Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2000 CUMARTESİ
OLAYLAİA olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
'Küreselleşme' Adındaki Dizi Film
BurhanGÜNEL
• • zerinden sekiz-on yıl geç-
U
tikten sonra, 12 Eylül 1980
olgusunun, ülkemizde tez-
gâhlanan "küreselleş-
me"nin ekonomık ve sı-
yasal altyapısının bir zo-
runluluğu olduğunu göımeye başlamış-
tık. Küreselleşmenin, yani çokuluslu
şirketlerin bütûn dünyada önûnü açma-
nın, ulus devletleri önce zayıflatıp son-
ra tümüyle işlevsiz kılarak mümlcün ola-
cağı artık biliniyor. "ÖzeUeştirme" adı
verilen satıp savma işlemının de bu ol-
guya hizmet ettiği açık. Kamu malını
özelleştinne sırasında "istersem peşkeş
çekeriın" diyebilen yöneticileritniz bi-
le var. Onlar her şeyi biliyorlar ve fil-
min yirmi-otuz yıl önceden yazılmjş se-
naryosunu hayata geçıriyorlar. Iç ve dış
borç batağına gömülmüş ülkelerin, as-
lında küreselleşmeye altyapı oluştura-
cak özelleştırmeye dört elle sanlmala-
n, aymazlıkla birlikte çaresizliğin ve
yönetici kadrolann yetersizliğjnin sonu-
cu olarak düşünülebilir, ama bu toprak-
lar ûzerinde yedi yüz yıllık bir devlet ge-
leneğini yaşattığımızı gurur kaynagı sa-
yanlann, kamu malını satarak gûnû kur-
tarmaya çalışmaktan başka seçenekler,
çıkış yollan bulması beklenir...
Küreselleşme süreci 12 Eylül darbe-
siyle siyasallaşırken hemen ardından
ülkeye dayatılan Özal ekonomisiyle ve
ÇiDer'in 1994 ekonomik kıyımıylatüm-
den hayata geçirilmiştir. Ne devletin ne
de bireyin ekonomik gücü kalmıştır ar-
nk... Bu gidişe karşı durmaya çalışan sağ-
lıldı ve namuslu güçlerin susturulması
ise Susuriukta keli açığa çıkan çetelere
bırakılmıştır. Onunla da yetinilmeyip
"Hizbullah" adındaki dinci caniler ör-
gütünün ölüm makineleri kimi yöneti-
cilerce silahlandınlmış ve beslenmiştir.
Bu oluşumun aynntılan yazıh ve gör-
ftl medya tarafından yatak odalanmı-
za kadar ulaştınldı, artık düşlerimize
giriyor.
Siyaset-tarikat işbirliğiyle güçlenen
dinci sermayenin yurtiçinde ve yurtdı-
şında hangi boyutjarda olduğu da gizli
değil. Söz konusu sermaye bir yandan
seçimlerde oy satın alırken bir yandan
da yeni dünya düzenine uyum sağla-
mak amacıyla ülkede ve dışanda okul-
lar açıyor, ileride kurmayı tasarladıkla-
n ikinci cumhuriyet için genç kadrolar
yetiştiriyor... Bu çizgide gelişen oluşum
tamamlanıp Hizbullah aracılığıyla kan-
lı ve açık eylemler başlatılacakken yurt-
sever ve laik Türk Silahlı Kuvvetieri'nin
gündeme getirdiği 28 Şubat koşullan
oluşuyor ve tezgâhlanan süreç bir yanıy-
la engellenmiş oluyor. Ama ne yazık ki
eldeki insan malzemesi ayru, egemen an-
layış aynı. Tarikatın biriyle "krvançdo-
van" bir anlayışın 28 Şubat kararlannı
uygulaması ve ülkeyi kısa sürede esen-
liğe çıkarması bekleniyor!
Bu, filmı çekilen kanlı ve karanlık
senaryonun birinci bölümünün özetidir.
tkinci bölümde aynanın öteki yüzünde-
ki görüntüler var. Yeni dünya düzenini
kurmak ve küreselleşmeyi koşulsuz, ku-
ralsız gerçekleştirmek amacıyla ulus
devleti yok etmek için, öncelikle ulusal
bilincın ve ulusu ayakta tutan özdeğer-
lerin ortadan kaldınlması gerekmekte-
dir. Atatürk, cumhuriyet, devrimler, la-
ikJik öncelikle karalanmış, yalanlarla
donatılan bir dizi eylem, renkJi ve kim-
liksiz medya aracılığıyla gerçekleştiril-
.miştir. Bu eylemlere kanlan dönek sol-
cular ve çağdaş mandacılar ikinci cum-
huriyetj savunmuşlar, sözümona demok-
rasi adına, cumhuriyeti ayakta tutan la-
ik]iğe ve cumhuriyet döneminde ülke-
mizde kabul gören laik yaşam anlayışı-
na sonu gelmeyen toplu saldınlarda bu-
lunmuşlardır.
Şimdi sırada Nâzun Hikmet, Yıimaz
Gûney, Uğur Mumcu gibi cumhuriyet
dönemi ulusai kültürvarlıgırruzıntemel
taşlan vardır. Bu değerlerin yıpraülma-
sıyla da saldınlar sona ermeyecektir.
Anadolu insarunın küreselleşme yoluy-
la yoksullaşnnlıp köleleşmesi için, onun
gerçek kimliğini anımsatacak hiçbirde-
ğer ortada bırakılmayacaktır. Bu gözü
dönmüşler son derece kararlı görünüyor-
lar. Olkesini sevdiğinden kuşku duydu-
ğum, ülke insanmı sevmeyi ise hiç ba-
şaramadıguıa inandığım bu saldırganla-
nn arasında ne yazık ki bilim adamlan
ve yazarlar da var. Bir ayağı yurtdışın-
da olan ve kendi insanıadan her neden-
se nefret eden bu zevat, dizi filmin çe-
şitli karelerinde yer alrruş oyunculardır
aynı zamanda. Oluşumun bir başka hal-
kasında, ulusal kûltûrün yok edılmesi he-
deflenmiştir. Bu amaçla tezgâhlanan
postmodernist anlayış, başta aydınlan-
ma olmak üzere, uygar insanın modem-
leşmeyle kazandığı ne kadardeğer ve gü-
zellik varsa hepsini yok etmek için elin-
den geleni yapmaktadır. Son dönem ya-
zınımızda (edebiyatımızda) da bu sinsi
ve hesaplı eğilime katluda bulunanla-
nn sayısı az değil. Diyelim romanimız,
bu amaçla görev üstlenmiş, "öteki dün-
yadaki bedensiz ruhlar gibi" bu dünya-
daki Tuhsuz bedenleri" kendine baş
kahraman yapmışör.
Türkçenin eğilip bükülerek bozulma-
sı, yatağmdan çıkanlması amacındaki
eğilimler marifetmiş gibi övülüp alkış-
lanmış; böylelikle, küreselleşmenin kül-
tür-sanat ayağı olan postrnodernizrnin in-
sanı ve külturü un gibi öğüten değirme-
nine su taşınmıştır. Bununla da yetinil-
memiş, "öteki dünva"nın güzellikleri
bir güzel sergilenip özendirilirken söz
konusu romanlarda demokrasi adına din
bezirgânlığı yapılmış, gerektiğınde Ata-
türk gibi ulusal ve evrensel değerlerimi-
ze dil uzatılmıştır. Aynı romanlarda rol
alan "ruhsuzbedenJer"e, yani sürü özel-
lığındekı bilısız ve bılıncsiz insanlara por-
nograflnin, bayağı cinselliğin ve ona
bağlı şiddetin en ince aynntılarla örü-
len öyküsü, polisiye bir kurgu içinde
sunulmuş; bozuk ve kirletilmiş bir ger-
çek dünya yerine öteki taraftaki düşsel
dünya, bir çüaş yohı ve özlem olarak oku-
ra yutturulmuştur. Ama, ne zaman gün-
deme gelecek diye beklediğim bir şey
daha vardı; sonunda o da gerçekleşti: Di-
zi filmin "arabesk" bölümü, yazın ürün-
lerinde ve romancılann ağzında bugün-
kü açıklıkla yer alrruyordu. Günümüz-
deki ruhsuz bedenler ya dine ya da baş-
ka bir afyon olan arabeske sığmacak ka-
dar umarsızdırlar. Daha önceleri bu du-
rumdaki insanlann dine sığınmalannı
önerenlerin önü, Hizbullah'ın düşlere gir-
meye başlayan yabanıl (vahşi) yüzü ile
tıkanmıştır. C'stelik güncel politikada
zorunlu olarak ters rüzgârlar esmekte-
dir. Öyleyse, yeni sığınma yeri olan ara-
besk müziğin "yandun AIIahHı dünya-
sı günün koşullanna daha uygundur.
Zaten acılı lahmacun da bu dunımdaki
insanlann içsel gerçekliğine çok yakı-
şır. Kahvaltıdan başlayıp sekiz-on öğün
acılı lahmacun yiyerek şu "yalan dün-
ya"yı bağnmızda taşıyacağımız gün-
lerden geçmekteyiz. Bir zamanlar me-
murlar için Özal'ın dediği gibi, benim
romancım işini bilir. O bilir de bilim
adamı ya da eleştirmen konumundaki-
lerin kimileri bilmez mi? Onlar da bi-
lir! Bir yandan sokakta öldürülen za-
vallı köpeklere yaşatılan ve ülkemiz in-
sanlanna yansıyan şıddetten yakınılır, be-
ri yandan ve sürekli olarak postmoder-
nist anlayışla kotanlmış romanlann er-
demlerinden, inceliklerinden, üstünlük-
lerinden söz edilir. Hem de bu anlayı-
şın dışındaki tûm çabalan ve ürünleri,
giderek emek sahiplerini de saldırgan bir
biçemle aşağılayarak, yadsıyarak... Ve
postmodernist anlayışla yazılmış ro-
manlardaki pornografiyle süslenmiş ba-
yağı cinsellik ile ona bağlı şiddet öğe-
lerini görmezden gelerek...
Dizi fılm sürüyor. Bakalım daha ne-
lergöreceğiz...
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Kısa Kısa...
"Muhtemelen-faaliyet- sebep-kabilinden-te-
menni- cenah-menfaat-istikbal- rahmet-mü-
meyyiz-mevcut- fikriyat-netice" vb vb.
"Milliyet" gazetesi yazarlanndan Yağmur At-
sız'ın bir yazısında geçen Osmanlıca sözcüklerden
birkaçıL
öyieleri var, yazılannda eski mi eski sözcükleri
kullanmayı bir özellik sayarlar! Oysa yukandaki
Arapça sözcüklerin bugünkü dilde güzel karşılık-
lan var gerçekten, dilek, gelecek, çaba, sonuç vb.
Hem, yazar aynı yazısında "kesim, deneme, top-
lum, durum, anlam, tutariı, çevre vb. sözcükleri de
kullanmaktan çekinmiyor... Ne olur küçük bir ça-
ba gösterse de ilgiyle okuduğum köşe yazılannda
Osmanlıca sözcükleri artık bir yana atsa!.. Yarı
Türkçe, yan Arapça bir dil saJatası olan Osmanlı-
ca sözcüklerden vazgeçmemek, bilmem ne anlam
taşryor? Değerii arkadaşımız, zaman zaman dil
devrimine karşı yazılar da yazıyor. Bu arada yan-
lışlıklar da yapıyor, "Türkçem benim ses bayrağım "
dizesinin Dağlarca'nın değil, Arif Nihat Asya'nın
olduğunu söylemek gibi...
• • •
Fethullahçılann Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı yi-
neödüllerdağrttı! Daha önce de sormuştum. Kim-
ler var bu vakrfta diye? Hangi yazarlar, hangi ga-
zeteciler? Bir kez beni de bir toplantıya çağırmış-
lardı da Fethullah beyin başında bulunduğu bir ye-
re gelemeyeceğımı bildirmiştim.
Ama nice ünlü kişiler koşa koşa gittiler, ödüller
aldılar, el ele kol kola resimler çektirdiler! Bunun adı-
na da "uzlaşma", "hoşgörü" diyorlar. Nasıl bir uz-
laşma ve hoşgörü ise? "Fethullah" adlı eski bir va-
izABD'de yaşıyor. Aylardır?.. Bu kişinin onursal baş-
kanı olduğu vakıf yirmi beş yılını doldurmuş şarkı-
cılara, oyunculara ödül dağıtıyor. Hepsi de gidip
bu ödülü alıyorlar, sevinçle, onurla! Iki kişi dışında:
Macide Tanır ve Edip Akbayram...
"Fethullahcılık", öteki dın sömürücüsü akımla-
ra benzemez. Bir an önce şeriat düzeninin gelme-
si için cinayetler işleyen, en kısa sürede başkaldır-
maya kalkışanlar gibi değildir. O, bekler zaman
geçsin, birtakım düşünceler olgunlaşsın! Bakın ne
diyor bu konuda: "Taktik ve stratejiler söylenmez.
Söylendiği an bir taktik olma hüviyeti ortadan kal-
kar, stratejilersadece tatbikedilir. Bazen de bu stra-
teji işin başında bulunan insandan başka hiç kim-
se tarafından bilinmemesi gerekir."
Koşa koşa Fethullah beyin vakfından onur ödü-
lü alan o ünlü kişiler, neye, kime, hangi amaca hiz-
met ettiklerini artık bilmeli, öğrenmelidirier!
•••
"Hürriyetin baş sayfasında bir resim: Haluk Kır-
cı yüz sayfalık savunmasını gülerek okuyor... Ya-
nındakiler, yani Susurluk sanıkları da kahkahadan
kınlıyorlar!
Burası bir tiyatro sahnesi mi, yoksa mahkeme
mi? Anlaşılır gibi değil. O denli rahat, güvenli, hu-
zurlu sanıklar, herhalde az sonra serbest bırakrta-
caklarını biliyorlarlar, bu yüzden sevinç içindeler.
Resmi kesip sakladım. Günü gelir gerekir.
Milli Eğitim'in Klasik Yapıt Çevirileri
VedatGUNYOL
Milli Eğitim Bakanı olarak Hasan Âü Yücd
dönemi, Atatnrfc'ün Aydmlanmagirişiminin ve
sürecinin bir uzanbsıdır. Inönü'nün de katıldı-
ğı ve desteklediği hümanist atılımın öncülüğü-
nü yapan Yücel, Türk insanına aydın ve uygar
dünyanın kapısını açma yolunda büyük bir ça-
ba harcamıştır. Tanzimat döneminde başlayan Ba-
nlılaşma anlımını sürdürme yolunda anlan adun-
lar, Yücel'in bakanlık döneminde eşsiz bir uy-
gulama olanağı bulmuştur.
"MilH Eğitim Klasikkri" adıyla anılan ve sa-
yılan beş yüzü bulan, uygar dünyanın ünlü ya-
pıtlannı çevirterek Türk insanına sunan bu gi-
rişimin temelinde hümanizma düşüncesi ve ru-
hu yatıyordu.
1941 'de yayımlanmaya başlayan çeviri yapıt-
DİKİLİ ASLtYE HUKÜK
MAHKEMESİ'INDEN
İLAN
Davacılar Mehmet Özkal, Nenman Tuncel, Fazlı öz-
kal'm davahlar Penbe Şengün ve arkadaşlan aleyhine
actığı, Dikilı Kabakum köyü 41 parsel sayılı taşınma-
zın tapu kaydmın iptali ile, davacılar adına tescili tale-
bi ile açılan mahkememızin 1985/170 esasında kayıtlı
davanın yapılan yargılaması sonucunda verilen
18.11.1999 günlü karar ile, Dikıli Kabakum köyû De-
nizkenan (Eski Kabakum) mevkiinde kâin 41 parsel
sayılı taşınmazın Hasime-Rıza-Kâzım-Sakine-Penbe
Şengün ile Ali Rıza Kasacı adına olan tapu kaydının ip-
tali ile, eşıt hısseler ıtıban ile Fazlı çocuklan Mehmet
Özkal ve Nenman Tuncel adlanna tapuya kayıt ve tes-
ciline, 1.370.000 TL. karar ve ilam harcı ile
35281.281.- TL. yargılama giden ve 500 TL. vekâlet
ücretinin davalılardan tahsiline karar verildiği, işbu ka-
rann davalılardan tapu kayıt maliki olan Şerif oğiu, Ali
Rıza Kasacı'ya yargılama sırasında teblıgat yapılama-
dığından hüküm özetinin Şerif oğlu Ali Rıza Kasacrya
ilanen tebligatına karar venlmiş olup, ilanın yayınlan-
masından 15 gün sonra teblığ edılmış sayılacağı ve bu
tebliğ tarihinden ıtibaren 15 gün içinde temyiz edilme-
diği takdirde karann kesinleşeceği, karann tebhği yeri-
ne kaim olmak üzetp ilan olunur.î. 2068 Basrn: 12285
Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükûmsüzdür.
TAHS/N AYDIN DÖRTER
İdaş, 1965'ten 2000'e, 35 yıllık tecrübesi ve sürekli gelişen teknolojisi ile
Türkiye'nin en rahat, en dayanıklı ve en ekonomik yataklarını üretiyor.
AKILLKART
Ak* Karfla 24 aya varan vadeteıi
Damşma merkezleri İstanbui 0212 482 11 25 bmh- 0232 462 70 44/
0232 462 70 45 Ankara 0312 353 94 50 0312 353 13 30 Bursa 0224
211 37 70 0224 360 15 07 Adana 0322 457 38 00 Antalya 0242 340
47 64 Azerbeycan Bakü 009941 2988182 Baiıkesir 0266 249 71 44
Dertzf 0258 265 77 44 Diyafeftr 0412 236 91 24 Düzce 0374 524 74
82 Erzurum 0442 233 37 49 Eskişehir 0222 231 71 37 iskendenın
0326 344 24 94 Konya 0332 233 46 02 KKTC Lefkoşe 0392 228 40 17
Malatya 0422 321 63 54 Samsun 0362 266 78 71 Trabzon 0462 223
45 82 Van 0432 216 32 99
E-maıl: idas@idas.com.tr Sabş E-mail: idassat@tdas.com.tr
lann başında tnönü ile Hasan Âli'nin, "Önsöz"
yerine geçen yazılan yer alıyordu. Ismet lnönü,
bu çeviri girişimini şöyle değerlendiriyordu:
"Eski Yunanhlardan beri milletierin sanat ve fi-
kirhayılmdameydanagetinliklerişaheserieridi-
fimize çevirmek,Türk milktinin kültüründe yer
tntmak ve hizmet etmek isteyenlere en kı>metii
vastayı hazırlamakür-"
Bunu izleyen Hasan Âli'nin sunuşunda, hü-
manizma sözcüğü en başta yer alıyordu. Şöyle
ki, "Hiimanizma ruhunun
ilk anla> ış \e duygu merha-
lesi(aşaması). insan varuğı-
run en müşahhas şckikle ifa-
desi olan sanat eserterinin
benimsenmesiyte baslar."
Unutmayalım ki, çeviri
eylemi, bizde, daha Tanzi-
mat'ta başlamıştı, devede
kulak kabilınden. Geniş
kapsamlı bir atılntılardfin- *
yaklasiklennin çevırisi, sis-
ttmlı olarak 1941 'lerde baş-
lamış, altı-yedi yıl boyunca
sürdürülmüştü. Tercüme
Bürosu'nun, övünülesi ça-
bası ile Büronun kunılu-
şunda başkanlığı üstlenen
Nurullah Ataç, bir yazısın-
da, bu ginşimi şu sözlerle
destekliyor ve yüreklendi-
riyordu: "Avrupa'dan geten
kitapianokumâsak obmaz-
dL Onlar bize kafanuz için
gerekli bir azık getiriyoriar-
dJ."
Zamanla büro, Sabahat-
tin Eyuboğlunun baskanlı-
ğında, Doğu klasiklerini de
yayın programına alarak
Batısı Doğusu ile tüm dün-
ya klasiklenne bağnnı aç-
tı. Ne yazık ki sağ-sol ça-
tışması, daha doğrusu sol
avcılığı günlerinde, Millet
Meclisi'ni dolduran, çoğu
eğitimsiz, aydmiık diişma-
nı insanlarca baltalandı.
Neydi bu insanlann der-
di? Türk insanmın aydın-
lanmasını istemiyorlardı.
Çünkü Türk insanının ay-
dınlanması, onlann haksız
düzeninin sonu olacak. Za-
ten bu yüzden değil mi ki,
Köy Enstitülerini kapattı-
lar.
Hümanizma yoluyla ay-
dınlanma neydi aslında: Ör-
han Burian'a göre hüma-
nizma bir taklit değil, bir
sistemdir, bir arayış sistemi.
Bu arayış, yüzyıllann yük-
lendiği dogmalardan silki-
nerek insana, insanın özü-
ne gitmeyi amaçlıyor. Bir
başka tanımagöre de hüma-
nizma, insandaki temel ni-
teliklerin geliştirilmesini
amaçlayan düşünce ve fel-
sefe eğiliminin gelişimini
amaçlayan bir dünya görü-
şüdür.
Son günlerde, Milli Eği-
tim Bakanlığı'ncaeski kla-
sik çevirilerinin yeniden ya-
yımlandığma tanık oluyo-
ruz. O çevirilerin dilinde,
gerekli sadeleşürmeye gidil-
meden, 40-50 yıl öncesinin
diliyleyayımlanmalan, he-
nüz yaşamakta olan (benim
gibi) çevirmenlere başvur-
madan böylesi bir işe giri-
şibnesini, ayıptır söyleme-
si, günümüzde geçer akça
olan yayın korsanlığına ya-
kışüracağım geliyor, az kal-
sın.
Nüfus cüzdanımı ve
ehliyetimi kaybettim.
Hükûmsüzdür.
HÜLYA
ÖZTUNALI
PENCERE
Tüpk'imTürk'tKiBaşka
Dostu Yoktur../
Yazımızın başlığındaki tümce gerçekçidir.
Mazlum halkımız bir ömür boyu dost-düşman
çelişkisinin bostan kuyusundaki dolabı çeviren
eşek yerine konarak aldatıldı.
'Soğuk Savaş'ta düşman kimdi?..
Moskof!..
Dost kimdi?..
Amerika!..
O yıllan yaşayanlar bilir, taş çatlasa kimseye iaf
anlatmak, söz dinletmek, gerçeği iletmek olana-
ğı yoktu; çünkü Türk'ün Tün\'ten başka dostu
vardr, bir ulusun dostu oldu mu, elbette düşmanı
da olacaktı; çünkü dost ile düşman kavramları
ancak çelışkıden türeyebilirler; biri olmazsa, öte-
ki de olamaz:
Siyah ile beyaz gibi..
Çirkin ile güzel gibi..
Karanlık ile aydınlık gibi..
Yaşam ile ölüm gibi..
•
Kişilerin dostu da olabilir, düşmanı da; uluslar
için gerçek nedir?.. Uluslararası ilişkilerde dost-
luk ve düşmanlık yoktur; çıkarlar vardır.
llkel toplumlar, şu devleti dost bu devleti düş-
man sayan körgüdünün kan davasında akıllannı
peynir ekmekle yediklerinden büyük devletlerin
oyuncağına dönüşüp emperyalizmin tuzağında
kıvranıriar.
Soğuk Savaş'ta Türkiye kıvrandı durdu; 'komü-
nizm' ile 'Moskof sözcüklerini ustalıkla özdeş-
leştiren egemenlerin propagandası bizim devle-
tin resmi ıdeolojisi oldu; '7923 Devrimi'rim bütün
kazanımlan bu süreçte harcandı; komünizme kar-
şı 'panzehir' sayılan 'dincilik' bu süreçte palazlan-
dı; ilkel toplumlan sömürgeleştirip köieleştiren akıl
dışı düşünce Anadolu'da yoğunlaştı; o günlerde
Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" dedin mi
karşılığı tek sözcüktü:
- Komünist!..
•
Dünya değişti.
Komünizm yıkıldı, 'Moskof ile 'komünisfm öz-
deş olmadığı ortaya çıktı.
Şimdi de diyorlar ki:
"- 'Türk'ün Türk'ten gayrı dostu yoktur' diyen-
ler ilkel milliyetçiliği dile getiriyoriar; Türk'ün
Türk'ten başka dostu vardır." • ^
Kımlermış o dostlar?..
Bu kez tezgâh değişti; Avrupa'nın büyük dev-
letleri dostlanmızdır.
Nam-ıdiğer .-•*./*$•'
Düvel-i Muazzama!..
Ingiliz'i, Fransız'ı, Alman'ı, hatta Italyan'ı, Isveç'i,
vb. "müfe/reDb/rmü/erf/ş"edasıylaTürkiye'yi tef-
tiş edip Ankara'ya afra tafra satıyorlar; ulusal tep-
ki halk kesiminde nasıl dile getiriliyor:
"- Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur."
Apo ve PKK'yi kimlerin desteklediği tabak gibi
ortaya çıkınca kimin kimle dost ya da düşman ol-
duğu da yaz güneşigibi ışımadı mı?.. - -u • v^<
Diyorlar ki: ••<--?!'
Türk'ün Türk'ten başka dostu vardır.
Peki, düşmanı kim?..
Yazın bir yere:
Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur.
Ve ekleyin:
Türk'ün Türk'ten başka düşmanı yoktur.
BAŞSACLICI
Spor Servisimiz çalışanlarından
SERKAN OZAN'ın dedesi
Em. Muhasebe Müdürii
NURETTİN OZAN
vefat etmiştir. Arkadaşımıza,
ailesine ve yakınlarına
başsağlığı dileriz. " '
Cumhuriyet Çalıçanlan
^ kftap kulı
DIA GOSTER1SI, SOYLEŞI
TÜKSİM SERGİ SALONU'NDA
îî Marî CumarteiiiBuçün)
Anadolu Tarihi konusunda söyleşecek, kitaplannı
ımzalayacak
BMae««ttWaWIBMJtHHİlHHIIl.ll»«IIUlBMm«KlBHaMtt.»ai
DÜZELTME İLANI
7.3.2000 tanhli Cumhunyet Gazetesı'nde yayınlanan
11326 ilan no'lu, Sarıyer lcra Müdürlüğü'nün 1997/90
Tal.no'luSatJşllanının Saüş Şartlan bölümünde 28.42000
tarihli 2. satış günündekı satış saatı sehven 11.30 olarak
çıkmıştır.
Doğrusu 11-11.30 olacaktır.