25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KASIM 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Seçim Kurulunda Mihriban Tezcan, Istanbul'da bir devlet memuru... Adalar Seçim Kurulu'nda şef ve türbanlı... Tezcan'ın türbanndan adliyenin de kaymakamlığın da bilgisi var ama kimse dokunmuyor... Mihriban Tezcan'ın işi çok yogun... Bilgisayann başından kalkmıyor... Adalar Seçim Kurulu'nun bilgisayan, "dosya" yüklü... Dosyalardan bazı başlıklan "Peygamber (sav)'den Dualar", "Hadisler", "Zekâf, "llahi Nizam imam-ı Gazali'den Namaz", "Dua ile llgili Ayetler ve Hadisler", "Peygamberimiz Muhammed Mustafa'dan . Hadisler"... Mihriban Tezcan'ın sabahtan akşama kadar işi, A devletin bilgisayanndaki bu dosyalardan çıkış almak, devletin yazıcısından çıkan kâğıtlan seçim kurulundaki devlet memurianna dağıtmak... Bunlardan birinde bir hadiste "Müslüman o kimseye denir ki, insanlar onun elinden zarara uğramazlar" buyruluyor; çünkü o, devletin olanaklannı kendi siyaseti için kullanır! Elektronik posta: dentzsofnGeumhuriyetcom.tr Tet: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Mecliste Ramazan mesaisi başlamış... "Şaban mesaisini de gördük!" eçen temmuzda, Istanbul'dan Ankara'ya Aras Kargo ile iki koli gönderiyor vatan- daş... Şirketi adına gönderdiği koliler yeri- ne ulaşmıyor... Vatandaş, kolileri teslim et- tiği Kadıköy'deki şubeye tetefon ediyor ve "Anka- ra'yı biz arayamayız, siz kendiniz sorun" yanıtını alınca, henüz bitmeyen öykü başlamış oluyor. Yoğun telefon trafığinden sonra Ankara'daki şu- be, kolilerden birini Bursa üzerinden gelirken bulu- yor ve fakat ötekini bulamıyor. Kargo şirketinin Ankara'daki sorumlusu, irsaliye- si gelen ancak kendisi gelmeyen koliyi Istanbul'da- ki yetkililere bildireceğini söylüyor... Vatandaş, Ankara'yla telefon trafiğini sürdürür- ken Istanbul'daki yetkilinin aramasını bekliyor. Arayan olmayınca oturup bir mektup yazıyor. Mektubunu, Aras Kargo'nun Gedikpaşa'daki şu- besinden Aras Kargo'nun Kavacık'taki merkezine, genel müdüre gönderiyor... Zarfın içine de tüm bel- geleri koyuyor... Fakat arayan olmuyor... Vatandaş, ilk mektubunu anımsatarak ve yine ay- nı yoldan bir mektup daha gönderiyor... Yine yanıt alamayınca 4 Ekim'de iki mektubunu ve belgeleri bu kez noter aracılığıyla Aras Kargo'nun genel müdü- rüne postalıyor... Ardından Aras Kargo'nun bölge müdürü kalkıp vatandaşın işyerine geliyor, özür diliyor ve "halledi- lecektir" diyor... Ama halledilen bir şey olmuyor... Te- lefon trafiği devam ederken, kargo şirketinin genel müdürü tarafından görevlendirildiğini söyleyen bir muhasebe elemanından telefon geliyor - Bana bu konuyu çöz dediler, nedir bu olay? Vatandaş, üşünmeden her şeyi baştan alıp anla- tıyor, konuyu çözmekle görevlendirilmiş muhasebe elemanına ve anlattığı ile kalıyor... Çözülen bir şey olmadığı gibi bir daha arayan da olmuyor... Vatandaş, kaybolan kolisının içindeki faturalı eş- yanın bedelini ve kolisini bulmak için yaptığı telefon masraflanyla noter harcamasını altalta toplayıp, Aras Kargo'dan yaklaşık 200 milyon lirasını almak için Is- tanbul 3. lcra'ya gidiyor... Daha doğrusu avukatı ic- ra işlemini başlatıyor... Hemen, Aras Kargo'dan anyorlar ama bu kez va- tandaş konuşmuyor, "Gidin avukatımla muhatap olun" diyor... Avukatı, zararın karşılanmasını istiyor ama kargo şirketi bunu kabul etmiyor. Etmediği gi- bi, kargo şirketinin avukatları icra dairesine itiraz di- lekçesi verip, "Biz sorumlu değiliz, hertürlü hukuki ve cezai talep ve dava hakkımız saklıdır" diyorlar, icrayı durduruyorlar. öykü devam ediyor; kaybolan kolisi için sigorta primi bile ödeyen vatandaş şimdi elindeki belgeler- ie mahkemeye gidiyor... SESSÎZSEDASIZ(t) NURÎKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı erdincutkufrı yahoo.com Standart altındakı hayatlar, kayıtdışı mı yaşıyorlar? Çevrenin, müdürlüğü bir devakfı var! Nasıl ki Ankara'da bir Çevre Ba- kanltğı ve bakanlığın başında Feyzj Ay- tekin varsa Istanbul'da da bakanlığın ll Çevre Müdürlüğü ve müdürlüğün başında Yavuz Çengel var... Fakat Yavuz Çengel, sürekli "toplantıdalar efendim" okjuğu için kendisiyle konuş- mak, görüşmek mümkün değil... Istanbul'da aynca Istanbul Valili- ği'nin içinde faaliyet gösteren bir Çev- re Vakfı bulunuyor... Deniyor ki; vakıf, valilikte olmasına karşılık II Çevre Müdürlüğü'ne bağlı gi- bi, hatta müdürlüğün adına çalışıyor... örneğin, birfabrikada antma ciha- zı mı yok, çevreyi kirletmenin cezası neyse parayı bu vakıf tahsil ediyor... Vakıf bünyesinde işi öylesine ileriet- mişler ki, ll Çevre Müdürlüğü'nün iş yükünü hafifletmek için, denetime çık- maya başlamışlar... Denetim denilen de gözünün üstünde kaşın var hesa- bıyla vakfa bağış toplamak... Vakfın altında resmi plakalı iki otomobil ol- duktan ve sonra gerisini siz düşünün artık, diyorlar... ll Çevre Müdürü "toplantıdalar efen- dim" olduğu için işin aslını öğreneme- dik... Çevreden sorumlu Istanbul Va- li Yardımcısı Bülent Karaçöl belki yardımcı olabilir: "Istanbul 6. Asliye Ceza'daki 2000/317 sayılı ve Eyüp 1. Asliye Ce- za 2000/309 sayılı dosyalarda adı geçen bir sanıkla Çevre Vak- *r\ fı'ndaçalışan biri arasında i s i m / ^ benzerliği mi var yoksa aynı kişi mi?" GENIŞ AÇI HlKMET BtLA Doktor ve Oğretmen Ücretli kesimler, bozuk dü- zenden, gelir adaletsizliğin- den en çok etkilenen insanlar. Bu hep böyle oldu. Yıllardır verilen kavgalann temelinde de hep bu adaletsizlik yer al- dı. Ama son zamanlarda öyle -ıçaıpucı oJaylaı.yaşjyaruz ki, ücretlilerin karşı karşıya kaldı- ğı durumu anlatacak söz bul- mak olanaksız. Sahtekârlıkta, hayali ihracatta, dolandıncı- lıkta, banka soygunlannda dö- nen paralar o kadar büyük, soygun çarkı o kadar geniş ki, bu tablo karşısında ücretlile- rin isyanı belki bin kat artıyor. Şimdi de sağlık çalışanları ayakta. Bir süredir seslerini yükselten doktorlar ve sağlık personeli, aşama aşama ey- lem planları yapıyor. Sağlık Bakanlığı bütçesinin Meclis'te Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülmesinden önce, dün gece uyumama ve sağlık ku- rumlarında toplu nöbete kal- ma karan aldılar. TürkTabiplerBirliği Merkez Yönetim Kurulu Başkanı Fü- sun Sayek, 1 Aralık'ta tüm çalışanlann iş bırakacağını du- yurdu ve "Seyretme zamanı bitti, faaliyet zamanı" dedi. Doktor ne istiyor? özlük haklannın düzeltilmesini. Bir doktorayakışacak yaşam dü- zeyine kavuşturulmasını. Bunun için de isteklerini be- liriediler ve Meclis'teki beş partinin grup başkanvekilleri- ne verdiler. Sonuç alamazlar- sa bir dızi yeni eyleme hazır ol- duklarını da açıkladılar. • • • Sağlık personeli bu durum- da da, eğitim personeli çok nru farklı koşullarda? Hayır. Ş»ndi öğretmenlerde tavır ko- yuyor. Eğitim-Sen, cuma gü- nû bir günlük iş bırakma ey- lemine hazırianıyor. Sendika, velilere mektup göndererek iş brakma eyleminin gerekçe- srıi anlatacak, velilerden ço- cuktannı bir gün okula gön- dermeyerek eyleme destek omalannı isteyecek. Eğitim- Sen Genel Başkanı Alaaddin Dnçer, eylemin gerekçesini anlatırken şöyle konuşuyor: ;;. "Bu eylem sadece üç beş ku- ' nş zam almak için yapılmıyor. Bu eylem nitelikli, kaliteli, bi- • /ünse/, demokratik, parasız eği- tim mücadelesidiraynızaman- da. Bunlar velilerimizi de ilgi- lendiriyor ve eğitimin sorunla- nna onlann da taraf olmasını istiyorvz." trilyonlaria ifade edilen soy- gunlar eğitimcileri de çileden çıkarmış durumda. Bir yanda batakçılar, bir yanda geçine- meyen öğretmenler. Bu testi çatlamaz mı? Dinçer'e kulak verelim: "Halk yoksulluk, sefalet içinde. Ay- nca eğitime bütçeyokdeniyor ve her gün velilerden değişik adlaraltındaparalartoplanıyor. Ancak birileri de halkın vergi- lerini, banka hortumlayarak götürüyor. Halk bunlan içine sindiremiyor, ama örgütlü ol- madığı için tepkigösteremiyor. Biz onlann da sesi olacağız." ••• Doktorlar ve öğretmenler... Sağlık ve eğitim. İki kutsal meslek. Ikisi de yoksulluk ve yoksunluk içinde sürünüyor. Ikisi de sokakta. Bu utanç ki- min, kimlerin acaba? Türkiye djjnyanın kaçıncı ekonomisi olursa olsun, Avru- pa Biriiği'ne ne kadar yakla- şırsa yaklaşsın, doktorları ve öğretmenleri geçim için so- kaklara dökülmüşse kimse- nin övünmeye hakkı yok de- mektir. "Herşeyin başı sağlık", "herşeyin başı eğitim" deme- ye de hakkı yok demektir. Bu insanlann mestekleri top- lumda herzaman saygı uyan- dınnış. O saygınlığa uygun ya- şam koşullanna sahip olma- lan, o saygınlığa uygun yerler- de oturmalan, giyinmeleri; o saygınlığa uygun olanaklara sahip olmaları gerekir. Oku- malan, meslek bilgilerini sürek- li geliştirmeleri gerekir. Kültü- rel etkinlikleri izleyebilmeleri gerekir. Bunların hepsinden vazgeçtik, çoluk çocuğunu geçindiremeyen doktor ve öğ- retmenler var. Bir uzman dok- torun reel ücreti 20 yılda yan yarıya azalmış. Kimin umu- runda?.. Geçinemeyen doktor so- kaktaysa... Geçinemeyen oğretmen so- kaktaysa... Hiç kimse "ekonomi iyiye gidiyor" demesin. hikmetb(a ntv.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakia turk.net ÇtZGtLtK KÂMİL MASARACI HARBt SEMİH POROY semihporoyCayahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 29 Kasım ÜRGÜP ASLİYE HUKUK HAKİMLİĞl'NDEN Dosya No:1999'247 Davacı Ütgüp Şahinefendi köyünden Yusuf Ünal vekıli tarafından davalı- lar Ürgüp Malmüdûrlüğü, Şahinefendi Köyü Muhtarhğı aleyhlerine mahke- memize açtığı tescil davasınuı yapılan duruşmasında verilen ara karan gere- ğince Orgüp Şahinefendi köyü Bacakyer mevkiinde bulunan doğusu: Kaya- lık, batısı: Seyıt Doğan, gûneyn. Seyıt Doğan taşınmazlan ve kayalık, kuzeyi Kayalık ile çevnlı A harfi ile göstenlen 7874.244 m2, B harfi ile göstenlen 15432.925 m2 mıktanndaki taşınmazın davacı Hasan oğlu Yusuf Ünal adına tescilini talep ettığinden; Mezkûr bu gaynmenkulde bir hak ıddıa edenler var- sa kanunı müddet olan 3 ay ıçerisinde Ürgüp Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1999/247 sayılı tescil dosyasına müracaatlan ılan olunur Basın: 68958 (jme. BÛYÛK 'û£DEEF£NDİ UACtŞ46'OA BU6UH, H4MMAMİZA0E fSUAİl b£û& £F£NI>İ, İÇİN6ITTİĞİ MeKK£'O£,KOL£BAPAN 69 YAŞIUDA ÖLUİ. KLASIK TU8K *Mj2fSINiN BÜyÜK B£STECll£f?lMO£N -SEUdOE &J8ÜYÜ6U - S/RJOIÜ.SASASl HAMAM f'f. LETTI6İ/ÇİH'HAUMAAAlZAPE'ADi VE&LEA1 ISMAIL EFEHOİ, KUÇUK YAÇTA UUZJSE gAŞİAMIŞ, O4HA SON- HA M YeMKAPI UevLEVİHANESİAJDE 01 £ OOLDURUP *D£De*UNVANINI ALMIŞn. SAMATÇl, PA- Ü BÜYUK İLGİ 6ORDU. 6ELENEKSEL A4UZİK KMJfLA- ÜINI ZO/ZltYA/ZAk SÛŞEtU.1 YENIUK PEŞlHPE KCÇAN ÛEDE İSMAİL EF6NOİ BATJ MUZJĞINDEH DE İAA/MffT/.. NE YA2JKKİ, ONUN SOO'DEN ÇOKSA- TIOAKİ YAPlT/NMN YALNttCA 2S6 PABÇA SÛ- HÜMÜ2E UlAŞABlLMİŞTİR.. SİİRT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 2000/71 Davacı, Mehmet Secih Kızılkan tarafından açılan gaiplik davasında; Siirt ili Merkez, Tınastepe Mahallesi, cilt: 0011, hane No: 032'de nüfusa kayıtlı, Süleyman ve Mufiye'den olma, 03.04.1969 Siirt doğumlu Turan Kjzılkan'ın on ikı yıl önce Istanbul iline çalışmaya git- tiğini, bu zamana kadar kendisinden bir haber alınamadığı ve ölümüne mutlak gözü ile bakıldığı belirtilerek Turan Kızılkan hakkında gaiplik karan verilmesi talep edilmiş olmakla; Turan Kızılkan hakkında bilgisi olan kimselerin işbu ilan tarihinden itibaren bir yıl ıçeri- sinde mahkememizın 2000/71 esas sayılı dava dosyasına bildirmesi MK'nin 32/2'nci maddesi gereğince ilan olunur. Basın: 68909 PANO DENİZ KAVUKÇUOGLL 'Başka Şeyler' Yazmak Dostüm Demir Gökgöl, Hamburg'dan, bir gece yarısı telefonunda, 'Yahu, haftalardır aynı şeyleri yazıyorsun! Bıkıp usanmadın mı?" diye sorarken haklıydı kendınce... Ger- çekten de haftalardır para, pul, namussuzluk, hırsızlık.. hep "aynı şeyler"\ yazıyordum... Bil- gisayarımın başına geçerken, kendime kim- bilir kaç kez, "başka şeyler" yazma sözü ver- miş, ama sözümde duramamıştım. Her sefe- rinde konu dönmüş, dolaşmış aynı yere, ay- nı yerlere gelmişti... Oysa bu serin, ıslak, sis- li sonbahar günlerinde yazacak, yazılacak o kadar güzel "şeyler vardı ki... Balıkçı tablalarındaki gümüş renkli çinakop- ları, kıpır kıpır lüferieri, her Karadeniz yağmu- runda biraz irileşen, yağlanan palamutlan ya- zabilirdim sözgelimi... Solan, dokülen yaprak- lan, başlamadan biten umutsuz aşklan, âşık- ları; şarkıları, yeni duyduğum şiırleri; kentimin, Istanbul'un merdivenli arka sokaklarını, ah- şap yüzleri çinko kaplı, köhnemiş arka sokak evlerinin morçiçekli saksılarını yazabilirdim... Ama olmuyordu... Beceremiyordum... • • • Balıkçı tablaları, yapraklar, aşklar, şarkılar, şi- irler, mor çiçekli saksılar.. aslında hepsi de gerçeklikleriydi yaşadığımız, paylaştığımız ha- yatların... Vazgeçilmezleriydi düşlerimizin... ' Amadüştüğümüz "sarmal"larda, bulunduğu- muz yerlerde, vardığımız noktalarda bizden uzaklaşıyorlar, siliniyorlar, yitip gidıyoriardı... Ne kadar istemeksek de, balıkçı tablasının kırmı- zısı "kan"a, kanlara; düşen yapraklar "ölüm"e, ölümlere; hüzünler "acı "ya, ölüm acılannadö- nüşüyordu... Cezaevlerinde, "ölümeyatmış" delikanlılar, gencecik kızlar geliyordu gözünüzün önüne... Onlar varken, onların gerçekliği karşınızday- ken kimin için yazacaktınız o arka sokak ev- lerinin "mor çiçekli saksılar"\n\ r > Yazabilecek miydiniz? Yazılabilir miydi? Ölüme dışlanmış- lardı onlar... Hiç görmemiş, hiç tanımamış, orada oluşlarının "n/ye"lerini, "n/ç/n"lerıni hiç merak etmemiş de olsanız, ölüme dışlandık- lannı ilk duyduğunuz, ilk öğrendiğiniz "an"dan beri hayatınıza, düşüncelerinize, duygularını- za girmişti bu genç insanlar sizin... Ölüme yat- mışlık, ölümedışlanmışlık "ö/üm"süz, "ö7ü"süz düşünülebilir miydi?.. Hem yaşamın başka hangıgerçeği "ölümler" kadar çarpıcı, "ölüm- ler" kadar yalın olabilirdi ki?.. • •• Elleri sopalı, taşlı, bıçaklı. kana susamış genç insanlar birbirlerini kovalıyorlardı sokak- larda... Birfutbol takımınayandaş olmak, "öte- /c/"olanın kanını dökmek, "öteki"ri\ yok etmek için yeteriiydi, geldiğimiz, bulunduğumuz yer- de!.. Camlar kınlıyor, otomobiller parçalanıyor, alanlarda ölüm kol geziyordu... Dövmek, ya- ralamak;'O*dü?mek, ölmek nasıl bu kadar I**- lay olabiliyordu? İnsanlar hayatlarından nasıl bu kadar kolay vazgeçebıliyorlardı? Cezaevlerindeki "zor ölümler" gibi sokaklar- daki "kolay ölümler" karşısında da kıpırdamı- yordu kıllarımız!.. "ö/üm"ü, "ö/üm/er"i kanık- sayacak kadar uzağına düşmüştük hayatın... "Aslolan "ın hayat olduğunu unutacak kadar tutsaklaştırmıştı cüce yaşantılarımız bizi... Ölüm çığlıklarına kulaklarımızı tıkar, ölümlere sırtımızı dönerken yitirdiğimiz kendi hayatla- rımızdı oysa... Kendimize nasıl böyle yaban- cılaşmış, kendimızi nasıl böyle yadsırolmuş- tuk?.. ••• Toplumca yakalandığımız, içine düştüğü- müz bu "sosyal-şizofrenik" sarmalda, kırmızı tablalardaki gümüş renkli balıkları, sonbahar yapraklannı, merdivenli sokakları, mor çiçek- li saksıları yeniden yakalamak hiç de kolay ol- muyordu... Ama "umut" denilen şey de, ha- yata yeniden dönmeyi deneyişler, hayatı ye- niden yakalamaya çabalayışlar değil miydi bir bakıma? "Başka şeyler yaz!" derken haklıydı dostum... Yitirmemek için hep yakın durmak gerekiyordu umuda... Balıklaria, yapraklarla, • aşklarla, şiirierie, morçiçeklerle... "Başkaşey- ler"\e de yani... ; . . . . - Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglufntuyap.com) B U L M A C A SEDAT YAŞAYA1S 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA: 1/ Keçe terlık. II Bir tümceyi oluşturan bı- rımlerden her biri... Belli bir bölgede yaşa- 4 yan hayvanla- 5 nn tümü. 3/ Sık çah..."—çek- me güzel n'ol- sa baharın so- nu yazdır" (F. N. Çamhbel). 4/ Dans etmeyi meslek edınmış kadın. 5/ Faız... Ağır kokulu bir gaz. 6/ Ford otomo- 2 bılınınbırmodelı... " - 3 - - gelicek cümle ek- 4 sikler bıter" (Yunus 5 Emre)...Japonlırikdra- mı. 7/ Hamur topağı. 8/ Ünlü kişilenn özel yaşamlannı gözetleyip ° fotoğraflayan gazeteci- 9 lere venlen ad. 9/ Yemışlerin yenilen bölümü.. Göv- de heykeh. YUKARTOAJN AŞAĞIYA: 1/ Bar türü halk oyunlarında dizinın en sonundaki oyuncuya verilen ad... Penı'nun plaka işareti. 2/ Ze- hir... Fas'ın başkentı. 3/ Beklenmedık hoş ve şaşırtıcı sözler söyleyen, güldürücü öyküler anlatan kimse... Esk- nmde kullanılan üç sılahtan bın. 4/ Oruç ayı. 5/ 35'lık rakıya venlen ad... Kötülük, fenalık. 6/ Bir nota... Bir kömür cınsı... Satrançta bir taş. 7/ Dıvan edebıyatın- da bılmece şeklınde düzenlenmiş şıir... Yunan rakısı. 8/ Kokulu tohumu hamur ışlennde ve rakıcılıkta kul- lanılan bıtkı. Zirkonyum elementınin simgesi. 9/ Dört Mısır fıravununun ortak adı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear