25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2S NİSAN 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Doktorlar Acil durumlar dışında doktorlar hastalarını randevu ile kabul eder. Randevunun doktorların çalışma -,düzeninde Snemli bir yeri vardır. Hafta sonunda ise sıra, doktorların kendileri için vereceği randevuda. Bu pazar, Istanbul Tabip Odası'nda kongre var. 14 bin800 üyesi bulunan Istanbul Tabip Odası'nda kongreye bugüne dek en çok 4 bin 200 kişi katılmış. Katılım yüzde 30'u bile bulmuyor. Doktorlar, kendi meslek örgütlerine duyarsız kalryor gibi. Hafta sonu, doktoriarın kendi randevularına gösterecekleri ilgi aynı zamanda demokrasiye verdikleri değeri de gösterecek! Bektroruk posta som©posta.cumhuriyetcom,tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Cumhurbaşkanı adaylığı için başvuru süresi gece yansı bitiyormuş... "Her çecenin bir sabahı vardırf" ürültü konusu yine gürültüye gitti... Içişle- ri Bakanı Sadettin Tantan geçen yıl oldu- ğu gibi bu yıl da eğlence yerlerinin çalış- ma düzenine ilişkin önemli bir adım attı sonra "turizm" adına bir gürültü koparıldı ve tas ile hamam eskisi gibi kaldı... Hakkâri ile Bodrum'daki eğlence yerlerini karşı- laştıran anlamsız benzetmelerin ardından gelinen son noktada Sadettin Tantan, "mevzuat hükümleri uygularur" diyerek asla uygulanmayan mevzuatı devreye sokup kenara çekildi... Oysa, kafalara so- kulması gereken "mevzuat" başkaydı: Ister belediyeden aldığı ruhsatla çalışsın isterse turistik işletme belgesi olsun hiçbir eğlence yeri sa- at 24.00'ten sonra "müzik" adıyla çevresindekileri rahatsız edemez! Lokanta, birahane, bar, meyhane, gazino, dansing gibi adı her ne ise her türlü eğlence yerinin kapanış saati ister belediye meclisinin kararı ve mahallin en GÜPÜItü büyük mülki amirinin onayı ile saat 03.00 olarak be- lirlenmiş olsun ister turistik işletme belgesine sahip olduğu için sabah 04.00'e kadar sürsün, hiçbir iş- letme saat 24.00'ten sonra dışarıya "gürültü" vere- mez! Bundan, saat 24.00'te müziğin kesileceği anlamı çıkartılmasın. Isteyen "dükkân"ı kapatıncaya kadar müzik yapsın fakat saat 24.00'ten sonra "bir gram ses" dışanya çıkmasın... Işte bütün sorun bu! Siz hiç, beş yıldızlı bir tatil köyünün içinde saba- ha kadar açtk diskoteğin, odalarda uyuyan turistle- ri uykulanndan uyandıracak şekilde işletildiğini gör- dünüz mü? Ama herhangi bir turizm beldesine gidin... Kaldı- ğınız tesis belediyeden ruhsath bir pansiyon ya da çok yıldızlı turistik bir otel olsun fark etmez, hemen yanıbaşındaki "ocakbaşı" ya da "bar" ya da "çay bahçesi" turizme hizmet adına istediği gibi gürültü yapma hakkına sahiptir! Tantan, turistik bölgelerdeki kaymakamlaratalimat versin, resmen "diskotek" olarak işletilen fakat bel- gesi olmayan tesislerin listesini istesin... ûylesine kabarık bir listedir ki bu, ama kimse gör- mek istemez! Hemen her turizm beldesinde işlet- meci belediyeden "bar" ruhsatı almış, "diskotek" aç- mıştır... Üstelik dükkânın her yanı açıktır! Yanıbaşın- daki dükkân da "bar" ruhsatıyla "diskotek" yapıl- mıştır... Işletmecilerin arasındaki rekabetin sonu, ses düzenini sonuna kadar açmaktır! Karışan olur- sa da silahlar konuşur! Teknoloji ilerledi, açık alandaki diskoteğin gürül- tüsü kendi "hava sahası"nda kalıyor. Türkiye ise tu- rizmde bile gürültüye pabuç bırakıyor! Hans Fransız eştyle biriikte bütün kışı Ayvalık'ta yelkenli teknesinde geçiren ve marinadan ayrılırken sintine basıp denizi kirteten Alman, şikâyet üzerine 50 dolar ceza kesileceğini anlayınca, "Konuyu buyütmeyin. Zaten gidiyoruz. Yoksa bir daha gelmeyiz" diye tepki gösterebiliyor! KVRTCEBE Yüksek Yerilim Hatta Erdinç UTKU Ipin ucu kaçtı; televizyonlar ıpe SCAPa gelmez dıziler yayımlıyor! Okulda taciz soruşturmasımn sonunda... Izmir'de bir lise... Okulun müdürü, iki eğitim çalışanınacinsel tacizde bu- lunmakla suçlanıyor... Taciz iddiası Milli Eğitim Bakanlığı'nayansıyor ve soruşturma konusu oluyor... Soruşturma sonundaü, tacize uğ- radığını öne süren iki kişi başka okul- lara sürülüyor. Olayla ilgili olarak mü- dür aleyhine tanıklık yapan bir müdür yardımcısı "idarecilikyapamaz" ceza- sıyla biriikte il dışında bir okula öğret- men olarak gönderiliyor. Soruşturma sırasında olayın görgü tanığı olarak ifade veren bir başka eğitim çalı- şanı da okuldaki görevınden alınıp başka bir okulda görevlendiriliyor... Okulda şimdi, müdürün soruştur- ma başlarken "Ben bir halt ettim, be- ni kurtann. Zaten emekli olacağım" de- diği konuşuluyor. 'Demiryolcuların lisesi yeniden açılsın' 1942 yılında açılan ve 1998 yılında son mezunlarını verip "tasarruf" ge- rekçesiyle kapatılan Eskişehir'deki TCDD Meslek Lısesi'nin yeniden açıl- masını istiyor mezunlar derneği: "Demiryollanna orta kademe yöne- tici yetiştiren okulda 1997 yılı itibarıy- la bir öğrencinin maliyeti 515 milyon lira iken kurum dışından bir kişinin eği- timi için açılan kurslarda maliyet 1.5 milyar lirayı buluyordu. Kendi değer- lerimize sahip çıkalım." Kopku Ekonomisi OSMAN ÇUTSAY FRANKFURT - Bir nedeni olması gerekırdi ve aslında ilk bakışta bile, bunun birden çok daha fazla nedeni oldu- ğu görülebiliyordu: Avrupa Konseyi ParlamenterlerTop- lantısı'nda, 5 Nisan 2000 ta- rihinde, bir karar alındı. Karar- da, 41 üye ülkenin parlamen- terlerine çağnda bulunularak, yolsuzluğun herçeşidiyle acı- masız bir mücadele sürdü- rülmesi istendi. Neden? Herhalde eski CIA Başka- nı'nın 7 Mart 2000'de, Was- hington'da, ABD'nin, Avru- palı müttefik ekonomilerini de yıllardır casusları aracılığıyla ızlediği ve bilgiler topladığını itiraf ederken söyledikleri yü- zünden değil: özellikle ulus- lararası ihalelerde, Avrupalı şirketler, eski CIA Başkanı Ja- mes VVoolsey'e göre, rüşvet ve yolsuzlukta o denli ileri git- mişlerdi ki bu artık "ulusalbir karakter" halini almıştı. Eko- nomi casusluğu, muhtemelen bu nedenle gerekmişti. Rüşvet, ulusal karakter olur mu? Bu, üzerindetartışılabilirbir konu, ama üretim maliyetle- rini arttırıcı bir özellik taşıdığı kesin. Yoksa ABD, neden müttefiklerini ajanları aracılı- ğıyla izlesin ve teknolojik sır- lannı elde etmeye kalkışsın?.. Ulusal parlamentolar, yol- suzlukla mücadele edecek "son kaleler" olarak bizzat bu mikrobun pençesinde çırpın- yorsa, yapacak pek bir şey kalmıyordu. Bu umutsuz vur- gu, kararda da yer aldı. Tersinden gitmek mümkün: Eğer bir kurum, Avrupa Kon- seyi, devlet kuruluşlannı say- dam ve sorumluluk bilinci için- de çalışmaya, yolsuzlukla mü- cadele etmeye ve yolsuzluk- lann aydınlatılmasını sağla- maya çağırıyorsa, Hamlet'i hatııiamamak mümkün de- ğil: Demek, "Danimarka dev- letinde çürüyen bir şeyler var." Avrupa Konseyi, siyaset sı- nrfının gelir ve gider kalemle- riyle, milletvekili ve diğer po- litikacı gelirlerinin bir dökü- munün çıkanlmasını, çıkar bağlantılannın açıklığa kavuş- turulmasını da istedi. Partile- rin gelir kaynakları ve seçim kampanyalannın finansmanı- nın kamu denetimine daha fazla açılması istendi. Bunlar, çok cîddi itiraflar- dır. lyi de, neden? Daha doğrusu, neden şim- di? Politika başta olmak üzere, bunun birçok yanıtı var. Biz e-konomide kalahm: Avrupa Briiği ekonomisi, dünya eko- r>omisinin motoru olma iddi- as taşıyorsa ve taşıyacaksa, buzı alanlarda ve sektörler- dk yeni atılımlara girmek ve maliyet kalemlerinde indirim- ler sağlamak zorunda kala- c Ektır. Bu kadar çok ülkeli bir e4onomide ülkeler, sektörler ve iktısadi birimler arasında- ki çıkar çelişkileri, bir başka ifadeyle dengesiz büyüme, kanserojen hücreleri andır- maktadır ve piyasa mekaniz- masının, sadece kitaplarda varolan tasfiye araçlannı ye- tersiz bırakmaktadır. llkçağda da, ortaçağda da her şey kolaydı. Efendi ile kö- le, toprak sahibi ile serf ara- sındaki ilişki biraz ilahi birya- na sahipti ve ortada gözle gö- rülür şekilde aşağıdan yuka- nya doğru bir artık değer akı- mı vardı. Bu, son derece açık, bugünkü deyimle "saydam" bir ilişkiydi. Kapitalizm bu saydamlığı, değer aktanmıyla ilgili meka- nizmaları "daha ince" bir ha- le sokarak ortadan kaldırdı: Üretenle ürünü ve bu ürüne son aşamada sahip çıkan ara- sındaki ılışkıler ağı, çıplak göz- le görülemeyecek kadar iç içe girmiş bulunuyor. Onun için sektörler yeni uz- manlar yetiştiriyor ve bu uz- manlar sektörlerinin özel di- lini kullanarak pazar peşinde koşuyor, "kâr ve rant realize ediyortar." Bunun yöntemle- ri de üretim maliyetlerini faz- la yukarı çekebiliyor. Zaten karmaşık iktisadi iliş- kilerin üzeri, son 20 yılda ol- duğu gibi, neoliberal slogan- larla da örtülür, bir McDo- nald's toplumu ve yaşanan topluma tapan insanlar yara- tılırsa, ekonomideki aşağıdan yukanya doğru olan bu ada- letsiz kan aktarımını kim an- lamak isteyecektir? Kime, ne anlatabilirsiniz? Iktisat gazeteciliğinde kala- hm: İki tip ortaya çıkmış de- ğil midir? Bir: "Vâsasın borsa ve yeni dünya düzeni, yaşa- sın menkul değerler; kahrol- sun kamu ekonomisi, toplum ve emekten yana dinozoriar" diye bağıran ezici çoğunluk. İki: "Iktisat, karmaşık ve eme- ğiyle geçinen insanlann aley- hine gelişen bir oyun halini almış olabilifBizim görevimiz topluma, bizi ne kadar dinler- se dinlesin, sürekli olarak bu ilişkilerin içyüzünü anlatmak- tadır" diyen azınlık. Hamlet, ihanetin ve çürü- menin karşısında "Danimar- ka devletinde çürüyen bir şey- ler var" diye ağlıyordu. Dos- toyevski, çok değil 120 yıl kadar önce, "Hepimizherke- sin karşısında her şeyden so- rumluyuz" diye inliyordu. Yukandaki birinci tip ikti- satçılarve "iktisat gazetecile- ri", "Çürüyen hiçbir şey yok. Ayrıca herkoyun kendi baca- ğından asılır" diye bağınyor- lar. Çoğunluktalar. Olabilir. Ikinci tip azınlıktadır. "Crash" sadece borsalara özgü bir sürecin adı değil. Azınlıkta kalmak da, aydın iktisatçıların kaderi değil. Bir de, belki de, bundan korkuluyor. Avrupa Konseyi'nin kararı, "korkunun siyasal iktisadi "na iyi bir örnek kabul edilebilir. HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakCa turk.net ÇİZGÎLİK KÂMİL MASARACI TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 26 Nisan "UMART'/N GET/RDİĞİ S/K/YÖNET/M.. f&ff'pe 8UGÛN, OUSÎK İLPE SIK/YÖNETİM İLÂN eOİLPİ. 1368"PEM SOHKA, Tû&ciYE 'MM, 6it>€BEt: KANLI Ö8SÛT ÇATtŞMALA&UA SAHNE OCPIASÜ SIRALABPA, GEHSLKLieMAY 8AŞKAN/ VE fOJVVer £DMCfmNLAe/,aiM- HURSAŞKANINA BM MUHTIRA VE8MİŞTİ. 12 MABT 19?r'PEKİ Su OCAY, DEMİBEL HüKÜMeTİ'NlU GTVHSMM NEPEN OLMUŞTU. KfSA ÇlHDEj CHP'PEAJ AYRlLAN NlHAT ERİM BAŞZANL/ğlNM, TABAFSI2- LIĞI SAVUNULAN BİR HÜKİMAET tOjeULDU- E/ZIM HÜtUJtoET/'MiM ILK t'Şf PE, StKtYÖMETİM İLÂN ETMEK OLDU- VATAN VE CUMHUeİ- YETE YÖNELİK. SÛÇLÛ VE EYLBMÜ Bİ/i KALZJŞMA OLPUSU 1RAM YE/Jİ HÜKÜMEr, SU&YÖNETİM KARAgl \SE/Ş*1/ŞTr.S//arâ- METİM İLÂN EDİLEM İLLER; ÎSmNBUL, AN&USA, /ZMİg, APAAfA, ~ ESKİŞEHİR, KOC4ELt,SA/64£V4, Z.ON6ULPAK, HArAY, DiyAIZ- 8AK.IR, SİİKr'rİ. EYLÛL AYIH/PA. ANAYASANIN 124./MAPP£- SL 1486SAYIU YASAYLA PEĞİŞTİfZİLEKEk:; YAYGIN Ş/PPEr EY1MMIM&YLE İLSİLİ 8ÖLÛM "--"•—•«-"» T.C. BEYKOZ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1999/519 Nurgûl Topal vekili tarafından Hasan Topal aleyhine açılan boşanma davasımn yapılan duruşması sırasında, davalı Hasan Topal'ın Sanayi Mahallesi, Teknik Sokak, No: 7, (amcası Halil Toprak eliyle) Kâğıthane/ Istanbul adresinden ve Yukan Dudullu, E>oğanevler Caddesi, Şafak Sokak, No: 32, Yukandudullu, Ümraniye/lstanbul adreslerinden duruşmanın bırakıldığı 15.05.2000 günü. saat: 11.00'de mahkememizde hazır bulunması ya da kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yokluğunda karar verileceği hususu dava di- lekçesı yenne kaım olmak üzere ilanen teblığ olunur. 17.04.2000 Basın: 21345 PANO DENIZ KAVUKÇUOGLU Yanlış Yerde Pes Etmek Içişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan'ın kent merkezlerinden kıyı şeritlerine kadar ülkeyi saran gürültü kirliliğine "Dur!" demek amacıyla uygulat- mayı düşündüğü yasal önlemlere karşı "turizmci- /er"in kopardıkları yaygara, kendileri açısından an- laşılabilirbirşeydi. Gürültüyü, yaptıklan "iş"in vaz- geçilmez bir parçası olarak bellemışlerdi. Yaklaşım- ları, Brezilya, Meksika, Tayland gibi parasal altya- pısı genelde "kara para" üzerine oturmuş benzer "turistik" ülkelerdeki meslektaşlarından pek farklı değildi. Gelir dağılımının adaletsiz olduğu, varsıllarlayok- sullar arasındaki uçurumun giderek derinleştiği, orta sınıflann ortadan kalktığı, paranın hukukun, in- sanca yaşama hakkının önüne geçtiği birçok ülke- de olduğu gibi Türkiye'de de turizm "halka rağmen" bir sektör haline gelmişti. Turizmciler yerii halkı, tekerierine çomak sokan, hiç olmasalar çok daha rahat edeceklerini düşündükleri "zarahı unsuhar" olarak görüyorlardı sanki. Onlar için para getirecek her yer "turistik" bir alandı. Gözlerini kırpmadan kı- yıları betonlaştırabıliyor, doğayı, yeşili, maviyı acı- masızca yok edebiliyorlardı. Ege'nin, Akdeniz'in- kıyıları, orman ıçleri; Istanbul'un neredeyse tümü "turistik tesisleşme" adına geri dönüşü olmayan yı- kımlara uğramış, kimlik değiştirmişti. "Aman yapmayın! Durun!" dediğinizde hemen celalleniyorlar. "Yoksa senturistgelsin istemiyormu- sun?.." diyerek sizi korkutmaya, susturmaya çalı- şıyorlardı. Istanbul'un birçok semti gibi Boğaz'ın iki yakası da yaz aylarında gürültüden oturulamaz, uyunamaz hale gelmişti. Üstelik Laleli hariç bu semtlerdeki, bu kıyılardaki eğlence yerlerine yaban- cı turist hiç gelmıyordu! Turizmcilerin ileri sürdük- leri, "Sonra turist gelmez!" gerekçesinin en azın- dan Istanbul'da inandırıcı hiçbir yanı yoktu. Masa aralannda "başka hayatlar"a özlem duyan yoksul varoş kızlannın pazarlandığı, tuvaletierinde koka- incilerin cirit attığı bu "Türk Türk'e" eğlenilen pa- halı mekânlann müdavimlerı, üzerierindeki saman kokusu hâlâ çıkmamış yeni yetme burjuvazimizin cepleri paralı zontalanydı genelde. Yaygara da as- lında bunlar için kopuyordu... "Sonra turist gelmez!.." Her yıl nüfuslarının bil- mem kaç katı turist çeken Amsterdam'da, Ham- burg'da, Roma'da, Paris'te, Londra'da "Sf. Pauli", "Pigalle", "Soho" gibi özel semtler dışında gece yansından sonra müziği çevreyetaşan, insanlan uy- kusundan eden tek bir diskotek, tek bir bar gös- teremeyeceklerini bile bile yalan söylüyordu tu-, rizmciler. Ama buna karşılık dünyada "gürültü tu- rizmi" denilen şey de vardı gerçekten. Avrupa'da birçok ülke kıyılannın, adalarının bir bölümünü bu tür turizme açmıştı. Sözgelimi Italya'nın Adriyatık kıyılanndaki Reggio-Rimini şeridi, Ispanya'daCos- ta Brava kıyılan, Mallorca Adası'nın bir bölümü, ki- mi Yunan adalan "gürültü doyumsuzu" turistler için bulunmaz bir cennetti. Buralarda insanlar gece sa- baha kadar bağınş çağırış eğleniyorlar, gündüzle- ri ise uyuyoriardı. Neler yaşayacaklannı, nasıl ya- şayacaklannı önceden bilerek geldikterinden, ne mü- zik, ne klakson sesi, ne de sarhoş naralan rahat- sız ediyordu onlan. Bizde ise kentlerde de, kırlarda da, kıyılarda da nasıl yaşayacağımızı, ne zaman uyuyup ne zaman uyanacağımızı "turistik tesis işletmecilen" belirliyor- du. Kuruçeşme'de çalan müziği Kuzguncuk'ta din-. leyebiliyorduk örneğin. Yaşadığımız kentin cadde- leri -Bağdat Caddesi gibi-, geceleri yanş pistine dö- nüyor, biryandan kulakları tınmalayan fren sesleri, öte yandan adım başı açılan barlardan dışarı ta- şan "hip hop "lar, kime lanet okuyacağımızı bilemi- yorduk. Fuhuşun, uyuşturucunun, batakhanelerin, barlann, diskoteklerin bulunduklan kentlerin özel yaşam mekânlanyla böylesine iç içe olduğu baş- ka bir kente rastlanmtyordu Avrupa'da. Levent'te, Etiler'de, Laleli'de, Fenerbahçe'de o güne kadar sessizliğıyle övündüğümüz apartmanımızın altın- daki mağaza bir hafta içinde gürültülü bir "bar"a, kaldınmımız ise işlek bir otoparka dönüşüveriyor- du. Karşı koyamıyorduk. Her yeri Beyoğlu oluyor- du Istanbul'un... Eğlence ile işkence birbirine ka- rışıyordu bu kentte... Sayın Sadettin Tantan'ın gürültü kirliliğine karşı önlem girişimi kent kültürü boyutunda bir başlan- gıç olabilirdi en azından. Öğreniyoruz ki, pes et- miş Sayın Tantan. Eğer öyleyse, yanlış yerde pes etmiş... (Faks:0212-723 84 97) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Aynı adlı bitkiden elde edilerek baha- rat olarak kul- lanılan toz. 2/ Kanşık renk- li... Osmanlı- 5 lar döneminde Roma kentine verilen ad. 3/ Kale duvarla- rında iç yanı geniş, dış yanı dardelik... "Şimdi - ~ bir serv-i simindir 1 suda" (F.N. Çamh- 2 bel). 4/ Ad ya da nu- 3 mara çekilerek oyna- 4 nan şans oyunlannın 5 genel adı. 5/ Bir işi yerine getirme... De- -, nizayısı da denilen bir foktürü.6/"Günbit- ti, ağaçta — söndü / Yaprak ateş oldu, kuş da yakut" (Ahmet Haşim)... Borsada, kesin vadeli değerlerin kuru ile primli de- ğerlerin kuru arasındaki farka verilen ad. 7/ Müs-- tahkem yer... Yapmacıklı davranış... Nikelin simge- , si. 8/ Tip dilinde frengiye verilen ad. 9/ Büyûk sı- çan... Israil yapımı bir tür tabanca. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ "Dost, metres" anlamında argo sözcük. II Bir göz rengi... Gevrek bir elma türü. 3/ Dövülmüş pi- rincin şekerli suda haşlanmasıyla yapılan tatlı... Demirin simgesi. 4/ Çin ve Japonya'da oynanan bir strateji oyunu... Bir şeyin erebileceği uzaklık, men- zil. 5/ Yunan mitolojisinde güzel sanatlann dokuz perisinden biri... Ispanyollann sevinç ûnlemi. 6/ Pulculuk. II Işaret... Üzerine yazı yazılan tabaklan- mış ceylan derisi... "— sesi ve kanat şakırtısından / Billur bir avize Bursa'da zaman" (A.H. Tanpı- nar). 8/ Yoğurttan yapılan içecek. 9/ Istanbul'daki Bizans kiliselerinin en tanınmışlanndan biri.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear