24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 AĞUSTOS 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Donuk Başbakan Bülent Ecevit, basın açıklamalannı Başbakanlığın girişindeki merdiven altında yapıyor tamam da.. arkasındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. Yıl amblemi ne anlama geliyor? Birkaç ay sonra cumhuriyetin 78. yılını geride bırakacağız ama 75 yaşındaki Bülent Ecevit, "tarih"i dondurmaktan hoşlanıyor gibi! D E N İ Z S O M Etektron9t posta: sonıOposia.cunihuriyetoom.tr Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212312 44 97 - Satılacak devlet bankalan bûtçeden beslenecekmiş... "Alan. yemeyip vanında yatsın diye!" Hayali Son zamanlardaki hayali ihracat operasyonlarında tekstil sektörü lime lime ediliyor. Evet, bez parçalannı konfeksiyon ürünü diye ihraçedip ' devleti dolandıranlann sabıkası epey yüklü ama bir tek "tekstil" sektörü mü? Hayali ihracatla gerçekten mücadele edilecekse, Türkiye'de bu işi başlatıp "mobilya" diye sunta parçaları ve şişirilen faturalarla "demir" satanlar hayali ihracattan elini çekti mi? Mobilya ve demir ihracatına da bakılsa hani belki hayali cihana değert emurlann meslekten atılmasını kolaylaştıra- cak kanun hükmünde kararnameyi Cum- hurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in veto etmesini ve veto üzerine Başbakan Bülent Ecevit'in "devlet krizi" beklentisini bir kenara bırakıp bu hükümetin Devlet Memurlarının Görevde Yüksel- me Esaslanna Dair Genel Yönetmelik'te neler yaptı- ğına bakalım... Yönetmelik, 18 Nisan 1999'da yürürlüğe girmiş... Yönetmeliğin amacı liyakat ve kariyer çerçevesin- de hizmet gerekleri esas alınarak devlet memurlarının yükselmelerine ilişkin usul ve esaslan belirlemek... Buraya kadar her şey iyi... Ne ki, daire başkanlığı ve üstündeki kademelere ya- pılacak atamalarda geçerli olacak kriterler yönetme- liğin kapsamı dışında tutulmuş ve bunlar için kamu ku- ruluşlannın özel yönetmelikler çıkarması öngörülfnüş... Yani, daire başkanı ve üstündeki kadrolar, bakanla- nn inisryatifine bırakılmış; siyasiler kendi adamlannı da- Ebe! ha kolay yerleştirsin diye! Neyse efendim... Konumuza dönelim... Genel yönetmeliğin ardından Turizm Bakanlığı, ken- di personeli için "Görevde Yükselme Yönetmeliği" ha- zırlamış ve bu yönetmelik Başbakanlığın onayı ile 5 Ara- lık 1999'da yürürlüğe girmiş... Gelin görün ki, Turizm Bakanlığı altı ay sonra yönet- meliğinde değişiklik yapma gereği duymuş... 30 Haziran 2000 tarihli Resmi Gazete'de yayımla- nan yönetmelik değişikliği ile daire başkanlığı ve üs- tündeki görevlere yapılacak atamalarda iki küçük de- ğişikliğe gerek duyulmuş: Kuruluşlar arası yatay geçişlerde sahip olunan un- vanlann üstündeki kadrolara atama yapılamaması ku- ralı kaldınlmış ve de daire başkanlığı ile üstündeki gö- revfere atanabilmek için daha önce Turizm Bakanlığı'nda 3-6 yıl arası çeşitli görevlerde çalışmış olmak veya yüksek lisans eğitimi almış olmak koşulu iptal edilmiş... Sonra neolmuş... Turizm Bakanlığı'na yıllarca hizmet etmiş ve dokto- ra sahibi memurlar kızak kadrolarda beklerken, il sağ- lık müdürlüğünden bir ebe Turizm Bakanlığı'na Per- sonel Daire Başkanı olarak transfer edilmiş, Başba- kanlıktaki bir uzman yardıması Turizm Bakanlığı'na Müs- teşar Yardımcısı yapılmış ve dışarıdan getirilen beş si- yasi danışman da Bakanlık Müşavirliği gibi ayrıcalıkh kadrolara yerleştirilmiş... Buyrun size Devlet Memurlarının Görevde Yüksel- me Esaslanna Dair Genel Yönetmelik gereği Turizm Bakanlığı Görevde Yükselme Yönetmeliği'nin ebe- den, Personel Daire Başkanı yaratması! Turizmde büyük patlamalar yaşanıyor ya... Patlamalar karşısında olası sakatlanmalara karşı hastabakıcılar da turizm müdürü yapılmalı! SESSİZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE Dokuzuncu cumhurbaşkanı Demirel Eski cumhurbaşkanı Süteyman De- mirel, devlet protokolünde beşinci sı- rada yer aldığını TRT'ye bir güzel ha- tırlattıktan sonra kendisini "dokuzun- cu cumhurbaşkanı" olarak özel tele- vizyon kanallanna ve basına da kabul ettirdi... - Dokuzuncu cumhurbaşkanı dedi ki... - Dokuzuncu cumhurbaşkanı plaket aldı... - Dokuzuncu cumhurbaşkanı açtlış yaptı... - Dokuzuncu cumhurbaşkanı temel attı... Demirel "dokuzuncu cumhurbaş- kanı olduğuna göre, Ahmet Necdet Sezer onuncu cumhurbaşkanı olu- yor... Kenan Evren ise yedinci cum- hurbaşkanı! Sanki Türkiye'de numaralandınlmış birkaç cumhurbaşkanı var; sıralama- daki son rakamı bilmeyen, ki- min görevde olduğunu ka- nştırabilir! Oysa Demirel'in, "eski cum- hurbaşkanı" olmaktan başka başka birsrfatı bulunmuyor... Aksi hal- de kendileri aynı zamanda otuzuncu başbakan, otuzbirinci başbakan, otu- zikinci başbakan, otuzdokuzuncu baş- bakan, kırkbirinci başbakan, kırkü- çüncü başbakan, kırkdokuzuncu baş- bakan oluyorlar... Ve tabii ki aynı za- manda (örneğin/mesela) yedinci su işleri genel müdürü! Demirel, kendini neden "dokuzun- cu cumhurbaşkanı" yaptı, sorusuna ve- rilebilecek yanıta gelince: - Hiçbir zaman eskimemek için! Fikret Kızılok'un "Demirbaş" şar- kısında söylediği gibi: "Süleyman hep başbakan, başba- kan hep Süleyman!" ÇED KÖŞESf OKTAY EKİNCt 312 Metrelik Saygısızlık ve 602 Sayılı Aymazlık... Dünyanın "en büyük" kuru vük gemısı olduğu söylenen Ba- hatna bandıralı "Enterprise", a«9aı»h*fiiisonu Çaaakkale ve İstaabıd boğazlanndan geçip Karadeniz'e açıldığuıda yetkili- lcrderinbir "oh..." çekmişlerdi... "312 metre" uzunluğundaki dev gemi, 200 bin ton demir yükünü Romanya'da boşaltıp genye dön- düğünde daha büyük bir "tehli- ke" yaşanabilecekti... Çünkü boş gemı yükseldiğınde, doluykenbi- le Boğaz köprülenne çok yakla- şan kaptan köşkündeki dırekler, bu kez "köprüye çarpabile- cek"ti.. (Gazeteler, 5-6 Ağustos 2000) Basınımız, Enterprise'm Bo- ğazlardan geçişine işte buna ya- kın bir söylemle yer verirken, Bo- ğazjçi'nin böylesine "saygBizea" çiğnenmesini protesto etmek is- teyen çevrecıler için de öne çıkar- tılan "haber" şöyleydı: "Pro- iestocular, geminin yarattığı dev dalgalar nedeniyle Enterp- rise*a yanaşamadılar bile..." Peki, bu "büyük" geçişin ger- çekleşmesinde, habere konu olan gemının ve dalgalannın "dev gi- bi" olmasından başka vurgulan- ması gereken "konular" yok muydu?.. tiğimiz bir "tarihsel SİT" ile Boğazıçi gibi "Dünya Mirası" olan bir "kent ve uygarlık geçişine yasaklamak için çaba göstereceğıne, aynı saygısızlığın bundan böyle ABD'li Loockhe- ed firmasınca yapılıp ışletilecek "radar kuleleri desteğiyle" de sürmesını "sağlaına almak" üze- re şu ünlü KHK'lerinden (Ka- nun Hükmünde Kararname) bi- rini de buna ayırdı... Resmi Gazete'nin 28 Haziran 2000 tarihli "mükerrer" sayı- sında Enterpnse'uı gelışinden kı- sa bir süre önce yayımlanan 602 sayıh KHK'ye göre "Çanakka- le Tarihi Milli Park Yasası" ile "Boğaziçi Koruma Yasası" da dev gemilere radar hİ2meti vere- cek "dev kulelerin" StT'lere dikilebılmesı için "geçersiz" kı- uruyor... Yani bir kararnameyle en köklü yasalar kaldınlıyor... • • • Bir kentin her sokağına ör- neğüı "kamyon" giremez. He- le "TIR" hiç giremez. Sokağın başına konan tabelayla bu sağ- lanır. Ancak bu "önlem", o so- kağa "eşya naklini" engelle- mek değıldir. "Kamyonetler" işte bu kent uygarlığının ürünü Enterprise köprünün altından geçiyor... tartışılan ise "değdi mi; değmedi mi?" Örneğin çevrecilerin dev dal- galara "yenilmeleri" mi önem- liydi; yoksa "ne dedikleri" mi?.. Ya da yine Enterprise'ın sade- ce uzunluğu ve yüksekliği mi önemliydi; yoksa bu denli "az- man" kütlesine rağmen "Boğa- ziçi'" gibi dünyanın en "zarif" ve en çok korunması gereken bir "kfilrür ve doğa vadisinden" elini kolunu sallayarak "geçiş 62- gürlüğüne" sahıp olması mı?.. Ne var ki basınımız "kamn- oyunu aydınlatma" görevini bu sorulan "önemsemeyerek" ye- rine getirdiği için, Boğaziçi'nin ve Çanakkale Boğazı'nm "yol geçen hanı" olmadığına dair "toplumsal bilincin" güçlen- mesine yönelik önemli bir "fir- sat*' da yine kaçırılmış oldu. Bunakarşın hemen hiçbir "yet- kili'" ise hiç değilse arkasmdan; "Git kardeşim, sabibine de söy- le, bir daha buralarda görün- mc, çünkü Çanakkale ve Istan- bul Boğazı çok özel su yollan- dır. senin gibilere de artık ka- patılacaktır..." bıle diyemedı. • • • Çöıkü hükümet, Çanakkale gi- bi ' 'Dünya Banş Parkı" ilan et- olan taşıma araçlandır. Ticari yaşamın "kent tahrip edilme- den" sürmesini sağlarlar... Hiç- bir TIR şirketi de buna ses çi- karmaz, sokak sakınleri de is- yanetmez... Türkiye'yi yönetenlerin ise bu evrensel mantığı neden Boğazi- çi'nde de hâlâ savunamadıklan- nı anlayabilen varsa beri gelsin... "Montrö" nedeniyle Karade- niz'e yine serbestçe yük taşınsın, uluslararası ticaret yine "nlaşım özgürlüğünü" kullansın... An- cak, aynı Montrö Sözleşmesi'nde- kı "kendi güvenliğiınizi de sağ- lama" hakkımızı, hiç değilse "gemi büyüklüklerine sınırla- ma getirerek" kullanamaz mı- yız?.. Karadenizli'nın dediği gi- bi, yükü 312 m'lik devle taşunak "şart mıdır"?.. Istanbul ve Bo- ğaziçi, yük sahibinin tek gemiy- le sağlayacağı avantajdan daha "ucuz" mudur?.. Bu sorulann yanıtını, SİT'leri kirletecek radar kuleleri için özel KHK çıkartanlar elbette ki zor verir. Ancak hiç değilse basın, Enterpnse gibi "dev" örnekler- de bunları da kamuoyu bilincine artık taşımah... HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ igulgecfayahoo.com KÎM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net v. fctn— . Çönfcû. 6<* 0n/c*jm<*s/ '» • I V v • j ÇlZGİLİK KÂMİL MASARACI - 1 i < HARBÎ SEMtH POROY semihporoy@yahoo.com TARlHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 13 Ağustos SINEMANINGERILİM USJAS/.. re hazı filmlerincLen görûntûfcr: "Sapık*. ' & l T l t ' ' î 1893't>A BUGÜN, ÜNLÜ İNGlLÎZ SİMBMA YÖNETMB, NÎ AIF&ED UITCHCOCK (HİÇKOK) LONDKA'DA DOĞDU.2O YAŞINDA SİHBM SnJDYOlA&IHDA ÇALJŞfAAYA KOYULACAK,26 rAÇINDA YÖUEnAEH UĞ£ &tŞLIYACAKTtl?. ÖNCB İHGİLT£££'DE,DAH SON8A ÛA KOUYU/OOD'M FİLM ÇSVİKECBK OLAN MfTOJCOCM, 6ENELLİKLE "GEİİİLİU 7Û- RÜ " ÜZ£*İND£ ÇALIŞACAKTIR. ONUN KENDİ- HE ÖZ&Ü TARZt,8Efl.iÜMİ YUMUÇATMAK İÇİN GEREKriâiNDB GÜLMECEyı KUUAUtAA- StYLA OLUŞAOUCnff. ÖNBMLI yAPlTLARl ARA- SINDA, "39 8ASAMAt?(wmy-NlNESTEPS),''ÖLÜM KAMRl'CrHE 80PE), "ARKA PENCEg£"(eeA * W 'H- "GİZLİ T£ÇKİIATXHO8TH SYNOimttUESO, $LA/?l(mE StKDS) SAYILABİÜK.. C "GİZLİ Ç PANO DENÎZ KAVUKÇUOGLU 'Vatan Haini miyiz?' "Vatan haini miyiz?.." Değerli işadamlarımızdan Mehmet Niyazioğlu'nun, fotoğrafını çeken gaze- tecilere sorduğu bu soru, "haftanın sonjsu"ydu bence... Polisin, "BaJina operasyonu" kapsamın- da aradığı değerli işadamımız, geçen salı Izmir Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne özel aracıyla gelip teslim olmuş, gözaltına alınmıştı. En azından alt- mış bir trilyonluk bir banka hortumlanmasıydı araş- tırma konusu olan. Gazeteciler gelmişler. Devlet Gü- venlik Mahkemesi'nin önündetoplanmışlardı. De- ğerli işadamımız, karşısında kendisini görüntüle- mek isteyen gazetecileri görünce, öfkeli bir sesle sormuştu: "Vatan haini miyiz?" Çok haklı bir soruydu değerli işadamımızın so- rusu. Öyle ya, bu memlekette yalnızca "vatan ha- inleri"n\n fotoğraflan çekilirdi! Oysa değerli bir işa- damıydı 0 ve değerli işadamları hiçbir zaman, hiç- bir şekilde "vatan haini" olamazlardı. Olmamışlar- dı. Onlarhırsız, uğursuz, dolandırıcı, hatta katil ota- bilirter, ama asla ve kat'a "vatan haini" olamazlar- dı. "Vatan hainliği" başkalarına ait bir kimlikti Tür- kiye'de... Ancak şairler, yazarlar, sanatçılar, düşü- nürler "vatan haini" olabilirlerdi. Ve zaten de öyley- diler. En büyük şairimiz Nâzım Hikmet, aynı za- manda da "en büyük vatan hainimiz" değil miydi bizim? Aziz Nesin, Rrfat llgaz, Şükran Kurdakul, Yaşar Kemal de bırer "vatan haini "ydı. Eşber Yağ- murdereli, Yılmaz Odabaşı, Yılmaz Güney de... Bizim gazetenin, Cumhuriyet'\n odalan, koridoria- n, köşeleri de "müseccel" ve "potansiyel" vatan ha- inleriyle doluydu. Kısacası "vatan hainliği" bizim işi- mizdi ve bizden başkası "vatan haini" olamazdı bu memlekette. Sedes'ler, Civan'lar. Aslıtürk'ler, Bezmen'ler, Nadir'ler... Bunlardan hangisi "vatan haini" olabi- lirdi? Şiiryazmamışlar, resim yapmamışlar, film yö- netmemişlerdi. Nasıl olacaklardı öyleyse? Yalnız- ca çalmışlar, çırpmışlar, soymuşlar, sonra çekip gitmişlerdi New York'a, Florida'ya, Londra'ya... Çalarak, çırparak, soyarak ihanet edilmiyordu ki va- tana!.. Çetecilerle mafya babalan da "vatan haini" olamıyorlardı bilindıği gıbı. Soyguncusu, hırsızı, hortumcusu, çetecisi, katiliyle tümünün ortak özel- liği, "muhâfazakâr ve milliyetçi" olmalarıydı. Dev- leti soyarlar, bankalan oyarlar, adam öldürürlerken saygınlıklarından hiçbir şey yitirmemiş olmalarının nedeni de bu ortak özellikleriydi. isteseler bir tele- vizyon kanalı, bir gazete satın alabilirler, bir futbol kulübüne başkan olabilirler, ama "vatan haini" ola- mazlardı. Değerli işadamımız da "Vatan haini mi- yiz" diye soımakta, öfkelenmekte yerden göğe ka- dar haklıydı bu nedenle. Biz dururken "vafan rıa- inliği" ona düşer miydi hiç? O hırsızlıkla suçlanı- yordu sadece!.. O kadar! Olay da zaten topu topu 60 trilyonluk bir meseleydi sonuçta... Aman, üzmeyin tatlı canınızı, Mehmet Bey!.. Hem bakın, daha ilk günden rahatsızlanmışsınız gözal- tında, Allah muhafaza, ya bir şey oluverirse size! Dilerim, bir an evvel iyileşir, sağlığınıza kavuşursu- nuz. Bu memleketin size, sizin gibi muhâfazakâr, milliyetçi işadamlanna her zaman ihtiyacı var! Bu vatanı sevginizden yoksun bırakmayın, ne olur! Ama baktınız olmuyor, hastane-gözaltı arası bir yerlerden "hürriyetin yo/u"nu bulur, Amerika'daki, Ingiltere'deki dostlannıza kavuşursunuz isterse- niz. Siz umur görmüş, saygın, değerli bir işadamı- sınız. "Vatan hainliği" size yakışır mı hiç? Bırakın herkes kendi işini yapsın. Siz işinizi sürdürün, biz- ler de vatan hainliğini... Anlaştık mı?.. • • • Not: Geçen çarşamba bu köşede yayımlanan "Mustafa Sangül'ûn Kravatı" başlıklı yazım üze- rine Şişli Belediye Başkanı Sayın Sangül'den birte- şekkür faksı aldım. Sonra hem kendisiyle hem de Şişli Belediyesi'nde sokak hayvanlarına ilişkin bir rehabilitasyon projesini yöneten çalışma arkadaşı Sayın Necdet Mercan ile uzun birer telefon görüş- mesi yaptık. Sayın Sangül, sokak hayvanlannın öl- dürülmesini onaylamadığını, karşı çıktığını, ama buna rağmen kendine bağlı personel dışında "bir- takım itlaf ekiplerinin" zaman zaman bu cinayetle- ri işlediğini, bundan kendisinin de üzüntü duydu- ğunu söyledi. Sayın Mercan'dan aldığım bilgilere göre Şişli Belediyesi sokak hayvanlanna yönelik ola- rak uzun erimli ve kapsamlı bir çalışma yürütüyor. Konuya ileride yeniden dönmek üzere, Sayın Sa- ngül'e ve çalışma arkadaşlanna teşekkür ediyorum. Başanlar diliyorum. Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuogluftltuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 8 9 SOLDANSAĞA: 1/ Kınk ya da çıkık... Alanya yakınlannda bir 2 çay. 2/ Ermenı o terör ve cınayet örgütü... Ser- 4 best meslek 5 adamlannı ıçin- de toplayan res- ° mi birlik. 3/ 7 Maydanozgıl- _ lerden. özel ko- kulu otsu bir 9 bitki... "Benim — olmuş dilim / Ne de- sem yâr incinır" (Tür- 1 kü). 4/ Samanla kan- 2 şık tahıl. 5/ Beyoğlu 3 semtinın eski adı... 4 Merkez. 6/"—Avnı": 5 OğuzAraJ'ınkankatür g kahramanı. 7/ Iskam- bildeki maça rengine venlen bir başka ad... ° Yuvarlak ve bombelı 9 bir şapka. 8/ Bir hayvan... Yoksullara parasız yemek yedirilen ya da dağıtılan yer. 9/ Kötü, fena... Eski dil- de geceler YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uyanık, gözü açık... Uzun tüylü kalpak. 2/ Hara- ret... Bulaşık yıkanan musluk teknesı. 3/ "— sesleri sönüyor perde perde / Atlılar kayboluyor güneşin bat- tığı yerde" (Nâzım Hikmet)... Yükselti. 4/ Sıcaklığı çok yüksek ya da çok düşük ohnayan yer. 5/ Yekta —: Sopranomuz... "Istekler, emeller" anlamında es- ki sözcük. 6/ Yabankazı. 7/ Kesihniş sütten yapılan çö- kelek... Romanya'nın para bınmı. 8/ Sürdürme, devam ettırme... Düz ve genış arazı. 9/ Manda yavrusu... Af- nka'da bu- ırmak. H 1 P 0 T E T İ K 1 L 0 10 s E L 0 P A •TP | M 1 L 0 V A | A B A •0 T E K 1 L A 1E R E | A L A M A N A N A S | K A M E T U N Y E •K A M U S T A S Y 0 N E R
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear