24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS 2000 CUMA 14 i l LJJ\ kuttur@cumhuriyet.com.tr Oyuncu ve yönetmen Claire Heggen, gövde, hareket ve jestler üzerine çalıştıklannı söylüyor 'Hareketin tiyatwsumıyaptyoruzy LEMANYILMAZ Avignon Festivali'nin "Off" bölü- münde yer alan "Küçük Şeylerin Ka- yıp ŞarkBi". gündelık yaşamda dikka- timizden kaçan küçükjestleri, hareket- Ieri sahneye taşıyor ve izleyicilerin kendi bedenlerinin, duygulannın, ağız- lanndan çıkan en küçük kelimelerin farkına varmasını sağlıyor. Hareket Tiyatrosu'nun oyuncu ve yönetmeni Claire Heggen'le çahşmalan üzerine söyleştik. -HareketTiyatrosu'nu nasıl tanım- fayorsunuz? CLAİRE HEGGEN - Bizim için öncelikle "HareketTiyatrosu", toplu- luğumuzun adı. Neden böyle adlandı- nldığımızı açıklamakla başlayayım. 1970 yıhnda Paris'te çok önemli bir festivale davet edilmiştik. Ben aslın- da bir dansçıyun. Oaha sonra Etien- ne DecroiH ile mim çahştım. Festiva- lin organizatörlen bizi isim konusun- da uyardı. Eğermim topluluğu olarak adlandınlsaydık o zaman izleyiciler Marcel Marceau tarzı bir gösterinin beklentisi içerisinde olacaklardı. Bu tarzdan hoşlanmayan izleyiciler de gösteriye gelmeyecekti doğal olarak. Bu nedenle seçtiğimiz teatral tarzda bir ad bulmak gerekiyordu. "Hareket Tiyatrosu'' yaptığımız işe çok uygun düşrü. Bu arada oyunu izleyen gaze- tecıler de topluluğun adını "Hareket Tiyatrosu'' olarak kullanınca, biz de bu adı koymaya karar verdik. Aslın- da "Hareket Tiyatrosu'' adı, yaptığı- mız tıyatroyu da tam olarak açıklıyor. Burada birmetne uyarlanmış hareket- ler söz konusu değil. Daha çok hare- ketin tiyatrosunu yapıyoruz. Gövde, ha- reket,jestler üzerinde çalışarak, bura- dan nerelere ulaşabileceğimizi ve tüm bunlann bir tiyatroya nasıl dönüşebi- leceğini araştınyoruz. Birsenaryodan ya da metınden yola çıkılarak bunla- nn harekete nasıl dönüşeceğine bak- mıyoruz. Tam tersine biçimler, dina- mikler, imajlar üzerine çalışıyoruz. Yavaş yavaş sahne üzerinde ortaya çı- kan malzemeler de bir senaryoya dö- nüşüyor. - Çabşmalannızda belli bir yöntem kullanıyor musunuz? HEGGEN - Hepimiz farklı teknik- lerden geliyoruz. Sonuçta vücutlanmız da birbirınden farkiı. Kendimı örnek verecek olursam; ben klasik bale eği- timi aldım. Daha sonra fıziksel eğitim üzerine uzmanlığımı hazırladım. Bu çahşmalan da yaparken, Alexander • Günlük yaşamda dikkatimizden kaçan küçük jestler üzerine çalıştık. Herkes kendi jestlerini yarattı. Bir başka sahnede özel yaşam, bir diğerinde yabancılaşma konulannı işledik. Ben 'ben kimim' sorusundan yola çıkarak, pornografiye kaçmadan kendi vücudumu keşfetmeye çahştım. Bir diğer sahne ise korku, mutluluk gibi temel duygular üzerine kuruldu. Karşılıklı öneriler sunarak oyunu geliştirdik, çok farklı şeyleri bir araya getirdik. 'Hareket Hyatrosu', Avignon Festivali'nin l OF bölümönde Claire Heggen'in yönetöği 'Küçûk Şeylerin Kayıp ŞartasT başlıklı gösteriyi sundu. tekniği, gibi hareketin analizi, hareke- tin okunması teknıklerini tanıma ola- nağım oldu. Daha sonra Amerika'ya giderek Jose Limon tekniği, caz ve Afrika dansı, kompozisyon teknıkle- ri üzerine çahştım. Bu çalışmalanm sı- rasmda Etıenne Decroux ile çahşmış olan bir modern dans eğitmeni ile ta- nıştım. Decroux ile çalışmamı öner- di. Etienne Decroux çağdaş mimin en önemli isimlerinden; hareket grame- n, vücut ve jest üzerine çalışmalar yapmış. Stanislavski. MeyerhokL Ar- taud gibi ünlü tıyatroculann çağdaşı. Marcel Marceau'nun hocası. 'Modern ve teatral dans geüştf -Günümüzdeizleyici-tiyatroaraan- daki Uişkjye nasıl bakryorsunuz? HEGGEN - Toplumsal bakış açı- sından değerlendirildiğinde izleyicinin hareket ağırlıklı tiyatroyu metin ağır- lıklı tiyatroya tercih ettiğini söyleye- mem. Bence her zaman metne dayalı tiyatro olacaktır. Fransa'ya baktığı- mızda ise, 1980'li yıllardan bu yana modem dansuı ve teatral dansın geliş- tiğini söyleyebilirim. Bunda Amerikan dansının ve Pina Bausch'un etkisinın olduğu bir gerçek. Izleyıciler ise bu bi- çimlere son derece açık. Tiyatro me- tinlerine baktığımızda, özellikle çağ- daş metinler öykülemeden çok, parça- lı, kesik bir yapıya sahip. Bu açıdan da koreografiye, harekete yaklaştıkla- nnı düşünüyorum. Burada önemh bir nokta da görsel-işitsel, sanal iletişi- min çok güçlenmiş olması. Bu gelişim jeste dayalı tiyatro formlannı etkiliyor. Diğerbir boyut ise sanatalanındaki et- kileşimler. Kukla tiyatrosu, hareket ti- yatrosu ve dans arasındaki etkileşim, plastik sanatlar ve dans, hareket ve müzik, hareket ve metin ya da hare- ket ve ses arasındaki etkileşimler. Böy- lelikle çok sayıda alan yaratmak müm- kün. Ashnda bu etkileşim oyunculan da değiştiriyor. Artık sahnede sadece metin ya da hareket açısından uzman- laşrruş oyuncular değil, tam tersine dans edebilen, şarkı söyleyebilen, ha- reketedebilen, metni yorumlayan oyun- cular görebiliyoruz. Izleyıci de bu tür bir oyunculuğu tercih ediyor. Sahne üzerinde bir beden - Bu gösterinin çahşma sûrecinden söz eder misiniz? HEGGEN-Ashnda çok farklı şey- lerin bir araya gelmesiyle bu gösteri- nin oluştuğunu söyleyebilirim. Kimi zaman oyun yazan ya da oyunun yö- netmeninin önerileri oluyor. Bu çalış- mada Yves Mare, günlük yaşamda dikkatimizden kaçan küçük jestler üzerine çalışmamızı önerdi. Sonuçta tüm bujestler insanı anlatan jestlerdi. Bize önerilergetirdi. Örneğinbenoto- kontakt üzerine çalışabileceğimi söy- ledim. Buradan yola çıkarak farklı noktalara ulaşacağımı düşündüm. Her- kes kendi jestlerini yarattı. Bir başka sahnede özel yaşam, bir diğerinde ya- bancılaşma konulannı işledik. Ben "ben kimim" sorusundan yola çıkarak, pornografiye kaçmadan kendi vücu- dumu keşfetmeye çahştım. Bir diğer sahne ise, korku, mutluluk gibi temel duygular üzerine kuruldu. Yves'le kar- şılıklı öneriler sunarak oyunu geliş- tirdik. Başlangıçta herhangi bir şema yoktu. Ortaya çıkan malzemelerden yola çıkarak da oyunun çatısı kurul- du. - Gösterikrin yanı sıra bu alanda eğitim de veriyorsunuz~ HEGGEN - Paris III ve Paris VIII üniversitelerinde ders veriyorum. Kuk- lacılarla çalışıyorum. Tiyatro toplu- luğumuzda da tiyatro eğitmenleri, öğ- renciler içinpedagojik formasyan kurs- lan düzenliyoruz. Unıversite eğitimin- de öğrencilere bir oyuncunun her şey- den önce sahne üzerinde bir beden olarak var olduğu bilincini kazandır- mak gerekiyor. Oyuncunun vücudu- nun bilincine varması, sahnede yap- tığı en küçük hareketin bile bir anla- mı olduğunu ve bunun da tiyatroyu oluşturduğunu bilmesi gerekiyor. Bodrum'un göbeğindeki süngerci Binlerceyıl geriyegiden çağnşımlar kurdurabilirya da aüeden birigibisevilebilir LEVENT ÇALIKOGLU Istanbul ve Ankara'da modern sanat müzesi kurma gırişimleri ve telaşesi sürerken Bodrum merkez kıyı gezi alanında bir açık hava heykel müzesi açıldı. Müzenin koleksiyonunda şimdi- lik iki eser var: YavuzTanyeH'nin "SüngercT'si ve Bedia Dipşo'nun "Bukalemun"u. Uzun bir süredir çalışmalanm Bodrum Peksimet Köy'de sürdüren Yavuz Tanyelı'nm gayretleri ve Bod- rum Belediye Başkanlığı'nın ev sahipliği ile kurulan müze, ilçenin tarihi ve kültüreî geçmi- şi içerisinde kendisine bir yer anyor. Tanye- li'ye göre proje, izleyici ile heykel sanatı ara- sındaki soğuk ilişkiyi yumuşatma açısından önemli bir basamak. -Müzefikrinasılgetişti,knnkrtarafindan des- teklendi? YAVUZ TANYELİ - Eski dostlanmdan Doç. Dr. Galip tsen ile birlikte düşündük bu projeyi. Herkes bildiği şeyi uygulamak ister. Ben mü- ze kurmak isterim, Galip ise üniversite. Uzun bir süre Bodrum Belediyesi Halkla Ilişkiler Mü- diresi Banu DilekHanım ve Başkan Emin An- terile görüştüm. Sonunda elime üzerinde "Bod- rum Belediye Başkanüğı AçıkHavaHeykelMü- zesi" kurulma karannuı yer aldığı bir yazı geç- ti. Hazırladığım süngerci heykeli dosyasına bu karan da koyarak tstanbul'a dondüm. Dört ay çeşitli temaslardan sonra Garanti Bankası Ge- nel Müdürü Saym Alan Öngör ile göriişme fır- satun oldu. Bu süre içinde C.A.M. Sanat Gale- risi yöneticileri Sevil ve Nilûfer hanımlann bü- yük yardunlarmı gördüm. Akm Bey ve eşi Gü- lin Hanım heykelin yapımını üstlendiler. Böy- lelikle süngerci, projede düşünülen boyda, dü- şünülen malzeme ile dökülebildi. Toplam on ay süren kolektif bir uğraş, hayal ve emek ile oluş- turulan Bodrum Açık Hava Heykel Müzesi'nin ilk eseri oldu bu süngerci heykeli. Birkaç kişi- nin özverili çabalanyla kurulan bu müze nasıl iyilikle kurulduysa eminim o hızla da gelişecek. 'Bizde heykel temastan rahatsız olur' - Birkaç istisnai örnek dışında bizim açık ha- vaya diktiğimiz anrt ve hej keller izkviciye befli bir mesafeden bakar, onu kendisinden uzakrut- maya çataşır. Sünger avcısını hazuiarken bu ihş- ki üzerine düşündünüz mü? TANYELİ-Insanın en temel güdülerinden bi- risi dokunmak ve algılamaktır. Görünmeyen elektriğe dokunduğunuz an onun gerçekten var olduğuna inanırsınız. Bizdeki sanat, özellikle de avuz Tanyeli'yegöre Bodrum'da kurulan Açık hava heykel müzesi izleyici ile heykel sanatı arasındaki soğuk ilişkiyi yumuşatma açısından önemli bir basamak. M.üzeninilk eseri 'Süngerci' ise Anadolu heykel geleneğinin doğal oluşumuna eklemlenmek isteyen bir halka niteliğinde. heykel bu temastan rahatsız olur. Ellenmeyi, yanına yaklaşılmasını istemez. Kendisüu yük- sek kaideler üzerinde güvencede hisseder. Oy- sa Batı'da anıtsal eserlerin yam sıra insan bo- yunda yüzlerce heykel ile karşılaşırsınız. Ya da Uzakdoğu'yu düşünün. Doğu'da heykel "biz" demektir. Benim Bodrum'a ilk gelişim 1967'ler- de oldu. O dönemin bir kaygısı vardı. CevatŞa- kir ve aralannda plastik sanatçılann da bulun- duğu bir grup aydm, kimsenin düşünmediği bir açıdan Ege'ye yaklaştılar ve bence üzeri tozla örtülü bir devi uyandırdılar. Uyanan dev, etra- fına buyruklar vermeye başladı. Şuramı kazın orada müthiş bir antik şehir var, buramı temiz- leyin altındakini görünce şaşıracaksınız. Filan- ca koya dalış yapın, orada tarih öncesi takılar bulacaksımz. Bunlan çabuk yapın, sözcükleri çabuk yığm, kaçakçılar girmeden her şeyi tas- nif edin. Bu arada sanatçılann kulağma da şun- lan fısıldıyordu: Benim bir dudağım Ege'de bir dudağım Ağn'da, çalışın, çabalayın bundan ye- ni bir şey çıkann. Bu son buyruk anlaşıldı el- bet. Fakat söylenileni gerçekleştirmek zaman alır. Dev, sonuca çabuk ulaşılmasını isteyebilir. Bin- lerce yıl uyuduktan sonra hakkıdır da. Fakat sanatçı da haklıdır, çünkü her şeyin bir zamanı vardır. Süngerci, Anadolu heykel geleneğinin doğal oluşumuna eklemlenmek isteyen bir hal- kadır. Doğal oluşumdan sürekliliği, iç ilişkile- ri, organik bağlantılan kastediyorum. Aynı top- rağa bağlı, aynı tarlamn, aynı iklimın yarattığı, oturmuş, sindirilmiş bir sanat. Burada yapay bir çaba, teorik bir zorlama, devşirme bir felsefe yok. Bu heykel seyircisinde binlerce yıl geriye giden çağnşımlar kurdurabilir, bu kültürü özüm- semiş halk ise onu aileden birisi gibi çok seve- bilir. "SüngercF'nin kısa süre içerisinde Bod- rumlulann ortak paydalanndan biri olduğunu söyleyebilirim. 'Uzayh nu, dalgıç nu?' - Etrafindan, yaşamından bir parça gören iz- leyfcmin, Bodrum yeriisinin heykele yaklaşunı nasıl oldu? TANYELİ-Bodrum halkı heykeli ilk olarak önceden hazırlanmış kaideye indirilirken gör- dü. Bu sırada sadece izlediler, hiçbirisi yardı- ma kalkışmadı. Vinçle aşağıya doğru indirilir- ken onun bir süngerci olduğunu anladılar. ara- lannda konuşmaya başladılar. Sadece başı sa- nlı olan heykelin yerine yerleştirilmesi iki da- kika kadar sürdü. Aralannda "başındaki örrü- yü kakfar" diyenler çıktı. Bez kaldınhnca dal- gıcm pencerelerindeki gözlerle karşılaşhlar, bir an sustular. Birkaç dakika sonra iyice yaklaşa- rak aralannda tartışmaya başladılar. Biri "Bu kör Abktin". diğeri "Kemal Aras" dedi, bir di- ğeri ise onu "Süleynıan''a benzetti. Çoğunluk "Kör Abkün'"de karar kıldı. Hepsinin çok iyi bildiği ve kendi aralannda konuştuklan şey şuy- du: Bodrumdahemen hemen her aileden birdal- gıç çıkar, amcalar, babalar, dedeler hepsi de de- nizin sillesini yemiştır. Bu dalgıç hepsi idi. Om- zunda ahtapotu, ayaklanmn dibinde kayabalık- lan, kucağında süngerler ve deniz yıldızlany- la denizin dibinde dostlan ile oturan ve mec- bur olmasa hiç yukan çıkmayacak olan bir tür yan tann. Onlann gözünde geçmiş ve gelecek- teki tüm dalgıçlara ama aynı zamanda bir uzay- lıya benzıyordu bu oturan adam. Heykel Pek- simet Köy'deki atölyemde yani "dağda" du- rurken de köyün çocuklan uzaylı mı, dalgıç mı tartışmasını yapmışlardı. Şimdi günde ortala- ma iki yüz kişi ona sanlarak. çocuklannı om- zuna oturtarak, -Avrupalılar çimenlere basma pahasına- fotoğraf çektiriyorlar. O artık her- kesin. YAZI ODASI SELtM İLERİ Sansüre İhtiyaç Kalmadı Sanat, düşünce, kültür, Türkiye'de sansürden epeysıkıntı çekmiştir. Sanatın ve düşüncenin bu- gün bile suçlanabildiği ender ülkelerden biriyiz. Yazı çizi, sinema, tiyatro... Hatta resim... Halid Ziya Uşaklıgil'in anılarını okuyanlar, dönemin edebiyat ortamını sansür kasırgası için- de bulurlar. II. Abdülhamid'in hastaiıklı sansü- rü, edebiyatın, sözün, düşüncenin ufkunu ala- bildiğine darattmakla kalmamış, yaratımın da kısırlaşmasına yol açmıştır. Görece özgüriük ortamına II. Meşrutiyet'le ka- vuşulduğunda, edebiyat adamlarının kof eser- lerle yetindiklerini belirtiyor Halid Ziya. Yıllar bo- yu amansız bir denetimin etkisi altında yaşayan- lar, yaratıcı olabilmekten uzağa düşmüşlerdir. Sanat eseri, bir kalemin ansızın silip attığı satır- lar ve sözcüklerle delik deşik edilmiştir... Tahtından indirilen Abdülhamid, Selanik'te sürgündeyken, kendi anılannı yazdırtmak ister. Bu kez de Ittihat ve Terakki'nin subayları Abdül- hamid'e izin vermeyeceklerdir. Ürkünç tutum böylece geleneğe dönüşür. Kendinden menkul bir denetim mekanizması düşünceyi, anıyı, sa- nat eserini, duyuşlann, görüşlerin dile getirişini sürekli engellemekte, tümünü dar kalıplara oturt- maktadır. Çocukluğumdan beri, sözgelimi, kaç tiyatro oyununun şu ya da bu gerekçeyle sahnelerden kaldınldığına tanıklık ettim. Çok değerli yapım- lar söz konusuydu. Kimi aklandı, kimi aklana- madı. Ahlakın -hangi ahlak?!- korunması adı altın- da, yasaklanmış, yasaklanmasına uğraşılmış öyle oyunlar vardı ki, doğrudan doğruya, insan- ca bir ahlakın sözcüsüydüler. Yeniyetmelikleri 27 Mayıs günlerine rastlayan- lar, Metin Erksan'ın Yılanların öcü filminin ba- şına gelenleri hatırlayacaklardır. Fakir Bay- kurt'un romanından gerçekleştirilmiş film, o za- manlar Cemal Gürsel'in izniyle gösterime gi- rebilmişti. Sanatçı bir eser yaratıyor, bu eserin kamuya sunulmasını ınsaflı bir ihtilal lideri sağ- lıyor. Insafsız da olabilirdi... Ben Deli miyim? adlı romanı savcılık tarafin- dan genel ahlaka aykın bulunan Hüseyin Rah- mi Gürpınar, mahkeme önüne çıkanldığında, ha- zin bir istihza gibi, ak saçlarını gösteriyor, yaşıy- la eşit eseri olan bir romancıya teşekkürün mah- keme önüne çıkanlmak olup olmadığını soruyor- du. Okurlan Hüseyin Rahmi'yi dakikalarca alkış- lamışlar. Ama savcılık anlayış değiştirememiş. Sonra Türkiye'de bir şey oldu. Çok denetim- li TRT'nin yanı başında hiç denetimsiz özel ka- nallar boy gösteriverdi. Sansür filan kalmadı. Uzunca bir dönem yeni görece özgürtüğün ta- dına varıldı. Bu nasıl bir özgüriuktü? Birçok kanalın yayın- lanndan kavramak mümkün. Düşüncenin özgür- lüğü değil. Fakat bayağılığın.. alabildiğine baya- ğılığın özgürfüğü. ' '••" Sanat eserinin gündem dışı kalması da sanı- nm bu sürece rast geliyor. Oldum bittim sansür- le başı derde girmiş sanat eseri günümüz Tür- kiyesi'nde pek az insanı ilgilendiriyor. Yalnızca ucuzluğun, sıradanlığın ya da irkim'ci aykırılığın kol gezdiği tuhaf bir ortam. O kadar tuhaf bir ortam ki, sanatın, düşünce- nin ahlakı adına, zavallı sanat eseri kendi ken- dini denetliyor bugün. Ucuzluğa kaçmamak için derin mücadele veriyor. Okunmayan güzel kitaplar, seyredilmeyen gü- zel oyunlar, emeğinin degerine vanlamamış gü- zel resimler... Gerçek sanat bir başına var olma- ya çalışıyor. Gerçek sanatçıya şaşmamak elde değil. Bun- ca yalnız bırakılmasına karşın yaratmaktan cay- mıyor. Caymayışını neye bağlamak gerekir, kes- tiremiyorum. Şairler hâlâ şiir yazıyor. ', . Bunun bir sebebi olmalı. Takvimde lz Bırakan: "Gittim oraya; ilkin çevreyi dolaştım. Evleri tanıyordum, dükkânlan tanıyordum. Durup vit- rinlere bakargibi yaptım. Oysa gerçekte kuşku duyuyordum, çocukluğumun buralarda geç- miş olması olanaksız gibi geliyordu bana. Artık, kendimin kendim olmadığım korkusuna kapıl- mıştım." Cesare Pavese, Yalnız Kadınlar Ara- sında, Rekin Teksoy'un çevirisi, Can Yayınları, 1998. K U L T U R ÇİZİK K AM ¥ 4 I L M A r S A R A C I 3 ;
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear