25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ 2000 SAU HABERLER DUNYADA BUGUN ALİStRMEN Bir Başkadır Benim Memleketim "Havasına suyuna I bin can feda bir tek ta- şına Bir başkadır benim memleketim." Ne güzel şarkıydı. Hep biriikte söylerdik. En çok da "bir başkadır benim memleketim" bö- lümüne bayılırdım. Gerçekten de bir başkadır benim memleke- tim. Mesut Yılmaz, koalisyon hükümetine girme- mişti, hakkındaki iddialardan temize çıkana ka- dar beklemek istediği için. Şimdi giriyor. Neden? Çünkü Mecelle'nin de- yimiyle "manizail oldu, memnuavdetetti", ya- ni Mesut Bey, hakkındaki suçlamalardan aklan- dı. Kimilerinizin güldüğünü görür gibi oluyoaım. Canlanm neden gülüyorsunuz? Yoksa siz bu aklanmaya pek inammıyor mu- sunuz? "Bu nasıl aklamadır, karşılıklı birbiherini aklı- yoriar, kimi inandınyoriar?" mı diyorsunuz? Her ne ise, Mesut Bey'in kabineye girmesi ve de ikinci bir Dışişleri Bakanı olarak Avrupa ile ilişkilerden sorumlu olması fevkalade isabetli olmuştur. Böylelikle başanlı ismail Cem'den rahatsız olanlar veya onu çekemeyenler varsa tatmin olmuşlardır. Aynca, Mesut Bey'in Avrupa ile görüşmeleri yürütmesinde de sayısız yararlar var. Her şey- den önce hazret, bir konuyu anlatana kadar o kadar uzatır ki, uyumu sağlamak için zaman kazanınz, kendisini dinleyenler de o, sözünün sonuna geldiğinde başını unutacaklan için, işin içinden çıkamaz, eleştiri de yapamazlar. Evet, "havasına suyuna/ bin can feda olsun taşına... Bir başkadır benim memleketim ". ••• Osman Durmuş'u gördüm perşembe günü ekranda. O ne haşmet, o ne azamet, o ne dev- let görüntüsüydü öyle. Ziyaret ettiği hastanenin, daha önce sürdü- ğü, sonra Danıştay karanyla görevine dönen, hemen ardından yeniden başka bir yere tayin edilen başhekimi kendisini karşılamadı diye öy- le bir esti küfürdü ve kükredi ki.... Dövlet dediğin böyle çıkarmalı sesini... Başhekim'e bir azar bir fırça, "Ben devletin bakanıyım" diye, sonra ardından sert bir "Çık dışan".... Adam neye uğradığını şaşınp, apartopargit- ti. Devlet memuru bir arkadaşıma sordum: - Ya başhekim de, "Beyfendi, ben de devle- tin doktoru ve hastanesinin başhekJmiyim, yan- lışım varsa disipiin cezası verin, ama herkesin önünde devletin memuruna hakaret etmeyin!" deseydi. Yüzüme biraz şaşkınlık, biraz acımayla bak- t. Belli ki, saflığın bu kadarı onun için de faz- laydı. - Deli misin sen? dedi, adamın iflahını keser- ler, sûrijm sürûm süründürürier, karakola çekip birde... öyle ya, Türkiye'de haksızlığa tepki gösteren delidir. Ben bunlan ne çabuk unutmuştum. Neyse ki, başhekim gerçekten, ülkede bu tür davranışın insanın başına neler getireceğine al- dırmayacak kadar kişilikli biriymiş de terbiye çerçevesini aşmadan gerekli yanıtlan vermiş. Ama bilmem sonra başına neler gelecek ve- ya zaten gelmiş. Yıne akiıma geldi güzel şarkı: "Havasına suyuna/ bir can feda olsun bir ta- şına. Bir başkadır benim memleketim" ••• Artık o saçma soruyu da sormuyorum. "Ka- rakola giderse ne olur " diye.»Dayak yiyebile- ceğini karakol görevlileri söylüyorlar. Geçen gün Hortum Süleyman Bey söylememiş miydi? Üstelik etraf da ona hak vermemiş miydi? Suçsuz, kabahatsiz olan korkmasın! Onlar dayak yemiyorlarmış, dayak yiyenler kötü şey- ler yapanlarmış. Ama başhekim de kötü şey yapmış. Bakan'ı karşılamamış, o nasıl olur da devletin bakanı- na... Sonra da haklı olarak yer tabii bir araba so- pa. "Havasına suyuna/ Bin can feda olsun bir ta- şına... Bir başkadır benim memleketim..." Divrigi Kurultayı sona erdi 'Türkiye, güven sonmuııu çözmelF DİVRİĞt (Cumhuri- yet) - Ankara Divriğı Kültür Derneği, Divriği Kaymakamlığı ve Bele- diye Başkanlığı'nca or- taklaşa düzenlenen "1. Divriği KuruHayı'' sona erdi. 14-15-16 Temmuzta- rihlerinde yapdan kurul- tay, Atatûrk Anıtı'na çe- lenk sunumuyla başladı. Tarihi ve turistik yerle- rin gezilmesi ile devam eden kurultayda "Divri- ği Kültür Mirası ve Ko- runması", "Madenci- Kk", "Ziraat Hayvancı- hkveGöç", "Divriği'de Eğföm ve Sağhk Sorun- bm", "Divriği, Siyaset Ve Yerel Yönetknler", "kriklikve Demokrasi'' konulu konferanslar dü- zenlendı. Konferanslara konuş- macı olarak katılan Prof. Dr. Gazi Aydın, Türkiye'de kımlik ve güven bunahmının ya- şandığını belirterek "Devletin, atadığı me- murlara gûvenmediği bir ortamda buhınuyo- ruz. Devlet vatandaşına, vatandaş da devlete gü- vensizlik duyuyor. Her şeyden önceTüridye'nin güven sorununu çözme- si lazun" dedi. Prof. ÜnsalYavuz, ga- zetemiz yazan Mustafa Balbay ve araştınnacı yazar Erdoğan Aydın' ın katıldığı"Lafldik,Cum- huriyet ve Demokrasi'' başlıklı konferansta Ba- tı ile bütünleşmenin eşit şartlar altında kabul edi- lebileceği vurgulandı. Cumhuriyete kanat geren Ankara, şimdi kendisine kanat gerecek bir 'Cumhuriyet yasası'nı bekliyor Ankara'y a 'Başkent Yasası'OKTAYEKİNCİ Imarplanlannda konut bölgesi ola- rak belırlenmiş yerde kalan bir parsel- de, Bahçelievler semtındekı 4 kath ge- nel yükseklik karanru da "8 katta" çiğneyerek yükselen "Başkent Üni- versitesiHastanesi" ınşaatı, Mimarlar Odası .Ankara Şubesi ve semt sakın- len tarafindan "yargrya" götürüldü. tdare Mahkemesi, bu inşaata ola- nak sağlayan "idari işlemin" hukuka, kamu yaranna ve şehircilik ilkelerine uygun olup olmadığını incelerken, el- bette öncelikle "yürürfükteki imar mevzuatma" bakacak. Bunun yanı sıra yıne aynı 8 katlı uygulamanın: "Anıtkabir'in Ankara kent peyzajı ve siluetindeki korunma- sı gerekli simgesel konumunu zedele- diğin yönündeki ıtirazlann da "yasal dayanağT olup olmadığını ırdeleye- cek... Bu önemli yargılama sürecınde, belki de en önemli ve "ders ahnma- a" gereken belgelen ıse "Türkiye'nin başkentinde" göz göre göre "kaçak" • Başkent Üniversitesi'nin 8 katlı hastanesiyle ilgili tartışmalarda son sözû yüksek yargı söyleyecek. Ancak bu tür aymazlıklann artık yaşanmaması için Ankara'nın da diğer dünya başkentleri gibi "özel" ve "özerk" bir yönetim hukiıkuna kavuşması gerekiyor... yükselen ınşaattan "sorumlu" olanla- nn mahkemeye sunacaklan "savun- malar" oluşturacak... Çünkü bunlann tümü "yasalann kendilerine tanıdığı yetkflerie" dav- randıklannı söyleyecekler. Yetkileri- ni "kamu yaranna'' kullandıklannı kanıtlamak için de şimdiden dıle ge- tırdıkleri iki "argümanı" aynı savun- malanna ekleyecekler: "Birincisi bu binayı ünrversite yapıyor ve kamu hiz- metini hedeffiyor. îkincisi de hastane işlevinin kamusaldeğeri zaten tarnşıl- maz_." Pekı, bir kentin, hele hele bir baş- kentin imar, altyapı. sıluet, ulaşım, kentsel yaşam ortamı, kimlik ve anıt- sal-kültürel değerlenyle oluşan den- gelernın -hastaneyle bile olsa- böyle- sine "aft-ûst" edilmesi, kamu ve top- lum yarannın da "ihlal" edilmesi de- mek değıl midır?.. Şimdi yüksek yargı, bütün bu tar- tışmalara noktayı koymak üzere kol- lan sıvamış olsa bıle, acaba Ankara böylesı davramşlara daha ne kadar göğüs gerebilir?.. Anımsanacaktır, daha önce örnegin Ankara'nın "süngesi" tartışmalann- da ya da kentin ınsan ıçın olduğunu göremeyen "kath kavşaklar" konu- sunda; hatta Sıhhiye'den TBMM'ye kadar başkentın en önemli bulvannı "prangalayan" şu refûj kenanndaki "zincir,gürz,deınir gûDe" ılkellığı gi- bi "kentküMrüyoksunu" uygulama- lar karşısında da dile getirmiştik: "Bir ülkenin kalbi ve onuru olan başkenti, diğer kentlerle aynı olan i- mar yetkflerinin kimi rastlanûlanna terkedUemez. Ankara'nın imaryasa- sı özel obnahdır ve yerel yöneticüerin siyasal, ideolojikya da zekâ düzeyleri- ne bağh olası tehükelere karşı ulusal sorumluluk içinde önlem ahnmab- dnu." Nitekim, bu tür "özel yasa" uygu- lamalan, bırçok ülkenin başkentleri ve hatta "özel önem taşıyan" bazı kentleri için 20. yûzyıl başlarından beri var. Bu "tarihi yasalann" hiçbirisi de "Artık demokrasiçağmdayız,halktan oy alarak geienlerin bu başkentlerin yazgısrv'la mnamaya haklan var" de- nerek >'ürürlükten kaldınlnuş değil. Hattatam tersine, yine eskiden kal- ma kımı imar yetkilerine bile çok da- ha sıkı "denetleyid önlemler" getiri- liyor; belediye başkanlan da "aynca- kdldı imar hakkı dağıtarak" değil, kentin kımlik ve uygarlık değerlerıni koruyan turumlar içinde "saygmok" kazanıyorlar... Çünkü bu ülkelerin hemen tümün- de, "demokrasi'' ile "kentitalanetme özgürlüğünün" neredeyse "eşanlam- h" görülmeye başlandığı bizdeki an- layış, ne yerel yönetimlerde ne de merkezi yönetimlerde var... Işte bu uygarlık anlayışı içensinde, örnegin Londra'nın, Roma'nın, Vi- yana'nın, Paris'üı, Moskova'nın ve daha birçoğunun, ülkelerindeki diğer kentlerden "farkh" olan, özel düzen- lenmiş "imar ve yönetim yasalan" var... Hatta Avrupa bir yana, Kahire gi- bi, Fas gibi kentlerde de özel "baş- kent yasalannın" olduğu biliniyor. Bu nedenle herhangi birinin başına "seçnnle" bıle olsa diyelim ki o baş- kent için "zararh imar niyetieri" olan yöneticilerin gelmesi durumunda, bizdeki gibi genlimler ve tahribatlar doruğa yükselmeden, "özelyasa" en- gel olabiliyor... TBB Başkanı, farklı ceza mahkemelerinde farklı hükümler uygulanmasının hukuk dışı olduğunu söyledi W W • • • Ozgen: DGMler kalcknlıııah• Eralp Ozgen, "CMUK'un 1992'deyürürlükten kaldınlmış eski şekillerinin hâlâ DGM'lerde uygulanıyor olmasını, hukuk mantığı ile açıklamaya olanak yoktur" dedi. tstanbul Haber Servisi - Türkiye'de adliyelerin gıderek ışlevlerini yıtır- mesine neden olan yargı sorunlannı açıklayan Türkıye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Eralp Özgen, Devlet Güvenlik Mahkemelen'nin (DGM) kaldınlması, bu mahkemelerin görev alanlanna gıren davalann ıse ağır ce- za mahkemelerinde görülmesi gerek- tiğüıi belirtti. Özgen, "Bumankemelerdekiaske- ri üyeiermçıkanbnaa bunlann olağa- nüstü mahkeme niteUğini kaldumaz" dedi. TBB Başkanı Eral özgen, yönetim kurulu üyeleriyle birlikte Istanbul Ba- rosu Staj Eğitim Merkezi'nde düzen- lediği "Yargı Sorunlan" konulu top- lantıda, yargı sorunlannı çözecek olan yetkililerin duyarsızhklannın, adliyelerin işlevini yitırmesine neden olduğunu söyledi. Yargıç ve savcıla- nn çok yoğun iş yükü altında bulun- duğunu anlatan Özgen, "Davalaruza- makta, vurttaşuı vargıya güveni azal- makta, mafyalar devreye girmektedir. Aynca dosya incelemekiçin çok azza- man bulabflen yargıçlann. kararlann- da adli hata olasılığı da gidcrek art- makta. Bütün bu sakıncalann önlen- mesi için mahkeme sayısı, İstanbuL, Ankara ve İzmir'de arttnlmabdu-" diye konuştu. Adalet Bakanhğı'nın 103 yeni DGM'ye gereksınım olacağını belirt- tığıne dikkat çeken Özgen, DGM'le- re kurulduklan tarihten beri karşı ol- duklarını, bu mahkemelerin uzman- lık mahkemelen olmadığını kaydet- ti. Özgen, "Ceza Muhakemeleri Usu- lü Kanunu (CML K) da 1992'de yapt- lan düzenlemelerin bir kumımn DGM'lerde uygulanmaması, yani ül- kede farklı ceza mahkemelerinde farkh hükümler uygulanması hukuk dıŞKÜr" dedi. Özgen, yargı bağımsız- lığmm sağlanması ıçm Hâkımler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda Adalet Bakanı ile müşteşann yer almaması, kurul üyelerini yürütmenin başı olan cumhurbaşkanının atamaması, kuru- lun, kendi personel başkanhğı ve tef- tiş kurulunun oluşturulması gerekti- ğini vurguladı. Çağdaş Batı ülkele- rinde günümüzde suçlulann büyük kısmını kapsayan af yetkisinin olma- dığma dikkat çeken özgen, bu ülke- lerde sadece tek kişiye ve genellikle devlet başkanına tanınmış bir af yet- kisinın olduğunu anlattı. Özgen şöy- IHD'ııiıı kuruliışunun 14. yıldönürtıü iHD'nin 14. kuruhış yıidönümü etknüikleri kapsamında. Istanbul Şubesi üyele- ri Sultanahmet Meydanında basın açıklaması yapo. Derneğin kuruculan olan Emîl Galip Sandakı, Vedat Ayduı, Didar Şensoy ve Metin Can'ın fotoğraflannı taşryan üyeier adına konuşan fnsan Haklan Derneği tstanbul Şube Başkanı Eren Keskrn. insan haklan savunuculannın. baskılara karşı umuüarmı yitirmeden ve yıhnadaD mücadele verdiğini söyledi. tHDnin verdiği mücadele sonucunda Tür- kiye'de basku yok etme, kimliksizleştirme poBtikalan. işkence, tecavüz ve düşün- ce özgürlüğünün daha çok tarbşıkuğuu vıırgulayan Keskin, demokrasi ve insan haklan mücadelesinden hiçbirzaman vazgeçmeyeceklerüıi beutti. Keskin, 14 yü- da tüm baskılara karşın önemli kazanunlar edindflderini söyledi le devam etti: "Amn nedenleri adü hatalar, sürek- li bastahklardır. Suçlulann bü\ük kıs- mını affeden yasalann çıkanlabildiği dönemlerde ise amaç ülkedeki büyük kanşıkhklar sonrası toplumsal banşı sağlarnaknr ve bu yetki sadece siyasi suçlulara tanuur. Oysa bizde tam ter- skÛr. Anayasamızın 87. maddesi de- ğiştirUmelidir. Aksi halde af yasalan, cezalann korkutuculuğunu ortadan kakfanr. Sadece geçici bir süre cezaev- leri boşamhnış olur. İş bulamayıp ge- çimini sağlayamayan, toplumsal haya- ta uyumlan sağlanmamış bu kişilerin çoğunhıgu, bir süre sonra yeniden ce- zaevlerini doMuracaklardır." özgen diğer yargı sofürilanm da özetle şöyle sıraladı: - Bütçeden yargıya aynlan ödenek arttınlmazsa, yargının. dolayısıyla devletin çöküşü hazırlanır. - Yargı kararlanna uymama anaya- samızm 138. maddesine aykındır. Yargı kararlannı yerine getirmeyen yetkililer hakkında görevı ihmal su- çundan soruşturma yapılmaktadır, oysa bu durum, basit bir görevi ihmal olarak görülmemeli, ceza yasasmda özel bir hüküm öngörülmelidir. - Suç kolluğu görevini, hâlâ Içişle- ri Bakanlığı'na bağh ve bu nedenle de siyasi etkilere açık Emniyet Genel Müdürlügü içindeki birimin yapıyor olması da sakıncalı. - Savcı ve yargıçlanmızın da avu- katlara bakış açısı değişmeli. - Adalet, İçişleri ve Sağhk bakan- lıklannca hazırlanıp yürürlüğe konan protokole göre yargıç ve savcılar du- yarlı kapıdan geçmez ve üstleri aran- mazken avukatların bu uygulamaya tabi tutuhnası, üstelik tutuklu veya hükümlü müvekkillerine verdikleri evrakın, cezaevi ıdaresınce incelene- rek savunma ile ilgisizliği sonucuna vanlırsa el konması ve savcıhğa gön- deriknesi yasalara aykındır. Yargının birbirinden aynhnaz üç öğesine fark- lı işlem uygulanmamalıdır. - CMUTK. 247, zabıtada yapılan iş- kenceyi önleyebilecek bir hükümdür. Bu madde sanığın ancak yargıç tara- fından düzenlenen tutanaktakı ıfade- sini ikrara delıl olarak duruşmada okunabileceğini öngörür. Yargıçlar, yasaya uyarak duruşmada okunması- na dahi izin verilmeyen polis ikrarla- nnı delil olarak kabul etmemeliier. SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com Turan Obay'ın annesi Şahmizer Obay, Ramazan Şevket Yılmaz ın annesi Fatma Yılmaz, babası Ertuğ- rul Yılmaz, Fikret Eski'nın annesi Fatma Eski çaresiz gözlerie bize ba- kıyorlar. Çocuklan Kırklareli Ceza- evi'nde ölüm orucunun 63. gününü doldurdular. Bugün yann ölüm haber- lerini duyma endişesi içindeler. Onlar çaresiz, biz çaresiziz. Ne yapacağı- mızı bilemiyoruz. Ölüm orucu yapan tutuklulann ta- lebi çok da makul bir talep: Diyodar ki: "Bizi yargılandığımız kentin cezaevi- ne koyun. Bu şekilde mahkemelerimi- ze gidebilelim." Bir başkatalepleri ise hücreden çıkanlmak. Bugün yann öle- cekler, ölüm sınınndalar. Adalet Baka- nı şu işe bir müdahale edemez mi? En azından onların ölmelerini durdurabi- lecek bir çözüm üretemez mi? • • • Şahmizer Obay, bir Anadolu kadı- nı; okutup büyürtüğü, övünç duydu- ğu oğlu cezaevine girrniş. Zaman za- man cezaevinin kapısında oğlunun başına bir şeyiergeldiği endişesini ya- Ölüm Smırındakilerin Yakını Olmak şamış. Dayaklar atılmış, ölümler ol- muş. Yüreği ağzında, "acaba"diyerek günlerini cezaevinin kapısında geçir- miş. Şimdi oğlu ölümün hemen yanı- başında bir şey yapamıyor. O, oğlu açlıktan ölüme giderken, nasıl uyu- sun, nasıl ayakta durabilsin, nasıl ağ- zına bir şey koyabilsin? Çaresiz göz- lerie, yalvaran gözlerie çevresine ba- kıyor. Oğlunu ölümden döndürecek, son dakikada bir mucize olurdiye ora- dan oraya koşturup duruyor. Ramazan Şevket Yılmaz'ın annesi Fatma ve babası Ertuğrul, dün Cum- huriyet'e gelenler arasındaydı. Bizle- re dertlerini anlatmak istiyorlardı. Za- manım dardı, yazımı yazmam gereki- yordu. Yazıyı yetiştireceğim için onla- ra o saatlerde ayıracakzamanım yok- tu. Aşağıdan fazla ısraredilincegittim. Kısaca kendilerini dinleyebileceğimi, vaktimin kalmadığını, yazımı yetiştir- mem gerektiğini söyledim. Mazlum mazlum bana baktılar. Onlara bakın- ca utandtm. Yapacağım fazla bir şey de yoktu. "Yann Ankara'ya, AdaletBakanı'na gideceğiz, bizimle gelirmisiniz?" de- diler. Aslında bunu bile söyleyecek ta- katte değıldıler. Yanlannda İnsan Hak- lan Demeği'nden gelen bir genç, ak- tardı taleplerini. Vaktim yoktu, "Gete- mem" dedim. Yukan çıktım. Daha ön- ce yazdıklarımı silip attım. Yüreğim daraldı. Dünyanın bütün yükünün sır- tıma bindiğini hissettim. Sonra kendi- mi onlann yerine koydum. Benim de çocuğum var. Bir insanın çocuğunun ölüm sınınnda olması ve elinden hiç- bir şey gelmeden durup oturmasının ne manaya geldiğini çocuğu olan da bilir, çocuğu olmayan da bilir. • • • Fikret Eski'nin annesi Fatma Eski sessiz sedasız bir kenarda oturuyor- du. Ben sormasam hiç sesini çıkar- mayacak, adını bile söylemeyecekti. İçinde kimbilir neler kopuyordu. Ge- celeri yatağa başını koyup rahatça uyuyabiliyor muydu? Tabii ki uyuya- mıyordur. Ona ne diyebilirdim ki? Elimdeki kâğıt kalemle hızla isimlerini kaydettim ve yazımı yazmak üzere yu- kan çıktım. Başladım, kendi kendime söylen- meye... Biz gazeteciler ne yapabiliriz ki? Yüreğimiz de onlann çaresizliğine dayanamıyor. Bu çocuklarölmesin is- tiyoruz. Bu insanlar acı çekmesin is- tiyoruz. Türkiye'de gencecik çocukla- nn, bildiri dağıttığı, afiş astığı, pankart astığı için ağır cezalara çarptınlması- nı istemiyoruz. Bunlan ancak köşe- mizden dile getirebiliyoruz. Bunu aileler de biliyor, biz de biliyo- ruz. Yıne de dertlerimizi paylaşmak istiyoruz. Birkaç gün önce Burdur'da kolu kopartılan Veli Saçılık'ın annesi aradı. Ankara'nın bir gecekondu ma- hallesinde oturuyormuş. "Şimdi otur- duğumuz evi de belediyeyıkacak, oğ- lumu devlete sağlam teslim ettim, ko- lunu kopardılar" dedi. Uzun uzun ba- na bu olayı yazdığım için teşekkür et- ti. Telefon uzadıkça, telaşlandım. Yok- sul bir kadın Ankara'dan anyordu. Belki de bir gün boyunca harcayaca- ğı parayı bana ettiği telefon nedeniy- le kaybedecekti. Telefon numarasını istedim, daha çok ona yük olmamak için. • • • ' • Kırklareli'nde çocuklan ölümün sı- nınndaki aileler gözümün önünden gitmiyor. Çocuklan ölüyor, onlar çare- siz. Fatma, Şahmizer, Ertuğrul, Fat- ma'ydı adları. Daha önce de başkala- nnın çocukları ölmüştü cezaevlerin- de. ölüm onlann yanıbaşındaydı. Ne- den bu ülkenin çocuklan hep ölümün yanıbaşında yaşıyorlardı? Çaresizliğime kahrettim...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear