Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ı ARALIK 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur(g cumhuriyet.com.tr 15
Seyircinin tahammül sınırlarmı zorlayan, altüst edici skandal film gösterimde
ecenin sonuna yolculukBu hafta ne göreceğime yaman
meraklandığım, Cannes 2002'nin
olay filmi, "salondan seyirci ka-
ç ı r t a n " Irreversible - Dönüş
Yok'a daldım gösterime çıktığı ilk
gün. Normal \e tersten dizilip. alt
alta üst üste istıflenmış tanıtma ya-
zılanyla daha başlar başlamaz
" b e n farklıyım" havası basan, de-
neysele de göz kırpan, çalımlı, ka-
ranlık, atak ve gösterişli anlatımıy-
la yer yer şoke edici, yer yer rahat-
sız edici bir film "Dönüş Yok".
Chris Nolan'ın hikâyelemedeki
alışılmış kronolojik akışı tersine çe-
virdiği. geçen mevsıme damgasını
vuran, çarpıcı "Memento - Akıl
Defteri"ndeki gibi tersinden anla-
tıyor hikâyesini, sondan başa gide-
rek.
Fransız sinemasının dört kol çen-
gi, genç yeteneklerinden, önadın-
daki d harfini atacak kadar değişi-
me tutkun. iddialı yeni yaratıcı-yö-
netmen adayı Gaspar Noe'nin se-
naryosunu yazıp montajını yaparak
kameramanlığını da üstlendiği fil-
mın bunca ilgi görmesi, içerdiği te-
cavüz ve şiddet sahnelerinden kay-
naklanıyor kuşkusuz.
Pertiede tecavüz ve intikam
Sam Peckinpah'ın, evinde teca-
vüze uğrayan kansının öcünü al-
maya girişen pısınk matematikçiyi
anlattığı, unutulmaz "Straw Dogs
- Köpekler"ini akla getiren ve
Kubrick etkileri de gösteren bu
film, sapıkça bir şiddetin zincirle-
rinden boşandığı, hayal gücü so-
nuçta aşm ahlakçilığa ve katı ilke-
ci numaralara teslim olan bir küçük
burjuva beyaz Fransız sinemacmın,
ürperti veren, kışkırtıcı hezeyanla-
n.
1964'te New York'ta doğup Bu-
enos Aires'te büyüyen, 11 yaşında
Fransa'ya göç eden, Cannesda
1999'da FIBRESCI ödülü kazanan
ilk filmi "Herkese Karşı Tek Ba-
şına"yla deneysele vurgun, marjı-
SUNGU ÇAPAN
Albert Dupontel, Monica Bellucci, Vincent Cassel 'Dönüş Yok'un sıradışı üçlüsü.
ırreversible /
Yönetmen, senaryo,
montaj: Gaspar Noe /
Kamera: Benoit Debie,
G. Noe / Müzik:
Thomas Bangalter /
Oyuncular: Monica
Bellucci, Vincent
Cassel, Albert
Dupontel, Philippe
Nahon, Jo Prestia /
Fransa 2002
(Umut Sanat).
nal bir yönetmen olarak ortaya çı-
kan, çizgi romandan çokça beslen-
miş, îtalyan asıllı Noe'nin sersem-
letici hiper-realist tarzında, 2 bo-
yutlu çizgi roman vizyonu belirgin,
sondan başa. Biraz Jues et Jim'va-
ri takılan bir üçlünün seksi, çekici
Alex (Monica BeUucci) ile eski ve
yeni sevgilileri, yerinde duramayan
Marcus (Vincent Cassel) ve halim
selim Pierre' in (Albert Dupontel),
gecenın sonuna doğru korkunç yol-
culuğunu ızliyoruz ezile büzüle.
Çılgın bir partiden, çok içip abuk
sabuklaşan Marcus'la mülayim Pi-
erre i yüzüsrü bırakıp evine dön-
mek üzere aynlan Alex'in yaya alt
geçidinde, vahşice tecavüze uğradı-
ğı film, karanlık gay barlanndan
hardcore seks mekânlanna gide ge-
le, "Eyes Wide Shuf'ı da anımsa-
tan bir çizgide gelişiyor. Güzel yü-
zü, gaddar Tenya'nın (Jo Presria),
tecavüz sonrası, pata küte darbele-
riyle kanlı bir et yığınına dönüşen
Alex'i görür görmez zıvanadan çı-
karak intikam peşine düşen Mar-
cus'u yatıştınp sakinleştirmek is-
terken bir yangın söndürme tüpüy-
le şiddetin en aşjnsma uygulayan
eski âşık Pierre oluyor...
llkel güdülerimizle insani yanla-
rımız arasındaki karşıtlıklan vur-
guladığı iddiasındaki Noe'nin, ya-
şananlardan sonra artık eski hayat-
lanna geri dönmenin imkânsız ol-
duğu kahramanlannı canlandıran 3
tamnmış oyuncudan, Bellucci-Cas-
sel çifti öne çıkarken, dayanılmaz
eylemi sırasında burjuvaziye nefret
kusan, oğlancı tecavüzcüyü oyna-
yan Jo Prestia da akılda kalıyor.
Zaman her şeyl mahveder...
Günümüz büyük kentlerinin gü-
vensizliği üstüne "Dönüş Yok"da
şiddet ve vahşetin yanı sıra kışkır-
tıcıhk, teşhircilik ve ucuz numara-
lar gırla. "Ben başkayım" hava-
sındaki yönetmenin karmaşık,
özenti ama yer yer etkileyici de olan
görsel biçemi sınıfı geçiyor ama
sığlıktan kurtulamayan içeriği
"Dönüş Yok"u püritanizme bağlı-
yor son tahlüde.
Titrek, oynak bir el
Luc Besson 'dan bayramhk bir aksiyon-macera seyirliği
Taşımacılık
ciddi bir iştir
kamerasının sarsak görüntüleriyle
uzun plan-sekanslara dayanan, cer-
bezeli anlatımı ve sersemletici tem-
posuyla gardım baştan düşürdüğü,
dayanma sınınm zorladığı seyirci-
nin midesine atılmış yumnık etkisi
yapan bu beylik tecavüz ve intikam
çeşitlemesi, "zaman her şeyi mah-
veder" (ve ölüme götürür) gibisin-
den bildik teraneleri, kurmacayla
doğaçlamanın kanşımı, göz boya-
yıcı bir üslupla kafamıza vuruyor,
röntgenci yanımıza seslenerek. Şid-
det ve pornografinin labirentlerinde
zorlu bir yolculuğa davetiye çıkaran
"Dönüş Yok", yine de meraklısının
her zaman rastlayamayacağı türden
farklı bir seyir deneyimi sayılabilir,
tüm ucuzluklanna karşın.
Shu Qi'nin, egzotik
kadın kahramanı
oynadığı filmde,
'Snacth' ve
'Lock, Stock..'tan
anımsadığımız
Jason Statham
yine tek
kişilik ordu gibi.
Eski komando, usta sürü-
cü Frank (Jason Statham),
son görevinde taşıdığı pa-
ketten çıkan çekik gözlü,
seksı Lai (Shu Qi) yüzün-
den kendisini büyük çapta
bir insan kaçakçılığı serüve-
ninin içinde, amansız bir çe-
teye karşı ölümüne mücade-
leederkenbulur...
Bugün gösterime giren
yeni filmlerden The Trans-
ordu gibi. Frank'a yardım e-
den, Marcel Proust hayra-
nı Marsilyah polis rolünde-
ki Francois Berleand da göz
dolduruyor. Kalın hatlarla
çizılen kahramanlann Mar-
sılya 'dan Nice'e kadar uza-
nan güzelim Riviera deko-
runda direksiyon ve yumruk
salladığı, sürükleyici bir se-
rüveni aktaran, tempolu, şa-
matalı seyirli&ın Amerikan
porter-Taşıyıcı, ABD paza-
n için Ingilizce çekılmiş,
Luc Besson adınm garanti-
sini taşıyan, Fransız yapımı,
gözalıcı bir aksiyon-macera
filmi. Besson'unyapımcıh-
ğı, giderek yönetmenliğine
ağır basıyor. GenellikJe se-
naryosunu kendi yazdığı,
yediden yetmişe herkese
seslenen büyük kitle sine-
ması yaklaşımıyla kotanl-
ıruş, gişeyi hedefleyen, eğ-
lencelik filmler üreten Eu-
ropa şirketi bünyesinde top-
layıp şans verdiği ve yön-
lendirdiği yeni isimlerle de
çalışan Besson. Hong-Kong
sinemacılanyla işbirliği ya-
parak çaktırmadan Holly-
wood'la rekabet ediyor ni-
cedir.
\ksiyon antolojisi
Yönetmenliğini asistan
Louis Leterrier'ye, dövüş
şahnelerini de koreografik
tavga sahnelerinin uzmanı,
Hong-Konglu usta yönet-
nen Cory Yuen'e bırakan
Taşıyıcı, önemsiz, oyalayı-
cı, tipik bir bayramhk film,
bol kovalamacalı, vurdulu
urdılı, atlamalı zıplamalı ve
lızlı tarafından. Biraz geri-
!ım, biraz humor, bolca ak-
iiyon formülünün bir kez
iaha uygulandığı filmde,
Jason Statham heybetli
cüssesiyle, yine tek kişilik
yapımlanndan eksiği yok
fazlası var. Türün eski ör-
neklerindeki kimi sahneleri
çağnştıran ve vıcık vıcık zift
bölümü gibi buluşlar da içe-
ren film, postmodern bir ak-
siyon antolojisi tadında.
Le Transporteur /
Yönetmen: Louis
Leterrier / Senaryo:
Luc Besson, Robert
Mark Kamen /
Kamera: Pierre
Morel / Müzik:
Stanley Clarke /
Oyuncular: Jason
Statham,
Shu Qi, Francois
Berleand, Matt
Schulze / Fransa 2002
2002 (Özen Film)
İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK
İtalyanca kursunda yeşeren ilişkilerDanimarka. Kopenhag'ın küçük bir kasabasın-
da sıradan insanlar günlük yaşamın sıkıntılan için-
de birbirleriyle günlerinı geçiriyorlar. Kasabaya
yeni gelen genç rahip, eşini yeni kaybetmiş, bir sü-
re sonra buradan ayrılmayı düşünüyor. Bu iyicil
genç adam, kiliseye kimsenin gelmediğini. eski
rahibin orgcuyu balkondan atmasıyla yaşanan
skandalın insanlan kiliseden uzakJaştırdığmı gö-
rüyor. Özel yaşamı kararmış, meslek yaşamı ve-
rimsiz. Rahibin kaldığı otelin resepsiyon şefi sı-
kıntıda. Çok sevdiği arkadaşı olan restoran yöne-
ticisinin işine son vermesi için otel müdürü baskı
yapıyor. Resepsiyon şefi Morgensen ise kadınla-
ra karşı iktidarsız. Dört yıldır hiç cinsel ilişkisi ol-
mamış ve artık neyi nasıl yapacağına güvenemi-
yor.
Restoran yöneticisi Finn, yakışıklı bir genç, a-
ma restoran yönetiminde çok başansız. Fanatik bir
Juventus hayranı. ama gelen müşterilere çok kötü
davranıyor. Onun yanında çalışan güzel îtalyan kı-
zı Giulia, Dan dilini bilmiyor ve hizmet ederken
çok sıkıntı çekiyor. Kuaför genç kızın annesi sü-
rekJi hastanede bakım görüyor, iyileşmesi olanak-
sız. Pastane kasiyeri genç kızın da yaşh babası çok
aksi ve kıza nefes aldırmıyor. Bu altı kişı hem özel
sorunlanyla hem de meslek yaşamlanndaki sıkın-
tılarla boğuşmak zorundalar. Kasaba küçük, sıkı-
cı ve değişıklik yaşamak çok zor.
Ama yaşam her zaman böyle geçmez, daha da
kötüsü oluyor. Kuafbrün annesi hastanede yatar-
ken kızı, başındaki morfin veren serumu açıyor,
bir anlamda annesinin ölümüne yardımcı oluyor.
Sakar pastane kasiyerinin de babası ölüyor. Res-
toran yöneticisi Finn işinden atıhyor. Resepsiyon
şefi Morgensen de îtalyan kızına âşık oluyor ama
açılamıyor. Îtalyan kızı da Morgensen'i çok beğe-
niyor, ama bir türlü cesaret edemiyor, her gün kut-
sal Meryem'e onun kendisini fark etmesi için d-
ua ediyor. Bu arada kasabada İtalyanca kursu açı-
hyor ve bu altı kişi de kursa gitmeye karar veriyor.
Bu basit italyanca kursu, insanlann bir araya gel-
mesini sağlıyor. Kursta başlayan başlangıç îtal-
yancası, insanlann duygusal iletışimlerini kolay-
laştınyor.
Bu arada kuaför kızla kasiyer, birbirlerinin kar-
deşi olduklannı anlıyorlar. Iİci kız kardeş, aynlan
anne babalanyla birbirlerinden aynlmışlar, ölüm-
leriyle de birbirlerine kavoışuyorlar. Kuafor kızla
eski restoran yöneticisi birbirlerine yakınlaşıyor-
lar. Kız kardeşi kasiyer de genç rahiple duygusal
bir ilişkiye giriyor. Bu arada kızlann ölen babala-
nnın gizli bir serveti ortaya çıkıyor ve italyanca
kursiyerleri topluca îtalya'ya gitmeye karar veri-
yorlar. Venedik gezisi hepsine iyi geliyor ve film
'O Sole mio' şarkısının ezgileriyle umutlu bir so-
na ulaşıyor.
Lona Scherfig yönetimindeki film Danimarka
Film Enstitüsü yapımı. Sıradan insanlann yaşam-
lannı anlatırken insanlann yaşadıklan pek çok so-
runu aktanyor. ilk yansında hüzün ve umutsuzluk
var, ama yaşamın her zaman yeni çıkışlara açık ol-
duğu anlatılıyor. Beklenen şeyler belki de çok ya-
kınımızda, belki biz onlan görmeyi beceremiyo-
ruz. insanlann yaşamlannda bü\r
üttükleri şeyleri,
en küçük şeylenn bıle yaşamı değiştirebileceğini,
umutsuzluk yerine bir şeyler yapmayı denemeyi
anlatan bir film 'Yeni Başlayanlar tçin ttalyan-
ca'. Biraz 'pembe dizi' havası varsa da ınsanla-
ra açtığı yeni pencere izlenmeye değer.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Kamusal Alan
Sanatsal Alan
Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim.
Konumuz, devlet-sanat ilişkisi ve de tiyatro sa-
natı ile benzeri 'yüksek' sanatlann günümüzdeki
durumu. Tartışmayı başlatan -Perihan Mağ-
den'in deyişiyle 'ankovanına çomaksokan'- de-
ğerlı yazarlarımız, bu türden sanatları 'müzelik'
olarak değerlendirıyorlar. Ve bu düşüncelerinın
doğal bir sonucu olarak da, devletin bu alana
destek vermesini gereksız görüyorlar.
Gülay Göktürk, devlet- sanat ilişkisine değgin
tutarlı saptamalardan yola çıkarak hıçbir işe ya-
ramayan 'ö/ö/o'nun -yani Kültür Bakanlığı'nın-
ortadan kaldırılmasını önerıyor. Elbette, bu bir
çözüm. Ama. fazla kolay bir çözüm!
iğneyi başkalarına batırmadan önce çuvaldızı
kendime batırayım: Bendeniz de bazı yazılarım-
da 'Kültür Bakanlığı mevcut yapısı ve işleyiş bi-
çimiyle varolacaksa, ortadan kalksın daha iyi' dü-
şüncesini savundum. Bu 'kendini ısıtan soba'nın
sanat dünyamıza katkısı konusundaki kuşkulan-
mı hep korudum. Ancak, bir de madalyonun öte-
ki yüzü var. Kültür Bakanlığı'nın ortadan kalkma-
sı ile sanat alanına verilen kamu desteği sıfırla-
nırsa, kültürel yoksulluğumuz daha da artmaya-
cak mı? (Tabii, sanatlann gereksizliği önkabulü ile
yola çıkanlar için bu argümanın da bir anlamı yok.
Benim sözüm, sanattan hâlâ keyif alabilen şans-
lı kullara...) Ne bekliyorsunuz; Kültür Bakanlığı
ortadan kalkarsa, bütün bu alanın yükünü özel
sektörün büyük bir sorumluluk bilinciyle sırtında
taşıyacağını mı sanıyorsunuz?
Gelışmiş ülkeler için önerilebilecek bir mode-
lin -kültürel yaşamın bir bakanlığa gereksinim
duymadan kendi dinamikleri ile varhğını sürdür-
mesinin- ülkemiz için geçerli olup olamayacağı-
nı enıne boyuna tartışmakta yarar var.
Bu model, nerede geçerli? Amerika'da... New
York'un entelektüellerini biryana koyarsanız, or-
talama bir Amerikalının kültür düzeyi pek mi par-
laktır? Tabii, bu da bir tercih meselesi. Kimileri-
nin, mesela 'kültürsanayii' denen alanda (büyük
film şirketleri, plak şırketieri, medya tröstleri, vb.)
yöneticilik yapanların, kitlelerin tekilci bir beğe-
niye, yanı 'popüler kültüre' teslim edilmesi ile
banka hesapları arasında doğru orantı kurmak-
ta çok haklı olan kapitalistlerin bu düzeyden hoş-
nut olmaları anlaşılır bir şey... En büyük destek-
çileri de teorıyle pratiği birbirine karıştıran, halkın
estetik taleplerini olumlayarak, 'demokrathk'lan-
nı kanıtlayan postmodernistler... Onlarda, "Dev-
let gölge etmesin, yeter" diyorlar.
Oysa, yetmez. 'Inançlı birjakoben' olmadığımı
bu köşeyi izleyen kediler bilir. Ama, kültür alanın-
da bazı jakoben uygulamalann zarardan çok fay-
dası olduğuna inanıyorum. Ister, örneği kendi ge-
leneğimızden alın (Köy Enstitüleri, Halkevleri, Ha-
rika Çocuklar Yasası, vb.), ister dışardan (devri-
min ilkyıllanndaki Rusya'dayada günümüz Fran-
sası'nda 'jakoben' bir anlayışla sanatı ülkenin en
ücra noktasına götürme, sanattaki yeni arayışla-
n destekleme çabalarını nasıl göz ardı edebili-
riz?), kültür ve sanatın gelişmek ve yaygınlaşmak,
kitlelere ulaşmak için paraya ihtiyacı vardır. Bu-
nu, 'pazar'ın vahşi koşullanna ve/ya da kapitalist-
lerin insafına (hele bir de, cıddi bir burjuva kültü-
rüne sahip olmadan zengin olanların eline düştü-
ğünü düşünün) bırakmak yerine, kamusal alandan
(yani devletten, yerel yönetimlerden, özerk ku-
rumlardan) beklemek doğal değil mi?
Kültür alanında kamusal düzenlemeler, ille de
'ruh ve içerik' belirleme iddıası taşımayabilir; kül-
türün 'demokratikleşmesi'ne, yani herkes için kül-
tür ve sanat ürünlerine ulaşabilme, yaratma ve
sanatını icra etme olanakları sağlanmasına yo-
ğunlaşabilir. Kültür ve sanat alanına, 'Arts Coun-
cil' adı verilen özerk sanat kurumu aracılığı ile
önemli destekler sağlayan Anglosakson gele-
nekten öğrenecek çok şey var.
Ingiltere'de yakın zamana kadar Kültür Bakan-
lığı yoktu (yalnızca 'kültürel miras'tan sorumlu bir
devlet bakanlığı vardı) da, niye Işçi Partisi hükü-
metı bir Kültür Bakanlığı ihdas ettı, diye sorabi-
lirsiniz. Cevabı, bir Işçi Partisi mılletvekilinin ağ-
zından vereyim: Thatcher hükümeti, kültür-sa-
nata ilişkin tüm kaynakları kurutmuştu. Kültüre
maddi kaynak sağlamak için bakanlar kurulunda
yeralmakgerekiyordu". Sonuçta, bugün pek çok
Avrupa ülkesinde olduğu gibi Ingiltere'de de bir
Kültür Bakanlığı var. Ama -aması çok önemli-
kültür politikaları bakanlann keyfine göre şekitlen-
mivor. kültüre aynlan kaynaklar il
bürokratlar tarafından değil, 'Arts CouncıT (Sa-
nat Kurumu) tarafından kullanılıyor. Kamusal
alanla bu türden bir buluşma, bizim sanat alanı-
mız için de yaşamsal bir gereksinim...
vecdisayarayahoo.com
Almandin Quaı*tet konseri
• Kültür Servisi - Aşafı Saksonya Gençlik
Orkestrası üyelerinden oluşan ve 2001 yılında
bir araya gelen Almandin Quartet 16 Aralık
Pazartesi günü saat 20.00'de Ankara'daki
Alman Kültür Merkezi'nde bir konser verecek.
Meike Bertram (keman), Anne Marie Harer
(keman), Karoline Markert (viyola) ve
Katharina Kühl'ten (viyolonsel) oluşan
topluluk konserde Beethoven. Victor Ullmann,
Bela Bartok ve Antonin Dvorak'ın eserlerini
seslendirecek.
Genç ressamlardan destek
• Kültür Servisi - Görme engelli çocuklann
eğitimine destek olmak amacıyl^ kurulmuş
olan Beyaz Işık Eğitim ve Kültür Derneği
yaranna Kadıköy Belediye Başkanlığı Iskele
Binası Merkez Sanat Galerisi'nde düzenlenen
Karma Desen Sergisi, 9 Aralık'a dek sürecek.
7 genç ressamın eserlerinin yer aldığı serginin
sanat yönetmenliğini Gökhan Sarpkaya
yapıyor. (0 212 358 29 14)
BUGUN
• RİTÜEL KtTAP - KAFE'de 19.00'da
Sezai Sarıoğlu ve Emin Karaca'nın
katılacağı 'Popüler Kültür ve Nâzım
Hikmet' konulu söyleşi. (0 212 243 13 91)
• NARDİS JAZZ CLUB'da 22.30'da Yahya
Dai Quartet konseri. (0 212 244 63 27)