18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 ARALIK 2000 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected] Matbaanın 55OYıldönümü, Gutenberg ve Fransız Devrimi... " " ^ ^ ' ^ " t ^ ^ ^ ™ ^ mi ilp rnlf Haha ıırıi7a rn&nlfmavı ha- rjntpnhfra'in hıılıısıı vnnınHa ra- «17 papmpnliSine dprmisfi Prof. Dr. Y. Mûh. Ühami ÇE T arihçilergenellikle orta- çağı Türklerin Istan- bul'u aldığı 29 Mayıs 1453 tarihiyle bitirme- yi yeğlemişlerdir. Kuş- kusuz bu seçim tartışı- labilir. Özellikle sosyoekonomik so- nuçlan bakımından düşünülürse, mat- baanın 1450 yılında icadı, yalnız or- taçağ tarihi değil, insanlık tarihi için de olağanüstû bir dönemeçtir. Mat- baa sayesinde eşsiz bir bilgi patlama- sı yaşanmış, dünya başka bir dünya ol- muş ve daha sonra Aydınlanma güne- şinin doğması olanaklılaşmıştır. Işte içinde bulunduğumuz 2000 yılı hem bu büyük olayın 550. hem de onu ger- çekleştiren ve dünyayı değiştiren Al- man buluşçu Gutenberg'in doğumu- nun 600. yıldönümü, bac ı bir deyiş- le iki mutlu olayı kutlama vesilesi olu- yor. Asıl adı Johannes Gensfleisch (Yo- hannes Gensflayş) olan Gutenberg, 14. yy'ın sonuna doğru, büyük bir ola- sılıkla 1400 yılında, Almanya'nın Ren ırmağı üzerindeki Mainz (Maynts) kentinde doğdu. Daha sonra çalıştığı bir işyerinin Zu Guten Bergen (lyi Dağdan) olan adından Gutenberg so- yadını almıştır. Doğduğu kentte 1428 yılında zanaatçılar ayaklanınca, aile- si buradan aynlmak ve yine Ren üze- rinde bulunan Strasbourgkentine yer- leşmek zorunda kaldı. Genç Gutenberg orada kuyumculuk yaptı. Yaratıcı, bu- luşçu ve gerçekçi bir kafası vardı. Ay- na yapımı, değerli taş kesimi ve diğer yeni teknik, konularda bugünkü an- lamda geuştirme çalışmalan ile uğraş- , ü.jiuArada, Q dönemde gereksinim du- yulan yeni bir baskı sistemi geliştir- mek üzere bazı ortaklar ile anlaştı. Gereksinim çok kez buluşlann beşi- ği olur. Burada da böyle mutlu bir so- nuca gidebilecek iken, bazı anlaşmaz- hklar nedeniyle Gutenberg, başlattı- ğı girişiminden bir sonuç alamadı. Birkaç yıl sonra doğduğu kente dö- nen Gutenberg, büyük insanlara özgü özgüven ve direşme ile tekrar çalışma- ya başladı. Kafasmdaki hareketli dö- küm harfkullanan baskı tekniğini ger- çekleştirmek amacıyla Johannes Fust isimli bir bankerden önce 800 Gul- den, sonra tekrar 800 Gulden borç pa- ra aldı. O devir için bu önemli bir ser- maye idi. Gutenberg yalnız iyi bir bu- luşçu değil, aynı zamanda iyi bir ör- gütçü ve yöneticiydi. Atölyesinde ça- lışan yirmi kadar işçi ile tipo baskı işini planladığı gibi sonuçlandırdı. Bastığı ilk kitap ünlü iki sütunlu ve kırk iki satırlı Latince Incil'dir (1455). Bu- nun için yaklaşık iki milyon harf dök- menin gerekmesi, başanlan seri yapı- nun önemini gösterir. Yüz seksen ta- ne basılan ve 'Gutenberg tndl'i' de de- nen ilk kitaptan günümüze kırk kop- ya ulaşmıştır. 1978'de Gutenberg Mü- zesi bu kopyalardan birini almak için 1.9 milyon Euro ödemiştir. Gutenberg o zamana kadar yazıcı- lar tarafından elle ve çok pahalıya ço- ğaltılan kitaplan, yapay yazı denebi- lecek hareketli maden harfler yönte- mi ile çok daha ucuza çoğaltmayı ba- şardığı en mutlu aşamasında, en talih- siz ve acımasız bir olay ile karşılaştı. Işe ortak da yaptığı alacaklısı Fust, Gutenberg'den parasını alamadığı sa- vı ile mahkemeye başvurdu ve dava- yı kazandı. Davanın 6 Kasım 1455 günlü kayıtlanna göre Gutenberg, fa- izlerle beraber 2000 Gulden ödeme- ye mahkûm edildi ve basımevinden çı- kanldı. Bu hazin sonuç için ne dene- bilir? Karar biçimsel olarak doğru ola- bilir, fakat bir baskı tekniğini bulan ve geliştiren bir deha, sırf para borcunu zamanında ödeyemediğı gerekçesiy- le, büyük buluşundan yoksun bırakı- labilir mi? Bugün hiçbiri tanınmayan yargıçlar, kuşkusuz olayın niteliğini ve önemini kavrayamamışlardı. Buluşçulann çok kez buluşlannın meyvelerini toplayamadıklan ve sı- kıntılar içinde yaşadıklan bilinir. Gu- tenberg'in yazgısı da farklı olmamış- tır. Yaratıcı aklını buluşunda değer- lendirip çok daha iyi sonuçlar elde edebileceği halde, kısır anlaşmazhk so- runlan ile ugraşarak çok zaman yitir- miştir. O devirde patent hakkıriın bi- linmemesi, bir buluşun ancak gizlilik ile korunabilmesi, Gutenberg'in bulu- şuna yasal düzeyde sahip çıkmasını en- gellemiştir. Atölyesinden atılan Gutenberg, ya- şamının sonunda yoksulluğa düşmüş ve gözleri görmez olmuş, fakat bunu da yüreklilikle göğüslemeyi bilmiş- tir. Mainz Başpiskoposu'nun verdiği bir emeklilik maaşından yararlanabil- miş ve doğduğu kentte 1468 yılında yaşama gözlerini kapamıştır. Gutenberg'in buluşu, yanında ça- lışmış ojanlar tarafından birkaç on yıl içinde tümAvnıpa'yayayıldı. 1500 yı- lı dolayında, 260 kentte 1100 basıme- vi, 27 bin kitaptan toplam 5 milyon bas- mıştı. Üretim çığ gibi artıyordu. 1517 - 1520 arasında yalnız Luther'in ki- taplanndan 390 bin adet basıldı. Insanlığın en büyük uyanışını sağ- layan bu gelişmeler karşısında Os- manlı devleti devekuşu davranışını sürdürüyor, ışık yerine karanlığın pe- şine gidiyordu. Böylece kendine ve çöl kültürüne teslim ettiği Türk ulu- suna en büyük kötülüğü yapıyordu. Bu "gaflet vedalalet, hatta hıyanet" ne- deniyle, ülkemizde ilk basımevi Gu- tenberg 'inkinden 272, Osmanlı dev- letindeki ilk Musevi basımevinden 234, ilk Ermeni basımevinden 160 ve ilk Rum basımevinden 100 yıl sonra, Macar asıllı İbrahim Müteferrika ta- rafından 1727'de kurulabildi. Bunun için şeyhülislamdan fetva, padişahtan ferman almak gerekti. 1807 Kabakçı Mustafa Ayaklanması'nda gericiler bu basımevıni de yakmıştır. Biz Gutenberg'den habersiz yaşar- ken, dünya onun buluşunun nimetle- rinden yararlanıyor, gazetecilik doğu- yor, baskı işleri bir sanayi kolu oluş- turuyordu. Ancak Gutenberg'in in- sanlığa yaptığı eşsiz hizmetin önemi pek anlaşılmamıştı. Aradan üç yüzyıl- dan fazla zaman geçmişti ve bu ara- da Gutenberg unutulmuş, bellekler- den silinmişti. Mainz'ta bir zamanlar dâhı buluşçunun yürüdüğü sokaklar- da şimdi Fransız askerleri geziyordu, çünkü kent 1792 -1816 arasında Fran- sız egemenliğine geçmişti. Ne tuhafhr ki Gutenberg' in büyük- lüğünü ilk gören, onun kentini işgal et- miş olan Fransızlar oldu. Tuhaf ama gerçekten, 19. yüzyıl başına kadar Gu- tenberg için dikilmiş bir anıt, açılmış bir müze yoktur. Bunun için Fransız Devrimi'nin yeni birtarih anlayışı ge- tirmesini ve onun Gutenberg'i bir dev- rimci, insanlığın bir iyilikçisi olduğu- nu görmesini beklemek gerekmiştir. 9 Eylül 1792 günü Fransız Ulusal Meclisi'nde söz alan AnarchasisClo- ots, Gutenberg'in yaptığının "uşak- hk ruhunu vezorba yönetimini yok et- tiğuıi" söylemiş ve bu nedenle kemik- lerinin Paris'te Fransız büyüklerinin gö- müldüğü Pantheon'a taşınmasını öner- miştir. Bu konuşma Mainz'ta çıkan Der Patriot (Vatansever) dergisinde yayımlamnca, doğduğu ve uzun süre yaşadığı kent uyandı. ilk anıt planla- n, başkanı kentin Fransız valisi olan Bilimler ve Sanatlar Derneği tarafın- dan geliştirildi. Imparator Napoieon Bo- naparte'ın 1804'te Mainz'ı ziyaret et- mesi vesilesiyle ve Fransız valinin teş- vikı ile kentin merkezinde Gutenberg Meydanı planlandı. 4 Ekim 1827 gü- nü de 1.6 metre yükseklikteki Guten- berg Heykeli, Gutenberg Evi'nin bah- çesinde açıldı. 1901 'de bu ev bir mü- zeye dönüştürüldü. Mainz'ta 1946'da kurulan üniversiteye de Gutenberg'in adı verildi. Gutenberg Müzesi'ni şimdiye ka- dar milyonlarca insan gezdi ve insan- lığm yolunu dünya durdukça aydın- latacak büyük insanı daha iyi anlama- ya çalıştı. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Şaşkın Kafalar! "Artık kışlalannıza, gerçek mesleğinize dönün." Kimler, nereye dönecek? Nerdeler, ne yapıyor- lar? Kim veriyor bu öğüdü, daha doğrusu bu buy- ruğu? Kim mi? Bir gazete yazan, açık açık, tam bir özgürlükle konuşuyor: "Kendi halkınızı, kendi devletinizi yenemezsi- niz. Dünyayı ve zamanın gidişini değiştiremezsi- niz. Kışlalannıza dönün. Girdiğiniz buyolun çıkışı yok çünkü." Ne yapmış bu askerler, bu generaller? Suçlan büyük. Ülkeyi, halkı uyarmışlar, her tür- lü aynmcılığa, gericiliğe karşı çıkmışlar; silahla, topla tüfekle değil sözle, konuşmayla tehlikelerin gün gün arttığını belirtmişler. Amaçlan, ülkeyi Sevr koşullarında dış güçlerin uydusu yapmak heves- lilerine hadlerini bildirmek!.. Bugün Türk ulusunun en büyük güvencesi, Si- lahlı Kuvvetleri'dir... Bir halkoylaması yaparsanız bu sonucu alırsınız... Bağımsızlık, laiklik, cumhuriyet- çilik anlayışı, yabancı güçlerin yönetimine şu ya da bu yollardan teslim olmamak... Atatürk ordusu- nun tek amacı budur. Ama derler ki, dünya değiş- ti, artık bağımsız bir ülke olarak ayakta kalmamız zor. Borç almalarla, yabancı uzmanlann yol gös- termeleriyle, küreselleşmiş bir dünyada yaşamak zorundayız... Çekilen sıkıntılarbizim oçağdışısap- lantılarımızdan. Yapılacak iş, bu dünyanın bir par- çası olmak, bunu gerçekleştirmek için her türlü onursuzluğa katlanmak!.. Geçenlerde bir işadamı 'askerleryönetime geç- sh' anlamında bir konuşma yaptı... Onu bir baş- kası izledi. Hep böyle oluyoıi Bu türyakınmalar, ara- yışlar başlıyor. Bir bir anımsayalım... 27 Mayıs 1960, 12 Mart, 12 Eylül öncelerini!.. Başta iş çevresinin kodamanlan, derken birtakım politikacılar işterin kö- tü girtiğini, siyasal çekişmelerin, kanlı olaylann art- tığını, sivil yöneticilerin bütün bunlaria baş edeme- diklerini söyleyerek askerleri 'müdahale' etmeye çağırmadılar mı? Silahlı Kuvvetler durup dururken yönetime el koymadı. Ne zaman ki siviller işleri çıkmaza sok- tular, işte o zaman, hem de sivil kadrolann çağn- lanna uyarak göreve geldiler. Bunu hep unutuyo- ruz... Kimi gazeteci arkadaşlar şu günlerde bir korku içinde: Asker yine yönetime gelir mi? Yurt işlerin- de aklı, bilimi, sağduyuyu, yurt sevgisini egemen kılamazsak, beceriksiz kadrolarla ülkeyi şeriatçılı- ğın, bölücülüğün karmaşasına bırakırsak, halkımız ister istemez tek güven duyduğu güçten medet um- maya başlayacaktır. Genç gazetecilerin, "Siz kış- lanıza dönün, işi sivillere bırakın. Ikide bir uyancı konuşmalar yapmayın, 28 Şubat'lar yaratmayın" gibi çıkışlan gülünçlük çizgisini geçemeyecektir! "Kendi silahını bile yapamayan fakir bir ülkenin tarihi değiştirmeye gücü nasıl yetecek? Yetmez. İyi ki de yetmez." Bu satırlan yazabilen genç arkadaş biraz tarih oku- sun! 1920'leri düşünsün! Silahı, topu tüfeği olma- yan, yenilmiş, tüm umudunu yitirmiş bir ulusun tüm emperyalist güçlere karşı nasıl onuriuca dire- nip tam bağımsız bir ülke yarattığını anımsasın!.. Türk halkının Sevr çizgisine hiçbir zaman düşme- yeceğini o şaşkın, o duyarsız kafasına soksun!.. Cezaevleri Trajedisi Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR G eçen iki hafta içinde cezaevi olay- lan birbüyük kâbus gibi çöktü bu biçare toplumun üstüne. Ne bu devlet tarafindan yönetildiğıni ve denetlendiğini sandığunız kurum- lann gerçek durumunu, ne de ölü- me yatan örgütü ve disiplinli üyelerini tanıyorduk yeterince. On yıldan beri bagımsızlığını ilan etmış olan koguşlann görünümü inanılır gibi değildi. F tipi cezaevlerine karşı yaratılan büyük tepkinin içeriden dışanya yansıdığını ve genış destek gör- düğünü bıliyorduk. Bu tepkinin hıç kuşkusuz hak- h nedenleri vardı, ama koğuşlann o çok çarpıcı du- rumu bilinmiyordu. Hemen her gün, her akşam TV kanallannda birbirinden iç karartıcı haberlen ve facialan dinlemeye ve izlemeye alışmışak, ama bu- na karşın bu defa cezaevlerinde olup bitenler kor- kunçtu, dehşet verici idi. Shakespeare trajedıleri- ni gölgede bırakacak nitelıkte ıdı. Bırtarafta, üze- rine milliyetçi yaftası konmuş kımilen "Btraton gebersmler" diyor, öte yanda sol aydınlar olarak tanımlanan ünlü yazar ve sanatçüar arabuluculuk yaparak yaklaşan ölümleri önlemeye çalışıyorlar- dı. Ama belli ki bir uzlaşma sağlanamıyordu. Ün- lü yazarlar bu anlaşmazlık ve uzlaşmazlığın ne- denleri hakkında konuşmamayı ve bukonuda sus- kun kalmayı yeğlediler. Ölüm orucuna yatan yüz- lerce insan adına konuşan ve onlara dırektıfler ve- renler hiç bir yönetimin kabullenemeyeceği istek- lerinde diretiyorlar ve ölüm oruçlannın sonuçlan- dınlmasını bu şarta baglıyorlardı. Hükümetin ve Adalet Bakam'nın geri adım atması, "F tipi ceza- evleri ertelenmiştir ve gerekü görûkn ıyileştirme- ler yapdmadıkça kuüaıulmay-acaknr"' bıçinunde- ki açıklaması ile verilen ödün de hiçbir şeyi de- ğiştirmedi. Denn bir kaosa, dramatik btr bunalı- ma girihnişti ve gencecik insanlar göz göre göre ölüme sürükleniyordu. Buna engel oknaya çahşan, ölümlerden başka hiç bir sonuç getirmeyecek olan bu gıdışe bir ça- re bulmak, bir son vermek isteyenlere TAYAD'dan ağır ve suçlayıcı tepkiler geliyordu. Sağduyu çö- kertilmişti. Bu faciarun önüne geçilebihnesi için ileri sürü- len koşullann gerçekleşme, kabul görme şansı yoktu. Ama örgüt liderlerinin yönetiminde dire- niş sürüyordu. Bu kargaşa ve kaos içinde Türki- ye'nin en sağlam ve sağduyu sahibi ınsanlanndan oluşan Türk Tabipler Bırlıgi üyeleri tartışmalara, "kendi özgür iradeleri ile ölüme gidenlere doku- nulamaz ve müdahale edileme/" argümanı ile ka- tıldılar. Onlara göre tıbbı etık bunu öngörüyor ve Malta Bildırgesi bunu emrediyordu. Oysa IşıIÖz- gentürk ve daha birçok yazann belirttiği gibi bu- radakı özgür uade çok tartışılabilirdi. "Hangi özgür irade?" dıye eylemı sorgulayan- lann feryadı boşuna sayılmazdı. Ölüme yatanlar bir kutsal inanç sistemi içinde birey olmayı, soru sormayı, seçim yapmayı bir yana bırakmaya şart- landınlmış, bir kuramın dogmatizmıne kayıtsız şartsız ıtaat ederek eyleme koyulmuş değiller mi idi? Böyle bir durumda tabip odalan, tüm bilim adamlan ve hukukçulann, ölüme adım adım yak- laşanlann -hele orucun 50"nci 60'ıncı günlerinde- hukuki deyımlerle ne kadar fariki mümeyyız ol- duklannı, kârve zararlannı müdrik olduklannı, kav- li ve fiili tasarrufa ehil olup olmadıklannı ve ce- zai ehliyetlerini tartışma konusu yapmalan uygun olmaz mı idi? Yıllardır içerde ve dışarda sol adı- na, devrim adına yapılanlar, türlü çeşitli eylemler açık yüreklilikle tarafsızca, akılla irdeleniyor mu? Bu gerekliliğin gözardı edilışı sol adına yararlı mı oluyor? Bu sorulan herftrsattave her yeni oluşum- da sormamız gerekiyor. Burada olduğu gıbı. So- nuna kadar sürdürülmesınde ısrar edilen eylem, akıl ve sağduyudan kopanlmıştı ve beklenen sonucu elde etme şansı yoktu. Bir psikıyatr dilı ile halaylı zılgıth insan yakma sahneleri kolektif psikoz olarak tanımlanabilirdi. Acılar içinde, dehşet içinde sarsılarak izledik. ör- gütün zafer meşalesi olarak andığı cayır cayır ya- nan genç insanlanmızı. lştn özeti, iyıden iyiye sağlığını yitirmiş hastahklı bir toplumun bireyle- ri olduğumuz gerçeğidir. Darmadağın olmuş, değerlerini yitirmiş, zıva- nadan çıkmış bir toplumun yarattığı insan grup- larına ve onlann eylemlerine sık sık tanık oluyo- ruz. Maç kapılannda, futbol sahalannda, karayol- lannda, Hizbullah hücrelennde, kana kan intikam diye haykınlan sokaklarda ve her yerde... Oral Çaltşlar. sık sık takıldığım genç bir arka- daşundır. Bakın ne kadar doğru söylüyor. "Buör- gütleri \^ratan ortamı sorgulayalım. Bu gençleri bu nokta>a getiren nedir?" E\et, ışte asıl sorula- cakveyanıtı aranacak soru budur. Türkıye'nıngenç- lerinı bu hale getiren nedir? Türkiye'nin yöneti- cileri ile birlıkte bılım insanlan, psikologlan, sos- yologlan, üniversıteleri bu sorunun cevabını ge- niş şekilde araştırmalı. Tabii bu kadar yayguüa- şan yolsuzluklann, vurgun ve soygunlann ve ona paralel gıttıkçe büyüyen gelışen şıddetın neden- leri de unutulmamalı. Mılli gelir dağılımı adalet- sizliğinde dünya şampiyonluğuna oynayan; eğıti- mi, sağlığı özelleştıren, sosyal devleti yok etme yo- lunda ilerleyen Türkiye'yi yönetenlenn önde ge- len görevi, bu araştuTnalan gerçekleştirmek ve el- de edılecek sonuçlann gereklerini yenne getir- mek ohnalı. Yoksa, şimdilık otuza ulaşan ölüm- lerle sonuçlanan bır operasyonu başarılı ilan etmek değil. Aslında uzun yıllardır Türkiye'yi yöneten- lenn tam bir başarısızlığıdır ortaya çıkan. Hiç ol- mazsa hâlâ ruh sağlığı bozulmamış ve sorumlu- luk duygusu taşıyan insanlann. Aydın Engm'in önerdiği gibi bir soluklanıp ve külâhlannı önleri- ne koyup ıyice düşünmesi gerek. Ama yazık kı onun istediği gibi örgütsel hiyerarşide yönetici sorum- luluğu yüklenmış olanların ve onlara kayıtsız şart- sız uyan inanç devnmcılerinin, soluklansalar da böyle bir akılcı hesaplaşma girişıminde bulunma- lan olanaksız. Onun için bu görev, çaüşmanın bir yanında saf tutmayanlara ve bu yüzden ne örgüte ne devlete şinn görünmeyenlere, hatta hain ilan edi- lenlere düşüyor. Türkiye'nin yazar, çizer ve düşü- nürlerinin, adı da aydın olan ve bu olayda gerçek bir aydın gibi davranan Tırmık'çının önensine ku- lak vermesını dılenm. Operasyon sırasında gü- venlık güçlerine. "Unutmaym karşıda düşman de- ğil, evlat var" dıye seslenen yaklaşımdan umutlan- maya ihtiyacımız var. Bu gençler açıkca sağlıksız, ama ciddi şekilde sağhksız bir toplumun ürünleridir ve bunun önde gelen sorumlulan Türkiye'yi yıllardır sorumsuz- ca ve aldı, bilimi dışlayarak yönetenlerdir. Ben bir sinir ve ruh hekimı olarak o dehşet verici sahne- leri izlerken o sahnenin aktörlerinin ne kadar bi- linçlibir davranış içinde olduklannı düşündüm On- lan buraya iten faktörleri anlamaya ve sorgulama- ya çalıştım. Umanm böyle bir sorgulamaya tüm toplum ortaklık eder. Bu gençlen sadece kaba bir terörist olarak değil sağlığı ve immun sistemi (ba- ğışıklık) iyice bozuhnuş bir organizmadan kaynak- lanan hem de ona karşı oluşan tepkilerin sunge- leri olarak görmeye çahşmalıyız. Behrüleri ve tepkileri gjdermek için, hastalık eti- yoloji ve patogenezini, yanı nedenlen ve oluş me- kanizmalannı bulup onlan yok etmek gerekiyor. CHP Gerçeği ve Onemi Muzaffer ÎNCEOĞLU Denizli Barosu avukatlarından - Eski C. Savcısı TÎRK SÎLAHLI Kl^TTLERİNİ GÜÇLENDtRME VAKFI RAMAZ.\'N BAYRAMI VE > E\l YILINIZI EN İYI DİLEKLERLE KUTL.*R, SAĞL1K V E VIUTLULUK DİLER, MKDDİ VE M\>EVl K.4TKILARINDAN DOLAYI YLCE TÜRK MlLLETtNE ŞLKR\N VE SAYGILARJM SINAR. VAKFIN BANKA BAĞIŞ HESAP NUMARALARJ TİRKUR.ASI T.C. Ziraat Bankası Yenışehir ,\nkara Şubesı 440465 numaralı hesap. T_ tş Bankası Yenışehir .\nkara Şubesi 66606 numaralı hesap. Vakıflar Bankası Kavaklıdere'Ankara Şubesi 2028491. Sevdiklerinizi fidanla yaşatın TEMA ÇELENK HATTI Tel : (0 212) 284 80 00 Faks: (0 212) 284 80 09 C HP'ninsonkurul- tayında görev ya- pan delegeler, id- dıa edildiği gibi 'atanmış' değildirler. Bilin- diği gibi, kurultay delegele- ri, her ilin kongresinde, il- çelerin kongrelerinde seçil- miş olan il kongre delege- leri tarafından yargı gözeti- minde. Siyası Partiler Ya- sası ve parti tüzüğüne uygun olarak demokratik bir or- tamda seçilirler. Asla atan- mış kişiler değildir. Son olarak yapılan millet- vekih' genel seçimleri ve ye- rel yönetimler seçimi sonu- cunda ülke barajını aşama- yan CHP Meclis dışındakal- dı. Bu arada başka bazı siya- sal partiler de oy kaybına - hatta daha fazla- uğradılar. Bu parti liderlerinden sade- ce Sayın Deniz Baykal er- denüi bir şekilde davranarak istifa etti. Bu nedenle boşa- lan genel başkanlık için ya- pılan olağanüstû kurultayda Sayın Baykal_aday olmadı, Sayın Attan Öymen genel başkan oldu. Altan Oymen ve arkadaşlarının yaptığı olağanüstû kurultayda aday olan Deniz Baykal, en faz- la oyu alarak genel başkan seçüdi. Bu kurultayda, ku- rultay delegelerine hiçbir şekilde baskı ve telkin ya- pılmadı, hiYbir yönlendir- meye de muhatap olmadılar. Özgür istençleri (iradeleri) neyi gerektirdiyse öyle oy kullandılar. Olayda atanmışlık ohna- dığı gibi, etkileme de yok- tur. Genelde, haksız olarak yapılan eleştiriler, Sayuı De- niz Baykal'a yapüıyormuş izlenimi uyandırmasına kar- şın, parti tüzelkişiliğine ya- pıhnakta, parti yıpratılmak istenmektedir. Bu ülkede, din tacirleri, ikinci cumhuriyetçiler, en- teller, liberal görünümü al- tında kişisel çıkarlannı dü- şünen politikacılar varken ve ülkeyi ne duruma getir- dikleri belliyken, Sayın De- niz Baykal'a, CHP'ye, ku- rultay delegelerine yüklen- mek biraz insafsızlık olu- yor kanısındayım. Son haftalarda ortaya çı- kan olaylar, düzenin ne öl- çüde yozlaştığmı göstermiş- tir. Gündeük yaşamlannı bi- le sürdürmekte güçlük çe- ken insanlanmız, ülkemiz- deki yolsuzluğun boyutla- nnı ve şu anda TBMM'de ol- mayan CHP'nin 'altı ok'unun ne kadar önemli olduğunu anladılar. Bugün TBMM'de CHP olsaydı, bu kadar rahatlıkla halkı soyamazlardı. Devle- tımızın kuruluşuna öncülük eden CHP, devletini yıkmak ister mi? Hükümetler düş- mekle devlet hükümetsiz kalmaz, nitekim hemen ku- rulmuştur. Çetelerin, mafyanın, tari- katlann alabıldığine yoğun- laştığı bir ortamda aym dü- şüncede saf tutanlann, kişi- sel yanlışlan öne çıkararak hesap sormaya kalkışması bir lükstür. Gün. infaz gü- nü değil, yeniden şekillen- me, halkın istemleri doğ- rultusunda, demokrasi kural- lan içinde örgütlenme günü- dür. CHP bu yoldadır. Cumhuriyet Ajandası Cumhuriyet Kitap Kulübü Sergi Salonlannda ve Temsilciliklerinde 4.000.000 TL (Üyelere % 25 özel indirim) «' " " ' C u m h u r i y e t . ^ kitap kulübü Çağ Pazariama A.Ş. Türkocağı Caddesı No:39/41 (34334) Cağaloğlu/lstanbul Tel: (0212)514 Oı 96Faks:(0212)514 01 95 PENCERE Damlalık••• Adamın bin puta tapıyormuş... Derviş demiş ki: - Ey aymazlann aymazı!.. Kendisinden yardım dilediğin put, sana ne verebilirki?.. Üstüne konan bir sineği bile kovamaz. Bir başkası, dervişi yanıtlamış: "* - Doğru söylüyorsun; ama, put insan bile değil ki üstüne konan sinekten huylansın!.. • Birtesti şarabı içtikten sonra mescide giren sar- hoş, Cenabı Hak'kın kereminden yararlanmak is- temiş, diz çöküp dua etmiş: - Yarabbi beni Cenneti'ne koy!.. Caminin müezzini bu sözleri duyunca öfkelenip sarhoşun yakasına yapışmış: - Bre utanmaz!.. Senin camiyle ne ilişkin var?.. Sen ne amel işledin ki hacet diliyorsun ?.. Cennet'e ne yüzle girmek istiyorsun?.. Sarhoş ağlamış: - Müezzin efendi, ben sarhoşum, elini yakam- dan çek, bana dokunma, ben senden bir şey is- temiyorum ki; Tann ile arama girme!.. - Ama sen günahkârsın!.. - Tann'nın lütfu o kadar büyüktür ki benim gü- nahımın büyüklüğü onun yanında hiç kalır. Cena- bı Hak andan bal, hunva ağacından hurma, çe- kirdekten hurma ağacı oluşturuyor da benim gibi birsarhoştan Cennetlik birkişi neden meydana ge- tinvesin?.. • Bir derviş dedi ki: - Topraktan gül bitmesine şaşmayın, nice gül en- damlilar toprağa gömülmüştür. Bir başka derviş: - Neden şaşalım ki?.. Andan bal, yılandan zehir üreten nedir?.. Bir üçüncüsü: - Gül ile diken hep bihikte bulunur, sen dikenle uğraşma; gülü demet yap!.. Bir dördüncüsü: - Duru olanı al, bulanığı bırak!.. Onlan dinleyen bir kerem sahibi, hepsini birden alkışladı: -Akılevrenin aynasıdır, kararmış aynalar iyigös- termezler, sizinkiler mücellâ... • Eski zamanda bir evliya ün salmış... Derlermiş ki: - Bu evliyanın elinde taş gümüş olur. Padişah meraklanıp adamı çağırmış.. Evliya eski püskü giysileriyle huzura çıkınca, sul- tan azımsayarak sormuş: - Senin elinde taş gümüş olurmuş; göster ba- kalım marifetini!.. Evliya boynunu bükmüş: - Sultanım, demiş, benim elimde taş gümüş ol- maz; ikisi de bir olur. • Sultanın bin attan düşmüş, sakatlanmış, kemik- leri birbirine geçmiş, boynu dönmez olmuş... Hiç kimse padişahı iyileştirememiş, sultan başı- nı sağa sola çeviremiyormuş... Taşradan bir hekim gelmiş, tedaviye başlamış, sultanı iyileştirmiş; ama sultan bu, gördüğü yerde hekimi tanımazlıktan geliyormuş... Hekim demiş ki: - Eğer onu iyileştirmeseydim, bugün yüzünü benden çeviremezdi. 30 ?OOO Bugün depremin 502*g ü n ü Profesyonel gönüllülerimiz hâlâ depremzedelerin vanında! BSH adıyla bir araya gelen Bosch. Siemens ve Profılo çalışanlarının maddı katkılarıyla, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerınden sonra, gen göç alan bolgelenmızden bin olan Dıyarbakır'ın Çmar ılçeane yapılan, Çağdaş Yaşam-BSH llköğretım Okulu, 18 Aralık 200CTde törenle hızmete girdı Taşımalı eğıtime merkez olacak bu güzel okulumuzda, yüzlerce gencımız, Atatürk ilke ve devrımlerinin ışığında yetişecek ve çağdaş Türkiye'nin bıreylerı olacak. BSH grubunacandanteşekkuredıyoruz ve katkıda bulunanlan kutluyoruz Yanjımlanni2 ıçır (0212)292 87 27-292 08 01 (İşgunlsrı saat 10 00/17 00 arası) KULÜBÜMÜZ BAYRAM, YILBAŞI VE YILLIK SAYIM NEDENİYLE 27,28,29 ARALIK GÜNÜ; 31 ARALIK AKŞAMI SAAT 18:00'DANSONRA VE 1,2,3,4 OCAK2001GÜNLERÎ KAPALIDIR. İYİ BAYRAMLAR, YENİYILDA MUTLULUKLAR DİLERİZ Cumhuriyet kitap kulübü İstiklol Cad. (Fransız Konsolosiuâu yonı) TaksımTel:252 38 81/82 Türkotoğı Cad. 39/41 (Cumhuriyet Gazetesi yonı) (ağoloğlu Tel:514 0196
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear