25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 2000 PAZAR 6 HABERLER Devrim ve demokrasiyle özdeşleşmiş 46yülıkbaşyazarımızı ölümünün 9. yılında anıy NADÎR NÂDÎ'Yî UNUTMADIK Başyazanmız Nadir Nadi, Cumhuriyet'in kuruluş yüdönümkrinden birinde Cumhuriyet Vakfi Başkanı eşi Berin Nadi ile~ Nadir Nadi, gazetemizi okurken~ (Fotoğraf: CENGtZ CtVA) Ötûmünün 9. vüında 53 yılhk başvazanmızı sev- gi, saygı, özlemle anıyoruz. Aydınlanmacu devrim vedemokrasiile özdeşleşmiş Nadir Nadi'nin ölüm yıldönümleri, ödünsüz bir gazeteciyi, bir güzel in- sanı birkaç yazısından birkaç ahno ile de olsa hiç fannnnyan genç kuşaklara taşımak, tanıyanlann anılannı tazkemek için araç oluyor. Gazetemizin kurucusu Yunus Nadi'nin ölü- mûnden sonra gazetenin yönetimi sorumluluğu- nu da üstknen, 1945-1991 yıllan arasında başya- zarlığuu yaparak Atatürk de\ rimlerinin, demok- rasinin, evrensel insan haklan değerlerinin kök salması için çabalayan Nadir Nadi'nin vazüann- dan alınblarta özlem gideriyoruz- sokakta Cürültıi var! Bir gürültüdür gidıyor. Gazete satan çocuklar avaz avaz bağınyorlar: Filan ordu falan cephede üç koldan ılerlıyormuş Yakında top seslen lculaklanmızı sağır edecek. Top seslen. Merakla okuyor, derin derin düşünüyoruz. Önümüzü görmeye vaktimız yok. Ehndekı gaze- teye dalan genç mekteplı, kaldınmın üzerinde gü- neşlenen kedının kuyruğuna basıyor. Keyfı bozu- lan hayvancağızda bir haykınş Küfiir eder gıbı Karşıdan gelen beş kişılık bob-stıl grubunun içinden kabadayı bır ses yükselıyor: Behey mister bana bak! Kelleni heybene tak 1 Ses o kadar gür kı, köşedekı kahvede uyukla- yan han bekçisi yerinden oynuyor ve şaşkın göz- lerinı fınl fınl döndürüyor. Sorgu çızgısı gıbı. Komşu apartmana bnç oynamaya gıden san saçh, pembe yüzlü, ellı beşlik şişman bayan, bay- gın gözlennı, yanında süklüm püklüm yürüyenjı- golodan ayınyor, nefes nefese soruşturuyor: - Ne oluyoruz, ne var kuzum? Yüz seneden beri, yüz bın doktrin arasında bey- ni sulanan ak sakallı fılozof, koluna giren gaze- tecinin anlattıklannı dalgın bakışlarla dinledikten sonra- - Ya! Öyle mı9 Dıyor. Hayretten açılan ağzı bir kanş. Gazete satan çocuklar bağınyorlar: Kıyamet kopuyor. Yakında yer yennden oynayacak. Bır gürültüdür gıdıyor. Bu, sokaktan alınmış bır enstantanedır. Sakın onda şımdıye kadar görmedığınız bır yenılık ara- mayın. Hayatımızın bütün enstantanelen bırbın- nın eşıdırler. tsterseruz bır tanesını elımıze alalım. şöyle bır göz gezdırelım. Işte bakın! Yürüyoruz, duruyoruz, konuşuyoruz. Gülüyoruz, ağlıyoruz, sevinıyoruz. Yanı vakıt geçınyoruz. Yüz seneden ben yüz bın doktnn arasında bey- nı sulanan ak sakallı fılozof, üzüntü ıle soruyor: - Bütün gürülruler bunun ıçın mı' 7 Ve hanl hanl, sıkılanlan oyalayacak ıdealler anyor Büyüklü küçüklü, ınlı ufaklı, her keseye elvenşü ıdealler. Buluyor mu bılemem. Fakat o da vakıt geçınyor. (Nadır Nadi'nin. kendısı ıçın özel bir yeri ol- duğunu söyledjği, 1943 yılında basılmış "Sokak- ta Gûrûrtü Var!" adını taşıyan kıtabından.) Ben Atatürkçü Deflllim Yazılanmı ızleyen okurlanm bu kıtabuı başlı- ğını görür görmez, içeriğinı de sezmekte güçlük çekmemışlerdır Ilkin Atatürk sevgisinı yaşat- makta, sonra Atatürkçülük kavramını yetışen ku- şaklara anlatmakta. öğretmekte öylesıne bır bas- makahplığa düştük ki, doğrusu bıze çağdaş uy- garlığın ufiıklannı açan o büyük adarnın izini bu- gün neredeyse yitinr duruma geldık. Atarürk'ü, bellı günlerde anılan, ölüm yıldönümlerinde ya- sı tutulan bır totem kılığına sokar olduk Oysa böyle mı olmalıydı' 1 Atarürk "Benikahp- laşnnn. Yontulannu döküp kent, kasaba alanlan- na dikin. arada bir önümde esas duruşa geçip se- lamlayın, sonra da bfldiğinizi okuyun!" mu de- mıştı? Böyle bır düşünce onun kafa yapısına, ya- şam felsefesıne uyar mıydı? Atatürk, Tanzımat'tan bu yana içınde bocala- dığımız Batılılaşma gırişımlennin başansızlığını görmüş, çağdaş uygarlığa bir an önce ulaşabılme- mızı sağlayacak temel koşullan gecikmeksızın yürürlüğe İcoymuş bır büyük adamdı Onun başardıklanndan bır bölümünü daha ön- • Yazılanmı izleyen okurlanm bu kitabın başlığını görür görmez, içeriğini de sezmekte güçlük çekmemişlerdir. Ilkin Atatürk sevgisini yaşatmakta, sonra Atatürkçülük kavramını yetişen kuşaklara anlatmakta, öğretmekte öylesine bir basmakalıphğa düştük ki, doğrusu bize çağdaş uygarlığın ufuklannı açan o büyük adamın izini bugün neredeyse yitirir duruma geldik. ceden öneren düşünürlenmiz, hatta birtakım gi- rişımleri de deneyen devlet adamlanmız olmamış değildı. Ama bölük pörçük göze alınan bu gın- şımlerle bir sonuca vanlamayacağı besbellıydı. Yaradıhş gereğı, Atatürk, sorunu kökünden çöz- me yoluna gitti Kurtuluş Savaşımızın başlangı- ctnda "Ya istiklal ya ölûm" dememış mıydi? Bü- yük utkundan sonra da çağdaş uygarlığa en kısa zamanda ulaşmamız gereğını her fırsatta yinele- dı Ne yazık kı onun 15 yılda başardıklarmı, o gün- den bugüne geçen 45 yıl içınde bız törpüleye tör- püleye büyük ölçüde zedeledık. Genleyışımızın nedenleri üzerinde çok şeyler ılen sürülebıhr. Zaten çok şükür sürenlenmiz de var. Bugün ıçın yöneticılenmizi bekleyen en büyük görev, gençlığımızı bunalımdan kıırtaracak ön- lemlen bır an önce almaktır. Bunlann başında da onu gereklı gereksiz Atatürk yontulan önünde saygı duruşuna zorlamaktansa ona özgür düşün- cenın kapılannı açmak çabası gelmektedır. Ata- türk ilkelennı basmakalıp sloganlarla gençhğe ezberletmenm tutarlı bir yöntem sayılmayacağı- m, son 30-40 yılda gözlerimizle görmedik mi? Her 10 Kasım'da sınemalan, tiyatrolan kapat- makla, lokantalara içkı yasağı koymakla, ölümün- den buncayıl sonra halka, özellıkle gençliğe Ata- türk sevgısı mı aşılayabılınz? Ataturkçü olmadan da Atarürk'ü sevmek, takdır etmek olasıdır. Ga- yet ıyi anımsıyorum, düşüncesı düşüncesine uy- madığı için Atatürk'ten aynlan Hamıdıye kahra- manı Rauf Orbay yıllar sonra bir gün bana "Ata- türk olmasaydı İstiklal Mücadelesi'ni biz kazana- mazdık" demıştı lçtenlıkle söylenen bu söz, onu söyleyenı onurlandırdığı ölçüde, bugünkü ve ya- nnkı yöneticilerimıze de ışık tutacak niteliktedir. Bırakın konuşsunlar. Isteyen hıçbır yapmacıklı- ğa gerek duymaksızın istediği gibi içini rahatça döksün Atatürkçülüğe karşı saysanız da beğen- medığınız düşüncelen hoş görünüz. Sıyasal sava- şımda sabırlı, tahammüllü olunuz Gençliğe ken- di kafasıyla düşünmeyı ve karşıt düşüncelen de hoş görmeyı öğretınız. Çağdaş uygarlığın ilk ko- şullanndan biri de sanırım budur. Gençliği seviniz. • e s • Atatürkçü olmadan da Atarürk'ü sevmek, takdir etmek olasıdır. Düşüncesi düşüncesine uymadığı için Atatürk'ten aynlan Hamidiye kahramanı Rauf Orbay yıllar sonra bir gün bana "Atarürk olmasaydı îstiklal Mücadelesi'ni biz kazanamazdık" demişti. Içtenlikle söylenen bu söz, onu söyleyeni onurlandırdığı ölçüde, bugünkü ve yannki yöneticilerimize de ışık tutacak niteliktedir. Gençliğe güvenınız. Zaten başka neye güvenebılırsiniz? (12 Eylül sürecınde yargılanmasına konu olan "Ben Atatürkçü DeğilinT başlıklı htabının brtı- rişyazısmdan Elıfladag, lâŞubat 1982.)ı^* lf Dostum Mozart • ' ' Keman öğretmenim Profesör Kari Berger, is- tiklal Caddesi'ndeki ışhanJanndan binnin son ka- ünda oturuyordu Ve ben yatılı kaldığım Galata- saray Lısesi'nden haftada bır gün, akşam tenef- fuslen sırasında, müdürün özel ızni ıle çıkar, ye- mek vaktinden önce dönmek üzere keman dersı- negiderdim... ...kemanlaaramiyideğildi Sevdiğim, saydığım hocam Berger'e haftada bır koşa koşa gıtmemın asıl nedenı, kapalı bır cezaevinı andıran okuldan bır-da saatlığıne kurtulmak, kent kalabalığı ıçin- de kısa bir süre olsun özgürlügün tadını tatrnak- h... Elunde ıkısı teknık, bın de klasik müzikle il- gilı üç nota vardı. Bu sonuncusu, hiç unutmam, Mozart'ın sı bemol majör (K. 378) piyano-keman Başyazanmız Nadir Nadi, "Bir Dakika" köşesi yazanmız kardeşi Doğan Nadi ile birlikte. sonatıydı... O akşam sonatın andante bölümünü ilk kez çalacaknm... ...Notayı sehpaya koydum ve çalmaya başla- dım. Bınnci temayı kafamdaki piyanist işliyor, bense ona kemanla eşlık edıyordum. Daha ilk no- talarda içimı bırden bır aydınlık kapladı. O ana de- ğin ömrümde rastlamadığım hanka bır şeydi bu. Sonatın bütün güzellığını yudum yudum tadıyor- dum. Sankı bır Tannsal dıle ilk kez kavuşmuştum. Yüz elli yıl önce yaşamış bır sanatçmm insanla- ra söyledıklerinı ben, aradan bunca zaman geç- ükten sonra aym inanç, aynı heyecanla kelımesi kelimesine yınelıyor, adeta Mozart'la özdeşleşi- yordum Nefes alışlanm hızlanmış, yanakJanm pembeolmuştu... Işhanının loş merdıvenlerinden inip de ışıl ışıl parlayan İstiklal Caddesi'ne çıktığım zaman, bir saat önce özgürlüklenne imrendiğim insanlar jjmdı beru ilgılendırmıyordu. Kendimi alabıldi- fjndPbzgiİfoiuyuyordum. Içırrun aydınlıgTyanın- da caddenın ışıklan sönük kalıyordu. Demınki inanümaz müzık tüm varlığımı sarmışö. O güzel- liği yitirecekrnişhn korkusuyla vıtnnlere bile bak- maksızın doğruca okula döndüm. Benim için bu- rası da artık bir tür cezaevı değıl, koca bir saray- dı. Mozart tutkusu bütün varlığum sarmıştı. Bu adamı yakından. çok yakından tanımalı, yaşamı- nı aynntılanyla öğrenmeli, yapıtlannı ınceleme- lı, keman ıçın yazdıklannı çaiabılmeuydim... ...Kuşaklar gelıp geçmiş, ama Salzburg doğum- lu VVolfgang Amadeus Mozart, insanlara (renk, dıl, dın aynmı gözetmeksızin) mutluluk dağıtma- yı surdürmüştür. Bız de gelıp geçıyoruz. Bizden sonrakilerde ge- lip geçecekler. Ve Mozart bızlere sevgı, umut ve mutluluk dağıtmayı yine sürdürecek. Hoşça kal büyük Mozart. Sevgilı dostum be- nım! ("Dostum Mozart" kıtabından kimi saürlar...) O d e s s a -• '**" " : Şehri geziyoruz. Opera, îhtilal Müzesı, Stad- yum, Rkhetieu'nün heykelı: Lenin, Lassal, Rosa Luxemburg caddelen, daha ötede liman denilen çamur banyolan. Sinema şeridi hızıyla önümden geçen bu man- zaralardan, iki gün sonra hangisinı hatırlayaca- ğım? Gözüm halkta. Ona bakıyorum. Onu duymak istiyorum. Sokaklarda büyük bir kalabalık görülmüyor. Mağazalann vitrinleri pek zengm değil. En göze çarpan şey, her tarafta kadm işçinin bolluğu. Tramvay vatmanlan -herhalde bunlara vatman dememek lazmı-, biletçıler, saücılar, sokak süpü- rücüleri, yüzde doksan kadm. Polıslerden, bele- diye memurlanndan da kadm olanlan var. Halk şık giyinmiyor. Ipekli çorap yok gibi. Fa- kat herkesin sırtmda kalm paltolar, ayaklannda sağlam çızmeler var Kadmlar -sokak süpürenler de dahil- ellerinden geldıği kadar iyi kötü boyan- maya gayret edıyorlar. Yalnız, yüzlerde birhüzün, bir neşesizlik fark etmemek kabıl değil. Şu sağlam yapüı ihtiyar neden böyle mahzun duruyor? Bu güzel genç kızın nesi eksik? Karşı kaldinmda, ikişer ıkışer suıaya dizilmiş mektep- ten dönen çocuklar niçin gülüşmüyorlar? Onlan susturan mı var? Üşümedikleri, açhk ve sefalet çekmedikleri yüzlennden bellı oluyor. O halde nedir bu surat? Bana kalırsa neşesizliğı buraya mahsus bir şey sanmak yanlış olur. Sankı Istanbul'da daha mı çok gülüyoruz? Viyana'da, Berlm'de, Paris'te pek mi eğlenıyorlar? Somurtkanlık devnmızin hastalığıdır. Ne de olsa bu halkı daha ıyı tanımak, daha iyi anlamak lazım. Fakat bılmem on beş-yirmi gün- de ne yapılabılir? Lenin'ın Maksim Gorid'ye söylediği söz meş- hurdur: "Rusya'yıo kadaraztanryorumkLSimb- riskte, Kazan'da, Petersburg'da btıhındumvebir- kaç sürgün yeri gördüm. Işte hemen hepsi bu!" 168 mılyonu on beş gunde anlamaya kalkmak olmaz. Onun hakkında doğruya yakın bir fikİT edine- bilsek... (1935 yılı sonunda gittiğı ve 1936 yılı başında Cumhuriyet'te yayımlanan röportajmdan. Daha sonra "İki SovyetRusya vePotonva" başlığı ile ki- tap olarak yayımlandı)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear