25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURlYET 23 ŞUBAT 2003 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Gazeteci-yazarHıfzı Topuz'la Türkiye 'nin mütarekegünlerini ve o dönemle bugünün nasıl benzeştiğini konuştuk S Ö Y L E Ş İ : LEYLA TAVŞANOĞLU leyla.tavsanoghı(5 cumhuriyetcom.tr Türkiye herhalde cumhuriyet tarihinin en karanhk döneminden geçiyor. Mütareke ve işgalyıllarını anımsayanlar, ülkenin daha beter bir evrede olduğu görüşünde birleşiyorlar. Aydın çevresinde işbirlikçi ve mandacıdan geçilmiyor. Kıbrıs'ta "ver-kurtul" edebiyatı artık vakayi adiyeden oldu. Her ne olursa olsun, her türlü ödünü vererekAB 'ye kapağı atmak günün modası. Washington yönetimine Irak Savaşı 'yla ilgili her türlü sözü verdikten sonra Ankara'dakikoltuğa oturup şamar oğlamna dönmek de işitı cabası. ABD 'nin şamar oğlanı olmak isteyenler olabilir, ama sokaktaki sade vatandaşm tercihi o yönde değil. Bu hercümerç içinde, mesleğimizin en kıdemli ağabeylerinden Hıfzı Topuz, mütareke döneminde îstanbul 'daki mandacılan, işbirîikçiîeri, açık ajanları anlatan "Çamlıca 'nin Üç Gülü " isimli belgesel romamnı yayımlattı. Hepimize olduğu kadar benim için deyol gösterici bir ağabey olan Hıfzı Topuz 'la Türkiye 'nin mütareke günlerini ve o dönemle bugünün nasıl benzeştiğini konuştuk. Hıfzı Ağabey 'le öteden beri senli benli, samimi bir dostluğumuz olduğu için bu söyleşide de birbirimize hitap biçimimizi olduğu gibi, doğal bırakmayı yeğledim; yapaylığa kaçmak istemedim. Atatürkdevrimleriniankyamadık- Hıfzı Ağabey, "Çamlıca 'nin Üç Gülü " adlı son belgesel romanında anlattığın Osmanlı tm- paratoHuğu 'nun son dönetni, Türkiye 'nin bu- gün içinden geçmekte olduğu zaman dilimiy- le benzeşiyor. Sen bu iki dönem arasmda bupa- ralelliği nasıl kurdun ? TOPIJZ- Bence o dönem çok önemli. Milli Mü- cadele, Mütareke yıllarmda tstanbul'da sadece Ba- tı'dan başka çıkar yol görmeyen insanJar, ışbir- lıkçiler var. Tam bir işbirlikçi çevresi. Bunlar Amerikan mandasını istıyorlar. - Bugün de aynı durumla karşı karşıya değil miyiz? - Evet, ne yazık ki öyle. Mustafa Kemal de bunlara karşı bir altematif üretıyor "Hayır, biz kendi kendimize başka bir şe> y-apacağız" dıyor. Ama buna hiç kimse yanaş- mıyor. Bunun üzerine Mustafa Kemal kalkıyor, Sıvas'ta bu siyaserini tek başına savunuyor ve kar- şısındaki herkesi mat edıyor. Yani bu alternatifı kabul ettiriyor. Bugün ise IMF'ye karşı altematif üreten bir tek siyasi parti yok. Bugün bütün partiler IMF gü- dümünde. - Tiirbanı savunan parti de IMF çizgisinde değilmi? - Tabii, öyle. Karşı bir siyaset yok. Hepsinin ekonomik, polıtık görüşü aynı. Bugün Mustafa Kemal gibi bağımsız. dış akımlara bağlı olma- dan politika üretebilecek bir lider çıkmıyor. Bü- tün siyasi partiler aynı çizgide gidiyorlar. Halka sunduklan bir altematif yok. Mustafa Kemal ise dış, ekonomik, dinsel po- litikaya karşı bir altematif sunuyor. "Dışandan yardun abnadan biz bu işi kendi kendimize yapa- nz" diyor. Böylece de devletçiliğe mecbur olu- yor. - Neden mecbur oluyor? - Çünkü o dönem bizde başka altematif yok- ru. O arada Düyun-u Umumiye'yi de ülkeden kovdu. Saltanata, şerlata altematif - Bir de Amerikan mandacılanna karşı Sov- yetler Biriiği'yle işbirliği yapmadı mı? Ayrıca Sovyetler Birliği üzerinden fngiltere'yle ilişki- leri de düzenlemedi mi? - Evet, müthiş bir oyun oynadı. Ama Sovyet- lerBirliği'ne güvenip bu işe başlamıyor. Evet, Sov- yetier Birliği'nden askeri yardun aldı, ama o ka- dar. Hatta, Sovyet yardımından daha da önemli- si, ne kadar silah deposu varsa bunlann boşaltı- lıp içlerindekı silahlann Anadolu'ya kaçınlma- sıdır. Bunu da Istanbul'daki direniş örgütleri ba- şardı. Bu örgütler Mustafa Kemal'e bağlı değildi, ama Mustafa Kemal bunlan derleyip toparlamış- tı. Anadolu'da da Müdafaa-i Hukuk cemıyetleri kuruldu. Yani, dü-eniş eylemlerinı halkın kendi- si yapıyor. Pek çok ülkede de bu böyle olmuştur zaten. Ayrıca, şunu belirtmekte de yarar var. Di- reniş eylemi komitacılık değildir. Direniş ya da reziztans, hallon yabancı işgali- ne ve işbirlikçilere karşı direnişe geçmesidir. îş- te, Mustafa Kemal bu reziztans gruplarını örgüt- ledi, aralannda bağlar kurdu; bunlan çok iyi ka- nalize etti. Böyîece de saltanata, şenata, Doğu- lu düzene. ekonomi anlayışına, yabancılara borç- lanma ve eğitim konulannda bir altematif oluş- rurdu. Bu çok önemli - İyi de sence biz Atatürk devrimlerini iyi an- layabildik mi? - Hayır, bence hiç anlamadık. Son zamanlarda çevremdekilere,tt Atatüriidemınlerinedir?Bun- lardan ne anhvorsımuz" diye soruyorum. Bunun temelinde bir devletçilik, ekonomik bağımsızlık meselesi var. Ondan sonra da milli eğıtimde dev- rim var. Bakın, Mustafa Necati diye bir ismi hiç kimse bilmiyor. Soruyorum, "Mustafa Necati kündir? Neyapfiuşnr?w diye... Bana,*NecatiBeyCadde- nmi?"diyorlar. Bu adam üç-dört yıl Milli Eğitim Bakanlığı yap- mış ve Latin alfabesinin kabulünde ve eğitim dü- zeninin kurulmasında ilk temelleri atmıştır. Ya- ni Mustafa Kemal kararlan tek başına almadı. Çev- resindeki Mustafa Necati gibi kişlerle birlikte al- dı Bütün yapılanlar ekip çalışmasının sonucu- dur. Bir tarafta halk direnişi var, öbür yanda da Mustafa Kemarin çevresinde bir ekip çalışması yapılıyor. Tabii ki yanında bırtakım dalkavuklar da var, ama karar mekanizması onlara aıt değil. - Pefa, karar verenler kimler? - Karar verenler bir aydın kadrosu. O zaman bırtakım gruplar oluşmuş; alternatifler üretmış- ler. Oysa bugün altematif yok. Ekonomide alter- natif yok. Milli eğitimde altematif sadece dinci- lerin elinde. Korkunç bir durum. Nereye gittiği- miz belli değil. Mustafa Kemal her konuda altematif oluştur- du ve bunlar yıllarca devletin programı oldu. Ya- ni Mustafa Kemal'ın o zaman yıktıklannı biz bugün yeniden getirmek ıstiyoruz. - Yanidincitakım Türkiye'yi 20. yüzyüınbaş- lanna mı geri çekmeye çalışıyor? - Evet, öyle. Bugünkü hükümetin Cumhuriyet rejimine karşı getirdiği altematif denenmış, yı- kılmış, çağını yitirmiş bir altematif. O sıstem çü- rümüş, onun yenne her alanda Batı sıstemi, Ba- tı uygarlığı geçmiş. Bunlann karşısında yeniden eskiye dönülmek isteniyor. Bu, reaksiyon de- mektir. trtica budur. - Zaten irtica eskiye dö'nüş demek değil mi? - Evet, öyle. Ne yazık ki bugün bu kötü duru- mu yaşıyoruz. Bunu vurgulamak lazım. "Çam- bca'ıun Üç GüKi" romanında da bunu vurgula- dım. Artık eskiye dönüş diye bir şey olmaması lazun. Flllpinler modell -19. yüzyıhn sonu, 20. yüzyıhn başında Os- manlı 'daki Amerikan mandaalarının ilginç yaklaşımlanm romanda yazdın. Bunu anlatır mısın? - Tabıı. Halide Hanım (HatJdeEdipAdıvar) Fi- lıpinler modelini ortaya attı. Ahmet Emin (Yal- man) ve bütün Amerikan mandası yandaşlan di- yorlar ki: "Amerika FıBpinkr'e gitti, Fitipinleri uygarhğa kavuşturdu." Oysa olay öyle değil. ABD oraya savaşla girmiş. Ispanya'ya karşı sa- vaşı kazandıktan sonra Filıpinler'e yerleşmek is- tedı. Bunun üzerine Filipinler'de bir direniş ör- gütü oluştu. Bu direniş yaklaşık dört yıl sürdü. Çok kanlı olaylar yaşandı - Bir de Abdülhamit'in Sulu halkına gönder- diği bir fetva olayı vardu.. - Filipinler'ın güneyindekı Sulu takımadalann- da Müslümanlar yaşıyor. Bir gazeteci oraya gi- diyor ve aldına bir fikır gehyor. "Müslümanla- nn halifesi var. Dolayısıyla ondan gelecek fetvayı dnüerier'' diye düşünüyor. Zamanın ABD Cum- hurbaşkanı'na bir mektup yazarak bu konuda Halife'den fetva ahnasını salık veriyor. Böylece zamanın Istanburdaki ABD büyükelçisi Was- hington'dan talünatı alınca Yıldız Sarayı'na gi- diyor. Padişah Abdülhamit'e durumu anlatıyor. Abdülhamit diyor kı: "Bunlar Şii mi, Sünni mi? Eğer Şii iseler beni dinfcmezler. Ama şimdi Hac mevsimi. Filipinler'den Hacca geien olursa bun- lann Sünni oMuklannı anlanz." Gerçekten de zamanın Hıcaz Valisi AhmetRa- tip Paşa'ya soruyorlar. Sulu'da yaşayan Müslü- manlargerçekten Sünniymış. Bunun üzerine Ab- dülhamit, Şeyhülislam'dan, Sulu'daki Müslüman- lar ABD'ya baş kaldırmasın diye bir fetva yaz- masını ıstiyor. Böylece yazılı fetva Sulu halkına gönderilıyor. Ben romanda biraz kurgu yaparak, fflFZITOPÜZ îstanbul, 1923 doğumlu. Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi'nde, yükseköğrenimini îstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladu Strasbourg Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Yüksek Gazetecilik MerkezVnde doktora yaptu Gazetecilik mesleğine 1947'de Akşam gazetesinde muhabir olarak başladu TRT'de, BRT'degörev yaptı. UNESCO İletişim Dairesi'ndeyöneticilikyaptu Pek çok yayımlanmış makalesi, inceleme, roman ve anı dallarında kitapları var. "Sulu halkı bu fetvayı ruvalet işlerinde kuflanmış oka gerek" diye yazdım. Niyazi Berkes kitabın- da bu olaya bir paragraf ayırmış. Ben de ondan esinlendim. Diyorlar ki "FIHpinler'deki Ameri- kan mandası" Ne mandası. Düpedüz Amerikan sömürgecihğiydi Fihpinler'deki. Zaten manda rejimi hiçbır yerde uygulanmamıştır ki. -Ama BirinciDünya Savaşı 'ndan sonra man- da rejimi ortaya çıkmadı mı? -1918 'den sonra eski Alman sömürgeleri ve Os- manlı topraklarmı yönetmek için Mılletler Cemi- yeti bir formül anyordu. Böylece bu topraklarbü- yük devletlerin yönetimlerine verildi. Balon, o zamanlarda da bizde büyük bir Ame- rikan hayranlığı vardı Bu Amerikan hayranlan, "Amerikabgazetecfleri SıvasKongresi'nedavetede- lim. Gdsinler. dinlesinler, yazsuılar. Aynca biz- den bir grubu .4BD'ye gönderelim. Senato'da, Kongre'de ABD've bağlanmak istediğimizi an- latsınlar. Böylece Amerika'ya bağlanahm" dedi- ler. - ABD 'nin İkinci Dünya Savaşı 'na kadar kendi içine kapalı olarak varlığını sürdürdü- ğü, ancak İkinci Dünya Savaşı 'ndan sonra iyi- cedünyaya açıidığı savlamr. Oysa bakıyorsun, 19. yüzyüın ortalarında Amerikalı misyonerler Anadolu 'ya gelip ö'zellikle Ermeni çocuklan- nın eğitimleri için okullar açalar. 19. yüzyılm sonunda İspanya-Amerika Savaşı patlak veri- yor. Birinci Dünya Savaşı 'nda yine ABD var. Sence neden A merika 'nin 19.yüzyü ve20. yüz- ydın ilkyansında içine kapalı olduğu kanısıyer- leştirilmeye çalışılıyor? - ABD'de 18 ve 19. yüzyıllarda gelişmekte olan büyük bir kapitalızm var. Bu kapıtalizm kendine yeni kaynaklar, yeni alanlar anyordu. Bu arada bütün dünyaya srzabilmek için de çe- şitli bölgelere heyetler, misyonerler gönderiyor- du. Bu amaçla da o okullan açtınyorlardı. O okullann açılmasındaki amaç kültür hizmeti de- ğildi. Amerikalılar dünyanın çeşitli bölgelerinde kendilerine altyapı hazırhyorlardı. Dolayısıyla Amerikan mandası kavramının da tabanı hazır- lanıyordu. Bütün bunlar birprogram dahiJinde ya- pılıyordu. - Bir de ilginç olan, Avrupalı olmasına kar- şın Ingiltere 'nin .ABD 'ye olan bağlılığu.. - Evet. Avrupa bir tarafa giderken İngiltere hiç- bir zaman ABD'nin dümen suyundan aynlmıyor. Ama Istiklal Savaşı içinde Amerikan mandasını savunanlar îngiliz egemenliğini savunanlar de- ğil, galiba. Öyle olsaydı, AB Kemal gibi yüzde yüz îngilizci olanlar Amerikan mandasını tutar- lardı. Ama o zaman Amerikan mandasını pek de desteklemediler. Anadolu hareketl - MilliMücadele 'ye hangi ülkeler sıcak bak- % hangileri hasmane davrandı, sence? - Fransızlar Anadolu hareketine her zaman sı- cak baktılar; hep de yardun ettüer. Bak, Türki- ye'ye er olarak gelen ünlü Fransız ozanı Jacqu- es Prevert'in öyküsü de çok ilginç. 1954'te Fransa'ya gitmiştim. Cannes Fihn Fes- tivali için oradaydım. İşımı bitirdikten sonra bir- kaç da röportaj yapayım, dedım. Abkün (Dino) bana Jacques Prevert'in oralarda oturduğunu söy- lemişti. Bunun üzerine Prevert'e telefon ettim, "Ben bir Türk gazetecrvim. Abkfan de size selam sö\1edi Sizinlekonuşabflirnuyim?" dedım. Mem- nun oldu, "Tabii" dedı. Ben de kalktım, gittim. Kapıyı ikı kız açtı. Pre- vert'le randevum olduğunu söyledim. "Birdaki- ka, haber ^reBm" dediler. Gittıler. Ne ses var, ne seda. Bunun üzerine yine kapıyı çaldım. Krz- lar yine kapıyı açtılar. "Gehr, gehr" dediler. Yi- ne ses yok. Ben üçüncü kez kapıyı çaldım. Bu sefer kapıya Prevert çıktı. Sutında bir atlet, elin- de bir bardak şarap vardı."A, evet,ben de sizi bek- Kyordum" dedı. Ama beni ıçen çağırmadı. Kapıda durarak baş- ladı anlatmaya. Askerliğını îstanbul'da yaptığı- nı söyledı. Dağılma, dinci güçleri başa getirdi - Bir de Prevert'in Üsküdar'da bir meyhanede rakı içme macerası vardu Onu da anlatir mısın? - Zaten onu da ayakûstü arüattı. Bir arkadaşıyla Üsküdar'da bir meyhaneye gitmişle§Or: Bu rakı istemiş. Rakılar gelince de bir dikişte kendininkini içmiş. Içtikçe içmiş ve sarhoş olmuş. Arkadaşı onu götürmek istemiş, ama Prevert gitmemiş. Bir süre daha içmiş. Sonunda meyhaneci artık kapatacağını, gitmesini söylemiş. Bizimki dışan çıkıp başka bir meyhane aramaya başlamış. Meyhanenin yanuıda bir berber dükkânı varmış. Berbere girip "Bir rala" demiş. Berber dükkânda rakı olmadığmı söyleyince de onun elindeki tıraş köpüğü tasını kapıp rakı niyetine başına dikmiş. Prevert o konuşmamızda Istanbul'u çok özlediğini söyleyip bir sürü anısmı da anlattı. O konuşma bana müthiş yazı malzemesi oldu. Yani, söylemek istediğim, çok çeşitli kaynak kitapları taradığım ve Fransızlann Anadolu hareketine sıcak baktıklanm bunlardan okuduğum. Bu arada, Milli Mücadele'ye destek için îstanbul'da pek çok miting yapıünıştı ve bu mitinglere özellikle kadınlar çok sayıda katılmışlardı. "Çamhca'nın Üç Gülü" romanında da bu kurguyu yaptım. Îstanbul'da kadınlann, bütün halk tabakasının direnişe katılmalan var. "Çamlıca'nın Üç Gülö" romanında esas olarak vurgulamaya çahştığım nokta da Ingilizlerin, Amerikalılann, işbirlikçilerin karşısında Milli Mücadele'yi destekleyen geniş bir tabanın olduğu. Herkes Irak ta savaga fcargı - Peki, bugün mandacılara karşı böyle geniş bir taban yaratılabilir mi? - Böyle bir şeyin olması tabii kj çok istenir. Sadece bizim aydın çevremizde değil, bütün toplum katmanlannda herkes Irak'ta savaşa karşı çıkıyor. Bizim mahallede iyi tanıdığım bir taksi şoförü var. İsmi Kemal. Bana, *Ağabey bu işin sonu ne olacak* diye soruyor. Banş eylemlerini, gösterilerini görüyoruz. Bir de şuna dikkat çekmek istiyorum. Sade vatandaş arasmda buna karşı çıkanlar daha çoğunlukta da aydın çevresinde işbirlikçi sayısı daha fazla. Ama tabanda, "Niye bir atternatif üretilmiyor" sorusu hiç durmadan soruluyor. - Peki, sence bu konuda düzgün bir örgütlenme yapılabilir mi? - Ne yazık ki bugün Mustafa Kemal gibi karizmatik bir Iiderimiz yok. Üstelik bu, tek bir liderin üstesinden gelebileceği bir iş de değil. Bu fikri savunan insanlar var, ama onlan bir araya getirip örgütleyecek bir güç yok. Nitekim son seçimlerde de bu insanlar örgütlenemeyip dağıldılar. Bu dağıruklık da dinci güçlerin hükümete gelmesine yol açtı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear