02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12EYLUL1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Doğru Adli yılın açılışında yaptığı konuşma ile şeriatçıların ve ikinci cumhuriyetçilerin büyük desteğini alan Yargıtay Birinci Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk, Fethuflahçıların toplantısına katılmasını eleştirenlere, Nâzım Hikmet'i anma toplantısına da katıldığını söyieyerek yanıt veriyor... Nâzım Hikmet'in mahpusluk yılları. Hapishanede atak ve çok konuşan bir mahkûm var. Bir gün başlıyor Nazım Hikmet'e bir şeyler anlatmaya. Konuştukça konuşuyor ama çoğu zırva... Nâzım Hikmet, sabtrla dinledikten sonra, "Bu anlattıkların doğru değil, yalan söylüyorsun" diyor. Lafazan mahkûmdan yanıt: "Öyle deme abi... Içinde doğru da var." Protesto Fethullahçılar, Amerika'dan ithal, oldukça pahalı bir elektrik süpürgesini taksitle pazariıyor. Tahsilatı da kendi finans kurumlan yapıyor ve depremden 10 gün sonra, Izmit yöresindeki borçtulara Kocaeli 3. Noteri'nden protesto çekiyorlar! Elektronik posta: [email protected] Tei: 0.212,512 OS 05 Faks: 0.212.512 44 9? - 12 Eylül'ün üzerinden 19 yıl geçmiş... "Enkazı. 19 yıldır kaldırılamadı!" 'Benim Tek Istediğim Bir Kitap Yazmaktı' ırk yaşında okuma-yazma öğrenmiş Dudu Akpınar. Sıvas'ın birköyünden kalkıp geldi- ğı Istanbul'da dördüncü çocuğuna hamiley- ken başlamış okuma-yazma kurslarına. Bir yandan kursa gitmiş, bir yandan temizliğe. Bir yandan evin işi, bir yandan çocukların aşı. Onca uğraşın ara- sında okumayı öğrenmekle kalmamış yazmaya da baş- lamış. Hem de bir kitap yazmış: "Benim Tek Istediğim Bir Kitap Yazmaktı" Anne Çocuk Eğitim Vakfı desteklemiş, Boyut Kitap- ları yayımlamış Dudu Akpınar'ın kitabını:"Ben köyden şehre ilk geldiğim gün bir tanıdığımın evine misafirdim. Oturup sohbet ettikten sonra bana, sen yat diye bir yer gösterdiler. Ben ışığı üfledim, sönmedi. Bir saat son- ra ev sahibi gelip ışıkta uyuyamazsın dedi ve ışığı ka- pattı. Ben sabaha kadar düşündüm ki biz köyde gaz lambası yakardık, burada ise her yerde bir ışık var." "Muayene için Sarıyer Devlet Hastanesi'ne gitmiş- tim. Param yoktu, birileri bana parasız doktora, kefen- siz mezara girilmez, sen bunu bilmiyor musun dedi. Ora- da bir doktor, sana iş versem gelir misin, diye sordu. Ben de evet diye cevap verdim. Sabahtan verdiği ad- rese gittim. Ama, eşim Hüseyin'e söylememiştim, ön- ce gidip göreyim, demiştim. Örada temizliğe başladım. Ama çok heyecanlıydım çünkü her yerde kablolar var- dı. Birçok hasta gelip gidiyordu. Bir de onlardan sıkı- lıyordum. Doktor Levent Bey'i sabırsızlıkla bekliyordum ama eşi Semra Hanım geldi. O da doktormuş. Bana sen yeni mi işe başladın deyince ben, evet dedim. Ço- cuğun var mı, diye sordu. Var, dedim. Kaç tane, dedi. Dört tane, diye cevap verdim. Ama sabırsızlıkla dok- toru bekliyordu çünkü evde küçük çocuğum vardı. Doktor geldi. Bana para verince birden çok mutlu ol- dum. Kazandığım ilk paraydı. Eve döndüğümde eşi- me artık ben de çalışmak istiyorum, dedim." "Biz köyde üç etek giyerdik. Sutyen nedir bilmez- dik. Burada ise kentte gömlek altına sutyen şartmış. Kendime sen zamana uy dedim. Istanbul'a geldikten tam iki sene sonra bir gün kendime sutyen almaya pazara gittim. Tezgâhtar erkekti. Utanarak sıkılarak elimle kat- ladığım bir sutyenin fiyatını sordum. Bana bir baktı kıp- kırmızı kesildim. Sana 70 numara iyi, dedi. Numara neydi acaba? Birkaç dükkân geçtim. Sonra cesaret edip 70 numara sutyen istedim. Çoğu arkadaşım benden birkaç sene sonra cesaret edip sutyen alabildiler." SESSİZSEDASIZP) NURİKURTCEBE Vakıfbank; Akdeniz'de turizmi batır bak! Gözümüz aydın... Sezon başında PKK tehdiyle sarsılan ancak yıkılma- yan ve sezon ortasında Körfez dep- remine dayanan turizmin, sezon so- nuna doğru Akdeniz Bölgesi'nde yer- le bir edilmesi için Vakıfbank tarafın- dan düğmeye basıldı... Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğü, Akdeniz Bölgesi'ndeki turizm yatı- nmcı ve işletmecilerinin geçen yıllar- da yaşanan krızler nedeniyle proto- kole bağlanan borçlannı ve yanı sıra bu yılki krizde ödemeleri geciken kre- dilerin tümünü takibe aldı. Bankanın hukuk bürosuna gönderilerLdosyaların işle- me konması talimatı üzerine Vakıfbank'la çalışan Akdeniz bölgesindeki çok sayıda turistik tesis haciz ve kasalarına el konma tehlike- siyle karşı karşıya kaldı. Turizmcilerin gayrimenkul karşılığı ya da yeni bir protokolle borçlarını ödeme önerilerini dinleme geregi bile duymayan ve kapılannı kapatan Vakıf- lar Bankası yönetiminin sezon sonuna doğru Akdeniz Bölgesi'nde çok sayıda turistik tesisi çökertmesi bekleniyor! Depremzedelere psikolojik destek için Kadıköy Belediyesi, depremzedelere ulaştırmak için kitap topluyor. > Çünkü çadırkentlerdeki yurttaşlar vakit geçirmek ve sıkıntılarından kurtulmak için kitap okumak istiyor. Kadıköy Belediyesi, Sapanca Kırkpınar'da kurduğu çadırkent başta olmak üzere Değirmendere, Gölcük gibi deprem bölgelerine her gün birkaç kamyondan oluşan yardım ulaştırıyor ve depremzedelere psikolojik danışmanlık hizmeti veriyor. ÇED KÖŞESI ÖKTAY EKİNCİ Ya Suça 'Azmettirenler'?.. Depremm ardından sadece yar- dım konusunda değil. "suçlula- rın cezalandınlması" konusun- da da toplumsal duyarlıhk ülke- yı yönetenlen geride bıraktı. Bu- nun en açık göstergesi ise "yet- kililer" bir an önce enkazlan < jtoaldırmaya çalışrrken, **yetki- sizlerin" binlerce insanın ölü- münde "suç kanıtı" olarak umut bağladıklan aynı enkazlann ba- şında adeta nöbet tutmalanydı... Şimdi mahkemeler, sayıları "15 bini" aşan suç duyurulany- la birlikte tutuklanmaya başla- nan müteahhitleri. mühendisleri, mimarlan ve sorumlu kamu gö- revlilerini bu kanıtlarla yargıla- yacaklar. "Ihmalleri" otanlara da "tedbirsiz davranıp, ölüme ne- den oldukları" için ceza vere- cekler... Öte yandan bunca yaygın bır "ihmal ortamıın" yaratan ve tüm ülke düzeyinde sayısız bi- nanın aynı "tedbirsizlik" için- de inşa edilmesine adeta "az- mettiren" bir imar düzenine im- za atanlar ise, yargılanmak şöy- ramanlan bugün sorgulanma kor- kusu bile yaşamıyorlar... Tıpkı, 17 Ağustos 1999'dan 13 gün önce lçişleri Bakanı Sa- dettin Tantan tarafından yayım- lanan "kaçak binalar" hakkın- daki genelgeye destek olmak ye- rine "tepki göstcren" kimi çev- relerin, bugün de hâlâ kendi ga- zete sayfalannda topluma "imar dersi" (!) vermeya devam ettik- leri gibi... "Deprem öncesi" kanıtlar... Tantan, 80 il valisini "yasala- ra aykırı yapılar hakkındaki yıkım kararları uygulansın" şeklinde 4 Ağustos 1999 tarihli bir genelgeyle "uyardıktan" sonra, kimi gazetelerde şu tür "karşı uyarılar" manşetlerde yer aldı: "Tantan bu defa çuval- ladı... Kaçak yapılar yıkılınca, içinde yaşayanlar ne olacak?.." (8 Ağustos 1999 , Gözcü) Aynı kalemler, tstanbul Tica- ret Odası'nın (ITO) "paralel" lTO Başkaru Mehmet Yıldınm, iç borçtan kurtuhnanın formülürtü açıkladi: Kaçak yapılar ılkeyi kurtarır!met Yıldınm, "Kaçak yapılan yasal haJe getrip, elde edüecek gefirie ; borçtan kurtuiunur. Bunun ign de imy refofmu yapılması gerekir" dedi rantanmjdefaçuvaradı Depremi önceden 'baber veren" bazı küpiiıier... (8-11/Ağustos/l 999) le dursun, ilk seçimlerde yeni- den "aday" bile olabilecekler... Siyaseti kimler belirledi? ' ' " Peki, sayısız insanı böylesi bir toplumsal suça sürükleyen yağ- ma düzeninden sadece o siyasi- ler mi sorumludur?.. Biliminge- rekleri yerine "arsa rantının ço- ğaltılmasına" bağımlı kılınan imar anlayışının, mevzuatla da desteklenerek "kurumsallaşma- sına" pohtikacılar kendi kendı- lerine mi karar verdiler?.. Bu sorular, 45 yıldır "siyasi zaferlerini" imar aflanna ve ta- lana destek vermeye borçlu olan- lan asla "aklamasa"bile. yine de "hayır" denilebilecek sorular... Çünkü o siyasiler de sonuçta bırilerine "hizmet" için ülkeyi bu yıkım sürecine soktular. İmar düzeninin "plansız ve denetim- siz" olması yönünde onlardan "si- yasi ^estek" isteyen ve "alan- İar" ise ancak uzmanlığın dışlan- masıy la elde edilebilecek yüksek rantı "paylaşanlar" oldular... Felaketin ardındaki bu gerçe- ğı, aslında herkes biliyor. Ne var ki enkaz parçalan "suça azmet- tirenleri" belgelemekte yetersiz kaldığı için, aynı gerçeğin kah- bir açıklamasma da dört elle sa- nhyor, "Kaçak Yapı Ülkeyi Kurtanr" başhğıyla haberi şöy- leveriyorlardı: "Türkiye'deki 3 milyon kaçak yapı legal hale getirilerek, 30-35 milyarlık iç borç kapatılabiiir..." (11 Ağus- tos 1999 ' Gözcü) Bir başka benzer gazetenin okurlan da bu görüşü "imar re- formu" ilan eden manşetin altın- da öğreniyorlardı; "İTO Başka- nı Mehmet Yıldınm, İstan- bul'un yüzde 65'inin kaçak ol- duğunu, sadece Boğaz'da 14 bin kaçak yapının bulunduğu- nu. tüm bu yapılann bedeli kar- şıhğında legal hale getirilmesi için acil imar reformu gerekti- ğini belirtti..." Deprem, işte bu tûr haberlerin "mürekkebi bile kurumadan" yağmacı ve bilim dışı imar düze- nini 45 saniye silkeledi. Ne var ki suç kanıtlan sadece enkaz par- çalannda arandığı için, onbinler- ce bina yıkılmış olsa bile "onla- n yaratan anlayışın" yıkılma- sında bir türlü mesafe alınamıyor. Bunun giderilmesi için ise suç- lularla birlikte suça azmettiren- lerin de "deprem öncesi sözle- ri kanıt kabul edilerek" yargı önüne çıkabilecekleri bır "hu- kuk devleti" gerekiyor. KIM KİME DUM DUMA BEHIÇAK ' • • ••••' ^ J r — ı — n — urvf ... i .;a<" ..-^fSU'relnO j \ P>—— behicak(a turk.net - .... ÇİZGİLİK KÂMİL MASÂRAU HARBİ SEMtH POROY BULUT BEBEK NURAYçtFTÇt TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Eylül TA$ û£M/mSiST/NBOMPeL"/ BU6ÜN, 7#f DBVKİ RFS/VILEKİYLE ÜNLÜ LA£CAUX(LASKC>)toAĞARASIKEfPeûfLDt. MA6AKA, PRANSA'NIN A*onmGNAC(W#irt*lrAK)KASABASt YAKrNLARiHOA, KAVP KOPSKLEBtMİ ARAYAN ÇO~ CIUUAB TARAFINOAH BULUHÂ4UŞ7U- DtPTB, I$IK GÖRMEYEN KtSlMLAKpAKl PUVA* (ZESİML&& İNSANUĞIN /LJC SAAJAT ÖKMEKlEfUN&ENDİ VE OİAĞANÛZTİİ &ÛZELUKTEYOİ• M.Ö. SS OOO - SOCO YiLlAGl AISAŞINOA YAPtL&IGt SAMILAN RESIMUÇR, Ç£ÇtrÜ HAYVAN ÇBKlLLeRİHİ 1Ç£RİYOROU- (_BlZON, GeH6eOAN,AT, 6EYIK, /CUfZT Hff.) H*/SEK£T HAUNDEKJ t-tAYVANlAfi GBRÇ£KÇt BİÇIMOE ÇİZİLİP gOyAAJM/ÇTI- MALZEMS İSE TOP&HC 8OYA İLE yAS KAKI- ÇlMlYOI. ScUa,kâpfkr,af*eologlarla PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU İş Başa Düşünce...' Bir saattir içeride kayrt işlemleri için bir odadan öbürüne koşuşturan oğlunu beklerken, gözü oku- lun giriş kapısı üzerindeki tabelaya kayınca, eli yi- ne saçlanna gitmişti. Bu işlek caddeden geçmek zorunda kalıp da gözü ne zaman o yazıya takılsa, hep aynı hareketi yapardı... Yıllar önce, soğuk bir aralık günü, okul çıkışında onu bu kapının önünden almışlardı. "Ne oluyor" diye soramamıştı bile... Üzerine çullanmışlar, içlerinden biri uzun saçlannın dibinden kavrayarak onu yere yatırmıştı. O, yerde, çamurlar içinde debelenirken, adam yere eğilmiş, kulak zarını patlatırcasına, "Orospu!.. Komünist orospu!.." diye bağırmıştı. Kafasından kopan tutam tutam saçlan elinde sallayarak, "Yedireceğiz sana bunlan!.." demişti. Olan bitenleri birkaç metre uzak- tan izleyen öğrencileri ağlıyoriardı... Kadınlar koğu- şuna getirildiğinde ilk işi saçlannı kestirmek olmuş- tu. Aylarcasüren duruşmalarsonunda "oeraaf" et- miş, ama okuluna bir daha dönememişti. Özgür düşünmenin, düşündüğünü özgürce söylemenin bedelini, o da yüz binler gibi acı çekerek, gözyaşı dökerek, işsiz kalarak ödemişti. Acılan, gözyaşları zaman içinde dinmiş, ama yaşadıklannı hiç unut- mamıştı. Kendisine, ülkesine ve insanlanna bu acı- ları yaşatanları bağışlamamıştı. Öğretmenlik yaşamına ilk adımlarını attığı, üç yıl sonra da kapısının önünde yerlerde sürüklendiği oku- lunun adının değiştırildiğini ilk gördüğünde yüreği büyük bir öfkeyle sarsılmıştı. Bir an aklından, o ta- belayı sökmeyi, parçalamayı geçirmişti. Ama bu, ne- yi değiştirecekti ki? Insanlar, kendilerine tarihlerinin en aşağılayıcı yıllannı yaşatmış bir diktatörlüğün baş mimannın adının verildiği caddelerden hiç dü- şünmeden, hiç sorgularhadan, hiç direnmeden ge- çebiliyorlar, onun adına açılan parklarda dolaşabi- liyorlar, çocuklannı onun adını taşıyan okullara gön- derebiiiyoriardı. Eğer susmak, suça ortak olmak demekse, bu iilkede "zalimler" kadar, zulme bo- yun eğen "mazlumlar" da suçlu değil miydi? Yaşa- mın kendisini, "resim öğretmenliği"ntien bir iş ha- nında "tadilat terziliği"ne ittiği kadın, eski okulunuh önünde, başının üzerinde bir utanç simgesi gibi yükselen o tabelaya bakarken bunlan düşünüyoc- du. Kaç gündür izliyordu... 19 yıl önce, bir eylül sa- bahı bu ülke insanlannın özgüriüklerine, demokra- silerine, hukuklanna; farklı bir dünyaya olan özlem- lerine; aşklanna, geleceklerine, düşlerine süngü- lerle, tanklarta, toplarla el koyan bir diktatörlüğün kovaladığı, itip kaktığı, aşağıladığı politikacılar, ga- zeteleri kapatılmış medya patronları, kalemleri kı- nlmış köşe yazarian; apış aralanna elektrik verilmrş aydınlar hanl hanl 12 Eylül Anayasası'nın "meşrd- iyeti'ni tartışıyorlardı. Kimileri, birzamanlar "tekpa- çalıpantolon", "deligömleği" diye eleştirilen bu ana- yasanın savunucusu kesilmişlerdi. O ise dün gibi hatıriıyordu... Anayasa oylaması öncesi, orada bu- rada, "Başlanmböyleanayasaya..." diyeuluortako- nuşan kocasını "içeri" almışlar, dört gün sonra ka- burgalannda dört kınkla geri göndermişlerdi. Böy- le bir anayasanın meşruiyeti olabilir miydi? Amğ bunu kime, hangi politikacıya anlatacaktı? Onlar her şeyi unutmuş görünüyoriardı. Partilerini kapatmış, kendilerini Hamzakoy'da, Zincirbozan'da, Mamak'ta sürüm sürüm süründürmüş; ardında idam sehpa- lannda sallanan çocuklardan, gelecekleri karartıl- mış yüz binlerce genç insandan, zorunlu din dersr lerinden, on binlerce cana mal olan kanlı bir terör- den; sosyolojisi "Türk-lslam Sentezi", ekonomisi "yağmacı neoliberalizm", ufku "Yeni Dünya Düzer ni" olan bir rezillikler yumağından başka bir şey bi- rakmamış darbenin lideriyle aynı masada oturup ka"- deh tokuşturuyorlardı. Toplumsa) ahlak yıkımının, çözümsüzlüğün, tıkanmışlığın rantını yiyorlardı. "Yeni bir anayasa..." Peki, kim hazırlayacaktı bu^- nu? Seçim kazandıklan yerlerde içkili lokantalanp önünden inşaat kepçeleriyle masatoplatan "Müs-- lüman" politikacılar mı? "Akgünler"den gele qe\ç tarikat pohpohçuluğuna gelebilmiş "demokratik solcu" oy avcıları mı? "Tahkim milliyetçileri" mi? Günleri, "Nasılyapanzda sekizyıllık laik temeleğt- timi Kuran kurslanyla delebiliriz?" diye düşünmek^ le geçen IMF liberalleri mi? "Pantolon kısalt, etek düzelt..." derken, "böyle şeyler'i uzun zamandr düşünmemişti. "Yeniden mi başlıyoruz yoksa?.f Güldü. "Niçin olmasm?" diye mınldandı, "iş başa düşünce, niçin olmasm?.." > Yanına gelen oğluna sanldı. Yürüdüler. Arkasına bir daha dönüp bakmadı. (Faks:0 216-418 8410) . . ^5 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 SOLDAV SAĞA: 1/ Ucu sivn de- mirlikısa üven- dire. II Kasta- monu'nun bir ilçesi... Biriyle eğlenme, onu küçümseme. 3/ Havadaki su buhan... Birkaç renkli iplikten yapılmış doku- ma. 4/ Ilaç. ça- re... Yelkenli gemilerde di- reklere çıkıl- rnası için verilen komut. 5/Solukborusu.6/Gü- zel... Çemberin çevre 2 uzunluğunun çapına 3 oranı. II Erkek kümes hayvanlannın en iri ve yaşlı olanı... "— delik kaftandelikyKevgirmi- 6 sin be kardeşlik" (Or- han Veh). 8/ Rize-Er- 8 zurum karayolunda bir 9 dağ ve geçıt... Hintli ka- dmlann ulusal giysisi. 9/ Tıp dilinde "felçli" anlamınj- da kullanılan sözcük. ; . . • " ' I YUKARIDAN AŞAĞIYA: * XI At eğitimine ve bu eğitimin yapıldığı yere venle^ç ad... Pokerde her oyuncu tarafından ortaya konan para. 2/ Cennet... "Bu sabah — berrak/ Bu sabah her şey btt- lurdan gibi" (C.S. Tarancı). 3/ Çölden esen rüzgâr... Dd- yış biçimi. anlatım. 4/ Dolma yapmak için hazırlanan ka- nşım... Madeni paranın yüzündeki bütün kabartma A resimlerden daha yüksek bır çıkıntı oluşturan çe\Te pesrt vazı. 5/ Dava. 6/ Ostü kapalı ve yaylı bir at arabası... Bff nota. II Eklenmiş, katılmış parça... Özel gezintı gemiı si. 8/ Hındistan'da büyük toprak sahibi prenslere veıft len ad... "Bir alev sarkısı halinde geçerken o — / K|J olup kaldı hayalimde onun nağmelerı" (F.N. Çamlıbel^ 9/ Avuç içi... Sekiz kiloluk tahıl ölçegi. ,a
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear