25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 t ŞUBAT 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Demirel'in 'melce'si CumİHjrbaşkanı Süleyman Demirel, Filipinler'de yaptığı kortuşmada aynlıkçı terör örgütüne destek sağlayan Atina'yı sert bir difle uyanrken Yunanistan'ın PKK'lilere melce sağladığını söylüyor. Demirel sayesinde Türkrye, eski bir sözciikle 21. yüzyılın eşiğinde yeniden tanışıyor Melce. Mustafa Nihat Özün, Osmanlıca-Türkçe Sözlük'te "melce"yi açıklıyor "Arapça, isim... Sığınacak, iltica olunacak yer. Çoğuiu melaci..." Mustafa Nihat Özün, sözciiğiin kullanımına ilişkin olarak da Tevfik Fıkretten örnek veriyor "Yasanacak aşkı bende her emel/ Olacak melce-i yegâne yann." Tevfik Rkret, büyük şair, kullandığı sözcüklere son derece egemen. Süleyman Etoktronft postac someposta.cumhwiyetconi.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Zülfü Livaneli, milletvekili adaylığından çekilmiş... "Anketlerden. CHP'nin baraiı asamavacaöı mı cıktı!" aliye Bakanlığı, son 15-20 yılda Güneydo- ğu'dayatırtm adı attında cebe indirilen pa- ralann açıklanması konusunda sessizliği yeğledi. Zaten şu ara işleri çok fazla; es- ki bakan Zekeriya Temizel defterdar olarak ayrıl- dığı Istanbul'a belediye başkanı olarak dönmeye karar verdi! Bu arada geçici bütçe ile idare eden azınlık hü- kümetinin Güneydoğu için açtığı "son pakef'in içi de henüz dolmadı... Güneydoğu'da cebe indirilen paralann hesabı so- rulsa ve dahi yerinde kullanılmayan paralann geri alın- ması yoluna gidilse hem "pakef'lerin içi dolacak hem de yatınm yüzsüzlerine ders olacak, ama ki- min umrunda... Galiba bir tek Hürriyet'ten Enis Berberoğlu'nun umrunda: "Güneydoğu'ya rüşvet misali trilyonlarca lira yol- lamak marifet değildir. Bu paralann yerinde harcan- Hırsızlar ması için demokrasinin tüm kurum ve kuruluşları- nın Güneydoğu'da da işlemesine imkân tanınmalı- dır. Vergilerimiz hırsızları zengin etmek için değil, bölgeyi ekonomıye kazandırmak amacıyla kullanıl- malıdır." Eski hırsızları, kaşarlanmış yüzsüzleri kamuoyu- na açıklamazsanız, Güneydoğu'da açılan her "pa- kef'le yeni hırsızlar yaratırsınız... Hırsızları yargılamaya gücünüz yetmiyorsa "piş- manlık yasası" çıkartın bari! Enis, önceki günkü yazısında Diyarbakır'dan bir örnek verıyor. Köy Hizmetleri Bölge ve ll Müdürlük- leri'nde yolsuzluk kokan 60 dosyadan söz ediyor: "Kuşkulu 60 dosyadan sadece ikisinde yapılan de- netim sonucunda eski ve yeni bölge müdürleri ile üç şube müdürü mahkeme tarafından tutuklandı. (Da- ha sonra tutuksuz yargılanmalanna karar verildi.) Dosyalardaki rezalet anlatılır gibi değil. Yapılmamış köy yoluna ödenen paralar, kayıp su boruları... Trilyonla ölçülen yolsuzluk. Ve şimdi sıkı durun... Bu yolsuzluğu kimin soruşturması lazım? Müdür- lerin bağlı bulunduğu bakanlığın müfettişleri, öyle de- ğil mi? Ama öyle olmadı, dosyaları Mali Şube polis ekipleri inceledi, savcılar iddianameyi yazdı. Diyar- bakır ll Valisi Nafız Kayalı, yolsuzluk dosyalannı ka- muoyuna açıkladığı basın toplantısında 'Ankara'dan talep etmelerine rağmen dokuz ay gelmeyen mü- fettişlerden' yakındı." Aynlıkçı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanması ne denli önemli ise Güneydoğu'daki hır- sızların da yakalanıp yargılanması o denli önemli. Yoksa, hırsızlık şebekelerinin ucu çok mu derin- lere iniyor! ise hem kamuoyunda anlaştlmıyor hem de dilini yabancı sözcüklerden anndırmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti'nin en tepesindeki ağza yakışmıyor! SESSİZ SEDASIZ (!) NÜRİKÎmfcEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Dışınızdaki dünya sizden hızh değişiyorsa. ıçınizdeki dûnyanın vitesini arttınn! Sigara karşıtlığında insana hakaret Televizyonlarda sigara karşıtı yeni bir film oynatılmaya başlandı. Film, evrim teorisine göre insanlığın gelışimini anlatmakla başlıyor ve "ho- mosapiens"e kadar geliyor. Günümüze gelindiğinde ise "ho- mosapiens" ikiye aynlıyor. Nikotinus ve Sportmenus! "Nikotinus" henüz evrimini tamam- layamamış bir yaratık olarak tanımla- nıyor. Yani, sigara içen insanlar, "homo- sapiens"in alt sınrfındaki ilkel gruba gi- riyor. Örneğin Başbakan Bülent Ecevit de bu grubun içinde kalıyor! Insanlara hakaret eden propagan- da filmini Sağlık Bakanlığı Temel Sağ- lık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ha- zırlatmış; ekrana yansıyan bilgilere göre filmin parasıni da Sağlık ve Sos- yal Yardım Vakfı vermiş. Başta Ecevit olmak üzere sigara içen insanları evrimini tamamlayama- mış yaratıklar sınıfına sokan yapımcı şirketise "MediaTeam" adını taşıyor. Gelişmiş insan grubundakiler kim bi- lir kaç para götürdü! Bu arada, gelişmiş insan grubuna giren "sportmenus"ların kimolduğu- nagelince... Onlar, futbolcular... Hem de profesyonel futbolcular. Sahaya iki takım halinde 22 kişi çı- kıp, tribünlere 10 binlerce, tele- vizyon başına milyonlarca in- sanı izleyici olarak toplayan topçular! Selam verecek adam bulamıyor Kadriye Giray, şımdı tskende- run'da otııran eskı bir "Almancı". Öğretmen olarak erken emekliye aynlan Kadriye Hanım'la evinde konuştuk. Almanya'dan kesın dö- nüş nedenini, Türkiye'de nasıl yal- nız kaldığım ve bu yalmzlığın üze- rinde bıraktığı etkiyi, bunun için verdiği mücadeleyi. nâlâ Alman- ya'da öğretmen olarak çalışan eşiy- le ilişkileri üzerine uzun uzun ko- nuştuk. Yalnız yaşamın acı yanla- n ve kadın-erkek yakınlığı konu- sunda çok açık konuşarak, "Ben de erkek olsam zamparalık ya- pardınT'dedi. 1945 yılında Ada- na'da doğan Kadriye Giray, Hatay KJZ Öğretmen Okulu'nu bitıriyor. lskenderun"da 6 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, geçim sıkıntısı nedeniyle 1970 yılında vasıfsız iş- çi olarak Almanya'ya gidiyor. Düs- seldorf kentine yakın Metman ka- sabasında bulunan bir anahtar fab- rikasında iki yıl çalışan Giray, bu işinden çıkarak Lemgo kentinde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlıyor. Bu arada istek üzerine eşi ve çocuklan da Almanya'ya geliyorlar. 12 yıl öğretmenlik ya- pan Kadriye Giray. " Almanya'ya alışamadım" diycrek iki çocuğu ile birlikte 1984 yılında Türki- ye'ye kesın dönüş yapıyor. Alman- ya'da birikmiş emeklilik primini çe- kiyor, Türkiye'deki ile birleştire- rek erken emekli oluyor. - Kadriye Hanım, Türkiye'ye dönüşünfizde ne gibi zoriuklar- la karşılaştınız? 14 yıl süren bir aynlıktan sonra yaşam koşulla- nna hemen uyum sağlayabtldi- niz mi? - Emekli olunca çalışma yaşa- mımı aradım. Eski çevremi bula- madım. Tamamen değişik sima- larla karşılaştım. O zamanlar so- kağa çıkınca herkes birbirinı tarur- dı. Şimdı çıktığımda selam vere- cek adam bulamadim! Doktor ve hastalık konularında iki yıl zorluk çektim. - Kesiıı dönüş yapmakla hata ettiğinizi hiç düşündüğünüz ol- dumu? - Hayır, Almanya'ya özlemim ol- madı. Oradan dönersem dönüp ar- kama bakmayacağıma yemin et- miştim. Bu yemini tuttum. - Burada komşulannız nasıl, anlaşabiliyor musunuz? - Almanva'da 96 aile bir arada oturuyorduk. Her hafta bir aile merdivenleri temizler silerdi. Bu- raya gelince komşulann tutumu banabirtuhaf geldi. Evleri temiz- liyorlardı, ama merdivenlere do- kunmuyorlardı. Ostelik kadın tu- tuyorlardı. Ben temizlemeye baş- layınca ûzerime yüklendiler. Bak- tım. bu işı başaramayacağım. Çün- kü hepten yalnız kaldım. Herke- sin uyduğu kurala ben de uymak zorunda kaldım ve temizlıkçi ka- dına para vermeye başladım. Öte yandan toplu yaşam kural- lanna uymuyorlar. Burada evle- rin duvarlan, tavanlan çok ince. Üstümûzdekiler terlik- lerini sürüyerek gezince ses olduğu gibi aşağı imyor. Ba- kıyorsunuz gece on ikide somyalar çekiliyor. Bir gün gece ikide üstümüzdeki kom- şulann çıkardığı gürültüye dayanamayarak, gecelikle gi- dip kapılanm yumrukladım. Çalıp çığırıp oynuyorlardı - Şu ana kadar alışamadıkla- rınız? - Sağlık hizmetleri dışında he- men hemen alıştım. - Ama eşiniz Almanva'da, na- sıl alıştınız ki? - Hayır, yaşam şartlanna alıştım. - Almanva'da öğrendikleriniz- den ve edindiğiniz alışkanlıklar- dan neler kaldı? - Gece saat ondan sonra güriil- te etmemeye çalışırım. Alman- va'da olduğu gibi öğlen saat birle üç arasını çoculann uyku saati ola- rak devam ettırdim. Çalışıyormu- şum gibi o düzeni koruyorum. Türkçe konuşurken Almanca ke- limeleri kullandığım zamanlar olu- yor. Ama komşularla konuşurken ukala demesinler diye çok dikkat ediyorum. - Sizin gibi Almanya'dan ke- sin dönüş yapnıış olanlarla mı da- ha iyi anlaşıyorsunuz. yoksa Al- manya'ya hiç gitmemiş olanlar- la mi? ' - Hiç gitmemiş olanlarla. Al- manya'dan gelmiş olanlardan kar- şılaştıklanm, oradan bir şey alma- dan gelmışler. Sadece para kazan- mışlar. Çevremde tanıdıklanm. buradakilerin deyişiyle 'eski Al- mancı"lann çocuklan, çok azı yük- sek tahsile gidebiliyor. Alman- ya'ya gıtmeyenlerle kafa yapılanm daha iyi uyuyor. Bunlar Türki- ye'nin koşullannı daha iyi anlı- yorlar. Yaşayarak öğrenmişler. - Siz Türkiye de. eşiniz Alman- va'da. Böyle 12 yıl yaşadığınızı söylüyorsunuz. Zor olmuyor mu? Nereye yerleşeceğinize karar ve- remediniz mi? - Çok zor oluyor. Bir erkeğin yapacağı işi de yüklendim. Bir yer- de beni yıprattı. Bu yıllar içinde saglığımdan çok şeylerkaybettim. iki yılda üç ay Almanva'da ka- lıyorum. Ama eşim yakında döne- cek. - Eşinizin bayan arkadaşı var mı? - Beni ısrarla istediğine göre yok. Olsa, bana o kadar ispiyon- culuk yapacak insan var ki! Mut- laka duyanm. - Eşinizi kıskanıyor musunuz? - Her kadm eşıni kıskanır. Du- yarsam, görürsem kıskamnm. Ama görmediğime göre o kadannı da hoş karşılanm. Samimi olarak söy- lüyorum, erkek geçici olarak zam- paralık yapabilir. Eve gelirken ağ- zını temizlesin gelsin... Zaten ko- cam yapmıyor diyen kadın yalan söyler. Ben erkek olsam yapar- dım. - Almanya'daki kadınlanmı- za neler söylemek istersiniz? Tav- siyeleriniz var mı? - Türkiye'ye yalnız dönmesin- ler. Döneceklerse eşlerini de alıp dönsünler. Yoksa tek başlanna yıp- ranırlar. BİTTİ KtM KtME DUM DUMA BEHİÇAK behicakCiturk.net ÇİZGtLtK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMİH POROY •t / 1 WJL f BULLT BEBEK öo[ Fıstıfc Itömşu \LYL\ BayanLa i onunla bi ^ilm cevir&li TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 24 Şubat KUKIA F/LMLER/ USTASl TRNKA.. 19U'&E BUGİIfJ, ÜNLÜ ÇSK KUKLA PıLM YÖNETMB- Kli JIH.I TfZhJKA Çjiei T&İNKA) DO6DU, 133S'TE,8'X KUKLA TtyATKOSU KJUKACAK OLAN TRNKA, K. t>ÜN- YA ZAVAŞt'NDAN SONRA,BÜTÜN ZAAAANINI 8U /f£ AYHiACA< VE ÇBKOSLOVAK. CANIANPIIIMA Si~ NBMASlNIN TEMELLeRINİ AmCAKTtR. STÜPYO- SUUCA, KUKJ-ALA&/H YAPtMINMN KOSTÜMLe- RİNE VE DEKJD&LAIİINA PS6/M MÜ<BMMEL BiR içsöuJMü seaçea-e^rifSEN T&NKA, KA- R£ &Vee ÇBKECEĞİ CANlAN&HSMA FtLM- LEfÜYLE SAYfStZ. ÖOÛL tCAZANACAKTIŞ. KUKLALA&/NI CAMLI OYUNCULAR Gİ8İ KUL- LANMASI, O Z/IAAAAJ/I O£K ULAŞILAMlYAH BİR. AULATIM PÛZ£YİNe <S£tMESfMİ SA5- PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 'Bizim Medya' ya da Medyumlar Topluluğu Aradan bunca yıl geçtikten sonra o zaman ku- lağımıza bunu kimin fısıldadığını anımsamak pek kolay değil, ama Somuncu Yokuşu'nun Sorma- gir Sokağı ile kesiştiği sağ alt köşedeki evin bod- rum katında oturan Kadriye Hanım'ın bir "büyû- cö"olduğunu duyduğumuzdan beri, biz, mahal- lenin çocuklan bu kambur kadından korkar olmuş- tuk. Sokaktadalmış oynarken, içimizden biri onu görüp de "Büyücü geliyor!.." diye bağınnca he- men dağılır, kendimize saklanacak bir yer arar- dık. Yıne böyle bir gün, "Bir, iki, üçler... Yaşasın Türkler... Dört, beş altı Polonya battı..." diye "is- top'oynarken, Kadriye Hanım kara giysileriyle kar- şımızda beliriverince, tabanlan yağlamış, arkada- şım Birol'la ispiro Amca'nın bakkal dükkânına sığınmıştık. Yaşlı Rum, korkudan faltaşı gibi açıl- mış gözlerimizi görünce telaşlanmış, bize birer bar- dak su vermiştı. Bizı dinledikten sonra gülerek "Korkmayın" demişti, "Kadriye Hanım büyücü fa- lan değil... Birmedyum o... Evine gidip gelen ena- yilerden para tırtıklıyor... Size bir zaran dokun- maz!" Anlamadığımızı görünce, uzun uzun "med- yum"un ne demek olduğunu anlatmıştı. Med- yumlar, "ruhlar âlemi" ile ilişki kuran, ruhlann se- sini duyup, ruhlarla konuşan, "esrarengiz" insan- lardı. İspiro Amca, her ne kadar, "medyumlann, ço- cuklara zarar vermediklerini" söyleyerek bizi ra- hatlatmak istemtşse de, bu bize "pek inandıncı" gelmemiş, korkumuz azalacağına daha da artmış- tı. Oyun yerimızı değiştirip, karşılaşmalarımız sey- |rekleşince, Kadriye Hanım da zaman içinde bir "korku unsuru" olarak aklımızdan yavaş yavaş çık- mıştı. ••• Epey bir zaman önce, "medya "nın Latince "medyum" sözcüğünün çoğuiu olduğunu öğren- diğimde, Cihangir'dekı çocukluk yıllanmın "bü~ yûcüsü" Kadriye Hanım'ı anımsamıştım. Yazılı, ışit- sel, görsel modern iletişim araçlarına niçin "med- yum/ar"deniyordu. Merak etmeye başlamıştım... "Çok okunan" gazetelerin, "çok dinlenen" radyo- ların, "çok izlenen" televizyon kanallarının, ruh çağırıcılarıyla ne ilgisi olabilirdi? Üzerinde dur- mayadeğerdi... Bakkal İspiro Amca'nın anlattıklanndan yola çıkarak, çok uzun yıllar sonra okuyup öğrenebil- diğim kadarıyla, ruhlar genellikle karanlık, loşor- tamlarda çağnlıyordu. Ruhlarla iletişim kuruldu- ğuna inanan insanlar, boşlukta ruhların sesini du- yuyorlar, "medyum"un aracılığıyla ruhlarla konu- şuyorlardı. Kimi zaman ruhların çağnldığı odada bir "hayalet"in belirdiğini hissediyorlar, kulaklan- na kaynağı belirsiz müzik sesleri geliyor, nesne- lerin olağandışı biçimde hareket ettiğini görüyor- lardı. Kendilerini ruhlara kaptırmış insanlar, med- yumun vücudundan sızan "ekfop/azma"nın bir el, bir başka organ ya da bütün bir beden bîçı- mine büründüğünü ileri sürüyorlardı. "Ana Britan- nica "ya göre "Ruhlarla iletişim sağladığına inanı- lan olgulardan biri de medyumun, uyanık durum- da ya da hiptonik trans halinde kendi bilinçli de- netimi dışında birtakım fiziksel eylemlerie, örne- ğin yazı yazarak bir mesaj iletmesiydi..." • • • Bu son cümlede aradıklarımın yanıtını bulmuş- tum... Bunun "bizde" çok sayıda kanıtı vardı. Bu kanıtlar her gün çoğalıyordu. Birçok gazeteci- miz, köşe yazarımız, ister "uyanık durumda" is- terse "hiptonik trans halinde", birtakım "fiziksel eylemlerie", "yazılaryazarak" kamuoyuna mesaj- lar iletiyorlardı. Medyumlarımız, 10 mil yakınına balıkçı motorlarının bile yaklaştırılmadığı adalar- dan ruhlar aracılığıyla "haberler" alıyorlar, bu ha- berleri manşetlerinde dünyaya duyuruyorlardı. Ulaşılamaz yerlere ulaşıyor, girilemez yerlere gi- riyorlardı. Kalın duvarlardan sızıp, başlamamış sorguların tutanağını yayımlamak, toprağı bol ol- sun, ancak Kadriye Hanım gibi "ruhlarla arası iyi" medyumlann işi olabilirdi. Çünkü dünyadan so- yutlanmış tutukluların düşlerine, ancak onlar gi- rebilir, düşüncelerini ancak onlar okuyabilirdi. Bel-' ki de hiçbir ülkenin medyumları bizimkiler kadar marifetli değildi. "Medyamız"\a ne kadar övünsek azdı!.. (Faks: 0216- 418 84 10) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 SOLDAN SAĞA: 1/ Bir ordunun bozguna uğra- dığı yer. II Bir oyunyadafitm- de dinlenme sü- resi... Eskıden lran hükümdar- lanna venlen ad. 3/ Türkıye'nın de üyesi olduğu 6 bir örgüt... Yu- j nanıstan'ınpla- ka işareti. 4/ 8 "Balkan şehir- Q lerinde geçer- y ken çocukluğum ' Her - — bir alev gibi hasretti duyduğum" (Yahya Ke- mal)... Eski dılde uyku. 2 5/Kutsal kitaplarda. Su- 3 riye ile Mezopotamya'yı A içine alan bölgeye veri- len ad... Yavaş, ağır. 6/ tçine küçük çakıl taşla- 6 n gibi taneler konmuş 7 olan ve vurmalı çalgı o olarak kullanılan ıçı boş kabak.7/Yemek...Tan- 9 n'ya göre insan... Utanç duyma. 8/ Duman lekesi... Mer- yem'i, dızinde çarmıha gerilmiş oğlunun cesediyle bir- likte gösteren resim ya da heykele verilen ad. 9/ Budd- hacılığın en önemli yapısı olan ve içinde kutsal emanet- ler saklanan Hınt anıtı... Dudak boyası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: XI îçel ve çevresinde, kaşık çalarak oynanan halay türü bir halk oyunu. II $arkı, tür- kü... Yerfishğı. 3/ Ölen yeniçerilerin çocuklanna verilen ad... "Sıvas'a giderken bir vadi var derin ' Ben hep ge- ce geçtim ordan / Bir — gıbı dibınden ekınlenn" (Cahit Külebi). 4/ Su birikmiş çukur ya da hendek. 5/ Padışa- hın toprak bağışlaması... Dört tekerlekli bir at arabası. 6/ Brezilya'nın eski başkentinin kısa söylenişı... Endo- nezya'yı oluşturan adalardan biri. II Bir spor kulübümüzün kısa yazılışı... Özgü... Rütbesız asker. 8/ "Cahit —": Saır ve oyuncumuz. tskambılde koz. 9/ Hisse senedi, tahvil, yabancı para gibi değerli kâğıtları daha kârlı görülen başka kâğıtlarla değıştirme işi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear