02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 1999 PERŞEMBE 14 JvLJJ-il U r i . [email protected] MontrealFilmFestivali 'ndebuyılçokkültürlübiryapı egemendi Majidfye ildııei kez büyük ödiilGÖNÜL DÖNMEZ - COLLN Montreal Dünya Film Festivali'ne bu yıl yine kentin çok kültürlü yapısını yan- sıtan bir hava egemendi. Bir yandan eleştirmenler özellikle yanşma bölü- mündeki filmlerin niteliksiz olmasın- dan yakınırken öbür yandan birçok film kapalı gişe oynadı. Sabah dokuz sean- sında bile kuyruklar cadde boyu uzan- dı. Kentin Japon sakinleri geldiler. Ja- pon filmini alkışladılar. Iran filmleri Iranlılarla dolup taştı. Hint filmlerinde Pakistanlı. Bangladeşlı, Pencablı bırlik- te güldü ağladı. Çin filmlerinde Hong Konglusu, Tayvanlısı. komünisti yan yana, baş başaydı. Bu arada uzak ülke- lerde tatil yapmaya kese gücü yetmeyen birçok Kanadalı da yaz tatillerini bu haf- taya denk getirerek sağlam koltuklann- dan Butan'a, Filipınler'e, Meksika'yauç- tu. Aıjantin'de başlamadan biten aşklar için gözyaşı döktü. Türldye'nin imajını kötülemek Bu kültür haritasına bu yıl bızlerin de v,eşnıli katkılan bulundu. Sinemamız konusunda festivalin ardmdan bellekler- de olumlu iz bırakacak tek film tartış- masız "Güneşe Yolculuk" filmiydi. Fil- min her bakımdan profesyönel yapısı, gerek eleştirmenlerin gerekse diğer iz- leyicilerin gözünden kaçmadı. Sinema- nın çıkışında Yeşim Lstaoğlu'nu bu üs- tün başansından dolayı kutlayanlann arasına giren bir genç bayanın, yönet- menimizi dışan ülkelerdezaten imaj so- runu olan Türkıye'nın imajını daha da kötüleştirmekle suçlaması bizi hiç şaşırt- madı. Ve aşağı yukan yirmi yıl önce yi- ne Montreal'da "Otobüs"' filminin gös- teriminin ardından "Siz utanmıyor mu- sunuz bizün köylümüzü böyle aptal gös- termeye" diye Bay Okan'a kafa tutan ba- yanı anımsattı. Bu gibi kişiler için so- run olan u imaj"ın Türkiye'nin ımajın- dan çok yabancı ülkede yaşayan bir Türk olarak kendi imajlan olduğunu bılmem vurgulamaya gerek var mı? İmaj sorunundan söz ederken Türki- ye'nin bu konudaki sorunlannı katmer- leyecek bir film varsa o da Canan Ge- rede'nin "Split" filmiydi Bufılmenkı- sa yoldan bir "Midnij^ıt Express" ola- rak tanımlanabilir. (Eksi Alan Parker'in yönetmen olarak > etenekleri ve o fılmin diğer plastik nitelikleri.) "Parcalanma" sansasyon ûzerine kurulu abuk sabuk de- taylar ve teknik yanlışlarla dolu. oyun- culann yapay bir performans çıkardığı bir film. Gündemde olan köktendinci- lik konusunu, üzerine dikkati çekmek için kullandığı bir yana, hiç değilse konuyu özenle inceleyerek yola çıksaydı belki bir şeyler verebilirdi ama onun yerine ma- ço Türk erkeğinin on vurup bir sa>dığı dayak sahnelen. camilerden mescitler- den gerekli gereksız görüntüler. Bennu Gerede'nin Mahmutpaşa Yokuşu'ndan aşağı uzun san saçlan rüzgârda uçuşarak aynı Iranlı kocasından kızını kaçıran annenin saçma sapan öyküsünü veren Hollywood filminde iz- lediğimiz gıbi koşuştur- ması gibi, derinine in- mek istemeyen Avrupa- lı izleyicinn aradığını kolay bulai ıiecegı bir film. Burada eieştirmen- leri şaşırtan. Fridrik Thor Fridriksson gibi yetenekli bir yönetmen ve yapımcının nasıl bu filme girdiğiydi. Canan Gerede'nin fil- mi gibi Bugünün Sine- ması bölümünde göste- rilen Sinan Çetinın "Propaganda" filmini Türkrye izieyicisi iyi bil- ^ ^ ^ _ ^ ^ ^ _ diğinden aynntıya gir- miyorum. Thomas Arslan'ın Berlin'de ilgi gören "Dealer" filmi ise yakışıklı delikanlı ile güzel sevgilisinin kötü iş- ler yaptığı filmler arasında gelip geçti. Yanşan yirmi film içinden iyi film- ler bulmak çok zordu bu yıl. Sanki ha- rita genış olsun diye seçilmiş birtakım Çin. Japon filmi boş yere zamanımızı aldı. Halkın en çok beğendiği Carios Saura'nın son filmi "Goya" idi. Onlü ressamın Fransa'nın Bordeaax kentin- de sürgün olarak geçirdiği son günlere yerleştirilmiş bu filmde Goya, son sev- gilisinden olma kızına yaşamının bir dökümünü yapar. Genç bir adam olarak saraya girişi, orada izlediği entrikalar, ya- şamını etkileyen büyük aşkı, işitme duyu- sunu yitirmesiy le bambaşka bir yön alan göriiş açısı, yaşamöyküsünü yansıtan bir romanın uçuşan yapraklan gibidir. Ustanın sanatına yakışırbiçimde renk- lenn başrolü oynadığı bir filme Goya gi- bi Aragonlu olan Saura'nın her şeyini verdiği ilk bakışta göze çarpıyor. Dedi- ğine göre de on iki yıldır düşünü kur- duğu bir tasanmmış "Goya." Yine Ispanya'dan ünlü bir yönetmen MarioCamus'un "Harikalar KentT ya- pıtı 1888 yılında dünya fuanna ev sahip- liği yapan Barcelona'da geçen özel hırs- JL eşim Ustaoğlu'nun 'Güneşe Yolculuk', Canan Gerede'nin 'Parçalanma', Sinan Çetin'in 'Propaganda* adlı fiîmlerinin gösterildiği festivalde, halkın en çok. beğendiği Carios Saura'nın 'Goya' adlı son filmiydi. Ettore Scola'nın 'Akşam Yemeği' ise masa sohbeti üzerine kurulu bir filmdi. lann, siyasanın, aşkın birbiriyle yanş- tığı, teknik özellikleri öne çıkan, biraz uzun tutulmuş bir filmdi. Ettore Scola'nm "La Cena" (Akşam Yemeği) filmi daha önce çok örnekle- rini gördüğümüz "masa sohbeti" üzeri- ne kurulu bir filmdi yanşmalı bölütn- de. Ahmlı Fanny Ardant'ın işlettiği ti- pik bir îtalyan lokantasında insanlann en özel yanlanna, kuruntulanna, zayıf- lıklanna tanık oluruzbu filmde ister is- temez. "LaCena"nın hoşça vakit geçirt- mediği söylenemez ama îtalyan izleyi- cilerin güldüğü sahnelere diğerlerinin uzak kalmasırun bir alt yazı sorunu mu yoksa fılmin dünyaya açılış açısından bi- raz dar mı olduğu tartışılabilir. Ünlü Fransız oyuncu Gerard Depar- dieu'nun Frederic Auburtin ıle birlikte yönettığı (ve başrolü oynadıği) 'Köprû' filmi gerçek ve sinema arasında bir köp- rü kurmaya çalışan başanlı bir yapıttı. 'Range-Khoda'(Tannnın Rengi) fil- mi 1997 yılında Montreal'de Büyük Ödül alan Iranlı Majid Majidi'nın üze- rinde uzun zaman çalışarak gerçekleş- tirdiği dört dörtlük bir filmdi. Bu film de diğer birçok Iran filmi gibi çocukla- n konu almıştı. özellikle büyüklerin göl- gesinde ezilen çocuklan; hele en çok _________ ezilen bir kör çocuk olursa. Belirlı baskılar altmdaderdini anlatma- nın yolunu bulan yete- nekli yönetmenlerden başanlı bir örnek oldu- ğu konusunda eleştir- menler ve halk birleşti tartışmasız. Iran deyince, bir baş- ka bölümde gösterilen bir filmden söz etmek istiyorum. Tahmineh Milani Iran'da yaşayan genç bir kadın % lki Ka- dın' beşinci filmi ve her filminde iranlı kadınla- nn sorunlannı irdeliyor. (Filmi tanıtırken bunu söylediğinde salonda kopan alkış her şeyi an- lanyordu gerçekte.) Mi- _ ^ _ ^ — _ lani bu filmi yapabil- mek için yedi sekiz yıl- dır uğraşıyormuş 'yetküilerle'. Ve an- cak yeni hükümet sayesinde izin çık- mış. 'bdKadın' Islamdevrimini izleyen yıl başhyor. Tahran Üniversitesi'nde mi- marlık okuyan iki genç kız, umut dolu bir geleceğe kucak açmışlar. Kızlann biri akılh ve güzel, öbürünün ise şimdi- lik arkadaşından öğrenecek çok şeyi var. Ama varlıklı, kentsoylu bir aileden ge- liyor. Güzel kızın güzelliği başına bela. Peşinde bir alay erkek. Bunlardan biri iyice belalı. Ve yok yere kızın başını derde sokuyor. Dışarlıklı aile, seni bu- nun için mi okutuyoruz diye kızı eve kapıyor ve sonuç görücü yollu bir evli- lik. Öbür kız ise okulu bitirip istediği- ne vanyor ve mutlu bir evlilik kuruyor. Yıllar sonra karşılaştıklannda öğreniyo- ruz güzel kızın başına gelenleri. Koca- sının malmış gibi onu eve kapayışını, hiç kimseden destek görmeyişini, boşanma davası bile açamadığını... Kocan seni dövmüyorsa, sana bakı- yorsa daha ne istiyorsun, git başımdan, diyor hâkim. Milani konuyu hiç abart- madan incelemiş bu filmde. Öğrendiği- me göre erkekJer arasında birçok düş- man kazanmış kendisi, tehditler almış ama film Iran'da çok tutulmuş ve birçok da ödül almış. Montreal Dünya Film Festıvali gibi 3OO'ü aşkın film gösteren bir şenliğin her filmini bırakın, her kayda değer fil- minden bile söz etmeye burada yer ol- madığından kısacası en güzel filmlerin yanşma dışı ve Bugünün Sineması gi- bi bölümlerde izlendiği, bu yıl kısa film- lerin oldukça titızce seçildiği söylene- bilir. Depardieu ve Washington O her festivali parlatan yıldızlara ge- lince, kaphkaçtı yapan Denzel Washing- ton(Montreal'de çekilen The Bone Col- lector filmi için), filmini tanıtan Gerard Depardieu dışında pek yıldız görmedik bu yıl. Scola ve Saura da oradaydı. Bağ- dat Cafe ile anımsayacağımız Percy Ad- k»o, Mario Monfcelli, Fernando Solanas gibi yönetmenler, 'Crying Game'den anımsayacağımız trlandalı oyuncu Step- hen Rea. Bergman fiîmlerinin unutulmaz oyuncusu Isveçlı Bibi Anderson, jüri üyeleriarasındaydı. 6 Eylül akşamı gör- kemli bir törenle ödüller sahiplerini bul- du. •Range-Khoda' (Tannnın Rengi) fil- mi ile Majid Majidi bir kez daha Grand Prix America büyük ödülünü aldı. özel jüri ödülü Amerikan filmi Minis Man ile ttalyan filmi Not of This World ara- sında paylaşıldı. Montrealli genç yönet- men Luis Belanger ilk filmi 'Fost Mor- tem' ile en iyi yönetmen ödülü aldı. Uluslararası Sinema Eleştirmenleri en iyi film olarak 'Aptallar Köyü' adlı bir kısa filmi seçip Post Mortem filmine mansiyon verdi. OTOĞRAF SANATIDERGİSI: GENİŞAÇI Moda ve fotoğrafin gizemli birlikteliğiKültür Servisi - Fotoğraf dergisi Ge- niş Açı'nın 'Moda ve Fotoğrar konulu 8. sayısı çıktı. 'SahneSanatlanveFotoğ- raf, 'Kadın ve Fotoğrar. 'Gezive Fotoğ- rar ve 'Şahin Kaygun 1 ' konulu dosyalar hazırlayan Geniş Açı'nın 'Moda ve Fo- toğraf dosyasında moda ve fotoğraf iki- lisinin yüzelli yılı aşkın birlikteliği çe- şitli açılardan ele alınıyor. 'ModaFo- tografiTarihJ'baş- lıklı yazıyla açılan dosya, moda fotoğ- rafının önde gelen isimlerinden Koray Erkayaileilgiliya- pılanbirsöyleşiyle devam ediyor. 1892'de magazin dergisi olarak ya- yın hayatına başla- yan ve zaman 1a modaya yön veren birdergi haline gel- meyi başaran Vo- gue dergisi ile ilgi- li bir inceleme ya- zısı ve moda fotoğ- rafçılannın son dö- nem işlerinden ör- nekler sunan bölüm de'Moda ve Fotoğ- raf' dosyasında yer alıyor. Hem modacı hem de fotoğrafçı kimliğiyle öne çı- kan Zeki Başeskioğlu ile yapılan söyle- şi ile süren dosya, moda sektörünün fark- h kesimlerinden moda ve fotoğraf iliş- kisi üzerine alınan görüşlerle son bulu- yor. Derginin 'Ustalar' bölümünün 8. sa- yıdaki konuğu Îtalyan fotoğrafçı Ferdi- nandoScianna. Fotoğrafı, dünyayı anlat- eniş Açı'nın sekizinci sayısının dosya konusu Moda ve Fotoğraf. Dosyada ikilinin yüzelli yılı aşkın birlikteliği çeşitli açılardan ele alınırken çeşitli fotoğrafçılarla yapılmış söyleşilere de yer veriliyor. ma ihtiyacını karşılamak için seçen ve çektiği fotoğraflarla kendi dünyasını in- şa ettiğine inanan Îtalyan fotoğrafçı, Si- cılya'dan Bolivya'ya yapmış olduğu fo- tojurnalist çalışmalarla olduğu kadar, 1980lerin sonlanndan itibaren çektiği moda fotoğraflanyla da fotoğraf dünya- sınuı önde gelen isimlerinden biri. 'Us- talar' bölümünde moda fotograflanna yer verilen Scian- na'nın en son çalış- malanndan örnek- ler ise, Geniş Açı'nın Haziran 2000'de yayımlana- cak portfolyo sayı- sında fotoğrafsever- lere sunulacak. Köşebaşı bölü- münde Merih Ako- ğul, August San- der"in fotoğraflan özelinde fotoğrafı çekilen kişi ve fo- toğrafa bakan kişi arasındaki ilişkiyi ve fotoğrafı çekilen insanlann kamera karşısında aldıklan tavn sorgulayan bir yazıyla katılıyor Geniş Açı'ya. Op- tik Zamanlar bölü- münde ise Nafîz Topçuoğlu. çağdaş sanat dünyasıyla fo- toğrafçılık arasındaki köprünün kurulma- smda ilk adımlann atılmasını sağlayan- lardan biri olan Cind>' Sherman'ın son dönem çalışmalannı ıçeren sergi ile dü- şüncelerini aktanyor. ŞebnemIşigüzel, moda fotoğrafının modası olmaması ge- rektiğinı savunarak moda fotoğraflany- la ilgıli yorumlarda bulunuyor. De Koonlng'ln "O, Ud btra kutusunun Içtne köpekyavrusu koj«ı bflesattr "sözkri,Casteffl'nlnk»rinnatlkklşfliJlırfvuı^uhıyor. Sanata tutkulu bir 'satıcı 'ydıKültür Servisi - "Holh^vood, sinema- mızı etkisi atüna aldı" "Radvolarda her günsaatlerceEKis Presley'in müzikle- rini dinlemek zorunda nuyız?" "Ame- rika şimdi de modem sanaü egemenliği alona almak istiyor." "Roy Rıchtenste- in denen adam da kim?" "Andv War- hol gibi adamlan ciddiye almak zorun- da mıyız?" Avrupalılar 1960'lann başından iti- baren bu cümlelerle dile getiri^rlardı sa- natta Amerika'nın egemenliğine karşı duyduklan tepkiyı. O güne dek sanatın kalbinin attığı Paris, artık yavaş yavaş New York'a taşınmaya başlamıştı. II. Dünya Savaşı sonrasında bütün görsel sanatlar dünyasını etkisi altına alan 'Amerikancılık'ın son temsılcile- rinden biri. pop sanatın dünyaca ünlü bir akım haline gelmesinde büyük bir rol üstlenen Leo CastelB, artık aramızda de- ğil. Castelli. resim pıyasasının Paris'ten New York'a taşınmasmı, soyut dışavu- rumcu sanatçılann bir araya gelmesini sağlayan, 'değişimin' başrol oyunculann- dan binydi. 1902 yılında halya'da doğan, Castel- li için herkesin aynı düşüncede olduğu • Leo Castelli, resim piyasasının Paris'ten New York'a taşınmasmı, soyut dışavurumcu sanatçılann bir araya gelmesini sağlayan, 'değişimin' başrol oyunculanndan biriydi. bir şey var; "Leo, New York için bir ar- mağandı" Leo Castelli, Amerika'ya 1940'larda ayak bastı. Buraya gelme- den önce Paris'ı mesken tutan, galerile- rin nasıl ışlediğinı yakmdan takip eden ve dene^m kazanan Leo Castelli. Ame- rika'ya geldiğınde soyut dışavurumcu sanatçılarla birlikte olmaya başladı. tlk galerisini 1957'de 50 yaşınday ken açan Castelli, özellikle RobertRauschen- berg ve Jasper Johns gibi sanatçılann New York ve dünya sanat ortamında ta- nınmalannda büyük birpay sahibi oldu. Bunun yanı sıra Andy \Varhol. Roy Lich- tenstein, FrankStefla, RobertMorris. Rie- hard Serra. James Rosenquist. Donald Judd, Dan Flavin ve BruceNauman da onun kanatlan altında korundular uzun süre. Castelli adı ilk kez 1958'degerçekleş- tirdiği iki başanlı sergiyle duyuldu. İlk sergi Johns'ın, ikincisi Rauschenberg'in- dı. Castelli'nın JasperJohns'ı keşfetme- si ise resim piyasasının hikâyelerinden biri olarak anlatıldı sürekli. Johns ile Rauschenberg'in atölyesinde tanışan Castelli, Johns'ın yapıtlannı gördüğün- de "lste Tutankamon'un hazinesi" diye- rek sanatçının gelecekteki başansının sinyallerini vermiş oluyordu bir bakı- ma. 1960'larda Castelli Galerisi'ninünü Stella.ve Cy Tvvombley'la daha da güç- lendi. Ve tüm bunlann ardından Ameri- ka ve Avrupa onun pop sanat 'yıkhzla- ruun': Lichtensteın, VVarhol, Rosenqu- ist ve ClaesOtdenburg'un ateşiyle tutuş- maya başladı. Fakat Castelli, sadece pop sanatçıtarla kalmadı, minimalistler ve post-minimalistleri de listesine kattı. DeKooning'in "O.ikibira kutusunun içine köpek yavrusu koysa bik satar" sözleri ise Castelli'nin karizmatik kışı- liğınin altını çiziyordu. Leo Castelli. kuşkusuz 20. yüzyıluı ikinci yansının en önemli isimlerinden bin olarak anılacak. O sadece bir satıcı değıldı, sanata tutkundu. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BtRKtYE Eylülde Gel Işte yine Eylül düştü yeryüzüne; Eylül geldi sen yoksun; uzaklardasın ey aşk! Ey aşk en güzel aydır, en anlamlı aydır oysa ki Eylül. Istersen önce Eylül'e gel... Kentin tüm kırmızı gülleri seni bekliyor. Bir şair, adı bilinmeyen bir şair özlem şiiri yazı- yor aşka, uzaklara: Uzaklardasın Çok da yakın Rüzgâr dudaklannı esiyor denizden Âşık bir adam elinde gitarı, Boğaz'ın bir kıyısın- da, aşk şarkıları söylüyor; hep Eylül'de, hep Ey- lül'e... Yüz yıl önce Boğaz'ın bir kıyısında Suat'ın, Ne- cip'e piyano çaldığını anımsa. Ey okur, elin düşerse bir kez daha oku Eylül'ü, bu Eylül'de. Ey aşk, uzaklarda da olsan. varsın ya! Belki de Eylül'dedir kente dönüşün. Istersen önce EylüI'e gel. Şiirlerin seni bekliyor. Elinde gitanyla o âşık adam -hep Eylül'de aşk şarkılannı söylemeyi sürdürüyor. Aşk ateşiyle yanıp kavruluyorsa bir insan, nasıl şarkısız olabilir, şiirsiz kalabılir. Nasıl aşksız olunmuyorsa -istenildiği kadar in- kâr ıslıkları çalınsın-, şarkısız da şiirsiz de olunmaz. Hele Eylül'ün dolunayında. Eylül dolunayının ge- cesinde Boğaz sırlannı, gizlerini suyun üstüne çı- karır. Lacivert suyun üzerinde parlayanlar, yaşanmış, yaşanmamış, yaşanacak olan aşklardır; mutlu, mutsuz âşıklardır... Bir yazı, hiç kuşkusuz ki çok yetersizdir büyük bir aşkı anlatmaya; ısteryüz yıl önceki olsun ister- se de geleceğe ait olsun. Ancak bir yazı, diyelim ki bu yazı -ey okur unut- magitar çalan adamı, çılgınlar gibi âşıktır güzel bir genç kadına-, büyük bir aşkın ancak önsözü ola- bilir, olabılirse. Ya da biten bir aşk filminin yazılan olabilir, olsa olsa... Eylül aşk ayıdır: aylardan en çok Eylül yaraşır aş- ka: Biten Gizlenen Başlayan Süren Saklanan Başlayacak olan Uzaklarda kalan. Uzak aşklar da olsa en çok Eylül'e yakışır. Gitar çalan adam tüm yüreğiyle söyler, söyler aşk şarkılannı, hem âşık olduğu kadına hem de yeryü- zündeki tüm âşıklara ve de aşklara. Ama hep Eylül'de. Ey aşk sen ne kadar uzak olsan da, Eylül'de gel kente. Istanbul'a, aşklann ve âşıklann kentine gel; ve şöyle söyler kent, adı bilinmeyen şairin dizeleriy- le: Aynhğa dayanmak güç •"'— :! - :u * i a * u n sevgilim Söyle ' ." '" " Ne zaman yiteceğim gözlerinde John Berger konferansı • Kültür Servisi- Pamukbank Fotoğraf Galerisı'nin 4 Ağustos'ta Tarih Vakfı işbirliği ile Topkapı Sarayı'ndaki Darphane-i Amire'de açtığı Henri Cartier-Bresson'un 'Avrupalılar" sergisi kapsamında, dünyaca ünlü yazar ve sanat eleştirmeni John Berger'ın 9 Eylül Perşembe günü vereceği konferans, sanatçının kişisel mazereti nedeniyle iptal edildi. Avrupalılar sergisi çerçevesinde gerçekleştirilecek yan etkinlikler, 16 ve 20 Eylül'deki Jean Baudrillard ile sanat tarihçisi ve , Vıctoria and Albert Müzesi'nin küratörü Mark Haworth-Booth'un katıldığı çeşitli konferanslar ile devam edecek. Sergi kapsamındaki etkinlikler, 23 ve 30 Eylül tarihlerindeki, fotoğraf sanatçılan, sinemacılar ve akademisyenlerin katıldığı 'Haber Fotoğrafçılığı" ve 'Gerçeği Arayan İki Sanat: Sinema ve Fotoğraf panelleri ile son bulacak. Atatüpk'ün yaşa • Kültür Servisi - Atafurkün ilk tngilızce biyogTafisi yayımlandı. Yunan ve Türk tarihi uzmanı Andrew Mango'nun kaleme aldığı, Ingiltere'de yayımlanan kitap, Atatürk'ün asker ve siyasetçi yönünü ortaya koyuyor. Atatürk'ü Avrupa'nın hasta adamını iyileşüren kişi olarak tanıtıyor Mango. Türk kaynaklanndan yola çıkılarak yazılan kitapta Atatürk'ün Müslüman bir ülkede devrim yapabilmiş ilk lider olduguna, Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıdığına dikkat çekıliyor. "Glzll Kamera'nm yaraöcısı öldü • Kültür Servisi - 'Gizli Kamera' adlı televizyon şovunun yaratıcısı, Hollywood yapımcısı ve yönetmeni Allen Funt, 84 yaşında yaşama veda etti. "Gülümseyin, gizli kameradasınız" anonsu pek çok esprili konuşmaya konu olan Funt, aynca uzun ve kısa metrajlı fılmlere imza atmış. kitaplar yazmış ve müzik albümleri yapmıştı. Bugün bazı üniversitelerdeki sosyoloji ve psikoloji kürsüleri, Funt'un 50 yıldır yaptığı 'Gizli Kamera' (Candid Camera) adlı şovunun arsiv kayıtlannı ders olarak okutuyor. Yaptığı işi çok sevdiğini her fırsatta söyleyen Funt, "Her an dünyanın her yerinde olmak ve insanlann 'Bizi gülümsettin, teşekkürler' dediğini duyabilmek çok mutluluk verici bir şey" diyordu. Nezih Danyal'a Hollandadan ^olden Pencil' ödülü • Kültür Servisi - Bu yıl 13 'üncüsü yapılan Hollanda Karikatür Festivali'nde karikatürist Nezih Danyal, Karikatür Kitaplan Yanşması'nda 'Sergiler' isimli kitabıyla 'Golden Pencil' (Altın Kalem) ödülünü kazandı. Yanşmada büyük ödülü Almanya'dan VVerner Rollow alırken, özel ödüller Belçika'dan Descheemaeker, Ukrayna'dan Valentin Durizhinin'e verildi. Yanşmada 'karikatür' dalına birincilik ödülünü Rusya'dan Vladimir Nenachev, ikıncilik ödülünü Hollanda'dan Bert Witte, üçüncülük ödülünü de Almanya'dan Marlene Pohle aldı. Hollanda'nın Eindhoven kentinde düzenlenen festivalde, sanatçılara ödülleri bir törenle sunuldu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear