25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 1 AGUSTOS 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturtg cumhuriyet.com.tr 15 SirAlec Guinness, yüzününsıradanlığıyla her rolü oynamayeteneğine sahipti 'Kencümi boş kâğıt gibi görürüm'Kûttür Servisi - Sir Alec Gu- inness meslektaşlannagörepek çok teatral avantajlardan yok- sun bir oyuncuydu aslında. Ne CMBvier kadar yakışıklı bir yüz ve doğal bir çekiciliğe sahipti, ne de Gieguld gibı tıyatro ge- leneğinden gehyordu. Richard- son'ın kendine güveninden ve sertliğinden de yoksundu. Ama elinde çok büyük bir yetenek vardı: Herrolegirebilmek... Her ne kadar kendini Olivi- er, Richardson, Gielgud ya da diğer büyükler arasında görme- se de, birçok kişi için o, sine- manın en büyük oyuncuların- dandı. Çünkü o gerçek bir bu- kaJemundu. Olivier sahnede Olivier'i, Gieguld Gieguld'u canlandınyorsa, Guinness ta- mamen kendi kişiliğinden sıy- nlıp o rolü üzerine yapıştınrdı. O kadar ki, izleyiciler sahnede Guinness'in varlığını unutur- lardı. Onun bu 'bin bir surat' özelliği birçok kişiye göre as- lında yüzünün sıradanlığından kaynaklanıyordu. Her gün met- roda, otobüste rastlanılan yüz- lerce insandan hiç farkJı olma- yan ve çok kolay unutulan bir yüzü vardı. Bu yüzden de, halk arasına kanşınca bile çok az ki- şi tanırdı. Hakkında anlatılan bir hıkâ- yeye göre, Guinness bir gün konsere gider, ceketini, şapka- sını çıkanr ve bilet almak ıster. Görevli bunun gerekli olmadı- ğuu, çünkü orada bulunmasının kendileri ıçin bır şeref olduğu- nu söyler. Guinness, tanmmak- tan mutlu bir biçimde yenne otururken, garsona "tsterseniz gözlerinizi bir tedavi ettirin" der. 4 50 yıl babamı aradun' Ama bu aleladeliği, kendi ye- teneğiyle avantaja dönüştür- müştü. Birröportajında, içinde bir kişilik daha banndırdığını söyleyen Guinness, "Aslında bir kişiliğim diğerinden kaçmak için oyuncuoidu" diyor. Gercek- ten çok kınlgan, sessiz ve gizem- li kişiliğinden bu kadar çok sıy- nlma isteğinın ardında, yaşa- dığı zor çocukluk etkileri oldu- 'ir oyuncu diğer insanlann sözlerini yorumlayan kişidir. Her zaman kendimi, ama oyuncu kendimi, boş bir kâğıt gibi görürüm. Bir karakterin içine girer, onu çözmeye çalışırım. Oyunculuktaki ilk kuralım o karakterin tam olarak nasıl yürüdüğünü tam olarak ortaya çıkarmadan hiçbir zaman kendim olamam. Bir kişinin nasıl göründüğüne konsantre olmak yeterli değildir.' ğunu da sözlerine eklemişti. Gerçekten uzun bir süre ba- basının kım olduğunu öğrene- merruşt. "Ben 50yılboyunca ba- bamı aradım" dıy cn Guinness, önceleri sadece kendi adının babasının en yakın arkadaşın- dan esinlenerek konulduğunu biliyormuş. Uzun yıllar, bır yer- de banka müdürü olan babası- nın kimliğini öğrenememiş. "Babamı dört beş kere görme şansırnokiu. Yakısiklıbiradam- mış. Benim okul masraflanmı o karşılamış. \ıflar boyunca. Ama babam olduğunu bildiğin bir adama 'Amca" diye seslenmek çok güç oldu." Bu yüzden de yaşamını an- lattığı 'Blessingsin Disguise' da "Bir oyuncu diğer insanlann sözlerini yorumlayan kişidir. Bir marangoz, çocuk, rahip ya da başka biri olarak sürekli dün- yayayeniden gelmeye çahşanve kendini anndıran bir ruh gibi- dir" diyen Guinness için, oyun- culuk aslında bir gerekliliktı. Bu yüzden de her zaman ken- disiyle oynadığı karakteri bir- birinden ayırmaya çalışırdı. Sessiz roUeri yeğledi "Ben her zaman kendimi, ama oyuncu kendimi, boş bir kâğıt gibi görürüm" diyen Gu- inness şöyle ekliyor: "Bir ka- rakterin içine girer, onu çözme- ye çakşınm. Oyunculuktaki ilk kuralım o karakterin tam ola- rak nasıl yürüdüğünü tam ola- rakortayaçıkarmadan hiçbirza- man kendim olamam. Bir kişi- nin nasıl göründüğüne konsant- re olmak yeterli değildir. Onun beynine girmek, nasıl düşündü- ğünü, ne hissertiğiıu, geçmişini ve tavniannı bilmek gcrekir." Ünlü oyuncu Peter Ustinov Hitler'in Son On Günü' fıl- minde Führer rolünü almasını, oyuncunun 80. yaş gününde şöyle anlatmıştı: "Burolü,Hit- ler karakteri fazla bir açıklama gerekmedigi için kabul ermişti. Once bir Hitkr kostümü kira- ladı. EUerini arkasında kenetie- yereklittle Venice boyunca yü- rümeye başladı. Yüksek sesle konuşmaya, gelen geçeni HirJer gibi sdamlamav a başladı. Ama onunla konuşmaya kalkan tek kişi yaşlı bir poüs memuru ol- du."" Oyunculuk yaşamuıı değişti- ren ve ona 'yaşam verdiğinr söylediği Gieguld, bir keresin- de Guinness'e, "Alec, canım, neden büyük roller oynamak istediğini anlamıyorum. Neden çokiyicanlandırabikceğin nor- mal insanlann yaşamlannı oy- nanııyorsun?" diye sormuş. Ama aslında büyük rollerde oy- namak, Sir Alec' in yaşamboyu kaçtığı bir şeydi. Bir başrol oyuncusunun ne yapmaması gerekiyorsa hepsini Guinness yapmıştı. Kahraman başrol ka- rakterlerinden çok, sessiz, ge- ride kalrruş karakterleri tercih ederdd. "Eğer bir süperstar ol- mava kalksaydım herhalde o zaman gerçekten herkesi çok güktürürdünT diyorGuinness. Belkı bu yüzden ona ün ge- tiren Yıldız Savaşlan karakte- ri Obi-Wan Kenobi'den bu ka- dar kaçıyordu. 'Güç seninle ol- sun' sözünü tüm dünyaya yay- dığı ve "Bana paradan başka hiçbir şey kazandırmadı" de- diği bu rol hakkında yazanlann mektuplanm açmıyor, röpor- tajlannda konuşmaktan kaçı- yordu. Obi-Wan Kenobi rolün- den o kadar nefret etmişti ki, Ge- orge Lucas'ı bu karakteri öl- dürmeye ikna eden de kendisiy- di: "George benimle aynı fildr- de değildL Ona artık bu kanu, rezil ve banal sözkri söyleyeme- yeceğimi anlatmam çok güç ol- du. Yeteri kadar saçmalamış- tım artik." Bir keresinde bir hayranından bu fıhni bir daha görmemesini rica etmiş ve kü- çük çocuk ağlamaya başlayın- ca annesınden azar işitmişti. "Star Wars adı geçse bile hâJâ sinirdentitremeyebaşjanm" di- yecek kadar bu rolden nefret ediyordu. 'Gururum rol oynadT Oscar ödüllerine. şövalyelik unvanlanna, başanlı oyuncu- luk kariyerine karşın, özel ya- şamı Sir Alec için her zaman çok ön planda idi. Uzun sürelı ol- duğu kadar mutlu bır evliliği vardı. En iyi lokantalardayemek yer, konsere, riyatroya girmeyi severdi. Piyangolara meraklıy- dı. Oyunculuğu bıraküktan son- ra her zaman istediğini söyle- diği gibi kansı Merula ve üç köpeği ile birlikte Ingiltere'de evine çekilip sakin yaşam sür- meye başlamıştı. "Benim par- lak ışıklar için isteğhn o kadar yüksek değfl. Gururum emek- li olmamda çok önemli bir rol oynadı aslında. 30 yıl önce yap- tığun işleri arnk vapamayacağı- mı bildiğim için bu işten çeküi- yorum." 1985 'te Guardian gazetesin- de çıkan bir röportajında yaşa- mınm sonuna doğru her şeyi düzene koymaya çalışacağını söylüyordu. "Kendimi sonsuz- luğa, hiçliğeya da her ne ise ora- ya doğru gidiyor gibi hissediyo- rum. Yavaş yavaş cebimde bir- birine bağh duran ipler çözül- meye başlryor. Neden bunu de- medim, neden şu adam gibi ol- madun? Acaba daha çok para kazanabilseydim, daha mı mut- lu olurdum? Ama bunlan arük hiç bilemeyeceğim." Y E N I B A S L A Y A N L A R . . . Relndeer Cames/ soygun Yönetmenliğini John Frankenheimer'ın yaptığı ma- cera-gerilim filmı 'Reindeer Games'in oyuncu kadro- sunda Ben Affleck, Gary Sinise, Chaıüze Theron, Den- nis Farina ve James Frain yer alıyor. Hapisten yeni çı- kan Rudy Duncan. hapıste mektup arkadaşlığı yoluyla tamştığı Ashley ile kendine yeni bir yaşam kurmaya ka- rar verir. Fakat Ashley'nin kardeşı Gabriel ve onun teh- likeli arkadaşlan, Rudy'nin geçmişte çahştığı kumar- hane ile ilgili gizlı bilgileri olduğunu düşünerek Rudy'nin peşini bırakmazlar. Yeni bir hayata başlarken bır anda kendini onu ölüme kadar götürebilecek, tutku ve bek- lenmedik olaylarla dolu bir firtınanın tam ortasında bu- lan Rudy, bu beladan kurtubnaya karar verir. Ttıree To Tango/ Aşk Üçgenl Yönetmenliğini Damon Santostefa- no'nun yaptığı 'Aşk Üçgeni' adlı roman- tık komedi fılminde başrolleri, Matthevv Perr>, Neve Camp- bell, Dylan McDer- mottveOBverPlatt paylaşıyorlar. Işin- de yükselmekte olan idealist mimar Os- car Novak(Matthew Perry) ile ortağı Pe- ter Steinberg'in (Oliver Platt) önle- rine kanyer yapmak için bir fırsat çıkar. Chicago'lu işadamı Charles Newman (Dylan Mc Der- mott) Oscar ve ortağmı birkaç milyon dolarlık bir kül- tür merkezinin dizaym için seçer. Newman, işin rekla- mını yapmak için Oscar ve Peter'i başanh ve bir o ka- dar da acımasız eski iş arkadaşlan ve şimdikı rakiple- ri Decker ve Strauss ile başa baş bir mücadele içine so- kar. Işi alabilmek için Oscar' m gösterdiği gayreti tak- dirle karşılayan Newman, ona gözünden bile kıskandı- ğı metresi Amy'e (Neve Campbell) göz kulak olma işi- ni de venr. Ama Oscar bir anda kendini bu güzel ve ye- tenekli kadının cazibesine kapılmış bulur. Titan A.E./ Dünyadan Sonra Yapımcılığını ve yönetmenliğim Don Bluth ve Gary Gokhnan'm üstlendiği 'ThanAJE.', karakterleri gerçek oyunculardan esinlenerek yapıhnış bir animasyon fıl- mi. Bilgisayar ve animasyon teknolojisinin son ürün- leriyle gerçekleştiribniş fihnin karakterlerini ise Mat Darnon(Cale). Bfll Pulhnan (Korso), Drov Barrymore (Akuma), Natfaan Lane(Preed), John Leguizamo (Gu- ne) ve Janeane Garofalo (Stith) seslendiriyorlar. Gü- neş sisteminde Dünya adında bir gezegenin sonsuza kadar yer almayacağı bir zamanda insan ırkının hikâ- yesîrin anlatıldığı 'Tîtan AE.'nin müziklerini ise beş kez Grammy ödülü alan yapımcı ve besteci Glen Bal- lard gerçekleştirdı. İZLEYİCİ ERDAL ATABEK unumuz insanının uygar dünyasmdaki zaman baskısı, mekân baskısı, kapılar, pencereler, ışıklar, ziller, yürüyen merdivenler, insan kalabahğı, her şey, her şey Afrika'da silinip gidiyor. /lftikafilmlerinin büyüsüNeden Afrika filmleri? 'Kilimanjaro'nun Kanan'ndan günümüze kadar birçok Af- rika fılmi çevrildi. 'Benim Afrika'm' bu fihnlerin en bilineni ama Afhka fılmleri- nin büyüsü nereden geliyor? Büyüklüğüjıâ- lâ keşfedilmemişliği, çalkanölan mı,başka bir şey mi.hepsi mi? 'Rüyamdaki Afiika' fîtaîinde bunun bir yanıtı var, 'burada her şeyin ritmi farkh'. Günümüz insanının uygar (?!) dünyasuı- daki zaman baskısı,mekân baskısı,kapılar, pencereler, ışıklar. ziller, yürüyen merdfven- ler, insan kalabahğı, her şey, her şey Afri- ka'da silinip gidiyor. Burada zaman sade- ce gündoğumu ve günbatımı ile ölçülü- yor^nevsimler sıcaklar ve yağmurlarla an- laşılıyor. Mekân, gözün görebildiği geniş- likjeri cömertçe sunuyor ve her yer kendi gizemini koruyor. Ormanlar, ağaçlar, hay- vanlar, bitkileri ve yerlilen ile büyülü Af- rika. Çekiciliği bu olmalı ve doğru bir çe- kicilik bu. Gerçek hayatı arayanlann, doğal hayatı arayanlann, kendini arayanlann rüyası, Af- rika. Kuki Galhnann, sevdiği adamın pe- şinden, Paolo Galhnann'm aşkıyla gidiyor Afhka'ya. Italya'dan Afrika'ya gidiş elbet- te kolay olmayacaktır. Ama insan, yaşamı- na anlam kazandırmak ıçin büyük değişim- leri yaşamamış mıdır? Afrika önce büyü- ler ama sonra da güçlüklerini insanlann önûne birbir çıkanr. Burada hayatın her par- çası insan emeğiyle kuruhnaktadır. Yapılan her şey doğanın bir anlık öfkesiyle bozulur ve yeniden yapdması gerekir. Ama Kukı de, Paolo da direnirler ve yeni hayatlanm kur- manın mücadelesini verirler. Film, Kuki Gallmann'ın romanından uyar- lanmış. Sinema açısından eksik yanı çatış- masız,bu nedenlede gerilimsiz bir yapıt ol- ması. Filmdeki herkes 'iyi'. Kuki 'iyi' bir eş,'iyi' bir anne. Paolo iyi' bir eş,iyi' bir üvey baba. Çocuk iyi'^omşular 'iyi',arka- daşlar 'iyi'. 'Kötüler' ise fildişi için fille- ri,boynuzu için gergedanı öldüren kaçak avcılar. Elbette oraya giden uygar beyazla- nn keyif için yapöklan avcılıkla yerli ka- çak avcılann para kazanmak için yaptıkla- n avcıhk arasındaki çelişkinın es geçihne- si Amerikan filmlerinin doğal manüğı sa- yıhnah. Afrika'nın tarihsel ve güncel hiç- bir sorununa değinilmemiş olması da anla- yışla karşılanabilir, filmin hedefi değil. Ama bu denli steril bir film olması da si- nemanın en önemli öğesi olan 'çabşma,ge- rilim, çetişki' faktörünü dışanda bırakmış. Kim Basinger belki de ilk kez seksle il- gili olmayan bir filmde duyarlı oyunculu- ğunu göstenhe fırsatını buluyor. Vincent Perez, Paok) Galhnann roiûnde tutkuiu er- keği fıziğinin de katkısıyla başanyla oynu- yor. Fihnin en önemli bölümleri ölüm kar- şısındaki bilgece tavırlar ve sözler: 'Seniar- ük yaşayan her şeyde göreceğim. Rüzgârda sallanan her yaprakta, büyüyen her otta, akan suda, sürünen her yüandajioşan her ceylanda seni göreceğim.' Ölenlerimizi toprağa verdiğimiz yerler artık gerçek vatanımız oluyor. Kuki de ar- tık bir Afrikalı oluyor, Galhnann Vakfı'nı kuruyor ve kendisini kaçak hayvan avcda- nyla mücadele etmeye adıyor. Gerçek bir hayat öykûsünden ahnan fihn görülebiür. Biz gene de Albert Schweitzer'in öyküsü- nü bekleyelim. KEDİ GOZU VECDİSAYAR Sevgili Sahibim...ve 'Kardeş Türküler' Kültür Bakanı'nın sanat dünyamızı dalgalandıran yeni 'hamle'\en, kamuoyunda sanat kurumlarına yönelik ilgiyi arttırmışa benziyor. Devletin kültür ve sanat alanındaki görevleri farklı perspektiflerden değertendiriliyor. Kimi, "Devlet para versin ama ka- nşmasın!" derken, kimileri de, "Devletten besleni- yorsan, bunun bedelini ödersin. En iyisi, hiç gölge etmesin" diyor. Elbette, iki tarafın da haklı olduğu yanlar var. Dünyanın hiçbir köşesinde kültür ve sanat alanının kamu desteği almaksızın yaşayabildiği görülme- miştir. Üstelik, bu destekler, Avrupa ülkelerinde sa- nat kurumlannın ya da festival ve benzeri sanat et- kinliklerinin bütçelerinin yüzde 80'ine kadar varan yüksek oranlardadır. En önemlisi de, devlet ya da yerel yönetimler, verdikleri bu desteğin karşılığında ağır bedeller talep etmezler. Destekledikleri kuru- luşlara egemen olma, yönlendirme arzu ve niyetle- rinin çağdışı kavramlar olduğunu bilirler. Madalyonun öteki yüzünde ise ülke gerçekleri yatıyor. Merkezi yönetimin, en ufak bir esneklik ta- şımayan "Ben bilirim, ben seçerim"ci otoriter yapı- sının etkilerinden sıynlmanın kolay olmadığını ke- diler çok iyi bilir. Yetkililerin, verdikleri destek karşı- lığı programa müdahil olma hakkını kendilerinde görmelerine (en yeni ömek: İKSV'nin Tiyatro Festi- vali'nde yaşadıklan) ya da bu desteğin illaki en et- kin biçimde duyurulması koşuluna kimbilir kaç kez • tanık olmuşuzdur. Her talep, yeni bir tavize yol açar genellikle. Devletin, yerel yönetimlerin, STK'lerin ve özel sektörün dengeli bir iş ortaklığı kurabildiği (Tarih Vakfı'nın 'Habitat' deneyimi gibO ender örnekler dışında... Genellikle (İKSV Va- /ra'sında olduğu gibi), devletten 'müdahalesiz' destek talep edildiğinde, devletin sopası hazır ve' nazırdır... öyle ise, bağımsızlığını ısrarla savunan kurumla- nn, parasal kaynak açısından salt devlete yaslan- malan çıkar yol değil galiba. Sermaye gruplanmı- zın, güzellik yarışmalarına, televizyon 'sov'/arına yatırdıklan para ile özerk kültür ve sanat kurumlan- na, düzeyli sanat etkinliklerine destek verdiklerini düşünün (hayal bu ya!..), o zaman tartışma daha anlamlı olmaz mı? Yatınmın tümünü devletten bek- lemek yerine, bir bölümü özel sektörden sağlana- bilse.... O zaman, devletin bu alan üzerindeki mü- dahaleci tavnnın hiçbir inandıncılığı kalmaz. Ve so- pasını ancak bir nedenle kaldırabilir. Diyebilir ki: "Büyük oranda kamu desteği ile gerçekleştirilen bu kurumdan, kamunun her kesiminin yarahanma- sını istiyorum!". Pek çok Batı ülkesinde, devletten alınan sübvansiyonun karşılığı, kültür sanat hiz- metlerinin halka ucuz fiyatla ulaştınlmasıdır. Uygar ülkelerde, bakanların şanına şan katması, yeni kadrolar yaratarak siyasal rant elde etmesi için ve- rilmez bu destekler. Bizde ise, siyasilerin beklenti- leri neyse, özel sektör patronlannın beklentileri de odur, genellikle. Bazı ülkelerde olduğu gibi, verdiği desteğin onuru ile yetinen, adlannın programın al- tında küçük puntolaria belirtilmesine karşı çıkma- yan, popüler işler yerine nitelikli projeleri yeğleyen kaç işadamımız vafdır? öyle ise, "hadi pamuk eller cebe" demek kolay olmayacak... Ve, biz sevgili sahibimizin kucağında -ve her an tetikte- yaşamaya devam edeceğiz. • • • Bütün bu olumsuz koşullarda, kültür ve sanat alanında kendi gücü ile var olma savaşı veren kişi ve kuruluşların çabaları ayn bir önem kazanıyor. Geçen haftalarda sözünü ettiğim "Akdeniz Gençlik Orkestrası" konserlerini gerçekleştiren Hakan Er- doğan ve 11 yıldır Açıkhava Konseıieri ile Istan- bullulara unutulmaz geceler yaşatan Mustafa Oğuz gibi organizatörlerin, Hasan Saltık (Kalan Müzik), Mehmet Emin Sert (Yeni Dünya) gibi plak yapımcılannın çabalanna çok şey borçluyuz. Bu yıl, Sezen Aksu, Goran Bregoviç gibi eski dostların yanı sıra, Neşet Ertaş, Erkan Oğur, Bü- lent Ortaçgil, Harris Aleksiu gibi ustalarla zen- ginleşen Açıkhava Konserleri'nin en parlak gecesi, hiç kuşkusuz "Kardeş Türküler" konseri idi. Işte, devlet desteği olmaksızın gerçekleştirilen ve kitle- lerce sahiplenilen bir sanat olayı! Sahnedeki 20 gençten hiçbiri "star" değil, ama her biri ışıl ışıl parlayan birer yıldız. Açıkhava Tiyatrosu'nu doldu- ran 5000 kişi de, pop konserlerinin izleyicilerine hiç benzemiyor. Yerellikle, evrenselliği kendi kimlikle- rinde buluşturabilen gençlerin coşkulannı görüp de heyecanlanmamak mümkün mü? Halk müzik- lerini bilimsel bir titizlikle yorumlayan, profesyonel birer müzisyen olarak en iyisini yapmak için ter dö- ken bu gençlerin hepsi de Boğaziçili. Üniversitede başlayan çalışmalannı aynı hızla sürdürüyorlar ve belli ki, artık onlann önünü kesmek mümkün değil. Televizyonların hiçbiri kliplerini yayınlamasa da, "Kardeş Türküler" ve "Doğu" adlı kasetlerinde seslendirdikleri türkülere gençler_sahip çıkryor. O gece, Vedat Yıldınm ve Feryal Öney, Türkçeden Kurmanci, Zazaki, Sorani, Arapça, Ermeniceye çe- şitli dillerde türküler okudular; Karacaoğlan'dan Kürt ozanlanna, Lazlardan Çingenelere, Makedon- lardan Gürcülere, olağanüstü bir mozaiğin birbirin- den güzel parçalannı, kardeş halkların kardeş tür- külerini büyük bir coşkuyla dinledik... O gece ne kadar çoğulsak, o kadar bütündük. Ayazağa Kongre ve Kültür Menkezi'ran mührü kalkacak • Kültür Servisi - Şişli Belediyesi'nın Ayazağa'da yapımı sürdürülen 'Ayazağa Kongre ve Kültür Merkezi'ne plan ve projelerine aykın yapılanma tespıti gerekçesiyle koyduğu mühür kaldınlacak. Projenin sahibi, tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi'nın yasal plan ve proje yükümlülüklerini yerine getirmek üzere yaptığı başvurusu üzerine, Şişli Belediyesi bu yükümlülüklerin yerine getirilme imkânının sağlanması amacıyla mührü kaldırma karan aldı. Konuyla ilgili olarak Şişli Belediye Başkam Mustafa Sangül, "Belediyemiz öncelikle ileride doğabilecek ve uzun zaman alabilecek hukuki sorunlan da önleyici bir tedbir alarak müdahale etmiş, yapımın yasal zemine çekilmesine olanak yaratmıştır. Şişli Belediyesi, ilçe sınırlan içinde böyle bir kültür mabedine kavuşacağı için mutludur' şeklinde bir açıklama yaptı. BUGÜN • ÇUBUKLU HAYAL KAHVESİ'nde saat 22.00'de Suhana'nın konseri izlenebilir. (413 63 80)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear