Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26ARALIK 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Rezillik
Bizim ismail Güjgeç,
Alanya'nın tarihi
dokusu içinde turizmi
konu alan ve çok
sayıda espri içeren bir
karikatür yapıyor.
Alanya Belediyesi de,
ismail'in çalışmasını
beğenip yurtdışı
tanıtımda kullanmak
amacıyla hazırladığı
takvimin kapağına
alıyor. Fakat,
faturalarını ödemediği
için bir süre önce suyu
kesilen ihlas Haber
Ajansı'nın Alanya'daki
muhabiri, karikatürdeki
pala bıyıklı
tiplemelerden fena
halde rahatsız oluyor.
Ihlaslı muhabir,
karikatürdeki üstsüz
turistlere bakmaktan
kendini alamayan
tiplemelerin ve
dolayısıyla "Türk
erkeklerinin cinsel
sapık olarak teşhir
edildiği"ne kanaat
getiriyor, karikatürün
orasından burasından
kesip gazetesi
Türkiye'ye yolluyor.
Sonra buyrun size:
Skandal karikatürlerle
tanıtım rezaleti!
Rezaletin ikinci perdesi
Kanal 6 ekranında
oynanıyor ve bu rezil
oyuna geç saatte
sanatçı kökenli
sunucu Nurseli
J ] _ Idizbile
katılıyor. Şimdilik
son perdede ise
sahneye Doğan Haber
Ajansı çıkıyor, Radikal
ve Hürriyet'i kullanıyor.
Sanata tüküren I.
Melih'ler çoğalıyori
Ekektrortik posta: soı Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0212.512 44 97
- Hükümet
IMFye teslim olmuş..
"Cezamız.
ilelebet sömürû!"
ürkiyeyurtdışındaki kaçaklannın iadesini is-
terken ya da istermiş gibi yaparken, Kana-
dalılar da Türkiye'den Istanbul'daki bir
Türk'ü yakalayıp fsviçre'ye iade etmesini is-
tiyor... Toronto'daki arkadaşımız Engin Aşkın, Ot-
tawa Citizen gazetesinin haberinden aktanyor
"23 yaşındaki Kanadalı eşi Comelia Yüce'yi Is-
viçre'de boğarak öldüren ve Türkiye'ye kaçan 39 ya-
şındaki Şeref Yüce'nin yakalanıp iadesi için Kana-
da Oışişleri Bakanı Uyod Axworthy, Türkiye Dışiş-
leri Bakanı İsmail Cem'le görüşecek."
Kanada'daki haberiere bakılırsa, Türk Interpolü Şe-
ref Yüce'nin Türkiye'ye giriş yaptığını ve Türk Em-
niyeti de Yüce'nin Istanbul Boğaziçi'nde lüks bir
apartman dairesinde yaşadığını biliyor...
Kanadalılar, Yüce'nin Türkiye'deki polis teşkilatı
tarafından yakından tanındığına inanıyor...
Şeref Yüce'nin adı, Türkiye'deki ülkücüler arasın-
da geçiyor. 1986 yılında cinayete teşebbüs ve adam
Yerlî kaçakyaralamak suçlanndan dört yıl dört ay hapis ceza-
sına mahkûm edilen Yüce, son duruşmaya katılmı-
yor ve sahte pasaportla yurtdışına çıkıyor.
Yüce, bir süre Isviçre'de bir arkadaşının evinde giz-
leniyor ve daha sonra sığınmacı statüsüyle Isviçre'de
kalmayı başanyor. Yüce, burada tanıştığı Kanadalı
Comelia ile evleniyor. Ancak geçinemiyorlar ve Ka-
nadalı eşi boşanma davası açıyor.
Yüce yine son duruşmaya çıkmıyor...
Çünkü Yüce, Isviçre polisinin yaptığı araştınmaya
göre 17 Mart 1998'de evde eşini boğarak öldürü-
yor ve evin kapısını kilitledikten sonra çıkıp gidiyor.
Yüce 28 Mayıs 1998'de Türkiye'ye geliyor.
Şeref Yüce, Haziran 1998'de Isviçre polisinegön-
derdiği mektupta, "Kendime hâkim olamadım, Bo-
ğazını sıkarak boğdum. 15 dakika sonra yaptığımın
farkına vardım ve çok esef ettim, ama artık iş işten
geçmişti. Geride kalan iki çocuğumun devlet yetim-
hanesine yerleştirilmesini istiyorum" diyor.
Kanada polisi ve basını da cinayetin peşine dü-
şüyor. Isviçreli yargıç Pascal L'Homme, Ottavva Ci-
tizen gazetesine verdiği demeçte, sanık Şeref Yü-
ce'nin gıyabında yargılanacağını söyiüyor ve hak-
kındaki suçlamalan şöyle sıralıyor:
Cinayet, hırsızlık, saldırı, ırza geçmeye teşebbüs,
fuhuştan gelir sağlama, nafaka vermeme.
KanadaDışişleri Bakanı Axworthy, Cornelia'nın Ka-
nada'daki anne ve babasını arayarak, "gerekenin en
kısa zamanda yapılacağına inandığını ve bu konu-
yu Türkiye Dışişleri Bakanı ile görüşeceğini" söylü-
yor. Isviçre Dışişleri Bakanı Joseph Deiss de, cina-
yet sanığının fstanbul'da yaşadığından bilgilendiri-
liyor. Kanada'daki bilgiler arasında Türk polisinin
Şeref Yüce'yi bildiği de bulunuyor.
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Gureba'daki türbanlılar çok korktu!
Baştabip yardımcılığı sırasında tür-
banlılann özel karargâhı olan Vakrf Gu-
reba Hastanesı'ne baştabip yapılan Dr.
Rıza Kutaniş'in klınik şeflenne gönder-
diği Türkçesi bozuk yazı, türbanlılann
gönlünü almakla birlikte fena halde
korkutmuş olmalı:
"Devtetin düzeni ve temel ilketerini yık-
mayı hedefleyen bazı yasadışı örgüt-
lerin, Islam inancı gereği samimi ola-
rak ve türban olarak ifade edilen kıya-
fetin giyilmesini istismar ederek; ide-
olojik ve siyasi amaçlı olarak kurumla-
nn huzur, sükûn ve çalışma düzenini
bozmaya yönelik bir eytem aracı ola-
rak kullandıkları iyi bilinmektedir. Bu
sebeple ilgili yasal düzenleme insan
haklan ve inanç özgürlüğü açısından
yasal olmayan bir müdahale gibi gös-
terilmeye çalışılsa da, 657 sayılı dev-
let memurlan kanunu ve buna bağlı kı-
lık ve kıyafetle ilgili yönetmelikte dev-
let memurianna mesai saatleri içinde
bu hak verilmemiş, uymayanlara ceza
uygulanması emredilmiştir... 15 Aralık
1999tarihinden itibaren emredilen kı-
lık ve kıyafete uymayanlann tutanakla
tespit edilip, ayrıca hiçbir uyanya ge-
rek kalmaksızın devlet memurluğundan
çıkanlma teklifi ile yüksek disiplin ku-
ruluna verileceğinin bilinmesini..."
Türbanlılar öyle korkmuş, öyle kork-
muş ki ıstıfa dilekçesını yazanlar bile ol-
muş...
Baştabibin bu yazısını ciddiye alıp is-
tifa etmek isteyen türbanlılan yine baş-
tabip rahatlatmış:
"Biraz daha sabredin... Şu sı-
t ralarortadagörünmeyin... Yılba-
şından sonra düzelecek..."
Inanmıyorsanız, Devlet Bakanı
Yüksel Yalova'ya soralım:
Son hafta Gureba'da kaç kişı rapor
aldı, planda yokken izne çıktı, gece
vardiyasına başladı, görev yerini değiş-
tirip gözden ırak yerlere geçti?
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKtNCl
Anadolu'dan2000 'lere bir 20. yüzyıl armağanı
'Büyük Mübadele
Çocuklan Girişimi'
"Sonuncu yüınar gırmeye ha-
zırlandığımız 20. yüzyıl, "Anado-
la insanı" ıçın hem ulusal kurtu-
luşun ve bağımsızlığın kazanıldı-
ğı, ama hem de tanhsel dostlukla-
nn "tarihsel özlemlere dönüştü-
ğü" bir yüzyıl oldu...
Ça|lar boyunca birlikte yaşayıp,
uygarhk değerlerini de birlikte ya-
ratarak ınsanlığa armağan ettikle-
ntopraklara "ortakjiırüan" ola-
rak kültür ve bereket katan güzel
insanlar. yüzyılın ilk çeyreğüıden
buyana "ayn ülkelerde" anılany-
la baş başa kalmanın dramını pay-
laştılar..
Kim bılir, belki de bu kahredici
aynlığm, artık "umut çağına" dö-
nüşen 2000'lere de gölge dûşür-
Mübşdeb;şi,Spzleşınesi p
mında Küçük Asya ve Trak-
yadan Rumeli ve Âdalar'a göç
edenlerin sayısı 1.200.000, Ru-
meli ve Adalar'dan Anadolu ve
Trakya'ya göç edenlerin sayısı
600.000 kişi civanndadır. Göç
edenler, girtikleri yeriere bilgi bi-
rikimlerinu kültür, sanat edebi-
yat, etik, estetik, folklorik değer-
îerini de beraberlerinde taşımış-
lardır. Bu degerler her iki ülke-
de de yerli öğelerie birieşerek bir
sentez oluşturmuştur. İlk bakış-
ta fark edilemeyen, ancak dik-
katli bakışların hemen ayrunı-
na vardığı iki halkın benzerliği-
oin en önemli nedeni bu olsa ge-
rektir. Tûrkiye'den Yunanistan'a
Fethiye'deki rnahznn Kayaköy de sanld "çağnnın" sevinci içinde...
memesi içın, 1999'undepremlen-
ni firsat bildiler ve "siyasetçilere
inat" Yunanistan'dan Gölcük'e ve
Adapazan' na, Türkiye 'den de Ari-
na'ya "yarduna" koşarak, 17
Ağustos'u ve 7 Eylül'ü "hasrete
vedanın" sımge günleri yaptılar...
'Yüzyüın seslenişi'
Işte bu büyük kucaklaşmanın
Yunan ve Türk halklan arasın-
da "sürekli bir doslluğa" ve "ka-
lıcı bir banşa" dönüşebılmesi yo-
lunda kolları sıvayan bir grup
tt
68'linin" oluşturduklan "Büyük
Mübadele Çocuklan Girişimi",
20. yüzyıldan 2000'lere sunulan. ba-
na göre en anlamlı "Anadolu ar-
mağanı..."
Aynı gırişımın geçenlerde ya-
yunladığı. "Büyük Mübadele Ço-
cuklanndan Çağn" ıse emınım kı
"yüzyüın seslenişi" olarak tarihe
geçiyor...
1999 yılımn bu son ÇED Köşe-
sı'ni Büyük Mübadele Çocukla-
n'nınçağnsına ayırnken, "karşı kı-
yıdan" gelecek benzer bir girişi-
min sesim de yine bu köşede Ana-
dolu'ya duyıırmanm özlemi için-
de tüm okurlara ve dostlara esen-
lik dolu bir yenı yıl diliyorum...
'Mübadiller' örgûtlenmeli
Atila Karaelmas. Müflde Pe-
kin. Sefer Gürenç, Füsun Çeliköz
ve Çağatay Yaylalı'nın ilk ımza-
ları attıklan çağn "özetle" şöyle:
"30 Oeak 1923 tarihinde, Tür-
kiye Büyük Millet Meclisi hükü-
meti ile Yunanistan hükümeti
arasında imzalanan Halklann
göç edenlerin, kültür ve folklorik
değerlerini korumak için çeşitli
etkinlikler yaptıklarını. kendi
aralarında dernekler kurarak
örgütlendiklerini. kültür ve sanat
merkezleri, araştırma enstirüle-
ri, muzeler kurduklannı görüyo-
ruz.
Ancak bizler bugünkü kultü-
rümüzün oluşumunda önemli et-
kisi olan değerlerin ve yakın ta-
rihimizin ciddi biçimde ve bilim-
sel olarak araş&nlnıasuun önem-
li bir görev olduğuna inamyoruz.
Aynca her iki ülke topraklan-
nın tarihi zenginliği ve mirası ka-
bul edilmesi gereken kültür var-
hklanmn yeterince konınama-
mış olduğunu düşünüyoruz. Oy-
sa. 'ınsanlık mirası' olan bu kül-
türel varlıklara sahip çıkılması
için her iki ulusun ve uluslarara-
sı kültür kurumlannm duyartı ol-
masım sağlayacak çabalara da
ihtiyaç vardır.Yunanistan ve Tür-
kiye halklan arasında yaşanan
dostlukhavasmın kalıcı olması ve
giderek diğer halklara örnek ol-
masının objektif şartlannın, her
iki ülke mübadükri arasında baş-
layacak bir iletişimle mümkün
ve kolay olarak oluştumlabile-
ceğini düşünüyor ve bu nedenle
Türkiye'deki mübadülerin bir
an önce örgütlenmesi gerektiği-
ne inamyoruz.
Saygılarımızla.
Büyük Mübadele Çocuklan
Girişimi"
(Iletişim için: 0212 / 233 70 69
-265 70 45-570 84 88-211 85
08)
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak(d turk.net
, fan c/t ***-
HARBt SEMİHPOROY
•
C ''1
(•A
ö
BULUT BEBEK NURAYÇlFTçt
Vay carnna.'
7
<K'
TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26Arahk
UCMA TUTKUSUL
17?3'TE BUGÜN, HAVACILlSlN ÖHCULSRİND6N
GGOK&e CAyLEY,İN&L-m8£'De DOSOU. VAKLIKLI
BİR AİLBNİN ÇOCUĞU OLAM CAYLEY, Ş
gÜYÜK gİR K/SMINI AEROOİNAMİKLE İL&İÜ
ARAŞriRMALAK VE HAVA TAŞlTLARI
İt£ GEÇİGECEtCriR.HAVAPAN AGlg ŞEYL£RİN
UÇMALARl İÇİN GBKEKLİ KANAT,P0iVAhlE V£
MOTORIAR ÜZERlNDC ÇAUÇACAK, BU A8ADA
BİKÇOK DBNEMB1-ER YAPACAKT1R. ZAK4ANIN-
OAN EN AZ YÜZ Yft- İLERl g/R y/VİATICIU-
3/ OLAM CAYLEY'/N, SOO METKE UÇAN fLA-
NÖRÜ OtpNDA, UÇAK VE HBUK.OPTEHLEKİ
PEK BAÇARIU OLAMlYACAJCTr AMA GEl£CJE-
ğİAJ HAVACILIĞINA BASAMAK OLUÇTURACAK
Tl. SOLOA BİR DENEMESİ GÖRÜUİyOK
PEVARHİSAR SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
İZALE-t ŞÜYU SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN
DosyaNo: 1999/10
Pınarhisar Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 09.06.1999 gün ve 1998/160 esas ve 1999/142 sayılı kesinleşmiş izale-i şüyu karan gereğin-
ce, ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilen:l- Pınarhisar ılçesi Kaynarca kasabası (köyü) Çukura mevkıınde kayıth, ada: 0
ve parsel: 5766'da kayıth, 1507.0 m2 miktanndaki tarla, 2- Pınarhisar ilçesi Kaynarca kasabası (köyü) Çukura mevkiinde ve ada: 0 ve
parsel: 5767'de kayıth 4444.0 m2 miktanndakı tarlanın, Satış işlemlerine esas ohnak üzere kıymet takdir ve tespıtleri yapümış olup, 1-
Parsel: 5766 sayılı gaynmenkulün (339.075.000 TL), 2- Parsel: 5767 sayılı gayranenkulün (999.900.000 TL) değennde olduğu, ilgili
bilirkışı tarafından düzenlenmiş bulunan ve dosya içerisinde mevcut 22.10.1999 günlü rapor ile bildirilmiştır. Ancak dosya davalılan: 1-
Levent Kınay, 2- Cüneyt Kınay, 3- Nesrin Kınay, 4- Metin Kınay, 5- Esin Kınay, 6- Gül Alço, 7- Mehmet Kınay ve 8- Abduş Ipek'in ad-
resleri tespit edüemediğinden, işbu kıymet takdırlerinin adı geçen davahlara ılanen tebliğine karar verilmiştir. Bu itibarla, işbu ilanın da-
valılar Levent Kınay, Cüneyt Kınay, Nesrin Kınay, Metin Kınay, Esin Kınay, Gül Alço, Mehmet Kınay ve Abduş Ipek'e gazetede ilan ta-
rihinden itibaren 15 gün sonra tebliğ edılmiş sayılacağı ve teblığ tanhınden itibaren 8 gün sonra da işbu kıymet takdirlerinin tebliğine
ilişkin tebligatın kesinleşmiş sayılacağı ilanen tebliğ olunur. Basuı: 57536
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
f
Hay, Ben Bu Kafama../
Apartman sakinleri, yıllardır tanıdıkları kapıcıları
Burhanettin Çavuş'u hiç o günkü kadar telaşlı gör-
memışlerdi. Ellıye dayanmış yaşı, iri cüssesi. özellik-
le de son yıllarda koyuverdiğı göbeği nedeniyle mer-
diyen ile asansör arasındaki tercihini her zaman asan-
sörden yana kullandığı bilinen Çavuş'u katlar arasın-
da oflaya pufiaya bir aşağı bir yukarı mekik dokur gö-
renler hayrete düşmüşlerdi. Ne var ki "hayret" nede-
ni tek değildi! Belki günlük kapıcı yaşamının tekdü-
zeliğinin olağanlığı olarak görüldüğünden, belki de bu-
nu böyle görmek daha rahatlatıcı geldiğınden olacak,
Çavuş'un şimdiye kadar hiç başka bir anlam verilme-
miş, üzerinde hiç durulmamış asık yüzüne alışmış in-
sanlar için sabah servisiyle birlikte gün boyu karşı-
laştıklan "yeni" yüzü de ayn bir hayret nedeniydi.
Olağan sabahlarda, -ki hep olağan sabahlar yaşa-
nıyordu o apartmanda- gazeteleri, ekmekleri kapı kol-
lanna asılı poşetlere, bez torbalara bir kedı sessizliğı
içinde yerleştırip, "Amanyakalanmayayım!" acelesiy-
te siz kapıya gidene kadar ortadan kayboluveren Ça-
vuş, o sabah, apartman sakinlerince ondan hep bek-
lenmiş, ama hiç tanık olunmamış bir "performans" ser-
giliyordu. Zillen uzun uzun çalıyor, kapıyı açrnanızı
bekliyor, yüzüne oturttuğu "manzun" bir gülümse-
meyle "Günaydın" diyerek torbanızı uzatıyordu. Uy-
ku sersemliği içinde de olsanız, torbayı teşekkür ede-
rek alıyor, kapıyı kapatabilmeniz için de onun gitme-
sini bekliyordunuz. O isegitmiyor, yadırgadığınız "ye-
ni", "mafızun" yüzüyle öylece duruyordu. Kapınızda
hiç konuşmadan duran, "normal olarak" ışi bittıkten
sonra gıtmesı gerektıği halde nedensegıtmeyen, do-
layısıyla da 'anormalbirdurum" yaratan bu adam kar-
şısında nasıl davranacağınıza karar vermekte zorla-
nıyordunuz.
Ne olmuştu bu adama? "Çayuş, her şey yolunda
mı?" Yanıt vermiyordu. "Seniniçinyapabileceğim bir
şey var mı?" Yine yanıt yoktu. Tekrar tekrar üstele-
yince, nihayet dili çözülmüş, "Beyım, şu gazeteleri bu-
gün iyice birokuyuvert.." demışti. Her kapıda üç aşa-
ğı beş yukan benzer konuşmalar geçmiş, kuponcu-
lar dışında, her biri zaten düzenli gazete okuru olan
apartman sakinleri, hangi haberi "iyice" okumalan
gerektiğinı bilmeden "peto", tabıi", "olur" gibi onu mut-
lu edeceğıne ınandıklan bir "final sözcûğü" ile adam-
cağızı başlanndan savmışlardı. Sabah servisi sonra-
sı Çavuş, uzunca oir süre ortalarda gözükmemişti. Sa-
bah yaşanan "anormallik", tam unutulmaya yüz tut-
muş, her şey "normal'e dönerken, kapı zilleri yeni-
den çalmaya başlamıştı.
"Okudun muj" "Neyi?" "Haberi..." "Ate haberini?"
"Bankalan beyirn, bankalan..." Kan ter içinde bir aşa-
ğı bir yukan, daire daire dolaşıp heraçılan kapıda ay-
nı şeyleri soran Çavuş'un bu ilgisine hiçbirimiz bir an-
lam verememiştik. "Mali" dünyası, aldığı asgari üc-
ret, bir de arada sırada eline sıkıştınlan bahşişlerle çer-
çevelenmiş yoksul bir "^ap;c/"nın bankalarîa ne ilgi-
si olabilırdi? "Vo^sa senin paran mı vardı bankada?"
Bu soruyu, alacağım yanıtı önceden bikJiğimi sana-
rak sormuştum. "Yokbeyim" diyecekti, "b/zde ban-
kaya yatıracak para ne gezer?.." Ama fena yanılmış-
tım. Çavuş, önce söylesin mi, söylemesın mi, bir sü-
re karar verememiş, sonra baklayı ağzından çıkarıp,
"Yaptık bir eşeklik" demişti, "hay, ben bu kafama..."
Sultanbeyli'ye yakın bir yerierde, yaşlı yıllan için
uğraşarak didinerek, kahrolarak dikmeye çalıştığı üç
göz evinin çatı parasını "dolara çevinp" bankaya, fa-
ize yatırmak adamakıllı içine oturmuştu Çavuş'un.
"Keklikgibi avladıtar bizi..." diyordu. Televizyonlarda-
ki reklamlara, reklamlardaki tanıdık yüzlere kanmıştı.
Profesörler, gazeteciler, mimarlar, bakkallar. tornacı-
lar... Denizhliler, Malatyahlar, Izmırliler... Herkes, ama
herkes cebindeki parayı "dolara çevirip" o bankaya
yatırabilir, parasına para katabilir deniyordu. Olmaya-
cak bir iş olsa, "hükhmetimiz" hiç izin verir miydi? Ça-
vuş'a, parasının kaybolmayacağını, devletin güven-
ce verdiğini ne kadar anlatmaya çalışsak da anlamı-
yordu. Dinliyor, dinliyor, sonunda yine aynı soruyu
soruyordu. "Bankanın parası yoksa kım ödeyecek?"
"Biz" diyorduk, "biz, yani üst kattaki eczacı, yandaki
avukat, att kattaki öğretmen... Biz devlete artık daha
fazla vergi ödeyeceğiz, o da sana paranı geri verecek!"
Çavuş'un aklı bu çözüme yatmıyordu. Gözlenni göz-
lerimizedikmiş, "Sizsalakmısınızyani?.."diyesorar
gibi bakıyordu. Aslında pek haksız bir bakış da de-
ğildı bu! Sonuçta, "Hasan almaz, basan alır" yollu bir
üçkâğrtta ütenler ile ütülenler arasında cereyan etmiş
bir "kap kaç" hadisesinde kabağın, bu hadiseyle hiç-
bır ilgisi olmayanların başına patlaması, Çavuş'un in-
sanı tedırgin eden bakışlannı haklı kılıyordu. "Siz sa-
lak mısınız?" Konuşmalar ilertedikçe bakışlanndaki
ifade de değişmeye başlamtş, yüzündekı "hûzün", göz-
lerindekı o sorgu halı yerini başka bir duyguya, "acı-
ma" duygusuna bırakmıştı. Öfkelenmiştik. Ne onun,
ne de bir başkasının bizi önce salak yerine koymaya,
sonra da salaklığımıza acımaya hakkı yoktu.
Artık çekip gitmeliydi. "Uzattın be adam!" Bu, üst
kattaki yaşlı eczacının sesiydi... Işaretı alır almaz he-
pimiz kapılanmızı kapatmış, evlerimize çekilmiştik.
Çavuş'un ayak seslerini duyuyorduk. Merdivenler-
den inerken, kendi kendine söyleniyordu... "Hay, ben
bu kafama..." "Biz de Çavuş, biz de... Biz de bu
kafamıza..."
(Faks: 0212-212 30 98)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDANSAĞA:
1/Dünyanınbü- ..
tünleşmiş tek bir
pazar durumuna 2
gelmesi. II Av- 3
rupa'da bir baş-
kent... Felsefe- 4
de, bılgi ile var- 5
hk arasında iliş-
kı kurduğu dü-
şünülen kavram.
3/Birşeyiyapıp
yapmamaya ka-
rar vermegücü...
Gözlen görme-
yen. 4/ Kastamonu'nun
bir ilçesi... Meslek 5/
Katı hidrokarbonlann 2
oluşturduğu, yan say- 3
dam sert raum. 6/ Çit, 4
perde... Yanağın alt kıs- 5
mı. II Üzerine yazı ya- g
zılan tabaklanmış cey- -,
lan derisi... Tekke edebı-
yatı şiir türlerinden biri
8/ lanir'in Selçuk ilçe-
si yakınlanndaki ünlü antık kent.. "İnsan bir —- misa-
li / Senı eken biçer bir gün" (Karacaoğlan) 9/ Yurdumuz-
un Artvin yöresinde yaşayan ve "Kafkas engereği" de
denilen yılan.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Bir renk... Başıboş gezen hay\'an sürüsü. 2/ Bir tür taze
ve tuzsuz beyaz peynir... Üç kişıyle oynanan bır kâğıt oyu-
nu. 3/ Kesilen ağacın yerde kalan kütuk dibi.. Defa, kere.
4/ Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum. Kalaym sim-
gesı. 5/ Aşağılık kimseler, bayağı insanlar. 6/ Adlan sıfat
yapmakta kullanılan bır yapım eki... Yapraklan sebze ola-
rak kullanılan ve "labada" da denilen bıtkı. 7/ Kaz Da-
ğı'nın mitolojik dönemlerdeki adı... Amerika'nın sıcak
bölgelerinde yetişen bir meyve ağacı. 8/ Taban... AIDS'e
neden olan vırüs. 9/ Aylık .. Küçuk erkek kardeş.