25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28ARALIK2003PAZAR COMKUPİYSf SAYFA 17 Etefctrorak posta: denizsofndcumhunyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212,512 44 97 - Suçlu çocuklann sayısı 100 bini geçmiş... "Suçlu ana babalann savısı kac!" He(a)kim CHPArtvinll Başkanı avukat Uğur Bayraktutan: "Ankara Numune Hastanesi Sağlık Kurulu Necmettin Erbakan'a 'hastalıklannın hayati önemde olduğu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 399. maddesi gereğince cezasının ertelenmesi gerektiği ve bu nedenle cezasının bir yıl ertelenmesinin uygun olduğu' yolunda rapor veriyor. Sağlık Kurulu'nun yaptığı herhangi bir resmi yazı yazılmadan hukuki bir konuda kendisini hâkim yerine koymaktır. Bundan böyle hukukçu olmayan hekimlerin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 399. maddesine göre karar vererek rapor tanzim etmeleri başka vatandaşlar için de geçerli olacak mı?" T anrı Nuh'a, bir yıl sonra dünyada büyük bir tufan yaratacağını bildirerek, birgemi yapma- sını ve yaşayan her şeyden bir çifti bu gemi- ye alarak kurtarmasını emretmişti ya... Son- rasını Bülent Akdan'ın paylaşmak istediği öyküden öğreniyoruz: Tann bir yıldırım görüntüsüyle geminin nasıl olaca- ğını bildirdi ve Nuh bu plana göre gemiyi yapmaya koyuldu. Bir yıl sonra fırtınayla biriikte denizler kabar- mayabaşladığındaTann, Nuh'uağlarkenbulduveor- tada gemi yoktu. Nuh, "Tanrım affet" diyerek söze başladı: "Elimden geleni yaptım. önce ınşa ıçin izin almaya çalıştım ama, mühendislıkfirmasına planları tekrarçiz- dirmek zorunda kaldım. Yangın önleme sistemi ve kur- tarma aygıtları ile ılgilı olarak işçi sağlığı ve iş güvenlı- ği kuruluyla görüşmelere başladım. Sonra bahçede gemiyi yapıyorum diye benı şikâyet ettiler. Şehir plan- lama komisyonundan izin almak zorunda kaldım. Ge- Nuh mi için ağaç bulmakta zorluk çektim çünkü baykuşla- rı korumakla ilgıli yasa yüzünden izin çıkmıyordu. Or- man bakanlığını, geminin baykuşları da kurtarmak için olduğuna zorla ikna ettim.. Ama balık ve vahşi hayati koruma derneğı gemiye alacağım baykuşları yakala- mama izin vermedi. 0nun İçin baykuş yok. Bu arada marangozlar demek kurdu ve greve gitti. Ben de isçi konfederasyonuyla görüşmelere başladım. Şimdi 16 marangoz var ama hâlâ baykuş yok. Diğer hayvanları toplarken hayvan haklan koruma dernekleri dava aç- tı. Her cinsten sadece iki hayvanı aJmama itiraz ettiler. Tam davayı kazanmıştım, çevre bakanlığı senın ön- gördüğün tufanla ilgili olarak çevresel etki raporu ha- zırlamadan gemiyi bitiremeyeceğimi söyledı. Mühen- dislık dairesi de yeni tufan planı ile ilgili harita istedi. Şu anda eşıt ış fırsatı komisyonu ile niçin Tannya inanma- yan insanları gemiye almadığım konusundaki ihtilafı çözmeye çalışıyorum. öte yandan maliye bütün mal varlıklanma el koydu. Zira gemiyi vergi ödememek için ülkeden kaçmak için yaptığımı düşünüyorlar. Gemiyi 'rekreasyonel su taşıtı olarak' kaydettirmeyi unuttu- ğum ıçin yüklü bir vergi borcu da çıkarttılar. Son ola- rak insan hakları kurulu geminin yapımının devam et- memesi için mahkeme emri çıkarttı. Tannnın dünyayı sellerle kaplamasının dini bir olay olduğunu ve anaya- saya aykırı olduğunu söylüyorlar. Sanırım gemiyi 5-6 yılda ancak bitirebileceğim." Nuh hüngür hüngür ağlıyordu. Bulutlar dağılmaya, güneş parlamaya, denizler du- rulmaya başladı. Birgökkuşağı belırdi. Nuh umutla gökyüzüne baktı, "Yani dünyayı mahvet- meyecek misin Tanrım" dedi. Tannnın yanıtı gökkuşa- ğınınarkasındangeldi:"Yoo... Hükümet zaten size ge- rekeni yapmış!" Statii Akif Kökçe: "Hem iktidann hem de muhalefetin ganimetlerine sahip olmak istiyorsanız; siz de statükoya karşı çıkan muhafazakârı oynayın." SESSÎZSEDASIZ(l) Yüksek Yerilim Hattı ©rdincutku • yahoo.com Demırel'e göre Kıbns ile Türkıye arasında çatlak varmış. . Kjmse bu çatlak çıksın ortaya! AB'nin istediği Kürtçeyi kim biliyor? Tek kişilik sahne gösterisi yapan Di- yarbakırlı bir sanatçı, Tunceli turne- sinde sahneye çıkıyor. Gösterisini Di- yarbakır'da "Kürtçe" bölümlerle ya- pan sanatçı, Tunceli'deki gösteriyi de "Kürtçe" bölümlerle sunmaya başlıyor. Fakat gazetelerin haberine göre salondakiler daha oyunun başında "Kürtçe" esprilere gülmüyon alkışla- mıyor; öylece oturup dinliyor; hatta hiç şey anlamadığı için salondan ay- nlanlar oluyor. Diyarbakırlı sanatçı, durumu kavnyor ve gösterisindeki "Kürtçe" bölümleri kaldınyor. Niye böyle oluyor? Çünkü, "Kürtçe" diye bir dil yok. Sahnedeki sanatçı "Kır- mançi" lehçesiyle konuşuyor. Salonda- ki seyirciler "Zaza" lehçesini biliyor. "Kürtçe" denilen dil aslında birçok lehçeden oluşuyor. Lehçeler de kendi aralannda bambaşka kollara aynlıyor. 1980'li yılların başında Türkiye'de laraştırma yapan bir Japon dilbilimci Kürtçe" diye bir dil olmadığını orta- ya çıkartıyor, yüzlerce farklı ağzın var- lığını saptıyor. Araştırma sonunda Gü- neydoğu Anadolu'da aynı yol üzerinde- ki üç komşu köyde yaşayanlann bile, farklı lehçeler ve ağızlar yüzünden bir- biriyle asla anlaşamadığı görülüyor. Dö- nemin darbe yönetimi ise bu araştır- mayı, Japon dilbilimciyi sınır dışı ede- rek değerlendiriyor! Günümüzde ise AB, "Kürtçe"yi Türkiye'nin önüne koyu- yor. Tunceli'deki gösteriden yola çıka- rak sormak gerek: Hangi Kürtçe? ÇED KOŞESt OKTAY EKİNCÎ Ahlat'ı artık bekletmeyin Okumuş yazmışlanmızın "AnadohT gezilenne ilgileri ar- tıyor... Böylece; "Türkiye'yi ta- nnnadan Avrupa görmüşliiğün" o çekılmez nutuklan da sanki azalıyor... Hatta, kimi aydınlanmız da; "Amerika'da bakın nasl?" diye söze girmek yerine, "AnadohTda bir gelenek varJ" diyerek konuş- mayı sever oldular... Çağdaş uy- garlık için bile "binyıBann ya- ratüğı'' kültür birikimlerimizin değerini artık herkes kabul edi- yor... Bu sevindirici gelişmeye "ta- rihsel yörelerimizr tanıtarak ve gezdirerek katkıda bulunanlan- mızın, "Anadohı'yakarşısonım- luluklarT var... Kültürel coğraf- yamızı "okuT olarak kucakla- yan akademisyenler, mimarlar, arkeologlar, sanat tarihçileri, şe- hirciler ve tüm aydınlanmız da bu büyük sorumluluğa ortaklar... Çünkü, bir bölgedeki ziyaret odağının hemen yanı başında bu- lunan başka bir uygarhk merke- yahlar, îslam dünyasının en par- îak kentleri için söylenen; "Kub- betü'l tslanT unvanının Ahlat'a da venldiğıni belirterek; halkın yüzlerce yıl Arapça, Farça, Er- menke ve Türkçe konuştuğunu anlatıyorlar... Gölden gendeki kayalara oyulmuş en eskı evleri- nin duvarlannda bile "tavus ku- şu" resımlen var. Osmanlı döne- mınde göl kıyısındakı "HBar"ı da eklenınce, tarihi kentin "ya- ITsı da oluşmuş ve bu güzelliği şıırlere, türkülere yansımış... UNESCO'nun mimarlan- Işte böylesi birgeçmışi "beJge- leyen" Ahlat'taki anıtsal miman- yı ve göle doğru akan "gizemli peyzajr gördüğünüz zaman ise, örneğin UNESCO Dünya Mira- sı hstesinde yeralan "Divr^i(Sı- vas) Ulu Camisi ve Darüşşifa- sTnın mimannın neden "Ahlat- h Hürremşah" olduğunu da da- ha iyı ka\Tiyorsunuz... Her bıri başlı başına bırer "mi- , *-* -* Selçuklu Mezarüğı'nın anıtsal taşlan... zini ihmal ettiğimiz zaman, "Anadolu'daki kültürel birikim- lerimiz" açısından da eksik bilgi ve gözlemleryaratabiliyoruz... Akdamar'ın karşısında~. Işte bu "vefasızhğHT, belki de en çok yaşandığı bölgelerimiz- den biri de "Van Gölü" havzası... örneğin Akdamar Adaa'na gös- terilen ilginin yanında yıllardır hep "gözardT edılen çok özel ve çok önemli uygarlık merkezleri- mizden bin ise "AbJat"... Van Gölü"ne, sadece uçsuz bu- caksız maviliği ve altın lcumlu plajlanyla değil, çevresindekı ta- rihsel yerleşmeleriyle de "Dofu Anadolu'nun denizT derulmesi- ne hakJılık kazandıran Ahlat, yaklaşık 2900 yıl önceki ilk "Urartu" yerleşiminden bu yana aynı havzanın "yaşama" merke- zi... Üstelik, Bizans döneminde "Khlat", Ermeni Kralhklan za- manında "Hlar, Süryanilerin di- linde "KhelatiT, Araplann ege- menliğinde "Halat" ve 12. yüz- yılda Türk kenti olunca da "Ah- İatşahJann" başkentı "Ahlat" de- nilerek, binyıllann tanıkhğını da "bugünkü adıyla" sürdürmüş bir kent... Tarihi yaşayarak yazan sey- mari akü ve zarafet" örneği olan tanhı kümbetlerle bırlikte, özel- likle 12. ve 15. yüzyıl dönemine ait "Selçukhı Mezartığı''ndaki 210 dönüme yayılan etkileyici büyükJükleri tanımlamak bile olanaksız... Bazılan 4 metreyi aşan yük- seklikteki, çogu insan boyunda sayisız "heykey mezar taşı, gü- neş Van Gölü'nü efsanevi görün- tüleriyle terk ederken sanki ka- ranlıklan bile "aydmlatan" du- ruşlanyla geceyi karşılıyorlar... Blok taşlardan sandukalann iki başlanna dikilmiş bu "şahide- ler"üı üzerinde, "Şaman" kültü- riinden miras "ejder"lerden tu- tun, Selçuklu'ya has bitkiler ve geometrik motıfler, hatta ünlü "Ahlat taşmı" böylesi anıtlara dönüştüren ustalann imzalan ve kimlik bilgileriyle de bırlikte, bi- rer "tarih kitabr gibiler... Işte bu "dersi" de alabılmek için, örneğin bundan böyle Van Gölü'ne gidip de elbette ki Tuş- pa"yi gördükten sonra mutlaka "karşı kryıda beklevenTl lerimizi de sevındirmek gerekıyor... Çünkü Ahlat varken, Akda- mar bir yana, aynı denızde belkı de hıçkimse yoktu... Oekinci/ı cumhuriyet.com.tr KİM KlME DUM DUMA BEHIÇ AK behicak a turk.net ÇtZGİLİK KÂMİL MASARACl kamilmasaraci ı mynet.com HARBİ SEMİH POROY semihporoy" yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MLSTAFA Biwi\ GAlî&A EN ryîsî.. BEN SANA GÖRE DESÎLtM... BEN A5GAKİ UCRETll SIRADAN Bt ISÇtYÎM. LUTFEN SUS !A56ARI ÜCRETTE AB'NtN EN FAKİRLERİN- DENMÎSÎZL BANA EN <^KİCİ &ELEN YAN AS6ARİ UCRETLÎ OLMAN I TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Aralık tcıctr.mumtaz-ariiuın. com MESSİNA FELÂKETİL 19O8P£ &UGÜU,İTAL*AWN GÜkieYHfre 8ÜYÛI KB4 OU>Ü. ÖZGUJİUE, CALABKlA 8ÖLSESI >LS SİdL/A ADASl'HI AVlftAU MESSıNA BOĞAZl VE ÇEVBSSİNİ ST KİLEYEN &ePK£M,MESSİUA k£UTİNİ YEBlB Bie. £TM/'Ç7İ. pEPGSULE, MESSiuA MM OEKIİZ KJYlSt 7O sAuriMeme- KAPAR. AÇASI &üŞMüf, 6 METKE EtUjGtUE PEV BİÜ ÇA&* 3O SifJ K/Şîrr DE SOUUMOA/d 7OPCAM ÖLÛ sarrst fs t«nle Sonm \tJİݧi fc£fo PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 'Galiba Ben Sanatçıyım' Müjdat Gezen'in son günlerde başında çok sözü edilen "Galiba Ben Sanatçıyım" adlı anı krtabını oku- maya başlarken -ne yalan söyleyeyim-, ben de birçok insan gibi önyargılıydım. Yalnızca magazin medyasın- da değil sanat çevrelerinde de söz konusu kitap içer- diği söylenen "çarpıcı açıklamalar" açısından ele alı- nıp değerlendiriliyordu. Magazinciler, dikkatlerini ki- tapta sözü edilenlerden "kimin kim olduğu" noktasın- da yoğunlaştırmışlarken sanatçılar, aydınlar, kültür in- sanlan da iki gruba aynlmışlar, "özel yaşamın gizlili- ğinde sınıriar" başlığıyla özetlenebilecek bir tartışma sürdürüyorlardı. Bu tartışmaları izleyenler söz konusu kitabı ellerine hiç almamış da olsalar konu hakkında aşağı yukan bir "fıkir" sahibi olabiliyorlardı. Müjdat Gezen, "ahlak sı- nırian tanınmayan birpervasızlıkla", "hayatına girmiş ne kadarkadın varsa" "afışe etmişti". Olacak şey de- ğildi bu, hele onun gibi bir sanatçıya hiç yakışmazdı! "Mahremiyetçiler" olarak tanımlayabileceğimiz bu gru- bun karşısındaki "özgürlükçüler" ise "Neden olma- sın" diyorlar, "adam yapmış, yaptığını da yazmış, ne var bunda?" diye soruyorlardı. Geçen hafta Doğan Kitapçılık tarafından Eskişehir'e düzenlenen üç günlük bir gezide ben de kendimi bir ara bu tartışmanın içinde bulmuş, "mahremiyetçiler^n yanında yer almıştım. Niçin diye sormayın, belki "ah- lakçılık"m o dayanılmaz kolaylığından olabilir, ama yi- ne de tam bilemiyorum. Insanın okumadığı bir kitabın içeriği üzerine "ahkâm kesmesi" başlı başına bir zor- luktu zaten. Allah'tan, yanlannda yer aldığım "mahre- miyetçiler" gibi karşımızdaki "özgürlükçüler" arasın- da da kitabı okuyan tek kişi yoktu, bu nedenle tartış- ma çok kısa sürmüştü. Hızımı alamadığından olacak Istanbul'a dönünce kitabı yayımlayan Can Yayınlan'nın sahibi sevgili arkadaşım Erdal Öz'e bu tür tartışmala- ra "çanak tuttuğu" için sitem etmiştim. Erdal ise canı sıkkın, hiçbir şey söylememiş, bana "Galiba Ben Sa- natçıyım"ın altıncı baskısını uzatmakla yetinmişti. Kitabı o gece okudum. İçinde sözünü ettiğim gaze- te haberlerine, televizyon görüntülerine, "ahlakçılık" tartışmalanna neden olacak hiçbir şey yoktu. Müjdat Gezen 148 sayfa tutan anılannın topu topu üç beş sa- tınnda gençlik çapkınlıklanndan da söz etmiş, fakat ne bir kimseyi "afişe" etmiş, ne de bir kimseyi "özel ya- şamın gizlilik sınırlannı zohayacak ölçüde" öne çıkar- mıştı. Kitabın magazinci medya tarafından bir "ifşaat belgesi" derekesine düşürülmesi hem Müjdat Gezen hem de Can Yayınlan açısından bir talihsizlikti. Fakat bu ortak talihsizlikten en büyük pay hiç kuşkusuz ki- taptan tek bir satır bile okumadan sağda solda kitap üzerine "ahkâm kesen" sözde "fıkir" sahiplerine dü- şüyordu. Bir an için de olsa boş bulunup ben de katıl- mıştım bunlann arasına. Müjdat Gezen kendi alanında ülkemizin yetiştirdiği büyük ustalardan biriydi. Sanıyorum Türkiye'de gide- rek güçlenen bir kesim onun gibi "muhalif" insanlann sanatlannı, işlerini "hiçbir şey olmamış gibi" aynı ka- rarlılıkla, aynı dirençle sürdünmelerini içlerine sindire- miyordu. Kitabının ilk sayfasında savunduğu ilkelere yer ver- mış Müjdat Gezen, şöyle diyor "llkelerin olacak/ Se- ni satan alamayacaklar./ Aptallann uydurduğu/ Ata- sözlerine inanmayacaksınJ 'Paranın satın a/amayaca- ğıyoktur'l 'Herkesin fiyatı vardır'/gibisözlerekanma- yacaksın.I Onurunlal kimliğinlel ve beyninlel akıllıya- şayacaksın./ Üreteceksin/ seveceksin/ sevileceksin/ inançlannın arkasında duracaksın/ sevgilehn karşılık- sız,/ yardımların gizli olacak./ Seni attan, ottan ayıran özelliğin/ farkına varacaksın./ Çünkü sen insansın/ ve bunu yakaladığın günl bembeyaz yaşayacaksın." Kitabının biryerinde de sosyalizme olan inancını bu- gün de koruduğunu söylüyor. Müjdat Gezen'in ilkele- ri, inançlan birtakım çevrelerin gözlerini karartryor ol- malı. Yoksa durduk yerde bunca saldınnın neden boy hedefı olsun? Sevgili Zeynep Oral geçen cumartesi Cumhuriyet'te, "Son zamanlarda yazdığı birkitaptan cımbızla seçilmiş ve bir araya getihlmiş medya şahi- kası yazılarla onu karalamak isteyenler boşuna uğra- şıyor" derken çok haklıydı. Fatih Terim'in güncelleş- tirdiği deyimle, "Ve/ kayadan alsa alsa toz alırdı" an- cak. "Galiba Ben Sanatçıyım"\ bitirdiğimde Müjdan Ge- zen'in kırk yıllık sanat emeğine olan saygım daha da büyüdü, bilmediğim birçok yeni şey de öğrendim se- verek okuduğum bu kitaptan. Okuyun, siz de sevecek- siniz. (e-posta: dkavukcuoglu'/ superonline.com) (Faks:0212-234 68 73) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 SOLDANSAĞA: 1/ Süt, şeker ve pirinç unuyla yapı- lanbirtatlı.2/ Sanayi...Kut- sal bir güce, bir dileği ye- 5 rine getirme- si için yapılan vaat. 3/ Posta sürücüsü... Telefon sözü. 4/Halkdilin- de "heykel, abide" anlamında kullanı- lan sözcük... En kısa zaman süresi. 5/ Ye- rinden oynatılama- yan sert ve iri taş kütlesi... "Bilinirne —- olduğum içlen- 7 mek zanaatında" 8 (Gemal Süreya). 6/ 9 | Akıl... Gurbetteki bir kimsenin doğup büyüdüğü ve özlediği yer. II Bedenin yaşama gücü... Kısa kılh bir Arap tazısı. 8/ lyi yetişmiş, değerli kim- se... " A v n i — " : Türkmüziğibestecesi. 9/Birçe- şit hamur tatlısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Saadet... "Ozbek güre^" de denilen ve judo ile güreşin kanşımı olan spor dalı. II Mersin'in Si- lifke ilçesinde antık bir kent... "Ölüm — bahar ülkesidirbirrinde" (YahyaKemal). 3/Birilimiz... Adalet. 4/Makbul bir sıcak ülke meyvesi... Kuzu sesi. 5/Eski Mısır'da güneş tannsı... Sahip. 6/Bir nota... tplik üzerine sırma sarmaya yarayan bir do- lap. II Tavır, davTanış... Fin hamamı. 8/ tstan- bul'un bir semti... "Alay etme, dalga geçme" an- lamında argo sözcük. 9/ Ortodokslarda tahta pa- no üzerine yapılan her türlü dinsel resme verilen ad... Birbağlaç.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear