25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
-•-*••-,? SAYFA CUMHURİYET 12AĞUSTOS2000 CUMARTESİ V >-.. O L A Y L A R V E OORU!ŞLi.bj.l\ olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Bilisizlik Başa Bela!.. ' • t-ı. Muhammed DAFÎ Emekn G ün geçmiyor ki çevre- mizde, basında, görün- tülü görüntüsüz kitle ile- tişim araçlannda ilkelli- ğirnizi, bilisizliğimizi (ce- haletimizi) ve us tutul- muşluğumuzu yûzümüze vuran bir haber ya da olayla karşüaşmayalım. 19 Mart 2000günlü Cumhuriyet gazetesinde gör- müştüm; Trakya Büimtayrnın (üniversi- te) bir sayın öğretim üyesi, derste öğren- cilerine, "Bu Amerikata kâfirter şimdi de Mars'a gideceUermiş, gitsinkr bakahm. Hazreti SüJeyman daha o devirde kendi- Bİdünyanın dörtbir yanınat^ntayordiL-" diyesiymış. Öğrencilerinden bunun kanıt- lanmasını isteyenler ya da nasılıru nice- sini soranlar oldu mu, olduysa ne yanıt aldılar, haberde belirtilmiyor. Aynı ga- zetenin 7 Haziran günlü sayısında da, ki- mi saynlıklar için hâlâ muskacı ve üfu- rükçülere gıdildiğı haberini okumuştuk. Özellikle de genetiksel olduğu, kimi du- rumJarda kafa ya da süıir uçlan çarpünıa- lanyla ortaya çıktığı büınen sara saynlı- ğı için başvuruluyormuş cinci, muskacı ve üfürükçülere. Oralardan gerekli so- nuç ahnamayınca hekıme geliniyormuş. SağlıkJı bilgilenme yetersizliği; biryönûy- le de ulusal eğitim öğretim gizgesi için- de bir tûrlü yerine oturtulamayan, hep sakınılan felsefesizlik yüzünden, ussal (akffi) davranmaya, ussal yaşantıya bir tûrlü maya tutturamıyoruz. Birkaç yıl ön- ce de, Istanbul'da bir hekimimizin, sağal- tım için kendisine gelen hastalan, cin-şey- tan ışlenyle ilişkilendirerek, soluğundan soluklandığı üfîirükçü ve muskacılara yönlendirdiğini okumuştuk gazetelerden. Din-iman ûstüne biraz mürekkep ya- lamış insanlanmızın -öğrenim durumla- n ne olursa olsun- bu cin, peri, şeytan iş- leriyle başlan sûrekli dertte oluyor neden- se! Sanıyorum seksenli yülann başlann- daydı, Pakistan'da toplanan bir "Kııran'a Göre İsbun tfimleri" toplantısında ken- dısinı "dnotog'' olarak sunan bir hekim, "cnüerin kökenlerinin doymamış hidro- karbon ve metan gaa oJduğunıu." inanç ve tapınç nesnelerinden işaretlerle kanıt- lamaya çalışırken. bir başka cmolog, Pa- kistanAtom Enerjisi Daire Başkanı da "en ateşti varaûklardan olan cinlerden, ener- ji kaynağı olarak yararianılabüeceğiııL.'' öne sürmüş ve savunmuşru. Bu tür sap- kınlıklan ileri sürenler salt belli bir top- lum ya da belli bir inançtan olanlardan gel- miyor; anlaksal erginliğe erememiş, du- yusal-duyumsal algılannı ussal denetim altına alma yeteneğı kazanamamış her toplumdan, her kesımden gelebiliyor. ör- neğin, 1983yılındatslâmabad'dadüzen- lenen lslam bilımlen konferansına katı- lan bir Alman matematikçi de "matema- tiksel topoioji yöntemryfc Taun'nın açtsı- nı hesaplad^mı_" (1) ileri sürmemış miy- di!.. Ne denli az ve seyrek olsa da uygu- lamalı bilimlerin, özellikle tıp biliminin bunca yol aldığı, olanca karanlıklan ışıt- tığı çağımızda; cinli, perili, şeytanlı, üfü- rüklü-muskaü.. sapkınlık ve ilkellikleri sı- radan ya da olabilir bir aynnca (istisna) olarak geçiştirip kulaklanmızın üstüne yatamayız. Ülkemiz bir devrim ülkesi, toplumumuz bir devrim toplumu. Bu bağ- lamda bütün düşün, algılama ve alımla- ma yöneylemlerini (paradigma) evrilt- miş birtoplumuz.Uslan bırtakım cinli pe- rili saçmalıklarla, muskalı üfiirüklü il- kelliklerle prangalanmış ınsanlara toplu- mumuzda yer veremeyiz, vermemeliyiz. Yüzyülarca bilime, biİimin ışığına kapa- ülan dünyamızı; hazır bilimin aydınlığı- na açılmışken, yeniden din-iman yohıy- laya da cın-pen, şeytan görüntüsüyle ge- len karanlıklarla karartamayız, karârtma- mal:yız. Atatürk ün deyişiyle, ülkemizi yeniden tapınmışlar, kapılanmışlar, el öp- müş yol abnışlar ve de şeyhler, dervişler, dedeler, mûritler, sarsaklar ülkesi yapa- mayız, yapılmasına firsat vermemeliyiz. Neden derseniz, Türk aydınlanmacılı- ğuun soncul amacı: Kaynağı ne olursa ot- sun, ussal değer yargılanna sırt dönen birtakım inaklara (dogma-nas), sözüm ona kutsallaştınlmış birtakım gelenek ve göreneklere kilitlenmiş kafalan çağının ergilerine (niraet), us'un öncülüğüne ve uygarlığuı değerlerine, değer yargılanna açmaktı. Gözünü inanç-tapınç görüntü- leriyle perdeleyerek yazgjcılığa, kulluğa ve güdülmeye kapılandınlmış bir ulusu; bilimin-doğanın yasalanyla, inancın-ta- pıncın kurallannı birbirine kanşürma- maya yûceltmekti, Atatürk devrim ve il- kelerinin soncul ereği. Kuşkusuz kolay ol- mayacaktı bütün bunlar. Kim yapacaktı bu işi? Kim birtakım tapmçsal, inançsal inak- lara, sözüm ona kutsallaştınlmış gelenek ve göreneklere kilitlenmiş; büyük ölçü- de uydurma, safsata ve boşınanlarla pran- galanmış kafalan bu durumlanndan, bu tutsaklıklaruıdan kurtaracak, aydınlığa çıkaracaktı... Kuşkusuz ki özgür us, işlev- sel düşüngü (filtir) ve eleştirel uslamla- ma becerisi kazanmış kafa! Her şeyden vfr' önce kafalann içini saran örümcekleri te- mizlemekle ışe koyuldular 1923 devrimi- nin önderleri. Çünkü onlar, kınk çıkık bir askersel kuruluştan başka hiçbir işle- yen kurum ve kuruluş devralmamışlardı Osmanlı'dan. Onun için, toplumsal der- neşimi (asabeyye) kurumlaşmaya yön- lendirerek kollan sıvadılar. Abece dizge- sinden Halkevleri'ne ve Türk Hava Ku- rumu'na, Türk Dil ve Tarih Kurumu'ndan Diyanet Işleri Başkanlığı'na.. bir dizi ör- genleşmenin (taazzuv) temelıni attılar. Bu bağlamda, toplumsal kurumlaşmada kullanılabilecek hiçbir etkeni gözardı edemezlerdi. Dinsel-inançsal çözülüş ve yozlaşma öneme alındığında, Diyanet Işleri Baş- kanlığı' nın da bir devrim kurumu olarak ele alınmasmdan ve düzenlenmesinden kaçınılamazdı. Cumhuriyet yapılanma- sı içinde yerini alan Diyanet Işleri, geri- ye-inaklara ve sözüm ona kutsallaştınl- mış gelenek ve göreneklere değil; ileri- ye, Atatürk devrim ve ilkelerine açık bir devrim kurumudur. Bu bağlamda kuru- ma biçilen özgörev (misyon) ve sorum- luluk: Insanlara (hangi din, mezhep ve inançtan ohırlarsa olsunlar) inanç ve ta- pınçlanyla ilgili fakat toplumda oluş- muş, kabul görmüş çağcıl (modern) dav- ranış ve izgelerle (norm), bilimin en son verileriyle çelipıeyen bilgileri üreterek sunmanın ötesinde; varlığuıı borçlu ol- duğu 1923 devrimine olan yükümlülük- lerini hiçbir zaman unutmamak ve gözar- dı etmemektir. Diyanet Işleri Başkanlığı'nın özgöre- vi aslında. "Din Şûrasj" adı altında za- man zaman birtakım toplantüar düzen- leyerek, devletin anayasası ve yasalan ile kurumlaşmış, kimliklendirilmiş, yaşam- sal, siyasal izgeniteliği kazanmış yapılan- masını tartışmak ya da tarüşnrmak değil- dir; tam tersine, bu yapılanmalara laik bir dünya görüşüyle sahip çıkmak; yasa ve yönergelerle üstlendiği görev ve sorum- luluklannm bılıncınde olarak; insanlann laik toplum yaşayışma uyumlannı, bu yönde bilgilenmelerini kolaylaştuıcı et- kinliklerde bulunmaknr. Birileri çıkıpku- rumun omzundan cumhuriyetin temel ni- teliklerine salvo ateşleri acar ya da "La- ikieşme, bir toplumun içindeki kutsal an- lamı VTÜrdiği bir dunımdur_" derse, bu- na herkesten önce Diyanet Işleri Başkan- lığı karşı çıkmalı ve o salvo ateşlerinin, o sözlerin saçmalığını, dınbılımsel, fel- sefesel ve toplumbilimsel dayancalany- la ortaya koyabilmelidir. Örneğin, bir devrim kurumu olan Di- yanet Işleri Başkanlığı, gerçekte Kuran Kurslan'nın, hiçbir zaman Kuran'ı ve Arap düini öğretebilecek yetenekte bir dü- zenek olmadığını büe bile, bu kurslara yan- daş olmamahj köktendinci sapkınlann salt ülkede "Öğretim Birligrm sakatla- mak için, sekiz yıllık eğitün-öğretime ça- mur atışlanna göz yummamalı, gerekir- se o tür sataşmalann da bilimsel dınbı- lımsel yanıtını vermelidir. Bir cumhuri- yet kurumu ve kuruluşu olan Diyanet Iş- leri Başkanlığı; inanç kavramlanna, ta- pınç belge ve nesnelerine ussal irdeleme ve eleştirel yaklaşım yollanm açmalı, açabılmelı!.. Açabilir mi? Açarsa iyi olur; hem var- lık nedenini kanıtlamış, hem de gerçek- ten kurumlaşmış olur. (1) Burada daha geniş bilgi için bah- nız: Pervez Hoodbhov, lslam ve Bilim, Çev. Eser Birey, 1992. ön kapıdan bırakırtardı.. arka kapıdan ka- çardım. Evde kedi yavrulan vardı. Bahçede sa- lıncak vardı. Oysa okul sıkıcıydı, öğretmenler kara sakallı, kapkara cüppeliydi. Anlamadığım bir dil konuşuyoriardı. En iyisi eve dönmekti. Birsabah yakalandım. Müdürün odasına gö- türükJüm. Bir şeyler söyledi, anlamadım. llko- kulun ilk sınıfının ilk günleri. Müdür koca göz- lüklü kara sakallı iri yan biri! Bir daha okuldan kaçmayacağıma söz vermemi istedi. Ama söz- le değil, yanağıma okkalı birtokat atarak... İlk yediğim tokat, bir daha yemedim ne to- kat, ne dayak!.. Babam gerçi epey korkutmuş- tu, ama vurmamıştı. Bir daha okulu asarsam kızılcıksopasının beni bekledtğini eklemişti. İyi de oldu, bir daha okuldan kaçmadım, içimde kapkara duygular birikse de yaşamın kaçınıl- maz koşullanna uymanın gerçeğine bağlan- dım. Dayak!.. hele kadınlan dövmek!.. Son gün- terde gazetelerdeen önemli bir konu, olarak ya- zıbyor çiziliyor. "Dayak cennetten çıknvştır" derlerdi eskileri "Kızını dövmeyen dizini dö- ver", "Nush ile nşfanmayanın tıakkı kötektir",, "Hocanın vurduğu yerde gül biter".. Hemen EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Dayak Cennetten Nasıl Çıkmış?! aklıma gelen sozter, daha niceleri! 21. yüzyıla girdik (ya da birkaç ay sonra gi- receğiz) bu dayak konusu hep gündemde... özellikle kadınlan dövmek!.. Bir ünlü türkücü birlikte çalıştığı genç kızı dövmüş, yıllardır ya- şadığı eşini de dövdüğü söyleniyor. Bir başka ünlü oyuncu ikide bir sevgiüsini döverdi. Film- lerde kadınlara dayak atma sahnelerini sık sık seyretmekteyiz. Yani, alışıldık bir konu! Dayak atan erkek, yiyen ise kadın. Böyle gelmiş böy- te mi gkjecek. Ne zamana kadar? Kadınlar "ha- yır" diyene kadar!.. "Kocafn beni döverde, severde" ctl\şn ka- dınlar az mı? Ya o yakışıklı beni de dövse diye ünlülere yaklaşmayı hayal edenier! Çığlık çıg- lığa hayran olduklan şarkıcılara, türkücülere sevgilerini gösterenler! Kadın kendini harca- maya kalkıştı mı dayak beraberinde geiir... Onur, kişilik, nitelik, ihsan saygısı bir kez yitti mi hiç- bir yasa ya da önlem kurtaramaz onu... Peygamber, kitabında da yazmış, "Kadınla- n dövün, cezalandınn, ama hırpalamadan can- lannı acıtmadan... "Amaaynışeyi, aynıögüdü erkekler için vermemiş! Niye? Erkek de bir ha- ta, bir saygısızlık etti mi neden dayak yemesin, yine acıtmadan, hırpalanmadan!.. Bir şarkı var- dı birzamanlar "Bu dünya erkeklerin dünyası- dır".. Peygamber de erkek, bin beş yüz yıl ön- ce ne diyecekti? Hiç değilse kadınlara dayak atmanın, incelikle, yumuşaklıkla yapılmasını söyteyecek kadar uygarl.. Ya şimdikilerin da- yaklan?.. 12 Mart'larda, 12 Eylül'lerde "içeri" alman kişitere uygulanan bir başka dayak atma yön- temi vardı, falaka!.. Iki ayak birbirine bağlanır, biri sopayı çeker, tabanlara vurur ha vuruıi.. Os- manlının eğitim ve öğretim yönteminde dayak en başta gelen uygulamaydı. Ama zamanımız- da bol bol uygulandı! Kimler falakadan geçme- di ki!.. Yine de en hafıf cezalandırmaydı! Ya o elektrik vermeler, filistinaskılan... Bir de hoşgeldin dayağı vardır. Hapishane- ye adım attığında yenilen dayak. Önce dayağı yesin, anlasın dünyanın kaç bucak olduğunu, aklını başına toplasın!.. Bir kez, yeni tutuklanan bir gencin daha mer- divenden inerken dört yandan silleler yumruk- larla dövüldüğünü görünce "Ne oluyor" diye bağırmıştım, ama bir gardiyan "Aman beyim kanşma, bu olağan bir iştir" deyip yolumu kes- mişti. Küçücük yaşta yediğim o tokadın acısını za- man zaman duyanm. Kimi tokatlar bir ders mi- dir? İyi mi sonuç verir, yarartı mı olur? Hiç san- mam! Olsa olsa dünyamızı karartır. Kesin olan, dayağın denildiği gibi, cennetten çıkrnadığıdır, olsa olsa kovulmuştur! PENCERE Şaşkınlık!.. KHK. Nedir? "Kanun Hükmünde Kararname." Meclis, hükümete KHK çıkarma yetkisini ve- ren bir yasa düzenler; hükümet bu yasaya da- yanarak ülkeyi kararnamelerle yönetir; "olağanûs- tü" sayılabilecek bir yöntemdir bu. Ülkemiz ancak kararnamelerle çekip çevrile- cek bir duruma mı düşmüştür?.. Evet! Peki, başımızdaki koalisyon hükümeti bu işin üstesinden gelecek çapta mıdır?.. "Irticai, bölü- cü veyıkıcı faaliyetlerde bulunan memuhann iş- ten çıkarılmasmı kolaylaştıran KHK" yetkileriyle donanacak olan 57'nci Hükümet ne yapacaktr?.. Koalisyonun çoğu bakanı, "28 Şubafa karşı görünerek prim yapmaya çalışan politika esna- fından değil mi?.. • Soyut hukuk açısından kararnameyi savun- mak olanaksız. Çünkü suç işleyen memuru ko- lundan tutup atmak için yeterli kurallar devletin yasalannda zaten yazılıdır. Ancak 57'nci Hükü- met'in dediği şu: - Devletbürokrasisi mûrtecilehe doldurulmuş; temizlik yapmak için olağanüstü yetkiler istiyo- rum.. Cumhurbaşkanı: - Meclis'ten yasa çıkar!.. •> - Çıkmaz!.. - Ama, bana gönderdiğin KHK benim hukuk anlayışıma sığmıyor... Dert mi Allah aşkına?.. Medyada tozkoparan fırtınası estiriliyor; yok "devlet krizı" imiş; yok "Köşk ile hükümet ara- sında gûven bunalımı" imiş; yok SezerMn "ace- miliği" imiş... Ne münasebet!. 57'nci Hükümet'in Meclis'ten çıkaramayaca- ğı yasayı kararname içeriğiyle Cumhurbaşka- nı'na yollaması, içinde yaşadığımız keşmekeşin göstergesidir... • Ancak Sezer sağlam konumda. Kararnameyi geri çevirerek vicdanını rahatlat- tı. Şimdi ne yapacak? Ânayasanın yazdığını yapacak... Peki, bu şamata, kavga, gürültü neden kopu- yor?.. "Cumhurbaşkanı anayasadaki yetkisini kullandı" diye medya neden şahlandı?.. Hükü- met neden hop oturup hop kaikıyor?.. Sanki kı- yamet kopacakmış gibi bir hava neden yaratıl- dı? Ecevit niçin sinirii ve gergin?.. Gazetelerde- ki kalemşorlann öfkelerine ne demeli?.. Sezer anayasacı.. Hukukçu!.. Yapacağı işin anayasal hukukun dışına taş- mayacağı şimdiden belli değil mi? * I: Vestel'den televizyon veya beyaz eşya alanlara 69 milyon liralık elektrikli süpürge : VA Vj. 1 Vestel'den split klima alanlara 152 milyon liralık mini buzdolabı: ^ *ıyua Vestel'den bir beyaz eşya veya televizyon alanlar yanında bir de elektrikli süpürge, split klima alanlar ise mini buzdolabı almadan gidemeyecek.* ııtvjon TL Vestel Bayilerinden birine uğrayın. Bu özeJ ya2 avantajlarını kaçırmayın. VESTEL MÜŞTERİ İLETİSİM MERKEZİ 0 800 2 9 01 12 VESTEL"Vestel'e terfi edin. Rahat edin." {*) Bu kampanya 1-31 Ağustos 2000 tarihleri arasında geçerli olup üretim ve stxsk imkanları ile sınırlıdır. Mini buzdolapları, 37 ekran TV'ler, pencere tipi klimalar, HSU-07HA03 7.000 duvar tipi klima, HSU-IOHAO3(B) 10.000 inverter sistem klima, HCFU-18 H03 18.000 döşeme/tavan tipi klima, S-28 ve S-45 salon tipi klimalar kampanyaya dahil değildir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear