Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2CARALIK1999SALI CUMHURİYET SAYFA
17
Toplantı
tuzağı
Istanbul'da Sanyer
llçe Milli Eğitim
Müdürü Abdülkadir
Yeniay, resmi bir yazı
yazarak bölgesindeki
okul müdürlerini
geçen cuma saat
14.30'da deprem
konusunun ele
alınacağı bir
toplantıya çağınyor.
Milli Eğitim Müdürü
tarafindan resmi bir
yazıyla resmi bir
toplantıya çağnlan
okul müdürieri verilen
adrese gidiyor.
Toplantı, Sanyer ,
sırtlanndaki
şeriatçılann
Boğaziçi Talebe
Yurdu'nda
yapılıyor! Kapıdaki
"görevli", okul
müdürlerinin ayağına
birer terlik uzatryor.
Itiraz eden birkaç
kişinin ayakkabılanna
naylon geçiriliyor.
Şeriatçılann
yurdundaki resmi
toplantı bir sohbet
havasında geçiyor ve
sohbet bfttiğinde
toplantının gerçek
amacı belli oluyor:
"Iftar sofrasına
buyurmaz mıydınız?"
Okul müdürierinin
çoğu Sanyer Milli
Eğitim Müdürü'nün
gözüne girmek için
iftar yemeğine de
katılıyor ve böytece
şeriatçılara göz
kjrpılmaya devam
ediliyor!
Boktror* posta: someposta.cumhuriyctcom.tr Tet: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Telefona zam g&lmiş...
"Ziller para-para diye
calıvor!"
ünya Bankası'nın ve Uluslararası Para Fo-
nu'nun birdediğini iki etmeyen hükümet, bir
yandan zamlarla halkın boğazını sıktıkça sı-
kıyor öte yandan karşılıksız kredilerle hor-
tumlanan bankalan koltuğunun attına alıp koruyor...
Her renkten ve desenden oluşmasına karşın bü-
yük bir uyum içinde çalişan koalisyon hükümeti, bir
yandan Amerika'nın kontrolundaki çok uluslu ser-
mayenin tüm buyruklannı yerine getiriyor öte yan-
dan Avrupa masalı ile ulusal çıkarian pazariık konu-
su yapıyor...
"Küresel dünya"nın "global medya"sı Başbakan
Bülent Ecevit'i yere göğe sığdıramıyor...
Bir zamanlar mizah konusu yapılan "pembe tab-
lo"lar, artık birer gerçekmiş gibi toplumun önüne
sürülüyor.
Deprem bölgelerinde "tavan'a vuran perişanlık ül-
kenin "taban"ına yayılıyor, kitleler sürünüyor...
Türkiye'nin küçük bir kısmında ise Osmanlı'nın
Uyum
Lale Devri'nde gibi yaşanıyor...
Fakat Bülent Ecevit, büyük bir "uyum" içinde hü-
kümeti de milleti de pek güzel idare ediyort
Bütçedeki kocaman delik, yerli otomobile binen
Ecevit'in yılbaşı hediyelerini de yasaklamasıyla ka-
panmış oluyor.
Türkiye, 2000'li yıllarda düze çıkmış sayılıyor...
2000'li yıllan saymaya kalkınca 2999 yılına kadar
gidiliyor!
Öte yandan Demokratik Sol Partili milletvekilleri,
Bülent Ecevit'in şiirlerini Meclis tutanağına geçirip
tarih yazıyor...
Istanbul Milletvekili Yücel Erdener hanımefendi,
bir ziraat mühendisi olmanın birikimi ile Tanm Ba-
kanlığı'nın bütçesi görüşülürken söz alıp Ecevit'in
"Uyum" şiirini okuyor
"Boşluğa bulut, buluta yağmur/ Yağmura toprak
ne güzel uymuş./ Gündüze güneş, güneşe taria/Tar-
laya başak ne güzel uymuş./ Başağa buğday, buğ-
daya insan,/ Insana emek ne güzel uymuş./ Eme-
ğe eylem, eyleme yürek/ Yüreğe sevgi ne güzel uy-
muş."
Erdener'e göre Ecevit'in toprağı ve insana duyu-
lan saygıyı en güzel ifade eden dizeleri ile çiftçinin
tüm sorunlan çözülmüş oluyor!
Milletvekillerinin Ecevit'in şiirlerine gösterdiği ilgi
karşısında milletimiz de kendini şiire vuruyor
"Ortaklar hükümete, hükümet Türkiye'ye,/ Türki-
ye Amerika'ya ne güzel uymuş./ Dış borçlar kredi-
lere, krediler zamlara,/ Zamlar vatandaşa ne güzel
uymuş./ Tarikatlar şeyhlere, şeyhler demokrasiye,/
Demokrasi şeriata ne güzel uymuş./ Emeğe eylem,
eyleme dayak,/ Dayağa insan haklan ne güzel uy-
muş."
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Demirel: Devlet dedikodu ile çalışmaz
Cumhurbaşkanı Süleyman Demi-
rel, basın müşavirinden aşağıdaki
açıklamayı göndermesini istemiş:
"Anayasa Mahkemesi'ne Danış-
tay'dan üye seçiminde, kurala tama-
men uyulmuştur.
Kural; Danıştay üç kişiyi aday gös-
terecek, Cumhurbaşkanı bunlardan
birini atayacaktır. Gösterilen üç üye-
nin üçü de Danıştayca ehil bulundu-
ğuna göre, bunlardan birisinin seçil-
mesi, kimseyi incitmez. Eğer, Cumhur-
başkanı'nın tercihi söz konusu olma-
yacaksa, bu atamanın Cumhurbaşka-
nı'na gelmesine gerek yoktur. Cum-
hurbaşkanı'nın takdiri, Danıştayca
gösterilen üç aday içerisinden Tülay
Tuğcu'yu tercih şeklinde olmuşur.
Devlet, dedikodu ile çalışmaz.
Cumhurbaşkanı, neden böyle bir
tercihte bulunmuştur, kimseyi incit-
memek için bunu açıklamak duru-
munda değilim. Ama sizin yazdığınız
hususun, gerçekle bir ilgisi yoktur.
Yüksek Mahkemeye üye atanan bir
kişiyi daha görevine başlamadan de-
dikodunun muhatabı yapmanın, hiç
anlamı yoktur."
Açıklarnaya konu olan yazımızı anım-
satalım... Yüksek yargı kulisterinde, ba-
rajı ilk aşan aday Nurşen Ça-
tal'ın geleneklere göre Anaya-
sa Mahkemesi asıl üyeliğine
atanmayacağı konuşuluyor
ve iddialar, barajı ikinci sırada
aşan Tülay Tuğcu'nun eşi Taner Tuğ-
cu ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sek-
reteri Necdet Seçkinöz arasında "bi-
rader" ve "loca" düzeyinde dostluk iliş-
kilerinde yoğunlaşıyordu.
Demirel, "Devlet, dedikodu ile ça-
lışmaz" diyor...
Doğru söylüyor; gelenekleri olan
devlette dedikodu olmaz!
J
înönü BelgeseliNAZMİ KAL
TRT Yapımcı-Sunucu
Aydın Doğan Vakfı ve Inönü Vak-
fı, gösterışlı törenler ve davetlerle
herkesi üç gün boyunca belgesel
seyretme ziyafetine davet ettiler...
Sansasyon ve lotarya ile reytingıni
korumaya çalışan özel televizyon-
lann seks, şiddet ve gözyaşı üze-
rine kurulu programlanndan bıkan
s
*fttev(zyon seyirciferi ziyafet masa-
sında yerini aldılar, ama yemekler
o kadar azdı ki ziyafet sofrasından
aç kalktılar.
Çağın büyük devlet adamlann-
dan, asker, diplomat, başbakan,
cumhurbaşkanı, demokrasinin ku-
rucusu Ismet Inönû'nün 26. ölüm
yıldönümü nedeni ile üç bölümden
oluşan bir belgesel seyrettik... Ön-
celikle eleştiri hakkımızı saklı tuta-
rak yapımcılanna teşekkür ederiz.
Devlet adamı sıkıntısı çekilen çağı-
mızda Ismet Inönû'nün değerini an-
lamak ve anlatmak övgüye deger
bir davranış...
Yapımcılar belgeselin tanıtımın-
da en büyük zorluklannın Inönû'nün
yaşamını üç bölüme sığdırmak ol-
duğunu söylediler... Neden üç bö-
lüm... Işte ilk eleştiri noktamız bu-
rada... Bu zaman darlığı yüzünden
belgesel içinde yer alması gereken
Ismet Inönû'nün kişiliğini yansıta-
cak, pek çok tarihi olaya ışık tuta-
cak olay belgeselde yer alamadı...
6u derece iddialı, hazırlığı uzun bir
zaman dılimine yayılan belgesel üç
bölümle sınırlanmamalı idi... Böyle
bir yapıma "Inönü belgeseli" değil
"Inönü'nün hayatndan kesitler" de-
mek daha doğru olurdu.
Içeriğe gelince. öncelikle birinci
bölümde îsmet Inönû'nün yaşa-
mında önemli olan iki çok çok önem-
li olay atlandı. Bunlardan biri. Batı
Cephesi Kumandanı olduğu zaman
yayımladığı üç maddelik bildiridir.
Inönû'nün hukuk devleti kavramı-
na verdiğı önemin göstergesi olan
bu üç maddelik büdiride Inönü şöy-
le diyor "Bab Cephesi Komutenı cV-
duğum zaman kumandanlara yap-
tığım tebliğdeşunlanyazdım. Birin-
cisi halktan belgesiz para almakya-
saktır, ikincisı sizin asker seçmeniz
yasaktır, üçüncüsû muhakeme et-
meden halka ceza veremezsiniz."
İkinci mutlak söz edilmesi gere-
ken önemli nokta, Ismet Inönû'nün
askeri dehasını ortaya koyan Büyük
Taarruz sonrasında Atatürk, Fev-
zi Çakmak ve Inönü'nün yaptıkla-
ntoplantıdır. Düşman bozulduktan
sonraAtatürk, Inönü ve Fevzi Çak-
mak bir öküz arabasının üzerinde
bir araya gelirler ve izlenecek aske-
ri stratejiyi tartışırlar. Fevzi Çakmak
kaçan düşmanın ızlenmemesini,
aksine Eskişehir'de burnu kana-
mamış bir ordunun bulunduğunu,
Eskişehir'e yönelinmesi gerektiği-
ni öne sürer. Inönü hayır der. Kaçan
düşmanı izleyelim ve denize döke-
lim. Aksi takdirde lzmir"e gelecek ye-
ni takviye kuvvetlerle birleşirler.. ye-
ni bir cephe oluştururlar ve işimizi
zoriaştmrlar... Biz düşmanı denize
döker, tamamen mahvedersek Es-
kişehir'deki ordu kendiliöinden çe-
kilir gider der. Atatürk, Inönû'nün
önerisinı kabul eder ve o ünlü "Or-
dular.. ilk hedefiniz Akdeniz'dir ile-
ri" komutunu verir... Gerçekten Iz-
mir'e gidildiğinde yeni takviye kuv-
vetlerinin karaya çtkmakta olduğu
görülür. Eskişehir'deki ordu ise Ay-
valık üzerinden gizlice kaçar gider...
Diğer daha az önemli olaylara
gelince... Belgeselde Atatürk Sam-
sun'açıkarken Inönû'nün neden Is-
tanbul'da kaldığı, Inönû'nün, Istan-
bul'da Istranca Dağları'na odun
kesmeye giden er kimliği ile kaçışı
sırasında birlikte seyahat ettikleri
Celalettin Arifler konaklarda ağır-
lanırken kimliğini saklamak için Bo-
lu'ya kadar mutfaklarda erlerle bir-
likte yemekyemesi anlatılmah idi...
Birinci bölümde dikkatimizi çeken
bir önemli nokta da şu cümle oldu:
"Inönü Lozan'a cebinde Ingiliz Ster-
lini ile Ingilizlerie savaşmaya gidiyor-
du..." Yoruma müsait böyle bir cüm-
leye gerek var mıydı acaba.
İkinci bölüme gelince. Cumhuri-
yetin ilk başbakanı olan Ismet Pa-
şa'nın ekonomi polrtikası yeterince
yansıtılmadı. Osmanlı'nın batış se-
beplerinden biri olan borçlanma
politikasını reddeden, denk bütçe
ve srfır enflasyonla yüzde 9 kalkın-
ma hızı sağlayan, 4000 km demir-
yolunu satın alan, 3700 km yeni de-
miryolu inşa eden, burada saya-
mayacağımız kadar fabrika kuran,
hem de bunlan hiç dış borç olma-
dan yapan Ismet Inönû'nün Ata-
türk'ün Başbakanı olarak başansı,
hayatını anlatan betgeselinde gözar-
dı edilmemeli idi. Akla şu geliyor
Acaba belgeseli finanse edenler
bugünün borçlanma üzerine kuru-
lu politikasının yerilmesini mi iste-
mediler...
Yıne bu bölümde sanınztarihi bir
hatayapıldı. Atatürk'ün, Inönû'nün
çocuklanna, Inönû'nün ölmüş ola-
bileceği düşüncesi ile miras bırak-
tığı söylendi...
Atatürk son gününe kadar Inönü
ile haberieşiyordu. Dr. Fisenge gel-
diği zaman Atatürk, Inönü'yü mu-
ayene için doktoru Ankara'ya gön-
derdi. Bu haberleşmenin bugün
canlı tanığı hâlâ aramızda olan Sa-
biha Gökçen'dir... Her hafta Istan-
bul'a gtderekAtatürk'ü ziyaret eden
Sabiha Gökçen'e Atatürk, "Ismet
gelmesin.. ben geieceğim.. o ora-
da kalsın" diye haber gönderiyor-
du... Bu davranışı için şu ihtimal
akla gelebilir: Atatürk, Ankara'da
bir darbe olacağı endişesinde idi ve
Ismet Paşa'nın Ankara'dan aynl-
masını istemiyordu...
Üçüncü bölüme gelince. İkinci
Dünya Savaşı sonrasında Rusya'nın
isteklerine karşı koyduğu karariılı-
ğın yer almaması, belgesetin önem-
li noksanlanndan biri. 1950'de ik-
tidan borçsuz ve Merkez Bankası
altın rezervi ile dolu, dünyada, NA-
TO'da ve Birleşmiş Milletler'de say-
gın birbiçimde yerini almış bir Tür-
kiye bıraktığının anlatılması gere-
kirdi.
Inönü TBMM'nin 50. kuruluş yıl-
dönümünde 1970 yılında Örsan
Öymen'in yaptığı bir röportajda Ûy-
men'in sorduğu, politikacının nite-
liği ne olmalıdır sorusuna verdiği
cevabın bu belgeselde mutlaka yer
alması gerektiğini düşünüyorum.
Bu konuşmada Inönü, politikact-
nın niteliği ne olmalıdır sorusuna
şöyle cevap veriyor: "8/r politika-
anın sözüne güyenilir olması lazım-
dır. Politikacı bir söz söylediği za-
man onun ciddi söylediği, inandığı
ve sözüne güvenilerek arkasından
gidilebilecek birinsan olduğu kana-
ati yayılmalıdır. Politikayı avutma,
aldatma zannetmek onun zerresini
anlamamak demektir.' Dün ak de-
diğine bugün kara diyebilen politi-
kacılann egemen olduğu günümüz-
de bu sözler ne kadar önemli olur-
du...
Evet.. noksanlan ile bir belgesel
seyrettik. Bugüne kadar görmedi-
ğimiz arşiv malzemelerine sahip ol-
duk. Bunlar hep övgüye değer. Mut-
luyuz. Can Dündar ve ekibine te-
şekkür ediyoruz... Eleştirilerimizon-
lara değil.. onlan üç bölümle kısrt-
layanlara...
HAYVANLAR ISMAÎL GÜLGEÇ
ri\Wİ
HARBİ SEMtH POROY
TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 28Arahk
YÖKSA. BERMUOA SSrTAN ÛÇGENİMI?
POUGlAS DC-S fOLCU UÇA-
&tr8OLMUÇTU < 27
1946"DE SU6ÜN, BİR
ğl,
S4A/
Su söz
İ YE KOLAT-
CA &IILUMUHPU.. X4Z*KCı*K, OL*Yf, "BGfîMUC** ŞEYmN ÜÇGENİ*' FOZ-
— Mİ/LÛ/VE Ur&ueAAAtC. /Ç/N DEĞtÇ'K S/Ç/MOE SuNMAyi y£ĞL£t*İŞTl.'.
tLAN
T.C. " *
ANKARA 10. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESt'NDEN .. _\:,.. ..
1999/496
Davacı Ali Şavaki vekili tarafindan davah Nüfus Idaresi'nden tarafma açılan soyadı değişikliği davasının yapılan yargılamasında,
Davanın kabulü ile Sakarya ili, Merkez ilçesi, Karakamış Mah./Köyü, C.0104, K.Sıra No.0054'te nüfusa kayıtlı Ali ve Havva oğlu
1967 d.lu Ali Şavaki eşi Nagihan Şavaki ve çocuklan Merve ile Furkan Şavaki'nin nüfustaki soyisimlennm Şafak olarak değiştirilme-
sine ve nüfusa bu şekide yazılmasına,
MK'nun 26. maddesi eereğince gazetede ilan olunur. 8.12.1999
Basın: 67759
KÜÇÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN ,
DosyaNo: 1999/21
Davacı Aşkın tlkan Çetinler tarafindan davah Oxana Çetinler aleyhine ikame olunan boşanma davasının verilen ara karan ge-
reğince,
Davalıya yapılan tebligata rağmen gelmediği veya zabıta tahkikatına rağmen de adresi tespit edilmediğinden davah Oxana Çe-
tinler'e duruşma günü olan 2.3.2000 günü saat 09.00'da bizzat duruşmaya gelmesine veya kendisını bir vekil ile temsil ettirip di-
yeceklerini ve dillerini ibraz etmesi, aksi takdirde HUMK'nun değişik 377 ve müteakip maddeleri gereğince duruşmanın yoklu-
ğunda yapılacağı ve sonuçlandtnlacağı ilan olunur. 21.12.1999 Basın: 67846
ANTALYA ASLİYE 1. HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
Sayı: 1999/627
Davacı Hidayet Atay vekili Av. Reşat Akcan tarafindan dava-
lılar Mustafa Katırcıoğlu vs. aleyhine açılan tapu ıptalı ve tes-
cil davasının duruşmasında,
Karar gereğince, davah Mustafa Katırcıoğlu'na Kızılsaray
Mh. Milliegemenlik Cad. Katırcıoğlu Apt. No. 12 Antalya adre-
sine tebligat yapılamamış, başkaca adresi tespit edilememistir.
HUMK'nun 213 ve 377 md. gereğince duruşma günü olan
23.2.2000 günü saat 09.45'te mahkeme salonumuzda hazn- bu-
lunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, hazır bulun-
madığı veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde da-
va dilekçesi tebliğ edilmiş sayılarak yargılamaya yokluğunda
devam olunacağı ve sonuçlandınlacağı ilanen tebliğ olunur.
3.12.1999 Basın: 67444
ANTALYA ASLİYE 1. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Sayı: 1999/1057 • :
'
Davacı Süleyman Deniz tarafindan davah Dilek Deniz aley-
hine açılan boşanma davasının duruşmasında,
Karar gereğince Arpah köyü Çorum adresinde mukim, Ço-
rum ili, Merkez ilçesi, Karakeçili Köyü nüfusuna ka>ıth Dilek
Deniz'e tebligat yapılamamış, başkaca adresi tespit edileme-
mistir. HUMK'nun 213 ve 377 md. geTeğince duruşma günü
olan 6.3.2000 günü saat 09.35'te mahkeme salonumuzda hazır
bulunması veya kendini bir vekille temsil ettirmesi, hazır bu-
lunmadığı veya kendisini vekille temsil ettirmediği takdirde da-
va dilekçesi tebliğ edihniş sayılarak yargılamaya yokluğunda
devam olunacağı ve sonuçlandınlacağı ilanen tebliğ olunur.
16.12.1999 Basın: 67449
GÖRÜŞ
SONMEZ TARGAN
Bip 'YıldC KayA...
Yapı işkolunu saymazsak, sanınm, düz işçilerin en
yogun biçimde çalıştığı işkolu tekstildir. Yakın birza-
mana değin, özellikle Çukurova'daki tekstil fabrika
ve işletmelerinde çalışan işçilerin ücret bordroları-
na baktığınızda ilginç görüntüler elde ederdiniz.
Çünkü işçilerin önemli bir bölümü okuma yazma
bilmedikleri için ücret bordrolannın imza bölümüne
parmak basariardı. Siyah - mavi parmak lekelerin-
den oluşmuş bu kâğıt şeridi, bordro değil de sanki
suçbilim (kriminolojı) cetveli gibi gelirdi insana.
Tekstil işkolunun bu özelliğinden kaynaklanıyorol-
sa gerek, bu alandaki insanlan gerek sendikal ge-
rekse siyasal olarak örgütlemek son derece yoru-
cu ve zorlu bir çabayı gerektirirdi. Başka bir anla-
tımla sabır işiydi.
Ama hemen belirtmek gerekirse, gerek sendikal
alanda, gerekse siyasal alanda solda yetişmiş ve sa-
vaşımını yaşamı boyunca sabırla, inatla sürdürmüş
ne değin işçi kökenli insan tanıdımsa bunlann önem-
li bir bölümü tekstil işkolundan gelmeydi. Ne zaman
görsem, fiziksel yapısıyla karşımda ulu bir çınar gi-
bi duran Şaban Yıldız da bunlardan biriydi.
Bu ulu çınarı 8 Aralık 1999 günü toprağa verdik.
Sendikal ve siyasal yaşamında birlikte savaşım ver-
diği çoğu kişinin haberi bile olmadan sade bir tö-
renle... Daha kubbesi çatılmarnış, minareleri yapıl-
mamış inşaat durumundaki bir caminin avlusunda
bir tabutun içinde boylu boyunca yatıyor görünce
Şaban Yıldız'ı, içim cız etti. Son nefesine değin sa-
vaşkan ve dövüşken bir ömür sürdürmüş bir işçi ön-
derinin yaşamı böyle mi noktalanacaktı?
Cenazesinin böyle kalkacağını önceden bilseydi,
emin olun bundan da kuşku duyardı. Çünkü Şaban
Yıldız, kendi kuşağından çoğu solcuda adeta bir
fobi durumuna gelmiş kuşkuculuk yanıyla da bili-
nirdi. Yaşamının sonlarına doğru kuşkuculuk konu-
sunda aşırıya kaçtığı söylenmekteydi. Behice Bo-
ran'la ilgili bir anma toplantısından dönüyorduk.
Şaban Yıldız, Sabahat Türkler, Nermin Aksın ve
eşimle birlikte bizim eve gittik. Evde yemek yoktu,
kebapçıdan bir şeyler söyledik. Yemekler masaya
konunca Şaban Yıldız bir süre masayı sözdükten son-
ra: "Kebaplar dışardan geldi. Sakın bunlann içinde
bir şeyler olmasın, denetlediniz mi?" deyince şaşı-
np kaldığımı anımsıyorum.
Ama Nihat Sargın'ın dediği gibi Yıldız, gerek sen-
dikal yaşamında, gerekse siyasal yaşamında hiçbir
hesabı olmayan son derece dürüst bir insandı. Şa-
ban Erik onun için; "Isteseydi Türk-lş içinde kalırçok
daha önemli (l)yeriere tırmanırdı. Amaopartilerüs-
tû Amerikan güdümlü sendikacılık anlayışını redde-
derek DlSK'in kuruluşuna etkin bir biçimde katıldı
ve bu örgütlenmeye öncülük edenlerin içinde yeral-
dı" derken Yıldız'ın önemli bir yanını vurgulamak-
taydı.
1930'lu yıllarda Feshane'de dokumacı olarak iş
yaşamına atılan Yıldız, mensucat işçilerinin sendi-
kal örgütlenmesinde görev ve sorumluluklar aJdı. Türk-
Iş'in kuruluş aşamasında kurucular kurulunun ilk
genel sekreteriiğini yaptı. Sendikal savaşımını siya-
sal savaşımla bütünleştirmekte gecikmedi, 1961 'de
kurulan Türkiye İşçi Partisi'nin fTlP) kurucuları ara-
sında yer aldı. Bu partinin Istanbul (l Başkanlığı da-
hil merkez karar ve yönetim organlarında bulundu.
21 Arahk 1969'dan 28 Ekim 1970'e değin (4. Büyük
Kongre'ye değin) TlP'in genel başkanlığını yaptı.
Tank Ziya Ekinci'den dinlemiştim. Van'a parti
örgütünü kurmak için gitmiştik, diyor Ekinci. O yıl-
larda muhaiiflerimiz halkı bize karşı, bunlar dinsiz
imansız, diye kışkırtıyorlardı. Ben de asıl dinsiz iman-
sızlar burjuvalardır, çünkü onlann dinleri de imanla-
rı da para, ama sizleri aldatmak için dindar görünü-
yorlar, biçiminde bir konuşma yapmıştım. Sonradan
Ismet Inönü Van'daki benim bu konuşmam üzeri-
ne "TlP'liler dini siyasete alet ediyoriar" biçiminde
bir açıklama yaptı. Bunun üzerine konu parti mer-
kez karar organında tartışmaya açıldı. Şaban Yıldız
bana sert bir üslupla, "Gerçekten böyle birşey var-
sa son dereceyanlıştır. Sosyalistler dini siyasete alet
edemezler" yanıtını verdi. Arkasından da "Özellikle
genelyönetim kurulu ûyeleribu konularda daha dik-
katli olmalıdıriar" uyansında bulundu. Bunun üzeri-
ne söz alan Behice Boran, "Ekinci'nin yaptığı doğ-
ru, sınıfkarşıtlanmızın silahını alıp onlara çevirmesi-
ni bilmeliyiz" diyerek tartışmayı noktalamıştı. Yıllar
sonra bu olayı Yıldız'a anımsattığımda bana büyük
bir sevecenlikle sanlmıştı.
Türkiye işçi sınrfının acılı ve çetin savaşımı için-
den bir yıldız gibi kayıp giden bu ulu işçi önderini,
böylesine bölük pörçük anılarla tanıtmaya elbette
olanak yoktur. Ama onun ve onlar gibisinin ışık tut-
tuğu aydınlık yoldan yürümeye bugün her zaman-
kinden çok gereksinmemiz olduğu da son derece
açık. Çünkü Yıldız'lann dişleriyle, tımaklanyla yarat-
maya çalıştıkları kazanımlann, yeni dünya düzeni ve
küreselleşme savlanyla birer birer yitirildiği bir Tür-
kiye'de yaşıyoruz artık.
Ne denli yıldızlar kaysa da aydınlık bir Türkiye'nin
geteceğine olan umudumu sürekli taşıdım, taşıyorum.
Ne güzel şey bu umutla yaşamak...
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA:
1/ Önünde ara-
bacı, arkasmda
uşak yerleri bu- o
lunan iki kişilik
binekarabası. 2/ 3
Içkili eğlence...
" — Gündüz":
Yazanmız. 3/
Şaşma belirten
birünlem...Elle-
ri soguktan ko-
rumak için kul-
lanılan astarlan- 8
mış kürk. 4/ Di- g
şideve...Birso-
ru eki. 5/ Metal ya da
tahta üzerine kazıldık-
tan sonra basılan resım.
6/ "Alışma, alışkanlık" 2
anlamuıdaeskısözcük... 3
Uğraş... Kakun da deni-
len kürk hayvanı. 7/ Saç-
lı deride oluşan pulcuk-
lar...Kahtınunmaddite- 6
meli olan ve kromozom-
lan oluşturan maddenin
kısa yazılışı. 8/ Kent...
Ayakkabınnı yumuşak y
olan üst bölümü. 9/ Bir soru sözü... İki takım arasında
top ve sopayla geniş bir çim alanda oynanan o>-un.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Bir vadi ya da nehir üstüne kurulan yüksek ve uzun
köprü. II Yazı ile bildirme... "Gün bitti, ağaçta — sön-
dü / Yaprak ateş oldu, kuş da yakut" (Ahmet Haşim). 3/
Kripton elementinin simgesi... Bir tür ufak ve hafif mo-
tosiklet. 4/ İngnıar Bergman'ın bir filmi... Bir işi yap-
tırabihne gücü. 5/ Asıl, esas, doğru. 61 Ölenkimsenin vü-
cudu... Bir nota. 7/ "Ne şair — döker, ne âşık ağlar / Ta-
rihe kanştı eski sevdalar" (F.N. Çamlıbel)... Güneydoğu
Anadolu'da daha çok kadınlann çeşitli yerlerine yaptu:-
dıklan bir tür dövme. 8/ Müzikte "eşlik etme" anlamın-
da kullanılan terim. 9/ Kars'ın doğusundaki ünlü antik
kent... "Hiç şaşmayan — gibi işler durur kader" (Yahya
Kemal).