Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
21 NİSAN 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur(o cumhuriyet.com.tr 15
Bruno Dumont'nun Altm Palmiye'li ikinci filmi önce festivalde sonra sinemalarda
CUMHUR CANBAZOGLU
4
Insaııl]k
9
Festivalde bugünün progra-
mında bol ödüllü iki film öne
çıkıyor. Birincisi Bruno Du-
mont'nun İnsanlık'ı. Geçenyıl
tsa'nın Yaşamı (La Vie De Ce-
sus) adlı ilk uzunmetrajlı çalış-
masını bizim seyirci festivalde
izleme olanağı bulmuştu. Bu
yıl ise aynı yönetmenin ikinci
filmi İnsanhk(UHumanite) Av-
rupa'da büyük polemikler ve
çekişmelere neden olduktan
sonra 19. Uluslararası İstanbul
Fîlm FestivaH'ne de uğruyor.
Bugün Emek sinemasında
gösterilecek filmin konusuna
geçmeden, etrafında ne gibi
olaylann yaratildığını anlata-
hm kısaca:
Geçen yıl Cannes Film Fes-
tivali'nde bu filme jüri büyük
ödülü, en iyi erkek ve en iyi ka-
dın oyuncu 'AHın Pabniye'leri
verilince tören gecesi salonda
büyük protestolar yaşanmış ve
jürinin o kadar iyi film arasın-
da böyle 'sıradan' bir çalışma-
yı kolladığını iddia edenler or-
talığı birbirine katmışlardı. Er-
tesi gün Fransız basınının bü-
yük bölümü de aynı görüştey-
di.
Iddialara göre DavidCronen-
berg'in başkanlığı üstlendiği
jüri, yaratıcı sinemaya, eğlen-
celi filmlere, özel efekt harika-
sı çalışmalara tavır koymak
amacıyla böyle bir filmi birin-
ci seçmişti ve politika yapmış-
tı.
Aynca oyuncu olmayan oyun-
culara da ödül verilmişti. Ger-
çekten de bu filme kadar Seve-
rine Caneete bir işçiydi, Em-
manuel Schotte de eski bir as-
ker...
tçinde küçük kıza tecavüz
sahnelerinin de bulunduğu dört
dakikalık bölüm Itarya ve Japon-
ya'da sansürün gazabına uğra-
yıp kesilmişti. Filme yaş sının
getirilmeden bu tip bir uygula-
ma yapılması da yine Ban 'da bü-
yük yankı uyandırmıştı...
Gefelim yakında Türkiye'de
ticari sinemalarda da gösteri-
me çıkacak 'olay film'in konu-
suna; bir kazada eşını ve çocu-
ğunu yitirmiş, otuz yaşında bir
komiser fabrika işçisi seksi
komşusu Domıno'ya tutkun-
dur. Ancak Domino, kaba sa-
ba Joseph'e âşıktır. Komiser
Pharaoh'nun yaşamı sıkıcıdır
ve karakterine hiç uymayan bir
işle ekmeğini kazanmaktadır.
Sabit planlar, sessizük. terk
edilmiş kumsallar, 'uzun ba-
laşlar'... Psikoloji eğitimi al-
mış Dumont'nun ikinci filmi
gösterişten uzak, zor izlenen
bir çalışma.
Oscarh 'erkek kız'
Günün merakla beklenen
filmlerinden diğeri de Erkek-
ler Ağlamaz(Boys Don't Cry).
1993 te ABD'de geniş yankı
uyandırmış, gerçek bir öykü,
sıra dışı bir 'çift cinsiyetii' ya-
şam, karmaşık aşk üçgeni ve
cinayet... Bir kız olarak doğan
Teena Brandon bir kız olarak
doğmuşturama, artık erkek gi-
bi yaşamak istemektedir. Neb-
raska'daki küçk köylü kasaba-
sı Falls City'e ulaştığında kısa
saçlanyla, kareli gömleğiyle ve
Brandon Teena yaptığı adıyla
kendıni erkek olarak tanıtır in-
sanlara.. ve kısa sürede sevecen
tavırlanyla, masum davranış-
lanyla oranın kadınlannı ade-
ta fethedes. Ancak bu yalan bir
süre sonra ortaya çıkar ve Bran-
don ya da eski adıyla Teena bir
çiftlikte ölü bulunur...
Bir kadın travestinin erkek
gibi yaşamak istemesinin a'r-
dında ne gibi beklentiler, öz-
lemler ya da psikolojik dürtü-
ler vardır? Kadın yönetmen
Kimberly Peirce, suçlulan ya
da suçlusu daha ortaya çıkma-
mış gerçek bir cinayetten ve öy-
küden yola çıkarak Erkekler
Ağlamaz'da bunu araştınyor.
Festival dışında da sinemalar-
da gösterilecek yapıt için tam
beş yıl on bin sayfalık iddiana-
me ve yüz kadar şahitle konuş-
tuktan sonra çektiği film baş-
roldeki Hilary Swank'a bu yıl
art arda Altın Küre ve En iyi Ka-
dın Oyuncu Oscan getirdi...
Günün diğer filmlerini de kı-
saca tanıtalım; Emek'teki Bü-
yficü Simon, artık yakından ta-
nıdığımız Ildiko Enyedi'nin son
çalışması. Bir efsaneden yola çı-
kıp bugünün Paris'inde bir bü-
yücünün ilginç masalını anla-
tıyor Macar yönetmen...
eçen yıl
Cannes'da
İnsanlık'a üç
büyük 'Altın
Palmiye' verilince
büyük protestolar
yaşanmış ve
jürinin böyle
k
sıradan' bir
çalışmayı
kolladığını iddia
edenler ortalığı
birbirine
katmışlardı.
Atias-1 'infilmiÇocukbrGe-
ri Döner, festi\ alin bu yıl ki us-
talanndan Kkano'nun dostluk,
özgürlük, haylazlık üzerine bir
öyküsü.
Atlas-2'de genç Italyan yö-
netmen LucaGuadagnino'nun
Tflda Sninton'la çektiği bir 'ger-
çeköykü
1
. Canlan sıkılan Lond-
ralı iki genç kız biradamın bo-
ğazını kestikten sonra okullan-
na dönüyor ve cinayetin yaşam-
lannı nasıl etkileyeceğini me-
rak ediyorlar!
Bu salonun ikinci filmi Ge-
cenin Yollan'nda elli beş ya-
şındaki Walter, birdenbire iş-
siz kalmıştır; bu onun için bü-
İSTANBUL FİLM FESTİVALİ I\IDE BUGUN
• EMEK'te 12.00 ve 19.00'da 'Büyücü Sinıon', 15.00
ve 21.30'da 'İnsanük'. (293 84 39)
• AFLAS lde 12.00 ve 19.00'de 'Erkekler Ağtamaz',
15.00 ve 2i.3(Fda 'Çocuktar Geri Dmer'. Û52 85 76)
• ATLAS2'de 12.00'de 'Kahramaııiar'. 15.00'te
'Gecenin Yollan', 19.00'da 'Kontrol Noktaa', 21.30'da
'Kumpanya'. (252 85 76)
• ALKAZARda 12.00 ve 19.00'da '1999Madefctae',
15.00 ve 21.30'da 'Yankesid'. (293 24 66)
• BEYOĞLU'nda 12.00 ve 19.00'da 'J«cques
Defcon+David Cronenberg', 15.00'te
'Hummadruz+Beni Sevdiğm Gön' \e 21 30'da 'Herkes
İnsin+Boran+Öz'. (251 32 40)
• REKS'te 12.00'de <Öteki\ 15.00'te 'Kodes',
'Seninle ya da Seosiz". saat 21 30'da 'Mirane
(Dogma 3). (336 01 12)
yük darbedir... Andreas Kle-
iroert'in filmi boynu bükük aşk
ve bir adamın ruhsal dengesi-
nin günden güne bozulmasını
anlatıyor...
Alkazar'daki 1999 Madele-
ineon yıllık yaşamın on tane fil-
mi. Bouhnik, 2009'a kadar, sü-
rekli değişimlere sahne olacak
yaşamımıza daha şimdiden şa-
hitlik yapmayı deniyor...
Diğer film Yankeski Bres-
son'un beşinci uzun metrajlı
çalışması. Çok hafif de olsa
Dostoyevski'nin Suç ve Ceza
adlı yapıtından esinlenerek ya-
zılan senaryo, kendisi gibi ye-
tenekli insanlann kanunlann
üzerinde hareket edebileceğine
inanan yankesici Michel'in bü-
yük hayal kınklığı ve yalnızlı-
ğmı anlatıyor Filmdeki diyalog-
lann Jeanne Cocteau tarafın-
dan yazıldığını iddia edenler
oldu, ama kanıtlanamadı bu sav.
BeyoğJu sınemasının ilk fil-
mi Jacques Doillon-David Cro-
nenberg, bir dönemin en göz-
de Fransız yönetmenlerinden
Doillon'un sinema teknigi üze-
rine, yine kendinin katılımıyla
kendi ağzından anlatılmış yan
belgesel bir çalışma...
Insan haklan bölümü
Hummadruz ise festivalde
yanşma dışı yer alan yerli bir
film. Yönetmen Hasan Kara-
cadag, 1997'de ailesıyle birlik-
te intihar eden Cumali *nin ger-
çek öyküsünü anlatıyor. Aynı se-
ansta Cbe Guevara mitinin ar-
dındaki gelişmeleri yansıtan
Leandro Katz'ın Beni Sevece-
ğin Gün adlı yapıtı da gösteri-
lecek. Son seanstaki Toprak,
göçten sonra köpeğiyle köyde
kalmış yaşlı adamın öyküsü.
Insan haklan bölümünden 27
dakikalık bir çalışma.
İkinci film Boran, Hüseyin
Karabey'in 'kayıplar' üzerine
bir çalışması. ÜçüncüfilmHer-
kes tnsin ise Batı'da sık yaşa-
nan bir olaydan yola çıkıp po-
tansiyel suçlu yabancılann du-
rumunadikkatcefcet! bir Fran-
sız filmi.
Kadıköy Reks'in programm-
da YusufŞahin'in Öteki'sı (Fes-
tival seyırcisı bu film için iki-
ye aynlmış durumda. Ya çok
beğenildi ya da hiç sevilmedi),
Bouhnik'in hapishane şarklan-
nı işlediği Kodes, VVınterbot-
tom'un genç bir çiftin ilişkisin-
dekı sarsıntılan anlattığı Senin-
le Ya da Sensiz. Danımarkalı
'Dogrnaalar'dan Kragh-Jacob-
sen'in yuppie camiasını eleş-
tirdiği Mifune (Dogma 3).
• Gerçek 'Tatlı
Bela' Erin
Brockovich,
"Verdiğim çaba
sonucu çok para
ve ün kazandım.
Ama asıl 'ben'i
feminist bir ikona
ya da gerçeküstü
kahramana
çevirmelerine izin
vermedim" diyor.
Roberts'ın cırkasındaki
'gerçek' kahmman
Kültür Servisi - Yönetmenliğını Ste-
ven Soderbergh'in yaptığı 'Erin Brocko-
vich' filmının başansının arkasında. ne-
hirleri. sulan atıklanyla kirleten şirket ve
fabrikalara karşı savaş açmış gerçek bir
kadın kahraman var Erin Brockovich. Bir
mühendis ve gazeteci kızı. Kansas do-
ğumlu 39 yaşındaki Brockovich filmin
senaristi Susannah Grant ıle aynı fizyo-
terapıste gıderken karşılaşmış. Erin.
Grant'a yaşadığı 'sert' hayatı anlatınca
Amerikan'ın en pahalı senaristi bunu
öyküye dönüştürme karan almış. O nok-
tadan sonra Brockovich,filmintüm aşa-
malannda gerek yönetmene ve gerekse
Grant'a yardım etmiş hatta filmde kü-
çük bir rol bıle üstlenmış.
Sinemalarda 'Tatlı Bela' adıyla göste-
rime giren film için Erin; kendisini can-
landıran Julia Roberts'e kıyafetinden
yürüyüşüne, 'agzı bozuk ama her zaman
düriist' konuşma tarzından 'baştan çıka-
ran kadın' havasına kadar kendisi ile il-
gili birçok özelliğı en ince aynntısına
kadar anlatmış. Böylece Kaliforniya'nın
taşra kasabası Hmkley'in su kaynakla-
nnı zehirli atıklanyla kirleten ve kasa-
ba halkımn kanserden ölmesine neden
olan 'PacifkGas&ElectricCompany'ye
karşı verdiği savaşı, sinemaya taşımak da
birebir Brockovich'in de katkısı bulun-
du. Brockovich, kimyasal sızıntıyı kanıt-
layarak şirketin 320 milyon dolan aşkın
tazminat ödemesini sağlamıştı.
"Her zaman bir kadın olduğum için ve
varatuğuncinseiçekiciük atmosferi ilegu-
rurduydum" dıyen Brockovich, üç ço-
cuk annesi olmasına karşm giydiği mi-
ni etekleri ve daracık pantolonlan ile
'seks bombası' görüntüsünü hâlâ koru-
yor. 'Fettan görüntüsü'nü kullanmayı
bilen Brockovich, zaman zaman problem-
lerle de karşılaşmış. "Hinkley'e ilk kez
mini etekle geldiğim gün herkes şaşkın-
lıkla bana bakmıştı ama hiç kimse beni
ckküye almamıştı" dıye belirten Brocko-
vich şöyle devam ediyor: "Julia Roberts
estetik görüntümü nasd kullandığımı ve
ahlak anlayışımı anladı. Benim bu ikisi
arasında kurduğum dengeyi filmde, çok
i\i vansıtmış. Zaten kişilik olarak da bir-
birimize çok benziyonız."
Yaşadığı güç deneyimler sayesinde
yaşamın ne kadar değerli olduğunukav-
rayan Brockovich, aniden gelen şöhret
hakkında ise şöyle söylüyor: "Ben
verdiğim çaba ile hem çok para. hem de
büyük ün kazandım. Ama gerçek beni
feminist bir ikona yada gerçeküstü kah-
ramana çevirmeye çahşan birçok teklifi
de reddetnm.Çürikü neün nedepara ken-
di huzurumdan daha önernü değU."
Uluslararası istanbul Film Festivali Altın Lale Jürl Baskani: Mrlnal Sen
'Tüm geleneklere karşıyım'
GÖNÜL DÖNMEZ
COLCV - Mrinal Sen dünya-
nm en önemli yönetmenleri ara-
sında. Hindistan'm ise hayatta
olan en büyük yönetmeni. Otu-
za yakın yapıtı var Mrinal
Sen'in. ama hiçbir zaman bel-
li bir akımın ya da bir "okuTun
bir parçası olmamıştır, ne sanat-
ta ne de siyasada. Ömür boyu
toplumsal ve ekonomik hak-
sızhklara karşı çıkmış, ama ko-
münist partisıne üye olmayı ak-
lından geçirmemiştır.
Mrinal Sen, bu yıl İstanbul
Uluslararası Film Festivali'nin
jüri başkanı ve bu yıl istan-
bul'da en sevdiği yönetmen
Robert Bresson da dokuz fil-
miyle anılıyor. Aynca Türki-
ye, yakın dostu ve meslektaşı
Yılmaz Güney'in ülkesi.
Mrinal Sen ile sevgili kenti
Kalküta'da söyleştik:
- Robert Bresson'a olan rut-
kunuz neden kavnaklannor?
MRINAL SEN - Uzuıi za-
man aldı Bresson filmleri ile bağ-
daşabilmem. Onu sevebilmek için
bir süreç gerekti. İlk olarak hangi
filmlerini gördüm anımsamıyo-
rum, ama pek etkilenmemiştim.
Sineması tüm geleneklere karşıdır
Bresson'un; ben de tüm gelenek-
lere karşıyım. Ama bir geçiş dev-
resi gerekiyordu. Simdi Bresson'u
kendıme çok yakın hissediyorum.
- Bresson'un Fransız sirlemasn
nm gefişimindeki roiü kuşkusuz çok
önemli. "Yenı Dalga" akımını ha-
zırladığı da söylenir, ama o hiçbir
zaman bir akımın parçası olmadı.
SEN-Onun dünyası bambaşka-
dır. Daha önce bir alay, üstün yö-
netmen gelip geçmişti, ama bunla-
rın hiçbiri Bresson'u etkilemedi.
"tki tür fîhn vanhr" der Bresson:
Biri tiyatroyu -yönermeni, oyun-
culan, kamerayı- türetmek için kul-
• "Bresson'un sineması
tüm geleneklere karşıdır.
Ben de öyleyim. Ama bir
geçiş devresi gerekiyordu.
Şimdi Bresson'u kendime
çok yakın hissediyorum."
lanır, diğeri yaratmak için. Bresson
türetmez. Ufak bir olayı alır, ne öy-
küyü vurgular ne de olayı.
- Yümaz Günej 1e olan dosthığu-
nuzdan söz edelim biraz...
SEN - Uzun bir zaman önce Yıl-
maz Güney, açık hapishanede iken
Berlin'de Genç Sinema Forumu'nda
filmlerini izliyordum. Kopyalar iyi
durumda değildi, ama birçok filmi-
ni görebildim ve Berlin'den telefon-
la aradım kendisini. Gerçek dost-
luğumuz o Avrupa'ya geldikten
sonra ikimizin de dağıtımcısı olan
Cactus Films aracılığıyla başladı.
"Yol" Cannes "da Altın Palmiyeyi
CostaGavras'ın "Missing'' filmi ile
paylaştığında ben jüri üyesiydim.
Ertesi yıl (1983) "Kharij" jüri özel
ödülünü aldı. Onun filmi "Du-
var"dı, bufilmibeğenmedim. Ödül
de almadı.
- Film Fransa'da yapümışti.
SEN -Onun gibi bir insan ül-
kesi dışmda fihn yapamaz. Bu
birçok yaratıcı için böyledir.
Belki MflosForman,bunun dı-
şında kahr. 1967'de Çekoslo-
vakya'dan kaçtıktan sonra
Hollyvvood'da kendini rahat
hissetti Forman. Ama başkala-
n için bu böyle değildir.
- Bugün bir fîlm yapıbyor,
ama bunlann içjnde üstün öge-
ler içerenler çok az.
SEN - Ben bir filme başla-
dığımda sanki üç metresim var-
mış gibi hissederim kendimi.
Üç metresi eşit olarak hoşnut
kılmak kolay değil. Birincisi
fihne temel olacak metin, ikin-
cisi sanat kurallan olan bir or-
tam -ki bu sinema- üçüncüsü
ise metreslerin en zorlusu, za-
manım. Zamanıma bağlı kal-
malıyım.
- kalıntılann büyüsüne ka-
pıldığınız zamanlar olmuştur_
SEN - Kalıntılara bayılınm,
ama onlara geçmiş ile gelece-
ği birleştiren bir köprü gibi baka-
nm. Geçmiş ile gelecek arasında de-
vamlı bir diyalog vardır. Ben şim-
diki zamanı yaşıyorum. Arşivci de-
ğilim, ama kalıntılara bayılınm.
- Son filnünizi anlabr nusınız?
SEN - Son filmimi 1993 'te yap-
tım. "Antorhı.'' Kalabalıklann or-
tasında kendini yalnız hisseden bir
kadın ve erkeği anlatıyordu. Bu be-
nim sorunlanmdan biri. Hepimiz
bir ada gibiyiz. Filmi sevenler az-
dı, ama sevenler tutkuyla sevdiler.
- Yeni bir projeniz var mı?
SEN - Sinema dilinin fazla do-
lup taştığını gözlemliyorum. Bu
dil artık değişmelı. Ama nasıl bir
dil ile henüz bilmiyorum. Filmle-
rimden karakterleri ve içinde bu-
lunduklan durumlan bir araya ge-
tirmeyi düşünüyorum; bakalım bir
anlam çıkacak mı?
KEDt GÖZÜ
VECDt SAYAR
Bir Devlet Müsameresi
Her şey ince ince düşünülmüştü. Gecenin, "En bü-
yük sanatçı Mustafa Kemal için saygı dunışu" ile
başlatılması, yönetimin ne kadar Atatürkçü olduğu-
nu kanrttamaya yetiyordu. Kültür Bakanımız Istemi-
han Talay, Sakıp Sabancı'nın yanı başında, yüzün-
de her zamanki gülümsemesi ile yerini almıştı. Bel-
li ki, kotardığı işten çok mutluydu: Bugüne dek ül-
kemizin seçkin sanatçılanna verilen "Kültür Bakan-
lığı Büyük Ödülü"r\ü Sabancı'ya vermiş, böylece
Türkiye'de her şeyin olabileceğini kanrtlamıştı. Şim-
di de, Sakıp Ağa'nın hayarını Devlet Tiyatrolan sah-
nesine taşıyarak 'Patron'dan tam not almayı başar-
mıştı. Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Bir
kameraman ordusu önünde yaşanan skandal, sah-
neye konan 'oyun'u tüm boyutlan ile kamuoyunun
önüne getiriverdi. Emir-komuta zinciri içinde uygu-
lanan bir sanat polrtikası çınlçıplak karşımızda du-
ruyordu.
Salondaki birkaç kedi, bu 'müstesna' sanat ola-
yını şaşkınlıkla izledi. Oyun için söyleyebildikieri tek
şey, bunun bir tiyatro oyunu olmadığı idi. Olsa olsa
'başka biroyun'dan söz edilebilirdi. "Gerçeğin hi-
kâyesi"ri\ anlatmak iddiası ile başlayan oyun, Mark-
sist bir yazann 'hidayete erme' sürectni anlatıyordu.
Sabancı'nın hayatını incelemek üzere yola çıkan
araştırmacı-gazeteci hanım kızımız, 'Patron'u ya-
kından tanıdığında, önyargılarından sıynlryor, onun
nasıl bir yurtsever olduğu bilincine varıyordu. Ve
"milli sermayenin" savaşını veren "milli kahraman"
Sabancı'nın meslek yaşamındaki başanlan bir bir
sıralamaya gırişiyordu.
Kediler şu konuda görüş biriiğine vardılar: Sakıp
Sabancı'yayazık olmuş. Ya, 'Patron'un bilgisi dışın-
da bu işi kotanlmış ya da yetkililer onu çok önemli
bir sanat olayı gerçekleştirileceğine ikna etmiş oima-
lılar. Oysa ortaya çıkan ürün, yüz kızartıcı bir müsa-
mere, bir radyo tiyatrosu örnegi niteliğinde. Kısaca-
sı, bir kalemde Sabancı da, Devlet Tiyatrosu da har-
canıvermiş.
Sabancı, bu oyuna izin vermekle kendisine büyük
haksızlık yapmış. Neden derseniz, Türkiye'ye sayı-
sız kültür yapısı armağan eden, 'Aksanat' gibi ciddi
bir kültür merkezini ayakta tutan bir işadamı, gerçek
sanat, sahtesinden ayırt edebilir diye düşünüyo-
rum. Kendi tiyatrosunda mükemmel oyunlar sergi-
lenen Sabancı, neden Deviet Tıyatroları'nın bir mü-
sameresinde övülmek ihtiyacı duysun ki? Aync3,
sanat ortamımıza ciddi katkılan olan, bunun da kar-
şılığında hak ettiği saygınhğı kazanmış bir kişi neden
devtetten nişan almak ihtiyacını duyuyor, anlaşılır gi-
bi değil. Üstelık, Sabancı'nın sık sık yinelediği, "Ben
bulunduğum konuma devlet desteği almadan gel-
dim" politikasına da bütünü ile aykırı. Dediğim gibi,
herhalde birileri iyi bir iş çıkacağına inandırmış olma-
lı 'Patron'u. Ali Kırca'nın 'Siyaset Meydanı'nda çok
daha inandıncı bir oyun sergileyen Sabancı'nın en
belirgin özelliği olan mizah duygusundan eser yok-
tu Devlet Tıyatrolan'nın oyununda. En kabasından
bir propaganda metni vardı karşımızda. Metin de-
yince, bir başka büyük haksızlıktan daha söz etmek
gerekıyor: Tank Buğra'nın 'Patron' adlı bir oyunu-
nun olmadığını biliyor muydunuz? Buğra öleli beş yıl
oJuyor, yanılmıyorsam. Ve Sabancı'ya ılişkin tek ürü-
nü, bir 'röportaj'. Kimin aklına geldi ise bu roportaj-
dan bir oyun yapmış. Bu işi, oyunun yönetmeni Za-
fer Kayaokay'ın yaptığını söylüyortar. Acaba Sayın
Kayaokay, bu konuda Buğra'nın ailesinden izin al-
mış mı? Aklıma takılan bir başka soru da şu: Kaya-
okay, T. Buğra'dan uyarlama yaptığını belirterek te-
lif hakkı talep etmiş mi Devlet Tiyatrolan'ndan? Eğer
öyle ise neden kendi adı afişlerde, broşürde hiç be-
lirtilmemiş de, yalnızca Tank Buğra'nın adı verilmiş?
Yok eğer öyle değilse, Tank Buğra bu oyunu ne za-
man yazmış?
Oyunu, Devlet Tryatrolan Genel Müdürü'nün em-
ri ile haarladığını söylüyormuş yönetmen; Genel Mü-
dür de "Bakanın emri var" diyormuş. Peki, Devlet
Tiyatrolan Edebi Kurulu ne yapıyormuş bu sırada?
Sakıp Ağa'nın şöyle bir sözü var oyunda: "Tıca-
rette siyaset, siyasette merhamet olmaz!"
Siyasette ticaret olabiliyormuş, demek ki...
BUGUN
• ADAM YAYLNLARI'nda saat 14.30'da Prof.
Dr. Server TaniUi'nin imza günü gerçekleşecek.
(293 41 05)
• CRR'de tstanbul Büyüksehir Betediyesi Kent
Orkestrası ve Grup Rönesansın birlikt»
verdikleri konser izlenebilir. (232 98 30)
• tSTANBUL KÜLTÜR ÜNTVERStTESİ'nde
saat 20.30'da Mehveş Emeç'in konseri yer alıyor.
(639 30 24)
K Ü L T Ü R » Ç t Z t K
K Â M Î L M A S A R A C I