22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18ŞUBAT2000CUMA 14 I U j l . kultur@cumhuriyet.com.tr Nedim Gürsel'in yeni romanı 'Resimli Dünya' Venedik-îstanbul ekseninde gelişiyor Yaraücılığa 'ıızmanca' bir bakış ESRA ALİÇAVUŞOGLU fki büyülü kentı anlatıyor bu kez Nedim Gûrsei, 'Resimli Dünya'da. Venedik'in gizemli havasım, sır venneyen labirentlerini; tstanbul'u ise bir Venedik ressamının gözünden betrmliyor. Can Yaymbn'ndan çıkan Resimli Dünya'da Gürsel, îtaryan Rönesans res- minin önemli isimlerinden Beflini'lenn izini sürmek için Venedik' e giden sanat tarihçisi Kamfl Uzman'ın gözünden geçmişe ve bugüne bakıyor. Kamil Uz- man'ın serüveni Cem Suhan'dan Fikret MuaDa'ya dek uzanıyor. Resimlerle bütıinleşen bir aşk ve ilk cinsel deneyimler, Resimli Dünya'nın ana izleğini oluşturuyor. - -Resimli Dünya"da sadece Gentile BeUui'nin yapıdarmı aynnolanyla incelemekie kalmıyor, Vene- dik'i de tüm "güzeffiğr ile aktarryorsunuz. Kitapta Türkreimsanaüııagöndermelervapryorsunuz. Ve- nedik resmi - Gentile BeUini ve ailesi, Türk resmi - Fikret Muallâ nasıl hannanlanıvor kitabınızda? NEDİMGÜRSEL-Doğru, biru harmanlanıa''dan söz edılebılır. Bu eklemlenme roman kahramanı Kâ- mil Uzman'ın kişiliğinde gerçekleşiyor. Bir sanat ta- rihi profesörü o, aynı zamanda da manzara ressamı. Kâmil Uzman'ın Venedik'te Correr kitaplığında "uzmanca" yapnğı araştırmalar sayesinde BellLıi ai- lesinin öyküsünü öğreniyoruz. Bir ucu tstanbul'a dek uzanan ilginç bir öykü bu. Baba Jacopo ve oğullan Gentik'yle GiovannL-Üçü de Rönesans'ın önemli ressamlan. Gentile lstanbul'a kadar gelip Fatih ve Cem SuJtan'ın portrelenni yapmış, Giovanni ise ço- cukluğundaki dramı yansıtan nefıs Madonnalar... Bu tablolarda Meryem ve çocuk Isa arasındaki iliş- ki, Uzman'a annesiyle ilgili anılanru yeniden yaşa- tıyor. Sonra baba Jacopo'nun perspektiv uygulama- lan ve çizün defterlerinin olağanüstü öykûleri de var romanda. Bunlardan bugün Louvre Müzesi'nde bu- lunanı Gentile tarafından Fatih'e hediye edilmiş. - Peki Kamil Uzman'ın kendisini Fikret MuaOa fle özdeşleştirdiğini söyleyebilir miyiz? GURSEL - Evet. Kâmil Uzman, Fransa'nın gü- neyinde yapayalruz ölen bu büyük sanatçımıza öze- niyor, hatta kendini onunJa özdeşleştirmeye kalkı- şıyor. Ama Muallâ kadar başanlı bir ressam değil. Profesör, içindeki ressamı öldürmüş, belki de hiç- bir zaman yaratıcı bir sanatçı olamamış. Araşür- mayla gerçek sanat arasındabocalayan birkahraman- la karşı karşıyayız. - "Resimli Dünya"yı sanat tarihçaeri için kaynak kitap olarak görmek de mfımkfın.- Resinı termino- lojisijgeniş bir yer tutuyor. Bu, okuyucuyu zortar mı? GURSEL -Güç okîınan bir roman degil "Resim- li Dünya", hatta yer yer sürükleyici de. Ama Röne- sans atölyelerini ve resim tekniklerini anlatan bölüm- ler belki biraz fazla bilgi yüklü. Okur o havaya gir- sin, o havayı solusun, tablolardaki renkli dünyayı sey- reylesin istedım. - "Sevgilnn İstanbul", "Kadınfar Kttabr, "Bo- ğazkesen" vb. kitaplannızdaki gibi burada da yine bireyin iç dünyasına dönük betimlenıeler çokça yer tntuyor. Bireyin iç dünyasını irdelemekten vazgeçmi- yorsunuz diyebilir miyiz? GÜRSEL- Evet, diyebilirsiniz. Bireyin iç dünya- suu anlatmak Proust'tan bu yana cağdaş edebiyatın önemli boyutlanndan bınnı oluşturur. "Resimli Dün- ya" kahramanın iç dünyasıru yansıttığı kadar, Vene- dık'ın tüm gûzelliklerini de sergiliyor. Ürkûtücü so- kaklannı, bulanık kanallannı, temellerini farelerle suyun kemirdiği, her gün biraz daha denize kayan saraylanru da. Kentin geçmişini ise Bellini'lerin tab- lclannda buluyoruz. O eşsiz mimariyi, San Mar- co 'nun altın sansı mozayiklerini, kanal ve köprüler- den oluşan labirenti. Ve karnavalm coşkusunu. 'Biraz sorunlu bir âşık Kamil Uzman' -Kâmil Uzman ilginç bir karakter, genel nevde fa- uşelerk büiikte olurken, öte vandan aşkı tüm de- rinüğhie yaşıyor. İçkiyi ve kadınlan seviyor. ama bir o kadar da aşka tutkun. Erotizm ise romanın ana iz- leklerinden birL. GÜRSEL - Biraz sorunlu bir âşık Kamil Uzman. Giovanni Bellini'nin bir tablosunda gördüğü azize- ye benzeyen Lucia'ya âşık oluyor. Hem de sınlsık- 'ellini'lerin izini sürmek amacıyla Venedik'e giden sanat tarihçisi Kamil Uzman'ın serüvenine dayanan romanın omurgasım. Doğu-Batı sorunsah oluşturuyor. Resimlerle bütünleşen bir aşk ve ilk cinsel deneyimler 'Resimli Dünya'nın ana izleği. lam. Onu yüceltiyor elbet, yalnız yaşamına ve çiz- diği îstanbul manzaralanna düşen bir ışık gibi gö- rüyor. Ama geceleri bambaşka bir insan oluyor. Ne- ler yaptığını söylemesem daha iyi. Bırakalım okur keşfetsin. - Kitap beklenmedik bir olayla bitiyor. Bu biraz inandma olmayan bir son değfl mi? GÜRSEL - Bazılan romanın beklenmedik bir olayla sona ermesini inandıncı bulmayabilir. Ama dikkatli okur başından beri roman kahramanımn böyle bir sona doğru adım adım ilerlediğini fark edecektir. Kâmil Uzman trenden iner inmez yoğun bir sisin içınde buluyor kendini. Ve kiraladığı stüd- yoya gitmek için gondola binmek zorunda kalıyor. Bu, öte yakaya, yani Styx'ten (mitolojide dünyamı- zı öbür dünyadan ayıran ırmak) geçişin bir işareti, bir simgesi. Roman kahramanının Mestre'deki fa- hişeyle sevişmelerini betimleyen bölümdeki şu cüm- lelerin altını çizmek isterim: "Sonrasuu gerçekten unutmak istiyor Kâmil, ka- ranlıkta el yordamryla okşadığı memelerin irttiğmi, içiıie girer girmez dönüp onu altına alan kadının sı- cak soluğunu, üzerinde gidip geldikçe her defasında biraz daha hrdı ve çok daha sert inen darbelerle de- lik deşik oluyormuşcasına korkuya kapıhşuu. çığhk Çiğhğa sevişirlerken geçen trenlerin uğumısunu, lo- doshı bir İstanbul akşamından, çaoda gebe kalana dek dobşan dişi kedflerm çıkardıklan sesleıie vapur düdûklerinden kalma oboğuk uğultuyu belleğinden çıkanp atmak istiyor." Bu kadar ıpucu yeter sanınm.Romanın sonu için olsa olsa Vrvakti'nin müziğinden söz edilebilir. Böy- lesi de "Resimli Dünya"ya daha çok yakışır. Zaten çarmıhtaki oğluna ağlayan Meryem'in acısı roman- da yer alan Vivaldi'nin 'Stabat Mater'inde dile ge- liyor. - Resim sanatryta ilgili betimlemeleriniz çok ciddi bir araşnrmayapüğuua gösteriyor bize. Özeüilde Ve- nedik ekolü gibi köklü bir geleneği anlatmak hayti güç olsa gerek- GÜRSEL - "ResimKDünya" için derin araştırma- lar yaptığım doğru. Kitapta anlatılan Paris, Boston, Viyana, Londra gibi kentlerin yam sıra Venedik'e de üç kez gıttim. Orada gündüzlen Correr kitaplı- ğında çaüşıyor, geceleri kiraladığun stüdyoda roma- m yazıyordum. Piazzale Roma'ya yakm, kanal se- viyesinde, karanlık ve rutubetli bir yerdi. 'Aqua al- ta' başladığında, yani deniz yükseldiğinde her an su basma olasılıgı vardı. Kâmil Uzman'ın su korkusu- nu LŞte bu durum oluşturdu. - Romanm temel izieklerinden birisi de Doğu-Ba- tı sorunsah. Bunu biraz açabüir misiniz? GURSEL - Romanın omurgasım Doğu-Batı so- runsaluun oluşturduğunu söyleyebüırim. Bundan beş yüzyıl önce tstanbul'un fethiyle başlayan Osman- h - Venedik ilişkileri, Batı'yla ilk sürekli alışverişi- mızin de başlangıcı olmuş. Bu ahşveriş, romanda ay- nnrılanyla anlatıldığı gibi, egemenlik mücadelesi- ne dönüşmüşgeneUiİde. Ama banşdönemlerinde kül- türel bir aüşverişten de söz edilebilir. Gentile Belli- ni'nin Fatih'in portresini yapmak için IstanbuTa ge- lişini bu bağlamda ele alırsak, ressam ve modeli Do- ğu-Bat ekseninde simgesel bir anlam da kazanmış olur. Gentile BeUini İstanbul 'dan döndükten sonra Ve- nedik resminde bir oryantalizm modası ortaya çıkı- yor. Gentile tarafmdan başlarup onun ölümünden sonra kardeşi Giovanni tarafından tamamlanan "San Marco'nunlskenderiye'de Vaazı" tablosu, bu moda- nm doruk noktalanndan biridir. Söz konusu tablo- nun romanda önemli bir yer tutmasırun başlıca ne- deni de budur. Anlatııun organik bütünlüğü ve tu- tarlılığı açısından gerekliydi bu. Ama yalîuzca tek bir tablonun öyküsünü anlatıp aynntıh tasviriyle ye- tinmedim, Gentile 'nın atöiyesınden yetişen Carpac- cio'nun dizi tablolarmı da işin içine kattım. Carpac- cio yapıtlannda Osmanlı fıgürlerini öylesine canlı, o kadar gerçekçi bir biçimde çizip boyamış ki onun da Gentile Bellini'yle birlikte lstanbul'a geldiği var- sayıhnış. Oysa yoİc böyle bir şey. Carpaccio'nun o figürleri, gerçekten Doğu yolculuğuna çıkmış bir gez- ginin gravür kitabmdan kopya ettığı anlaşıidı son- radan. nc.':? y;r~'j' \ 'The RoadHome 'yönetmenin geleneklere, kırsal kesim insanına olan bağlılığını gösteriyor imou, yeni ile eski, modern olan ile gelenek arasında yitip gidenleri, duygu eksikliğini yansıtıyor yeni filminde. Bu, değişen Çin bakımından da önem taşıyor. Zamanla hesaplaşmayı amaçlayan yönetmen "Eskiden büyük politik sorunlar yaşanıyordu, ama insanlar daha tutarlı, dahaduyarlıydı" diyor. Zhang Yimou zamanla hesaplaşıyor GÜNERYÜREKIİK Diğer festivallerde olduğu gibi Ber- hn de de her yıl, özelükle Çin'den gelecek fılmler büyük bir merakla beklenir. Çoğu kez dûş kmkhğına da ugranmaz. Bu yıl da öyle oldu. Çin'in oldukça duyarlı, du- yarlı olduğu kadar da güçlü yönetmeni ZhangYûnoH, yine mükemmel bir çalış- mayla çıktı karşımıza: "The Road Ho- me". "The Road Home", Zhang Yimo- u'nun, yeni kunılan Cohımbia Pktures Asiaiçin çektiği ikinci fılm. îlkfilmi"Not One Less" de büyük bir beğeni ile karşı- lanmış, Venedik festivalinde Altın Aslan ödülünü almıştı. "Not One Less"in he- men ardındançektiği "The RoadHome*un da Berlin'den ödülsüz dönmeyeceğini ke- sinlikle söylemek mümkün. Zaten Zhang Yimou ödüllere alışık bir yönetmen. İld gencin saf aşk öyküsû Dkçıkışını "KBÜVtarTarlalan''ileyap- mış, 1987 yılında bu fılm kendisine hem uluslararası çapta başan sağlamış hem de Berlin'de Altın Ayı ödülünü kazandırmış- b. Daha sonra 1991 yılında tamamladığı "KEII Fenerkr" de Venedik'te Gümüş As- lan ile ödüllendirilmişti. Tüm bu ödülle- rin Yimou'yu şımartmadığı, yeni Çin si- nemasına özgü ilkelerinden ödün verme- den ve gişe kaygısı gütmeden yolunda azimle ilerlediği görülüyor. Yimou Çin'in geienelderine. tarihine ve değişimine önem veren, bununla ilgili konulan genellikle kır- sal kesimden kaynaklanan öyküsü içinde irdeleyen biryönetmen. Filmİerininevren- sel nitelikte oluşu ise Çinli insam anlatır- ken, dünya sorunsalını, dünya insanım ya- kalamasından kaynaklanıyor olmalı. Ko- nu yerel, mesaj evrensel... Bu filmde de Yimou, bir köyde ıkı genç arasmda geçen aşk hikâyesini anlatıyor. Öğ- retmen olan babası ölünce, cenazesinin kalcünlması için büyük kentten köye ge- len Luo Yusheng, geleneklere fazla önem veren biri degıldır. Köyü çoktan terk etti- ği ve uzun yülar modern bir kentte yaşa- dığı için, dul kalan annesinin, cenazenin törelere göre kaldınlması istemine ve bun- da diretmesine önce bir anlam veremez. Annesi öğretmen eşınin cenazesinin has- taneden köye traktörledeğıl, taşınarak ge- tirilmesini ister. Oysa kar, kış, kıyamette cenazeyi taşıyacak birilerini bulmak, kent- ten gelen oğlanındüşüncesıne göre ımkân- sız gibi bir şeydir. Yol da oldukça uzun- dur. Traktörle taşınsa ne olur? Ancak Yus- heng, kendisine küçükken anlatılanlan, annesi ile ölen babasının nasıl birbirleri- ne âşık olduklaruıı, ne zorluklardan son- ra evlendiklerini düşündükçe fikrini de- ğiştirmeye başlar ve geleneklerin annesi için ne denli önemli olduğunu anlar. Zhang Yimou filmin öyküsünü, yani ölen öğretmen ile eşi arasındaki aşk hikâ- yesini, köye gelen oğullanna anlattınr. Aşk hikâyesi 5O'h' yıllarda, büyük politik sarsıntılann yaşandığı bir dönemde ge- çer. Ancak yönetmen. politik sorunlan ikinci planda buakıyor, çok tatlı bir dille ve o zamanki gelenekleri de gösteren sı- cak bir espriyle iki genç arasındaki öykü- ye ağıruk verijor. Günümüzde "komik" ve hatta "saçma" bulunan, son derece "te- mfa" ve "saP bir sevgi bağı, aşk ilişkisi anlatıhyor. Sevgiyi giderek unuttuğumuz, aşk kelimesıru sakız gibi ağzımızla çiğne- Yimou, filmde politik sorunlan ikinci plana aüp gençfcrin öyküsünü anlatıyor. diğimiz. kısacası, giderek robotlaşüğımız -'modernleşngimiz'- günümüzde, böyle bir öykü izlemek. oldukça duygulandın- yor ve en önemlisi derin derin düşündü- rüyor insanı. Yimou'nun da vermek ıste- diği bu. Zamanla hesaplaşmak. Yem ile es- ki, modern olan ile gelenek arasmda yi- tip giden şeyın, duygu eksikliğinin, olum- suz yöndeki değişimin ayırdına varmak. Bu bakımdan değişen Çin için de önem- li bir film "The Road Home". Yimou eski ile yeni arasındaki farkı, filmin çekimindeki renk ayınrmnda da göstermış. Filmin başında hikâye başlayın- cayakadarkı boiüm ile filmin sonunda. bit- tikten sonraki bölüm, yani günümüz Çin'i monokrom gri, öykünün geçtiği 50Tİ yıl- larpınl pınl renkli çekilmiş. Yönetmenbu- nunla, eskiye, geleneklere, o saf ve temiz köy insanına. doğaya olanbağlılığını gös- termek istiyor. "Eskiden büyük politikso- nınlar yaşanıyordu, ama insanlar daha tutark,daha duvarkydT diyor. Şımdıye dek filmlennde romantik olmaktan, roman- tızmden sakınan. kadercilige karşı gelen Yimou, bu filminde duygulannı ön plana çıkarmış ve Çin'in geleneklerine büyük bir duyarhlıkla yaklaşmış. "Son ikifihnmo- dern Çin 'e bir uyan mı?" sorusuna Zhang Yimou. "Ancak geleneklere sahipçıkmak Çin'i yaşatabilir" diyor ve bugün Çın'de de Hollywood filmlerinın büyük ilgi gör- düğünü, kendisinin buna karşı gerçek de- ğerlen öne çıkaran bir film yaptığım be- lirtiyor. Çin'de sansür olduğunu da kabul eden usta yönetmen, sanat yoluyla istenen her şeyin anlatılabileceği görüşünde. Yeni Çin sineması Söz Zhang Yimou'ndan açürnışken, son olarak, Çin sinemasından da kısaca söz ede- üm. Başta da değindiğimiz gibi, Çin'in dün- ya sinemasında, özellikle son 10-15yıl için- de büyük bir gelişme kaydettığıni görüyo- ruz. Çin'i dünya sinemasının yeni öncü- leri hahne getiren sadece Zhang Yimou de- ğil. Modern Çin'i dünya sinemasında tem- sil eden, Gong li. Chen Kaige, Zhao Ji- pinggibi isimler de var. Gong Li, daha ön- ce de yazmıştık, biliyorsunuz, bu yılki Berlin Film Festivali'nin Uluslararası Se- cici Kurul Başkanı. Dkçıkışını 1987'de "Kı- zıl Mısır Tarbdan" ile yaptı ve daha son- ra gerek Zhang Yimou'nun gerekse Chen Kaige'nin bir dizi fılmindeki olağanüstü rolüyle dünya sinemasmm önde gelen oyunculan arasına girdi, çeşidi ödülleral- dı. Bugün 34 yaşında olan sanatçınm "!m- parator ve Suikastçısı"' adlı filmden son- ra oynadığı "Breakmgthe Sflence",jüri baş- kaninın onuruna festivalde gösterildi. Sun Zhou'nun çektiği bu filmde de, özürlü bir çocuğun annesini oynayan Gong Li'nin üs- tün birbaşan gösterdiğini görüyoruz. Chen Kaige de yönetmen olarak Zhang Yimou kadar dünya fılm pazannda tanınan bir isim. "ElvedaCariyem" adlı fümiyle 1992 yılında Cannes'da Altm Palmiye ödülü kazanan Chen Kaige, daha sonra "Tempt- ressMoon" (1996) ve "TheEmperorand me Assasro" (1999) adlı çaüşmalarada im- zasını attı. ZhaoJiping ise iki yönetmenin de vaz- geçemedikleri, fılmlerinin başansmı bir yerde ona da borçlu olduklan bir isim. Zhang Yimou ile Chen Kaige'nin çevir- dikleri hemen bütün fılmlerin müziği Zhao Jiping'e ait. Yeni Çin sineması elde ettiği uluslararası zaferin bir parçasını da mü- zikleriyle Zhao Jiping'e borçlu. Film mü- ziklerinin bestecisi 55 yaşındaki Zhao Ji- ping de Berlin'deydi. Gong Li sayesinde Beriin'e gelen sanatçı, "Etectric Shadora" ismini verdiği albümünü basına tanıttı. Albümde sanatçının en ünlü film müzik- lerinin orkestra ile çalınmış yorumlan var. Zhao Jiping'in müziği ise ne yazık ki an- cak Batı ülkelerinde ve Japonya ile Tay- van'da dinlenebiliyor. Çin'de çalınmryor. Şimdi "EfcctricShadows" ile Çin'de de res- men dinlenebileceği umudunda Jiping. YAZIODASI SELİM İLERİ SarayburnuBurada deniz bir uçtan bir uca öylesine çalkantılı, öylesine akıntıh olduğundan, komşumuz Deli Muaz- zez Hanım'ın ikide birde Saraybunu'na gidip, ken- dini denizlere, rüzgâriara vererek hafakanlannı yatış- tırdığı söylenirdi. Kırkı aşkın yıl öncesinin Istanbul'unda, biraz ıssız Sarayburnu'na bir hanımın tek başına gitmesi cesa- ret işi sayılır, bu cesaret de Muazzez Hanım'ın deiili- ğine verilirdi. Oysa Sarayburnu, Bizans döneminde, imparator- luk sarayının bahçeleriyle çevrili olduğundan Bahçe- lerburnu diye anılırmış. Fatih Sultan Mehmed Yeni Saray'ı, yani Topkapı Sarayı'nı yaptırtmadan önce, Bahçelerburnu artık bir zeytinlik olup çıkmış. Yüzyıllann, Bizans'ı da sayarsak, binyılların anıla- nnı taşıyan Saraybumu'nda Muazzez Hanım'ın gü- nün birinde "Kendini denize atacağından" korkulur- du. 0 zamanlar Istanbul'da böylesi bir söz vardı, bu- nalanlar söyler, kendimi Sarayburnu'ndan denize atacağım derlerdi. Bir semt, bir yöre, bazan bir de- yime kaynak olabiliyor. Çocukluğumda Sarayburnu'na Atatürk Heykeli'nl görmem için götürülmüştüm. Yazın en sıcak günün- de bile alabildiğine esintili burun, bizim gittiğimiz son- bahar günü hayli serin, ürpertiliydi. Öğretmenimiz heykelin macerasını anlattı. Atatürk Heykeli, Türkiye'deki ilk 'figüratif" heykelmiş. Avus- turyalı sanatçı Krippel eserini Viyana'daki atetyesin- de tamamlamış. Sonra burada 1926 Ekimi'nde hey- kel dikilmiş. Niye burada, bu noktada? Öğretmenimiz, Musta- fa Kemal Paşa'nın tam bu yerden Samsun'a hare- ket ettiğini de söylemişti. Sarayburnu sıkça gittiğim bir yerdeğildir. Ama se- verim oralarda gezinmeyi. Saraybumu'nda ne aşk- lanm, ne heyecanlanm oldu. Bana hep yalnızlık duy- gusu verir. Yine de, Istanbul'u kuşatmış bir yerdir. Kı- sa biryürüyüşle, hem Marmara'yı, hem Bogaz'ı, hem de Haliç'in girişini kuşatabilirsiniz. Denizden karaya döndüğünüzde Istanbul'un tari- hî silueti hâlâ size bir şeyler söyleyebilir. Saraybumu'nun kamuya açılması için yirminci yüz- yılın başlan beklenmiş. Gerçi 1880'lerde hem nhtım, hem tren hattı bu tarihî bölgede önemli değiştirimle- ri gerektirmiş. Nihayet Gülhane Parkı 1910'larda hal- ka açılarak, çevre birdenbire gezinti, eğlence yeri ol- muş. Bu hava günümüze kadar sürmüştür. Çay bahçeleri, park her zaman renkli. Kaçamak ve şiirliflörtler,bir gelin arabasından ınen gelinle damat, neşeli topluluklar, genç insanlar, Sarayburnu'na tu- haf, hem sevinçli, hem içli bir anlam katıyor. Amatör balıkçılan da unutmayalım. Elde olta, gü- nü burda noktalıyorlar. Trafiğin gürüttüsünü Saraybur- nu'nun doğa çağrışımlı esintisi bir ölçek de olsa per- deliyor. Sepetçi Kasn'na gelince, Istanbul'daki sahilsaray- lann en eskisiymiş. Onyedinci yüzyıldan bu yana onanmlar çehresini az buçuk değiştirse bile, kendi zamanından izler taşıyor. Seyrek gelirim Sarayburnu'na dedim ama, bazen karşı kıyılan buradan görmek birözlem olup çıkar. Gü- nün her saatinde karşı kıyılann, karşı yakanın renk- leri, ışıklan degişir. Hele lodosta, karşı kıyılar birden yaklaşır. Işte Kızkulesi! Yaşadığım istanbul'un görünümleri de değişti. Yal- nızca renkler, ışıklar değil. Çocukluğumun ve genç- liğimin Sarayburnu'ndan gördüğüm manzara başka bir Haydarpaşa, başka bir Üsküdar, başka bir Kadı- köyü'ydü. Veşiller vardı, yapı yoğunluğu cinnete var- mamıştı. Deniz daha mı hırçın maviydi? Şimdi kirie- nip yorgun düşmüş. Neyse ki Sarayburnu 'çaytoarıçes/'geleneğiniko- ruyor. üstelik gece-gündüz! Takvimde tz Bırakan: "Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta I Her şey naylondandı o kadar" Turgut Uyar, "Geyik- HGece." bSO'da şef Rengim Gökmen, solist temail Aşan • Künır Senisi- İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasrnın şef Rengim Gökmen yönetiminde bugün 20.30 yann 11.00'de vereceği konserlerinin solisti kemancı tsmail Aşan. 'Ismet Inönü'yü Anma Konser'lerinde Cem îdiz'in 'Bir Depremin Ardından Ağıt'ı dünyada ilk kez seslendirilecek. Aşan, Adnan Saygun'un keman konçertosunu yorumlayacak. Aynca Turgay Erdener'in bestelediği 'Afife' balesinin müziğinden seçmeler seslendirilecek. Meral Erez, Annecy Anhnasyon FHm Festivalinde • KüKür Servısi - '24.Uluslararası Animasyon Filmleri Festivali-Annecy 2000'. 5-10 Haziran günJeri arasında Fransa'nın Annecy kentinde düzenlenecek. Bu sene 40. yaşım dolduran festivalin yanşma bölümününjürisinde,1984'ten beri. eşi Cemal Erez'Ie Türk Çizgi-Fihnciliğinin gelişmesı yolunda emek veren Meral Erez de yer alryor. 'Annecy-2000 Festivali 'nde, Çizgi-füm ve Animasyon --•; Sinemacılığı'mn da 100. yılım kutlanacak. Bu çerçevede bir dizi gösteri ve etkınlık düzenlenecek. K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K A M I <Q! L M A 1 ı"P\'| r S A R A C I j—ıt r Q....A :• 1
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear