01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1S NİSAN 2002 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] 15 Ataol Behramoğlü'mm Büyük TürkŞiiriAntolojisi altıncı baskısına ulaştı Iznellilde nesnelliğin sınınndaEGEMENBERKOZ Son bir yıl içınde, edebiyat dün- yasında yaşanan tartışmalann en çoic kahlımlı ve en çok yankı uyan- dıranı sanınm antoloji tartışması ol- du. Kırkyıllıkarkadaşım, kuşakda- şım, şair Ataol Behramoğlu'nun Türk şiiri antolojisinin gemşletilmiş altıncı baskısı da bu tartışmanın tam üzerine geldı. Bu nedenle, Ataol'la kendi antolojisıni konuşurken, söz zaman zaman genel olarak antoloji konusuna ve elbet şıire de kaydı. - Ataol, antoloji hazıriamaya ne- den gerek gördün? Var olan antolo- jüer yeterii değil miydi? ATAOL BEHRÂMOĞLU - Bu işe Sosyal Yayınlar'uı sahıbi, dos- tum EnverAytekiıı'inönerisi üzeri- ne girdim. Böylece, şiirimizi toplu- ca ve daha yakından inceleme ola- nagını bulacaktım. Gerçekten de öyle oldu. Çünkü her şairin bütün şi- ir kitaplannı, notlar alarak okudum. Bu notlar, hem şair değerlendirme- lerimin, hem de girişteki çağdaş Türk şiiri incelememin temelini oluşturdu. - Biliyorsun, birçok Türk şiiri an- tolojisi var. Seninldnin öteküerden faıiane? BEHRÂMOĞLU - Bunu bir şa- irin antolojisi diye düşünmek lazun. Eleştirmenlerin yaptığı antolojiler- le bir şairin yaptığı antoloji arasın- da nasıl bir fark olabilir, hangisi da- ha nesneldir, hangisi özneldir, tabii bir tartışma konusu; ama yine de, bir şairin yaptığı antolojinin birtakım farldı özellikler taşıyacağı düşünü- lebilir. Benim için en önemli şey şi- ire duyduğum sevgidir, ben yaşa- mımda şiire her zaman gereksinim duydum ve şiiri çok sevdim. Şair ta- bii şiiri sever denebilir, ama ben baş- ka şairlerin şiirlerini de çoğu kez kendi şiirlerimden daha çok sevdim, onlara gereksinim duydum; bu açı- dan belki şiiri çok seven birinin yap- tığı bir antoloji de denebilir. Tabii, her şairin sevdiğim şiirlerini seçtim; ama tipik. başka antolojilerde yer alan şiirlerini de genellikle aldım. Bir de başlangıç tarihi Tanzimat dö- nemine kadar gidiyor, çünkü yeni- likçi şiirimizin başlangıcını ben ora- da görüyorum ve 2000 yıhna kadar da geliyor. Hakkı yenilen bir kuşak - Her antoloji bir anlamda öznel- dir. Ama yine de uyulması gereken ölçüder var sanıyorum. Sana göre bunlarnedir? BEHRÂMOĞLU - Geçenlerde bir genç arkadaşım. kendi kuşağına, yani 60"lı yıllar şiirine çok yer ayır- mışsın dedi. Doğrusu bunu bilinçli olarak yapmış değilim, ama demek Antolojisi VTAOLBEHRAMOÜLU ki kendiliğmden böyle bir eğilim olabiliyor, bu da anlaşılır bir şey. Belki bu anlamda bir öznellik söz konusu, ama 60 kuşağı da bence hakkı yenilen bir kuşak. 1940 kuşa- ğından, ikinci yeni şiirinden söz edi- lir, sonra atlanıp 70'li, 80'li yıllara gelinir, sanki 60'h yıllarda şiir ya- zılmamış gibi. Oysa biz ikimiz 6O'lı yıllar şiirinin temsilcileriyiz. Çok farklı şiir damarlan bir arada oldu 60'h yıllar şiirinde ve ben şunu di- yorum, bizim şiirimiz bir sentez şi- iridir, 6O'lı yılİar şiirinde hem top- lumcu şiirimizin öğeleri, hem ikin- ci yeni şiirinin öğeleri vardır, kimi- lerimizde biri ya da öteki ağırlık ta- şır... - Bir de uyulması gereken genel öl- çütier var mıdır diye sormuştum. BEHRÂMOĞLU - Genelde bir- takım nesnel ölçütler var, bunlar da edebiyat tarihince tespit edilmiştir. Özellikle edebiyat tarihinde yer et- miş şairleri, sevmiyorum diye anto- lojiye almamazlık edemezsin. Böy- le bir şeye hakkın yok. Günümüze doğru öznellik oranı belki biraz ar- tıyor, çünkü değerler henüz çok yer- leşik değil. Nitekim geçenlerde ya- yımlanan bir başka antoloji, aldık- lan ve almadıklanyla, çok ciddi tar- tışmalarayol açtı. Antolojüerin işlevi - Peld, sence antotojUerin bir işle- vi var mı? Son yıilarda sayüan artan bütün bu antolojiler bir işe yanyor mu? BEHRÂMOĞLU - Bunu kendi deneyimimden yola çıkarak yanıtla- yabilirim: Benim lise yıllanm bir taşra kentinde geçti, orada belli baş- lı şairlerin kitaplannı bile bulmak zordu... Örnek vermek gerekirse, NâznnHikmet'in şiiri yasakken, ki- tapları bulunamazken, Orhan Buri- an'ın "Kurtuhıştan Sonraküer" ad- lı antolojisinde ben Nâzım'ın şiirle- rini okuyabildim. Ahmed AriTin adını ve şiirlerini ilk kez Hüseyin Karakan'ın antolojisinde gördüm; aynı yazann dünya şiiri antolojisi de benim için çok yararlı olmuştur. Bir taşra kentinde genç bir şair ola- rak, bir Hugo'nun, Baudelaire'in ki- tabını nereden bulacaktım? Ama dünya şiiri antolojisi bana, o günün ölçüleri içinde, dünya şürini getirdi, tabii oradan yola çıkarak daha son- raki yıllarda o şairlerin kitaplanna da ulaşabildim. Antolojüerin böyle bir yaran var bence. - Peki, antolojini hazniaman ne kadar sürdü? BEHRÂMOĞLU - Şimdi kesin tarihler veremem ama, iki ya da üç yıldan daha kısa değil. Çünkü ken- di şiir kitabımı hazırlar gibi, ozan- lann şiir kavTamlanndan yola çıka- rak, edebiyat tarihimiz içindeki olu- şumları düşünerek, bu şairlerin şiir- lerinin birbirleriyle ilişkilerine de bakarak çahştım. llgisi yokmuş gi- bi görülen şairler arasında ilişkiler âzım Hikmet'in şiiri yasakken, kitaplan bulunamazken, Orhan Burian'ın "Kurtuluştan Sonrakiler" adlı antolojisinde ben Nâzım'ın şiirlerini okuyabildim. Ahmed Arif'in adını ve şiirlerini ilk kez Hüseyin Karakan'ın antolojisinde gördüm; aynı yazann dünya şiiri antolojisi de benim için çok yararlı olmuştur. Bir taşra kentinde genç bir şair olarak, bir Hugo'nun, Baudelaire'in kitabını nereden bulacaktım?' gördüm: Bir ülkede, belki de tek bir büyük şiir gövdesi, bir büyük şiir dili var ve o şiir dilinin çeşitli çeşit- li dallan. bu dallar arasında da san- ki bir kan dolaşımı var; bana bunu hissettirdi bu uzun çalışma. - Antolojinle ilgili söylemek istedi- ğin başka bir şev var mı? BEHRÂMOĞLU - Evet. Bu al- tıncı basımında 2000 yılmın başla- nna kadar getirdim, yeni basıma ön- sözde de söylediğün gibi, bu çalış- mamı noktalamış oldum; bu anlam- da görevim sona ermiş oluyor, çün- kü bu yeni çalışmayı yaparken son 10 yılın şiirine de dikkatle baktım, ama böyle bir dikkati bundan sonra gösterebileceğimi pek sanmıyorum. Içtenlikle söylüyorum, el altında bu- lunması gereken iyi bir çalışma ol- du... Özellikle de son bölümdeki de- ğerlendirmelerim, bir çağdaş Türk şiiri tarihi yazılırsa bir gün, öyle bir denizde birtakım damlalar anlamı- nı taşıyabilir diye düşünüyorum. Maltepe Üniversitesi Vedat Günyol'a fahri doktorluk unvanı KüMr Servisi - Maltepe Üniversitesi, Türkye'de laik, aydmlanmacı düşirıcenin yayılmasma özgün yapıdan, dünya kültürünü tanıtan çevinleri, uzun yıllar yayımladığı YeniUfuklar dergisi ve kitaplarla büyük katkıda bulunan öğretmen, yazar. düşünür ve yayıncı Vedat Güıpol'a bugün saat 14.00'te fahri doki>rluk unvanı verecek. Tören, 'Ben Vedat Günyoi' adlı filmin gösterimi ve Maltepe Üniversitesi Rektörü Prof. Mesut Razbonyan'nın açılış konuşmasıyla başlayacak. Gazeteci- yazar Sami Karaören'in Vedat Günyol'un Yaşan Öyküsü'nü aktarmasının ardırJan tören; gazetemizYayın KUTLU Başkanı Ilhan Selçuk, eğitmci-yazar Mehmet Başaran, gazeci-yazar Doğan Hızlan, tiyatro sarıaçısı Ferhan Şensoy, tiyatro samaçısı Yılmaz Erdoğan ve avukı Celal Ülgen'in katılacağı 'Annıia Vedat GünyoP söyleşisiyle süreik. Fahri doktora dipl.aasının Vedat Günyol'a sunumasıyla tören sona erecek. (02)383 96 45) 21. ULUSLARARASI İSTANBUL FlLM FESTlVALl ISTANBUL 21. ULUSLARARASI KÜLTÜR İCTAMBIII VE SMNNT IŞTANBUL VAKFI FlLM FESTlVALl Rwene Clement'in 1960'taçektiği'Kızgın Güneş', Patricia Highsmith'in yapıtı 'Yetenekli Bay Ripley'in uyarlaması. Clement, ünlü oyuncu Alain Delon ve Maurice Ronet'yi ilk kez bu filmde karşı karşıya oynatmış. Başanlı birpolmye-gerilimfilmiASLISELÇUK Alain Delonun melek yüzlü şeytan Tom Rip- ley'i canlandırdığı "KızguıGüneş" (1960), Fran- sız usta Rene Clement'in bir polisiye-gerilim ça- lışması. Anthony Minghefla'nın (Ingiliz Hasta) ikinci kez (1999) çektiği film, genlim yazan Patricia Highsmith'in "YetenekK Bay Ripleyw in uyarlaması. Clement, Delon'u ve Maurice Ro- net'yi ilk kez karşılıklı oynatmış. Romy Schne- ider'in de ufak bir rolü var. Filmin müziği Fefli- ni'nin renkli bestecisi Nino Rota'ya ait. Cle- ment'i öğrencileri Bertrand Tavernier, Claude Mfllerve Bertrand Blier 3 değişik çalışmayla iz- liyorlar. "Geçiş tzni"nde Tavernier, 1942'nin Paris'in- deki sinema çahşanlannın direnişçi kimlikleri- ni gizlemek amacıyla bir Alman film şirketinde çalışmalannı aktanyor. Senaryosunu iki direniş- çinin, Aurencbe ve Devaivre'in anılarından yo- la çıkarak oluşturmuş. tngiliz gerilim romanlannın uzmanı Ruth Rendell'in Fransızcaya da çevTİlen "Bir Çocnk Yerine Başka Bir Çocuk"unu sinemaya uyarla- yan Miller "Betty FlsherveDiğer Öv küfcr"de üç annenin dramatik ve gizemli öykülerini aktan- yor. Blier'nin "Ayn Odalar"ı alkolik bir adam- la, nemfoman bir kadının birliktelıği üzerine ku- rulmuş bir oyuncu filmi. Alain Delon, buradaki rolüyle 1985'in en iyi erkek oyuncu Cesar'ını ka- zandı. Rus yönetmen Aleksandr Sokurov, Hitler'in portresini çizdiği "Mok>ch''tan sonra "Boğa"da VTadimir ÎBç Leninin hastalık günlerini her za- manki özgün yaklaşımıyla izleyiciye getiriyor. Genç Rus sinemasından oyuncu-yönetmen Sergey Bodrov Jr'un ilk filmi "Kız Kardeşler" Rusya'da büyük gişe getirisi yaptı. Korku sinemasından hoşlananlar Christopher Lee'yi sinema tanhinin en çekici Drakula'sı ya- pan. Hammer filmlerinin usta yönetmeni Teren- ce Fisher'in yönettiği "Drakula Karanhklar Prensi" (1966) ve "Frankenştayn'ın Laneti" (1957) filmlerini kaçırmasınlar. İtalya'dan yet- kin bir örnek Nanni Moretti'nin "Alün Düşler"i, Küba'dan da "ÇüekveÇikolata", "Guantaname- ra"yı izleyen Jiıan Carios Tabianın "Otobüs Durağı'' adlı çalışması \ ar. Yemek yapma sanatını ve yemek yemeyi se- viyorsanız SandraNettelbeck'in yönettiği "Bol- ca Martha" hoş bir çalışma... ESEVnLER ZEYNEP ORAL Nevy York Yolunda Bir Öykii... Sevgili okurlar, siz bu yazıyı okuduğunuzda, birçok sanatçıyla birlikte ben de yannki "Büyük Gece "ye ha- zırianıyorolacağım. "Büyük Gece" New York'ta... Manhattan'ın orta ye- rinde, Kaye Playhouse adlı bir tiyatro salonunda... New York'ta yaşayan iki gönüllünün, Güngör Mima- roğlu ve Serdar llhan'ın aylardır çalışıp oluşturduk- lan zengin bırprogramla Nâzım Hikmet, yüzüncü yı- lında orada da anılacak. Nasılsa geceye katıldıktan sonra, izlenimlerimi siz- lerie paylaşacağım. Şimdi, Amerika'ya uçmadan ön- ce yazdığım bu "yedekyazı"da şuna değinmek isti- yorum: Türkiye'den aynldıktan sonra, Nâzım Hikmet, banş elçisi, barış gönüllüsü, banş eylemcisi olarak dünya- nın dört bir yanına gitmiş, şiirlerini kitlelere okumuş an- cak ABD ona hiçbir zaman vize vermemişti. Bunu kendisi de dile getirmişti. 1962'deyazdığı, hani "Yaşım altmış Ion dokuzum- dan beri bir düş görürvm I yağmur çamuryaz kış I uykuda uyanık I takılmış düşümün peşine yürürüm" diye başlayan adsız şiirinin bir yerinde "Avnıpa 'yı, As- ya 'yı, Afrika'yı düşümle dolaştım I bir Amerikalılar vi- ze vermediler" der... Işte görüyorsunuz, politik engellemeler, sanatın gü- cü karşısında er ya da geç, geriliyor, hükümsüz kalı- yor. Nâzım'ı ülkeden içeri almak istemeyen Ameri- ka'nın edebiyat dünyaana, Nâzım'ın şiiri zaten çok- tan girmişti. Nermin Menemencioğlu'nun, Talat Hal- man'ın, Ali Yunus, Kemal Karpat, Randy Blasing ve Mutiu Konuk'un çevirileriyle, şiir kitaplanyla girmiş- ti. Amerikalı şairlerle, sanatçılarla kurduğu ilişkiyle, müzikle, şarkıyla, tiyatrosuyla girmişti. Yann akşamki kutlamada "Vîze mi, o da neymiş" diyeceğiz... • • • Yann akşamki törende ben de bir konuşma yapa-» cağım. Henüz salonu görmedim ama eğer ortam el- verişltyse, belki sonunda çok sevdiğim o öykümü de anlatınm. öyküyü önce sizlerie paylaşıyorum: Yıllar önceydi. Sanki dünyanın öbür ucundaydım... Oysa Altay Dağlan'ndaydım. Moğolistan, Sibirya ve Çin sınınnda, dağlaria çevrili bomboş bir alanda... Bu uçsuz bucaksız düzlükte, Türkolog arkadaşım Vera Feonova ve ben, yolda kalmış aracımıza yardım gelmesini bekliyorduk. Ama ne gelen vardı, ne giden... Görunürlerde de ne köy, ne kasaba... Kuş uçmaz, ker- van geçmez bir dağ başında, yola benzemeyen bir yoldaydık... Bir ara, yanımızda bir traktör belirdi. Traktörün arkasındaki kasadan iki köyiü kadın, attı çocuk, bohçalanyla birlikte indiler. Traktör yoluna de- vamettı.Kadınlar, çocuklarvebohçalaryanımızayer- leştiler. Birlikte beklemeye başladık. Dört saat sonra yoldan geçecek olan otobüsü bek- liyorduk. Beklerken, sohbete daldık. Vera'nın Rusça- Türkçe çevirmenliğiyle anlaşıyorduk. Vera, benim Türk olduğumu söyleyince, şöyle bir süzüp, tarttılar beni: "Hele bir Türkçe konuşsun" öe- diler. Benim Türkçemle, onlann Türkçesi çok farklıydı. A- ma yine de kimi sözcüklerin aynı olduğunu bilecek ka- dar yörede kalmıştım. "Bir, iki, üç..." diye saymaya başladım. "Yok, bunu herkes ezbeıier, başka şey söylesin" dediler... Başka şeylersöyledim. Birtıirlü ikna olmadıiar, ara- lannda fısıldaşıp durdular. Sonunda Vera'ya "Gerçek Türk ise sahiden Türkiyeliyse, bize Nâzım'dan bir şi- ir söylesin" dediler. Söyledim. Yüzlerindegülümseme, dintediler, bitinceboynuma sanldılar. Yeryüzünün öbür ucunda, Sibirya, Çin, Moğolistan sınınnda, bir dağ başında, Altaylı iki köylü kadına ve çocuklanna "gerçek Türk ve sahiden Türkiyeli" oldu- ğumu kanıtlamak için Nâzjm Hikmet'in şiirine sanlışı- mı hiç ama hiç unutmadım, unutmayacağım... e-posta:zeynep(n zeyneporal.com FaksNo:(0212)2571650 İSTANBUL FİLM FESTtVAÜ'NDE BUGÜN • EMEK'te 10.30'da 'Gerçek Bir Insan', 13.30'da 'Bettj Fîsher ve Diğer Öyküler', 16.00'da 'Hav! Hav!, 19.00"da 'Betty Fisher ve Diğer Öykûler' ve 21 30 da 'Geçiş tzni' • ATLAS'ta 10.30'da 'Disko Domuzian', 13.30'da 'Otobüs Durağı', 16.00'da 'Albn Dûşler', 19.00'da 'Otobös Durağı' ve 21 30'da 'Altın Düşler'. (212 252 85 76) • SİNEPOP'ta 10.30'da 'Frankenştayn'm Laneti', 13.30'da 'Boğa', 16.00'da 'Drakula- Karanhklar Prensi'. 19.00'da 'Kızgm Güneş' ve 21 30'da 'Halkımız Avanta Peşinde'. (2122511176) • BEYOĞLU'nda 10.30'da 'Kız Kardeşler', 13.30'da 'KatranKaplıMelek'. 16.00'da 'Kaçak', 19.00'da 'Katran Kaph Melek' ve 21.30'da 'Kaçak'. (212 25132 40) • REXX'te 10.30'da 'Queenie Âşık', 13.30'da 'BolcaMartha', 16.00'da 'Ayn Odalar'. 19.00'da 'Tekrar' ve 21.30'da 'Bir Konu, On Üç Sohbet'. (216 336 0112) BUGÜN • tŞ SANAT'ta 19.30'da Cesaria Evora konssh. (2123161083) • AKM'de 11.00'de İDSO konseri. Şef: Yusuf Güler Aksöz Solist: Alexander Rudin (viyolonsel). (212 251 56 00) U BEKSAV'da 15.00'te 'Kikujiro'nun Yaa', 17.30'da 'KaynamaNoktası' ve 19.30'da 'Hana-Bi' adlı filmler. Yön: Takeshi Kitano. (21634991 55) • BABYLON'da 23.00'de Micheal Rutten ile 'Future Sounds of JazzVoL8' toplamasmm DJ gecesi. (212 292 73 68) • AKM'de tDOB'tan 11 .OO'de 'MasakT çocuk müzikali ve 15.30'da G. Pucdni'nin 'La Boheme' adlı operası. (212 251 56 00) • ÜMRANTYE tMOLAP KtTABEVt'nde saat 15.00 - 18.00 arasında Ühan M. Uçkan'ın imza günü. (0 216 525 12 95)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear