25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
-İC AĞUSTOS 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Didier Galas, izleyici ile karşıkklı ilişki içinde olantiyatroyusevdiğinisöylüyor 'Tek iletişim aracımız enerjiydi'• Oyunculuk açısından bizi bir araya getirebilen tek iletişim aracı enerjiydi. Düşünce açısından entelektüel bir dünya içinde olsanız da sahnede bir araya gelindiğinde yaşananlar insanoğlunda var olan enerjinin değiş tokuşudur. L1MANYILMAZ Geçen aralık ayında tstanbul'da "Lakırdılar" adlı tek kişilik oyunuyla konuğumuz olan Didier Galas, 54'üncüAvignon Tiyatro Festıvali'ne "Mon- naie desinges" adlı üç kişilik oyunu ile kanldı. Oyu- nun hem yönetmenliğini yapan hem de "Arkqu- in" karakterinı canlandıran Didier Galas'la birlık- te oyunda Japon % e Çinli oyuncular da yer alıyor. - Bu projenin nasıl geliştiğLnden söz eder nıisiniz? Stmnm iki yüdır üzerinde çahşıyordunuz? DİDİER GALAS - Ashnda ıkı buçuk yıl diye- bilirİ2. Çünkü tam ikı buçuk yıl önce Japonya'ya gittim. Orada Notiyatrosundanbu- aktörle çalış- tım. No tiyatrosu farstan çok trajedi türüne giri- yor. Bu süre içinde orada çok sayıda gösten izle- me olanağun oldu. Fransa'ya dönmeden önce bir Japon prodüktör benden bir oyun sahneye koymamı istedı. Bir gün Kyoto'da bir cafe'de otururken birden böyle bir proje akluna geldi. Commedia dell'arte'ın "Arfc- qoinT ' karakteri ile No tiyatrosunun "Taro-Kaja" karakterinın aynı sahnede karşılaşmasuu düşün- düm. Projenin ilk adunı bu şekilde atıldı. Fransa'ya döndükten sonra bu projeden Avignon Festiva- li'nin direktörüne de bahsettim. O da bana bu pro- jenin Çin'e kadar genışletılebileceğini söyledi. Böylelikle projenin ıçıne Pekın Operası'nm Roı Sin- ge (Maymun Kral) karakteri de dahıl oldu. Işte pro- je bu şekilde doğdu. Sonrasında tüm çalışmalann dûzenJenmesı, projenin aynntılandınlması yakla- şık iki yıl sürdü. Taro-Kaja, Arteguin'e çok yaldaşıyor - Projede Fransz, Japon ve Çinli oyuncular yer abyor. Sonuçta farkh kültûrtef, farkh ülkekr. Ça- hşma süreci nasıl gelişti? GALAS-Bu gerçekten de bazı açılardan son de- rece zordu. Öncelıkle kültürler son derece farklı. Sonra diller farklı. Anlatım açısından sorunlar çı- kabiliyordu. Çin bir kıta ülkesi. Bu nedenle Fran- sa ile daha fazla benzerlikler bulabiliyorsunuz. Ja- ponya ise tümüyle kendıne aıt sistemleri olan bir ülke. Biı ada ûlkesi. Bu yüzden Çin ile Fransa ara- sında Çin'le Japonya arasındakinden çok daha bü- yük benzerlikler buhnak mümkün. Japon kültürü hakkında çok fazla şey de bilinmiyor. Sonuçta tüm bu sosyal farklılaşmalar dil düzeyinde gündeme gehnese bile yine de etkili oldu çalışmamızda. Ja- pon ve Çinli oyunculann ikısı de gerçekten mü- kemmel birer oyuncu. Bu açıdan çaiışma sürecin- de her şey güzeldi. Çevirmenlerle çalıştığımız için de birbirimizi anlayabiliyorduk. Üç oyuncu için de sahnede birlikte olmaktan zevk aldıklan bir oyun oldu. - Ar1equin karakteri sizin için ne ifade ediyor? GALAS - Bu karakterle tanışmam, konservatu- Galas, festivale Japon ve Çinli oyuncularla "Monnaie de singes" adh oyunu Ue kaüldı. varda MarioGonzales'ın derslerinde, mask ûzeri- ne çaiışma yaptığım döneme rastlıyor. Tttrgen- yev'in bir metni üzerine çalışıyordum. Ancak Da- niel Mesgukh,bana Goldoni'nin "İki Efendinin Uşa- ğTnı oynamamı önerdi. Oyunu orijinal dılınde oy- nadun ve bu rolle de konservatuvardan mezun ol- dum. Daha sonra Christian Scharetn' bana "Ahmed" rolünü önerdi. Bu rolü maskla oynamamı ıstiyor- du. Ben maskın Erhard Stiefel tarafindan yapıhna- suıı şart koştum. Çünkü Stiefel deri masklann gi- zemini GiorgioStrehler ile yapnğı çahşmalarda keş- fetmişti. Marivam'un oyunlan, Dominique Bian- coleUi'nın Arlequin illüstrasyonlan bu karakteri keşfetmemde yardımcı oldu. - Japon uşak Taro-Kaja için nefcr söyfcyeceksi- niz? GALAS - Taro-Kaja rolü çok sayıda karakteri içinde taşıyor. Ama burada bizi ilgilendiren onun da bır uşak ohnası. Sakı ıçmeyi seven, zor durum- lardan kurtulmak için dürüstlükten uzak işlerin içine kanşabilen bır tıp. Bu yönüyle de Arlequin'e çok yaklaşıyor. - Çinli Roi Singe (Maymun Kral) biraz daha farklı samnm... GALAS - O bir kral. Bu nedenle de imparato- run otoritesine kesinlikle boyun eğmiyor. Büyülü güçleri var. Adını taşıdığı hayvanınjestlerini, mi- miklerini kullanıyor. Bu karakterde diğer iki ka- rakterde var olan ahlak bozukluğunu göremiyor- sunuz. - Bu proje aynı zamanda oyuncular arasında oyunculuk anlamında bir ahş verişi sağladı mı? GALAS-Oyunculuk açısuıdan bizi bir araya ge- tirebilen tek nokta, tek iletişim aracı enerjiydi. Bir- likte oynarken de her bırimiz bu enerjiyi birleştir- meye çalıştık. Ashnda tiyatroda bu her zaman ay- rudır; ama özellikle bu oyunda bizi bir araya geti- ren tek araçtı. Düşünce açısından her ne kadar en- telektüel bir dünya içinde olsanız da sahnede bir araya gelindiğinde yaşananlar entelektüel etkile- şimden çok uısanoğlunda var olan enerjinin değiş tokuşudur. 'Maskhtiyatrotürûnfi sevjyonım' - Popükr tiyatro konusunda ne duşûnüyorsn- nuz? GALAS - Burada benim için önemli olan nok- ta maskı seviyor olmam. Daha doğrusu masklı ti- yatro türünü seviyorum. Bu izleyici ile çok daha yakın bir ilişki içinde olmayı sağlıyor. Zaten mas- kı harekete geçiren de bu üişkidir. tzleyici ile ku- rulan yakın ilişki olmadığında da bu tür bir tiyat- ro yapmak çok zor. Bunun için de yaptığım tiyat- royu popüler tiyatro olarak adlanduıyorum. Çün- kü halk için, izleyici için yapılan birtiyatro bu. Uz- manlar için, eleştirmenler için ya da profesyonel bir izleyici kitlesi için yapılan bir tiyatro değil. Benim için bu tümüyle kendi içine kapalı bir ti- yatro. Bubeni ilgilendirmiyor. Bununlabirükte "po- pükr'' kelunesini de kullanırken çok dikkatli ol- malıyız. Çünkü şimdi herkes "popükr'' kelime- sini kullanıyor ve bence bu kavram son zamanlar- da çok aşındı. Aynca "popükr" ve "popüKst" kavramlan da birbirine kanştınlıyor. Sonuçta ben de bu kavramı kullaruyonım çünkü yaptığım tiyat- royu, ancak bu şekilde tanımlayabiliyorum. Bura- da "popükr tiyatro" ile anlatmak istediğim, basit bir enerji üzerine dayalı, oyuncular arasında ve aynı zamanda izleyicılerle oyuncular arasında de- ğiş tokuşun yaşandığı bir tiyatro. - Tiyatronun geleceği hakkında görüşleriniz nekr? GALAS- Şu anda bir şey söylemek çok zor. Ben yeni teknolojilerle çalışamıyorum. Tüm bunlar benim hoşuma gitmiyor. Ama bu tür teknolojile- rin kullanıldığı oyunlan seyretmek hoşuma gidi- yor. Bence tiyatroda önemli olan, insanlann aynı mekânda, aynı anda bir araya gelmeleri ve sahne üzerinde konuşan, hareket eden oyunculan izleme- leri. Tiyatroda hoşuma giden bu ilişki. Son dere- ce basit, son derece temel. Bu ilişki korunduğu sü- rece de tiyatronun her zaman var olacağına inanı- yorum. - Yeni projekriniz var mı? GALAS - Öncelikle tatile gitmek istiyorum. Ama bundan sonraki projemde sadece yönetmen- lik yapabıleceğimi düşünüyorum. Çünkü hem yö- netmenlik yapmak hem de oyunculuk yapmak im- kânsız. Şu anda böyle düşünüyorum. Belki de ye- ni projede tek başıma oynanm. GrigoriAkksandrov'unyönettiği '\bhja Vblga" adh müakal komedi, 1938. Rus sinemasının yasaklıları Locarno'da Küftür Servisi - 2-12 Ağustos tarilleri arasmda gerçekleşen Is- viçn'deki Locarno Film Festiva- li'nie, zamanın siyasi ortamırun sanjürüne kurban giden ya da ar- şivlsrde unutulan kırk uzun met- rajlRus fılmi gösterüiyor. Bu ret- rosjektif çalışmayı çeşitli arşiv- lercn yararlanarak yürüten Ber- naji Eisenchitz, festival kapsa- rroıda gösterilen ve 1926-1968 yıllaı arasındaki zorlu süreçte çe- kile filmleri seçmelerindeki ama- cınRus sinemasmm önemli eser- lerai gün ışığına çıkartmak ve ge- nigkitlelere tanıtmak olduğunu beltti. Srstivalde gösterilen fihnlerin u z » süre gizlenmesinin, o zaman- ki iikümetin ideolojisine bağlı esttik değerlerine ters düşmesi olaık nitelendirse de sansürün ne- dexmi asla gerçek anlamda bile- meeceklerini de ekliyor. Sansü- re ğrayan ve gösterilmeyen bu filmlerin neden ımha edihnediği sorusunu ise Eisenschitz, şu şe- kilde yanıtlıyor: "Devtetarşhleri, kendhie çelişen bir tutum izleverek, 1956'dan itibaren çekilen bürün fdmleri saklamış. Dzıga Vertov'un başanhüçkmesi "Troıs Chants Sur Lenine' (1934)büesaklanmış.Bun- lardan biri Stalın yeteri kadar gös- terihnediği,birdiğeriiseStatin'deD hiç söz edihnediği için yasaklan- mıştı. Cçlemenin sonuncusunda, Vertov daha da cesur yaklaşarak çok başanh bir fîhn yapmışü. Bu filmlerin saklanmasındaki ama- cın, Rus hükümetinin kendiyle çe- lişen rurumlanndan kaynaklandı- ğını sanıyorum." Locarno Film Festivali'nde gösterilen yasaklı Rus filmlerinden bazılan şunlar: Abram Room'un 'lstila', Mikha- üSvefcer'in'Sıkı\umruk'(1956), Boris Bamet'nın 'Cesur Çocuk', GrigoriAleksandrov un 'VolgaVol- ga'(1938)fılmleri.. Arthur Miller'ın son oyunu toplumun kayboluşunu anlatıyor 'Roüerikafamda oynuyorum y löittürServisi-Ünlü yazar Arthur Ma- kr'ın son oyunu "Mr. Peters' Connec- tion" Londra'da sahnelenmeye başladı. Anılanndan yola çıkarak yazdığı bu oyun, Miller'ın gerçeküstücü yamm da gözlerönüne seriyor. Toplumsal yaban- cılaşma, birey bilinci ve benliği hakkuı- da yazılmış olan yapıt, bir otoportre ni- teliği de taşıyor. Geçen pazartesi akşamı Arthur Mil- ler kimseye bildirmeden ünlü yüzlerin sıklıkla ziyaret ettiği bir yer olan Alme- dia Tiyatrosu'nun banna gitti: ama Art- hur Miller sıradan bir ünlü değildi ve bir tuhafhk anıden bann içini sardı. Sonra, yazann yeni oyunu "Mr. Peters' Connec- tion"ın yönetmeni Micheal Blackmore ve Miller tiyatroda, yaptıklan ışı anla- tan sohbet için bir araya geldiler. Mil- ler, Ulusal Tiyatro tarafindan yüzyılm en önemli oyun yazan seçihniş ve tn- giltere'nin "tiyatro azia" olarak adlan- duıhnıştı. Bununla Miller, Ingıliz tiyat- rosu üzerindekı etkisini dogrulamıştı. Miller tiyatronun yorgun kartalı ola- rak anılıyor bazı çevrelerde. Yüzü ince bir mizahla işlenmış önemli bir insan... Yazar sanat, politika ve dünyanın için- de bulunduğu durumla ilgili cesur yo- rumlannda eskisinden daha mücadele- ci. "Mr. Peters' Connection"uı toplumun kayboluşuyla ilgili olduğunu söylüyor ünlü yazar ve ekliyor: "Eskiden bir ye- re ait olduğunuzu hissederdiniz. Savaş- ta bile. nerede obnanız gerektiğini bUir- diniz. Mr. Peters bizi buraya bağlayan sü- reci anyor." Her yazann kendi yaşamı hakkında ış- ler ürettiğini söyleyen Miller, yeni oyu- nunun anlatıcı bir tarzla değil, deneysel bir şekilde yazıldığını söylüyor. a Bir duygu başka bir duyguyu doğuruyor" diyor. "Bence biz, nesnel gerçeklikten tamamen uzakta yaşıyoruz. Yoksa nasıl ohır da Reagan başkan seçiür! O ülke- sini,tarihindeen büyük borçlarasokmuş- tur ama hâlâ insanlar onun tutucu eko- oomik anlsyısa sahip oiduğunu söykr- iyatronun yorgun kartalı olarak anılan Miller, kendi yaşamından kesitleri de sunduğu "Mr. Peters' Connection" adlı oyununu anlatırken "Eskiden bir yere ait olduğunuzu hissederdiniz. Savaşta bile, nerede olmanız gerektiğini bilirdiniz. Mr. Peters bizi buraya bağlayan süreci anyor" diyor. kr. Saldırgan ohnayan. arkadaşça bir ta>ir sergilediğinden olsa gerek; insan- lar hâlâ ona karşı büyük bir sempati besByoriar" diye eküyor, Amenkan tar- zı yaşam sürmüş olan ve hâlâ bunu sor- gulamaya devam eden yazar. 85 yaşmdakı Arthur Miller, Polonya- lı göçmen bir babamn oğlu. Amerikan ekonomık krizinin yaşandığı yıllarda yoksulluk çekmiş, ama yine de üniver- siteye gidebümeyi başarmış, bir zaman- lar Marflyn Monroe ile yaptığı evlilik- le Hollyvvood'da konuşuhnuş... "Mr. Peters' Connection"ın baş karak- ten Mr. Peters, bastırılmış ve içine dö- nük bır ınsan. Miller oyunda kendi ya- şamından kesitleri kurguya dökmüş. Kı- sa bir uykuya yattığı sırada anılannda- ki yaşayan ve ölü insanlarla karşılaşan Peters için Miller, "Bence ölüme yakın olmak çok zor bir şey, geçmişmize dik- katike göz atmanız gerekivor ve haya- tıni7in anlamını hulamaflıgıni7rta hir h«s ürsizükle karşılaşryorsunuz. Peters'ın basma gekn şey de bu!" diyor. Kendini bir oyuncu gıbi de hisseden ünlü yazar, "Ben bütün roUeri kendi ka- famda oynuyorum, sonra yönetmen ya- pryor bunu, sonra oyuncular» Ve seyir- crv k beraber büyüsel bir şey doğuyor— Adını koyamadığım, manokçizgisineso- ItamaHıgım hir *ılom " ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Sanatçı ve (deoloji Geçen iki yazımda, 20. yüzyıl sanatının öncü ad- lanndan Kounellis'in de katıldığı birsöyleşiden söz ederken bu sanatçının ideolojiyi sanatçı açısından neredeyse bir varlık koşulu ya da gerekçesi saydı- ğı noktasına varmıştım; ideoloji için de, en geniş an- lamda olmak üzere, şöyle bir tanım vermiştim: "En geniş tanımıyla ideoloji kavramı, politika (yani yö- neten-yönetilen ilişkileri), ekonomi, hukuk, eğitim, ahlak ve felsefi bakış da dahil olmak üzere, toplum- sal diye nitelendirebilecek bakış ve düşûncelerin, varolan sınıfsal çıkahar ve konumlar da göz önün- de tutularak belli bir sistem temeline oturtulması, ve bu sistem doğrultusunda davranış biçimlerinin, tutumlann vb. öngörülmesidir." Aynca geçen haftaki yazımın sonunda, bu içen- ği ile ideoloji kavramının sanatçıyla zorunlu bir gö- bek bağının bulunduğundan da söz etmiştim. Gelgelelim -bugüne kadar çoğu kez yapılageldi- ği gibi- sanatçı ile ideolojinin birlikte anıldığı her ko- numda: "Yoksa sanatçıya dışandan bir görev mi verilmeye çalışılmakta?" sorusunun ortaya atılma- sı, ortalığı bulandırmaktan başka bir sonuç verme- mektedir. Sanatçı, polıtik olmak zorunda mı? Fel- sefeden, hukuktan, siyasetten anlamak zorunda mı? Sanatçı, sınrfsal konumlan göz önünde bulun- durmak ve bilmek zorunda mı? Politikacının politi- ka yapması gibi, sanatçının da tek işi, sanat yap- mak olmamalı mıdır? -kimi zaman sanatın ve sa- natçının özgüriüğünü sözde güvence altna alma kay- gısıyla sorulan bu sorular, çoğu kez ne yazık ki he- def şaşırtıcı niteliktedir. Belki de buradan kaynak- lanan en büyük yanlış, bu sorulan birbirinden -ve bu arada sanattan- aşın yalıtılmış ve soyutlanmış bir tarzda ortaya atmaktır. Her şeyden önce, yanlış noktalara götürmemesi için, son sorunun yanrtı soru biraz değişik sorula- rak verilmelidir. Sorulması gereken sanatçının tek işinin sanat olup olmadığı değildir. "Sanatçı, her yap- tığım sanatı aracılığıyla yapmak zorunda değil midir?" biçimindeki soru, bu bağlamda doğru olan sorudur. Brecht: "Tiyatro aracılığıyla politika yapa- bilirsiniz; ama politika aracılığıyla tiyatro yapamaz- sınız!" derken soruyu yukandaki biçimiyle sormuş- tur. Burada önem taşıyan nokta, sanatçının şuna ya da buna zorunlu olup olmadığını sormak degildir; çünkü söyleme birzorunluluğun, yükümlülüğün ka- nşmasıyla birlikte, sanatçının yapıp yapmama öz- güriûğü de kendiliğinden gündeme gelecektir. Emst Fischen "Sanatçı, hiçbir şeyezorunlu degildir; sa- natçı, her şeyi yapabilir" derken sanatçının ancak özgür olduğu takdirde yapıp edebileceği gerçeğini de bir ilke olarak dile getirmiştir. Ancak Fischer gi- bi bir Mari<sistin bu sözüyle sanatçının istediği tak- dirde ömegin sınrf gerçeğini göımezlikten gelebile- ceği gibi bir "özgüriüğü" kastetmediği de açıktııi Burada sanatçının özgüriüğünü koruma amacıy- la birbirinden soyuttanmış, yanıltıcı olabilecek so- rular yerine, sanatçının sanatçı olarak varolma ko- şullanna bir göz atmak, daha doğru olur. Ünlü sa- nat tarihçisi ve sanat kuramcısı Arnold Hauser, başyapıtı olan "Sanatın Toplumbilimi''rnn sanatçı ite ideoloji arasındaki ilişkiyi irdelediği bölümünde, sa- natçının kendısine bır görev seçmesı bağlamında şöyle diyor. "Insanın ancak toplumsalgörevteh ye- rine getirerek ne ise, o olabilmesi gibi, sanatçı da insanlar arası ilişkilerin içerisine girerek sanatçı olur." Yanlış anlaşılma olasıltğını engellemek için hemen belirtelim: Hauser'in burada görevden an- ladığı.sanatçıya dışandan bir şeylerin dikte edilme- si değil, fakat onun toplum içerisinde yaşayan bir varlık kimliği ile, bir şeyleri kendiliğinden " mese- fe'etmesidir. Hauser, aynı eserin "Yaşamın ve Sanatın Bütün- lüğü" başlıklı bölümünde de şu görüşlere yer verir 'Yaşamı degiştirmek, sanatın sûrekliyönelimidir, dûn- yanın, Van Gogh'un deyişiyle 'tamamlanmamış bir taslak' olduğu duygusu olmasaydı, sanattan da geriye pek bir şey kalmazdı... Sanat hep gerçekçi ve etkin tutumdadır; uygulamadan kaynaklanan so- rular karşısında ilgısiz ya da yansız bir tutumu ser- gilemesi, kuraldışı bir durumdur." Bu tanım çerçevesinde sanatçı da olduğu gibi benimseyen değil, fakat hep tarbsan konumun- dadır. Onun, "tamamlanmamış bir taslak" gözüyle baktığı dünyayı kendince tamamlayabilmek ama- cıyla aldığı tavır, başka deyişle dünyada olup biten- ler karşısındaki duruşu da, yine sanatçının politik- liğinden başka bir şey degildir. Tartışacağız... e-posta: ahmetcemalfi superonline.com acem20(â hotmail.com Hollyvvood oyunculannın grevi • LOS ANGELES (AFP) -1 Mayıs'tan beri Televizyon ve radyolarda gösterilen reklamlardan az para aldıklan için 1 Mayıs'tan beri grevde olan oyuncular, şimdi de Hollywood sokaklannda yürüyüş yaptılar. Screen Actors Guild ve American Federation of Televisıon and Radio Artists'e üye 35 milyon oyuncuyu kapsayan grevin çıkış noktası, televizyon ve radyolarda binlerce kere yayımlanan reklamlarda oynayan oyunculara verilen payın düşürülmüş olması. Eskiden, oyuncular reklam her yayımlandığında belirli bir ücret alıyorlardı. Fakat sonra reklam şirketlerinin ortaklaşa aldığı karara göre bu sisteme son verilmişti. Jinü HendriK'in sitesi kurtuldu • CENEVRE (AFP) - Blues ve rock müziğinin efsanevi gitaristi Jimi Hendrix'in ailesi, daha önce bu adı satın almış Amerikalı Intemet meraklısmı siteden attırdı. Böylece 'www.jimihendrix' sitesi artık ünlü gitaristin meraklılan tarafindan ziyaret edilebilecek. Ünlü kişilerin adlarmı satm alarak daha sonra web sitesi kurmak istediklerinde, bu adın hakkım yüksek meblağlara satan bu tür kişilere, 'sanal işgalciler'e karşı büyük bir savaş başlatılmış durumda. Bu tür bir karaborsayı önlemeye çalışan UN World Intellectual Property Orgarusatıon'ın, Jimi Hendrix'in ailesine bu adı kullanma hakkım vermesi, daha önce belirlenmiş 569 davamn da sonuçlanacağma dair bir umut ışığı yaktı. BUGUN • ENKA VAKFI'nda saat 21.15'te MichaeJ Mann'm yönettiği 'Köstebek' adlı film gösteriliyor/276 22 15)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear