25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 MART 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA JV LJ L J. LJ M\ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Scorsese'nin on dalda Oscar adayı olan son filmi bugün göstenme giriyor iddetin adresiNewYork... Bugün göstenme giren Martin ' Scorsese'nin son filmi New York ' Çeteleri, savaş çıktı-çıkacak kaygı- sıyla hop oturup hop kalktığımız şu 1 günlerde önümüze çıkan-çıkanlan, dev kadrosuyla göz alıcı, 2.5 saati .aşkın, yeni bir Amerikan destanı. - Çeyrek yüzyıldır erkeksi değerleri ı öne çıkararak seyirciyi anında içine çekiveren maçomsu hikâyelen an- lattığı, bir stilizasyon çabasının be- lirginleştiği, mücadeleyı, uzlaşmaz- 'lığı içeren birtakım gergin filmler yapan Scorsese. Amerikan Rüya- ' sı'ylaözdeşleşmişNevv York'un ma- " zisini, parlak bir dönem filmi atmos- . ferinde anlatıyor. 1626'daHollanda- lı göçmenlerin incik-boncuk karşılı- ğında Kızılderililerden satm alıp New Amsterdam adıyla kurduğu - New York'un geçmişıne gidiyoruz. 1970'lerde ortaya çıkarak Ameri- . kan sinemasına yön veren yenı ku- şağın Spielberg, Coppola, Lucas, De Palma'yla birlikte omurgasmı oluşturan yönetmenlerden Scorse- se, New York fonunda geçen Mean Streets, Taxi Driver, Raging Bull gibi eski, önemli filmlerinden son- , ra yine büyüdüğü gökdelenler can- gılına dönüyor New York Çetele- .ri'yle. Dahası, New York'un 19. .yüzyılda, ırkçılığın, hoşgörüsüzlü- ; ğün, korkunun, yılguun, şiddetin her türlüsüyle yazılmış, o pek bilinme- yen tanhini, uzun, sürükleyicı, gör- kemli ama şiddet dozunun aşın kaç- tığı, Dickensvari bir epik'e dönüş- türmeye soyunuyor, kendi 'ufuk ve vizyonundan' 'Amerlka sokaklarda doğdu' 'Dünyanın dayısı, çirkin Ame- rikalı'lann 140-150 yıl öncekı ata- lannı, dedelerini, New York'un ge- lişip büyümesi aşamasında, mahal- lenin tüm kaymağıru ve haracını ye- mek içın çeteler halinde, satır, bı- çak, baltalarla birbirine saldrnp kan- - lı meydan savaşlan yaparken göste- ren, vahşi, ürpertici bir kasaplık se- kansıyla başlıyor film ve yönetme- nın malum görkemli mızansenler kurma merakı ve becerisıni bolca örneklıyor, şiddet öğesinın de dala- 1 ğını yararak. 1840-50 ve 60'h yıllann, koca- man bır köyü andıran, 'göçmenle- rin ilk durağV New York'unu, ar- Kendini epeydir özlettiren Daniel Day-Lewis en iyi erkek oyuncu dalında Oscar'ın en güçlü adayı. Cangs of New York / Yönetmen: Martin Scorsese / Senaryo: Jay Cocks, Steven Zaillian, Kenneth Lonergan / Kamera: Michael Ballhaus / Müzik: Hovvard Shore / Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Leonardo DiCaprio, Cameron Diaz, Liam Neeson, Jim Broadbent, Henry Thomas, John C. Reilly / ABD 2003 (Medyavizyon) navutkaldınmlı, suçtan-suçludan geçilmeyen sokaklannda şiddetin, rüşvetın kol gezdiği, nüfusu oluştu- ran yerli ve göçmen gruplann kabi- leler halinde ve brrbırine düşman ya- şayarak çeteleştiğı, günümüzdeki mafyayı (gangsterliği) doğuracak bir yeraltı dünyası ve kültürünün to- humlannın atıldığı, kaotik bir wes- tern kasabası olarak karşımıza getı- nyor Scorsese. Kendılerini yerli Amerikalılar olarak istilacı, yoksul göçmenlerden üstûn gören ırkçı- millıyetçi Nativıst'lenn reısi Kasap Bıll (Daniel Day-Levvis), Irlandalı göçmenlenn önden, rahıp Vallon'u (Liam Neeson), meydan kavgasın- da bıçaklayarak öldürüyor. Kaba hatlanyla Sergio Leone'nin spaget- ti uestern klasiği Bir Zamanlar Batı'da'sını (1968) fazlasıyla çağ- nştırarak beylik bir intikam öyküsü çizgisinde gelişiyor film. Çocuk gözleriyle babasının öldürülmesine tanık oluyor, ıslahevinde büyüyen, sünepe delikanlı kahramanımız Amsterdam (Leonardo DiCaprio). Gitgide palazlanarak kentin yeraltı- na ve üstüne hâkim olan 'Baba' Ka- sap Bill'in ilgisini çekiyor. Yine Bill'in küçük yaştan kanatlan altına ve zaman zaman da koynuna aldığı, kendı gıbı yetım, güzel yankesıcı Jenny'ye (Cameron Diaz) de abayı yakıyor. Bundan sonrası, türün ve benzen 'erkek hikâyeleri'nin faz- lasıyla aşina olunmuş tüm trajik ka- lıplannın devreye girişi, sapİcın bir üçlü ilişki, eski-yeni (Bill-Amster- dam) çatışması. Sonuç, kameraman Michael Ball- haus ımzalı başanlı görüntülerin- den Roma-Cinecitta stüdyolannda, usta tasanmcı Dante Ferretti eliy- le hazırlanmış dekorlanna, kostüm- lerine kadar bütün o bınnci sınıf gör- sel düzeyine, parlak teknik altyapı zanaatkârlığına karşın, Scorsese'nin Hollywood'un geleneksel stiline teslim oluşu. Onur, intikam ve sevdiği kadını koruma mücadelesine dönüşen se- rüvenini, kahramanımızın ıç sesiy- le aktaran bu epik drama, yönetme- nin bildik dışavurumcu ve gerçekçi tarzının iç ıçe geçişınden kaynakla- nan bir genhmı yayıyor perdeden. Her çeşidıyle şiddet, zaten Scorse- se sinemasının belirgin bir öğesı, üs- tadın dünyaya bakışının aynlmaz bir parçası Taksi Şoförü'nden günü- müze. Katlanması zor bir seylrllk Scorsese sınemasında, alımlı ve çalımlı, yeni bır gövde gösterisi New York Çeteleri. Bize Visconri, Bertolucci olmaya özendiği, on yıl öncesinin The Age of Innocen- ce'ını anıştırdı yer yer. Günümüz ABD'sindeki kokuşmuşluğun da- yandığı kökenleri vurgulayan film- deki şiddet ve bıçak fetişizmine da- yanmaksa biraz zor. Leone formü- lü, kalabalık, Fellınıyen sahneler, ünlü oyuncular ve bol salçalı bır spa- getti vvestern yaklaşımıyla kotanl- mış bu kasap Bill'le tüysüz Amster- dam'ın, baba-oğulumsu, trajik, ölümcül kapışması, sonuçta gişeyi çalıştıracak cınsten, tempolu, vur- kırlı, destansı bir seyirlik ama Scor- sese'nin en iyi filmlerinden bir Ra- ging Bull, GoodFellas, Casino ya da Bringing Out The Dead ayann- da ve derinliğinde değil. Aşın şiddet yüklü oluşuyla rahat- sız edici filmin bızce en büyük ek- sısi, oyunculuktan yana nasibini al- mamış DiCaprio'yu başrole oturt- ması. Boksör'den ben (1997) ken- dini özlettiren Day-Lewis'in başan- lı oyununa, Jenny'ye vurgun, naıf arkadaşında Henry Thomas, yoz politikacıda Jim Broadbent ve yok- sulluğa talım etmektense 'çetelerin en büyüğü'ne (polise) katılmayı yeğleyen Happy Jack'teki John C. Reilly'nin de ayak uydurduğu film- de, ıç savaş-askerliİc nedenıyle is- yanlann patlak verdiğı, ahalinin çe- telere bölündüğü, meçhul bır döne- me el atarak New York'un vahşı geç- mişine bakıyor Scorsese özetle. Günümüzün mafya olgusuna 19. yüzyılın yeraltı dünyasından ışık tu- tarak seyırcıde hatın sayıhr bir afal- latmaya yol açan bu epık drama, şu- nun şurasında ancak 2 yüzyıllık, kıytınk bir tarihe sahip Amerikalı- lann böylesı destanlara olan tutkun- luğunu da örnekliyor. YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR. The Hours-saatler 1920'lerin başında Bayan Dalloway adlı romanını yazmakta olan Virginia Woolf'un (Nicole Kidman), ruhsal dengesi gıtgıde bozulmaya başlamıştır. Bayan Dallovvay'i okuyan, 1950'lerin Californialı ev kadını Laura Brown (Julianne Moore) da çevresinden uzaklaşıp depresyona girmiştir. AIDS'ten ölmekte olan, eski kocası ıçin bır partı düzenleme telaşındaki, New Yorklu Clarissa (Meryl Streep) ise lezbiyenlığı seçmiştır... En iyi film, kadın oyuncu, uyarlama senaryo, yönetmen dahil bırçok dalda Oscar'lann en kuvvetlı adaylanndan bıri olarak gösterilen, The Hours, Michael Cunningham'ın Pulıtzer ödüllü romanından, yönetmen Stephen Daldry elıyle sinemaya uyarlanmış. Bugün göstenme ginyor. İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Varşova'dan Chicago'ya Tren Çağı DEMIR YOL 14Mart-24Mayıs2003 Yapı Kredi Kûltür Merkezî Vedat Nedim Tör Müzesi istikUf Cad No 285 0OF*ks iO2t2} 29307 Z3 cotr tr -w OÎM 47İO444 YAPIMTKREDI KÜUÜRSANAT YAYINCIUK Gösterimde olan iki filmin an- lattığı iki kent. Birincısi, 2. Dün- ya Savaşı'nda Hitler ordulannın girdiği Varşova. Polonya Yahudi- lerinin büyük trajedisı burada, Varşova gettolannda yaşanmıştı. Olay çok anlatılmıştı ama Po- lanski'nin filminde görmek bambaşka bır şey. Kentin yaşamı içine yerleşmiş Yahudi aileler, sa- dece bu neden içın, Yahudi ol- duklan için hedef seçihyorlar. Ailenin tanınmış bir piyanist olan oğullanna odaklaşan filmde ın- sanlann başma neler gelebılece- ğini görüyoruz. Faşizm, her za- man, her yerde benzer biçimde işliyor. Insanlan suçlamak, başla- rına neler geldiğini anlamadan her türlü eziyeti yapmak. "Piyanist" filminde Yahudile- rin de nasıl birbinnden farklı ru- tumlar içinde olduğunu görüyor- sunuz: Itaat ederlerse kolay kur- rulacaklannı sananlar, yanında- kinin başına gelenleri üzüntü ıle izleyip bir şey yapmayanlar, ne yapacağını bilemeyenler, durum- dan çıkar sağlamaya çalışanlar, karşı çıkmaya çalışanlar. Beklen- medik bir saldm karşısında bırbı- riyle bağlantısız insan davranış- lan. Giderek artan baskılar. Hep- sini bir yere kapatıp daha kolay baskı altına ahnalar. Çaresizlik, umutsuzluk, güvensizlik içinde yaşanan toplumsal felç. Herke- sin her şeyi kestirdiği ama bir şey yapamadığı çaresizlik günleri. Buraya varacağı belli bir geliş- meyi kötü şeyler kondurmadan beklemenin tarihsel yanlışlığı. Toplumlann her zaman yaptığı, günümüzde de yinelenen yanlış- lar. Sonra da kaçınılmaz son zul- mün en son noktaya kadar vanşı. Hayatta kalma savaşı veren bir 'Chicago'da Broadv\ay sahne dünyasının perde arkası anlatılıyor. insanın odaklaştığı öyküde deği- şik ınsan öyküleri. Görülecek bir belgesel gibi Polanskfnin Polo- nez'i. Yanm yüzyıl sonra Roman Polanskı, ülkesmin çektiğı acıla- n faşizmin suratına tokat gibi çar- pıyor. Görülmesi gereken bir film. Aldatılan kadınlar... "Chicago", bir müzikal. Ama bu müzikale insanlann yaşadığı büyük acılar, büyük olaylar yer- leştirilmiş. Sahne dünyasının şa- şaalı perdesınin arkasında kalan insan öykülerını görüyorsunuz. Aldatılan kadınlann kendini al- datanlara verdıkleri cezalar. Öf- keyle sıkılan kurşunlar. Bu hen- gâmeden kendisine ün ve para sağlayan yakışıklı bir avukat. Her şeyı gösteriye dönüştüren bir kentin vitrine çıkan yaşamı. Mü- zik ve dansla yumuşatılmış insan trajedileri. Çikolata ile kaplanmış acı biber tadı. Bu film özellikle kadınlann öykülerini anlatıyor. Aşkın acılan, evliliğin farklı öy- küleri Ama büyük kent onlan yutuyor ve onlar da birer birer vitrine çıkıyorlar. Yaşanan her şey bir fırsat. Her şeyi bir firsata dönüştürdüğünüz zaman yaptığı- nız ne olursa olsun kazançlı çıkı- yorsunuz. Cinayet işleyenler bile eğer ondan bir ün kazanıyorlarsa kârlı çıkanlar arasına katılıyor. Film aslında bir toplumsal hiciv. Chicago örneğinde Amerikan tarzı düşünme ve davranışı gös- teriyor. Hem gösteri yanı güzel hem de düşündürdüklen... KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Savaşa Belki! Penguen'in geçen haftaki kapağı, içinde yaşa- dığımız ortamı çok güzel anlatıyor Kadınlı erkekli bir kalabalık sokakta... Ellenndeki dövizlerde şun- laryazıh: "Savaşa l-ıh", "SavaşıDurBirdeEnişte- lere Soralım!", "Savaşa Ne Bush Yansın NeArapt", "Savaşa Belki!"... Metin Üstündağ'ın çizgıleri ba- zı yayın organlarında her gün karşımıza çıkan gö- rüşleri en özlü biçimde ifade ediyor. Sermaye çevrelerinin ve onların yardakçılarının savaşa ilişkin çıkar hesapları ortada. İki arada bir derede kalmış siyasetçinin de durumu anlaşılabi- lir. Ama, aydın geçinen kişiler arasında da 'savaş- çılara've 'be/M'cilere rastlamak, hiç beklemediği- niz birinden "Savaşa karşıyım, ama..." sözlerini işitmek anlaşılır gibi değil. Değil, çünkü aydınların kitlelere model oluştur- ma, yol göstenme gibi görevleri var. Paranın gücü- nü değil, insan onurunu savunmaları doğaları ge- reği. Ama, elbette görüşlerinı açıklamanın bazı riskleri var. En büyük risk ise, Ertuğrul Özkök ta- rafından 'teröristlik'\e suçlanmak... 'Amplifıkatörü büyük diye, hiçbir aydının ötekiler üzerinde terör kurmaya, hakaret etmeye, karşı görüşü bastırma- ya' hakkı yokmuş... Yani, insanları banşı savunma- ya çağırmak suçmuş... Savaş karşıtı etkinliklere katılmayarak, 'tarafsız' kaldığını sananların nasıl biryanılgı içinde olduğu- nu anlatmaya gerek var mı? Işini kaybetmek kor- kusu anlaşılabilir elbette... Hele, 'büyük' medya- nın büyük patronlarından fırçayemek, gelecekfe- laketlerin en büyüğü olabilir... Bu yüzden, başını önüne eğip, sessiz kalanlara sözümüz yok. Ama, korkaklığını örtmek adına çığırtkanlık yapanlara, 'tarafsızlık'\ bir marifetmış gibi sunanlara bir çift sö- zümüz var. Dünyaedebiyatı, tiyatrosu, sineması, bu evren- sel sorunu işleyen başyaprtlarla dolu. Roman Po- lanski'nin, şu sıralar ülkemizde de gösterilen 'Pi- yanist' adlı son filmi, günümüze ışık tutabilecek önemli bir yapıt. Korkunun insanı nasıl acınası bir varlığa dönüştürdüğünü anlatıyor. Macar sinema- sının büyük ustalarından Istvan Szabo, 'Mefisto' adlı filminde "Ben yalnızca bir oyuncuyum. Elim- den ne gelir ki?" diyerek Nazilerin kuklası olmayı kabullenen bir oyuncuyu anlatıyordu. Yönetmen, Taraf Tutmak' adlı son filminde aynı soruyu yine- ledi: Sanatçının tarafsız kalması mümkün mü? Mümkün olmadığını, dünyanın dört bir köşesin- deki aydınlar, sanatçılar haykırıyor. Amerikalı, In- giliz sanatçılar dünyaya örnek olacak bir davranış sergileyerek, ülkelerini yöneten çirkin politikacıla- rın görüşlerine katılmadıklarını, bu suça ortak ol- mayacaklarını açıkça ılan ediyorlar. Tabii, etliye sütlüye karışmadan, düzenini sürdümneye çalışan sanatçılar da var bu ülkelerde. Tıpkı ülkemizde de olduğu gibi... Bu kesim, ortak tavır takınmaktan kaçınırken hep aynı gerekçelere sığınıyor: "Sankibiz tavıralır- sak, savaş duracakmı?" Çaresizliğin ve korkunun ifadesidır bu sözler. Ama, tavrını gizlemek için da- ha karmaşık gerekçelere sığınanlar da vardır: "A- man, hep aynı insanlar ortaya çıkıyor. Toplum üze- rinde hiçbir etkisi olmaz bu isimlerin!" Bu gerek- çeyi çok çok ünlü sanatçılanmız kullanır genellik- le. Kendilerineşu soru sorulduğunda, verecekya- nıtlan yoktur: "Peki, sizdekatılırsanız, artık 'hep ay- nı isimler' denemez, öyle değil mi?"... Bazılan, si- yasi tavır almayı 'askeriik' gibi hayatın belli bir dö- neminde yapılacak bir iş olarak bellemiş ve 'emek- li' olmuştur. Bazılan için kaçışın gerekçesi farklı- dır: "Vallahibuişlerçoksulandınldı. Baksanızade- filelerde bile 'Savaşa Hayır!' deniyori" Peki, sen de katıl; ciddiyet kazansın...!! Ertuğrul özkök'ler, barış için gecesini gündüzü- ne katarak çalışan sanatçıları, aydınları, savaşın y- ol açacağı zararların sorumlusunun savaşa karşı çıkan aydınlar olacağını tekrarlaya dursunlar, ba- rış cephesı giderek güçlenıyor. Iktidarlarını 'korku' yayarak ayakta tutmaya çalışanlann karşısında en başta sanatçılanmız saf tutuyor. Bir etkinlikten di- ğerine büyük birözveri ile koşturuyorlar. özkök'ler onları korkutamıyor. Son olarak birkaç duyuru: Bugün ve yann Be- yoğlu'nda Alkazar Sineması'nın tüm seanslannda 'Benim Cici Silahım' Barış Girişimi için oynuyor. Eğer hâlâ izlemedinizse, gidin ve 'korku' ile dün- yayı yönetmeye çalışan Amerika'nın içyüzünü öğ- renin... Bugün, saat 11.00'de Istanbul Üniversite- si Hukuk Fakültesi'nde öğrencilerin eylemi var... Bursa'da iseTÜYAP Kitap Fuan'nda 'Savaş ve Ay- dın Sorumluluğu' konulu panel. Yarın Izmir'de, Is- kenderun'da alanlarda barış türkülerimiz yankıla- nacak. Parlamento'ya bir kez daha sesleneceğiz: Halkın sesine kulak verin! Savaşa Geçit yermeyin! vecdisayara yahoo.com Barış yanlılarına sinema çağrısı • Kültür Servisi - Banş yanlılan bugün ve yann Beyoğlu Alkazar sinemasına çağnlıyor. Alkazar sineması yetkilüeri, sinemada gösterilmekte olan 'Benim Cici Silahım' adlı filmin bugün ve yann yapılacak gösteriminden elde edilecek gelirin, Banş Girişimi'ne aktanlacağuu duyurdular. Banş Girişimi, banştan yana olan herkesi, sılahlanma karşıtı bol ödüllü bu filmi izleyerek banşa katla yapmaya çağınyor. (0 212 293 24 66) BUGUN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da tDSO konseri. Şef: I. Ionescu Galati. Solıstler: Amerikan Bakır Çalgüar BeşUsi. (0 212 251 56 00) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda 19.30'da 'Ekova' konseri. (0 212 232 98 30) • İŞ SANAT'ta 19.30'da Devlet Devrim Öztaş (piyano) resitali. (0 212 316 10 83) • İZMÎRİSMET tNÖNÜ KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.30'da İZDSO konseri. Şef: Rengim Gökmen. Solistler: Kartal Akıncı (keman), Hakan Şensoy (keman). (0 232 489 09 26) • ÇANKAYA BELEDİYESİ ÇAĞDAŞ SAJVATLAR GÖSTERİ MERKEZİ'nde 18.30'da Belgesel Sinemacılar Bırliği'nin düzenlediği 'Belgesel Film Gösterimi ve Panel: Savaş ve Insan'. (0 312 468 21 05) • TURKCELL BİNASI'nda 18.30'da 'Savaş Belgeselleri' gösterimi. (0 212 252 17 00)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear