23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 KASIM 2000 ÇARŞAMBA 14 JVLJI-iA LJil. kultur@cumhuriyet.com.tr EşrefÜren Hnyapıüarı Türktye Cumhuriyet'iMerkez Bankası Sanat GalerisVnde Doğaya adanmış resimlerTURANEROL Eşref Üren, Türk resminin en du- yarh, en ınanmış temsilcilerinden bi- riydi. Sanat dünyamızın gözü pek bir savaşçısıydı. Gerçekten, Eşref Ûren'in mütevazı ve göze çarpan inişleri çı- kışlan olmayan seksen yedi yıllık ya- şamının son altmış beş yıh, Edgar De- gas'nın ifadesiyle, "neoîduğunu bflme- diğüniz bir mesJek" uğruna kesıntisiz bir savaşımla geçmiş, resim denilen bir sanata adanmıştır. tlkokula Bur- sa'da başlayan Eşref Bey, on yaşına kadar çeşitli okullara devam etti. Ga- latasaray Sultanisi'nde öğrenci iken 1915 'te Bursa'ya döndû. Aynı yıl Bur- sa'da "ZiraatAmetiyat.Mektebrne de- vam etmeye başladı. Bu okulda öğren- ciyken 1916'da askere alındı. Uzun sü- ren bir eğitim döneminden sonra Mü- tareke'den az bir zaman önce Çanak- kale'yegönderildi. 1918'deterhisedi- lince da Halkalı Ziraat Mektebi'nin sütçülük (Sanayi-i Lebenniye) kursu- nu tamamladı. EşrefÜren' in bu yıllar- da resim sanatıyla doğnıdan bir ilişki- si olmamıştır herhalde. Kendinden dinlediğimiz anılanna bakılırsa daha çok edebiyata merakhy- dı. Ama îstanbul'da yaşadığı yıllarda resimle dolaylı bir tanışıkhgı da yok de- ğildı. Dedesi (Sultan'ın süt kardeşi) Grafıc ve Illustration dergilerini izler- di. tsmail Eşref de bu dergilerdeki röp- rodüksıyonlara bakmaktan hoşlanıyor- du. Aılc, Şeker Ahmet Paşa ailesiyle de tanışıyordu. EşrefÜren, "Ökressam adı olarak Rafael'i duymuşsam, ük ressam olarak da tzzet Bey 'i görmûş- tüm" dıye yazmıştır. "Beni Ziraat mü- hendisliğinden ressamhğa iten sihir, Bursa'da Temenyeri denilen gezinti ye- rinde sehpasuıı Yeşil Türbe'ye yönelt- miş,resimyapan bir ressam oMu. Son- radan bu ressamın tbrahim Çallı oJdu- ğunu öğrendim. Çalh'nın yapöğj pey- zaj doğadakinden daha alımh, daha güzeidL Resmin ne oMuğunu zümrüt gibi Yeşil Türfoe'de sezer ohnuştam. O gece Hacıbaba MahaDesfndeldevmıiz- de yatakta sabaha dek bir sağa, bir so- la dönerekgözüme uyku ginnemiş,kan ter içinde kahnıştıın. SababJeyin rah- metii anneme, 'Anne ben ressam ola- cağım, tstanbul'a gideceğım' demiş- tim." (Cumhuriyet, 14Temmuz 1982) Çalh atöKesinde çahşü îsmaü Eşref 'i 1920-1921 yıllannda Sanayi-i Nefıse'de Cemal Toflu, Tur- gut Zaim, Hafil Dikmen, Mubittin Se- bati, Hamit Görele ile birlikte Çallı atölyesinde görüyoruz. EşrefÜren o yıl- lan besbelli bir yûrek kabarmasıyla anlatır: ".Jlurgut akademik öğretim dışına çıkardı. Bir gûn bir nü resmi yapmışü. Çalh resmi efeştirirken, 'mo- dele benzemiyor, şırın olmus bu' de- di Turgut cevabı yapıştutn: 'Ben de Şirin'e benzesin, Şirin olsun istemiş- tim, hocam' dedLOzamankryametkop- tu. Çalh, Turgut'u atöhesinden kovdu. Bana geünce; ben hep acemiydim. Hep bir beceriksiztik vanh bende. Hoca ya- nıma pekuğramazdL Ancak atötyeden çıkarken, 'Olmuyor Eşref, olmuyor...' diye seslenirdi Bir arahk resmi bırak- mayı düşündüm._" Ne var kı genç sanatçı resmi bırak- madı. 1922-24 yıllan arasnıda Çalh'nın rşrefÜren, Doğulu yanlan hiçbir zaman kaybolmamış, modern Avrupalı bir ressamdı. Ardında bıraktığı sonsuz doğa ve yaşam sevgisini yansıtan tadına doyum olmaz yemişler, panltıh çiçeklerle dolu bir bahçeye benzeygnyajpıtlan, her görüşümüzde bîze dûnyanın güzel olduğunu, yaşanmaya değer olduğunu anımsatacak, yaşamımıza anlam katacaktır. Çemberlitaş'taki özel atöryesine, ara- da sırada da olsa devam etmekten ge- ri kalmadı. Sonunda Çalh'nın özen- dirmesıyle Sanayı-i Nefise Mektebi'ne döndü. Resim öğretmenliği Ehliyet- name Sınavı'na girdi. öğretmenliğe atanmayı beklerken Ankara'da açılan bir sergiye verdiği resim Kral Amanıd- lah Han tarafından satın alımnca Pa- ris'egitti. AndreLhoteakademisıne de- vam etti. Türkiye'ye döner dönmez Van'a öğretmen olarak atanmak için ba- kanlığa bir dilekçe verdi, ama Van'da boş resim öğretmenliği olmadığından Erzurum Erkek Öğretmen Okulu'na atandı. Yedi gün süren çüeli bir yolcu- luktan sonra Erzurum'aulaştı. Arûkye- ni bir yaşam başhyordu. Bu gerçek Is- tanbul çocugu, oldukça ilerlemiş bir yaş- ta, 1930'da resim öğretmenliği ile Er- zurum'a giderken doğduğu kente bir daha dönmeyeceğini, önce Erzurum'da, sonra Sıvas'ta geçen bir sekiz yıldan sonra eski arkadaşlan Turgut Zaim, Refik Epikman gibi Ankara'ya yerle- şeceğını, Cumhunyetin başkentinde simgeleşeceğini akhndan geçirmiş. miy- di? EşrefÜren, Sıvas'ta Mdahat Ha- nım'la evlendi. Yıllardır biriktirdiği parayla eşini de yanma alarak bir kez daha Paris'e gitti. Dönüşte Ankara'ya atandı ve o tarihten sonra Ankarajı ol- du. Hep mûkemmeB aradı EşrefÜren, 19 Kasım 1984 günü Ankara'da yaşama gözlerini yumdu- ğunda ardında sonsuz doğa ve yaşam sevgisini yansıtan tadına doyum ol- maz yemişler, panltıh çiçeklerle dolu bir bahçeye benzeyen eserler bıraktı. Eşref Üren, sanat hayatında kararh, zikzaklan olmayan bir yolda devamh olarak mûkemmeli arayan bir tutum veanlayışlaçalıştı. Bir doğa hayranıy- dı. Monet'yı, Sisley'ı. Bonnard'ı, Ma- tisse'i seviyordu. Lhote'un formülleri- ni de kavramaya çahşmıştı. Kendini sıkıp çıplak etütleri yaptı. Ama o en kök- lü ve denenmiş bilgilerle çahşırken de resünlerine çocuksu, saf yürek, der- beder birhava gelip yerleşiyordu. Boz- kırda kök salmış ve yaz kış çıçek açan bu ağaç asıl güzelliklenni 1961 yılın- dan sonra göstermeye başladı. Eşref Üren bu tarihten itibaren her yıl Dev- let Resim ve Heykel Sergısi'ne büyük boyutlu bir resim vermeyı gelenekleş- tirdi. Kanımca onun ilk güzel ve yürekli çıkışı, ilk büyük boyutlu önemli yapı- tı, 1961 yılnıda Devlet Resim ve Hey- kel Sergisi'ne verdiği "Bağ Bozu- mu"dur. Bu düzenlemedeki kınk dö- kük, ama yürek dolusu sevgiyle nasıl bir ustalığı gizlediğini, tablonun bü- tündeki bilek gücünü, şakıyan ve da- mıtık su gibi an renk Uişkilerini, do- ğannı ritmini, ürperişini, seyırciler ku- nılu sanınm görememişti. Eşref Üren'in izlenimci bir ressam olduğu, zaman zaman öne sürülmüş- tür. Bana göre bu görüş yanlıştır. Eş- ref Üren'e izlenimcilik yakıştırmalc onu övmek değildir. O basmakahp bir ışık-gölge kavramına da bağlanma- mıştır hiç bir zaman. Izlenimcilere gö- re ışık, turuncu, gölge ise mavidir. Bu çok şematik bir aynmdır. Oysa Eşref Üren'in resimlerindeki ışık nesneleri bir yönden aydınlatan bir ışık ohnadı hiç bir zaman. Böyle bir ışık anlayışı insanı ister istemez modleye doğru gö- türür. Bunun tek kurtuluş yolu Cezan- ne metodudur. Eşref Üren'in bir doğa hayranı oluşu, ışığı gözden yitirmeyi- şi, onunla ızlenımciler arasında bir ya- kınlık kuruhnasınuı bir başka nedeni- dir. Fakat asıl EşrefÜren'in resmıne ege- men olan içtenliği ve iç dünya olgusu- nu, onu anlamak bakımından gözden kaçırmamak gereklidir. Eşref Üren'i, Bedri Rahmi Eyuboğ- hı'nun deyişiyle Türk resminin ana di- reklerinden biri yapan farkı, Murat Ural şöyle anlıyor: u Bu noktada 'her şey içimizdedir' diyeözetfcdiği basit' hayat görüşünö hatuiarsak onun içe dönüşünü, resmindeki açrinnınm dûşün- sd temeüni de yakalavabUiriz. Zahm' otona, yani dış görünüşe değil, 'batıni' oiana, yani içtekine önem veren bu an- layış dfinyayi görür, ancak önemli olan göıılündekidır." Tek ve sürekli bir ışığı vardı Eşref Üren, resim sanatının temel ve biçimsel sonınlanna nasıl yaklaşı- yordu? Onun, nesneleri ifade ederken tutumu neydi? Yukanda da belirtıldi- ği üzere o basmakahpbir ışık-gölgekav- ramına bağlı ohnadığı gibi, izlenimci ışık-gölge anlayışından da uzakü. 0,19. yüzyıl izlenimcileri gibi ışığın geçici anlannı saptamaya, "kaçan an"ı yaka- lamaya çalışan bir ressam değildi. Onun teic ve sürekli bir ışığı vardı ki mekâ- nı ve nesneleri hep aynı şekilde aydın- latan, nesnelerin canlı renk etkilerini yok etmeyen bir ışıktı bu. EşrefÜren içten gelen bir yaklaşunla resminde yer alan bütün nesneleri aynı derece- de aydınlatan üniversel (yaygın) bir ışık altında resmetmiştir. Bu resimler- de her nesne asluıda kendi renk kali- tesiyle, olduğu gibi bütün tazeliğiyle tuvaİe geçerdi. EşrefÜren'in resmin- de yer alan her şey "ton lokaT dediği- miz nesneye özgü olan rengi, hiç yi- tirmeden yansıtırdı. Nesneyi çevrele- yen çizgiye hiçbir zaman bağlı kalma- dan, renge olanca özgürlüğünü vere- rek ama bütün tazeliği. gölge-ışık et- kıleri ile rengin kalitesinı zedelemeden tuvale aktanrdı. Ve bütün nesneleri bu tek ışık altında incelerdi. Yüzeyde ge- lişen bu istif, bu düzen Eşref Üren'i, Doğulu yanlan, Doğulu yönleri apaçık görünen modern bir ressam yapmıştır. Eşref Üren'i böyle değerlendiriyo- rum: O, Doğulu yanlan hiçbir zaman kaybolmamış, modern Avrupalı bir ressamdır. Bıraktığı sayısız resim, on- lan her görüşümüzde bize dûnyanın güzel olduğunu, yaşanmaya değer ol- duğunu anımsatacak, yaşamımıza an- lam katacaktır. Erken olgunlaşmiş bir ses Ece Temelkuran, son kitabında 'iç 'in yapmayı reddeden, olmaktan yana tavır koyan yüzü ile hesaplaşıyor SIRMAKÖKSAL Bazı kitaplar, eleştirilmeyi, övühneyi baştan reddederler. Bu kendi ıçlerinde var- dır: "Khni çahşkan kanncalar, kuru bir türûn yaprağı gibi ufalamak isteyecekler busözîeri Çahşkankanncalarw yıne hep onlar, ufaladıklan parçalardan 'işe ya- rayan' şe>lerçıkanp, bütün o işe yarayan şeyleri biriktirdikleri evlerine götürmek isteveceklerdir. Evlerine götürüp birleş- tirmek, bütünleşdrmekiçin çabalayacak- lanhr." Veya "Kimileri o sırn bulup ra- hatiamak için, cümleler arasında aranıp duracaklarthr. Ama yme de, bütün bu sözkrin tamir edikmezliğini ve kıymeti- ni sadece melekler görecektir." Alıntılar, çeşitli gazete ve dergilerde- ki yazılanyla da tanıdığımız Ece Tem^ kuran'ın "tçKitabı"adh son çalışmasuı- dan. Daha önce, "Bütün KadınlannKa- fası Kanşıkür" ve "Kmm Oğhım Dev- letim-Evierden SokaldaraTlrtukhı Anne- teri" adlı kitaplan da bulunan Temelku- ran'ın bu üçüncü kitabı, aynı zamanda ye- ni bir yayınevi olan Gala'nın da ilk kita- bı. Şiir kıvamında olan tç Kitabı, yuka- ndaki alıntılardan da anlaşılacağı gibi, eleştiriyi ve övgüyü reddederken erken olgunlaşmış bir sese sahip. Bu ses, No- vaüs'in Geceye Kasideler adlı yapıtmda sözünü ettiği "herkes tarafindan aşağı- lana aşağüana erken bir olgunhtğa er^- miş gençnğm'' acı tonunu taşıdığı için i I » de, bilmişliği değil, her şeyden çok genç- liği çagnştınyor okura. Okur okumaz anlıyorsunuz genç bir insanın kalemın- den çıktığını; yahıızca gençliğin ödün- süzlüğü ve duruhnamışlığı ile bir araya gelebilecek bir karşı koyuşu var. Ancak bu duruhnamışlıkta da dumbnaya karşı bir özlem yok. Tersine, dunümuş yaşam- lann bastırdıklannı savunuyor tç Kita- bı. "Yapanlar kusursuzluk için çabalar. Kusnrsuzhık, ortalamanm eğkncesidir. tnsanhğm ne mucizevi bir şey olduğu ya- lanma inanmak için gayretkeş bir çaba. Seniügflendh-mez. Sen mümkûnseo ku- sursuzu 'yapıp' sonra dabuağdahaben- gi, daha büyük bir manevrayla bozmab- sm_ tşte mucizevi olan budurT Ancak bu karşı koyuşun acıh bir yani da var: "Kim inanır ki bize, desek ki iç- tenfikle, 'isterdik bir denizanası olma- yı'? Yalayarak her bir şeyi, her bir şeyin biçimmi alarak yaşayadurmavL- Suynn içinde sugftjiobıiak isteyışinıize.'uvmak' Kteyişimize kim inanuth?" Ki zaten ki- tabuı gençliğin diriliğinden çok erken olgunlaşmışhğını da bu söyleyiş veri- yor. Kendini sakınma bir yandân da ya- şamı kendinden salanmaya dönüşüyor. Kendini zehirli buhna duygusu giderek karşı koyuşun yerini alıyor. Ama bu ze- hirlilik duygusu, kendinden nefrete doğ- ru yol almıyor, tersine olurnJadığı kendi iç serüvenini sürdürüyor. "Öncefikle biz 'iç serüven'e mecburuz. Ki insanoğhı- nun mecburkalacağı budur, nihayetinde. Sdahpbusonsuzaynvarianan renktopun- dan, hakiki bir serüvene çıkmaya niyet- lenecektirinsan.Yeniçağmkıtasidn-'iç'.'' Bireysel ıç dökmelerle ıç dünya serü- venine açıhnayı deneyen birçok yazann tersine, Ece Temelkuran, iç'in yapmayı reddeden, ohnaktan yana tavır koyan yü- zü ile hesaplaşıyor. Eh, başına gelenler- den yakınışıyla bizi kendinden soğutan bazılannın karşısında, oluşunu savunan ve duruşunu bozmayan bir yazarla kar- şılaşmak iyi bir şey doğrusu. Graham Greene, son20yıhm paylaşöğı sevginsi Yvonne Cloettaüe buükte 1965'te Fransa'nm gûneyinde. Greene'nin yüreğine batınlan zehirli kalemler Kühür Servisi - Ünlü yazar Gra- ham Greene ölûmûnden sonra bi- le kendisini yalondan tanıyan iki kadın arasında şiddetli tartışmala- rm yaşanmasına neden oluyor. Ame- rikalı yazar Shiriey Hazzard'ın Gre- ene'yle ilgili amlannı topladığı "GreeneinCaprT adh kitabında ün- lü yazan "kötü niyetii ve şefkatsiz" olarak nitelemesı üzenne Gre- ene'nin son 20 yılını paylaştığı sev- gilisi Yvonne Cloerta, Hazzard'ı gerçekleri saptırmakla suçladı. Kitabmda Greene'nin kendini se- venleri her an incitmeye hazır ol- duğunu ve insanlara verdiği acıla- nn, varoluşunun gerçeğini oluştur- duğunu anlatan Hazzard, Cloet- ta'nın sert tepkisiyle karşılaştı. Uzun yıllar süren beraberlikleri su^snı- da Greene'nin böyle bir yönüne rastlamadığını söyleyen Cloetta, "Graham ve Shiriey temelde bir- birfcrini sevmezlerdL aralanndaki ilişki bir arkadaşhk parodisinden başka bir şey değildi. Graham'ın. Shirlej'nin iddiaettiğigibi bir adam oimadığmı gerçek dostian binrdi" dedi. Hazzard ise Cloetta'yı ikiyüzlü- lükle suçluyor. Cloetta'nın önce Greene'yle ilgili anılannı kitaplaş- tırmasını teşvik ettiğini fakat daha sonra "National Post" gazetesinde takma adla yazdığı bir eleştiriyle kendisini yerden yere vurduğunu idda ediyor. Judith Evans ımzalı eleştiri yazısuıda, Hazzard yazann anısuıa ihanetle suçlanıyor. Bu es- rarengiz eleştirmenin gerçekten Cloeatta olup ohnadığı da ayn bir merak konusu. DEFNE GOLGESİ TURGAY FtŞEKÇİ Büyük Hayatlar Yirminci yüzyıl, büyük olayların yanında büyük hayatlann da yaşandığı bir dönem oldu. Büyük uğraşlann yüzyılında elbette böylesi hayat- lann görülmesi rastlantı değil. Ancak hayat içinde- kitürlü rastlantılann, insanlann hayatını birandade- ğiştiriverdiği, onlara hiç bekiemedikleri görevler, so- rumluluklar yüklediği de gerçek. Yaşamöyküsü ya da anı kitaplan yeni kuşaklara böylesi hayatlan tanımak için bir olanak yaratıyor. Yenilerde yayımlanan iki kitap, iki ilginç insanı tanı- mak için birer fırsat: Biri Abidin Dino'nun Kısa Ha- yat öyküm (Adam Yayınları), öteki Tatyana Mo- ran'ın Dün Bugün'ü (lletişim Yayınlan). Abidin Dino, türlü yönleriyle tanınsa da asıl ben- zersiz kültür adamı kişiliğiyle öne çıkar. Sanatçılığın- dan çok ilişkileri, çevresi, ülkemizin kültür hayatın- daki yönlendirici, yol gösterici özellikleri onu öme- ği olmayan bir konuma getirmiştir. Kısa Hayat Öyküm'de bu benzersizlik açıkça or- taya çıkıyor Daha okula başlamadan evde üç dil (Türk- çe, Rumca, Fransızca) öğrenmesi, sonra bu dillere ıngilizce, Rusça ve Italyancayı katması; onu çokkül- tüıiü düşünme ve davranma becerisiyle donatmış. Sonra zengin yaşam deneyimi: 1 -6 yaşlan arası- nı Cenevre'de, 7-10 yaşlannı Paris'te geçiımesi; Is- tanbul'a dönünce minyatürtere, fresklere, mozaik- lere, hat sanatına ilgi duyma, yirmi yaşında Türki- ye'deki ilk öncu resim topluluğu olan D Grubu'na katılma, Nâzım Hikmet'le tanışıp dostluk kurma; Cumhuriyet'in onuncu yıh nedeniyle Istanbul'a ge- len Sovyet fılm yönetmeni Sergey Yutkeviç'in çağ- nsıyla Rusya'ya gitme, 1934-1938 arası orada dö- nemin önde gelen sanatçılanyla tanışma, kimileriy- le birlikte çalışma, oradan 1938'in Paris'i... Yurda dönünce kendini yedi yıl sürecek sürgün- de bulma. Adana'da on altı-on yedi yaşındaki Ya- şar Kemal'le tanışma, bir süre Ankara'da oturup ça- lıştıktan sonra, heykellerinde orak çekiçler aranma- sı üzerine önce dokuz ay Roma, ardından da öm- rünün sonuna dek yaşayacağı Paris'e geliş... Bütün bu yer degiştirmeler içinde her zaman üre- ten bir sanatçı, çevresi için de yardımcı, yol göste- rici, birlikte çalışmaya, birlikte gelişmeye inanan, öyle davranan biri. Her zaman politikanın içinde olmuş, ama sanatı- nı ve kişiliğini politikaya ezdirmemiş biri. Abidin Dino'nun hayatı, dışardan bakanlar için de ilginç; o hayattan kendi hayatı için dersler çıkarmak isteyenler için de örnek bir hayat. • • • Tatyana Moran'ın hayatı 1910'da Rusya'da baş- lıyor. Kınm'da Kerç ilinde toprak sahibi bir soylunun kıa olarak doğuyor. 1917 Devrimi'nden sonra üç gün üç gece bir mavna ile Karadeniz'i geçip Istanbul'a sığınıyoriar. Zorluklar içinde yaşam koşullan, Liege'e teyze yanına ögrenime gitme. Oradan evlenerek Afrika'ya taşınma. Üç yıl sömürge düzeni içinde bir hayat. Yeniden Istanbul'a dönüş, Sıvas'ta, Karabükie ça- lışma, dönemin Istanbulu üstüqe ilginç bilgiler; "O sırada Narmanlı Yurdu çok şMn biryerdi. ortasın- daki bahçeye kapıcılan bakar, sulardı ve asıl bina- nın sahibi güzel havalarda kahvesini veya rakısını or- tadakı kameryasında içerdi. Her zaman çok güzel çiçekler vardı. Üçüncü kata taşındık, avlunun karşı tarafında Aliye Berger ve kocası otumyordu." (s. 90). Kitapta o dönemin insanlan üstüne de çok ilginç aynntılar var. Sözgelimi Atatürk'ün biryılbaşı gece- si aniden Tokatlıyan Oteli'nin salonuna girdiğinde söy- lediği sözler: "ıstanbul halkı! Bu sene yılbaşını si- zinle geçirmeye karar verdim, trenden inip size gel- dim. Vakit kaybetmemek için gıysilerimi değiştire- medim. Kusura bakmayın." (s. 94). 1941 'de Ingiliz Edebiyatı Bölümü'nde başlayan üni- versite ögrenimi, ardından üniversitede kalış. Ahmet Hamdi Tanpınar ile hem okul, hem de Narmanlı Yur- du'ndan komşuluk ve arkadaşlık. 1958'de Erzurum Üniversitesi'nin kuruluşunda görev almak üzere bu kente gidip orada iki yıl ça- lışma, 1960'tan 80'lere, YÖK'e dek uzanan ünivre- site yaşamı... Özetlemek olanaksız elbette. Yüzyılı kapsayan büyük bir hayat. Hem bireysel olarak türlü serüven- lerin yaşandığı hem de ardında birey-toplum-çev- re ilişkilen üzerine benzersiz, öğretici deneyimler. Bugünün sanaJ insanlanna gerçek hayat hikâye- leri. . ,. Ortaçağ Tıyatrosu intemette • STRASBOURG (AFP) -15. yüzyıla ait "Aziz Stefan'ın Şehıt Olması" adlı oyun, aktör ve yönetmen Yannick Bressan'ın uyarlamasıyla internet üzerinden seyırcilere ulaşacak. "Interaktif tiyatro" amacıyla yola çıkan Bressan'ın oyununa izleyiciler de ekran başmdan katılarak görüşlerini bildirme ımkânı bulacak. Orijinal metne sadık kalındığını belirten Bressan, amacınuı internet üzerinde yeni sanatsal formlar üzerinde yoğunlaşmak olduğunu belırtiyor Yönetmen aynca, 2000 yıllık bir öykiı üzerine 500 yıl önce yazılmış olan oyunun tanhle günümüz arasında bağlantı kurması açısından önemıne dıkkat çekiyor. K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K K Â M t L M A S A R A C I r
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear