13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2001 SALJ OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr MalJİr Nasıl Bölüşülmeli?.. Prof. D^Aysel ÇELÎKEL ^ ^ ^ mm~ edeni Kanun ^ ^ ^M Tasansı Aile 1 % / • Hukuku kitabı- I ^k ğ I nın üçüncü bö- I V • lümü TBMM - X . T * Adalet Komis- yonu'nda görüşüldü. 8 Şubat ve 15 Mart 2001 tarihli yazılanmda de- ğindiğim eleştiriler saklı olmak kay- dıyla, konuya ılişkin maddeler, eş- lerin eşit haklardan yararlanması il- kesi doğruJtusundakabul edildi. Top- lumun demokrasi kültürünûn geliş- mesinde ilk ve önemli adım olan de- mokrat aıle ve yeni bir kadın bakış açısını içeren tasanyı çağdaşlaşma- da önemli bir aşama olarak kabul etmek gerekir. Evhhğın mali sonuçlan olan mal rejimi konusunda komisyonda cid- di tartışmalann yaşandığı bilinmek- tedir. Anlaşmazhk, mallann yöneti- mi ve taksiminde, eşlerin bir söz- leşme yapmamış olmalan durumun- dayasal olarak hangi rejime bağlı ol- malan gerektiği konusundadır. Ya- sal mal rejimL hangi rejim olmalı- dır? Tasan, "edinilmiş mallara katıl- ma" rejimini yasaJrejimolarak ka- bul etmiştir. Eşler isterlerse sözleş- me yaparak MalAynlığı, Paylaşma- b Mal Aynhğı ya da Mal Ortakhğı rejimlerinden birini seçme hakkına sahiptirler. Toplumumuzda eşlerin sözleşme yapmaahşkanlıklan bulun- madığı gerekçesiyle, yasal rejünin "paylaşmalı mal aynlığı" olması, edinılmiş mallara katılma rejimin sozleşmesdrejimolarak kabulü is- tenmektedir. Hattayürûrlükteki Me- deni Kanun'un yasalrejimiolan mal aynlığını isteyenler bile var. Nede- ni çok basit: Ölüm, boşanma ya da başka nedenlerle rejim sona erince, mal varlığının eşit olarak taksiminin yarattığı rahatsızlıktır. Paylaşmalı mal aynhğı rejiminde daha küçük miktarda malvarlığırun taksim edi- leceği düşünülmektedir. Acaba ger- çek öyle mi? Yasal rejim olarak mal aynlığını kabul etmiş olan TMK'nin 75 yıllık uygulaması sonucunda ülkemizde tapulann sadece yüzde 10'unun ka- dınlara aıtolduğunun açıklanması da- hi, boşanma ya da ölüm halinde ka- dınlanmızm ne kadar mağdur edil- diğinin en açık delilidir. Kadınlar eve ve çocuklara bakarken ev dışın- da çalışsalar dahi evlilik sûresince edinilmiş olan mallardan pay ala- mamaktadırlar. Edinilmiş mallara katdma rejimi, eşlerin mal rejiminin devamı süre- cinde çalışmalannjn karşılığı olarak elde ettikleri malvarlığının eşit pay- laşımını esas almaktadır. Bunun ya- nında eşlerin taksime tabi olmayan kişisel mallan davardır. Mal rejimin- den önce eşlerin sahip olduklan mal- larile miras ya da karşılıksız kazan- ma yoluyla elde ettikleri mallar ana hatlanyla kişisel mallardır. Bunlar biçbir şekildepaylaşmaya tabi değfl- dir. Kişisel olarak bir mesleğin icrası ya da bir işletmenin faaliyeti nede- niyle elde edilen mallann kişisel mal sayılması mümkündür. Bunun için eşlerin sözleşme yapmalan gerekir. örneğin bir işadamı işletmesinin ki- şisel mal sayılması konusunda eşiy- le sözleşme yapabilir. Aynı şekilde eşler, yasal olarak edinilmiş mal sayılan kişisel malla- nnın gelırlerinin kişisel mal sayüma- sını kararlaştırabilirler (m. 21). Böy- lece eşler isterlerse bazı mallann taksimin dışında kalmasım kabul edebilirler. Eşlerden birine ait mal- varüğı borcabatak ise,yasadaki hak- lı sebepler varsa diğer eş mevcut malvarîığının mal aynhğına çevril- mesini de yargı yoluyla talep edebi- lir (m. 208). Örneğin bütün malvar- lığını kumar oynayarak tûketen ko- cayakarşı, kadın böyle birtalepte bu- lunma hakkına sahiptır. Evlilikten sonra edinilen mallar- da eşit hak, aile büiiğini güçlendi- ren bir yaklaşımdır. lyi gûnde, kötü günde, üzüntü, sevinç ve başanda paylaşım evliliğin amaçlanndan bi- ri olduğuna göre, mallardaki payla- şım da bunun doğal sonucudur. "Zi- na nedeniyle boşanan kadm, malla- nn yansını ahp sevgilisiyle yiyecek" düşüncesi kimseyi rahatsızetmeme- li. Zina yapan erkekler de aynı şeyi yapmayacaklar mı? Esasen 70 yıl- dıryapmadıklannı kim iddia edebi- lir? Erkeklerin her olanağı kendi haklan olarak görmekten vazgeçip olayı, kendilerini eşlerinin yerine koyarak değerlendirmeleri gerekir. Paylaşmahmal aynhğı, tasflye açı- sından öbür rejim kadar sorunlu. Özellikle paylaşılacak mallann kap- samı açısından yoruma açık ve fark- lı yorumlara göre tartışma doğura- cak nitelikte görûnmektedir. Şöyle ki, bu rejimde paylaşılacak değerler, "ailenin ortakkuDanunveyararlan- masma özgûknmiş mallar ik aile- nin ekonomik geJeceğini güvenceaJ- tma almakamacınayönelikyannm- lanJır". Bu mallann neleri kapsadı- ğı, eşler arasında tartışma konusu olacaktır. Ailenin ekonomik gele- ceğini güvence altına almak amacı- na yönelik yatınmlann tüm malvar- lığını kapsayacağı konusunda yapı- lacak haklı bir yorum sonunda pay- laşılacak değerler bir önceki rejim- den farklı olmayacaktır. Çünkü bir ailede bütün emek ve kazançlann ailenin ekonomik geleceğine ait ol- dugu asıldır. Böyle olması doğaldır. Hatta bu konuda yanlış yorumlan ve tartışmalan önlemek için tasan- nın konuyu düzenleyen 250. madde- sine aşağıdakı hükmün eklenmesi doğru olacaktır. "Bir marvarhğı de- ğerinin aileninortakkuDanunmaya da aileninekonomikgeleceğineözgü- lenmişolması asıldır" bıçiminde bir karine uyuşmazlıklan azaltabilecek- tir. Aynca, malrejiminindevamı sü- resince öbür eşin payını azaltmak amacıyla yapılacak temlikler konu- sunda edinilmiş mallara katılma re- jimi için öngörülen, 229. maddenin paylaşmah rejim için de kabul edil- mesi rejimin güvencesi ve sistema- tiği açısından gereklidir. Tartışmanın özü budur: Tasarmm demokratik içeriğini ve manüğını bozmadanyasalaşmasıailedeve top- lumda demokrasi kültûrönûn güç- lenmesine katkı sağlayacakür. Her iki mal rejiminin tasfiyesi ve mallann taksimi için geçecek süre içinde her iki eşin malvarlığı değer- lerinden yararlanmalanna olanak veren bir düzenlemenin yapılması- nın dazorunlu olduğunueklemek ge- rekir. Tasan yasalaşıp yürürlüğe girin- ceye kadar 'Aile MahkemeleriYasa- s'nın da yürürlüğe gırmesı sağlan- mış olmalıdır. Ailedeki uyuşmaz- lıklann bukonuda uzmanlaşmış mah- kemelerce çözülmesi hak aramada güvenlik ve çabukluk sağlayacak- tır. Gümülcine'de çıkan 'lleri' gazetesinden bu sütunda birkaç kez söz etmiştim. Yirmi beş yıl- dır yayınını sürdüren haftalık Türkçe gazete... Uzun süredırgelmiyordu. Kapandı sanıyordum, meğer yaşamını şürdürüyormuş... Batı Rumeli Türklerinin önemli bir yayın organı... Düşünce- sini açık açık yazar. Türlü engellere karşın 'ba- sın özgüıiüğü'nû ustalıkla kullanır... 7/eri'nin sahibı Salih Haiil, birkaç kez Istan- bul'a gelmiştı. On beş yıl kadar oldu, gazetede görüşmüştük. Banagönderdiği son sayılardayi- ne ilgi çekıci haberter, yazılar var. Bunlardan bi- ri de, çiftlik ağalığına yükselen Marufîdis adlı bir Rumun yaşam serüveni... Daha da çok yöre hal- kının, yani Türk köylülerin bu kişiye oian bağlı- lıklan, birtakım eleştinlere karşı, 'Bu adam bize lazım' demeleri... "6u Marufîdis fakir aile çocuğuydu. Okudu, öğretmen oldu. Bizim köyün başındaki Yeni- köy'de, Rumcası Skiya'da öğretmenlik yapma- ya başladı. Yıllar, Cunta yıllan... Yenjköylülerle olsun, bizim Domrukköylületie olsun iyi dostluk- lar kurdu. Tabii kendi menfaati için!.. Derken 1974 sonrası, o Kıbns Banş Harekâtı'ndan son- ra baskılarayyuka çıkma- ya başlayınca, milletsatıp savurup kaçmaya başladı. Ama bu satılanlan kım ala- cak?, Türk'ten Türk'e ta- pu yok ki? Rum alacak!.." 'lleri', olayın devamını şöyle anlatıyor "Ama Rumda da para yok! öyleyse gelsin 'milli amaçlı krediler'. Bay Marufidis de aptal değilya, bizim köyden bir iki hanenin malını mülkünü, üç yûz beş yüz kadar dönüm kadar toprağını bu milli amaçlı kredi yo- luyla satın aldı. Birdenbire köyün ağası oldu." Marufidis adlı Rum, yalnızca Rumlara verilen 'milliamaçlı kredilene' Türk köylülerin evini bar- kını, toprağını almış. Böylece 'ağa' olmuş. Yal- nız 'ağa' değil, köyün, köylülerin koruyucusu da... Ne yapsın Türk köylüsü, ister istemez Ma- rufidis'in rençberleri durumuna girmiş, hem de kendi istekleriyle... "Böylecekapağıatan, Bay Marufidis'in emi- reri oldu. Ne derse tamam. Ve sonra aldığı bu tarialan bizim Türklere kiraladı! Yalamalar etra- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Batı frakya'dan Seslep fında fır dönüyor- lardı.Sustunnasi- lahı da şuydu: 'Bu adam bize lazım, o adam bize lazım' Aslında kendileri- ne lazım'. Maru- fidis'in felsefesi, 'gayevasıtayımeş- ru kılar 1 ... Derhal topraktan su da çıkardı... Oyıl- larda bize her şeyyasaktı. Nataşa'lara gitmek- ten başka!.. Tarialanmızdan su çıkarmak da öy- le." 'lleri' yazan bunfan anlattıktan sonra ekliyor "Fikir özgürlûğü olan bir ülkede yaşıyoruz. Kimseciklere dehakaretetmıyoruz. Onlann kur- nazlıklannı ve oyunlannı yahut dalgalannı orta- ya çıkarmak istiyoruz. Onlarbu işleri çevirmek- te ne kadar özgürseler bizim de bunlan kamu- oyuna açıklamak hakk/mızdır." öyküye devam edelim: "Marufidis'in adamlan örümcek ağı gibi kö- yümûzü sardılar. Aksıracaklar bile Marufidis'e, o da yoksa köy içindeki adamlanna danışır ol- dular. Işler biraz gevşeyince akıl erdirenler, de- dilerki: Yahubusuyubizdeçıkarabiliriz. Buadam patent almadı ya. Ama Marufidis, eskiköyağa- lan, bir de köy içindeki adamlan sayesınde böy- le diyenlerinağzınt kapatıverdı.'Pekâlâ suyumu- zu alıyoruzve tütünlerimızj suluyoruz' dediler. Ama içinde azıcık tehdit dozu da bulunuyor. Gerek- çelerde hep aynı: Bu adam bize lazım. Bu adam köyümüze yardım ediyor. Ama bu suyu caba- dan mı veriyor?" Batı Trakya'da yaşayan Türk halkının duru- munu bir ayna gibi yansıtmış 'lleri'yazan... 'Mil- li amaçlı kredileri alan Rum derebeyleri Türkle- rin toprağını ellerinden işte böyle almış! Hem de Türk köylülerin ses çıkarmaması, hatta destegiy- le.. 'O adam bize lazım' diyerek. Korkuyla, teh- ditle, kumazlıkla, "bana dokunmayan binyılya- şasın" kafasıyta... Ama 7/eri'nin dedığı gibi 'fikir özgüriüğû' olan bir ülkedir Yunanistan! Öyle öz- gürtük var ki, tariadan su çıkaramazsın, topra- ğını birTürke satamazsın!.. özgürlük, demokra- si diye sayıkla kendi kendine!.. 'lleri'ye, Hüseyin Haki'ye başanlı çalışmalar dileyerek... Doğu Köylerine Kayak... Raif KURDAKUL E. Kurmay Albay D oğudaki milyon- larca köylümüz, her kış karda adım atamıyor, kötürüm gibi oluyor, kentlerle bağlantı kesiliyor. Kal- kınma dinamizminden yoksun, çağdışı yaşıyor- lar. Oysayüzyıllardan ön- ce; tahta ile kar'a, bata- çıka yüriime yapıhrmış. Yürüme yerine, ucu kal- kık, kayganı buknuşlar. Adırnı ileri sürerek ilk ilkel kayağı yaprmşlar. Doktor, postacılar gi- bi kamu görevlileri köy- lere ulaşınca, köy top- lumlan harekete geçmiş. Acaba oflkdkayakolma- saydı... Köylere giden olur muydu? Atarürk 1930'da kayak aldırtmış. Doğunun gelişmesi için göndertmiş. Fakat kayak öğretmeni yokluğundan; faydalanan olmamış. Şimdi kayak öğretmen- leri federasyondan dip- lomalı çıkar. Doğuda köydeki has- ta; atın çektiği kızakla kente götürülür. Bu kul- lanış Iskandinavların: Bata-çıka yürümelerine benzer. Neden köye onun ye- rine Uludağ'daki hasta knağıverilmiyor. Veribr- se köy bir "kayakta sağ- hktnni n ne kavuşur. Tim ya hastayı kentteki dok- tora götürür ya da dok- toru köye getirir. Timdekiler kışlan kö- türüm olmaz. Çünkü "hastakttağTnıkavak- çılar kayarak çeker. Ti- me, askerliğini yapmış, köyünde yaşayacak 7- 10 köylü denir. Hasta kızağı ve kayak eğitimi köyde, 20-30gün olabilir. Eğitimi, kayak fede- rasyonundan diplomalı kayak öğretmeni yapar. Senelerce gönül vere- rek kayak sporu yapan varlıklı kayakçılanmız vardır. Onlardan köye bu hayati nimetin bağışlan- ması; köy, köylü için ye- ni bir dünya olur. Bu atılım çekirdeğini -hiç oknazsa- bir köye varlıklı atar. O, köylere doğru yayılır gider. Atatürk'ün 1930'lar- daki, doğu toplumu için kayakla yapılamayan is- teklerine de, başlangıç olur. "...Ratip Kansu, hem kendi 'mimarlık' yaşamında hem de bitmez tükenmez bir enerjiyle katıldığı Mimarlar Odası çalışmalannda hukukun ve meslek etiğinin üstünlüğü için gecesinı gündüzünü verirken Hatice Kansu da bir yandan kente, topluma ve çevreye saygılı bir imar düzeni ıçın yasalarda olması gereken kurallan araştınp öbür yandan Ratip'e ve Mimarlar Odası'na bilgi yetiştirmek için çırpınırdı..." Oktav Ekinci HATÎCE KANSU'yu 31 MART 2001'DE YİTÎRDİK. ÇOK ÜZGÜNÜZ... MtMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ PENCERE Dal-taban!••• Bir yağmur. Bir soğuk.. Kapkara bulutlar evin üstüne yığılmış, arkada- ki erik ağacı çiçek açtığına bın pişman, ısı on de- rece birden düşmüş, derken cama biri vurdu. - Kim o?.. Kimse yok. Hayal mi gerçek mi?.. Kimi zaman insan sesler duyar, belli belirsiz duyumlar, belki kimse camı tık- latmamıştır da bana öyle gelmiştir. Hayır.. Rüzgâr estikçe evin yanıbaşındaki incir ağacı- nın dalı cama vuruyor. An, incir ağacı!.. Tevekkeli eskiler "ocağına in- cir ağacı dikmek" diye bir deyiş icat etmemişler!.. Seni gidi hınzır ağaç... Gül ağacının dalı göz kırptı: - Sen ona bakma, ben vanm. Yaşa sen gül dalı!. Ve zeytin dalı.. • Dal, üç harfli bir sözcük; her zaman -zeytin da- lı gibi- banşı vurgulamaz; başka anlamları da var, yalın ya da çıplak'ı da içerir... Dalkılıç ne demek: Yalınkılıç.. Sonra?.. Dalkavuk!.. Eskiden daJkavuklar sanksız -çıplak- külah gi- yerlermiş; saraylarda, yalılarda ve konaklarda efendilerini güldürmek için resmen görevlı olduk- lanndan giyimleri kuşamlan da işlevlerine göre ayarlanırmış. Bir de daltaban var. Anlamı ne: "Yalınayak dolaşan kişi." "Aptal, serseri." Dilimizin son yıllardaki geüşmesinde taban'a ye- ni anlamlar yüklendi: Parti tabanı.. Seçmen tabanı.. Halk tabanı.. Medyadaki yazilı ve görsel haberiere bakılırsa "halk yûrûyor"muş.. Taban tepiyormuş.. • Hava soğuk, gök kapalı, iş kapılan da bir bir ka- panıyor. ömer Hayyam ne diyordu: "Bir ekmek kapısı aç bana Bir geçim yolu bulayım Kula kulluk etmeden." Oysa ekmek kapılannın bir bir kapandığı bir ekonomik krizde yaşıyoruz; sen istediğin kadar sc- kaklardataban tep; 'kriz' gün geçtikçedallanıp bu- daklanıyor. HaJkın aklı başına gelmeden tabana kuvvet yürümesi çözüm değil; tabanı örgütleye- bilecek bir seçenek gücü ortaya çıkmadan halka umut vermek de insanlan aJdatmaktan başka bir şey değil; daltaban olmayalım, örgütlü taban ola- lım... Halkın "yürümesi" ulusal bir "harekete"dönüş- meden seçenek doğmaz. llle de o seçenek doğacak!.. ol, .L BAŞSAĞLIĞI Sayın HANDAN SELÇUK'un Vefatını üzüntü ile öğrendik. Sn. İlhan Selçuk'un acısını paylaşır, başsağlığı dileriz. AS YAPI - AKS İNŞAAT A.O. BAŞSAĞUĞI Odamızın Adana Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Güzel ve dost insan Sevgili EKREM KARGÖREN'İ 31 Mart 2001 tarihinde trafik terörü nedeniyle kaybettik. Anısı önünde saygı ile eğihr ailesine, dostlanna ve tüm meslektaşlanmıza başsağbğı dileriz. TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDtSLERİ ODASI HKMO ŞUBE BAŞKANLIKLARI VE HKMO TEMSİLCtLİKLERt SEVGİ VE İLGİ LÖSEMİÜ ÇOCUKLARIMIZIN DA HAKKI! LÖSEV Şekerbank &0.P. Şb. Na 3266686-7 Ank. TeMon: 0 312 447 06 60, Faks: 0 312 447 68 33
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear