14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 E * İ M 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ••* KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ 'Beyaz Geceler'de yaşar ımydınız?Kar usul usul yağıyordu. Nehrin üzerinde oluşan buz tabakası yüreği- mizin şenliği olmuştu. Kimımiz paten, kızak ka- yıyor, kimimiz de topaç çeviriyorduk. Kentin dışında kalan evimizin geniş veranda- sı nehre bakıyordu. Ufkun sonsuzluğunu çagnş- tıran bir boşlukta seyir yerimiz de kar altınday- dı. O ıssızhğa bakan odamın penceresınden, bir filmi izler gibi, dişansını seyrediyordum. Önceki gün eve kan ter içinde gelmiş, heye- canla kızak yanşını anlatıyordum anneme. O da; "Bak şu haline, yüzün alal ohnuş, hasta ohıp kalacaksm" demişti. Öyle de oldu. Günlerdır, babamın deyımiyle, 'evdekitaplıgöz hapa'ndeydim! Kendi kendimi oyundan alıkoy- muştum, bilmeden! Dayımın, tstanbul'dan gelirken getirdiği, içi sil- me kitap dolu meşın bavulundaki kitaplan oku- ya okuya bıtirememiştım henüz. Cronin'ler, Pit- rigUH'ler, Zeveco'lar, Fearl S. Buck'lar, Kerime Nadir'ler.. bir bir elimden geçiyordu. O bavul, aç kaldıkça gidilen kiler gibiydi! Gözümde ise, 'büyük' bir kitaplıktı adeta! Pencerenın önünde oturmuş, gazetelerden kes- tığun yazı ve fotoğraflarla film afişleri yapıyor- dum. Genellıkle okuduğum romanlar da film- lere konu ve ad oluyordular. O gün de yeni bir konu düşünûrken bavuldaki incecik bir kıtaba git- mişti elim: Beyaz Geceler. Okumadığım bir kıtaptı, adı da çekiciydi. Da- ha ılk iki sözcük, o kitaba doğru yürümeme ye- tiyordu: "Sevgili okuyucu—" Yazar, sanki benı karşısına almış; bir hikâye- yi, bir masalı anlatıyordu. Bir çağnydı. evet! Gerçi buna alışıktık. Evımizde kış geceleri boyunca masallar, hikâyeler anlatılırdı. Babam baş hikâye anlatıcımızdı. Ama halam geldiğin- de bir başka şenlığı yaşardık. Kaü, açılmadık söz- ler, en uçuk, en açık, en heyecanlı masallar onun- la girerdi dünyamıza. Bizi gûlmekten yerlere yatınrdı. Elimde tuttuğum Beyaz Geceler'in anJatıcısı bir başkaydı ama. Her cümlesiyle bir başka dün- ya kurduruyor, anlaüsının içine içine alıyordu be- oi. Bir gün boyunca, o pencereden adeta uzaklaş- mış, kızak kayan, topaç çeviren arkadaşlanrru unutmuş, bu romanın dünyasına dalmıştım. Oray- la, evle, dünyayla bağım kopmuştu. Bunun da, oenim sokaklardan, oyunlardan yavaş yavaş el ;ekip; ev içlenne, masa başlanna, kitaplann iünyasına girmemin başlangıcını oluşturacağı- ıı bilemezdim. Gecenin kar aydınlığında beyaz geceleri yaşı- /orrheyazgeeelendeee/tnıyordum)>.• •>*..•>*>--'"* * Birçocuğun dünyasını sarmalayacak, onu söz- ;üklerin büyülü evrenine çekecek denli etkile- /icı olan neydi? Dostoyevski neyi anlatıyordu? Romanın tümünü, üç gün boyunca, oturup bir jeftere yazdıracak olan ne vardı, bu romanda? ••• O karlı Erzurum gecelerinde, tıpkı Gogol'ün 'Dikanka Akşamlan"ndaki gibi, step iklimin- le dolaşmak mıydı bu denlı anlamlı olan? Bu- lun tek başına belirleyici/ etkileyıci olabilece- *ını sanmıyorum! Okunan bir romanda anlatı- anlarla okunulan ortamın, yaş döneminin bu- uşma an'ının denk düşmesi de diyebiliriz bu- ıa. Gene de, bunun yanıtının, romanın bugün- erinde yapılan yeni basımını okurken, romanın >zünde yattığını düşünüyonım. O denk düşme an'ını asla yadsımıyorum. Bu ;ok çok öznel bir durumdur. Hatta, bazı yapıt- lann/yazarlann belirli yaş dönemlerinde okun- masının ne denli yararlı olabileceğini savunurum da. Duygu, düşünce dünyamızın ilk biçimlen- me evrelerinde bu tür yapıtlarla karşılaşmış ol- mak önemlidir. Birtür duygu/düşünce/sanat eği- timimizın ılk adımıdır bunlar. ••• Doğrusu da bu olmalı, sanınm! Romanın çe- stoyevski, insanın duygulanna seslenen bir yazardır. Beyaz Geceler'deki lirizmin özünde de bu vardır. Her şey öylesine dengeli, uyumlu anlatılır ki; çizdiği atmosfer, yansıttığı gerçeklik duygusu sizi içine çeker. Hayata o pencereden bakarsımz. Dostoyevski, imkânsızı gösteren, sizi onun ardına düşürendir. kim odağında olandır duygu selintisi. Burada, elbette ki Dostoyevski'nin üslubudur ilkten çe- kici gelen. Bir insanlık durumunu yansıtırken bu- nu onun (kahramanın) ağzından anlattırması; giderek de seviyi, bağlanmayı, yalnızlığın süriik- lenişıni, umudu, bekleyişi, burukluğu içli bi- çimde dile getirmesi.. Romanda, yalınlıktan öte, bir büyü vardır. Hayatın sıradan akışı içinde taş- kınca duygulan yaşayan genç insanın ömrûnün o an'lanna kapılıp gidersiniz. Onun tasalan, hü- zünleri size de dert olur; düşlerini düşlerinize ka- tarsınız. Dostoyevski'nin çizdiği bu eşsizatmos- ferden kurtulmak olası değildir. Dostoyevski, insanın duygulanna seslenen bir yazardır. Beyaz Geceler'deki lirizmin özünde de bu vardır. Her şey öylesine dengeli, uyumlu an- latılır ki; çizdiği atmosfer, yansıttığı gerçeklik duygusu sizi içine çeker. Hayata o pencereden bakarsımz. Tıpkı benim 14-15 yaşlannda yap- tığım gibi, Neva Nehri'ni Karasu'nun kar altın- daki görünümüyle özdeşleştirir, Petersburg'da gezinircesine, Erzurum sokaklarında dolaşırsı- nız düşlere kapılarak. Benzer bir rastlaşmanın, Nastenka gibi birinin, izlennin imkânsızlığıru bil- meniz için yaşınız çok erken olsa bile... Dostoyevski, biraz da budur; imkânsızı gös- teren, sizi onun ardına düşürendir. Orada yaşa- yamn acısına, hüznüne, bağlanışlanna dönüp bakarken biraz da kendinizı bulmanız bundan ol- sa gerek! • • • Manes Sperber'in deyımiyle; bize onca uzak olan dünyasını, hatta coğrafyasını içimizdekile- re yakın kılan neydi? Onun gerçekleştirdikleri- ne dönüp baktığımızda, çağımız insanının tra- jedisini de görmekteyiz. Bugünkü yaşam gerçe- ğimizin içinden bakıyoruz Dostoyevski'nin ya- pıtına. Orada bizi kendisıne çeken, insanlık du- rumlannı değışken yanlanyla anlahnasıdır. De- rin, anlamlı, kavrayıcı bir bakışın ürünüdür onun yapıtlan. tmlediğim gibi, imkânsızın ötesinde çö- zürnlenemez olanı; derinde, içte olanı da göste- rendir Dostoyevski. BeyazGeceler'in yeni basımını yayıma hazır- layan Orhan Pamuk'un kıtabayazdıgı 'önsöz'de altını çızdığı gibi; saflığın, çocuksu dürüstlü- ğün yaydığı mutluluk duygusunu en iyi dile ge- tirdiği yapındır Dostoyevski'nın. Bize hayatın hem öte hem de bu yakasını gös- teren 'çağdaşımız' Dostoyevski'nin Türkçedeki yapıtlan dağınıklıktan kurtulup 'Toplu Eserle- ri' adıyla yayımlanmaya başlamışken ona, Be- yaz Gecekr'le dönmeye ne dersiniz? Okuma önermelerl Dostoyevski: * Beyaz Geceler, Çev.: Mehmet özgü!, 2000, Uetisim Yaymları, 96 s. * Vtraltından Notlar, Çev.: Mehmet Özgül, 2000, îletişim Yay., 153 s. * Cinler, Çev.: Ergin Altay, 2000, tletişim Yay., 703 s. * Henri Trayat, Dostoyevski, Çev.: Leyla Gürsel, 1973, Cem Yay., 464 s. * Michel delCastillo, Kardeşim 'Budala', Çev.: Aykut Derman, 1998, Can Yay., 290 s. * Andre Gide, Dostoyevski, Çev.: Bertan Onaran, 1998, PayelYay, 176 s. * N.A. Berdyaev, Dostoyevski, Çev.: Ender Gûrol, 1998, Kavram Yay., 157 s. * Stefan Zweig, Dünya Fikir Mimarlan: 11/ Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski, Çev.: Ayda Yörükan, T. îş Bankası Kültür Yay., 1989, 213 s. * Dostoyevski 'nin Mirası, DeHeyen: Oğuz Özügüİ, 1994, Pencere Yayınları, 143 s. Okurken altı çfzilenler "Beni sevmiş olduğunuz için teşekkür ederim. Çünkü bu sevgi, uyandıktan sonra uzun süre unutulmayan tatlı bir düş gibi saplandı yüreğime. Çünkü bana içinizi kardeşçe açtınız; huzur vermek, iyi etmek, korumak için yarah yüreğimi kabul etmek büyüklüğünü gösterdiniz." Bellek kutusu "Uzun süre bash altında kalmış itkilerin, arzulann. duyguların, önsel olarak anlamdan yoksun biçimde sözya da edim olarakpatladığı kriz anlannı senden daha iyi betimlemiş bir yazar var mıdır, Fedor? Senin romanlann, günler ve geceler boyu birikip yoğunlaşan bulutların, şimşeklerin çaktığı bir tan vakti aydınlığında boğulup gittiği bu durumlarla dolup taşar." Michel del Castiüo * Dostoyevski'nin yoksulluk içinde yaşayan 63 yaşındaki torunu, büyükbabasını anımsıyor Igördüyyazdddan gerçek oldu'Kühür Servisi- Ünlü Rus yazar Dos- oyevski'nin akrabalan fakirlik içinde /aşıyor. Rusya'daki rejim değişikli- jinden sonra pek çok insanın zor coşullaraltında yaşadığı biliniyor. Ki- aplan klasikler arasına girmiş ve hâ- â satılan yapıtlanyla ünlü yazar Fyo- tor Dostoyevskfnin aiiesi de bu deği- .ımden nasibini almış. St. Petersburg'da 'aşayan torunu Tarvana Vysokogo- lets-Dostoyevskaya'nın yaşadığı fa- drlik, artık ciddi boyutlara vardı. Hastalıklarla boğuşan 63 yaşında- A Tatyana Dostoyevskaya. parasız- ıktan kirasını ödeyemediği eski evin- len çıkıp nemli, boyalan dökülen bir ıdada hayatını sürdürmeye çahşıyor. -ferden gelen soğuğu engellemek için ah yerine battaniye seren Tatyana'nın vınde, tek komodinin ûzerinde, içil- ıiş ilaç kutularaun yanında Dostoyevs- i'nin ıki siyah-beyaz fotoğrafı duru- or. Penceresinden, birbirinin aynı gri partmanlann gözüktüğü dairesinın ıce duvarlanndan diğer dairelerde turan insanlann sesleri, kavgalan ve ksürükleri duyuluyor. Her ay kirasını ve faturalannı öde- iği 865 rublelik emekli maaşından ar- ın parayla işsiz oğlu ve onun genç to- ınunu geçindirmeye çahşıyor. Uzun ımandan beri et ve meyve almaya nkân bulamayan Tatyana, çoğu za- lan süt ve ekmek abnakta bile zorla- yor. Her ne kadarçocukluğundan beri hiç ostoyevskı okumamış olsa da 19. izyılda St. Petersburg'da fakirlik için- ; kıvranan insanlann anlatıldığı 'Suç •Ceza' romanıyla benzerhkleri oldu- uıun kendi de farkında... " Dostoyevski fakuiiği çok ivi anla- ğı için onlar hakkuıda çok güzel ya- laj jazdı. Anıa kendi soyundan ge- F ostoyevski fakirliği çok iyi anladığı için çok güzel yazılar yazdı. Ama kendi soyundan gelen insanlann yaşadığı bu koşullan görseydi eminim o bile çok şaşınrdı. Şehirdeki herkes Dostoyevski 'nin yaşadığı dönemlerdeki kadar yokluk çekiyor. len insanlann yaşadığı bu koşullan görseydi eminim o bile çok şaşuırth" diyen Tatyana, geçen günlerde hafta- hk birRus gazetesine gönderdiği açık mektupta, halka ve Dostoyevskisever- lere çağnda bulunarak kendisine yar- dım edihnesini istedi. Ama zaten hal- km çoğu da zor şartlar altında yaşa- dığından ne halktan ne de devletten bir cevap geldi. 'Soyadnndan zoriuk çektim' Tatyana, büyükbabasının yapıtla- nndan çok kazânç sağladığını iddia et- tiği Rus devletinin bu duruma kayıt- sız kalmasunn büyük bir suç olduğu- nu söylüyor: "Sadece bizitn ailemiz için değfl; şehirdeki herkes Dostoyevs- ki'nin yaşadığı dönemlerdeki kadar yokluk çekiyor. Yazdığı her şey şimdi gerçeğe döndü. O, geleceği gördü." Tatyana uzun yıllar boyıınca büyük- babasının statüsünden habersiz ola- rak yaşamış. Teknik bir liseden mezun olduktan sonra önce bir telefon şirke- tinde, sonra da bır ısıtma şirketinde ça- lışan Tatyana, edebiyata hiç ilgi duy- mamış: "Babam.cocukken bizebüyük- babamın krtaplarmı okurdu. Ama ben büyüyünce onlan okuyamaz oldum. Büyûkbabamm yazıstUi bana çok zor gdryor." Ideolojikbaskılannarttığı 1930'lar- da Dostoyevski 'nin yapıtlannın okul- larda okutulması yasaklandı ve kitap- lan 1970'li yıllara kadar basılmadı. "Karanhkbiryazarolaraktammlanır- dı" diyor Tatyana ve ekh'yor: "Evle- nip kocanun soyadını abma kadar, ta- şıdığun soyadı yüzûnden pek çok zor- luk çektim." 196O'lı yıllarda Tatyana'nın baba- sı, Dostoyevski'nin ününükorumak ve yazann öldüğü binayı onun yapıtlan- nın, elyazmalannın sergilendıği bir müze haline getirmek için devletle an- laşmış. Babasının ölümünden kısa bir süre önce Tatyana ona yardım etmiş ve devrim sırasında yok olmaktan kur- tulan birkaç parça aile servetinı de açılan bu devlet müzesıne vermiş. Tatyana, zor anlannı, elindekileri devlete vermeyip de satsaydı şu anda ne durumda olacağma dair hayaller kurarak geçiriyor. Kendısının neden hiçbir Dostoyevski konferansına çağ- nlmadığını ve kitaplan ve yazılan hâ- lâ para getiren büyükbabasının hazi- nesinden neden hıçbir şey alamadığı- nı merak ediyor. "Ne kadaryardnnaihtiyaa olduğu- nu biliyoruz'' diyor Dostoyevski Mü- zesi'nin yeni müdürü Natah'a Ashim- baeva. "Ama devletin ona ahlaki ola- rak destek vermesi gibi bir düşünceyi doğru bumıuyorum.Ücretinin artünl- ması gereldyor olabilir, ama devlet o sadece Dostoyevski'nin torunu diye bunu yaparsa ciddi sorunlar doğar. Sonra Çehov'un ve Glinka'nın akra- balanna da yardnnetmelerigerekir ve bunun asla sonu geimez". Tatyana da yaşadığı sorunlann bir bakınıa bütün toplumun yansıması ol- duğunu yadsımıyor. Rusya'daki birçok emeklinin durumu pek iç açıcı degil. Yıllar boyu çalıştıklan bir sistem yaş- landıklan gün çöküverince eski reji- min onlara garanti verdiği sosyal des- tekten de mahrum kaldılar. 1990'lar- daki ekonomik kriz de ellerinde avuç- lannda olanı alıp götürünce kendile- rine bakacak aileleri olmayanlara ve- rilen emekli maaşı yeterli gebnedi. Rusya'da 12 milyon emekh fakirlikle savaşıyor. "Benimyaşundakflerarnkvaşanu- yoı;sadecevarhldannıdevamettimw- lar" diyor Tatyana. "Yaşlı insanlar aç ve hastâlandıklannda ne hastane\e gj- decek ne de ilaç alacak parayı bulabi- Byoriar". Tatyana aynca Dostoyevski'nin na- sıl bir insan olduğunu bu kadar geç bir yaşta fark etmış olmaktan utandığını söylemedenedemıyor: "Babam her za- man. büyükbabanm çokbüyük birya- zar olduğunu unutma derdi Ama ben unuttum.Birdenizdyleevkndimvebir işçi oldum. Sosyalist amaca inandım. Mükemmel bir gelecek yaratoğımız düşüncesiyle çalrşıp durdum. Ama so- nuçta, gerçek, bir kâbustan başka bir şe> ohnadL" f't* ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Prag 2000... Bu tarih, akıllarda iyi tutulmalı! Çünkü -biraz uzun bir cümle olacak ama- du- rum şöyle: Prag 2000, özellikle eski Sovyetler Bir- liği'nin dağılışından bu yana globalleşme ya da küreselleşme gibi yaldızlı sözcüklerin arkasına gizlenerek, egemenlerin daha bir egemenleşme- sini öngören bir düzenin sonunun başlangıç nok- talanndan birini belirieyen bir tarih. Geçen günlerde Prag'da kopan kıyamet, gerçek- te bu düzenin başına düşen koca bir kayadan baş- ka bir şey degildi. Gerçi bizim sulandınlmış med- yamız, pek çok olayda yaptığımız gibi, bu olayı da "polis ile göstericilerin çarpışması" kısırlığı içeri- sinde yansıttı. Ve sonunda -yine medyamıza gö- re!- "Polis, durumu kontrol altına aldı"... Öyle bir kontrol altına aldı kı, IMF yetkilileri ve ilgilileri, bu- güne kadar hiçbir uluslararası toplantıda eşine rastlanmadık bir gerekçeyle, "Çalışmalar planla- nandan önce bitti" gerekçesiyle, tası tarağı top- layıp Prag'ı terk etmek zorunda kaldılar! Yakın geleceğin kültür tarihinde Prag 2000, bir dönüm noktası olarak yerini alacak - dünyanın çe- şitli ülkelerinden gelen dünyalıların kalitesızin ka- litesizi masallan ve yalanlan arbk yutmadıkJannı hay- kırdıklan bir dönüm noktası... Sanınm 1980 sonbahanydı. Avusturya Edebiyat Kurumu Başkanı ve tanınmış bir küttür kuramcısı ; olan Dr. Wolfgang Kraus ile biriikte Viyana'nın ,( ana caddelerinden birinden geçiyorduk. Bir ara Dr. ,' Kraus, dünyaca ünlü birçocuk eşyalan firmasının j ' Viyana'daki şubesinin gösterişli vitrinlerinin önün- ', de durdu ve: "Bu düzmece refahı günün birinde J bize pahalıya ödetecekier" dedı. Soran bakışla-'e/ nmı görünce de şu açıklamayı yaptı: "Şu mağa-n t zayı gööıyor musunuz? Içerde her yaş çocukiçin n ^ yaklaşık kırk, elli model giysi var. Açlıktan ve sa-s '. vaşlardan ölen çocuklann sayısının giderek arttı- hlt ğıbirdünyada, böyle refahlarsüreklıolabilir mi sa- nıyorsunuz?" Olmadı. Seksenli yılların görünüşte refah içerisindeki '-»< Avusturyası'nda, şiddetli kışlarda çok sayıdayaş- uA lı emeklinin yakacağa verecek parayı her zaman. bulamadıklan için 'fan/d/Manr»'.Türkiye'degörev- ... li bulunan bazı Avusturyalı diplomatlann kendile-j. rinden dinlemiştim. Almanya'da, ünlü 'Duvar'm yıkılışından bir süre sonra, artık 'özgüriüklerine kavuşmuş' kimilerinin 'Duvanmı geri ıstiyorum!' sloganlanyla gösteriler düzenledikleri bizim medyamıza pek yansımamış- tı. Bu gösteriler, 'özgüriüklerine' kavuştuktan son- ra ev kiralan yaklaşık on kat artan eski Doğu Al- manya insanlarınca duzenlenmişti. Onlann ger- K çekte geri istedıkleri, elbette duvann kendisi de- " ğildi; ama sloganlan, korkunç bır düş kınklığının rfe-.v* desiydi. *; O zamanlar anlatılan masaia göre 'şeytan' ya da -* 'büyüköcü', yani Sovyetler Biriiğı, dağılmış ve sü- ^ per güç olmaktan çıkmıştı. Artık dunya, özgüriü- > ğün savunucularına kalmıştı ve bu nedenle dün- *j ya, artık özgüriüğüa$gmsiyesi altında ve çok da- • ha insanca boyutlarda küreselleşecekti. Küreselleşmenin kokusu çabuk çıktı; gerçekte istenenin, yerküre çapında acımasız birtüketim top- lumu yaratmak oJduğu anlaşıldı. Peki nasıl bir tü- ketim toplumu? Elbette çalışan herkesin tüketim- de bulunabileceği bir toplum degil; fakat birileri neredeyse sınırsız tüketebilsinler diye çoklannın '. tüketimlenni en alt düzeylerde tutmak zorunda ol- ; malan temeline dayanan bir toplum! > 'Büyük' devletlerin, daha da zenginleşmek ve bü- J yümek için el altından sattıklan silahlaria çıkan sa- * vaşlara sözde çare bulmak için göstermelik top- î lantılar düzenledikleri bir toplum! Dünya çcıcuklannıkorurnaarnacıylaBirleşmişMil- . letler bünyesinde oluşturulmuş UNICEF, her No- ^ el'de ve yılbaşında geliri 'dünya çocuklanna' har- '<£ canmak üzere cicili bicili kartlar ve takvimler bas- 4 tınp satarken, aynı dünyada yaşayan Iraklı binler- « ce çocuğun Birleşmiş Milletler ambargosu yüzün- İ denilaçsızlıktanameterinesesçıkanlrnadığıbfrtop- î lum! Z IMF, Prag'daki çalışmalanna planlanandan bir Z gün önce son vermek zorunda kaldı. Boşta kalan "i o bir gün, korkunç yalanlann temelinde yükselme- ; ye çalışan bir küreselleşmeye karşı olanlann şen-,*^ likleriyle doldu. -«J* Prag 2000 - başta da söylediğim gibi, bu tarihi":* mutJaka not etmemiz gerekiyor. Yoksa bir kültür değişimini daha atlayabiliriz! .;» . ^ ahmetcemal(a superonline.com ** acem20\« hotmail.com £ Kırban 1 Traözon'da sahnelenecek • TRABZON (AA) - Trabzon Devlet Tıyatrosu ! (TDT) bugün Güngör Dılmen'in kaleme aldığı ve Osman VVober'in yönettiği 'Kurban' adiı oyunla / • perdelerini açıyor. Sezonun ikıncı oyunu olan Ephraim Kishon'un yazdığı ve yönettiği 'Tarla > Kuşuydu Juliet' adlı oyun 14 Ekım'de, ilk olarak ^ Giresun'da sahnelenecek. tki oyunun yanı sıra sezon boyu devam edecek çocuk oyunlan ve *•. geçen sezon sadece tiyatro festıvalınde sahnelenen "Kadıncıklar' adlı oyun da ekim — ayının üçüncü haftasından itibaren sahnelenecek. *i Fransn Kültür Merkezj'nde TaHs Kelimeleri' • Kültür Servisi - Arzu Başaran ve Selda Asal 'ın 'Paris Kelimeleri' adını taşıyan resim sergisi Istanbul Fransız Kültür Merkezı'nde bugün açılıyor. Çoğunlukla fotoğrafsal olan görüntülerin üst üste basılmasını sağlayan bir bılgisayar tekniğiyle oluşturduğu dizısıyle Asal, insan fıgürlerinin ortaya çıktığı ve silindiği sahneleri sergılıyor. Başaran ise eski pürtüklü kâğıdı üstüne insan şekilleri gösteren kanşık boya renklerini uyguluyor. Yapıtlar, 30 Ekim'e kadar izlenebilır. ut on ûb BUGUN • BABYLON'da saat 21.3O'da RepKkas'ın konseri izlenebilir. (292 73 68) • İTALYAN KÜLTÜR MERKEZt'nde saat 19.00'da 'Vrttorio Gassmana Saygı' etkınlıkleri kapsamında Dino Risi'nın 'U Sorpasso' filmi göstenliyor. (293 98 48) • BORUSAN'da saat 18.30'da Fuat Erman'ın 'Tekno MuzHnn ÖVICMSÜ' f^ePT* <;n^'te«ıs! ver alıyor. (252 22 J6) •»;•'
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear