16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 HAZİRAN 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 İlkmiş Istanbul'un Faziletli Büyükşehir Belediyesi görme özüriüler için Türkiye'de ilk kez kokulu bir bahçe yapıyormuş; görme özüriü, çiçeği kokladıktan Bektronik posta: someposta.cumtiuriyetcofn.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Dünya Bankası, Türkiye'de tanmı brtiriyormuş... "Sanki babalannın çiftliöi!" Asonra J ) tabeladaki kabartma yazıdan çiceğin adını öğrenebilecekmiş. Yollara asılan pankartlarda Türkiye'de görme özüriüler için ilk kez hazırlandığı duyurulan bahçenin açılışına Başkan Ali Müfıt Gürtuna umanz, Istanbul'un eski belediye başkanlanndan Nurettin Sözen'i çağırmayı unutmaz. Çünkü Nurettin Sözen, dönemin park ve bahçeler müdürü Tank Konal'ın görme özüriüler için düzenlediği kokulu bahçeyi 12 Mayıs 1990'da Gülhane Parkı'nda açmıştı! ntalya'nın CHP'li Büyükşehir Belediye Baş- kanı Bekir Kumbul, Kundu köyünde kent parkı olarak belirlenen orman alanında bir holdingin otel inşa edebilmesi için yapılan plan değişikliğine neden onay verdiğini şöyle açık- iamıştı: "Bayındırlık Bakanlığı, 1/25000 ölçekli Nazım Imar Planı kapsamında kalan söz konusu alanı, Antalya Valiliği'nin 3.02.2000 tarih, 615 sayılı plan değişik- liği teklifini içeren yazısı doğrultusunda, 3194 sayı- lı Imar Yasası'nın 9. maddesi uyannca resen ona- mış ve belediyemize 21.03.2000 tarihinde tebliğ et- miştir. Imar Yasası'nın 9. maddesinin 6. fıkrası 'Ke- sinleşen planlar ilgili belediyeye ve valiliklere tebliğ edilir. Bu planların uygulanması mecburidir' der. Bi- zim belediye olarak yapmamız gereken şey, hazır- lanmış olan 1/5000 ölçekli Nazım Imar Planı'nın 1/ 25000'lik Nazım Imar Planı'na uygun olup olmadı- ğını oylamaktı, onu yaptık. Hukuk devletinde mem- Bataklık kokusunun olsanız da olmasanız da mer-i kurallara uymak zorundasınız." Oysa... Sayın Başkan'ın da çok iyi bildiği gibi An- talya'nın 1/25000'lik Nazım Imar Planı varfakat çev- re düzenine ilişkin 1/5000 ölçekli planı yok... Bayındırlık Bakanlığı, 1/25000 ölçekli planını, san- ki çevre düzeni planıymış gibi işleme sokup bunun üzerinden yetki kullanıyor. Üstelik hakkı olmayan böylesi biryetkiyi, 17 Ağustos'taki depremden son- ra yerel yönetimlerin imar planı yapma yetkisini Ba- yındırlık Bakanlığı ile Devtet Planlama Teşkilatı'na dev- reden 2 Eylül 1999 tarihli yönetmeliğe dayandınyor. Söz konusu yönetmelikte amaç, 17 Ağustos Mar- mara Depremi'nde altyapısı çöken ve üstyapısı yı- kılan bölgelerdeki yeniden yapılanmayı merkezi oto- FTipi Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün konuğu olarak dün Izmitte ve Kocaeli F Tipi Cezaevi'ndeydik... Henüz "hizmefe girmeyen yeni "tip'Me ilgili izlenimlerimizi salı günü aktaracağız... SESStZ SEDASIZ (I) NURİKURTCEBE ritenin gözetiminde planlamak ve deprem tehditi al- tındaki bölgelerin imar planlannda da gerekli düzelt- meleri yapmak... Antalya'da deprem olmadı... Antalya, deprem riski taşıyan bölgeler arasında yer almıyor... Antalya'da kent parkı olarak aynlmış orman ala- nının 18 delikli golf sahasına ve 200 yataklı turistik tesis alanına dönüştürülmesinin de depremle uzak- tan yakından herhangi bir ilgisi bulunmuyor. Dönemin ANAP'lı Orman Bakanlığı tarafından 200 yataklı otel inşaatı için bir holdinge tahsis edilen or- man alanının MHP'li Bayındırlık Bakanlığı tarafından bir kalem oynatmayla 2000 yataklı turistik tesise dönüştürülmesi de ayn bir konu. ANAP ve MHP'li belediye meclis üyeleriyle birlik- te holding için oy kullanan CHP'li başkan Kumbul, "Orası zaten bataklık" diyor. Çok doğru; bataklığın kokusu her yeri sardı! Iki evnak arasında 2 bin 678 yazışma Bakan adına Müsteşar Fikret Nesip Üçkan "olur" veriyor. Onay alındıktan sonra Alpay Pa- i sinli, yine aynı gün özel katemine bir yazı daha yazdırıyor. Istanbul Vali- liği'ne gönderilecek yazıda Pasinli, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Filiz Çağman'ın çalınan Kuran'ı teslim al- mak üzere Lefkoşa'ya gönderileceği- ni bildihp gereğini rica ediyor. Bu yazı için de Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün "dosya" konu- suna göre bir sayı yazılıyor: B.16.0. AMG. 0.63. 00.01.800. KIBRIS Ardından evrak çıkıştan bir numa- ra almıyor: 5162. Bu durumda Anıtlar ve Müzeler Ge- nel Müdürtüğü, Bakanlık makamına arz ettiği yazıyla, Istanbul Valiliği'ne rica ettiği yazı arasında geçen süre için- de aynı konuda tam 2 bin 678 yazış- ma daha yapmış oluyor! Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü Al- pay Pasinli, Kültür Bakanı Istemi- han Talay'a, Topkapı Sarayı Müze- si'nden çalınıp KKTC'de bulunan el- yazması Kuran'ın Lefkoşa'dan Istan- bul'a getirilmesi için müze müdürü Fıliz Çağman'ın görevlendirilmesi hu- susunu arz ediyor... Pasinli, özel kalemine "yaz bakalım" diyerek Bakanlık makamına sunula- cak metni yazdınyor. Yazının başına bir de sayı konuyor... önce Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün "dos- ya" konusuna göre bir sayı yazılıyor: B.16.0. AMG. 0.63. 00.01.800. KIB- RIS Sonra genel müdürlüğün evrak çı- kışından numara almıyor: 2484 Pasinli'nin "arz"ını, Müsteşar Yar- dımcısı Abdullah Dörtlemez "uygun" bulup "olur" için 30 Mayıs 2000'de Ba- kanlık makamına arz ediyor. Aynı gün ÇED KOŞESİ OKTAY EKİNCt 'Siyanürlü Ahtopof ve TÜBİTAK... Geçen haftakı ÇED Köşesinde (18/06/2000) Mîna Urgan'ı da anarken söz TÜBİTAK üyeleri- nin "siyanürle altına evet" de- dikleri rapora gelince, "tek tesel- limiz" demıştım; "hiç değilse sevgili dinozorumuzun bundan haberi olmadan" yaşama veda et- mesı... Böylece yorgun yüreğinin daha fazla sızlamaması... Mîna Urgan"ı da, Bergama köy- lülerinı de bu ülkenın "yûz akı" degerlen olarak gören bir okuru- muz dedı kı: "- Bergama'da da şu son Da- mştav zaferinden bu yana bir- kaç yaşlı köylümüzü vitirdik. Onlar da iyi ki şu TÜBİTAK raporunu falan duymadan ço- cuklarıyla, torunlarıyla veda- laştılar. Çünkü, içleri rahat ve huzur içinde öldüler..." Evet... lyı ki onlar da duyma- dılar, bılmedıler... • • • Başbakanhk Müsteşarhğı'nın TÜBlTAK üyelerınce hazırlanan bir rapora dayanarak; "Berga- ma'da yargı karan artık önem- li değil, siyanürle altına devam" karannı alması, sadece "çevre" için değıl, "demokrasi ve hukn- kun üstünlüğü" açısından da ül- kenın üzenne bir "kara bulut" gi- göstermeyebilırler?.. Günümüzde artık "bilim insa- njLÜdemek projelerin sadece "tek- nik" yanıyla ilgilenip, aynı pro- jelerin yasal, toplumsal ve "eük" yönleriyle birlıkte insan haklan, demokrasi ve hukukJa olan bag- lantılannı "göz ardı etmek" mi demektir?.. • • • Eurogold firması, Danıştay'ın "tesisini kapat ve çekü" dıyen ka- ranna rağmen, bu karan "uygu- lamayan" yetkililerden aldığı cesaretle aynı yasadışı tesisı "da- ha da geliştirmiş" ve bu kez "Başbakanlık" düzeyinde dev- lete yeniden başvurarak demiş ki: "- llave önlemler aldım. Siya- nürün riskini tümüyle yok ettim; böylece yargı kararındaki ge- rekçe de artık kalmadı..." Demek kı Bergamalı köylüler ve duyarlı yandaşlan eğer dava açmasalardı, Danıştay da Euro- gold'a verilen izinleri iptal etme- seydi, belki de 2 yıldır "riskli bir yöntemle" siyanür kullanılarak üretim yapılıyor olacaktı... Oysa aynı Eurogold ve Çevre Bakanlı- ğı, yine 2 yıl önce de Danıştay'a savunma verirlerken "her türlü önlem alındı, risk kalmadı" tü- ründen şeyler söylememışler mıy- tsergamahlar tarih yazddar, TÜBtTAK'çılar ise 'rapor'... bi çökmüş durumda... TÜBlTAK üyeleri, Eurogold firmasıtun Bergama'daki tesısle- nnde aldıgı "ilave teknik önlem- lerle" sıyanürün çevre ve halk sağlığına verecegi zarara yönelik "riski" tümüyle ortadan kaldır- dığma gerçekten inanabilirler... Ancak, yine aynı TÜBlTAK üyeleri. herhangi bir ülkenin de- ğil, "çağdaş demokratik ve hu- kuk devleti" olma hedefinı önem- semış bır ülkenın aynı zamanda "aydmlan" olarak, Danıştay'ın aynı siyanürle altın üretme tesısi- ne "hayır" demesine dayanak oluşturan "bilirldşi raporlannı" hazırlamış bilim insanlanyla da ne- den görüşme ve tartışma ihtiyacı- nı duymazlar?.. Benzer şekılde bu TÜBlTAK üyelen. sa> ısız uluslararası sözleş- meyle birlıkte, örneğın UNES- CO'nun Kültürel Gelişmenin Dün- ya On Yılı programında temel il- ke olarak benımsenen; "Halkla- rın kendi gelecekleriyle ilgili kalkınma projelerine etldn ka- tılımı, bu projelerin uygulana- bilmesi için olmazsa olmaz ön- koşuldur" kuralına nasıl saygı di?.. Şimdi hangi yüzle "ilave ön- lemler alındı" denilebiliyor?.. Bu kadarı bıle yine hem Euro- gold'un hem de Çevre Bakanlı- ğı 'nın, daha önce yüksek yargıya "yamltıcı bilgi" verdiklerini ka- nıtlamaya yetiyor. Peki, acaba şu "Başbakanlık Mûsteşarhğı" böylesıne açık bir "sabıkah söy- leme" şimdi nasü değer veriyor da TÜBlTAK'ı bile yine böylesı- ne bir "hukuk ve etik dışı oyu- na" alet edebiliyor?.. Bu yazının son sözü yine TÜ- BİTAK üyelerine... Keşke rapor- iannı yazmadan önce, Berga- ma'nın eski Belediye Başkanı Se- fa Taşkın'ın kıtaplannı. özelikle de "Siyanürlü Ahtopot"un serü- venini okusalardı... Böylece, bi- lerek ya da bilmeyerek "ahtopo- tunkollan" olmaktan da kendi- lerinı koruyabüırlerdi... NOT: Deniz Som 'un Antalya- Kundu köyündeki "Topkapı Pal- lace "la ilgili "serzemşleri " haf- taya ÇED Köşesi'hde yanıt- lanacak. . HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK r [email protected] HARBÎ SEMtH POROY [email protected] BULUT BEBEK MRAYÇIFTÇI TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 25 Haziran /?a?£&HMS/ BASL/IVM i§so'pe , $ Ş JT.OÜNV* SAt/AŞI SONUHDA, SOvyETLEJİ &R- LİĞİ VE A&D, YENİK JAPOfiJYA 'AJ/A1 IŞGA- ÜNPEKİ KD&E'Yİ PAYLAŞUtÇL/IGCH. 38. PA İ DE AME&fKA, PENET/M ALTtNA AHCAKDAMA SOUGA, İKİ KO^E'Yf BİRLEÇ- PBMEK İÇİN YAPliAN SEÇİMLER. SlRA- SINDA AMLAŞAAA2L/(C ÇIKT/. SEÇiMLBRi OENETÜYEC£K MDMİSYON, KU2EYE SO- OJIMAP/. BUHUN SONUCUNOA HEJZ İKJ KBSİM DE AY& ŞEÇJM YAPTI. /34-9'PÂ A&D,KUVVE7LE&Nİ GÜNEYDEM ÇEKSB.- KEN.StNlRC* ÇARPtÇMAUHZ 8AŞIADI VE KUZEYÜLE& /C££t£MEYE KOYULDULAB.. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Ne Vardı ki Bunda? Arabamı park ederken yanıma gelen sitemizir* bahçıvanı Hasan Efend''n i n . "Adam temize çıktı... " dedikten sonra, "arna biliyorduk zaten!" diye ekle^i mesi beni hiç şaşırtmamıştı. Türkiye Büyük Mille^ Meclisi'nde yapılan oylama sonrası konuştuğum on kişiden onu da aynı şeyi söylemişti Hasan Efen-^, di'den önce!... Yemekyediğim lokantanın garsonu; karpuz sergisindeki karpuzcu, karpuz seçen yaşfp adam, yolumun üzerindeki benzinci, telefonla ran^ devu aldığım göz doktorum, kısacası benden baş-=i ka herkes oylamanın nasıl sonuçlanacağını önceJ den bilmişti. Nitekim, site sakinlerine karşı saygısn nı hiç esirgemeyen bahçıvanımız bunu benim de bil-j diğimi varsayarak, "çoğul" bir ifade kullanmıştı. Ben de bozuntuya vermemiş, başımı sallayarak adama) "Hayıriı akşamlati" dileyip eve girmiştim. "Kamu vicdanı" denilen şey herhalde bu olmalıydı. Birbiri-1 ni hiç tanımayan, başka başka yerlerdeki insanlar,1 bambaşka bir yerdeki bambaşka insanlann siyasar iradelerini hangi yönde kultenacaklanna dair ortal* bir "kanaat" oluşturuyorlardı. ' Evde ister istemez düşünmeye başlamıştım. Ka\ mu vicdanına ortak olmanın bizim ülkemizde in- sanlan rahatlatan, kafalannı her daim salim tutan bir) yanı vardı. Sözgelimi ben şimdi evde, şu aynkotlu- ğundan niçin bir türlü kurtulamadığımı, niçin onlar gibi olamadığımı düşünürken, onlar büyük olasılık- la televizyonlarının karşısına geçmişler "Ponpon Kı- zın KatilAnnesi"n\, "PariakYalanlar'ı, "ölümcülDû1 şünceler"\ izliyorlardı. Belki de eşlerine, çocuklan- na bugün duyduklan en son kurt, güvercin, an te-' keriemelerini aktanyoriar, eğleniyorlardı. Benim gürr boyu kafamı kurcalayan sorulardan hiçbiri onlann' kafasını kurcalamamıştı. Her şeyin nasıl olacağını, nelerin olup brteceğini daha önceden bildiklerin- den, hiçbir şeyi merak etmiyorlar, dolayısıyla kafai lan zinde kalıyor, bedenen yorulsalar bile kendileri- ni akşama ben ve benim gibilerden daha sağlıklı ha-J zıriayabiliyorlardı. Televoleci sayısındaki olağanüs- tü artışı neye bağlayabilirdik ki yoksa... Düşündükçe kendime içertiyordum. Nasıl da dol; duruşa geliyordum ben? Bir yandan medya, bir yandan politikacılar.. kendimi kaptınveriyordum he^' men... Ne güzel söylemişti benzinci, "Siz ayda rri yaşıyorsunuz?" diye. Kamu vicdanının sesi, ortak ka- naatin sözcüsü olarak haklıydı, haklı çıkmıştı adamP Bu ülkede kimlerin kimlere neler verdiğini bilmiyof muydum sanki? "Verdiysem, verdim!" sözü bir ÇH vi gibi çakılmamış mıydı zamanında kafamıza? Öy-; le ya, verilenlerden hangi birinin hesabı sorulmuş^ tu bugüne kadar da, el kadar toprak parçasının he? sabı sorulacaktı şimdi!.. 779 bin 452 kilometrekare koca toprağın yanında 1.600 dönüm fidanlığın lafı mı olurdu? Gazetelerin verdiği tabak çanak gibi bir promosyondu bu. Adamlar fıdanlığı alıp kaçacak de- ğillerdi ya! Orada otomobil fabrikası kurup, mem- lekete döviz getireceklerdi. Ya Allah muhafaza, nük- leer santral kursalardı ne yapardık? Şükretmeyi, olanla yetinmeyi bir türlü öğrenemiyorduk. Başımıza ne geliyorsa, "mera/ctan gelmiyor muy- du hep? Artık aklımızı başımıza toplamalı, onca mer rak edilecek şey varken, olur olmaz şeylere kafa yor- mamalıydık. Garson Mustafa, bahçıvan Hasan Efendi, karpuzcu, karpuzcudaki adını bilmediğim yaş- lı adam, benzinci ve göz doktorum Hayri Bey kar- şımdaki olumlu örneklerdi. Onlan sözgelimi, tene- ke bankalara para kaptıran uyanık "offs/iore'cular için hazırlanan adam başı 20 milyarlık hükümet kı- yağı hiç mi hiç ilgilendinmiyor, dolayısıyla bunlann arasında kaç milletvekili yakını olduğuyla da ilgilen- miyorlardı. Almanya'da kapatılmasına karar verilen nükleer tesislerden kaçının Türkiye'ye kakalanaca- ğını ille de merak etmem mi gerekiyordu benim? Ni- çin onlar gibi yapamıyordum? Motorize katillere koJ kanat geren köhne Trafik Yasası değişmek için Mec- lis'te yıllardır sıra beklerken, aynı Meclis'in şipşak, hem de yirmi yıl öncesini de kapsayacak biçimde "öğrenci Affı" çıkarması da bir merak konusu de- ğildi onlar için. Öyleyse ben niye yenemiyordum merakımı? Sümerbank gibi Şanlıurfa'da özelleştiri- len devlet tanm tesisleri de özel ellerde batağa bat- mış, şimdi yeniden devletleştirilmesi gündeme ge- liyordu, ama Fatih Terim'in italya'da ne yapacağ^ Hakan Şükür'ün Inter'le anlaşıp anlaşamayacağı, yaz tatili için ara verilen televizyon dizilerinde olay- ların nasıl gelişeceği, Izmir Fuan'nda Bûlent Er- soy'un sahne kıyafetinin nasıl olacağı gibi önemfi konular varken, kıçı kınk birtesisin esamisi mi oku- nurdu allahaşkına?.. Hükümetimiz vermeyi uygun görmüş, adamtaf da almıştı fidanlığı. Ne vardı ki bunda? Oh be!.. Na 1 sıl da rahathyor insan! Sahi, bizim takım Amsteri dam'da ne yapar dersiniz, ha? ı I (Faks: 0212 - 723 8497) - - - - <-y BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Sakarya Ir- mağı üzennde birbaraj.2/Vü- cutta biriken azotlumadde... Israilparlamen- tosunda dört partiden oluşan mıllıyetçı sağ cepheye verilen ad. 3/ Tepesın- de püskülü olan,sdindırbı- çimlı bir baş- lık... Yiyecek ve kimi eşyanın sak- landıgıyer. 4/Tımus'un ^ plakaişaretı...Parola... 2 Yapısına girdığı sözcü- 3 ğe "yakışırşeküde" an- lamı katan sonek. 5/ Benzer, denk... Bir renk. 6/ Adale .. Bır 6 gösterme sıfatı... Bar- yum elementinin sim- gesi. 7/ Deneyimsiz.. Geleceği öğrenmek 1 2 3 4 5 r» O 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 U II • 8 111n1 amacıyla çeşitü şeylere bakarak anlam çıkarma. 8/ Bir uyaktan sonra yinelenen aym anlamdaki sözcük ve ek- lere verilen ad... Nazilenn politıkasmda Germen ırkın- dan kimselere yakıştırılan ad 9/Taklit sahte. YUKAR1DAN AŞAClYA: 1/ Üzerinde yazı da bulunan motıfli el sanatı üriinleri. II Edremıt Körfezı kıyısında tunstık bir yöre... tranlı- lara verilen ad. 3/ Bir tür jımnastik ayakkabısı... Üze- nnde aslan resmi bulunan eski Osmanlı parası. 4/ Uğ- raş... Tarih öncesıne dayanan efsane. 5/ Mezopotam- ya'dakunılmuş eski bır uygarlık.. Hastalıktan kurtul- ma. 6/ Bır soru sözü. Altının simgesi. 7/ "Oktay — ": Yazanmız... Yer çatlağı. 8/Çin'in para birimi... Avu- katlann bağlı olduğu meslek kuruluşu. 9/ Böbreküstü bezlerinin etkili maddesi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear