25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 ARALIK 1999 PERŞEMBE O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr Y aklaşık tünıii, derece fark- lanyla, depreme duyarlı torjraklar,hareketlifayhat- lan üzerinde bulunan ûl- kemizde, kısa aralıklarla toplum yaşamını sarsan deprem ve öbür yîkım olaylannı yaşıyo- ruz. Buna karşın. ülkemızın bu konuda ne denli hazırlıksız, ne denli duyarsız, ne öl- çüde örgütsüz, hsacası aymazhğa vaıan vurduTnduymazlık içindebuiunduğunu son depremleıbütün çıplaklığıy la ortaya çıkar- mışur, Her ne kadar 12KasmıDepremi'nden sonra ilk yardım ve kurtarma çalışmalan- nm dahahızk, dahadüzenlı yürütüldügügöz- lemlense de, özellikle 17 Ağustos Depre- mi'ndebelediyelerin, devletkuruluşlannın "etkısiz, güçsûz, eşgüdümsüz kaldığı bir ger- çektir. Bunakarşılık yerli yabancı sivil top- lum örgûtlerinin, büyük ölçüde asken bir- liklenn kurtarmave yardımlaşma alanında etkin çahşmalar yaparak boşluk doldurdu- ğu. eksıkliklen gıderdiği, halkın dayanış- ma ve yardımlas.maya girerek gücûnü or- taya koyduğu görülmektedir. Aynca, kom- şu ve dost ülkelerarasındaki yardımlaşma- nın ne deniı gereklı ve yararlı olduğu açık- ça anlaşılmıştır. Her düzeydekı polıtıkacılann, yönetici- lerin, ilgili özel ve kamusal kuruluşlann bugünkü sonuçtan sorumlu olduklan açık seçik belli olmuştur Sorumlular, yıkım olaylanna karşı öncedenhaberalmave uya- n, ilk yardım ve kurtarma. geçici ve sûrek- li bannma konulannda, kısacayıkınun ver- diğı zararian en aza indirmeyi amaçlayan yöneltileri üretmenüşlet, gerekenönleriüe- Depremlerden Ders Alabildik mi? Prof. Dr. Cevat GERAY Ankara Üni. Siyasal Bilgiler Fakültesi ri almamışlardır. Gereken yasal ve yönet- sel düzenlemeleri yapmamışlar, örneğin yapı polisi, uzmanhk yargıçlıklannı oluş- turmamışlar, yapı ve meslek sigortasını yaygırüasünramışlardır. Imar planlan, yasave yönetmelikleribir yana itılmiş, uygulanmarruş ya da planlar toprakvurgunculannın çıkarlanna göre de- ğiştinlerek, yerleşme yoğunluklan artnn- larak, bınnci derecede verimli tanm toprak- lan ımara açüarak, onlarla işbirliği yapıl- mıştır. Onlarla çıkar ortaklıklan kurulmuş, yapı denetımı ihmal edilmış, yozlaştml- rruş, böylece çıkarcüann ekmeğine tereya- ğı sûrûİmüştür. Meslek odalannm, bilimsel kunıluşla- nn uyanlanna kulaklar tıkanmış, endüstri- yel kuruluşlann, barajlann. enerji santral- lerinın, insan yerleşmelerinin ülke düzeyi- ne dengeli ve sağlıklı dağılımını yıkım du- yarhlık ve tehlikesi olasıhğı taşıyan yerler- de yerleşmeyi önleyecek, yönlendirecek ül- ke fıziksel gelışme ve yerleşme planlan ya- pılmamış, endüstriyel kuruluşlann insan yerleşmelerine, çevreye yaratacaklan sa- kıncalar dikkate alınmamış, bunlann kent içinde, bölgede yığılmalan engeUenmemiş, aksıne özendırUmışhr. Ülke ve kent top- raklan, bırtakım vurgunculara, yerli yaban- cı holdinglere peşkeş çekılrrüştır. tmaryol- suzluğu yapanlann, görev ve yetkisıru kö- tûye kullananlann. kente karşı suç işleyen- lerin üzerine gidılmemiştır. Sık sık çıkan- lan imar ve gecekondu affi yasalanyla ya- sak yapılaşma ve kentleşme oldubıttiye ge- tirilerek yasallaşunlmıştır. Yıkım olasıhğı- nın yüksek olduğu yerlerde, ûlkenin her yanında bu olaylann hafif atlatılması, can kaybının önlenmesi, kısacası korunma, kur- tarma ve yardımlaşma konulannda halkın bilinçlenmesini sağlayacak bu- duyarbhk eğitsni verilmesi yoluna gıdılmemışür. Yöneticiler, siyaset adamlan, kısacası her düzeydeki sorumlular. her yıkım ola- yından sonra "devlet yanriannızı saracak" söylemini yinelemışlerdır. Alınabılecekön- lemlerle, güdülecekyöneltilerle yıkım olay- lannın en azmal ve can kaybıyla atlatılma- sı olanaklıyken, yıkımdan sonra ıç ve dış kaynaklarla bol keseden harcamalar yapa- rak yara sarraa yoluna gitmışlerdir. Daha doğrusu, astan kumaşından (yûzünden)da- ha pahalı bir yol tutmuşlardır. Depremin "Tann'nm bir takdiri ya da dmden uzak- Iaşan)ancezabu>drına3r olduğunu söyle- yen siyasa adamlanna ne demelı? Toplumda esenlığın, güvenüğin, yaşam kalitesınin düzeyini yükseltmenin yolu, kır ve kent topraklannı, kıyılan, ormanlan spe- külasyon konusu olmaktan çıkarmaktan, yapı ışlennde belli ölçûnlere uyulmasuu sağlamaktan, etkindenetimler gercekieştir- mekten geçmektedir. Ülkemizın zengınlik- lerinı yağmalamaktan, kentlenmızı "pkar- kent" (profitopolis) olmaktan kurtarabüdi- ğimiz ölçüde, doğal yıkım olaylannı daha az insan ve mal kaybıyla atlatabiliriz. Bilim adamlannın tstanbul, daha doğru- su Marmara'da depremolasılığıyla ilgil bir- biriyle çelişküi açıklamalannı izledikten, bunlann yaratnğı panık ve güvensizhk or- tamını gördükten sonra kafamda. zaman yitüilmeden, iki aşamah bir bilimsel süre- ce girilmesi önensi oluştu. İlk aşamada, bi- lim adamlannın, uzmanlann kapalı kapüar ardında toplanıp konuyu enine boyuna, ba- ğıra çağıra tarfışıp görüşmelen, ortak nok- talarda buluşmalan, sonunda da bulgu, gö- rüş ve öneriierini ortaklaşa bir yazanağa bağlamalan gerekir. tkinci aşamada, üze- nnde birleşilen, birleşilemeyen noktalar ile bırlıkte saptanan almaşık çözüm önenleri- ni de içerenbu yazanak, bilim, yönetim, si- yasa adamlannın, meslek odalannın. sivil toplum örgütleri temsilcilerinin katılacak- tan, bir kurultaya sunulmalı,özgürce tarü- ^ıknahdır. Deprem, yalnzca doğa ve yerbi- limcilerinin, mımarlann, raühendislerin, kent plancılaruun ilgi ve uzmanlık alanına giren bir olay değildir. Aralannda, toplum- büim, kentbüım, yönetim, hukuk, psikolo- ji, eğıtbılim, sağlık ve ilgili alanlarda çalı- şanlarbilim ınsanlannın da kaûlması gerek- tiği, disiplinlerarası, mesleklerarası, çok yönlü bir çalışma yapılmasını gerektiren bir konudur. Böyle bir çalışmanın sonun- da, ulusal, bölgesel, yerel düze>r lerde güdü- lecekyöneltilere ıhşkinamaç, erek. ılke, ön- celik ve önlemlen içeren bir ulusaldeprem e>1em planı oluşturulmalıdır. Eyletn planı, yönetımin yapısında, ilgili yasalarda ne gı- bi degışıkJİkler yapılacagını, halkın kanlı- mının nasıl sağlanacagını da gösterraeli- dir. Aynca, planda konunun örgütsel, efıt- sel, yasal, yönetsel, akçal, personel boyut- lan dizgeli biçimde kapsanmalı. varolanve gereksinilen olanakJara ilişkin önerilere de yer verihnelidir. Böylesı bir çalışma, hem biümm ve bi- limadamlannın saygınhğnu yenıdenkazan- ması, hem de yurttaşlann, yöneticilerin, so- rumlulann aydınlanması, gereken, önlem- len alması için uygun bir firsat olur. Belki deprenun nerede, ne zaman olacağı konu- sunda bir kesın kestinm yapüamayacaksa da, olası bir deprem karşısında hazırlıklı olunması, halkın bireysel. kamu yönetimi- nin de övgütsel olarakgerekenönlemleri al- ması açısmdan yararlı olacaknr. Ne deprem olasılığını olduğundan daha yakm ve daha şıddetli göstermek. ne de halkı rahatlatmak içinbunuuzakveazşıddetli göstermeye yel- tenmek bir yarar sağlar. Son yer sarsuınla- n, Türkiye'nin bir deprem ülkesı olduğu- nun herkesçe anlaşılmasına neden olmuş- tur. Önlemek olanaksız olduğuna göre, "depremle birtikte yaşamak". daha doğ- rusu"depremekarşıhazrhkkotanak" gerek- tiği herkesçe bilinmelı. gerekleri yerine getuihnelidir. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Ramazan Boş Gelmedi! O kadar çok ölürüz ki yaşam boyunca! Sürek- li ölümlerdir bunlari.. Süreli ve sürekli!.. Bir insanı yirmi yaşlanndatanımışız, zaman geçmiş, birgün karşımıza çıkmış... Tanıyabilir misiniz onu? Baş- ka biridir o artık! Gitmiştir o yirmi yaşlann insanı, her şeyiyle değişmiştir. Ya yenilenmiş, daha iyi ol- muştur. Ya büsbütün gerilemiş, o ilk gençlik gö- rüntüsünü yitinmiştir. Bakın albümlerinizdeki, ya da çekmecelerde kalmış eski fotoğraflannıza.. "Bu ben miyim?" de- mez misiniz? Sizi, başkalan da tanıyamaz olmuş- tur, ama siz de kendinizi tanıyamaz olmuşsunuz- dur? Eskide kalan anılar bile degişir. Biri, anım- sattıkça "Aa öy/e miydi?" dersiniz. Her yaş dö- nemi alır sizi başka kişiliklere götürür. Şaşarsınız bir zamanlann o çocuğunun, o gencinin yok olu- şuna... Ramazanın ilk günü nerden nereye diye düşü- nenleriniz olacak... öyledir, ramazanlar bizi eski- lere götürür. Solup gitmiş anılar güller gibi açılır. Ramazanlann, bayramlann böyte güzel oyunlan vardır.. diye düşünürken sevgili dostum Mücap Ofluoğlu'nun birşiiriyte karşılaşmaz mıyım: "Fo- toğraftaki Çocuk." "Ben miydim bu çocuk I Tahta ata dayanmış I Oyuncak at kendisinden büyük I Fotoğrafta kû- çük ürkek bir çocuk. Üç yaşında güzel bir çocuk I Tahta atın dizgin- leri elinde I Yanıtsız sorular gözlerinde I Kuşkuy- la korkuyla bakıyor objektife. Güvenden sevgiden mi yoksun I Minik ayağı- nı bükmüş oyuncaktan korkuyor I Çevresinde görünmeyen devler mi dolaşıyor I Sejfe cte düş- lerinde gülûyor oynaşıyor." Ne kadar isterdim şu 99 Ramazanı'nda Kara- gümrük'ten Fatih'e, ordan Şehzadebaşı'na Vez- neciler'e, ordan Beyazrt Meydanı'na kadar yürü- meyi!.. Belki o 30'lann çocuğu da çıkar gelirdi ya- nıma, birsokak köşesinden... Meydandan "Har- biye Nezareti" bahçEsine dogru koşmak, çiftka- le top oynayanlann yanına, elimde beş kuruşluk üon çikolatası... Orhan Veli'nin bir şiirinde geçen "Harbiye Ne- zareti" şimdiki Istanbul Üniversitesi'dir. Oman Ve- li bir bayram sabahı evinden çıkmış, o ilk çocuk- luk bayramlanndan birinde, annesinden izin alma- dan: "Kargalar sakın anneme söylemeyin I Bugün toplar atılırken evden kaçıp I Harbiye Nezareti- ne gideceğim I Söylemezseniz size macun alı- nm I Simit alınm, horoz şekeri alınm. I Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar. I Bütün zıpzıpla- nmı size veririm I Kargalar ne olur anneme söy- lemeyin. " Bizler için Ramazan günleri gerçek bir bayram- dı. Bir ay boyunca coşkular, güzellikler yaşanırdı. Kuklalar, ortaoyunlar, sinemalar tiyatrolar... Şim- dilerde "Ramazan Bayramı" diyorlar, bizim Şeker Bayramı'na! Şeker alınır verilirdi. Ipek mendil için- de latilokum; mandagözü dediğimiz yirmi beş ku- rjuşlar, gümüş liralar... I* Bu yıI Ramazan baklava tepsisiyle gelmedi! Ye- hi yeni zamlarla geldi. Yetmezmiş gibi vergilerie de!.. Ramazan Bayramı sevinçleri zaten çoktanyi- tîp gitmişti. Şimdi yeni acılar, seller, depremler, yoksunluklar 99 Ramazanı'nın bize armağanlan oldu... Fotoğraftaki çocuğun, sevgili Mücap'ın çocukluğundaki Ramazanlar, bayramlar artık yok! Yalnız yaşlılar için değil, günümüz çocuklan için de... Resimlerde, şiiıierdeyaşıyorgeçmişin güzel bayramlan, bir masal gibi... tDAKÖYÇtFTLİKEVİ YeşileYolcutak EVtMİZDE HAFTA SO^fU YAŞAJVfl Cuma akşaın yemegıne yetışenlet. tavuk suyuna şehriye çotbası. fırın tavuk yanına dere o«lu-sebzeli pilav, ze>tinyağlı mevsım sebzesı yemeğı. salata ve Rumeli usulü şekeqjare ile ağirlanır. Konuklanmız hafıf müzığe eşlik eden ateşm çaümlan ile yorgunluk gidenrler. Cumartesı sabah, evıiıızde üretilen kara ekmek, reçel, zeytin. zeytinyagı Ue renklı bir kahvaltı sonrasında Kazdağı'nın gûzel köşelenne doğru yûriiyüşe ya da köy gezmelerine çıkıln. Rehberiniz lskender ,\zatoğlu. Akşanun mönûsü: Ev tarhanasından çorba, etlı yaprak dohnası yanına Avunya manüsı, yogurt. zeytınya|h sebze yemeği ve mûthiş bir tatlı "ev baklavası". Dia göstensı, scyleşıler ile biten gecenin ardından. neşelı bir pazar sabahı lohvalnsı ile yeni günebaşlayan konuklanmız, "jeşileyokuluk'" anılanyla dohı olarak geze geze "şehre" dogru yola koyulurlar. Sema-Iskender A2ato|lu ' Çamlıbel Köyü - Edremh Aralık'99 fiyacmız- 13.000.000-TL/YP/GüıvTüşi. TelFaks 0 266 387 34 02 38? 33 93 CepTel:0 532 636 34 50 Helsinki'yi Beklerken... Neval Oğan BALKIZ Vıyana Üniversitesi, Avrupa Hukuku Doktora Öğrencisi AvnıpaBirliğiKomisyonu'nun, 13 Ekim 1999 ta- rihinde açıkladığı ılerleme raporu, Türk basını ve kamuoyunda "Avnıpa Türkiye'ye yejfl tşık yakb" başlıklan ile büyük heyecanla karşılandı. Oysa böy- le bir anlayış, gümrük bırliğıne girmekle Avnıpa Bir- liği'ne tam üye olacağımızı savunan, bunu böyle gösteren anlayışla aynı aceleciliğe sahip, gerçeklik- ten uzak bir anlayıştır. 1963 tarihli Ankara Anlaşması ve 197O'te imza- lanan Katma Protokol'e dayanan Türkiye-(bugünkü adıyla) Avrupa Birliği ilışkileri, önce gümrük birli- ği sonra tam üyeliğin gerçekleştırilmesı hedefı taşı- yan bir ortaklık ilişkısidir ve AB'nin öbür ülkelerle kurduğu üişküerde başka örneği bulunmamaktadır. Türkiye-AB iüşkılerinde, günümüze kadar geçen süreçte, sağlıklı bir siyasal diyalog kurulmaması ne- deniyle istenilen düzeye vanlamadığı, yabancılaş- ma yaşandığı bir gerçektir. Bunun sonucunda, "or- takotma" anlayışından uzaklaşümış, taraflann ihti- yaç ve sorunlannı karşılıklı güven ve anlayış içeri- sinde, eşit çıkarlar gözeterek dile getirdikleri bir sü- reç olmaktan çıkan ilişki, karşılıklı bıldınlenn aynı ortamlarda dile getirildiği kısır toplanülara dönüşmüs- tür. AB, yükümlülüklerini yerine getirmemeye, im- kânlan kullanmamaya ve Türkiye'yi gelecekte üye olacak bir ülke değil, nasıl düzenlenebileceğı, nasıl çözülebileceği bulunamayan sorunhı bir ilişkisi ola- rak görmeye başlamıştır. Nitekim, 25-26 Ekım 1997 tarihlermdeMondorf-les-bains'teki Dışişleri Bakan- lan toplantısında konuşan, Konsey Başkanı Jacuges Poos. "halen Töridye'yi en doğrv şeldlde genişleiDe sürecinedahiletnıeyalÛHianinavaçal^bldannı'' (1) belirtmiştir. Türiaye ise, tam adaiylık perspektifı ve- rilmemesi nedeniyle AB sistemine ve gümrük birli- ğineuyumcalışmalannı aksatmakla beraber, tasanm ve oluşumunda yer almadığı (halde) AB politikala- nnı önemli ölçüde uygular olmuş, gümrükbirliği ile bu politikalara uyumunu, üçüncü bir ülkenin varabi- leceği en üst düzeye vardırmışhr. 13-14 Aralık 1997'de yapılan, Lüksemburg zirve- sı ile genişleme sürecini başlatan AB, bu sürecin dı- şında tuttuğu Türkiye'ye, sadece "Avnça StnUeji- si" adı alnndabiryakınlaşma stratejisi önermiştir. Bu doruğun (zirvenin) ardından, Cardiff (15-16 Haziran 1998), Vıyana (11-12 Aralık 1998) ve son olarak Köln'de (3-4 Haziran 1999) gerçekleştirilen AB'nin tutumunda bir değişiklik olmamış, Türkiye'ye üye- liğe adaylık statüsü tanınmamış, üişkılerin geliştiril- mesı temelinde birpolrtıka ızlenmıştir. Almanya Baş- bakanı Gerhard Scfaröder'in, tüm çabalanna karşın, Köln'deki dorukta Türkiye'ye üyeük konusunda bir adaylık perspektifı verilmemesine üzüldüğü, bu ko- nudaki çabalannı sürdüreceği, kendisini ziyaret eden Türk ışadamlanna bu konuda destek sözü verdıği basında yer aldı. Türkiye'yi ziyaret eden Alman Dı- şışleri Bakanı da, bu desteği vereceklerini, Türkiye'nm üyeliğıne engel olan sorunlanm çözmesini bekle- dıklerinı açıkladı. Almanya'nın (ve ayncaItalya'nın), bu konuda vereceğinı belirttiği desteğin, Helsinki doruğunda yeterli olmayacağı, Köln doruğu sonuç- lanndan ve bakanın açıklamalannda, Türkiye'nin çözmesı gerekli sorunlannı dile getırmesuıden anla- şılmaktadır. Bunlar "Bizetimizden geleniyaptık, ama oimadı'' söylemınin gerekçesini hazıriama çabalan gibi görünüyor. Dolayısıyla, bu açıklamalann, öbür aday ülkelerle eşit bir adaylık perspektifı verilmesi konusunda iyimser olmayı gerektirecek nedenler ol- madığı ortadadır. Türkiye-AB iliskilerinin, bundan sonra nasıl biryön izleyecefi, bu konuda, Avrupa Konseyi'nin, Finlan- diya'nın başkentı Helsinki'de 10-11 Arahk'ta yapa- cağı dorukta (zirvede) nelcr olacağı meraJda bekle- niyoT. Peki, buradanhangişonuçlar çıkabilir? Bu ko- nuda üç ihtimal söz konusudur. Birincisi: AB. Tür- kiye'yi tam üye yapmayacağını açıklayabilir. An- cak, Türkiye'nin; AB ile ticari ilişkdlerin yoğunluğu (gümrükbirliğinden sonra ricarethacmi yüzde 53 art- mıştır). AB'nin yedınci büyük ticari ortağı olması, genişleme olasıhğı yüksek ve önemli ihalelerin gün- demde olduğu bir pazar olması, NATO bünyesinde- ki varlığı, aynca, Türkiye'nin, ABD-lsrail-Türkiye üçgeninde oluşturulan işbiriiği bölgesinin önemli, güçlu bir parçası ve bölgede büyük çıkan bulunan AB'nin en önemli, hatta tek kurumsal ortağı olma- sı, bu coğrafî bölgede Avmpa'run güvenilir bir or- tak olarakTürkıye'yebüyük gereksinim duytnası gi- bi nedenlerle, AB'nin bu şekilde davranmayacağı ortadadır. tkinci ihtimal: AB, Türkiye'nin genişleme süre- cindeki yerini durumun gereklerine göre ilerde be- lirleyeceğini açıklayabilir; Türkiye'nin adaylık ehlı- yeti bulundugnu. ama tam üyelik konusunda kesın ENİNE BOYUNA mammmt YÖNETEN NURİ ÇOLAKOĞLU TÜRKİYE'NİN AB ADAYLIĞININ EKONOMİK BOYUTU GAZETECİLER, İŞADAMLARI UZMANLAR Sahibinden satdık 73 VW Orijinal Tel: 513 80 06 www.filv.coni.tr bir tarih beluiemenin erken olduğunu, üyelik görüş- melerinin başlayabılmesi için Türkiye'nin yerine ge- tirmesi gereken koşullar bulundugunu belirterek, Türkiye'ye bir süre tanır ve "Bunlan yeriııegem;öy- k gd" diyebilir. Bu tutum, tam üyeliğe adaylık ko- nusunda rnevcut olanbeürsızdurumuTürkiye'ninka- bulleneceği birşekilde yumuşatmaktan başka bir şey değildir. Böyle birtutumkarşısında, Türkiye'ain birçok sa- kıncasına karşın tam üyelik için araç olacağı, bir perspektif verilmesini sağlay-acağı inancıylakabul et- tiği gümrük birliği, bu niteliğini yitirecek, AB ile dış ticareti düzenleyen bir belge niteliğinde olacaktır. Bu durumda Türkiye'nin, AB ileticarerinde,AB le- hine dengesızlik oluşturan gelir kaybının da öngörü- len mah yardımlann yapılmamasıyla giderilmediği, kendi zaranna tek taraflı bağımlılığını arttıran bu sü- erci devam ettirmesinin bir anlamı olmadığı açıktrr. Bunun yenne Türkiye, mali ve teknik tüm unsurlan göz önünde tutarak gerçekçi bir maliyet hesabı yap- malı, ekonomisinin ihüyaçlan doğrultusunda talep- lerinı behrlemeli, çıkar dengelerinı eşit şekilde ko- nıyacak ilişki modellennden oluşan yeru seçenekler oluşturmalı ve uygulamayolunagitmeÜdir. Türkiye'nm çıkanna hızmet edecek yol budur. Üçüncü ihtimal: AB Türkiye'ye öbür aday ülke- lerle eşit bir tam üyelik perspektifı verebilir. Türkiye'ye somut hedef durumuna geldikten son- ra, tüm sakıncalanna karşın gümrük bırlığtru kabul etmesı, öngörülen mali yardıînlann yapılmamasına karşın süreci sürdürmesi karşısında, AB'nin öbür di- ğer adaylara gösterdiği dayanışmaya dayalı yaklaşı- mı göstermesi ve tam üyeliğe adayhk statüsü tanı- ması gerektiği, bu durumun da, Türkiye'nin AB sis- temine uyum çabalannahız vereceği ve siyasal uyum önündeki engelleri kaldıracağı düşüncesi, AB'de de açıkça dile getirilmektedir. Scott ve Swoboda rapor- lannda, eski AB Temsılcisi Mkbeal Lacke'nin ko- misyonasunduğu 13.2.1998 tarihli raponmdave Al- man Sanayıciler Birliği Başkanı Hans Otaf Hen- kd'in, 4.5.1999 tarihli Frankfurter Allgemeine ga- zetesinde yayımlanan makalesinde Türkiye'ye tam üyelik perspektifı venlmesinin önemi ve gereğini vurgulamıştır. Avusturyalı parlamenter Hannes Swo- boda, îktisadi Kalkınma Vakfı dergisinde yayımla- nan 26 Ekim 1998 tarihli söyleşısinde de; "AB'nin Türkiye'ye karşı daha açık ve kesin bir tavir benim- semeai,sonımUaidannıyerinegetirmesi\t ABŞc üye öBıeferk Türkiye'yeeşitdavnmmaanm gerekli oldu- ğunu düsönü>T>rttm_ Kısaca bknmesi gerekli en iyi yol, Türkiye'ye aday oMuğunu, bu çerçe>ede ada>İı- ğahazırUckoıııısuııdagereki desteğin verfldiğiniaD- cak losa sörede üye öfanasmııı mfimknn oinuMtağmı açddamaknr'' demiştır. Bu ör- neklerçoğalnlabilir. Helsinki doruğunda AB'nin, bu görüş- ler doğrultusunda hareket et- mesi. öbür aday ulkelere gös- terdiği dayanışma temelme dayalı yaklaşımı Türkiye'ye göstermesi ve tam üyelik pers- pektifı vermesi, ilişkilerinkar- şılıklı güven ve eşit çıkar den- geleri üzerinde gelişmesinin saglanması açısmdan zorunht- dur. Ancak, böyle olmaklabir- ükte mevcut durumve son ge- lişmeler bunun zayıf bir ihti- mal olduğunu göstermekte- dir. Tüm bunlann ötesinde, ih- timal olmayacak kadar kesin bir gerçek var: O da Türkiye, mümkün olan en kısa zaman- da ekonomisini istikrarlı ve sağlam temeller üzerine otur- tacak, sağhklı bir gelir dagı- lunını sağlayacak önlemleri almalı, Güneydoğu sorunu- nun temelinde yatan ekono- mik ve sosyal sorunlan önce- likle çözmelidir. Demokrasi ve insan haklan standartlan- nı çağdaş düzeye getirmeli, devlet olarak tüm uygulama' lannda bu ulkelere saygı gös- termeli, hukuk devletınin tüm ilke ve kurumlanyla işleyişi- ni sağlamalıdır. Unutulmamahdırkibu ger- çek, AB politikasryla ortayaçı- kan ve onunla bağlantüı bir gerçek değildir. Bu, Türki- ye'nin kendi gerçeğidir. Bu düzenlemelerin gerçekleşti- riknesi olsa olsa Türkiye'nin, bir devletpolitikası haline ge- len AB ile bütünleşme hede- fıne hizmet edecek araçlar- dan biri olabibr sadece, ama bu düzenleme ve uygulama- larhukukdevletininolmaz ise olmazamacı ve gereğidir. So- runun önemı ve önceliği bu- radan kaynaklanmaktadır. Tür- kiye, işte bu düzenlemeleri anayasasında yer alan insan haklanna saygüı sosyal bir hukuk devleü olma gereklıliğı ilevehalkıbunayakışır olduğu içinyapacakür, AB ısüyordrye değü. (1) Îktisadi Kalkmma Vak- fı Bültenı, 1-15 Kasım 1997 BUAKŞAM 21:05 PENCERE İnsan üe Uzman Dünya işleri adamakıllı karmaşıklaştı. Eskiden birdoktor muayenehanesinin kapısına şu levhayı asabilirdi: "Iç HastaJıklan Mütehassısı" Artık bu levha tarihe kanştı... Iç hastalıklan paylaşıldı.. Hastanın işi zor.. Çünkü hasta midesini bir doktora, böbreğini ikinci doktora, akciğerini üçüncü doktora, karaci- ğerini dördüncü doktora göstermek zorunda... Uzmanlığın her alanda dallanıp budaklanması, bilimin gelişmesiyle atbaşı gidiyor. • Uzmanltğa diyecek yok!.. Ancak uzmanlığa gerek göstermeyecek kadar basit şeyler de var. Yalnız tıpta değil; politikada, ekonomide, top- lumbilimde sıradan kişinin hemen görebileceği gerçekleri algılamak için seçkin okullara gitmek, üniversiteler bitirmek, uzman olmak için dirsek çürütmek gerekmez... Bir örnelc Yaşadığımız dünyada bir dilim ekmek bulama- dığı için ölen insanlar var, öncelikle Afrika'da aç- lıktan yaşamını yitiren çocuklann görüntüleri bile televizyonlarda sık sık sergileniyor... Avrupa ve Amerika'daki tuzu kuru ülkelerin koz- metik ürünlere harcadıklan parayla dünyadaki aç- lann doyacağını da yine Batı'da sık sık dile getiri- yoriar. Peki, uygar dünya bu kara lekeyi neden sura- tından silemiyor?.. • Evet, uzmanlığa diyecek yok!.. Ama çok basit gerçekler var ki bunlardan biri de tanma ilişkindir. Amerika'da tanmla uğraşan kesimin, nüfusun yüz- de 3'ünü oluşturduğu biliniyor; sanayileşmiş zen- gin ülkelerde köylü nüfusu yüzde 10'un altına dü- şüyor... Türkiye'de ise tanm kesiminde yaşayan nüfus yüzde 49'a ulaşryor. Yalnız Türkiye'de mi?.. M Yoksul güney yanmküresinde geçimini toprak- tan kazanan yığınlann her ülkedeki çoğunluğu çarptcı bir gerçekJ.. Şimdi doruktaki zengin ne di- yor: - Tanm ürünlerinde devlet desteği kaldınlsın, sı- ntriar açılsın, serbest piyasa ekonomisi geçerii olsun. Küreselleşme gerçekleşsin!.. Gerçekleşsin de bunun sonucu ne olur?.. Yanıt için uzmanlık gerekir mi?.. Aptallığın âlemi yok!.. Dünya bir cangıl. • * • Çarpıcı gerçekler meydanda!.. Küreselleşmenin zorlu koşullannda yoksullarla zenginlerin arasın- daki uçurum derinleşryor. Neyapmalı?.. İşte bu sorunun yanıtını verirken uzmanlara ge- reksinme çok... Uzman kişi, küreseHeşine patronlarmınbuyruk- lannı papağan gibi yineleyip egemenlere uşaklık edeceğine, Anadolu insanına hızmet için kafasını çalıştınrsa, gerçek uzman sayılabilir... O zaman hem insan olur.. Hem yurtseveri VEFAT * Manisalı Ali Bey ve Bedriye Hanım'ın kızlan SÜHEYLA GÜLTEKİN CÖKBUCET (Manisalı) 7.12.1999 günü vefat etmiştir. Cenazesi 9.12.1999 Perşembe günü Adana Asri Mezariığı'nda aile kabristanında toprağa verilecektir. Aliesl adına eşi DÜNDAR CÖKBUCET Nofc Çıçek gönderilmemesı. dıleyenlenn TM Eğitım Vakfı'na bağışta bulunmalanricaotunur. BAKIRKÖY 5. ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1999/334 Davacı Havva Güner taraündan davalı Tevfik Güner aleyhine açüan boşanma davası sebebiyle; Davalı yapılan zabıta tahkikatına rağmen bulunama- dığından ılanen tebligata karar verildiğinden; Davah Tevfik Güner'in 24.12.1999 günü saat 11.00'de mahkememızde hazır bulunmas.ı gelmediği, geçerli bir mazeret bildirmediği takdirde veya vekil göndermedığı takdirde duruşmarun yokluğunda yapı- lacağı ve karar verileceği dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere Uanen tebliğ olunur. 1.11.1999 Basm: 63933 EYÜP1. AS1İYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1999/720 " -M " Karar No: 1999/826 Karar Tarihi: 25.11.1999 ' - Davacı Sevim Karaman tarafindan davalı kocası, Şe- rafettin Karaman aleyhine ikame ettiği boşanma dava- sının yapılan yargüaması sonunda, Taraflann boşanmalanna, müşterek çocuklan Emel ve Sefer'in velayetlerinin anneye veribnesine. Davalı- nm çocuklanyla şahsi münasebeti bakımından her 15 günde bir cumartesi günü saat 9.00'dan pazar günü sa- at 17.00'ye kadar yine dini ve milli bayramlann 1. gü- nü ile çocuklanmn dogum günlerinde saat 9.00'dan ak- şam 17.00'ye kadar davacuun yanından ahnarak dava- lı babaya verihnesine. Bu sebeple şahsi münasebet te- sisine dair temyizi kabil olmak üzere verilen karar da- vabnın Aşağı Değirmenci köyü Biga adresinde buluna- madığı için ışbu karar özetinin davalıya tebliğ makamına kaim olmak üzere ılan olunur. Basm: 64235
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear