 3/Bir nota... Yatar koltuk. 4/Büyük çivi... Bir etldnliğin ge- çici olarak durdunılduğu süre. 5/ Israil'in plaka işa- reti... Yemek. 6/Hastalık, dert... Derviş selamı... UŞ- raş. 7/Ortodokslarda tahta pano üzerine yapümış ber türlü dinsel resme verilen ad... Asya'da bir ırmak. V Çevrebilim. 9/ Halojenler grubunun dördüncü ame- tali olan yalın cisün... Yazı ya da müzik dersi. CEYHAN İŞ MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 2001/36 Davacı SSK vekili tarafından davalı Hasari Aksoy aleyhine mahkememizde açılan R. Tazminat davası- nın yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara ka- ran gereğince; Şanlıurfa ili Bozova ilçesi Ankök köyü nûfusa ka- yıtlı Mahmut ve Fatma'dan ohna 1.1.1958 doğumlu Hasari Aksoy'un adresi yapılan tüm araştırmalara rağmen tespit edilemediğinden davalının duruşma günü olan 09.04.2003 günü saat 9.50'de dunışmaya gelmesi, beyanda bulunması, veya kendisini vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yokluğunda yargılama- ya devam edileceği tebligat yerine geçmek üzere ila- nen tebliğ olunur. 27.2.2003 Basın: 9918
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear