29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 ARALIK 2002 CUMA ÇEVRE Ekonornik krizin derin sarsıntısı, ilçenin 'eşsiz geleneksel ev mimarisini' etkilemedi I Mudumu'yutarihkurtanyortstanbul'u yıpratan ve siyaseti de larleten 'imar yağmasıyla zenginleşme' salgını, Mudurnu'ya ulaşmadığindan, tarihi doku korunduğu gibi 'apartmana dönüştürmek yerine onanlıp kullanılan' eski ev sayısuıda inanılmaz birartış var... OKTAYEKİNCİ Ister Ankara'dan, ıster İstanbul dan yola çıkın. yaklaşık 250 km. sonra Mudurnudasmız... Sadece bu "or- tadaki" konumuyla değil, siyaset ve ekonomide de öteden beri hem "baş- kenfe hem de "rant metropohıne" adeta hep "eşit mesafede" duran Mu- durnu'da... Belki de bu nedenle, bir yandan "kültür kimnğini'" kendi çabalany- la korumaya çalışu-ken, öbür yan- dan "ekonomisini" yine yalnız başı- na yaşatabilmenin gururunu taşı- yor... Bohı'nun yemyesil dağlan ar- kasına gizlenerek, Türkiye'de hiç- bir kentin başına gelmemiş bir "kriz felaketini" doğasını ve tarihinin *be- reketiyle" aşmaya çalışıyor... Cöküsün' ardından Mudurnu'nun adı, 2000'dekd o bü- yük çöküşün ardmdan ünlü tavukla- rının başına gelenlerle gazetelerin ekonomi sayfalannda yer almaya başladı. Bütün ülke, aniden işsiz ka- lan 5000 kişinin ve yemsizlikten ölen 4 milyon tavuğun dramıru izledi. Biz ise, o derin sarsıntının sonuç- lanyla birlikte, özellikle "eşsizgele- neksel mimarisinin" aynı krizden nasıl etkilendığini merak ederek yo- la çıktık... Kente girer girmez, kafa- mızdaki kaygıların yerini içimizi fe- rahlatan görüntüler aldığında ise Mu- dumu'nun Ankara'ya ve tstanbul'a eşit mesafedeki duruşunun ne denli büyük bir "kazanım" olduğunu bir kez daha ögrenmiş olduk... İstanbul'u yıpratan ve siyaseti de kirleten, "imaryağmasryiazenginfcş- me" salgını Mudurnu'ya ulaşmadı- ğindan, tarihi doku korunduğu gibi "apartmana dönüştürmekyerineona- nhp kullanılan" eski ev sayısında ina- nılmaz bir artış var. Ankara'daki mil- letvekillerinin başlıca "işleri" olan "StT alanlanna ayncalıklı yaürun" girişimlerinde de Mudurnu gündem- lerinde olmadığı için, bu özverili ko- rumave restorasyon uygulamalan *ye- rd kimfiğin sürdürülmesi" bilınciyle MİMARI ZENGtNLtK YAŞATHJYOR- Mudurnu'nun merkezindeki turizm biirosu bile geleneksel Mudurnu evterinin sinıgesi olarak tasarlanrrnş... (Fotoğraflar: OKTAY EKÎNCl) TAVUKLAR TERK EDEMTYOR- Mudurnu Tavukçuluk AŞ'nin fabrikası 'krizin terk edilmişügirü" yaşasa bile, bahçesindeki köy kümeslerinden tavuklar hâlâ aynlamryor. birlikte yaygınlaşıyor. O gece kaldığımız SünnetGölü'nde- ki orman otelini"Mudurnu Tavukçu- lukAŞ." işletıyor.. Şirketin sahibi Tev- fik Türesin, "Dilerseniz Türkiye'nin en modern tesisleri olmasuıa ragmen çahşamayan işlermemizi de gezdire- vim_" deyince, bizi tanıştıran Yazgü- lül Aldoğan'la da birlikte Mudurnu'yu ziyaretten önce "tavuklannın dramı- nı" öğrenmeye karar veriyoruz... Ilçenın hemen girişindeki tesislere girdiğimizde ise yönetim binası holün- deki "plaketierden" yakın geçmışe kadar yaşanan "başanyT gözlüyo- ruz... Dolann bir gecede ikı katına çık- tığı gün sarsüan ve bir daha kendini toparlayamayıp "iflas" eden Mudur- nu Tavukçuluk, daha önceki hemen her yıl Bolu ilinin "vergi rekortmeni" olmuş... 'Mudurnu modell' Buna ait çok sayıda ödül plaketle- rinin yanındakı kutlama mesajlan ara- sında da Süleyman Demirel'in 16.07.1988"de yazıp imzaladığı şu sö- zü yer alıyor. "Mudurnu modeli mut- laka başaniı olacaktm-" Peki, niye başaniı olamadılar 0 Yakasındakı "kalpakh Atatürk" ro- zetiyle yanıt vermeye çahşan Tevfik Güresin; "Bankalardan dolar olarak ahnan kredilerin birdenbire ikrye kat- lanan geri ödeme rakamlan bizi vur- du" diyor ve özetliyor; "Hollanda'da- ki en son sistemi ülkeme kazandırtb- ğım için batnm. Eğer eski teknolojide devam etseydim, şimdi karşnuzda if- laseden deği,yinevergi nekortmeni Mu- durnu Tavukçuluk olacakt-J" Öncelikle yem alamadığı ve perso- nel çalıştıramadığı için eli kolu bağ- lanan Güresin'e "ne kadarhk bir des- tek sizi kurtanr" diye soruyoruz... Gülerek; "Yeniden başlangrç için 3 milyon dolar yeter" deyince de Istan- bul'un Beykoz ormanlanndaki "vfflalar" aklıma geliyor... Son seçimlerde barajın altında kalan partilerin ünlü "AB militanr li- derleri, her biri en az "1 milyon dolara" satılan bu villalardan al- dılar ve oturuyorlar. Demek ki "Avrupastandaraarmda" bir te- sisimizi üretime döndürebilmek için. sayılan 2 bin kadar olan bu villalardan "3tanesi" bile yetiyor. Umut kiiltür mlrasında... Tesisin önündeki Tavukbeyke- Kne" de el salladıktan sonra, Bey- koz villalanndan bin kat daha kültür ve uygarlık birikimı birya- şam zenginliğini yansıtan gelenek- sel ev ve konaklarla birlikteyiz. Daha kente girerken bile, ta- vuklannı ekonomik krize kur- ban eden Mudurnululann, kut- lanacak bir duyarlılıkla tarihsel miraslannı "imar kriziııur elin- den kurtarmaya başladıklannı görüyoruz... Yanşkaşığısemtin- deki aynı adı taşıyan eski kona- ğın restore edılerek şimdi "oteT işleviyle dolup taştığına; aynı caddede çok sayıda geleneksel evin onanlmış olarak kullanıldı- ğına ve meydandaki rurizm bü- rosunun da yine tıpik bir "Mu- durnu EvT modelinde yapılarak konuklara yol gösterdiğine tanık oluyor. seviniyoruz... 'Sürdürülebtlir vasam' Belediye Sanat Merkezi'ndeki sergide de kim hangı evı kurtar- mış hangi konak kımlerin katkı- lanyla restore edilmiş ve tarihsel mirasın yaşamasını sağlayan ai- leler başka neler yapmışlar, bü- tün bunlar resimlerle ve belgeler- letanıühyor... Srvil halk mimansi işte böyle- sibirbilinçle korunmaya başlanın- ca. kentin tarihsel belleğini ve geçmiş uygarlık değerlerini sim- j geleyen Hisar Tepesi'ndeki K- zansKalesi'ndenmerkezdeki 14. yüzyıla ait Yıknnrn Beyazıt Camisi ve Hamamı'na kadar tüm anıtsal yapılar da Mudumu'nun "Matorni" ve "Mo- dernas" olduğu antik çağlardan bu ya- na süregelen "yaşanmıslıkseriiveninr bir başka duyguylayansıtıyorlar...Sö- zün kısası, Mudurnu artık krizi atlat- mışdurumda... Tavuklannı kurban verdiği şu rant ekonomisının elınden, aslında en de- ğerh "kalkmmakaynagınr oluşturan kültürel mirasmı kurtarmaya başararak... Zaten, o hep sözü edilen "sür- dürülebiMr yaşam" da işte bu değil midir? Türkiye'nin sahilleri bunun için uygun Yeni Çevre Bakanı, LJLLA gemisi somnunu çözmeli' Kaplumbağa turizmi 2.5yıldırsüren tehlike SEDATKURT DEÎVtZIİ - Farklı ülkelerde deniz kaplumbağalan ve turizmi ûzerine araştırmalar yapan Ingiltere Excter Üniversitesi Öğretim Üyesi Lisa Cross, Türiaye'de deniz kaplumbağalannın bulunduğu sahillere yeteri kadar önem verilmediğini söyledi. Cross, Türkiye'nin diğer ülkelere göre daha fazla doğal zenginliği ve buna bağlı deniz kaplumbağası bulunduğunu ancak bunu lehine kuUanamadığını belirtti. Son yıllarda Akdeniz sahillerinde deniz kaplumbağalan üzerine araşrırmalanyla gündeme gelen Pamukkale Üniversitesi'nin deniz kaplumbağalan ve turizm konulu panelinin davetlisi olarak gelen Cross, Türkiye'nin deniz kaplnmhağalan Ifnnıı<^)f|d3 AKEVBODUR tSKENDERUN - Türk Deniz Araştırmalan Vakfl Başkam ve Rtanhııl I Inivpr<iitp<:i özeni göstermediğini söyledi. Cross, özellikle Akdeniz ülkeleri ve ABD'nin bazı sahillerinde yaşamını sürdüren deniz kaplumbağalanyla ilgili birçok ülkede örnek turizm değerlendirmeleri olmasına karşın Türkiye'de yalnızca Dalyan'da kaplumbağa turizminin yapılmasının büyük bir eksiklik olduğunu söyledi. Cross, "Deniz kaptumbağalanna yönelik turizm, ülkelerin turizm hareketiifiğini arranr ekolojik dengeye katkıda bulunur" dedı. Ürünleri Fakültesi Öğretim Cyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk, AKP'li yeni ÇevTe Bakanı tmdat Sütiüoğlunun ilk yapması gereken işlerden birinin M/V ULLA adlı gemideki 2 bin 200 ton toksit yükün iadesi sorununu çözmek olduğunu söyledi. "Ank gemisi iki buçuk yı] kent açıklannda, Bmanda bekler mi" diye soran Prof. Oztürk, geminin batması habnde îskenderun Körfezi'ndeki ekolojik dengenin büyük risk altına gireceğine dikkat çekti. Bin günden fazla süredir Îskenderun'da kaplayacağını \ıırgulayan Öztürk. "Bundan da en ciddi şeküde karidesler etkilenir. Karidesi bifirir. tskenderun Körfezi'nin bir özelüği de bütün balıkçıtağm ana daman ounaadır*' dedi. Îskenderun Körfezi'ndeki akıntı nedeniyle toksit maddelerin geniş bir alana yayılma riski bulunduğuna dikkat çeken Öztürk şöyle konuştu: "tskenderun Körfezi 20 ydöncebahk\ırvası\dı.ArnahızlıkirlendLSu ürünleri stoldân ciddi zarar görüyor. Aük gemisi 25 yıl açıkta, limanda bekler mi?" Bergama konusu ateş topu t/ Bergama - Ovacık Altın Madeni 'ne 'kapatılma' tebligatı yapan Bergama Kaymakamlığı 'nın istemini Normandy dikkate almıyor OZANYAYMAN tZMtR-Bergama- Ovacık Altın Madeni'ne "kapatüma" tebligatı yapan Bergama Kayrnakamlığı'nın istemi Normandy tarafindan dikkate alınmıyor. Izmir Valiliği'ne bağlı ekiplerin maden sahasuıda denetim yapmaması dikkat çekiyor. Madenin, 3 Nisan 2002 tanhinde mühürlenmesinin ardından Sağlık Grup Başkanlığı ve tl Sağlılc Kunılu'nun madende yaptığı der.etimler son buldu. Ancak altın üretimi sürdürülüyor. Miıhürleme işleminin ertesi güEÜ Bakanlar Kurulu karannı alan Normandy bir gün ara verdiği çalışmalanna 4 Nisan 2002 günü yeniden başladı. Madeni, 1 yıllık deneme üretimi süresince sürekli denetleyen Izmir Valiliği'ne bağlı ekipler de bu uygulamadan vazgeçriler. Bu tavır, köylülerin avukatlan tarafindan. "Bergama konusu ateş topu gibi. Kimin eKne gebe onu yakryor. Topu şu an İzmir Vatüİği*ne atülar. \alüik de en az zararla bu işin altmdan kalkmanın yollannı arryor ve madene meşru zemin hazırlamamak için ekiplerini denetime yollamryor" yönünde değerlendırdi. Bergama Kaymakamı AB Şanher de, madenin kapahlması yönünde Normandy'e ay başında yaptığı tebligatın ardmdan sessizliğe büründü. Avukatlar yeni girişimlere hazırlanu-ken köylüler de, Ankara'da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelerek 58. hükümetin konuyla ilgili bakanlanna son durumu aktarmanın yollarmı anyorlar. Geçtiğimiz günlerde TMMOB, TTB, Ankara ve Izrnir Barosu temsilcileri, ODTÜ Öğretim Elemanlan Derneği ve DİSK temsilcileriyle Çe\Te Bakanı tmdatSütiüoğlu ndanrande\u alan köylüler, bakanın sözünde durmaması üzerine görüşmeyi gerçekleştiremediler. Basel Sözleşmesi kapsamında gözalhnda tutulan ULLA gemisinin batması durumunda, 1 banndırdığı 2 bin 200 tonluk toksit yükün ^ deniz dibindcki canlılığın ustünü Kapadokya ikinci adres Türkiye'nin önemB turizm merkezlerinden Kapadokya yöresi, Enıniyet Müdüriüğü kayıtianna göre "Oğrenim, geçici bannma, çahşma ve turistik amaçh izin belgesi" alan 27 ülkeden 360 yabancı turistin ikinci adresi oldu. Peribacalan ve kültürel ztnginliğiyle turisüerin vazgeçilmez mekânlanndan olan Kapadokya yöresi, ziyarete gelen çok sayıda turisti güzelBğiy le kendine bağladL Y'abancılann bir Türk genciyle hayatmı bhieştirmesi de bölgeye yeıieştnelerinde etküi oluyor. Resmi kayıüara göre, evülik nedeniyle Kapadokya'ya yerleşenlerin sayısı da 38'e ulaşn. (Fotoğraf: SELAHATTİN ŞAHÎN) BIRBAKIMA SERVER TANİLLİ Bir Bülent Tanör Vardı... Geçmişten belleğime kazınmış anılar içinde, ön- ce, ilk karşılaşmamız geliyor aklıma: 1964 yılında bir gün, Prof. Hüseyin Nail Kubalı, kürsümüzün başı olarak, iki asistanına, benle Öget Öktem'e, sitayişkâr sözlerle, yeni çahşma arkadaşımızı ge- tirip tanıtmıştı. Zeki bakışları ve yüzünden hiç ek- sik etmediği can gülücüğüyle, bir anda kaynaşmış- tık. O kaynaşma, Öget'le ikisini, birömur surecek bir aşk evliliğine de götürecek; bana ise, eşsız bir arkadaşhğın ve kardeşlığin yolunu açacaktır. Türkiye'nin aranış yıllarıydı o yıllar. 1961 Anayasası'nın özgürlükçü ortamını yaşıyor- duk ve Marksizmın yaratıcı yöntemiyle bakıyor- duk dünyaya. Nerde bıldıryağan kar şimdi? • 1969'da, SiyasîDüşünce Hürriyeti ve 1961 Ana- yasası adlı doktora tezini savunduğu gün geliyor aklıma: Bülent Tanör, yeni Anayasayı, "daha öz- gürlükçü bir siyaset düzeni" adına yorumluyor ve uyanlarda bulunuyordu. Böylesi biryorumlama ve uyan, o tarihten başlayarak onun fikrî uğraşının aynlmaz bir parçası olacaktır. Ne var ki 12 Mart'la üniversıteden uzaklaştınlır. Yad ellerde dolaşıp da 1974'te bir afla tekrar üniversiteyedöndüğünde.kolununartında yeni bir çalışma vardın Anayasa Hukukunda Sosyal Hak- lar teziyle doçent olur. Aynı zamanda "daha sos- yal bir siyaset düzeni" istemektedır. Ama asıl darbeyı 12 Eylül faşızmi vurur: Toplu- mun bütün ilericı, demokrat ve devrımci güçlerini çarpar; üretici bir ekonomi yerine "rantçı" bir eko- nomiyi geçirip toplumun ahlakıyla oynar; laık ve öz- gürlükçü bir anayasa yerine bir deli gömlegi giy- dirir topluma ve üniversitelerini de darma duman eder. Kimi meslektaşı gibi Bülent Tanör de, tekrar yad ellere gider. Yurda dönüp de yeniden kürsüsünü kazandığın- da, arka arkaya yazdıkları geliyor aklıma: Osman- lı - Türk Anayasal Gelişmelerı (1789-1980), ülke- mizde, anayasa gelişmelerinin -1980'de kopuklu- ğa uğramadan önceki- yükselış çızgisıni ortaya koyar: Türkiye'nin Insan Haklan Sorunu, 1980 dar- besinin arkasından bir dökümü dile getirir; Türki- ye'de Kongre Iktidarlan (1918-1920), Cumhuriyet öncesi laiklik ve bağımsızlık yolundaki ilk adımla- n gözler önüne serer; son olarak Kurtuluş - Kuru- luş, öncesi ve sonrasıyla 1923 Devrimi'nin müs- tesna bir analizidir. Onlara, Türkiye'de Demokratikleşme Perspek- tifleri (1997) ile, Türkiye'de Demokratik Standart- ların Yükseltilmesi'nı eklemeli; birde, Necmi Yüz- başıoğlu ile birlikte yazdığı 7982 Anayasası'na göre Türk Anayasa Hukuku'nu... Yeri doldurulmaz bir anayasa hukukçusu ve si- yaset bilimcisi: Bülent Tanör için ilk nitelemeelbet- te budur; ama bu nitelemeye, onun tarıhçiliğini ve Aydınlanmacı felsefı tavnnı da ılave etmeli. Bülent Tanör, işte bu bütünlüktedir! Onu nadir kılan da budur! Şimdi böylesi bir insana, üniversitesine hep onur kazandırmış olan bir bilim adamına, yurdundakı re- jimlerin çektirdiklerini hangi kelimeyle nitelersiniz? Ya hasta doşeğindeyken, bağlı olduğu unıversıte yetkililerinin sergiledikleri tavnn adını nasıl korsu- nuz? • Son olarak, Tanör'ü izleyenlerin üzerinde birleş- tikleri bir başka nıteliği geliyor aklıma: Düşünür olarak, yazar ve öğretici olarak eşsiz bir üslûp sa- hibiydi Tanör. Onunla belki en başta yitirdiğımiz bu zarif üslûptur. Hep aranacak, hep arayacağımız bu insanın on- ca erken aramızdan aynlıp gitmesini ise, belki hiç açıklayamayacağız; ve yokluğuna da zor alışaca- ğız. Yazımızın başlığını "Bir Bülent Tanör Vardı" di- ye koyduk. Hayır, doğrusu şudur: "Bülent Tanör Hep VarOlacak!". Eserleriyle, görüşlerıyle aramız- da sürekli dolaşacak; aydınlığını düşünce ufku- muzdan eksik etmeyecek. Bilim, sanat ve edebi- yat adamlan için ölüm diye bir şey yoktur. Bir başka doğru da şudur: Bülent Tanör gibi, "Bülent Tanöher de hep olacak!" Bütün ömrün- ce gençliğe inandı ve geleceğin güzellığine umu- dunu da eksik etmedi Tanör. Üzerinde doğup bü- yüdüğü toprakların bereketine inanıyordu çünkü; kötümserliğe yer yoktu. O yüzden, hasta yatağında direnişi bile yiğrtçe oldu... 28 derece sıcaklıktaki termal su Derede akvaryum bafaldarı yaşıyor • Amasya'nın Göynücek ilçesi Ilısu Köyü'nde, çaya kanşan 28 derece sıcaklığındaki termal suda binlerce akvaryum balığı yaşıyor. Rengârenk bahklar görenleri şaşırtıyor. AMASYA (AA) - Amasya'nın Göynücek ilçesi Ilısu Köyü'nde yüzeye çıkan 28 dere- ce sıcaklığındaki ter- mal suda yaşayan ak- varyum bahklan gören- leri şaşırtıyor. llçeye 8 kilometre uzaklıktaki 150 haneli Ilısu Köyü meydanın- da yüzeye çıkan ve yak- laşık 2 kilometre sonra bir çaya kanşan 28 de- rece sıcaklığındaki ter- mal suda binlerce ak- varyum balığı yaşıyor. Akvaryum bahklan- nı köyün eski muhtan- nın yaklaşık 8-9 yıl ön- ce, üretmek amacıyla getirdiğini anlatan Muhtar Sadık Aydın, şöyle konuştu: "Eski muhtar evinin bahçesine yaptığı kü- çük haMizlara bu kay - naktan kanallarla su alarak, akvaryum ba- lığı yetiştirmek istedi. Bu amaçla 20-30 tane kırnuzı vegri renkte ak- varyum balığı getirdi. Ama, baûklan satama- dı. O zaman da bu işten vazgeçerek, baüklan de- rey e döktü. Bahklar da çoğahp şimdi binlerce oldular." Muhtar Aydın, zaman zaman bazı meraklıla- nn köye gelerek balık- lan yakaladıklannı da kaydederek, "Tavukve ördekler yiyor. Değer- lendirmek istiyoruz, ama nasıl satacağımızı bilmiyoruz 1 'dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear