25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 KASIM 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(a cumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ BeauvoirTa Sarlre'a bakmakIkıncı Paıis yolculuğumdan sonra S- moDedeBeauvoir'ı okumaya başladım. Elimin altında bize çevrilmiş kitapla- nnın birçoğunun olmasına karşın, yal- nızca SessizBirÖHim'ünü okumuştum. Dönüşte, Sartre'a ılgım, beni onun ki- taplannayöneltmiştı. Sultanahmet'te, henüz yıkılmamış olan, Hotel Poems'e yerleşmış; dünya ile bağımı keserek "Başka Günler Olacak" adlı bir me- tin üzerınde çalışmaya kendimi vermış- tim. Dönüşün yalnızlığı, yabancılaş- mışhğıyla yüzleşmeden, bıle isteye, kendimi bu otel odasına kapamıştım. Paris sokaklannda gezinip cafelerin- de soluk aluken Sartre aklımın hep bir köşesindeydi. Gidip Montpamasse'da- ki Cafe Select'te de bunun için otur- muş, Sartre Sartre Anlaüyor'u bura- da okumuş. "Sartre'la Hiç Kopma- dan Yürümek'"in ilk notlannı bura- da yazmaya başlamıştım. O otel odasında geçen günlerin he- men ardından, Beauvoır'ı, CMgunhık Çağı'ndan okumaya başlamıştım. Bir kadının dünyasına dönmek, onu bu- rada tanımak istemiştim nedense! Sartre'ın altı çizili sözlerine tutun- duğum doğruydu: " -sevmek ve değer vermek bir ve aynı gerçeküğin Ud görüntüsüdûr, baş- kasryla kurulan aynı iüşkidir bunlar. Bu da değer vermenin aşk için ve de aşkın değer vermek için ille de zorun- lu olduğu anlamına getanez. Ama iki- si biriikte duyulduğunda, bir insanın bir başkasına karşı hakiki rurumuna ulaşır. Bu noktaya gelmedik daha. Öz- neltiktümüyle keşfedüdikte bu nokta- ya gefcceğiz." (s. 57) Yazınrn bir amaca dönüşmesinin, bununla varolmanın ne anlama geldi- ğini bir kez daha anımsatıyordu bana, Sartre. Beauvoir'la ilgili söyledikleri ise beni, onun dûnyasını tanımaya yönelt- mişti. Hginç bir beraberlikti onlann- kisi. Kırgınlıklar, acılardan sonra geli- nen kıyıda, keşfedercesine, Beauvo- ir'ı okümak; Sartre'a döndürdü beru. Her tümcesınde Sartre'a biriikte ba- kar olmuştuk. Olgnnluk Çağı'nda dı- le getirdıği ortak anılarda adım adım ilerliyor, bir yandan da DenemeJer'i .?,fyıxhusfleCineas"ı okuyordum. Be>- auvoır'ı okumakta ne denlı geç kaldı- ğunı, Sartre'dan hiç kopmadan yürü- meninse benim için ne anlama geldi- ğini bjr kez daha görmüştüm. ••• Yaşıtlanm sokaklardayken ben ken- dimle, 'büyük düşünce'lerle ılgıliy- dım. Martin Eden'den Silahlara Ve- da'ya, oradan Tükeniş'e gelmıştim. Doğrusu, Sartre'ın bu romanı, o yaş- larda beni açmamış, zorlanmıştım. Bir süre sonra da bıtiremeden bir yana bı- rakmıştım. Yeniden, 1970'lerin başuıda, Sart- re'a dönüşüm ise bir rastlantı sonucu- dur. Yaz tatillerinde çalışmaya gittiğim Sankamış'ta, Halk Kütüphanesi'nde karşıma çıkan Sanat, Felsefe ve Politi- ka Üstûne Konuşmalar, Çağımızın Gerçekleri,Varotuşçuluk Materyalizm veDevrim'i arnk okuyacak biryaşa gel- miştim! Sartre, bir kıvılcım gibi yayılmıştı düşünce dünyama. Bunlann ardına Bulann'yı okudum. Bir sûngerin su- yu emişi gibi, beni içine çekmişti. Ama Tükeniş'ten sonra, üçlünûn ("Oz- gürlüğün YoDan") diğer ikı kitabına elimi sürmeye cesaret edemedim. '70'li yıllann çalkantılı günlennin hem içinde, hem de dışında olmaya ça- hşırken kendi kozamda, birçok yazar ve dûşünürle yolculuğum süredurdu. JL daazının bir amaca dönüşmesinin, bununla varolmanın ne anlama geldiğini bir kez daha anımsatıyordu bana, Sartre. Beauvoir'la ilgili söyledikleri ise beni, onun dûnyasını tanımaya yöneltmişti. îlginç bir beraberlikti onlannkisi. Kırgınlıklar, acılardan sonra gelinen kıyıda, keşfedercesine, Beauvoir'ı okumak; Sartre'a döndürdü beni. Her tümcesinde Sartre'a biriikte bakar olmuştuk. Sartre, hep yanıbaşımdaydı. DeYayı- nevi'nce yayımlanan Edebiyat Üzeri- ne(Edebiyat Nedir, Yabancı'mn Açık- lamas, Baudeiaire), Sözcûkler elımden düşmemıştı. Sartre adım bizden önceki kuşak, '68'lilerbilıyordu, kuşkusuz. O hare- ketin hep yanında olmuştu, Sartre. Bunu ise geçen yıl okuduğum \feda Tö- reni ve Jean-Poul Sartre'la Söyleşi- ler'de Beauvoir bütün yanlanyla dile getiriyordu. Sartre ise söyleşilerinde, politik eylemin onun için anlamından sık sık söz ediyordu. Hatta bir yerde söylediği, özelhkle dikkatimi çeken, şu düşûnceleri il- ginçti: "Folitikeylemin, icerismdeede- biyatm Özgüree anlanm bulacağı bir dünya oluşturması gerektiğini düşün- düm: Sovyederin düşündüklerinin ter- sLFakatedebiyaansorununahiçbirza- man politik biçimde yaklaşmadım; onuözgüriuğûnbRJmlerindeııbiriola- rak göz önüne aldim daima."(s. 223) Sartre'la, belki de tam döneminde buluşmuştum! Edebiyat düşüncesı- nin, yazmanın, yazarlığın ne anlama geldiğini etraflıca anlatıyordu, o. Sık sık ona dönmemin, ondan söz etme- min o günkü ortamdapek ilgi görme- diğinı hatırlanm. Kimsenin Sartre'ı dinleyecek, oku- yacak vaktı yoktu! Bireycüikle, varoluşçulukla 'suçTan- dığırru da unutamam. Kuşkusuz Sartre, bir tabu değıl, ger- çekti. Hayatının her döneminde insa- nın önüne çıkabilecek aydınlık bir yüz, ışıltılı sözû bilgesi, uyarıcı bir üâç'tı bazen de. Onunla acmın kaynağma indım; Nietzsche'ye, Dostoyevski'ye, Kafka'va daha farklı bakar oldum. Beni getirdiği kıyıda, benim için sö- zü olan yazarlar vardı artık. Yûzûmü onlara döndüm. onlarla yol almaya başladım budönemeçte. Evet; Sartre, bir dönemeçti benim için. 'Dur ve bak' diyor. 'bak, ama anla', 'anla, ama kavra', 'kavra, ama sorgu- la', "sorgula, ama önce kendinden, bi- rey ohna konumundan başla' diye de yoluna / yolculuğuna ışık düşürüyor- du. Elbette ki yalnızca Sartre'ı okuma- dım. Aynı okuma ekseninde Camus de vardı, Dostoyevski de, Kafka da, Ham- sun ve Unamuna da.. Bunun bir baş- ka ucu da Balzac'lardan Gorki'lere, Ste- inbeck'lerden Lawrence'lara değin uzanıyordu. Ama o ilktenki durala- mayı çok doğal karşılamalı. Gelinen 17-18 yaşlarda onun dü- şünceleriyle yüzleşmek, söyledikle- rine kulak asmak, bir romanını oku- maktan daha anlamlı gclebilıyordu. tşte onunla asıl yolculuğum o konuş- malanyla başladı. FeritEdgü'nün der- leyip çevirdiği Can Yayınlan'nda çı- kan Sanat, Felsefe ve Politika Üstüne Konuşmalar. Ufuk açıcı, 'arükkıyiD- dan kop' deyici dûşünceleri içenyor- du, benim için. ••• :, . . Paris'te, onun müdavimi olduğu, Cafe Select'te, "Fılozofun 70 Yaşmda- ki Otoporlresi''ni içeren, Mkhel Con- tat'nın söyleşiyle yeniden Sartre'a dönmek.. Bir yolculuğun anlamı bu- luşması gibi gelmişti bana. Sonrasın- da, o kıyıdan giderek, Beauvoir'la 'Yıllar sonra' buluşmak.. Bu da yeni bir yolculuğun başlangıcıydı. Onun dünyasına ilk adımda Sartre'la yüzleş- mekse daha da anlamlıydı. Simone de Beauvoir'la Sartre'a ba- karak aldığım yolun şenlikli güzer- gâhlanndan, aynca Sartre'dan daha çok söz edeceğim sizlere. ,-v- Okuma önermelerl "Bir çocuk, Sartre ile beni birleştiren bağlan daha da sıkılaştırmayacaktı; Sartre'ın yaşamının bir başkasımnkinde yansımasını ve devam etmesini dilemiyordum: O kendi kendine yetiyordu, bana yetiyordu. Vebendeketuükendimeyeüyordum-.Benden doğmuş bir canlıda kendimi bulmayt hiç de hayal etmiyordum." Simone de Beauvoir. Sartre • Sözcûkler, Çev.: Bertan Onaran, 1989, Payel Yay., 198 s., Çev.: Selahattin Hilav, 1997, Can Yaymlan, 188 s. • Edebiyat Nedir?, Çev.: B. Onaran, 1982, Payel Yay., 143 s. • YazınsalDenemeler, Çev.: B. Onaran, 1984,140 s. • Aydmlar Üzerine, Çev.: Aysel Bora, 1997, Can Yay, 98s. • Sartre Sartre 'ı Anlatıvor, Çev.: Turhanllgaz, 1994, Yapı KrediYay.. 79 s. • Bulantı, Çev.: S. Hilav, 1981, Can Yay., 224 s. Simone de Beauvoir • Olgunluk Çağı 1-11, Çev. Betül Onursal, 1991, Payel Yay., 314+234 s. • Koşullann Gücü I-II, Çev.: B. Onursal, 1995-1996, Payel Yay., 292+380 s. • Veda Töreni ve Jean-Paul Sartreia Söyleşiler, Çev.: Nesrin Altınova- Beyhan Kaythan, 1983, Varlık Yay, 592s. • Simone de Beauvoir 'dan Sartre 'a Mektuplar, Çev. : Zeynep Bayramoğlu, 1996, Düşün Yay, 336 s. • Georges Michel, Sartre Yıllanm/Bir Dostluğun öyküsü, Çev.: 1985, Adam Yay, 182 s. Bellek kutusu "Yazmak, benim dil araalığıyla giriştiğim ortaya çıkanşı nesnel variık durumuna geçirmesi için okuyucuya çağrtda bulunmakür." Demiryollanmızm Osmanlı'dan bugüne 150 yıllık öyküsü bu gece TRT-2'de gösterilecek Kara trenin Aııadolu serüveni başlıyor CUMHUR CANBAZOĞLU Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllannda kal- hnmanın, uygarlığın, sosyalleşmenin en önem- l adımlanndan biri olarak kabul edilen, hatta ]0. Yıl Marşı'nda ortaya konulan bilançoda ?eni yönetimin en çarpıcı zaferlerinden biri darak değerlendirilen demiryoUanmızın Osman- l'dan bugüne şekillenen 150 yıllık serüvenini aılatan bir belgesel. bu gece saat 20.45 'te TRT- I'de ekrana geliyor. On hafta sürecek Deminüflan adlı yapıtın (her tölüm 35 dakika sürüyor) yönetimini Lütfi Ozarslan üstlenmiş; sunucusu, danışmam ve netin yazan ise Işığın Yansıması grubundan anıdığımız Prof. Dr. Murat ÖzyükseL Özarslan, Özyüksel'in. Osmanh-Alman tüş- ülerinin Gelişhn Sürecinde Anadolu ve Bağdat )emiryouan adlı kitabını okuduktan sonra böy- Î bir projede birlikte çalışmayı teklif etmiş ve ci yıl önce işe koyuhnuşlar. Her şeyi bitirdik- tn sonra dizirun müziğini de yazmaya karar ver- aiş Özyüksel; Işığın Yansıması elemanlanndan iyhan Orhuntaş'la oturmuşlar ve araştırmaya jrişmişler, konuyla ilgili yerel-anonim müzik- tri incelemişler. Trenli fazla türkümüzün ol- ladığmı saptamışlar. Ünlü 'Kara Tren' adlı türkünün temasuıı de- liryolu-tren ritmiyle yorumlamışlar önce. AB X>Ütrütfii Özaslan'ın yönettiği on hafta sürecek belgeselin metni ve müzikleri Işığın Yansıması grubundan tanıdığımız Prof. Dr. Murat Özyüksel'e ait. Erenus bu parçaya bir enstrüman esprisinde vokal yapmış. Sonra Tren Geiir Hoş GeBr'i kendi tatlanyla gözden geçirmışler. Bunlann dışında bulduklan temalan, belge- sele uyacak besteleri yazmışlar. Bir de fona, Ak- koyun Meler Geür'in Afrika temalanyla des- tekledikleri yorumunu yedirmişler. Daha önce bir fiune müzik yazmamış olan özvuksel'e, belgeselm müziğinin bir albüm halinde pazara ulaşma olasılığını sorduk: "Biz bu işe yalnız belgesele müzik çıksın drve girdik. ama dinle>enler beğenince, akhmıza besteleri bir albümde toplama fikri geldi Şu anda, 25 daki- ka civaruıda bir müzik var; birkaç parça daha eklersek albümhatinegetebüiı; Geneltepkiyegö- re buna karar vereceğiz.'' Belgeselin müzikleriyle ilgili notlarböyle. Bir de yapımm anlattıklan var. Dizinin içeriği şöy- le özetleniyor: "Demiryolu bakunından yoksul olan ülke- mizde üzeri tozlannuş bir 'demiryolu kültürü' yaşanmaktadır. Trenlerin insanlanmız üzerin- de bıraküğı etki her zaman güçiü ve kahcı ol- muştur. Halkın haûzasmda önemK bir yer rutan de- mirvollan, ka\bolan diğer güzeüikler gibiyöne- ticilerin Ugisinden uzak, kaderine terk edflmiş- tir. Demiryollannın, sosyal ve kütrürel etkflerin- den öte ekonomikve siyasiyönleri, etkfleri degöz ardı edikmez. lşte belgeselimiz bu aşamada bir başka boyutkazanıyor. Çünkü işin içineemper- yaJist paviaşun, Osmanb'nm kapitaüzmk tanı- şıp varobna çabası, Balkanlar, KaJEkasya ve Or- tadoğu'daki kurruluş mücadeleleri, yeni devtet- ler, üntiyazlar, isyanlar, ihanetler, savaşlar, kat- liamlar, yenilgiler, kazanımlar giriyor. Bütün bunlann üzerine Türkiye Cumhuriye- tikııruluyorwmeri<ennedefniryohıkiiltüjrüyer- Ieştirttiyor. Bu kültür 1950'lere kadar büyük bir heyecanla geliştiriliyor. 1950'lerden sonra de- miryohı kültürü üzerine küDerini serpip gelen karajollanmn yaratnğı karmaşayı irdeüyor." Demiryollanna gereken önemin verümesı di- leğiyle... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Hukuk Kültürü ve Hukuk Bilinci... Ülkemizde her alanda yasalara ve yasa deği- şikliklerine duyulan gereksinim, epey sık dile ge- tirilir. Yeni bir yasanın çıkarılmasıyla ya da yasa değişikliğinin yapılmasıyla her şeyin de çözüm- lenmiş olacağına neredeyse "iman" edilmiştir. Herhangi bir alanda beklenen yasa çıktıktan sonra da düzelme beklentilerinin hiç ya da yete- rince karşılanmaması durumunda ise eleştiriler, çoğunlukla çıkan yasanın yetersizliği noktasında toplanır. Oysa ülkemizde asıl eksik olan, hukuk bilin- cidir. Ama bundan neredeyse hiç söz edilmez. Hukuk bilinci, herşeyden önce yürürlüktekı ya- sal düzenlemelere, karşılaştığımız olaylar bağla- mında hoşumuza gitsin ya da gitmesin, kişisel ya- rarlarımızla bağdaşsın ya da bağdaşmasın, ke- sinlikle uyma bilincidir. Ama hukuk bilincinin bir de yazılı olmayan bir yanı vardır ki, o da toplum- sal yaşamın ancak bir hukuk düzeninin ege- menliği tanındığı sürece ve ölçüde uygar bir top- lumsal yaşam olabileceğine duyulan, kesinlikle du- yulması gereken inançtır. Yukarıdaki anlamlarıyla bir hukuk bilincinin bir toplumda ve o toplumun bireylerinde kurumla- şabilmesinin iki temel koşulu vardır. Toplumun ve bireylerin böyle bir bilinç doğrultusunda eği- tilmesinin belfi bir kültürde bir geleneğe dönüş- mesi ve her hukuka aykırılığın bir yaptınm gü- cüyle karşılaşması gibi biruygulamanın kurum- laşmış olması. Bu koşullar temeline dayanan bir hukuk bilin- cinin eksikliği durumunda yasalardan medet um- mak, acınası bir yanılsamadan başka birşey ola- maz. Ingiltere ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ül- kelerde teamüle dayanan, yazılı olmayan huku- kun yazılı hukuk kurallan kadar bağlayıcı olması, böyle bir hukuk bilincinin varlığından kaynakla- nan bir durumdur. Zaten genel bir inceleme ya- pıldığında, yasa sayısı en az ve hukuk kurallan da en genel tutulmuş ülkelerin, güçlü bir hukuk bi- lincinin kurumlaştığı ülkeler olduğu görülür. Buna karşılık, hukuka uymayerine, uygulama- da hukuka uymama bilincinin kök saldığı or- tamlarda en aynntılı yasalar bile hukukun egemen- liğini ve hukuka inanç beslenmesini sağlayama- maktadır. Ülkemizde reform sözcüğü, her alanda oldu- ğu gibi hukukta da pek sevılmekte ve çeşitli alan- larda hukuk reformundan sıkça söz edılmekte- dir. Böyle bir reformdan anlaşılan da, yine her şeyden önce yeni yasal düzenlemeler olmakta- dır. Oysa Türkiye'de asıl gerekii olan, bir hukuk bilinci reformudur. Geçmişte, görevi anayasa- yı korumak olan bir yüksek makam sahibi, ana- yasanın bir kez delinmesiyle bir şey olmayacağı- nı söyleyebilmişse, ülkenin başbakanı, aynı ülke- nin cumhurbaşkanını hukuka bağlı kalmaktaki ti- tizliği yüzünden eleştırebilmışse, genış kitleler en büyük yolsuzluk olaylarının suçlularının bile ge- reken cezayı alacaklanndan kuşku duyuyorsa, hakkın yerine getirilip getirilmediği her olayda ye- niden tartışma konusu oluyorsa, o ortamda ya- salann değil, fakat önce hukuka duyulan güve- nin kurumlaştınlması için her şeyin yapılması ge- rekir. v Hukuk bilincinin kurumlaşmasına katkıda bu- lunmak, yalnızca resmi makamlara düşen bir gö- rev değildir. Böyle bir bilincin kökleşmesine özel- likle sivil toplum ve onun sözcüleri, düşünüle- bilecek en büyük özeni göstermek zorundadırlar. Kitle iletişim araçlan genelinde, örneğin terör ve irtica (haklı olarak) ciddiye alınırken, 'günlük' hu- kuka aykınlık olaylan magazinleştirilırse, köken ola- rak yolsuzluk kokuları saçan servetlerin sahiple- rinin yapıp ettikleri, geniş kitlelere sürekli neredey- se olması gereken yaşam biçimleri niteliğiyle ser- gilenirse, kısacası aşılanmaya çalışılan umursa- mazlıklar sonucunda hukuka aykınlık, bir kaçı- nılmazlık niteliğiyle duyumsanmaya başlanırsa, böyle bir ortamda en iyi yasaların bıle hukuk bağ- lamında kurtarabileceği fazla bir şey yoktur. Hukuk, insanlan ancak kendileri bir hukuksal çe- kişmeyle karşılaştıklan zaman ilgılendırmesi ge- reken, bunun dışında günlük yaşamda herkesin yabancı kalabileceği bir aian olmanın çok ötesın- dedir. Hukuk uygulamasının teknik ayrıntılarını bilmek, elbette meslekten hukukçuların işidir. Ama hukuk bilinci taşımak, toplumda yaşayan herkese düşen bir görevdir. Örneğin hukukçu ol- mayan bireyden, anayasaya aykınlığın teknik ay- nntılannı bilmesi beklenemez. Buna karşılık, ana- yasaya aykınlık diye bir şeyin asla olmaması ge- rektiğini bilmek, toplumda variığını korumak is- teyen herkesin edinmesi gereken bir bilinçtir. Ve bu yönüyle hukukun ilgilendirmediği birinin var- iığını düşünebilmek, olanaksızdır! e-posta: ahmetcemal@superonline.com acem20@ hotmail.com GeleceğSn vlrtüözlepi • Kültür Servisi - Anadolu Üniversitesi'nin düzenlediği' 1. Ulusal Genç Yetenekler Müzik Yanşması' 6-7 Kasım tarihlen arasında gerçekleşecek. 'Keman' dalında düzenlenecek yanşmaya 13-17 yaş ve 17-22 yaş arasındaki, konservatuvar ile müzik ve sahne sanatlan fakültesi öğrencileri katılabilecek. Yanşma jürisuıde Prof. Suna Kan. Ayla Erduran. Cengiz Özkök, Prof. Gönül Gökdoğan gibi isimler yer alıyor. Birinciük ödülünûn 250, ikincilik ödülünün 200 ve üçüncülük ödülünûn 150 milyon lira olarak belirlendiği yanşmada aynca, jüri özel ödülünü kazanan katılımcıya da 150 milyon lira ödül verilecek. Ödüller, 7 Kasım günü Anadolu Üniversitesi Atatürk Kültür ve Sanat Merkezı'nde yapılacak törenle verilecek. BUGUN • BtLGt ÜNtVERStTESİ'nde saat 18.00'de Alan Clarke'ın Made In Britain adlı filmi izlenebilir/276 22 22) • KADIKÖY HALK EĞtTÎM MERKEZİ'nde saat 19.00'da 'Düş Sokağı Sakinleri' grubunun konseri izlenebiür. (235 02 03) • BABYLON da saat 21.30 da 'Putumayo Dünya Müzikleri Partisi'ver alacak. (292 73 68)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear