14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 MAYIS 2000 ÇARŞAMBA 14 JvUJ-Jİ U l t . kultur@cumhuriyet.com.tr Hitehcock'un *sakıncah'kaveleri•S •' Usta yönetmenin ölümünden 20 yıl sonra, birçok filminin sansüre takıldığı açıklandı 'Esrarengiz' yönetmen zaman zaman otokontrol oluşturmak zonında kahmş. Kültür Servisi - Yirmi yıl önce öl- mesıne karşın yarattığı 'özgün âne- ması'yla hâlâ Holrywood'un en çok tartışılan ve konuşulan yönetmenle- rinden biri. Saglığında hiç Oscar ödü- lü alamamasma karşın 29 Nisan 1980'dekı ölümünden sonra akade- mi tarafından 'onurlandınlan' ünlü Ingiliz yönetmen, kullandığı teknik- ler ve 'Hoflywood' dışı sineması ile hâlâ yeni nesil sinemacılann taklit et- tıği yönetmenlenn başında geliyor. Tabıi bu 'efsane'nin her dönemı güllük gülistanhk geçmemiş. Kameranın ar- dındaki yaşamı boyunca hemen hemen her fîlmin- de birçok problem ve en- gelleme ile karşı karşıya kahnış. Geçen ay Sklney Gotöe- ib'in editörlüğünde bası- lan 'Hitchcock'a Göre — — Hitchcock' kitabı, Como gölünde çektiği ilk fihninden bugün- kü o ünlü Hitchcock dilini yarattığı fîlmlerine kadar, ustanın sinema an- layışını yansıttığı yazılanndan ve karşılaştıgı 'engeJkmefer'den söz edi- yor. îşte birkaç örnek; 1965 yılında, ABD başkanlannın dev heykelleri- nin bulunduğu Rushmore dağında çekilen 'GiziiTeşkflat' filminde yönet- men, başrol oyuncusu Cary Grant'ın kaçış sahnesinde, Lincoln'un burun deliğine saklandığı ve hapşınk kri- zine tutulduğu bır sahne tasarladığı- nı belirtiyor "Bunun üzerine İçisle- ri Bakanhğı'ndan bir yetkili bu sah- neyi 'küçük düşürücü' bularakbana 'eğer Lincoln, Grant'ın burnunda film çekmek isteseydi acaba bu, Grant'ın hoşuna gıder miydi' diye sordu."... Bununlabitmiyor; yönetmenin 'Ti- tanik' projesi de denizcilik şirketle- ri tarafından uzun deniz yolculukla- nna çıkmak ısteyenleri olumsuz et- JL Xollywood kalıplan dışındaki sineması ile yeni nesil sinemacılann taklit ettiği yönetmen, kameranın ardındaki yaşamı boyunca hemen her filminde engellemelerle karşı karşıya gelmiş. kıleyeceği endişesi ile engellenmiş. Hitchcock anılannı şöyle aktanyor ki- tapta: "Dramatik bir senaryo ile Ti- tanik trajedisini yansırmak ve yeni inşa edâen gemilerin bu ola> dan son- ra çok daba güvenli yapıldıklannı göstermek istiyordum. Ancak deniz- cilikşirketleri olaym gerçekten yaşan- mıs dehşetini gözler önüne serince, in- sanlann arük deniz yolculuklanna çıkmayacaklannı düşündüler." 'Sapık' fılmını çekerken de birçok tehditle karşı karşıya kalan yönet- men, özeUikle de anneleri koruma ku- ruluşlan, banyo, temızlik malzeme- leri şirketlerinden çok çekinmiş ve se- naryo yazılırken bir otokontrol oluş- turmak zorunda kalmış. Kitaba göre Hitchcock, o günler- de basında sansürün, yapıtlannı ne kadar etkilediğinden söz ederken şunlan belirtiyor: "Ingütere'yedön- mek, maden ocaklanmn korkunçlu- ğu, Glasgow'daki gemi yapun tersa- nelerinesaldm ya da şebirdeki finan- sal çöküntü ve rüşvet üzeri- ^~~*~ nefümkryapmaktsterdiın. Ama bu konulann hiçbiri- nin sansürden geçebileceği- ni ummuyordum. Eğer ile- ride bu konuda biçbirçataş- mam obnazsa bunun suçu bana değiL devlete aJttir." Her filminde küçük bir karede bile olsa kendini gös- teren 'esrarengiz' yönetmen Hitchcock, 'Çok Şey Bilen Adam' filminde rehınelenn hapse- dildiği evin kuşatılması sırasında po- lise çay sunulan sahne yüzünden de çok eleştınlmış. Yönetmen "Busab- ne bana çoksıkmtı verdi'' dıyor ve ek- lıyor: "Sansürkurul^poKslerinetin- de silah ohnasuu istcmryordu. Ancak eskitüfekleri kullanabüeceğimize ama bunlann da gözükmemesine izin ver- mislerdi Ben de uzakta duran bir kamyondan tüfekJerin polislere dağı- ûküğı bir sahne çekerek bu sansüre karşı bir çözüm buldum." Küratörlüğünü Ali Akay 'ın yaptığı 'Doldurma-Boşaltma' sergisi Fransız Geçidi 'ndeki bir dükkânda Karaköy'de 6 hareketli' bir fikir şantiyesi S. RAYAN YtRMİBEŞ Karaköy, Fransız Geçıdi'nde yer alan bir dükkân alışık ol- madığımız türde bir sergiye ev sahipliğı yapıyor. Küratörlü- ğünü Ati Akay'ın yaptığı Seza Paker ve Fransız AnâbeDe Hu- bault'nun 'Doldurma-Boşalt- ma' adlı şantiye görünümü ta- şıyan enstalasyon çalışmalan 5 Mayıs'a dek 17.00-19.00 sa- atleri arasında C Blok No: 16'da izlenebilir. - Gdrdüğümfiz sergi, ensta- lasyon üzerine yazdıklannızı karşüanuyor gibL. ALİ AKAY - Karaköy, eski- den ben mallann doldurulup boşaltıldığı bir yer. Burada ise fikırler doldurulup boşaltılı- yor. Bir yerde herhangi bir in- sanın düşünmesi, sıkıntısını at- ması. Genelde park yerlerinde yapılan şeyler, onun için bir bank var. Bank en son yerleş- tirildi. Ondan önce havada ka- lan fikirlenn belli bir malze- meyle maddileştırilmesi, gün- celleştirihnesi söz konusu. Sa- natçının malzemesi, fikirleri- nin gösterdiği yer. Doldurulan veya boşaltılan alan bir özel mekân. Bir sanat dükkânı, ama galeri değil, atölye gibi bir yer. Satış yapılıyor ancak sahibi yüzde almıyor. Dış mekânla iç • "Karaköy, eskiden beri mallann doldurulup boşaltıldığı bir yer. Burada ise fikirler doldurulup boşaltılıyor. Bir yerde herhangi bir insanın düşünmesi, sıknıtısını atması." mekân arasındaki ilişkı, yerde gördüğünüz çim halılarla oluş- turuluyor. Buraya ilk girildi- ğinde öğlen saatindeki güneşin yansıttığı gölgelerin bakış nok- talanna göre halılar yerleşuril- di. Dışandan gelen enerji içe- ri alınmış oldu. Çünkü yapay bir parktan söz ediliyor. Aynı zamanda parklar kamu mekâ- nı oldugundan Karaköy'ün so- kağı içeri çekiliyor. Burası özel mekân. Dolayısıyla özel ve ka- mu mekânı arasında bir git-gel oyunu oynanıyor. Sanatçılar, doldurma-boşaltma kavramı üzerine Istanbul, Nantes ve Pa- ris arasında telefon, elektronık postave faksaracüığıyla konuş- malar yaptılar. Bu bir yatay şe- beke ağı. Mekânda da konuş- malar sonucunda maddileşen malzemeler yatay bir şekilde verildi yere. Yapılan yer ensta- lasyonu, çünkü yer yataylığın simgesi. Konuşmalann yatay- lığıyla enstalasyonun yatayh- ğı birbırine paralel oluşturulu- yor. Ressamm tuval üzerine koymuş olduğu boyalar gibı burada da çakıltaşı, tozu gibi malzemeler bir tür boya göre- vini görüyorlar. Tüm bu hare- ketler yerleştirilirken yapılı- yor. Farklan bu enstalasyonda izleyiciyle sanatçının yaptığı arasında etkıleşim olması. Tu- val boyandığında ona müda- hale yapma ımkânı yok. Bura- da enstalasyonu gezen kişi ken- di sanatsal verisini yerin üze- nndeki malzemeyle yeniden oluşturuyor. Dolayısıyla sürek- li yenilenen bir sanatsal faali- yet var. Herkesin yürüyüş tar- zı boya gibi ortaya atılan bu malzemeleri enformal biçim- de şekıllendırmeye başhyor. -Alarm lambalan, naylon se- petteki neon lambalan niçin kullaıukü? AKAY - Salonda yukanda neon lambalan vardı. Biri açık kaldı, ötekiler söndürüldü. Çı- kanlanlar sepete konulduğun- da bır pazar malzemesi haline dönüşüyor. Şantiye yapılıyor ya burada bir konstrüksiyon var. Üç alarm lambası var. Bi- ri dönüyor, diğer ikisi yanıp sö- nüyor. Bunlar aslında dışan- dan bakanı uyaran tehlike ışa- retlen. Bunlar hem tehlıkeyi ortaya koyuyor, hem mekânı aydınlatıyor. Kaldırma ve yeri- ne koyma eylemı söz konusu. - Dokiurma-bosaltma sergi- yi gezenlerin de içinde olduğu bir hareket- Duyduğumuzses- lerin içeriği nedir? SEZA PAKER - Evet, ge- zenlerle de hareket devamlı bir- birine kanşıyor. Ses, inşaat, martılar, çocukbahçesinın şar- kılan, tekerlemelennı yansıtı- yor. Beşiktaş Belediyesi'nin bankı da mekân-ses bağıntısı- nı kurmak ıçin kondu. Mekân içmde sökülen sepete konan lambalar doldurma-boşaltma hareketi. —• Süresi önceleri yadırganan yapımlar sağladıklan gişe hasılatıyla yeni bir 'moda' yaratmış durumda Uzun filmleri sevmeye başladık Başrolünü Juna Roberts'm üstkndiği Steven Soderbergb'in fumi 'Erin Brokovich' iki saat on dakika sürüyor. Kültür Servisi- Film dedi- ğin nasıl ohnalı; kısa sürüp her saniyesinde etkilemeli mi, yoksa her şeyi uzun uzun anlatmalı mı? Son dönem Hollywood'un tercihi uzun filmlerden yana; iki buçuk saatten üç saate kadar süren 'uzun film' modası, bütün dünya sinemalannı etkisi al- tına almış durumda. Bu yıl Cannes Fibn Festi- vaü'nde gösterilecek, Japon yönetmen Shjini'nin 217 da- kikalık 'Eureka', Assayas'ın üçsaatlık'DuygusalYazgılar', Tayvanlı yönetmen Yang'm 'A one and a two'sunun 173 dakikalık 'ktsalbbnıs versi- yonu',Çinli yönetmen Jiang Wen'in 164 dakikalık 'Du- ringtbeWw', LivUllman'ın yönettiği 155 dakikalık 'The FahbJess', Ja- meslvory'nın 140 dakikalık 'TheGoiden Bowl'f4bni ve VbftTMer'in B9<lakika va- at ettiği müzikali 'Dancer in the Dark' si- nema izleyicisinin ahşageldiği sürelerin çok daha üstünde yapımlar olarak göze çarpıyor. Uzun fıhn deyince yıllardır ak- la gelen ilk yapıt olan 222 dakikalık 'Rüz- gâr GibiGeçti' bu özelliğini çoktan 194 da- kikalık 'Tftank' fıhnine kapürdı bile. Kı- sa bir zaman öncesine kadar hem izleyici- Paul Thomas Anderson'm Tom Cnıise'lu 'Manohya'sı üç saat beş dakika. lerin ahşkanhklannı hem de sinema se- anslannı sarsan uzunluklan ile yaduganan fiteıkr, sağladıklan gişelîastlatı ile yentbir 'moda' yaratmış durumda; 'Yeşfl Yol' 3 sa- at 8 dakika, 'Manorya' 3 saat 5 dakika, 'Köstebek' 2 saat 40 dakika,'YetenekB Bay Ripley' 2 saat 25 dakika ile bunun en ıyi örneklerinden. Stanley Kubrick'ın en uzun filmlerinden 2 saat 40 dakikalık 'Eyes Wi- de Shut', Besson'm 'Jan D'arc', Norman Jevvison'ın 'Hurricane' ve Alan Parker'ın 'Angeia'nm KüDeri' de yılın başanlı ve 'uzun' filmlerin- den birkaçı. Alfred Hitchcock bir fıhn çekerken insanın fizyolojik ihtiyaçlanmn göz önünde tutulması ve fıhnin süresinin onu zorlamaktan kaçınma- sı gerektiğini belirtiyordu. Günümüzde ise Raoul Ru- iz, Proust'un 'YTtikZamanm Peşinde' serisinın son 300 sayfasından esinlenerek çek- tiği 2 saat 38 dakikalık 'Ye- niden Bulunmuş Zaman'ı sinemalarda gösterebiliyor. Fettıni'nin 60'larda çekti- ği 'Tatiı Hayat' (üç saat), Vîsconti'nin 'RoccoveKar- deşleri' (3 saat) ve 'Gattopar- do' (3 saat) ve kendi reko- runu kırdığı 'Ludwig' (4 sa- at) Jtalyan sinemasının en uzun fUmlerinin örneklen. Yönetmenin istediklermi ifade edebii- me gerekliliği bir kenara bırakılırsa bir film ne kadar uzunsa televizyonda göste- rilme şansı da o kadar azahyor. Birer saat- lik 10 bölümden oluşan Kieslowski'nin 'Dekalogiar'ı ve Reitz'in birinci bölümü 931 dakika, ikincisi ise 1.532 dakikadan olu- şan 'Heimat', 'uzun' televizyon yapımla- nnın en uç ömeklerinden. DEFNE GÖLGESİ TURGAYFJ§EK£| 'Hepiniz Bütün Bir Yepyüzü' Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde 18 Nisan'da açı- lan ve 27 Mayis'a dek sürecek olan "Yer Sarsıldı- ğında" (Depfem Dayanışmasında Dünya Yazar- lan) adlı sergiyı görürseniz, benzeri etkinliklerde ko- layca bulunamayan, giderek yitirdiğinizi düşün- düğünüz insanca biryanıntzın yeşerdiğini görecek- Cengiz BeWaŞ'ın önerisiyle Türkiye Yazariar Sendikası, yaşadığımız deprem acısını paylaşabil- mek amacıyla dünya yazarianna bir çağnda bu- lunmuş. Çağnda, "felakete uğramış insanlara seslenen istediğiniz dilde yazılı bir mesaj ve sizı yanlannda hissedeceklen bir anmalık" gönderilmesi isten- miş. Sergi, bu çağnya gelen yanıtlardan oluşuyor. Her biri uzun uzun bakma, düşünme ısteği uyan- dınyor; o yazılann, o yazılan yazan ellenn uzaklar- daki varlıklannı ve yakınlıklannı duyuruyor. Ve ser- ginin asıl amacı olan "yalnız olmadığımız" duygu- suyla doluyor içiniz. Beni en çok etkileyenler kişisel tanıklıkJar içeren iletiler oldu Sözgelimi, 1953 doğumlu Danimar- kalı şair Klavs Bondebjerg. 1988'de altı ay bo- yunca eşi ve ıkı yaşındakı oğluyla Türkiye'yi do- laştığını söyledikten sonra şu saptamalarda bulu- nuyor: "... hepsinden önemlisi, oradan geçip gidenya- bancılar olmamıza karşın günlük hayatlannın ka- pılannı açıp onu paylaşmamıza izin veren açık dü- şüncelilikle karşılaştık... Taze ve tedirgin ana-baba olarak çocuklarta il- gilenmenin hemen hemen evrensel olduğunu, 6e- nim oğlum, benim kızım gibi biraile bağı ya da ge- netik birsahiplenme olmadığını görmekten son de- rece mutlu olduk... Her yerde sokaklarda ve kah- velerde, oğlumuz eğlenceli birilgiyie hergün kar- şılaştıgı için insanlara güveni gelişti veyaşam mut- luluğu ile beslendi. Bana göre bu kollan açık enen'i Türkiye 'nin ger- çek başkenti ve gerçek merkezidir. Belki harita- larda işaretli değildir, ama ülkenin her köşesinde bulunabilır." Bu çarpıcı gözlem, bana da ülkenin gelecegine umutla bakmama katkıda bulundu. Susanna Tamaro'nun aktardığı tanıklığı ise 1966'da dokuz yaşındayken Friuli'de yaşadığı dep- rem deneyimine ılişkin: "Gece saat 9'du, evdeydim, eski bir yapının dördüncö katındaydım ve bırden tavan çöktü ve ayakta durmak imkânsızdı. Etrafımdaki her şey çökerken, -Duvahar, merdivenler, pencereler- kaç- maya başladım; herkes bağnşıyor ve ağlıyordu. 2000 kişi ölmüştü." Atatürk ve Nâzım Hikmet'ın yaşamöykülerini yazan Alman yazar Dietrich Gronau ise uzun mektubunda, 1998 Kasımı'nda krtaplanndan bö- lümler okumak üzere geldiği Bursa'dan dönüşün- de Yalova ve Izmit'ten de geçtiğini, Yalova'da bir kahvede bir ögrenciyle Nâzım Hikmet şiiri üzerine tartıştığını, Izmit'te bir otelde ise Atatürk'le karşı- laşmış yaşlı bir kamu görevlisiyle tanıştığını anla- tıyor. Depremden sonra ise Semiha Berksoy, kendi- sine şunlan söylemış: "Şımdı acımızı unutmak ve yardım etmek zorundayız. Felaket ve kaygı en üst düzeyde olsa da şarkı söylemeyi, yazmayı ve re- simyapmayı bırakmamalıyız. Maddi yardımlar ye- niden yapılanmaya yarar, sanat yüreklen güçlen- dirir ve yeni yaşama sevinçleh verir." Sergideyazarlann gönderdiği iletiler, imzaladık- lan kitaplar, kiminın kalemi, kiminin CD'si, kiminin desenleri var. John Berger ise hep boynunda ta- şıdığı ipek fularından bır parça kesip göndermiş, "Yüreğinızle hemen tanıyıvereceğiniz birşey" di- yerek. Bu sergi bana, kendimizi yeryüzünde yalıtılmış- lıktan kurtarma, giderek uluslararası insanlık aile- sinin bir parçası olduğumuzu anlamamızda da katkısı olacak bir çalışma olarak göründü. Sergiyi görme olanağından yoksun olanlar, Ya- pı Kredi Yayınlan'nca basılan, sergideki tüm ürün ve belgelerin yer aldığı Yer Sarsıldığında adlı ka- talogu kitapçılardan edinebilir ve asıllan kadar gü- zel basılmış ürünleri görüp okuyabilirler. Sonra da Arnavut şair Fatoş Arabi'nin dizeleri- ne inanabilirlen Sımsıkı sanl kendi sevgine - s Kendi inancına j ^ Düşmemek için! ' '" K Ü L T Ü R » Ç t Z l K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear