25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 ARALIK 2003 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL 'Avrupaî' Kudurmuşluk BlZ, "Alışmış kudurmuştan beterdir" diye bilirdik. Beterin beteri varmış: AJafranga kudurmuşluk. öy- lesi, alışmışlıktan ve yalın kudumnuşluktan beter. Alafranga kuduımuşluğun ya da daha güncel ol- mak isteniyorsa, "Avrupaî" kuduımuşluğun özelli- ği şurada: Kavramın önüne konan sıfat, yanına ge- tirildiği kavramı, iyileştirmek şöyle dursun, büsbü- tün kötüleştiriyor. Gerçekten, bizim toplumda "Avnıpaî" srfatı hep "iyi" ve "güzel" şeyler için kullanılır. Yakın za- manlara kadar. Bundan böyle, galiba "kullanılırdı" demek gerek: Futbol maçını "iyi" oynayan takımın oyunu "Avru- paî" sayılırdı. Takımlanmız Avrupa takımlannı yen- meye başlayalı artık öyle değil. Arrta, ömeğin "gûzellik" konusunda hâlâ öyle: Ba- tı filmlerindeki dilberlerin etkisi altında kalan toplu- mumuz, eli yüzü, ağzı burnu yerinde hanımlann gü- zelliğini pek "Avrupaî" bulmaya devam eder. Asya- lı, Afrikah güzellikler bizi pek etkilemez. Tıptaki kudurmuşluk feci bir şeydir: Kuduz köpe- ğin ısırdığı insan, Allah kimseye vermesin, dü- pedüz hayvanlaşır, ağzı köpürür, saldırgan olur. Son günlerde ortaya çıkan Avrupa türü kudur- muşluk, başlangıcı ve sonuçlan bakımından tıptaki kudurmuşluktan çok farklı: Köpek ısırmasıyla baş- lamıyor; başlangıç, yapılan hesaplann ve beslenen umutlann çöküşüyle olur. Sonuçtaki görünüşler de son derece insancadır; ağızlar köpürmez, yaklaşım- lar ve tavııiar kibartığın bütün kurallarına uygundur. Ama sözler? Zehirli, saldırgan, yaralayıcı ve hepsinden kötüsü, onur kıncı. Şimdi, günler geçtikçe, Kıbrıs sorununu karşı ta- rafın isteklerine uygun biçimde çözme niyeti ile Tür- kiye'nin ABtutkusu arasındaki bağlantıya ilişkın he- saplar ve umutlar boşa çıktıkça ortaya çıkan "Av- rupalı" davranışların büründüğü temel nitelik budur. Nedir bu yeni nrteliği yaratan? AKP iktidarı, siyasal açıdan doğru ve haklı bir yaklaşımla, Kıbns konusundaki tutumunu çok da- ha gerçekçi, akılcı ve demokratça bir temele oturt- ma noktasına gelmiştir: Türkiye'nin tam üyeliği ko- nusunda henüz kesin bir karara varmamış olan AB'nin Kıbns'ı Ankara'dan kopardıktan sonra da hi- dayete erip ermeyeceği belli değil. Tam tersine, Ana- dolu deyımiyle, "Alan da kaçan mı!" kuşkusu uyan- mıştır zihinlerde. Daha ciddi bir müzakere ve elde- kine daha sağlam sahip çıkma istenci var. Ülkede- ki büyük halk yığınlarının istenci de bu... Kudurtan da budur. Virtçi... Yanm yüzyıldan (1950 ortalanndan) beri uygulanan tutumsal (ekonomik) ve tanmsal siyasa, dertlerimizi eksiltmedi. On derdimize, doksan dert ekledi. Mahmut YAĞMUR Eğitimci A >Tintılı olarak anımsıyorum: Yanm yüzyıl önceydi, uzun süre göre\ yap- tığım kentte kısa boylu. dazlak ka- falı. kalın enselı, gürkaşlı, çipiJ göz- lü, küt burunlu. badem bıyıklı, şiş gö- bekli, penguen yürüyüşlü, yaşı 45'in üstünde olan bir kişi vardı. Bu ilginç kişi, ikide bir olmayan sa- çını düzelterek, kehribar tespihi çekerek ortalıkta gezinirdi. Yerli yersiz, dinsel içerikli bir sözcüğü yinelerdi. İşte bundan ötürü, kendısine "VlrtçT (virdeyleyen=diline dolayan) takma adı verilmiş- ti. Gerçek adı, gitgıde belleklerden silinmişti. Virtçi, öğrenimsizdi. tnsancıl bir insan değildi. Yüreğinde sevgi, özveri, erdem.. tohumlan çirnlen- memişti. Ama, sözcüğün tam anlamıyla hinoğlu- hin'di. Şeytana pabucunu ters giydirirdi. Benben- cilik ve berıcilik (hodpesentlik-hodbinlik), ünine (ru- huna) işlemişti. Salt kendini över. düşünür ve se- verdı. Beynınin duyargalan (antenleri), çıkar sağ- layacağı alanlara çevrilmişti. Sözgelimi, yumurta- sını yemediği tavuğa yem, binmediğı eşeğe ot, evi- ni beklemeyen köpeğe yal vermezdı. Uzun sözün kısası, tuttuğu elı koparan, tekeden süt sağan, su- dan yağ çıkaran.. kaşarlanmış bir tahıl tecimeni. tu- zağına düşenleri, soyup soğana çe\iren acımasız bir tefeciydi Deyirgi süreminin (hasat mevsıminin) sonunda, kentın tahıl pazan iyice canlanırdı. Tahıl yüklü kağnılarla. arabalarla dolup taşardı. Ank (za- yıf) öküzler ve atlar hanl hanl solurlardı. Tecimev- lerinin önlerine, keçi küından, koyun yününden, ken- dir telinden (lifînden).. dokunmuş. tıka basa tahıl- la doldurulmuş çuvallar sıralanırdı. Çuvallann ağ- zı "Artağanobuıırdileğiyle açüırdı. Havaya, acık- ma du> gusunu uyaran kokular yayılırdı. Yüzdecı- ler (komısyoncular), yel yepelek oradan oraya k o şuşurlardı. Duvarlann dibinde, ayaklan çanklı, giy- sileri yamalı, kavruk. yorgun ve uykusuz köylüler otururlardı. Ürünlerinin, gecikmeden ve iyi bir ede- re (fıyata) satılacağına değgın düş kurarlardı. Ne yazık kı, düşlerinin gerçekleşmesi olanaksızdı Çünkü tahıl pazan, Vırtçi'nin egemenliği altınday- dı. Yineliyorum: VTrtçi,sinsibirtahıltecmenhdLDört gözle beklendiğı günlerde, ış\ enne geç gelırdi. Yu- muşak koltuğuna sere serpe yerleşir, çıpil gözleri- ni kırpıştırarak, alacak defteri'nı kanştınrdı. Bor- cunu ödemeyenlere söverdi, "Ocağınızı söndüre- " diye tepinirdi. Senli benli olduğu kamu gö- revlilerine telefon ederdi. Öğleyin, bir tabak yağh kebap ve nstıklı tel kadayıf yerdi Ağzını, elinin ter- siyle silerdi, yemeğin üstüne, orta şekerli ve bol kö- püklü bir fincan kahve ıçerdi. Kaşlanna ve bıyığı- na, çerçiden aldığı kokudan sürerdi. Ceketinin iç cebine, gümüş saplı büyütecini özenle yerleştirir- di. Sonra, çevik bir devinimle ayağa kalkardı. Ya- nına, para dolu çantasını ve belı pusatlı (silahh) yar- dakçısını alarak tahıl pazanna giderdi. Kendisini bekleyenlere. derin bir "Of!" çektırirdi. Virtçi, duyuncu (vicdanı) sağır, mal edınme tut- kusu azgın bir insancıktı. Tahıl dolu çuvallann ara- sında, kaşlannı çatarak dolaşırdı; her çuvaldan bir avuç tahıl alarak büyüteciyle uzun uzun incelerdi. Bir büyücü gibî, başını anlamh anlamlı sallar. du- daklanru kıpır kıpır oynatır, yüzünü bıçünden bi- çime sokardı. tncelediğı tahıh, alabildiğıne yerer- di. '"On para etmez" diyerek, öfkeyle yere saçardı. Gerçekdışı savlar ileri sürerek, pazarlığı en ucuz eder"e (fiyata) bağlardı. Yazarken. yüreğım burkuluyor: Köylüler, düş kınklığına uğrarlardı. Çünkü ellenne geçen para, gereksinmelerinın yüzde l'ine yetmezdi Çoğu, eski borcunu bile ödeyemezdi. Açlığını, sıcak bir somun alarak gideremezdi. Yazgısına ve ülkeyi yö- netenlere ilenmekle yetınirdi. Bir teneke gaz, bir torba tuz, üç beş sabun, birkaç metre kaputbezi, bir çift kundura, öküzlerine yular, çocuklanna boyalı şeker alma mutluluğuna erenlerse. belli belirsız gülümserlerdi. Gözlerinde, cılız bir ışık yanıp sö- nerdi. Gün karanrken. yorgun argın yollara düşer- lerdi. Halk ozaru Serdarî'nin (1834-1918) aşağı- daki dizelenni, ağız ağıza vererek bozlak gibi söy- lerlerdı: _"Seffl ireçberin yüzü soğukrur/Yıl perhizi tut- mtış içi koMiktur.İneği davan ild tavuktur/Bun- dan ga>n yoktur mahmız bizim!"_ Virtçı"nintecime\inınadı. "UğurtuTahıTdı Te- cimevinin karşısında da kalın duvarlı, demir kapı- lı, damı kurşun kaplamalı, ha\ r alandırma aygıtlı ta- hıl amban vardı. Ambarda, dört işçi boğaz toklu- ğuna soluk soluğa çalışırlardı. Tonlarca tahıh, üzer- lerinde büyük imcelerle (harflerle). "UğurluTahıl" yazılmış telız çuvallara doldururlardı. Elli kiloluk çuvallan, ambann çelik tabanlık (ızgara) döşenmiş bölümlerine düzgün biçimde yığarlardı. Günler, sürezin (zamanın) ipliğine dızihrdi. Güz (sonbahar), doğal ve toplumsal yıkımlan (felaketleri) yüklene- rek gelirdi. Dağlann doruğuna sis çöker. havanın ısısı düşer. karayel yeğin (şiddetli) eserdi. Karnı aç, sırtı çıplak olanlar, zangır zangır titrerlen yılanlar, çıyanlar deliklerine gırerlerdi. Göçmen kuşlar. sı- cak ülkelere göçerlerdi. Yoksunluktan ve soğuktan kaynaklanan saynlıklar birbirini izlerdı. Tarlalar tohum. sofralar ekmek, ocaklar yakacak beklerdi. Sunu azahr, istem artardı. Yaşam kavgası, i\Tne kazanırdı. Kış, güzü mumla aratırdı. Sular buz tutar. yollar kapanır, iletişim ağı paramparça olurdu. Canalıcı, kılağılı tırpanı omzunda dolaşırdı. Kentin ortası- na. "can pazan" kurulurdu. \r irtçi, ambannın ka- pısını, sırası gelince de kesesinin ağzını açardı. Çok ucuz edere aldığı tahıh, yüksek edere satardı. Darda kalanlara, yüzde yüzü aşan üremle (faizle) borç verirdi. Borç verdiğı kişilerden, belgit (senet) alır ve en değerli taşrnmaz mallanna tutu (ipotek) koydururdu. Borçlan gününde ödemeyenlerin, tu- tulu mallannı sattınrdı. Aynca. yörede kaçak ola- rak ekılen haşhaştan elde edilen afyonun da, el al- tından alıcısı ve satıcısıydı kısacası. Virtçi. para kazanma ve taşınmaz mal alma say- nsıydı. tnaklann (dogmalann) tutsağıydı. Göze batmayan, saman altından su yürüten bir bağnaz... Evrime, devrime, emeğe, özgürlüğe, laikliğe, cum- huriyete, Atatürkçülüğe... karşıydı. Köktendinciler- le, cancığer kuzu sarmasıydı. Devlete verdiği ka- zanç vergisi, elbette devede kulaktı. Belleğimden hiç çıkmıyor: Aylardan şubat, gün- lerden salıydı. Dışarda, ustura gibi keskin bir ayaz vardı. Tipi, aç kurt gibi uluyor, bacalan deviriyor, çatılan uçuruyor, ağaçlan çatır çatır kınyordu. tş- te o gün, Virtçi'nin yüreği ansızın durdu. Gömütü güçlükle kazıldı. Musalla taşının başına, az sayıda yakını toplandı. Çok sönük ve kısa bir tören yapıl- dı. Sırkatçılann (gömütlükdilencilerinin) omuzla- nnda, sonsuzluğa uğurlandı. Harcamakla tükenme- yecek parası, satmakla bıtmeyecek taşınmaz mah, "Lüpçü" takma adlı oğluna kaldı. Yazımı, gerçek yurtseverlere seslenerek nokta- hyorum: Yanm yüzyıldan (1950 ortalanndan) be- ri uygulanan tutumsal (ekonomik) ve tanmsal si- yasa, dertlerimizi eksiltmedi. On derdimize, dok- san dert ekledi. Örneğin, topraklanmızın kan da- mariannı kesti. Sulanmızı kırletti. Bağlanmızı, bahçelerimizi, otlaklanmızı kökledı. Ormanlan- mızı ateşe verdi. Da\'anmızın, sığınmızın dölünü tüketti. Üretimi önemsemedi Tüketimi alabildiği- ne körükledi. Buğday ekenlere, arpa ekmeği yedır- di... Kentlerimizi yaşanmaz dunıma getırdi. Yur- dumuzu çölleştirdı. Sürekli olarak, vurguncu, ta- lancı, bağnaz, düşsel dışsatımcı, hortumcu, kapkaç- çı, virtçi, dilenci, tinerci türetti. Ulusal kimliğimi- zi ve insanlık onurumuzu lekeledı... Anadolu'da, analar kan ağlıyor. Mustafa Kemal Atarürk. tüm yurtseverleri Samsun"a çıkmaya çağınyor! BİLİMİN IŞIĞINDA AYDIINILAIMMA SÖYLEŞİLERİ 9 "Ateş ve Atış Çemberindeki TÜRKİYE" MUStafa BALBAY İlkeli ve Dürüst Bir Cumhurbaşkanı... İsmail DOĞANAY Emekli Yargıtay Daire Başkanı 6 ARALIK 2003 CUMARTESİ SAAT: 15K» Antalya Küttür Merkezi Aspendos Salonu ANTALYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ Cumhuriyet Ya doğmamış olsaydın İZZET GÜNDAG KAYAOGLU 06.12.1945-08.05.2003 Doğum günün kutlu olsun AİLBI 5 7. Hükümet'i oluşturan bütün siyasi partilenn "oybiriiği'' ile aldıklan bırkarara dayanarak "Anaya- sa Mahkemesi Başkanb- ğı"ndan onuncu Cumhurbaş- kanlığı'na seçilen Sayın Ah- met Necdet Sezer, gerek "hu- kukıın üstünlüğü'' ilkesine sı- kı sıkıya bağlı uygulamalan ve gerekse "Atatürk ilke ve devrimkri''nden en ufak bir sapma ve ödün vermemesi ve son derece ilkeli ve dürüst davranışlan nedeniyle, geç- mış ıktidar mensuplannın, kendisini, *nankörlük''le it- ham etmelerine varan sözler- le yermelerine hedef olmuş ve daha sonra da. şimdikı ık- tidar ileri gelenlennin -her ve- sileyle- "boy hedefi" haline gelmiş bulunmaktadır Bu satırlann \ azannın, ne eski aktif "hâkimJik" ve ne de sonraki "emekülik" yaşa- mında, hiçbir siyasal parti ile "ıızak-yakm" en ufak bir iliş- kisi olmamıştır.. sırf, eski bir meslektaşının, Cumhurbaş- kanı olduktan sonra, "haksız- insafaz ve hatta hakanrte" va- ran sataşmalara hedef olma- sı karşısında "susknn" kal- mayı mesleksel bir vefasızlık saydığım için bu yazıyı yaz- mak zorunda kaldım. Özellikle şimdikı siyasal ikridar mensuplan, Cumhur- başkanı Saym Ahmet Necdet Sezer"in her icraatıru, oldum olası. kendileri yönünden, bir "köstekteme" ya da bir "ayak bağı" saydıklan gibi, Cum- huriyetin 80. kuruluş yılı ne- deniylebüyük Aötûrk'ün me- kânı olan ve "kamusal alan" olduğunda da en ufak birkuş- ku olmayan "Çankaya Köş- künde" düzenlenen kabul tö- reni (resepsiyon) için gönde- nlen davetiyelerin ve özellik- le de iktidar partisi milletve- killeri bakımından, "eşB-eş- siz" gelmeleri bakımından farklılık göstermesi nedeniy- le. Cumhurbaşkanı Sezer'e karşı, hem iktidar partisi ile- ri gelenleri ve hem de sağcı ya- zılı basın mehsuplanndan, o günden bu yana, haksız ve in- safsız saldınlar epeyce sürüp gitti. Bütün bu saldınlann te- melinde yatan ve açıkça söy- lemektenkaçnubın nokta. ge- rek Refah Partisi döneminde ve gerekse o partinin genel başkanının gözde "talebele- rinden" oluşan şimdikı iktidar partisi üst kademelerinin "si- yasal snnge" haline getirdik- leri Türban* nedeniyle, sırf, Atatürk ilkelerine karşı bir -dayarma" v e bu ilkeleri aşın- dırarak, özledıklen, "dİDeda- yah" bir yönetim biçimini en kısa bir süre içerisinde ger- çekleştirmektir. Geçmiş yıllarda Refah Par- tisi genel başkanı Necmettin Erbakanın. türbanlı üniver- site öğrencılerine karşı, "_çok yakm zamanda. rektörler ®- zesebmduracaklarL'' demek suretiyle, türbanın, "siyasal bir sange" olduğunu açıkça itiraf etmekten kaçınmadığı gibi, aynı zatın. bir bakanlık koltuğuna oturur oturmaz san- ki kendisini eski sadrazam- lardan birisi sanarak -bütün masraflan devlet bütçesinden ödenen- "BaşbakanhkKoou- tu"na (şeyhlik, denişlik, mü- ritlik, çelebilik, seyitlik ve ta- rikatçılığı) men eden 30. 11.1925 gün ve 677 sayılı ka- nunu hiçe sayarak sanklı, kü- lahlı ve şalv^ırlı tarikat men- suplannı "tan tanah" bir şe- kilde yemeğe davet ederek, açıkça. dini siyasete aletetme- "Pazarlama. reklam ve medya dünyasının çalışanları tçın meslekı eğıtım programı hazırladık \f\P\ ile Okulda V>ır Oun adını verdığımız bu programda. en taze pazarlama ve rekhm konulannı paylaşalım ıstedık Kontenjanımız sınırlı olduğundan başvurulannızı oncelık sırasına çjce kabul edeceâız Yapacaâınız tek şey. aşağıdakı numaralardan bır aunluk unıversıte kaydımzı yapt'rarak derse yetışmek IAA ile Okulda 3ir C'ün / 11 13 Arahk 2003 Cumarfesi 9:00-10:00 Kayıt I.Vers 10:00- 11:15 "Tam yo/ ileri: M.arketler arası rekabette kurumsal iletişim. Nurdan Tümbek. I Metro Crroup ZVers 1M5- 13:00 "Sen kimin için çalışıyorsun?: lletisim tasarlama sanatı" Vincent Douvard / Yorum Pub//cs 3. Vers 1*00- 15:15 "Onüm - arkam, sağım - solum sobe: "E>eden diliyle iletişim E-rcan Kasıkçı I Unilever H.Vers 1545- 11:00 "Uzun ince bir yoldayım: Klasik pazarlamadan ilişkisel pazarlamaya geçişin öyküsü" E-lif Crür I DirectCom üaşvurular IAA Turkıye üolumu Sekreterlığı Tel Û 2/2 325 37 && - 90 Faks 0 2/2 325 37 91 E-lektronık-posta laaturkeychapesuperonlınecom 3a ihn Cumhunye? Oazstesı "tr. katktlanyla s/z/ere ulastırtlmfS*/' II Arahk 2003 Curnarfesı ITU Yabancı Dıller Yukseik Okuh - Maçka (E-skı tAa6er\ Fakultesı) ILUSLARAIASI IEKLAMCIUK DttMâ TUtKlYt si de unutulmuş değildir. El- bette, bugünkü siyasal iktidar ilen gelenleri, kendilerinin böyle bır hocanın en önde ge- len tatebderi olduklannı inkâr edemezler. Her ne kadar. gö- revi sadece genel ve katma bütçeli dairelerin giderleri ile mallannı, Türkiye Büyük Mil- let Meclisi adına denetlemek- le sınırlı olan bir müessesenin başkanı"_ bea kamusal alan tanımamL" demek suretiyle, Cumhuriyetin 80. yıl resepsi- yonunun verildiği "tören sa- lonu'nun kamu alanı olma- dığını iddia edecek kadar ile- ri gıtmişse de. Cumhurbaşka- nı, resepsiyona çağırdığı da- vetlıleri, kişisel konut olarak kullandığı kendi lojmanına değil, Cumhunyetin idare şek- lini simgeleyen "Deviet Tö- ren SatomTna davet etmiş bu- lunmaktadır. Bu törenle ilgi- li bütün iddialar, tam anlamı ile "suni bir gümdem" oluş- turma amacına yönelik iddi- alardır. Türkiye genelinde, -askeri komutanlardan sonra- hak, adalet, dürüstlük ve eşitiik de- ğerlerine bağlılığı ile halkın yüzde 90'ının saygı ve sevgi- sini kazanmış Cumhurbaşka- nı Ahmet Necdet Sezer'in, ta- rafsız halk nazanndaki bu sev- gi ve saygıyı azaltmak ama- cıyla, bilinen kesin ve sağ gö- rüşlü basın her yola başvur- maktadır. Yakın bir geçmişte. Cumhurbaşkanı Sayın Se- zer"in. Ankara'nın Çayyolu semtindeki "Hukukçu Dost- lan SftesTnde bulunan ko- operatif evinin satışa çıkanl- ması v e ayncadaha sonra "An- gora" evlerinde aldığı yeni evi ile ilgili resimli ve tamamen gerçek dışı gazete haberleri, Cumhurbaşkanı'na karşı tarafsız halkın sevgi ve güvenını azaltmaya yönelik, çirkin yayımlardı. Bu yayım- lann hepsinin yanıtı anında verildi. Bizce. anayasanın 81. maddesinde yer alan "~demokratik ve laik Cum- hurtyeteveAtatürk ilkeve in- kdapianna bağfa kalacağma- namusum ve şerefim üzerine and' içerinı* diye yemın eden- lerinbu yeminlerine aykın ve hatta "srvusal snnge" haline sokulmuş bulunan türbanla ilgili Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve aynca Avrupa İn- san Haklan Mahkemesi'nin aynı doğrultudaki kararlannı "hiç yok" sayarak, "türban" meselesini her an gündemde tutma gayretleri, hukuka ve mahkeme kararlanna karşı tam bir saygısızlıktır ve ay- nca bir "meydan okuma" ve Atatürk ilkelerini delebilme gayretidir. PENCERE Kuran-ı Kerim'i Öğrenelim... Iran'daki mollalann kafalannda kara kümbet van Şah Abbas döneminde yaşayan Said-i Tebrizi demiş ki: "- Nice küçükses, kubbenin altında büyür; bun- lann da imameleri büyük, akılları küçüktür." Müslümanlık cüppe, sarık, kavuk, başörtüsü, çarşaf, türbanla ölçülemez... Hele türbanla Islamın raconunu kesmeye çalışıp fiyaskosunu yapanlar ayıp ediyorlar... Türban uydurma bir moda... Islamcılık yaparak politikada koltuk kapmak is- teyen erkekler kadınlan ileri sürüyoriar... önce Müslümanlığa yakışmaz... Sonra erkekliğe!.. • Aydınlanma Devrimi ile Avrupa'da ortaya çıka- rak bireyin hayatını düzenleyen laik hukuk, ilk kez Fransa'da, 19'uncu yüzyılın başında benimsendi; Almanya'da yüzyılın sonuna doğru geçerli sayıldı; Türkiye'de Medeni Kanun (Code Civil) 1926'da Meclis'te onaylandı... Bu hukuk hem kiliseye hem de camiye aykırı ku- rallarladoludur... Birkaç gün önce anımsatmıştım, haydi bir kez daha bellek tazeleyelim: Bakara suresi, ayet 228: Erkek kadına üstündür.. Nisa suresi, ayet 34: Kadınları dövün.. Nisa suresi, ayet 11: Mirasta kadın erkeğe düşenin yansını alır. Bakara suresi, ayet 282: Tanıklıkta bir erkek iki kadına bedeldir. Ayetleri kısaltarak verdim, Kuran-ı Kerim buna benzer nice hükümle bezenmiştir. • Türban takarak Müslümanlık taslayan bayanla- nmıza sormak gerekir: - Kuran-ı Kerim 'in yukardaki ve benzeri nice ayetini benimsiyor musun ?.. Evet mi?.. Hayırmı?.. - Benimsiyorsan, şeriat hukukuna göre imam ni- kâhı sana neden yetmiyor?.. - Niçin medeni nikâh yapıyorsun?.. - Nafaka için mi?.. - Saçlannı göstermemek için türban takıyorsun; miras haklannı bir vasiyet yaparak şeriata göre düzenlemekten niçin kaçınıyorsun?.. Müslüman geçinen politikacı toplumun karşı- sında siyaset yaparken "Kadın ikinci sınıftır, koca kansını dövebilir" diyerek neden oy istemiyor. Ku- ran-ı Kerim'in kurallarını savunmak yerine niçin türban kavgasını öne çıkarıyor?.. Türban uydurma bir moda, bir siyaset flaması, gerçeği örten bir bez parçası... Islamcı köşe yazarian neden Kuran ahkâmını sa- vunacak yerde gizliyorlar?.. Kuran-ı Kerim'in kişi özgürlüğü, miras hukuku, evlilik yasalanna ilişkin emirterini neden hiç ele almıyoriar?.. • Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde 1923 Devrimi'yle benimsenen Medeni Kanun, Ceza Hukuku vb. Ku- ran-ı Kerim'in ahkâmına kimi yerde ters düşmek- tedir. Bu gerçeği dile getirebilecek yürekte ve akılda hiç kimse yok mudur?.. Halkla dobra dobra konuşup gerçekleri açıkla- yacak yerde Islamcı geçinen sahtecilere neden fır- sat veriliyor?.. Ülkeyi karanlıktavuruşanlann çatış- ma meydanına dönüştürmek için mi?.. CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ ARALIK AYIETKİNLİKLERİ (3) Cumartesi Söyleşileri "Kurtuluş Savaşında Yerel Erkler" Dr. Alev COŞKUN 6 Arahk 2003 Saat: 15.00 (Bugün) Kitaplmzası: Alev COŞKUN Yer: Cumhuriyet Kitap Kulübü İstiklal Cad. Zambak Sok. No: 4 D: 1-2 Beyoğlu/İSTANBUL Etkinlikler Koop-C tarafından düzenlenmektedir. Ücretsiz ve herkese açıktır. Kaîeteryamc Pazar dahıl her gün saat: 10.OO Akşam 21.00 arası açtkür. Okıırlarımıza duyuru "Cumhuriyetin 80 yılı" fasiküllerini saklayabileceğiniz özel olarak hazırlanan Klasörlerin dağıtımı. Aralık 2003 son haftasından itibaren bölgesel olarak yapümaya başlanacaktır. Arahk 2003 son haftasında hangi gün hangi böige dağırımı yapılacağı konusunda da aynca duyuru yapıiacaktır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear